ÖRNEK BİR DİN ADAMI – İrfan ÖZTÜRK
ÖRNEK BİR DİN ADAMI - İrfan ÖZTÜRK
17 Eylül 1958 günü Perşembe sabahı, bir bülbülün yanık yanık ötüşü ile uyandım. Bülbülün yanık sesi bütün Kandıra’yı etkisi altına almıştı. Ötüşünün güzelliği ve âhengi tâ gönlümün derinliklerine kadar işliyordu. Böyle bir ses, böyle bir ötüşe kulaklarım ilk defa şahit oluyordu. Bu sesle mest oldum, âdeta büyülendim. Derhâl fırladım ve bir daha bu sese yönelerek iyice dinledim.
Bu güzel ses âhenkli ses; Kandıra Orhan Camii’nin minaresinden yükselen ve sabah ezanını okuyan zâta aitti. Kim olduğunu bilmiyordum. Çünkü henüz, hâfızlığıma devam etmek için geldiğim ilk günün sabahı idi. Ben, Orhan Mahallesi’nde dayım Osman Zeki CİCİ’nin evinde kalıyordum.
Hemen abdestimi alıp Orhan Camii’ne gittim. Cami de evime yalnızca elli metre mesafedeydi. Böyle bir güzelliğe kavuşmanın sevinci ve şükrü içerisinde camiye giderken Rabbime hamd ediyordum:
«Yâ Rabbi! Ömür boyu cami ve cemaatten mahrum eyleme!» duâsı ile camiye girdim. Baktım ki camide henüz kimse yok. Ama birisi arka taraftaki müezzinlikte yüksek ve yanık sesle Kur’ân’a yaraşır bir edâ ve âdâb ile Kur’ân okuyordu. Kendisini öylesine Kur’ân’a vermişti ki, âdeta camiye gelenlerden bile haberi yoktu.
Sonradan tanışıp ismini öğrendiğim bu bülbül sesli zat, Orhan Camii müezzini Vâsıf Hoca idi. Yarım saat kadar kıraata devam etti. Gelen cemaat, yüzünü okunan Kur’ân’a ve okuyan hocaya çevirmiş vaziyette huşû ile dinliyordu. Okuma bitti, sabah namazının sünnetini kılmak için salevat getirdi. Sünnetleri kıldık, farza hazır vaziyette bekliyorduk.
Caminin yaşlı imamı, rahatsızlığı sebebiyle camiye gelememişti. Cemaatten birinin İhlâs Sûrelerini okuyup, kamet getirmesinden sonra Vâsıf Hoca mihraba geçti. Kendisinde bir mehâbet, vakar ve ihlâs hâli seziliyordu. Bu, bir din görevlisinde bulunması arzu edilen güzel bir hâl idi. Doğrusu kendisine gıpta etmiştim ve -hâli beni çok etkilemiş olacak ki- farkında olmadığım hâlde ağlıyor ve gönlümden; «Yâ Rabbi! Böyle bir güzelliği bana da lutfeder misin?» diye temennide bulunuyordum.
Duygulu bir tekbirle namaza başladık, içim ağlıyordu. Huşû ve huzur içerisinde kıldırdığı namazın bütün feyzi vücudumu sarmıştı ve bu kıldığım namazın huzurunu hâlâ unutamadım. Namazdan sonra Vâsıf Hocamızın elinden öptüm, o da beni kucaklayıp; «Hoş geldin!» dedi ve izin isteyerek evimize döndük.
Öğle namazına gittiğimizde henüz ezan okunmamıştı. Camiye vardığımda Vasıf Hoca’yı kollarını ve paçalarını sıvamış, elinde süpürge, caminin temizliğini yaparken buldum. Temizliği bir ibâdet aşkı ve zevki ile yapıyordu. Halıları kaldırmış temizlemiş, cami kapısının önünü yıkamış ve âdeta dükkânını temizleyip müşterisini bekleyen bir tüccar gibi cemaatini kapıda bekliyordu. İlçede camisi onun gibi temiz, düzenli, tertipli bir başka cami bulamazdınız.
Bir haftalık izne ayrılan bir arkadaşının yerine bir başka camiye geçici olarak görevlendirildiği zaman bile; «Bu benim camim değil, bana ne!» demez, bir haftalığına gitmiş olduğu o caminin içini-dışını temizler, halılarını kaldırıp çırpar ve gereken temizliği yapardı.
Şöyle derdi:
“Camiler Allâh’a secde etmek için bina edilmiş, Allâh’ın evleridir. Böyle olunca Rabbimiz’in evini kendi evimizden daha temiz tutmak, aslî görevimizdir. Görevini yapmayan insan mes’ul olur.
Bize bunun için bir de ücret veriyorlar. Vazifemizi yapmadan aldığımız ücret, bize nasıl helâl olur!”
Kur’ân kursundan çıkmış eve doğru giderken muhterem Vâsıf Hocamızla karşılaştık -Allah rahmet eylesin-. Kendisi önce selâm verdi. Ben;
“–Hocam, selâmı benim size vermem lâzım, çünkü ben sizden küçüğüm.” dediğimde güldü ve;
“–Tam tersi, insanlar karşılaşınca büyüklerin küçüklere selâm vermesi lâzımdır, bunu böylece bil!” dedi.
Tam ayrılıp birkaç adım yürüdükten sonra;
“–İrfan Efendi!” diye çağırdı. Dönüp;
“–Buyur hocam.” dedim. Yanıma geldi ve;
“–Yarın öğle namazına gelemeyeceğim, mevlid için bir köye davetliyim, ezanı okuyup, vazifeyi yapar mısın?” diye sordu.
“–Olur hocam, inşâallah!” dedim. Ayrılırken elini cebime sokup çıkardı ve ayrıldık. Ben hemen cebimi yokladım. Cebime iki buçuk lira para koymuş.
Ertesi günü öğle namazında ezanı okuyup vazifeyi yaptım, belki ikindiye gelemez düşüncesiyle vazifeyi yapmak üzere camiye gittim. Baktım ki Vasıf Hocam yine kollar sıvalı, elinde süpürge caminin önünü temizliyor. Selâm verip, yanına yaklaştım.
“–Yardım edebilir miyim?” diye elinden süpürgeyi almaya kalktım. Sert bir şekilde;
“–Bırak süpürgeyi, bu benim vazifem. Bunu Allah benden soracak, senden değil!” dedi. Biraz daha ısrar edince;
“–Döverim haa!” diyerek kanepeye oturmamı söyledi. Oturdum, o da işini bitirdi. Ezan vakti gelmişti. Ezan okumaya giderken vazifeyi îfâ etmem sebebiyle bana teşekkür etti. O ara ben de;
“–Vâsıf ağabey, dün cebime iki buçuk lira para koymuşsun, o ne parası?” diye sordum ve kabul edemeyeceğimi söyledim. Yine bana;
“–Döverim haa!” diyerek ihtarda bulundu.
O zaman parayı niçin verdiğini açıklamasını istedim. Dedi ki:
“–Bak yavrum, ben burada ücretle çalışan bir müezzinim. Yaptığım bu vazife için devletten maaş alıyorum. Aldığım maaşı önce günlere, sonra vazife yaptığım beş vakte böldüm. Bir vakit namaza iki buçuk lira düşüyor. İki buçuk lirayı sana verdim. Çünkü görevi ben değil, sen yaptın. Öyle ise öğle vakti için aldığım para senindir, benim değil. Onu ben sana vermeseydim, yapmadığım işin parasını alan birisi durumunda olurdum ki o para bana helâl olmazdı!”
Ey kardeş! Çalıştığın işyerinde izinli-izinsiz işinin başında bulunmayıp iş yapmadan aldığın ücretler için böyle bir hassâsiyet gösteriyor musun?
Çalışmadan bir imza karşılığı ücret alıp, devletin ve milletin hakkını yiyenlere Allah hidâyet versin.
Cenâb-ı Hak, Vâsıf Hocamıza rahmet eylesin. Bir ibret levhası olan bu davranışını idrâk etmemizi, o ince hassâsiyeti kazanmamızı hepimize nasip eylesin.
Helâl az da olsa çok hükmündedir!..
Haram çok da olsa yok hükmündedir!..
(Gülzâr-ı İrfan)
Not: Vâsıf Hocamızın rûhu için bir Fâtiha, üç İhlâs okursanız memnun oluruz.
Aydın Yilmazer ALBÜMÜNDEN… / Kandıralı FETHİ
Aydın Yilmazer ALBÜMÜNDEN... / Kandıralı FETHİ
KİMİN öleceği............
KİMİN sağ kalacağı..
KİMİN ne olacağı...
bilinmeyen YILLAR???
Yıl 1981
Ne oldu
Ne bitti
KOLU'dan -GOMŞU'dan arandığı yıllar..
Nadir evler, dükkanlar çevirmeli telefona yeni geçmiş..
BANDIRMA'dayım
Gönlüm, BU #GÜNKİ gibi hâlâ GANDIRA'da .
Aynı yıl 1981’de
2,5 yaşında Göker Duru
3 AYLIK Aşık Seher Duru var bende.
vaz geçemiyorum GANDIRA’dan,
vesile arıyorum – gelmeye / gitmeye..
AYDIN Kardeşimin
var
dediler...
Ahhh beee AĞVA yolu… / Kandıralı FETHİ
Ahhh beee AĞVA yolu... / Kandıralı FETHİ
Çatal'dan,
YILDIR abimlerden ayrılır yol..
aşşaa doğru..
yan façası, amannn haaa,
hocam ALİ SAĞLAM... Korkarım....
Sol taraf ORHAN CAMİ...
TATAR LÜTFİ
ve biiii CAN ARKADAŞIM Hicran Örk
sonrası AKALIN'lar..
#CEMRE… – Dr. Haluk ÇOKUĞRAŞ
#CEMRE… - Dr. Haluk ÇOKUĞRAŞ
Hava soğuktu, ama tam tepede parlak bir güneş, soğuğa rağmen Kandıra’nın sokaklarını
ışığa boğuyor, gelecek sıcak günleri müjdeliyordu.
Kurban bayramının ardından gelen bir Cumartesi günüydü.
Okuldaki sıra arkadaşlarım Bekir ve Ahmet pencerenin altından seslenip
duruyorlardı…
Annem yalvaran bakışlarıma daha fazla dayanamadı ve sonunda, “E hadi git
madem, ama çok da uzaklaşmayın ha… “ diye beklediğim izni verdi…
Ben fırtına gibi giyinip sokağın yolunu tutarken, üç yaş küçük kardeşim Selim küskün bakışlarla kaderine razı bir şekilde somurtup dilini çıkardı.
KAFAM BOZUK… / Kandıralı FETHİ
KAFAM BOZUK... / Kandıralı FETHİ
Harbiden...
Şimdi, Bandırma'da değil de Kandıra'da olsam..
Ne yaparım..
DUR BAKALIM..
Gecenin /hatta sabahın 2/50 si olmuş
Yani, üçe -on kaldığı saatlerde.
Şuan
BANDIRMA’da,
BAR’lar, DİSKO’lar, PAVYONLAR -GECE KULÜPLERİ, 3-4 -5 YILDIZLI OTELLERİN barları açık..
kimilerinde CANLI MÜZİK var gümbür gümbür...
Seç -beğen -gir
Parana geçer --sözün...
SARMAdımı seni... YÜRÜ git..
ÜÇ SAZ ve ORTAM.. / Kandıralı FETHİ
ÜÇ SAZ ve ORTAM.. / Kandıralı FETHİ
GANDIRA' da
Biiii yere oturup, biii cıgara içesim geldi
(gerçi 12 yıl oldu bıraktığım)
Biraz da demlenmek.
Misss gibi burnuma geldi, teneke bacalardan sızan KÖFTE kokuları..
İnsanı adeta davet ediyor..
CEMAL SARI amcanın lokantasına uğrayıp, biii keyf-i neşe yapayıp bâri..
KARİDORU uppp uzun lokanta,
Cemal amcam /boyundan takmalı önlükle ızgara başında..
RIZA SARI abim, koşturuyor, masalara,
hısım FERİT ERDOĞAN yardımlarda..
Arka taraf, Tıklım-tıklım..
Protokol var..
Tekel Müdürü/Esnaf Kefalet başkanı, amirler, memurlar..
Hadiii buyur,#ŞAŞKIN'da geldiii.. (1) #klarnet ve Ekibi ile.. TAKSİM ile ağır dan...
Bana uymaz ...
Ayıptır BÜYÜKLERİMİZ var.
PILI’yı yı kim bilir… ve de PIRTI’yı.. – Kandıralı FETHİ
PILI'yı yı kim bilir... ve de PIRTI'yı.. - Kandıralı FETHİ
PILI'yı yı kim bilir...
ve de
PIRTI'yı..
hele bi dee PALA var dı..
Karidorlara, sofa boyu serilen.
El dokuma tezgahlar da
ŞAKADA ŞUK
Merdivenlere -DAŞLIK boyuna ..uzatılan..
RULO yapıldı, iftihar ile TOP/top/gelirdi
GIZ evinden-GOCA evine..
Ahhh o kilimler.
Ben çok taşıdım...
Evdeki kilimleri, NAMAZGAH deresine..
ARAP SABUNU ile fırçalananları.
Getir-götür
TAHTA FIRÇALAR satılırdı dükkanlar da..
ARİEL,/BİNGO neee, nerede.
Halı mı...!!!???
Güldürmeyin ..!! kimde var...
... Bembeyaz TAHİRAT bezleri/mendilleri, asılır dı HELA larımıza. .
Suları AKMAYAN tuvaletlerimize...
#ÇİVİT ile çırpılır dı sular, ÇİNKO leğenlerde...
#AKİF çamaşır suyunun katkısı ile
Çarşaflar, yastık - yorgan gılıfları APAK
Yemmm yeşil akardı NAMAZGAH
Gapı önlerinde gaynatılır dı
GARA GAZANLAR.....
büyük çamaşırlar
ve
için......
ÇARŞI CAMİİNİN apteshanesinden,
ŞEFİK ve ORHAN Caminin alt gatından SU TAŞINIR de evlere. .
GÜZEL di GANDIRA......
Biz mi güzeldik..??
yoksa
O zamanlar mı..???
#ANAMIZ vardı Bİİİİİ TANEMİZ
Ona güvendik #BABAMIZ vardı bizim..
Ne güzel şey Kandıralı olmak. – Abdurrahman KAYMAK
Ne güzel şey Kandıralı olmak. - Abdurrahman KAYMAK
İnci pastanesinde kol böreği limonata,
Cambaz Osman abi de köfte möfte,
Şanlı abilerden kömür, yeşillik,
Yakup abinin kahvede soğuk ayran,
Burak Marketten lipton soğuk çay, (teneke kutuda-cuma günleri namaz sonrası-buz gibi)
Adnan Güneş amcadan bisiklete fren lastiği ( Galatasaylıdır, Liseyi de Galatasaray da okumuştur)
Aytekin abide saç traşı ( fena fenerlidir benim gibi)
Ender abiden kışın kitap defter yazın şort terlik ( kim inanır o küçük dükkanın dünyalara açıldığına)
HAMAL BAYRAM – Zafer PORTAKAL
HAMAL BAYRAM – Zafer PORTAKAL
Tekke meydanı arkası
Bereketli sofrası
Güleç yüzlü agamın
Evi kireç boyalı
---
Ağzından kem söz çıkmaz
İnan kimseyi kırmadı
Adı Hamal Bayramdı
Benim yurdum insanı
---
YAZIYORRRRR…- Kandıralı FETHİ
YAZIYORRRRR...- Kandıralı FETHİ
Nevzat abimin simitçi fırını ile Manav Muzaffer amcanın deposu arasında idi...
3 metrekarelik, kapısı dahi olmayan,içine CAMDAN girilen dükkan...
Yoldan, EKSİ BİR kat seviyesinde.
Hani zemin diyelim..
KÜÇÜK MEHMET amcanın, lokantalar tarafındaki kapısının karşı, komşusu .
Kısa boylu, göğsü dışarda, CİDDİ ve SERT görünümlü,
Her zaman ŞIK giyimli, yanaklarından kan fışkıran, işini BÜYÜK BİR CIDDİYETLE önemsiyen GÜZEL İNSAN.
Gazteci #FAHRETTİN abi...
Gazteler, Normalde, 12-13.oo saatleri
arasında gelirdi İstanbul'dan...
Önce İZMİT,
oradan GANDIRA BİRLİK OTOBÜSLERİ...
Yarın.. #GANDİL.. – Kandıralı FETHİ
Yarın.. #GANDİL.. - Kandıralı FETHİ
Daha farklı oluyordu herşey..
Yozlaşan-dini kullanan, siyasal akımların, olmadığı yıllar.
CIZGILI pijamalar ile,
SOBA
MANGAL
başında oturduğunuz yıllar..
Leğen içinde yıkandığımız,
Sonrasındaaa,
tüm Aile üyelerimizin, BÜYÜKLERİMİZİN ellerini öptüğümüz yıllar..
Bugün GANDİL..
GIRMIZI-BEYAZ
halka simit..
Azzzzs SUSAMlısı
#GANDİL simiti..
BEŞ'er/ON'ar
bağlamlı halkalar..
İster bizzat fırından
veya çarşıya hizmet NEVZAT abimizin, başının üstündeki tepsiden..
KOLU'ya
KOMŞU'ya...
simitler..
Yoldan geçene,
Almayana, İLLA ve illa sevabına,
HUŞU içinde verildiği yıllar..
Yarın GANDİL
mübarek olsun.
Bugün
Simit... 15 TL.
ÖZLEMle anıyorum o günleri...
Yaşıyorum...
Türkan Kandıralı ile klarnet üzerine… – Gül ANASAL
Türkan Kandıralı ile klarnet üzerine… - Gül ANASAL
Çocukluğumdan beri evde Mustafa Kandıralı adı geçti mi ilk aklıma klarneti, oyun havaları ve bayram sabahlarının neşeli müzikleri gelirdi. 2020 yılında kaybettiğimiz Mustafa Kandıralı sadece Türkiye’de değil dünya genelinde bir sanatçıydı.
Geçtiğimiz hafta Kocaeli Dokümantasyon Merkezi’nin yaşayan tarih konuğu ise Mustafa Kandıralı’nın yetiştirdiği klarnet ustalarından birisi olan yeğeni Türkan Kandıralı’ydı.
Müzeyyen Ünal, “Değerli misafirler hoş geldiniz. Kocaeli Dokümantasyon Merkezi’nin yaşayan tarih sohbetlerinde bugün Sayın Türkan Kandıralı’yı ağırlıyoruz. Türkan Kandıralı hepinizin de bildiği gibi Türkiye’nin hatta ben çok rahat söyleyebilirim dünyanın sayılı virtüözlerinden bir tanesi ve Kandıra’dan yetiştiği için de gurur duyduğumuz değerli bir isim, hoş geldiniz diyorum.” diyerek açılış konuşmasını yapıyor.
“Türkan adı benim en çok ilgimi çeken, erkek ismi olarak başka yerlerde değil de Kandıra’da biraz fazlaca veriliyor, acaba neden? Türkan adının ne özelliği var?” diye soruyor Müzeyyen Ünal
“Benden önceki büyüklerim erkek olarak doğmuşlar. Üç erkek çocuğundan sonra kız beklentisi olan annem Türkan ismini koyacakmış ve ben de erkek doğunca annem ‘sözümden dönmüyorum’ diyerek adımı Türkan koymuş. Ama Kandıra’da Türkan ismi çok yaygın... Elli atmış sene evvel nüfus müdürlüğünde çalışanları az buçuk biliyoruz. Acaba Türkkan ismini Türkan olarak anlayıp kayıtlara öyle geçmiş olabilir mi? diye de düşünüyorum.”
ORDAAAN BURDANNN… – Kandıralı FETHİ
ORDAAAN BURDANNN... - Kandıralı FETHİ
Ziraat bankasının arkasındaydı
POSTA TELGRAF TELEFON
PTT binası.
Helezon biii merdivenle çıkılırdı..
Tahta, yanık yağlı zeminler .
"Bak postacı geliyor, selam veriyor"
okul şarkılarının olduğu dönemler..
Müjdeli haberler getirir di..
Maalemizde 2 kardeşdi PTT’li,.
BEYGİRLE,
Safalı/Antaplı/Beylerbeyi ne kadar dağıtırdı.
ER MEKTUPLARI nı
Kadir ŞEN....
Biraderi, İhsan ŞE, ÇARŞI içi posta..
Kıdemli POSTACI HULUSİ abimize,
DÖRT BİR YANI GANDIRA.
NEDENSE LAKAPLAR HEP ÖNDE OLUYOR – Abdullah KÖKTÜRK
NEDENSE LAKAPLAR HEP ÖNDE OLUYOR - Abdullah KÖKTÜRK
DADAŞ, MANAV, TAHTACI, KIVIRCIK, AZERİ, YÖRÜK ve GACAL gibi…
Bunların hepside aslında Türk. Başkaları tarafından oluşturulan bu tanımlar, zamanla öne çıkıyor ve adlandırılmış oluyor.
Oysa Türkler, baştan iki ana kol olarak adlandırılırlar. KUZEY TÜRKLERİ, GÜNEY TÜRKLERİ diye.
Kuzey Türklerinin genel adı ise, KIPÇAK’tır. Kırgız, Kazak, Tatar, Macar, Gök Oğuz (gagauuzlar) ve Pomaklar gibi…
Güney Türkleri de OĞUZ’lardır. Türkiye, Türkmenistan, Azerbaycan, İran Türkleri, Horasan yöresi, Kaskailer, Kerkük, Musul ve Halep civarı ve tüm bu bölgelerde yaşayan Türklerin genel adıdır. OĞUZ’lar…
-İsim, Canlı veya Cansız varlık veya kavramları karşılayan ve onlar hakkında konuşmamızı sağlayan kelimelerdir.
- İsimler, varlıkları ve kavramları tanımamızı, anlatmamız ve de onları birbirinden ayırt etmemizi kolaylaştırır.
- İsimlerde özelliklerine göre, somut isim, soyut isim, özel isim ve cins isim diye de dört ayrı kategoriye de ayrılırlar.
- Somut isim, gözle görülen veya elle tutulan varlıklara verilen isimlerdir. Masa, Sandalye, Gözlük ve Kalem gibi.
-Soyut isimler ise, gözle görülmeyen ve elle tutulmayan varlık ve de kavramlara verilen isimlerdir. Sevgi, Nefret, Güzellik ve Adalet gibi.
-Özel isimlerde, evrende eşi, benzeri olmayan varlıklardır. Ankara, Türkiye ve Asya gibi.
- Birde cins isimler vardır ki, Onlar da aynı türden olan canlı cansız tüm varlıklara ve de kavramlara verilen isimlerdir. Çiçek, Renk, Kitap ve Sayı gibi.
BİSİKLET… – Kandıralı FETHİ
BİSİKLET... - Kandıralı FETHİ
ÖNCE.....2
SONRA...5
#‘Önce 2..
Aynı yaşlarda idi, Rüştü Uygur ile FAİK ..
Biri yeğen - biri DAYI..
İstanbul'daki Ablasının oğlu..
Rüştü Uygur, FAİK'in öz DAYISI ..
Onlar 12-13...
Benim 8-9 yaşlarda olduğum dönem..
Ve bildiğim - gördüğün kadar, 2 tane BİSİKLET vardı, KANDIRA'da..
Biri KIRMIZI
Biri GÜMÜŞ RENGİ...
FAİK abi, Kandıra'ya İstanbul'dan gelirdi, sömestr/yaz tatillerinde...
SOBA BOYASI renkli bisikleti, onun ANNEANNESİ, benim Küçük halam MALİKE UYGUR'un, evinde kalırdı bisikleti..
İmrenerek bakardık...
ÇİKULATA RENKLİ Bisikletine.
Takıl - tukul Gandıra sokaklarında, baş parmakla çalınan zillerinin sesi hâlâ kulaklarımda.
FALANCARIN OĞLU.. FİLANCALARIN GIZI.. – Kandıralı FETHİ
FALANCARIN OĞLU.. FİLANCALARIN GIZI.. - Kandıralı FETHİ
Lakaplar...
Tanımadım bee!
Kimleeden-kimledennn!!..
Yaa.. hani aşa maleden, çarşının garşısındaki ev, şimdi, hani, namazgaha inerken,
Veya...
Haniii alay yolunda..
veya..
Yaaaa Şefik caminin arasından giden, sokağın,
yadaaa..
Hamamınnn, yan tarafııııı....
DİYE eee...
BİR TARİF YOKTU.. ARKADAŞLAR..
Sokak-cadde-mahalle mii?..
Pööhh.. geçinizzz
İKİ KİŞİ… – Kandıralı FETHİ
İKİ KİŞİ... – Kandıralı FETHİ
BİZDEN.....
Gecenin mateminde yazmış olabilirim..?!!
Vakit geç misali..
#ACAR -GÖZÜNÜ BUDAKDAN sakınmayan YAZAR...
SAVAŞ AY misali..
Ne gördüm/ne tanıdım...
DELİKANLI.. ağzına geleni
harbi-harbi
dobra-dobra yazan...
Hani derler ya..
-ADAMSIN
ve de
her yerde var. .
Orda burda,
Giresun da- Erzurum'da, futbol da, .
KAN arayan, hastalığa UMAR arayan, canlı yayınlarda..
BANDIRMA'dan takip ediyorum, sizleri...
Var olun..
HARBİ olun...
İFTİHAR ederiz...
KANDIRA’nın KURTULUŞU… / Kandıralı FETHİ
KANDIRA'nın KURTULUŞU... / Kandıralı FETHİ
23 NİSAN’dan, BİR GÜN #evvel kutlanır dı...
KANDIRA'nın KURTULUŞU...
Biz, böyle bildik hep böyle idi...
Nedense..??!? neden..!!???
Tarih değişmiş...
Gün evvelinden gelirdi.
İzmit'den -AdaBaza'ın dan
#ÇETE'ler....
Hizmeti BÜYÜKTÜR
Numan GÜNEŞ BLD. BŞK
zamanı.. Misafir edilir di.
Sevgili Kandıralılar Bu Sefer Kandırılmayın! – Yusuf ÜNEL
Sevgili Kandıralılar Bu Sefer Kandırılmayın! – Yusuf ÜNEL
“Türkiye’nin ve dünyanın bu yoğun gündeminde gözden kaçan önemli bir konuyu dikkatlerinize getirmek istiyorum”
Bütün bunlar yaşanırken günlük ve gündelik siyasi,ekonomik ve kültürel hayat devam ediyor. Daha doğrusu acı da olsa yaşam devam ediyor. Ulusal iktidarlar ve yerel iktidarlar insanların hizmetleri noktasında günlük ve gelecekle ilgili plan ve projelerini hayata geçirmek suretiyle çalışmalarına devam ediyor.
Kandıralılar için verdiğimiz savaşın hemen hemen Kocaeli’de yaşayan herkes farkında. Topraklarınızı yabancılara satmayın diye diye dilimizde tüy bitti. Satacaksanız da kendi milletinizden olan insana yüz bin tl. aşağısına satın ama yabancıya satmayın. Yarın inanın çok geç olacak. Dedelerinizin kemiklerini sızlatmayın. İlimiz hali hazırda bir sanayi bölgesi. Neredeyse artık bir şehir olmaktan çıktı. İlçe bazlı sanayi üretimi ülke ekonomisine katkı sunan ikinci şehir konumunda. Gazetemizin de sloganı olan Stratejik Kapı olması sebebiyle bölge üretim kapasitesi bakımından önemli bir merkez. Önümüzde ki gelecek 5 ve 10 yıl sonrası nüfus artışı 5 milyonu çok rahat aşacak gibi. Dağ ve deniz arasına sıkışmış bu koca yürekli şehirde söz sahibi bile değilsiniz. En fazla bir güvenlik ve şoför olarak belirli kurumlarda görev alabiliyorsunuz. Dolayısıyla Karadeniz başta olmak üzere bir çok bölgeden cazip iş koşulları nedeniyle göç için tercih edilen konumdasınız. Böyle giderse demek oluyor ki yakın gelecekte isminiz bile okunmayacak. Şimdilerde artık ilçemizde diyorum, çünkü kandıra Şenliktir Devletti, Hakkı İade Edilmelidir! Singapur tarzı bir model üzerinde de çalışmalarımı yaptım, halen daha tarım ve turizm konusunda da çalışmalarım sürüyor. Kitap Fuarında davet alsaydım 20 dakikalık bir söyleşide sadece Kandıralılara seslenmek isterdim.
Henüz vakit varken ve artık çok geç olmamışken; Daha önce Anadolu Otomotiv sektörünü nasıl ve ne amaçla geri tep tiyseniz aynı gün ve aynı maksatla bugün yine ilçemizde yapılması planlanan çöp fabrikasına karşı tek ses olma zamanıdır. Konunun kent gündeminden ivedilikle düşürülmesi gerekmektedir. Bugün Kandıra halkı olarak evine gidip arkasına yaslanarak derin ve sessizce geleceği hakkında sakince düşünmelidir. Bakın buradan söylüyorum, açık ve net! Deniz kenarında olmasa hizmetin h’si bile gitmez bu ilçeye. Çünkü siyasi makamlarda yoksunuz. Kimse bu bölgede sizi düşünmez.
Kandıra çöp fabrikasına kesinlikle karşı çıkmalı.
Senin mavi bayraklı plajların, tarım arazilerini ve geleceğini düşünmek ten başka çaren yok.
Yerlerinizi satmayın diye diye 25 yılımı geçirdim.
Bugün bu fabrikaya karşı çıkmazsan kendine ve geleceğine kötülük yapmış olursun.
İlle de Kocaeli iline bir çöp fabrikası lazımsa Gebze bölgesine Pelitli civarlarında ki boş arazilere yapılabilir.
Türk Yazar – Türkiye’nin Tam Bağımsız Yayıncı Kuruluşu İmtiyaz Sahibi Ve Baş Yazarı Yusuf Ünel
R. Mustafa TUGAY’dan 1971 fotoğrafı..
1971 yılında namazgahta düzenlenen turnuvaya katılan futbol takımımız...
Soldan sağa; Serdar Sarı (Allah rahmet eylesin.) Rüstem Özgenç, Mehmet Keleş, Nurettin Kader (Allah rahmet eylesin), Ali Kahraman, Ahmet Öztor, Rıza Mustafa Tugay
Oturanlar, soldan sağa; Sedat Akdeniz, Suat Güzel, Arif Korkmaz, Hikmet ve hocamız İshak Çelik (Allah rahmet eylesin)...
Diğer Arkadaşlarıma sağlıklı ömürler diliyorum...
R. Mustafa TUGAY paylaşımı… Sağ olsun..