ÖĞRETMENLERİMİZE HAKSIZLIK ETMEYELİM – Seyfettin KARAMIZRAK
ÖĞRETMENLERİMİZE HAKSIZLIK ETMEYELİM - Seyfettin KARAMIZRAK
“Çocukların nasihatten çok, iyi örneğe ihtiyaçları vardır” Joseph Jouberth
Son zamanlarda okullarda bazı öğretmenler tarafından öğrencilere şiddet uygulandığına dair haberler çıkmaya başladı. Bazı öğretmenlerin öğrencilere hakaret ettiğini, aşağıladığını, tehdit ettiğini hatta dövdüğünü, çekilen cep telefonlarından izledik.
Nitekim ilgili öğretmenler hakkında soruşturmalar açıldı, cezalar verildi. Elbette ki bu tür davranışlar tasvip edilemez, hele bir eğitimciden yansıması daha da vahimdir. Çünkü öğretmen bilimin, iyinin, güzelin ve sevginin temsilcisidir. Onlar insanın ve insanlığın mimarlarıdır. Olumsuz davranışları olamaz, olmamalıdır. Öğrencilerimiz ne kadar haksız da olsa, bu tür kötü muamelelere tabi tutulamaz. Sorun ne denli vahim olsa da çözümü “bilimsel ve insani” yöntemlerle olmalıdır.
Her kurumda olduğu gibi, çok az da olsa eğitim camiasında da öğretmenlik meslek ve itibarına layık olmayan, öğretmenlik vasfı taşımayan kişiler bulunabilmektedir. Bu gibilerin öğretmenlikten alınıp uygun görevlere verilmesi gerekir. Böylece öğretmenlik mesleği de yıpratılmamış olur.
Buraya kadar tamam. Peki, öğretmenlerin hoşgörüsünü, sabrını taşıran, kural tanımayan, şımarık, vurdumduymaz ,sorumsuz vb. davranışları inatla yansıtan öğrencilerin hiç mi kusuru yok? Elbette ki çok.
“ZEMAN YENE GÜÇÇÜK BALIKLAAA ZEMANI…” – Dr. Noyan UMRUK
“ZEMAN YENE GÜÇÇÜK BALIKLAAA ZEMANI…” - Dr. Noyan UMRUK
Geçen gün böyle bir mesaj atmış bizim “yiyen” Mızdavali namı diğer Davazlı… “Daayı be aatıgınzemanyene güççükbalıklaazemanıgaari… Gerisi boş deyyon hani…”
Bizim yeğen yerden göğe haklı… Sorun son tahlilde “Adil Paylaşım sorunu”…
Analar için genetik, içgüdüsel bir duygudur hakça paylaşım... Allah vergisi... Keşke bu işi analara bırakabilsek…
Gelelim gerçeklere…
BİR KİTAP YÜZÜNDEN BU KADAR ÇOK İNSANIN KATLEDİLMESİNİN TEK AÇIKLAMASI.. – Dr. Fahri SOLAK,
BİR KİTAP YÜZÜNDEN BU KADAR ÇOK İNSANIN KATLEDİLMESİNİN TEK AÇIKLAMASI.. - Dr. Fahri SOLAK, Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi.
Dîvânü Lugati't-Türk, 11.yüzyılda,Orta Türkçe döneminde Kaşgarlı
Mahmud tarafından Bağdat'ta 1072-1074 yılları arasında yazılan
Türkçe-Arapça bir sözlüktür. Araplara Türkçe öğretmek, Türkçenin
yaygınlığını göstermek için yazılmıştır. Resimde gösterilen içerisinde bulunan bir dil haritasıdır. Kaşgarlı Mahmut tüm Türk boylarını gezerek derlemeler yapmıştır. Sözcükleri örnekleyen atasözü ve şiirler kullanılmıştır. Türkçenin bilinen en eski sözlüğü olup, batı Asya yazı Türkçesiyle ilgili var olan en kapsamlı ve önemli dil yapıtıdır.
Nelere rağbet ediyoruz – Fahri SAĞLIK
Nelere rağbet ediyoruz – Fahri SAĞLIK
Dini hayatımızda “ Üç Aylar” diye bilinen çok feyizli ve bereketli bir zaman dilimine bizleri bir kez daha kavuşturan yüce Rabbimize sonsuz hamd ve senalar olsun. 02 Şubat 2022 Çarşamba günü Recebin ilk günü, 03 Şubat Perşembe gününü Cumaya bağlayan gece de Regaip Gecesi’dir.
Üç Aylar kameri takvime göre Recep, Şaban ve Ramazan aylarıdır. Bu aylar girince, müminlerin kalplerini manevi bir hava kaplar, ruhları şenlenir. Bu mübarek aylar içerisinde öyle feyizli ve bereketli geceler vardır ki, yüce Allah’ın Rahmeti ve mağfireti bu gecelerde müminler üzerine sağanak sağanak yağar.
Üç Aylar girdiği zaman Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle dua ederdi; “ Ey Allah’ım; Recep ve Şabanı bize mübarek kıl, bizi Ramazana kavuştur.”
Sözlükte rağbet ümit ve arzu etme, isteme, yönelme anlamlarına gelir. Kulun Allah’ın vaadlerine ( Cenab-ı Allah'ın mükâfat için verdiği sözler) rağbet etmesi, vaidlerinden de (Cenab-ı Allah’ın azapla korkuttuğu şeyler) çekinmesi, sakınması istenmiş, bu vaadlerin ve vaidlerin mutlaka gerçekleşeceği inancı ile dua edip yüce Allah’a yönelmesi talep edilmiştir.
İnsanoğlunun dünya kurulalı beri inanç bakımından buhrana düştüğü dönemlerde rağbet ettiği temel konular aynıdır. Kudret, servet ve şehvet… İşte bizler Recebin başında “Rağbet ettiklerine dikkat et!” çağrısı ile uyarılıyoruz.
Kime ya da kimlere, neye ya da nelere rağbet ediyoruz?
Olmazsa olmaz dediklerimiz aslında en çok rağbet ettiklerimizdir.
Kocaeli’yi Ziyaret Eden Gezginler – Bihter GÖRDÜ
Kocaeli’yi Ziyaret Eden Gezginle - Bihter GÖRDÜ
Kocaeli’yi ziyaret eden gezginler hayli fazla sayıda. Bu gezginlerin isimlerini bir bir saymadan önce sizleri Kocaeli’de küçük bir yolculuğa çıkarmak istiyorum.
İzmit’i seyrediyorum gözlerim açık. Gökyüzü masmavi. Deniz pırıl pırıl. Sanayisi, karlı dağları, güzelim yolları ile adeta beni çağırıyor. Kocaeli’yi ziyaret eden gezginler hakkında sayıca bilgi vermeden önce düşüyorum şehrimin yollarına. İzmit’i kuşbakışı seyrediyorum. Kimi zaman dağların üzerindeyim. Kimi zaman da Körfez’in serin sularında sürdürüyorum yolculuğumu. Haydi siz de düşün peşime birlikte gezelim.
SÜLEYMAN NAZİF
SÜLEYMAN NAZİF’i 95.vefat yıldönümünde rahmetle ve minnetle anıyoruz.
Süleyman Nazif, 29 Ocak 1869’da Diyarbakır’da doğdu.
Edebiyatçı ve yönetici bir aileden gelen Süleyman Nazif, Serveti Fünun şairlerinden ve Mutasarrıf Faik Ali Ozansoy’un da ağabeyidir.
Büyük bir şair ve edebiyatçı olan Süleyman Nazif, aynı zamanda 1909 ~ 1914 yılları arasında Konya, Kastamonu, Trabzon, Basra, Musul ve Bağdat valiliklerinde bulunmuş bir devlet adamıdır. I.Dünya Savaşı başlarında emekli olup İstanbul’a gelir.
SEVGİ, ÇOCUKLARA NASIL KAZANDIRILIR?-2 – Seyfettin KARAMIZRAK
SEVGİ, ÇOCUKLARA NASIL KAZANDIRILIR?-2 - Seyfettin KARAMIZRAK
“Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Zira onlar size benzeyeceklerdir! Kendinizi terbiye edin.
“Dünyada bir tane dahi çocuk mutsuz olduğu sürece, büyük icatlar ve ilerlemeler hiçtir.”
İnsanlığın her dönemlerinde “doğruluk, iyilik, güzellik, adalet, yardımseverlik, erdemlik” yaşamın bir gereği olarak kabul edilip savunulmuştur. “Yalan söylemek, çalmak, öldürmek, ikiyüzlülük, saldırganlık, dolandırıcılık vb.” ise genelde istenmedik davranışlar olarak benimsenmiştir.
Eğitim ortamında öğretmen ve öğrenci duygu ve düşüncelerini hiç saklamadan ileri sürmelidir. Bu ortamın sağlanması için önce öğretmen verdiği sözü yerine getirmeli; yerine getirmediği zaman da nedenini olduğu gibi açıklamalı ve öğrenciden özür dilemelidir. Öğrencinin sorduğu sorulara kızmamalı; eğer cevabı bilmiyorsa, bunu açık seçik söylemeli; diğer yollara başvurmamalıdır.
Eğitim ortamı ile ilgili kuralları baştan belirtmeli; bazı kuralları, yazılı ve ödev günlerini, öğrencilerle birlikte saptamalı, bunlardan taviz vermemelidir. İlkelere kendisi de uymalıdır. Hatalı olduğu zaman hatasını kabul etmeli, eleştiren öğrencilere ceza vermemelidir.
Eleştiriyi davranışla yönetmeli; hatayı öğrenciye buldurmalı; eleştiriden sonra öğretmen, “seni seviyorum, sen iyi insansın, bu davranışını düzeltirsen, mutlu olurum!..” gibi tümceler söylemelidir.
GEÇMİŞTE SAĞLIK HİZMETLERİ VE MİSYONERLİK – Dr. H. İbrahim KAHRAMAN
GEÇMİŞTE SAĞLIK HİZMETLERİ VE MİSYONERLİK - Dr. H. İbrahim KAHRAMAN
Türk Tarih Kurumunca basılan ve İdris Yücel’in ‘’Anadolu’da Amerikan Misyonerliği ve Misyon Hastaneleri’’ isimli kitap böyle bir yazıyı yazmamın sebebidir.
Osmanlı devletinin son yüzyılındaki misyonerlik faaliyetleri bu coğrafyada dün ve bugün yaşananların arka planını daha iyi anlamamızı sağlar. Geçen yüzyıllık bu bölgedeki sağlık hizmetleri üzerinden yapılan misyoner çalışmalarının yazıldığı kitaptaki bilgiler çok dikkat çekicidir.
Osmanlıda 1800’lerdeki sağlık hizmetleri gedik usulü denilen ve İstanbul’daki hekimbaşının görevlendirdiği klasik usulde eğitim almış çok az sayıdaki insanlarca verilirdi. İstanbul’daki darüşşifalar ile birlikte Edirne, Manisa, Konya, Kayseri, Amasya, Sivas gibi önemli şehirlerdeki darüşşifalar sağlık hizmeti verilen yerlerdir.
Katarakt ameliyatı yapan, kehhaller, kırık çıkık işlerini yapan sınıkçılar, el becerisi iyi olan aynı zamanda sünnetçilik yapan berberlerde sağlık hizmeti verirlerdi.
Özellikle darüşşifalar, bölgeleri için güvenli ve bilindiği kadarıyla bugün bile hayranlık duyulan hizmetlerin verildiği yerlerdir.
1900’lere gelindiğinde savaşlar sebebiyle devletin buralara ayırdığı kaynaklar azalmış, vakıf anlayışındaki zayıflama da bunlara eklenince buralarda verilen sağlık hizmetleri yetersiz hale dönüşmüştür.
DEVLET KARIN ALTINDA KALDI – Ruhittin SÖNMEZ
DEVLET KARIN ALTINDA KALDI - Ruhittin SÖNMEZ
Bu hafta yaşadığımız yoğun kar yağışları sonucu devlet karın altında kaldı. Meteorolojinin önceden uyarılarına rağmen megakent İstanbul’a kara ve havadan giriş ve çıkışlar uzun süre kapatıldı. Bolu civarında hem otoyol ve hem de devlet karayolu kapandı. Tarsus – Adana - Gaziantep otoyolu ve daha pek çok şehirlerarası yol kapandı. İstanbul’da bazı ana arterler 17 saat kadar trafik kilitli kaldı. İnsanlar aç, susuz araçlarında kaldı. Bir kısmı araçlarını yola bırakıp gidebildikleri yere yaya gittiler. Ankara’dan, Bursa’dan, Trakya’dan İstanbul’a girişler yasaklandı.
Başarılı organizasyon kurmak – Mehmet YILMAZ
Başarılı organizasyon kurmak - Mehmet YILMAZ
Başarılı organizasyonlar kurmanın ön şartıdır başarılı insanlarla birlikte olmak. Bir pazılın parçası gibi, büyük resmin içerisinde yerli yerine yerleştirmektir. Bu da başarılı insanları bulmak, başarılı oldukları alanlara yerleştirmek ve yanında tutmakla olur.
Başarılı insanlar kendisinden geride olanları takip etmez. Öncelikle siz başarılı olmalı ve başarılı insanları çevrenizde toplamalısınız. Bu da mikrodalga fırında yemek pişirmek gibi akşamdan sabaha olacak bir iş değildir. Zaman ister, emek ister, bedel ödemek ister.
İnsan, çevresiyle insandır derler. Bu yüzdendir ki kim olduğumuz, en az kimlerle beraber olduğumuz kadar önemlidir. Bir insanını kalitesini anlamanın en kestirme yolu, onun çevresindeki insanların kalitesine bakmaktır. “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” atasözünde olduğu gibi.
Hiçbir insan söyleyeceği sözlerde ve vereceği kararlarda bilgi derinliğinin ötesine geçemez. Seçme özgürlüğü, çağımız insanının en önemli özelliğidir der R. V. Emerson. Alanında ehliyet, liyakat ve prensip sahibi insanları yanına alacaksın. Onlar sana gelmezler, sen gidip bulacaksın.
Kandıra’nın İlk Gazetesi ve Erol KÖSE / Öğretim Görevlisi – Araştırmacı Adem ARI
- Kandıra’nın İlk Gazetesi ve Erol KÖSE - Öğretim Görevlisi Araştırmacı Adem ARI
Kandıra’nın İlk Gazetesi ve Erol KÖSE
KANDIRA’NIN SESİ; Erol KÖSE ve arkadaşı Erhan YÜCEL tarafından 1960 yılında ülkemizin mütevazı bir kıyısından yükselen barış ve kardeşlik sesi. Sloganı; “Devrimci Müstakil Gazete”
Erol KÖSE Bey’i “Kandıra Medyası”nı konuşmak üzere Yalova’daki yazlığında ziyaret ettim. Telefondan ismimi biliyordu dahası; “Hani 2006 yılında Kandıra Sempozyumu yapılmıştı o sempozyumda benim konuşmamın ardından Kandıralı olduğumu görünce siz Sabah oturumlarında; “Ne bu hep Sakarya Üniversitesi Kocaeli Üniversitesinde kimse yok mu? ancak şimdi gördüm ki Sakarya Üniversitesinden olanlar bizim Kandıramızın evlatları imiş” demiştiniz” hatırlatması ile kendimi tanıttım.
DİNLENME TATİLİ VE EV ÖDEVLERİ – Seyfettin KARAMIZRAK
DİNLENME TATİLİ VE EV ÖDEVLERİ - Seyfettin KARAMIZRAK
Sevgili öğrencilerimiz iki haftalık yarıyıl tatiline mutlulukla girdiler. Bu sevincin tatil boyunca da devam etmesi gerekir. O yüzden anne babalara büyük sorumluluk düşmektedir. Çocuklarına zaman ayırmalı, uygun etkinliklere katılmalarına fırsat verilerek eğlenmeleri ve dinlenmeleri sağlanmalıdır. Ayrıca çocuklarda baş gösteren salgın hastalıklara karşı da koruyucu, dikkatli ve duyarlı olmalıdırlar.
Bir yarıyıl tatilinde, Ankara’da bir restoranın çocuk oyun odasında ödev yapan öğrencileri gören Millî Eğitim Bakanlarından Sayın Nabi Avcı, hayli kızmış, ilgilileri telefonla arayarak, gerekli işlemin yapılmasını istemişti.
Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanlığı, tatilde ödev veren okulların tespit edilip gerekli işlemin yapılması için Türkiye genelinde çalışma başlatmıştı.
GEÇMİŞTE KALAN BİR SİLKİNİŞ ÖYKÜSÜ – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
GEÇMİŞTE KALAN BİR SİLKİNİŞ ÖYKÜSÜ - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
Hukukçu, Millet Partisi Genel Başkanı Aykut Edibali’nin vefatı dolayısıyla Yeniden Milli Mücadele Hareketi de gündeme geldi. Ankara’dan Gazeteci dostum Fehmi Çalmuk aradı bbntürk Televizyonundaki Politik Adam Programına davet etti. Prof. Dr. Anıl Çeçen hocam ve meslektaşımız Emre Aygen’den sonra ben konuştum. Program yapımcısı arkadaşım Fehmi Çalmuk’a “Biliyorsun ben MTTB orjinliyim (1967). Mücadele Birliği’yle bir alakam yok. Öyle ki birbirimize karşı hiç de öyle sempatik bakmaz, rakip firmalar gibiydik. Hatta Mücadele Birliği, Cağaloğlu’ndaki MTTB binasının tam karşısındaki binaya taşınınca bu rekabet daha da büyüdü. Bardağı taşıran son damla oldu. Oysa bugün çoğu dostum, yakınım. Ben ne anlatayım?” dedim.
DUYGU DOLU HATIRA – Seyit YÜCEL
ÜLKÜDAŞIMIN DUYGU DOLU HATIRASI - Seyit YÜCEL
Rahmetli Denktaş 1996 yılında ilk rahatsızlandığında Kıbrıs'tan Ankara'ya benim de Hastane Md. Yrd. olarak çalıştığım İbn-i Sina Hastanesi'ne getirilmişti.
Gelmesini müteakip zamanın Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Genelkurmay Başkanı ve diğer önemli zevatın tamamı kısa aralıklarla ziyaretine geldiler. Biz de elimizden geldiğinde ziyaretçileri karşılayıp Denktaş'ın yattığı 7.kata çıkararak ziyaretlerine yardımcı olduk.
Akşamın ilerleyen saatlerinde partiden gelen bir telefonla Başbuğumuzun da ziyarete gelmek üzere yola çıktığı söylendi. Saat epeyce ilerlemiş olduğundan karşılama için benden başka kimse de kalmamıştı. Hemen protokol kapısına çıktım ve biraz sonra rahmetli Başbuğumuzun arabası göründü. Arabadan indi elini öptüm, "hoş geldiniz Başbuğum" dedim ve içeri girip 7. kata çıkardık.
O ana kadar gelen hiç bir ziyaretçinin kalmadığı uzun süre odada kaldı. İçeriden neşeli sesler dışarı kadar gelmeye başladı. Rahmetli Denktaş'ın aile fertlerinin yüzlerinde de Başbuğ'un gelmesiyle birlikte muhabbetli gülücükler açmıştı. Neticede kapı açıldı ve Başbuğum göründü. Rahmetli Denktaş'a dönüp bizi işaret ederek "bak burada bizim evlatlarımız yanında, emniyettesin." dedi.
HARAM SALTANATI YIKILIR ELBET. TALAN SALTANATI YIKILIR ELBET..
HARAM SALTANATI ONLARIDA YEDİ.
Kilim türküsüyle sanatını kilim kilim işleyerek ve duruşuyla Türkiyenin en saygın sanatçısı haline geldiler.
Eşi Şebnem Kısaparmak okuduğu duygulu şiirlerle hepimizin yüreklerine ve hislerimize tercüman oldu.
Bir mor salkımlı sokaktı onlar.
Özellikle " Bu adam benim babam" şarkısıyla tüm insanların gözlerinden yaş akıttı Fatih Kısaparmak..
Hiç bir siyasetin yada partinin ucube kanatlarına sığınmadı Fatih Kısaparmak. kendi ayakları üzerine durmayı başaran ender sanatçılardan oldu.
Ne sarayın kuyruğuna takıldı nede sarayın özel sanatçısı oldu..
Ama geçtiğimiz yıllarda öyle bir şarkı yaptıki bu şarkı onun sanatçılığını bitiren şarkı oldu denilebilinir..
İş verilmiyor Fatih"e. Ekranlara çıkarılmıyor..
Çünkü o "HARAM SALTANATI YIKILIR ELBET" diye bir şarkı yapmıştı
Ve haramzadelerin kumdan kalelerini yıkmaya çalışmıştı..
Seviyoruz bu ikiliyi..
HARAM SALTANATI YIKILIR ELBET.
TALAN SALTANATI YIKILIR ELBET..
xxxBirkaç dakika önce sosyal medya da bu yazıyı görünce ilk işim paylaşmak oldu..
Kısaparmak Ailesine sabır ve sıkıntılı günleri de kolay defetmelerini diliyorum..
Fatih Kısaparmak | Haram Saltanatı (Official Video) - YouTube
https://www.youtube.com › watch
Şarkı Sözleri
Utanmadan haram lokma yutanlar
Şerefini üç kuruşa satanlar
Duymasa da Mısır'daki sultanlar
Haram saltanatı yıkılır elbet
Hortum saltanatı yıkılır elbet
Talan saltanatı yıkılır elbet
Duymasa da Ankara'da sultanlar
Haram saltanatı yıkılır elbet
Yalan saltanatı yıkılır elbet
Ar damarı ar damarı
Şimdi olmuş kar damarı
Ar damarı çatlayanlar
Bir gün elbet yer şamarı
Hey halkım hey
Uyan halkım hey hey
Hey halkım hey
Sanma ki haramla sefa süren var
Mazlumun ahından hesap veren var
Kara karıncaya gece gören var
Haram saltanatı yıkılır elbet
Yalan saltanatı yıkılır elbet
Talan saltanatı yıkılır elbet
Kara karıncaya gece gören var
Haram saltanatı yıkılır elbet
Hortum saltanatı yıkılır elbet
Ar damarı ar damarı
Şimdi olmuş kar damarı
Ar damarı çatlayanlar
Bir gün elbet yer şamarı
Hey halkım hey
Uyan halkım hey hey
Hey halkım hey
Kaynak: Musixmatch
Besteciler: Fatih Kısaparmak
TÜRK MİTOLOJİSİNDE ECDAT SAYILAN AĞAÇ! – Şükran AKGÜN
TÜRK MİTOLOJİSİNDE ECDAT SAYILAN AĞAÇ! – Şükran AKGÜN
Ülkemizde çıkan elem yangınlardan sonra milletçe ciğerlerimiz yandı, gözlerimizden yaşlar eksik olmadı. Hepimizi fidan dikmek adına amansız bir telaş aldı. Bu sevgi seli bana Türk mitolojisinde ağacın önemini bir kez daha hatırlattı.
Eski Türk halklarında ağaç, ana hatta ve hatta halkların ulu babaları olarak kendini göstermektedir. Ağaçtan türeme mitini, ilk kaleme alan İran tarihçisi Cüveyni kutsal ağaçların resmini, Uygurların duvar resimleri içerisinde görmüş ve bu resimlerle birlikte eserini kaleme almıştır.
Ağaçların duvar resimleri içerisinde olması tıpkı Göktürklerin ecdat kurt başını bayraklarına dikmelerine benzer.
Uygur mitine göre Karakurum dağlarından çıkan Tuğla ve Selenga çaylarının birleştiği Kamlangu adlı bir yerde, iki ağaç yetişmiş. Bunlardan biri fıstık diğer ise kayın ağacıymış. Ağaçlar dağ gibi büyümüş. Musikiye benzer sesler çıkartmışlar. Onların üzerine her gece bir ışık inmiş. Bir gün ağaçtan bir kapı açılmış içerde çadıra benzeyen bir şey görünmüş. Onların her birinin içerisinde bir çocuk varmış. Bu çocuklar sonradan Uygurların ataları olan ağaçtan doğan çocuklarmış. Burada ağaç çocukların hem anası hem babası konumundadır.
Türk mitolojisinde ağacın doğurması garip karşılanmaz. Çünkü ağacı inanan eski Türk boy ve boy birliklerinde ağacı; ana baba, dağ mitingine inanlarda ise hem ağaç hem de dağı ana olarak kabul edilmiştir.
Ağaçtan türeme mitleri daha çok orman civarında yaşayan Türk boylarında görülmektedir. Ağaçtan türeme orman kültüyle bağlantılıdır.
Sibirya Türklerinde ise ağaç hakkındaki efsane daha geniş tutar. Ağaç erkek çocuğu yahut ikizleri doğurur, besler. Sonradan bu ikizler Türk soyunun esası olur. Güney Sibirya Türklerinde ağacın ecdat olduğu ritüellerinde ve din sembollerinde kendini göstermiştir.
Türk mitolojisinin ana unsuru ağaçtır. Öyle ki günümüzde de halen ağaçtan evlat isteme, ağaca ip bağlama geleneği devam etmektedir. Tıpkı Yakut kadınlarının evlat sahibi olabilmek için mukaddes ağacın altında ruhlara onlara evlat vermesi için yalvarmaları gibi.
Altay-Sayan Türkleri mezarlıklarındaki kabirlerin etrafında yetişen ağaçlara bakıp ölen adamın mutlu olduğuna inanır ağaçların insan kemiklerinden yetiştiğine inanırlarmış.
Şaman ağaçlarının Şamanlıkta geniş yer bulması ise menşi mitlerinin etkisi ile oluşmuştur.
Öyle ki Türk mitolojisinde geçen soy ağacı halen günümüzde de kullanılmakta ve ağaçla bağlantılı kılınmaktadır.
Görüldüğü üzere ağaç Türk mitolojisinin ana unsurudur. Ağaç Türklerde ecdat sayılır. Bu sebepten ötürü o veya bu sebeple yok edilen her bir ağaç canımızı fazlasıyla yakar. Bu yüzden yok olan her bir ağacımızın yeri yeniden fazlasıyla doldurulacaktır.
SEVGİ, ÇOCUKLARA NASIL KAZANDIRILIR? – Seyfettin KARAMIZRAK
SEVGİ, ÇOCUKLARA NASIL KAZANDIRILIR? - Seyfettin KARAMIZRAK
“Çocuklar şekle sokulacak şeyler değil, serpilmeleri sağlanacak bireylerdir.”
“Boynunuzda taşıyabileceğiniz en değerli mücevher çocuğunuzun kollarıdır.”
Tüm kıyımların, korkuların, nefretlerin, kinlerin, savaşların bir nedeni de “adaletsiz paylaşma” yani bir bakıma “haksızlığa uğramadır.” Denilebilir. dünyadaki tüm varlıklar, yine dünyadaki tüm nimetleri adilce paylaşmak zorundadır.
Suyu, havayı, yiyeceği, giyeceği, bilgiyi, duyguyu, beceriyi, düşünceyi, işi, kurumları, yaşadığımız evi, yuvayı, mahalleyi, semti, ili, bölgeyi, ülkeyi, dünyayı, kozmosu, tüm varlıklarla birlikte paylaşırız. Yaşam tutarlı bir paylaşım olunca anlam taşıyabilir.
Ne olursa olsun “almak ve sahip olmak duygusu” tutku haline gelirse savaşların ve acıların sonu gelmez. Paylaşmayı bilmeyenlerde hep alma duygusu, bencilliği getirir. Bu tutum insanları yalnızlığa ve mutsuzluğa götürür. Paylaşmak yaşamaktan zevk almaktır.
KARBEYAZDA BİR BİLGE SANATÇI – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
KARBEYAZDA BİR BİLGE SANATÇI - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
Benden aşkı soruyorsun,
Sırdır, dile gelebilmez!
Yaşayarak öğrenilir,
Akıl onu bilebilmez
Bu dizelerin sahibi Yusuf Bilge Büyükboyacı(Isparta Yalvaç 1952- İstanbul 2021) merhum ile ne zaman tanıştım hatırlamıyorum ama hep dostluğunu, samimiyetini yüreğimde hissettim. Kısa adı ESKADER olan Edebiyat, Sanat, Kültür Araştırmaları Derneği korona salgınında önce yıllardan beri Cağaloğlu’nda Babıali Sohbetleri düzenlerdi. Bu sohbetlerde Yusuf Bilge sanatçımız ile muhabbetimiz artarak sürdü. Sonra Akıl Fikir Akademisi’nde iyice pekişti. Tümünü toplasan 10-12 yıl kadar eder.
İstanbul’a ikinci defa eve dönüşümden(2008) bu yana Şair Yusuf Bilge ile hep birlikte olduk, hep edebiyat, sanat, kültür, medeniyet hareketi tartıştık, Türk Dünyasına açıldık.
İNÖNÜ ve CHURCHILL
İNÖNÜ ve CHURCHILL
Tarih 1943 Aralık, yer Kahire, durum vaziyeti; İkinci Dünya savaşının zorlu günleri.
Cumhurbaşkanı İnönü Roosvelt ve Churchill, Türkiye’nin de savaşa girmesi için görüşmek üzere İnönü’yü Kahire’ye davet ederler. Churchill İnönü’yü büyük bir salonda kabul eder.
Görevli salonun büyük kapısını açar, İnönü tam eşikte durur. Churchill büyük salonun ucundaki masadadır. Ayağa kalkarak; “Hoş geldiniz ekselans” İnönü ise eşikte durmuştur; “Hoş bulduk ekselans” Her ikisi de kıpırdamadan durmaktadır.
Churchill bir adım atarak durur, İnönü de bir adım atar ve durur…Sessizce bakışırlar.
Churchill bir adım, İnönü bir adım…
Eşit sayıda adımlarla ilerlerler. Salonun tam ortasında buluşurlar…
Diplomaside tek bir adım bile çok önemlidir. Buna dikkat etmeyen, diğer liderin ayağına gitmiş olur. Ayağına gidilen, Güçlü ve yönetici olandır. İnönü diplomasinin bu buyurgan tuzağına düşmemiştir. Buna diplomaside mütekabiliyet (eşitlik) deniyor.
#British Museum’da İSMET İNÖNÜ ve Winston Churchill’in yan yana asılmış resimleri vardır.
Churchill’in resminin altında
“Dünyayı atlatıp harbi kazanan adam. “,
İsmet İnönü’nün resminin altında ise
“Churchill’i atlatıp, yurttaşının kanını dökmeden harbi kazanan adam.” yazar.
İsmet Paşanın adını iç politikaya malzeme yapanlar, demek ki önce tarih öğrenmesi gerekiyor.
Fırına Geldiğimde Ortalıkta Ekmek Görünmüyordu – Doç. Dr. Süleyman COŞKUNER
Fırına Geldiğimde Ortalıkta Ekmek Görünmüyordu - Doç. Dr. Süleyman COŞKUNER Kaliteli Yaşam Uzmanı
Eski bir dostum olan fırıncı:
“Biraz bekleyeceksin ağabeyciğim.
İki üç dakikaya kadar çıkarıyorum,” dedi.
Kenardaki tabureye oturup beklemeye koyulurken, içeriye yaşlıca bir adamın girdiğini gördüm. Eskimiş ceketinin sol yakası altında bir madalya parıldıyor ve yürürken hafifçe topallıyordu.
Selam verdikten sonra, fırıncının tezgâhına yaklaşarak:
“Ekmeklerimi alayım! Benim ikizler acıkmıştır,” dedi.
Fırıncı, adamın kendisine uzattığı torbayı alarak tezgâhın altına eğildi ve bir gün öncesine ait olduğu anlaşılan ekmeklerden 4-5 tane çıkardı.
Ben o arada oturması için kendi yerimi o adama vermiş, tezgâhın yanına iyice yaklaşmıştım. Ekmeklerden birkaç tanesinin şekli değişmiş, katılaşmış, taş gibi olmuştu. Fırıncıya sordum:
“Neden taze ekmeği beklemesini söylemiyorsun? Biraz sonra çıkacak dedin ya!”
“Bayat ekmekleri kendisi istiyor. Çok fakir bir adam. Ona bayat ekmekleri yarı fiyatına veriyorum.”
“Kim bu adam?”
“Kendisi Kore gazilerinden. Oğluyla gelini bir trafik kazasında vefat edince, ikiz torunlarını yanına almıştı. Yıllardır onlara bakıyor, hem de çok az bir maaşı var.”
Fırıncının anlattıkları karşısında içimin yandığını hissediyor ve ufak da olsa bir şeyler yapmak istiyordum. Fırıncıya yavaşça dedim ki:
“Aradaki farkı ben vereyim. Hiç olmazsa bugün taze ekmek yesinler.”
Fırıncı, teklifimi kabul etti. Biraz sonra da fırından yeni çıkan taze ekmekleri adamın torbasına doldururken, şekli bozuk, bayat ekmekleri de tezgâhın altına koyarken ihtiyara takıldı:
“Bugün çok şanslısın amca. Çocuklar için sana pasta gibi ekmek vereceğim.”
Yaşlı adam, bir evlat sevgisiyle kucakladığı torbayı göğsüne bastırarak kapıdan çıkarken bana döndü ve dedi ki:
“Allah, senden razı olsun evladım. Bugün onların doğum günüydü…”
ALINTI...