Yeni Bir İslam Medeniyeti İçin Maturidi ve Maturidiliğin Önemi – 2 / Prof.Dr. Hasan ONAT
Yeni Bir İslam Medeniyeti İçin Maturidi ve Maturidiliğin Önemi – 2 / Prof.Dr. Hasan ONAT
Niçin Maturidi ve Maturidilik?
Yeni bir medeniyet tasavvuru için Maturidi ve Maturidi düşünce ideal bir başlangıç noktasıdır.
Yeni Bir İslam Medeniyeti İçin Maturidi ve Maturidiliğin Önemi – 1 / Prof.Dr. Hasan ONAT
Yeni Bir İslam Medeniyeti İçin Maturidi ve Maturidiliğin Önemi – 1 / Prof.Dr. Hasan ONAT
“İnsan şunu da bilir ki kendisine düşünmemeyi telkin eden his şeytani vesveseden başka bir şey değildir; çünkü böyle bir davranış ancak şeytanın işi olabilir, amacı da kişiyi aklının ürününü toplamaktan alıkoymak, fırsatları değerlendirmesine ve arzusuna ulaşmasına vesile olan bu ilahi emaneti kullanmak konusunda onu korkutmaktır.” Maturidi, Kitabu’t-Tevhid, 172
Mezheplerin Stratejik Boyutu ve Mezhep Çatışması – Prof.Dr. Hasan ONAT
Mezheplerin Stratejik Boyutu ve Mezhep Çatışması – Prof.Dr. Hasan ONAT
- Müslümanlar, 14 asrı aşan tarihlerinde ilk defa, küresel boyut taşıyan bir mezhep çatışması riski ile karşı karşıyadırlar. İslam dünyasında özellikle son iki asırdır yaşananlar, Müslümanları ciddi bir kimlik krizinin içine itmiştir. Bu kriz, etnik ve dinsel aidiyetler üzerinden çatışmaya dönüşmektedir.
Yeni Bir İslam Medeniyeti İçin Maturidi ve Maturidiliğin Önemi – Prof.Dr. Hasan ONAT
Yeni Bir İslam Medeniyeti İçin Maturidi ve Maturidiliğin Önemi – Prof.Dr. Hasan ONAT
“İnsan şunu da bilir ki kendisine düşünmemeyi telkin eden his şeytani vesveseden başka bir şey değildir; çünkü böyle bir davranış ancak şeytanın işi olabilir, amacı da kişiyi aklının ürününü toplamaktan alıkoymak, fırsatları değerlendirmesine ve arzusuna ulaşmasına vesile olan bu ilahi emaneti kullanmak konusunda onu korkutmaktır.” Maturidi, Kitabu’t-Tevhid, 172
İslam’ı Yeniden Düşünmek – Prof. Dr. Hasan ONAT
İslam'ı Yeniden Düşünmek – Prof. Dr. Hasan ONAT
İslam dini, ondört asırdır, insanların inanç, düşünce ve davranışları üzerinde etkin olmaktadır. Küreselleşme, insanlığın geleceği açısından, Müslümanların da, Müslüman olmayanların da İslam dini hakkındaki bilgilerini yeniden gözden geçirmelerini, bir anlamda zorunlu hale getirmiştir. İslâm, öncelikle, bir buçuk milyara yaklaşan insanın din anlayışını şekillendiren bir din olarak, bir bütün halinde yeniden düşünülmeyi beklemektedir. İslâm’ı yeniden düşünmek, onu, Hz. Muhammed’in ilk vahyi aldığı zamanki tazeliği, sadeliği ve sıcaklığı ile anlamaya ve yaşamaya çalışmak demektir. Bir başka ifadeyle, İslam’ın evrenselliğinin gereklerini yerine getirmek demektir.
İslam, bizden önceki insanlar tarafından, birikimleri ve yetenekleri elverdiğince anlaşılmıştır. Daha önceki anlaşılma biçimleri, İslâm’ı daha iyi anlama konusunda bize yardımcı olacaktır. İslâm, dinamik bir dindir; her zaman ve mekanda yeniden anlaşılabilir ve yorumlanabilir. Hz. Muhammed, sağlığında bir “model” ortaya koymuştur. Bize düşen, Hz. Muhammed’i örnek alarak, İslam’ın çağımıza uygun anlaşılma biçimini ortaya koymaktır.
Üzülerek belirtmek gerekir ki, Müslümanlar, “Sanayi Toplumu”na uygun bir din anlayışı üretmekte başarılı olamamışlardır. İnsanlık, bugün “Bilgi Toplumu”nun ötesine doğru yol almaktadır.
Din ve Mezhep Arasında Ne Fark Var? – Prof. Dr. Hasan ONAT
Din ve Mezhep Arasında Ne Fark Var? – Prof. Dr. Hasan ONAT
Din ve mezhep arasındaki en temel farkı hemen belirtelim: Dinde esas belirleyici Allah, mezhepte ise insandır. Bu tespitimizi biraz daha anlaşılabilir hale getirmeye çalışalım: İslam, bir din olarak Kur’an’daki temel kurucu ilkeler (Tevhid, ahiret, nübüvvet) etrafında oluşmuştur. Belirleyici bilgi kaynağı sadece Kur’an-ı Kerim’dir. Hz. Muhammed bir peygamber olarak ne yeni bir inanç esası, ne de yeni bir ibadet getirebilir. Onun esas görevi Allah’tan almış olduğu vahyi insanlara ulaştırmak ve “yüce ahlak”ı ile insanlara “örnek” olmaktır. Onun diğer insanlardan tek farkı, Allah’tan vahiy alıyor olmasıdır. Peygamber’in vahiy konusunda hata yapması peygamberliğe aykırıdır.
Hz. Muhammed’in sağlığında herhangi bir mezhebin olduğunu hiç kimse iddia edemez. Kur’an da ne herhangi bir mezhepten, ne de herhangi bir tarikattan söz eder. Durum böyle olunca, din ve mezhep arasındaki temel fark, mezheplerin beşeri oluşumlar olmasında ortaya çıkmaktadır.
Şimdi mezhebin kuşatıcı bir tanımını yapabiliriz: Mezhepler, Hz. Peygamber’in vefatından sonra ortaya çıkan, din anlayışındaki farklılaşmaların toplumsal hayatta iz bırakacak şekilde belirleyici olmaya başlaması ve kurumsallaşması ile varlığını hissettiren beşeri oluşumlardır.
Cihat Meselesi / Asıl Olan Hayat ve Barıştır – Prof. Dr. Hasan ONAT
Cihat Meselesi / Asıl Olan Hayat ve Barıştır – Prof. Dr. Hasan ONAT
İslam’da en çok yanlış anlaşılan, en çok istismar edilen hususlardan birisi cihattır. Bazı Müslümanlar birbirlerini yok yere öldürürken cihat yaptıklarını zannederler. Çoğu zaman da, siyasi ihtirasların ve çıkarların kör ettiği gözler, cihat kavramına sarılarak yapılanın meşru olduğunu göstermeye çalışırlar.
Cihat, “Allah uğruna savaşmak” şeklinde, herkesin içeriğini istediği gibi doldurabileceği bir hale de dönüştürülebilir. İslam’a saldırmak isteyenler de, onu, din adına yapılan savaş olarak anlar ve anlatırlar.
Oysa, cihat, İslam’ın en kapsamlı kurucu ilkelerinden birisi olan “adalet”in, hayatın bütün alanlarında hakim kılınması için bilinçli çaba harcamaktır. Cihat sözcüğünün kök anlamı, çalışmak, bilinçli ve kararlı bir şekilde mücadele etmek, bir işi başarmak için çaba sarf etmektir. Yeni fikirler üretmek, farklı bakış açılarından yeni görüşlere ulaşmak anlamına gelen içtihat da aynı kökten gelir.
Onurlu bir hayat mücadelesi cihattır. İnsanın kötü olandan uzaklaşarak, daima iyiden, doğrudan yana tavır alması cihattır. Aklı etkin kullanmak cihattır. En genel anlamda cihat, esasta Allah’ın istediği gibi bir insan olma; Allah’ın insana verdiği yaratıcı yetileri etkin kılarak iyiyi, güzeli ve doğruyu gerçekleştirme; yeryüzünü yaratılışın yasalarına uygun olarak imar etme faaliyetidir.
Kadına Yönelik Şiddetin Sosyo-kültürel Kökleri Üzerine – Prof. Dr. Hasan ONAT
Kadına Yönelik Şiddetin Sosyo-kültürel Kökleri Üzerine - Prof. Dr. Hasan ONAT
Kadına ve çocuğa yönelik her türlü olumsuz davranış, insan olma onurunu zedeleyen, insanlığın geleceğini karartan onursuz bir davranıştır. Yazılı ve görsel basında önümüze çıkan, şiddete uğramış bir kadın görüntüsü, insan olmayı anlamlı kılan bir direğin daha çökmesi anlamına gelmektedir. Çünkü insanoğlu, “insan” olmanın anlamını “ana”dan öğrenir. Her ne sebeple olursa olsun, onuru ile oynanan, şiddete maruz kalan bir kadın, mutlaka intikamını alır. Ancak, intikam duygusunun kimi, neyi, nasıl hedef alacağını kestirmek pek kolay değildir. Seçilmiş travmalar, acılar ana sütüyle ve ninnilerle, büyütülerek yeni nesillere aktarılır.
Sarı Saltuk’un Osman Bey’e Nasihatı / Prof. Dr. Hasan ONAT
Sarı Saltuk'un Osman Bey'e Nasihatı / Prof. Dr. Hasan ONAT
Osmanlı coğrafyası 13-14 milyon kilometrekarelik bir alan. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulurken 780.000 kilometrekareye bu coğrafyanın bütün tarihsel sorunlarını da taşımış gibi. Yaşadığımız ufuk daralmasının, akıl tutulmasının sebeplerinden biri mağlup medeniyet travması olmalı. Niçin uzlaşı kültürü yaratamıyoruz? Niçin en küçük bir meselede kolayca kutuplaşıyoruz? Ailede bile huzursuzluk derinleşince, herkes birbirini suçlamayı çözüm sanmaya başlar… Tarih bilinci kaybolunca, kökleri derinde olan sorunlar, çözümsüz gibi görünür. Niçin bazılarımız geçmişi kutsallaştırırken, bazılarımız da onu yok farz ediyor? Her iki yaklaşım da, tarihi insanın anlama menzilinin dışına taşımıyor mu? Dinle ilgili sorunlarımızın çoğu tarih bilgi ve bilincindeki noksanlıkla ilgili değil mi? Müslümanlar niçin bu kadar kolayca birbirlerini öldürebiliyorlar?
Sorular… Sorular… Bu soruları Köstence’de, Süt Gölü’nün kıyısında, gecenin serinliği ile, güneşin ilk ışıklarının kesiştiği bir noktada kendi kendime soruyorum. Soruların ve cevapların ağırlığı gölün dinginliğinde kaybolup gidiyor…