Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

ahsen okyar
29Nis/25Kapalı

AYM BAŞKANINDAN MAHŞERDEKİ YARGILAMA UYARISI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

AYM BAŞKANINDAN MAHŞERDEKİ YARGILAMA UYARISI  - Ruhittin SÖNMEZ

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM’nin) kuruluş yıldönümü töreninde, AYM Başkanı Kadir Özkaya CB Erdoğan’ın huzurunda bir konuşma yaptı. Özkaya konuşmasında Kur’an’dan ve diğer kadim kaynaklardan da alıntılar yaparak, “Mahşer ortamındaki yargılanma”yı hatırlattı.

“Hiçbirimiz ebedî değiliz. Gün gelecek hepimiz için ortaya bir terazi konulacaktır… Bir gün mutlaka mizan kurulacak, hesabı bizlerden sorulacak. Yapılan iyilik veya kötülüğün hardal tanesi ağırlığında bile olsa, bir kayanın içinde saklı da olsa, bir gün mutlaka karşımıza çıkacağı ve bizden bunun hesabının sorulacağı unutulmamalıdır” dedi.

Yargıya güven iyice azaldı. Hemen her güne, yargı eliyle yapılan siyasi sonuçlu operasyonlarla uyanıyoruz.

Bu ortamda Anayasa Mahkemesi Başkanının “Hakkın ayakta tutulması ve adaletin sağlanması bakımından en önemli sorumluluk hâkimlere düşmektedir. Hâkimler daima hak ve haklının yanında olmalıdır. Hiçbir neden, onları hakkı ayakta tutmaktan alıkoymamalı, adaletsiz davranmaya yöneltmemelidir. Herhangi bir dışsal etki altında kalmadan tarafsız bir tutumla özgürce karar vermelidirler” demesi önemlidir.

Ancak AYM Başkanının mahşer ortamına gelmeden de “hukuk devletinde” hiçbir hukuksuzluğun ve kötülüğün cezasız kalmayacağını, kanunlar karşısında herkesin eşit olduğu ve yargılamaya müdahale eden “dışsal etki” yaratanların da yargılanmaktan muaf olmayacağını vurgulaması yeterli olmalı idi.

Bunun yerine, benim de gönülden inandığım, “mahşer ortamındaki yargılamaya” atıf yapması mevcut sistem içinde yargının görevini yapamadığını görmekten kaynaklanmış olabilir.

Belki de AYM Başkanının dini referanslara başvurmasında muhataplarının başında “nas var, sana bana ne oluyor” diyen Cumhurbaşkanının orada olması etkili olmuştur.

25Nis/25Kapalı

HÂKİMİYET MİLLETİN DİYEBİLİR MİYİZ? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

HÂKİMİYET MİLLETİN DİYEBİLİR MİYİZ? - Ruhittin SÖNMEZ

105. kuruluş yıldönümünü kutladığımız TBMM’nin Genel Kurul Salonunda “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” yazılıdır.

Kurucu iradenin “Hakimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu” ifade eden anlayışı halen devam ediyor mu? Özellikle Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçtiğimizden bu yana bu konuda yoğun tartışmalara şahit oluyoruz.

Bu sorunun cevabı için, 105. Yılda “milli hâkimiyeti” veya “ulusal egemenliği” sağlayan unsurları sorgulamamız gerekiyor.

· Milli egemenliğin merkezi olması gereken TBMM’nin günümüzde etkinliği kalmamıştır.

Özellikle Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtikten sonra, ülkenin kaderini etkileyen bütün karar ve uygulamaların merkezi Meclis’ten Saray’a geçmiştir.

TBMM’de “seçilmiş kralların” yönettiği siyasi partilerin aday göstermesiyle ve milletin oy vererek seçtiği 600 milletvekilimiz var.  Ancak YASAMA yetkisi fiilen partili Cumhurbaşkanının elinde.

Cumhurbaşkanı kararnameler yoluyla yasama yetkisi kullanmaktadır. TBMM’de karara bağlanması gereken konularda da, CB’nın başkanı olduğu parti çoğunluğu elinde bulundurduğundan, Meclis bağımsız bir irade ortaya koyamamakta, Saray’da hazırlanan metinler aynen kabul edilmektedir.

· Yeni sistemde “YÜRÜTME yetkisi cumhurbaşkanına aittir.”

Cumhurbaşkanı aynı zamanda iktidar partisinin genel başkanıdır.

Siyasi bir organ olan bir “Bakanlar Kurulu” yoktur. Birer sekreter durumunda olan atanmış bakanların halktan kopukluğundan, milletvekillerinin dahi bakanlara ulaşamamasından, iktidar milletvekilleri dahi şikayetçidir. Bakanlar muhalefet partileri genel başkanlarıyla söz düellosuna girebilir. Ancak Bakanların Cumhurbaşkanına, bırakın belli bir konuda itiraz edebilmesi, kendi iradeleriyle istifa edebilmesi dahi mümkün olmuyor.

· YARGI da tamamen Cumhurbaşkanının kontrolündedir. Cumhurbaşkanının istemediği bir kişinin HSK, AYM, Yargıtay, Danıştay üyeliklerine seçilmesi mümkün değil. HSK üzerindeki siyasi gücün etkisi kritik davalarda “doğal hakim ilkesine” aykırı olarak yapılan atamalar, hakimlerin “coğrafi teminatının olmaması” gibi uygulamalarla açıkça ortaya çıkıyor.

“Türkiye’deki Yargı sistemine/ mahkemelere güveniyor musunuz?” sorusuna “Hayır” diyenlerin oranı yüzde 70,1 iken, “Evet” diyenlerin oranı yüzde 22,5 olması tesadüf değil. (Area Türkiye Siyasi Durum Araştırması- Nisan 2025)

Millet iradesinin hâkim olduğu rejimlerde, devleti oluşturan yasama- yürütme- yargı kuvvetleri arasında görev ve yetki ayrılığı ile birbirinden bağımsızlığı ifade eden KUVVETLER AYRILIĞI gerçekleştirilmeye çalışılır. Türkiye’de fiilen yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin tek kişide toplandığı bir “kuvvetler birliği” sistemi uygulanmaktadır.

Yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı, kanun ve kuralların herkese eşit olarak uygulanmadığı bir ülkede, hakimiyetin millete ait olduğundan bahsedilemez.

22Nis/25Kapalı

YÜZDE 2 İÇİN YÜZDE 70’İ KARŞISINA ALMAK – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

YÜZDE 2 İÇİN YÜZDE 70’İ KARŞISINA ALMAK - Ruhittin SÖNMEZ

Area Araştırma Şirketinin, Türkiye geneli için yaptığı 2025 Nisan ayı anketinde, “Kendinizi hangi sosyo- politik kimlikle tanımlarsınız” sorusuna tek bir cevap verilmesi istenmiş. Verilen cevapların oranları (%) şöyle çıkmış:

Atatürkçü: 32,7 Türk Milliyetçisi: 30,3 Muhafazakar: 12,4 Sosyal Demokrat: 9,8 Ülkücü : 4,7 İslamcı: 4,0                 Sosyalist: 3,5 Kürt Milliyetçisi : 2,4

Area Şirketinin sahibi ve sözcüsü Murat Karan’a “Kürt Milliyetçisi” olarak gözüken yüzde 2,4 nüfus “ayrılıkçı Kürtler”olarak değerlendirilebilir mi? diye sordum. O da Türkiye’de DEM oyları daha da yüksek olsa da ayrılıkçı yani Türkiye’den ayrılarak bağımsız Kürdistan isteyenlerin oranının yüzde 2 civarında olduğunu söyledi.

Atatürkçü, Türk Milliyetçisi ve Ülkücü olduğunu söyleyenlerin hepsinin aslında Türk Milliyetçisi olduğu açıktır. Çünkü en büyük Türk Milliyetçisi Atatürk’tür ve bütün milliyetçiler aslında Atatürkçüdür. Ülkücü kimliğini öne koyanların da Türk Milliyetçisi misiniz? diye sorulsa kesinlikle “evet” diyeceğinden eminim.

Hatta ikinci bir cevap seçeneği sunulsa idi, kendisini Muhafazakar ve Sosyal Demokrat olarak tanımlayanların içinde de Türk Milliyetçisi veya Atatürkçü özelliklerini taşıyanlar görülecektir. İslamcı, Sosyalist ve Kürt Milliyetçisi olanlar içinde Atatürkçü ve Türk Milliyetçisi olmayı kabul eden pek çıkmayabilir.

Biz sadece doğrudan kendini Atatürkçü, Türk Milliyetçisi ve Ülkücü olarak tanımlayanların toplamına bakalım. Bu üç grubun toplamı: yüzde 67,7 ediyor.

18Nis/25Kapalı

“SEÇİMİ KAYBETSE DE GİTMEZ” KAYGISI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

“SEÇİMİ KAYBETSE DE GİTMEZ” KAYGISI - Ruhittin SÖNMEZ
Adını köşemde anmak bile istemediğim, iktidar dalkavukluğu yapayım derken, zırva ve uç fikirlerle
toplumsal fay hatlarını derinleştirmeye çalışan bir sözde gazeteciyi örnek vereceğim.
ROK kısaltmasıyla tanınan Rasim Ozan Kütahyalı her konuda uzman (!) bir televizyoncu, gazeteci, köşe yazarı, siyaset ve futbol yorumcusu, Nagehan Alçı’nın eski eşi. Eski çift, iktidara yakınlıkları sebebiyle tartışma konusu olmayı sürdürüyorlar. Eski eş Nagehan Alçı daha dengeli sözlerle
“görevini” yapar. Fakat ROK lafının ölçüsü endazesi olmayan biridir.
Belki de “akıllı sözünü deliye söyletir” özdeyişindeki aranan delidir. “Aykırı ve uç ifadelerinin” kendisine hayli kazançlar sağladığı ortada. Bu kişi iktidarın milletin sinir uçlarına dokunan politikalarına zihinleri alıştırma görevini üstlenmiş gibi. Oldukça kazançlı olan görevinden de mutluluk duyduğu açık.

15Nis/25Kapalı

TÜRKİYE’NİN EN ZAYIF TARAFI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

TÜRKİYE’NİN EN ZAYIF TARAFI - Ruhittin SÖNMEZ

Bir yandan ABD/ İsrail ikilisinin Suriye ve İran üzerindeki kısa ve uzun vadeli planları tıkır tıkır işliyor. Diğer yandan bununla bağlantılı olduğundan şüphe duymadığımız “Öcalan’la müzakere süreci” kapsamında yapılan görüşmeler devam ediyor.

Öcalan da Kandil ve Suriye’deki PKK güçlerinin başındaki teröristler de ABD/ İsrail’in çizdiği rotadan bir milim bile sapamazlar. DEM bunların içinde en etkisiz eleman konumundaki aracıdır.

PKK/Öcalan tarafı güya silah bırakacakları vaadiyle Türkiye'nin Milli Devlet yapısını bozup, federasyon tarzı bir yapılanmaya geçmesini istiyor. Bu başarılırsa, iki aşama sonrası Türkiye'den de bir parçanın koparılarak, kurulması planlanan “Büyük Kürdistan” projesinin ilk adımı olacak.

Bunun yapılması ancak “yeni anayasa” ile mümkün olabilir. DEM desteğiyle yapılacak “yeni anayasa” ile bu yeni yapılanmanın temeli atılır. Buna karşılık Erdoğan’ın ömür boyu Cumhurbaşkanı olabilmesinin yolu açılır.

8Nis/25Kapalı

BOYKOT VE SİVİL İTAATSİZLİK EYLEMLERİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

BOYKOT VE SİVİL İTAATSİZLİK EYLEMLERİ - Ruhittin SÖNMEZ
CHP’nin öncülüğünde yapılan “Ekrem İmamoğlu’na destek mitinglerini” yandaş medya ve TRT görmezden geldi. Buna karşılık, CHP Genel Başkanı Özgür Özel hem bu medya
kuruluşlarına ve hem de yandaş medya patronlarının sahibi olduğu diğer şirketlerine karşı boykot çağrısı yaptı.
İktidar kanadında yarattığı paniğe bakarak söyleyebiliriz ki, boykot eylemi maksadına ulaştı.
Arkasından bazı gençlerin başlattığı ve CHP’nin moral destek verdiği “2 Nisan’da alışveriş yapmama” eylemi de umulandan fazla ses getirdi. İktidar bütün gücünü kullanarak ve tüm yandaşlarına 2 Nisan’da alışveriş yapmaları için çağrılar yaparak bu eylemi başarısız göstermeye çalıştı. Buna rağmen Şubat ayı ortalaması 47 Milyar TL, Mart ayının ilk üç hafta ortalamasına göre
günlük 50 Milyar TL olan kartlı alışveriş 28 Milyar TL olarak gerçekleşti.
Bu sayede çarşıda pazarda görmeye alışık olmadığımız bakanlarımızı -Alman Şansölyesi Merkel gibi- kendi alışverişlerini yaparken görebildik. Sadece bu görüntüler bile eylemin maksadına ulaştığını göstermeye yeterli oldu.
Bu eylemler için “bazı küçük esnafa olumsuz etkisi oldu” gibi haklı eleştiriler de yapıldı. Çok hazırlıklı olmadığı, yeterince duyulmadan başlatıldığı, bazı firmaların hatalı olarak listelere dahil edildiğini söyleyenler de haksız sayılmazdı.

4Nis/25Kapalı

SİVİL İTAATSİZLİK – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

SİVİL İTAATSİZLİK  - Ruhittin SÖNMEZ

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin CHP’li Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ile başlayan mitingler, CHP’nin öncülüğünde ve fakat CHP dışında diğer partilere oy veren vatandaşların da katıldığı güçlü eylemler oldu.

İstanbul ve vatandaşların sokağa çıktığı diğer şehirlerde, valiliklerin toplantı ve gösterileri yasaklama kararlarına rağmen, büyük kitlelerin sokaklar, caddeler ve meydanlara sığmaz halde toplantılar yapması yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.

CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a yaptığı “Adalet Yürüyüşü” bir “pasif direniş” olarak dikkat çekiciydi. Fakat toplumda sürdürülebilir bir etkisi olmadı.

Kılıçdaroğlu’nun eylemi bireyseldi. CHP öncülüğünde İmamoğlu’na destek eylemleri ise milyonların katıldığı kitlesel hareketlerdi.

Saraçhane’de 7 gün sürdükten sonra Maltepe’de büyük bir mitingle devam etti. Bayram sonrası bu eylemler sürecek mi bilemiyoruz. Ancak bu eylemlerin “sivil itaatsizlik” tanımına uyup uymadığını sorgulamak istiyorum.

28Mar/25Kapalı

İMAN ETMEYEN MÜSLÜMANLAR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

İMAN ETMEYEN MÜSLÜMANLAR - Ruhittin SÖNMEZ
Bu günlerde adalet, hak, hukuk duygusundan; ahlak, edep ve estetikten çok uzak bir siyaset ikliminde yaşıyoruz. Hem de Ramazan ayının son günlerini ve mübarek Kadir Gecesini idrak ettiğimiz bir zaman diliminde.
Zihnimde Nisa Suresi 136. ayetin meali çınlıyor: EY İMAN EDENLER İMAN EDİN!
Ayetin tam meali şöyle: “Ey iman edenler, Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab’a, ve daha önce indirdiği kitaba, iman edin!”
Demek ki ben “müminim”, “Müslümanım” demekle iman etmiş/ inanmış olunmuyor. Allah’a, peygamberine gerçekten inanmak ve Kur’an’da bildirilenlere uygun bir hayat yaşıyor olmak gerekiyor.
“Kur’an’daki İslam’a uymak nasıl olur?” diye düşündüğümde İslam’ın en önemli emirlerinden
birinin “ADALET” olduğu aklıma geliyor. Bakınız şu ayeti her Cuma hutbesinde hocalar tekrar ediyor:
“Muhakkak ki Allah, ADALETİ, İYİLİĞİ, akrabaya YARDIM ETMEYİ EMREDER, ÇİRKİN İŞLERİ, FENALIK VE AZGINLIĞI YASAKLAR.” (Nahl Suresi 90. Ayet)
Ancak toplumumuzdaki ADALET anlayışından en uzak kesimin Müslüman kimliğini öne çıkaranlar olduğunu gözlemliyorum. Belki de gücü (iktidar, para vd güçleri) ele geçiren ve gücünü asla kaybetmek istemeyen herkesin davranışı böyledir. Bu yüzden dinî olmayan yönetim sistemlerinde kuvvetler ayrılığı uygulanır. Yanlış yapanlar “bağımsız ve tarafsız yargı” tarafından cezalandırılır.
Ancak “inanan insanlar” için ek olarak bir de iç denetleme mekanizması getirilmiştir. Bütün hukuk sistemlerinde ve semavi dinlerde hatta çoğu felsefi düşünce ekollerinde ADALET, İYİLİK, KİŞİ VE KAMU HAKKI gibi kavramlarla insanlar aynı hedefe yönlendirilir. Cinayet, haksızlık,
hırsızlık, yolsuzluk, iftira gibi “fenalıklar” azaltılmak istenir.
Böylece herkesin hakkına kavuştuğu, canından, malından ve özgürlüğünden emin olduğu huzurlu, mutlu ve refah içinde yaşayan toplumlar inşa edilmeye çalışılır.
Yukarıdaki ayete göre, “Müslümanım” diyen kişiler eğer adalet ve iyilikten uzaklaşır; yalan, iftira, hakaret, tehdit, hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet gibi çirkin işler yaparsa, azgınlık ve zulüm gibi fenalıklara / kötülüklere bulaşmışsa yeniden İMAN ETMELİDİR.
Öncelikle toplumda kanaat önderi, siyasi veya dini lider olanlardan başlamak üzere, hepimiz
için geçerli bir buyruk bu.

25Mar/25Kapalı

SİYASİ DAVALAR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

SİYASİ DAVALAR - Ruhittin SÖNMEZ
“Siyasi davalarda” hukuki değerlendirme ve savunma yapmanın pek bir anlamı yoktur.
Yassıada Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı Salim Başol’un dediği gibi “Sizi buraya tıkan irade böyle istiyor” durumu varsa, hukuki gerekçeler birer kılıftan ibarettir.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İBB’nin üst düzey yöneticileri, Beylikdüzü ve Şişli Belediye Başkanları için açılan dava süreçleri “siyasi dava” olarak, bu türlü operasyonlar da “yargının siyasallaşması” olarak nitelendiriliyor.
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın, CHP’nin Esenyurt ve Beşiktaş Belediye Başkanlarının tutuklandığı davalarla başlayan siyasi sonuçlu yargı operasyonlar da aynı kapsamda değerlendirmelidir.
Geçmişte, R.T. Erdoğan İBB Başkanı iken, O’na karşı yapılan yargılamalarda aynı nitelendirmeyi bugünün iktidarı olan Ak Partililer ve şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan yapıyordu.
Ayrıca “Ergenekon, Balyoz” gibi kumpas davalarının da “siyasi dava” olduğu, FETÖ’cü savcı ve hakimlerin etkili olduğu siyasallaşmış yargının, siyasi sonuçlar elde etmek ve devleti ele geçirmek için yaptığı operasyonlar olduğu anlaşıldı. Bu davalarda da siyasi iktidarın dahli ve
katkısı olduğu kuşkusuzdu.
Bu yüzden öncelikle gündemdeki “davaların siyasi olup olmadığını” tespit etmemiz ve “yargının bağımsızlığı” konusunu sorgulamamız lazım.

21Mar/25Kapalı

ORTADOĞULULAŞMANIN ÇOK YAKININDAYIZ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sORTADOĞULULAŞMANIN ÇOK YAKININDAYIZ - Ruhittin SÖNMEZ

Üç ay önce ORTADOĞULULAŞMANIN NERESİNDEYİZ? başlıklı bir köşe yazısı yazdım. Rahmetli Prof. Dr. Mümtaz Turhan’ın “Garplılaşmanın Neresindeyiz?” isimli kitabından ilhamla bu soruyu sormamın sebebi, AKP iktidarı döneminde, zihniyetimizin ve yönetim tarzımızın Ortadoğululaşmakta olduğu yönünde oluşan algı idi.

Bu algının oluşması tesadüf olamazdı. Ateş olmayan yerde duman tütmezdi. Bu yüzden bu algıyı oluşturan etkenlerin neler olabileceğini öğrenmek için şu soruları kendimize sormamız gerekiyordu:

Türkiye'nin siyaset ve yönetim anlayışı ne ölçüde Ortadoğu ülkelerine benzemektedir? Kuvvetler ayrılığı olan bir demokrasi var mıdır? Seçimler önceden belirlenmiş kurallara göre ve yarışan herkese eşit şartlarda yapılmakta, milli iradenin tam tecellisi için gereken demokratik şartlar sağlanmakta mıdır?

Özellikle CB Sistemine girdikten sonra yargı ne kadar bağımsız ve tarafsız? Demokratik kurumların işleyişi nasıl etkilenmiştir? TBMM’nin etkinliği yok denecek mertebeye düştü mü?  Batı’da bağımsız olan kurumlar Türkiye’de tek adamın iradesine bağımlı mı?”

Sadece son bir haftada olanlara baktıkça bu soruların cevabı çok daha açık ortaya çıktı. Bu cevaplar demokratik hukuk devleti olma iddiasındaki bir ülke için hiç de olumlu değil.

18Mar/25Kapalı

DİZİ FİLMİN SEZON FİNALİNDE NELER OLACAK? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

DİZİ FİLMİN SEZON FİNALİNDE NELER OLACAK? -Ruhittin SÖNMEZ
Eski Yeşilçam filmlerinin sonuçlarını önceden tahmin etmek çok kolaydı. İyiler kazanır, kötüler yenilir veya cezalarını bulurlardı.
Oysaki Holywood filmleri çok karmaşık ilişkiler ağı içerdiği gibi sonları da beklenmedik şekilde gerçekleşir. Halen ABD filmleri ve bundan etkilenen diğer ülkelerde yapılan filmlerde de buna benzer karmaşık ilişkiler, şaşırtıcı gelişmeler ve sonuçları görüyoruz. Hele bazen yıllarca
sürebilen dizilerde her sezon, sonu herkes için sürpriz sayılabilecek bir sahne ile bitiriliyor.
Son zamanlarda Türk sinema sektörü de oldukça iyi bir performans gösteriyor. Özellikle dizi filmlerimiz ister romantik ister politik isterse sosyal içerikli olsun, film karakterlerinin karmaşık ilişkiler ağı ve beklenmedik bölüm ve sezon sonu sahneleriyle izlenilirliğini artırmayı başarıyor.
Dizi filmlerin senaryolarını yazan ekipler reytingler ve izlenme istatistiklerine göre revizyonlar yapıyor. Halkın sürpriz beklentilerini karşılayacak değişikliklerle, insanların merak içgüdüsünü tetikleyerek, oyunun izleyicisi olarak kalmasını sağlamaya çalışıyorlar.

14Mar/25Kapalı

DAHA NE OLSUN?- Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

DAHA NE OLSUN? - Ruhittin SÖNMEZ

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM'de düzenlenen grup toplantısı ardından bir gazetecinin "Emekli bayram ikramiyesi artacak mı?” sorusuna şu cevabı verdi: "3 bin liradan 4 bin liraya çıktı DAHA NE OLSUN!”

Ben de bir emekli olarak uyarıyorum: İhsan-ı şahaneye “şükretmek” yerine “halkı hükümete karşı kışkırtmak için nifak sokan şer güçlerine” aldırış etmeyin. Devletimiz bütçe imkanlarını kullanarak bizlere bu artışı lütfetti. Bu müjdenin (!) keyfini çıkarın.

Muhalifler“bütçe kaynaklarının yüzde 15’inin faiz ödemelerine gittiğini” söylüyor. Bu kadar faiz gideri olmasa çalışan ve emeklilerin geçim seviyesinin iyileştirilebileceğini iddia ediyorlar. Bir de düşünseler anlayacaklar, faize en çok karşı olan “Nas var size bize ne oluyor” anlayışını her fırsatta dile getiren büyüklerimiz olmasa bütçede yılda iki defa verilen bayram ikramiyelerine 1.000’er TL zam için kaynak bulunabilir miydi?

Yine muhalifler Cumhurbaşkanımızın yurtdışı seyahatlerinde birkaç uçak kullanmasını ve hatta zırhlı araçlarını taşımasını eleştiriyorlar. Ekonomi zorda iken çalışan ve emeklilerden tasarruf ve sabır istendiği halde Sarayda israfın azaltılmadığını söylüyorlar.

Bizim asil ve yüce gönüllü halkımızın,“itibardan tasarruf olmaz” ilkesinden habersiz muhalefete karşı,“Türkiye’nin itibarını arş-ı âlâya” taşıyanlara destek vereceğini bilmiyorlar. Halkımızın önemli bir kesimi “Biz aç kalırız yeter ki yüce devletimizin ve onu yönetenlerin itibarı eksilmesin” dediği halde, biz emeklilere 1.000 TL zam lütfedilmiş, DAHA NE OLSUN?

11Mar/25Kapalı

RAMAZAN DUASI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

RAMAZAN DUASI - Ruhittin SÖNMEZ
Allah’ım, en son dinin olan İslam’la ve dünya tarihinin iki büyük medeniyetinden birini insanlık âlemine hediye eden Türk Milleti’nden olmakla şereflendirdin bizi. Dünya’da İslam’ı dün de bugün de en iyi şekilde yaşayan ve Ramazan Ayı’nı en güzel biçimde idrak eden Türkiye’de yaşamayı nasip ettin. Bunların kıymetini bilenlerden eyle bizi.
Türk olmaktan utananlara ve “geçmişiyle hesaplaşma” bahanesiyle Türkleri kendi tarihinden utanan insanlar yapma gayretinde olanlara fırsat verme. Hele hele bu gayreti İslami gerekçelere dayandırmaya çalışan münafıkların çalışmalarının boşa çıkmasını nasip eyle.
Dünyanın birçok yerinde Müslüman denince akla Türk, Türk deyince Müslüman olmak gelir.
İkisini birbirine rakip kavramlar gibi gösterenlere aman verme Allah’ım. Ya Rab İslam’ı Türksüz, Türk’ü İslamsız bırakma.

7Mar/25Kapalı

ALLAH BİZİ SEVER Mİ? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

ALLAH BİZİ SEVER Mİ? - Ruhittin SÖNMEZ
Allah, Kur’an’da kimleri sevip sevmediğini çeşitli ayetlerde açıkça belirtmiştir. Burada kastedilen ismen şahıslar değil, davranışlarına göre tanımlanmış kişi veya topluluklardır. Sevdiği davranışlar ile sevmediği karakter ve davranışları, sadece ayetlerin indiği tarihte yaşayanlara değil, sonsuza kadar yaşayacaklara da tarif etmiştir.
Tarihte ve günümüzde gücü ele geçiren muktedirler ve özellikle siyasetçiler tarafından sıkça yapılan şu tutum ve eylemler bulunmaktadır: Kibir, zulüm, emanete hıyanet etmek, yalan söylemek, fitne ve bozgunculuk, israf etmek, haksızlık etmek ve halkı kandırmak. Allah bu tür davranışları ve bu davranışları sergileyen kişileri sevmediğini ayetlerle bildirmiştir.
“Gücü ele geçirenler” derken kastımız sadece “siyasi gücü” istismar edenler değildir. Diğer insanların elinde olmayan maddi ve manevi imkanlara kavuşmuş, elde ettiklerinin sağladığı gücü kamu yararı için değil, dizginlenmemiş nefslerinin taleplerini karşılamak için kullanan herkestir. İşçi işveren ilişkilerinde patronları, aile bireyleri arasında güçlü konumdaki eşi, kamu yetkisini kullanan yöneticileri, para gücünü kullanan zenginleri de kapsar.
“Güç bozar, mutlak güç mutlak bozar” cümlesiyle kastedilen, “bozan” yani insani, İslami, ahlaki
değerlerden uzaklaştıran güç kullanımının muhakkak dizginlenmesi gerekir.
Dinler bu gücü kullanmanın sınırlamasını “Tanrının buyrukları” ile sağlar. Bu buyruklardaki sınırlandırmaya uymayan güç sahiplerini sevmediğini bildiren Tanrının yaptırımları Cehennem azabı olduğu gibi bazen de daha dünyada iken zelil olmak yani alçaltılmak ve utanç verici bir hayata mahkum olmaktır.
Hukuk Devleti olan demokratik ve laik ülkelerde ise insanlıktan uzaklaştıran aşırı gücün kullanımını sınırlamak için kuvvetler ayrılığı sistemi geliştirilmiştir. Yasama, yürütme, yargı güçlerini kullananların aşırılığa sapmaması için güçler arası denge ve denetleme sistemleri getirilmiştir.
Aynı sonuca gidilmesini sağlayacak ilahi ve insani düzenlemeleri bazen yan yana anlatıyorum. Çünkü
Tanrının istedikleri esasen O’nun yarattığı insanların cevherine de işlenmiş değerlerdir. Akıl ve önceki
tecrübelerden yararlanma yetisi insana verilmiş en değerli ilahi armağandır.

4Mar/25Kapalı

İSLAM’IN ŞARTLARI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

İSLAM’IN ŞARTLARI - Ruhittin SÖNMEZ
İslam dininin şartlarını bazı din bilimciler şöyle sıralıyor: 1- Adalet (Adil olmak)

2- Emanet (Güvenilir olmak)           

3-  Ehliyet (Ehil kişileri göreve getirmek)

4- Maslahat (Kamu yararını gözetmek)

5- Meşveret (Danışarak iş yapmak)

Bu şartlar bizzat Allah tarafından Kur’an’ı Kerim’de bildirilmiş.

“Birinci şart için Nahl Suresi 90. Ayet

İkincisi için Nisa Suresi 58. Ayet,

Üçüncüsü için Muminun Suresi 8. Ayet,

Dördüncüsü için Nisa Suresi 135. Ayet,

Beşincisi için Şura Suresi 38. Ayet kaynak olarak alınmıştır.”
Bunların yerine sadece “namaz, oruç, hac, zekat” gibi ibadetleri öne çıkaranların, sayılan bu şartları
unutturmasına izin vermemek lazım.  Namaz, oruç, hac, zekat ve infak ibadettir.
Bu asla ibadetler önemsiz demek değildir. Bu ibadetler kişiye yukarıdaki beş şartı öğretir. 
İbadetler onları gereğince yapan kişilerin İslam’ın şartlarını özümsemesine yardımcı olur. Buna yaramayan ritüellere ibadet demek doğru olmaz.
Allah, “Ya Muhammed! Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin” (Kalem, 4) diyor. 
Hz. Peygamber “ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” buyuruyor. “Güzel ahlak” başka toplumlarda da vardır. Ancak Hz. Peygamber’in yaşayışı ve sözleriyle tamamladığı ahlak seviyesine erişmek için gereğince yapılan ibadetlere ihtiyaç vardır.
 

28Şub/25Kapalı

AHLAKSIZ VE VİCDANSIZ SİYASET – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

AHLAKSIZ VE VİCDANSIZ SİYASET - Ruhittin SÖNMEZ
ABD’nin çılgın başkanı Donald Trump sosyal medyada Gazze ile ilgili bir video paylaştı. Yapay zeka ile üretilmiş bu videoda Trump’ın, İsrail bombardımanlarıyla harabeye dönmüş olan Gazze’nin yerine tasarladığı, Gazze planı gösteriliyor.
Videoda Gazze’nin savaş yıkıntıları yerine lüks gökdelenler, pırıltılı gece kulüpleri ve yatların demirlediği bir sahil şeridine dönüşümü gösteriliyor. Trump’ın altın heykelleri, Trump ve İsrail Başbakanı Netanyahu’nun plajda keyif yaptığı sahneler, dansözler ve keyifle bir şeyler yiyen Elon
Musk dikkat çekiyor.
Videoda “Trump sizi özgürleştirecek. Artık tünel yok, artık korku yok. Trump’ın Gazze’si sonunda burada” sözleri yer alıyor.
Trump zaten daha önce Gazzelilerden arındırılmış bir Gazze” tasavvurunu açıklamıştı. Bunun için 2 milyondan fazla Filistinli vatanlarından başka ülkelere sürgün edilecekti. Boşaltılacak Gazze’de Riviera benzeri bir turistik tatil beldesi yaratılacaktı.
Bu plan insanlık, uluslararası hukuk ve hukukun evrensel ilkeleri bakımından utanç verici ve tehlikeli bir düşünce.
Çünkü dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir ülkedeki bir bölgeye gücü yetenin el koyabildiği bir dönemin başlaması anlamına geliyor. Bu eylem dünyanın güven ve istikrarını yok edebilecek bir yolculuğun ilk adımı olabilir.
Trump’ın Gazze videosu bir insanlık ayıbı. Yaptığı iğrenç çıkışın çirkinliğinin farkında bile olmayan, utanmazlığın ve yüzsüzlüğün bir göstergesi.
2 milyondan fazla insanı on binlerce şehit verdiği vatanlarından sürüp, ortaya çıkacak “kupon arazinin” rantına göz dikmiş ABD’nin emlak kralı başkanının ahlak ve vicdan seviyesini gösteriyor.
Adalet, ahlak ve vicdandan yoksun bir siyasetin menzilinde sadece kaos, çatışmalar, kan ve gözyaşı olabilecektir. Dünyayı sıkıntılı bir gelecek bekliyor.

25Şub/25Kapalı

GERÇEĞE AYKIRI BİLGİYİ YAYMA SUÇU – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

GERÇEĞE AYKIRI BİLGİYİ YAYMA SUÇU - Ruhittin SÖNMEZ

TÜSİAD Başkanı ve Yüksek İstişare Kurulu Başkanı hakkında “adil yargılanmayı etkilemeye teşebbüs” ve “gerçeğe aykırı bilgiyi yayma” suçundan soruşturmalar başlatıldı.

Bu suçları düzenleyen kanun ve uygulama şekli “Yeni Türkiye’nin” hukuk anlayışının somut göstergelerinden birisidir.

TÜSİAD iktidar gücünü elinde tutmadığına göre adil yargılamayı etkilemesi söz konusu olamaz. Çünkü yargıyı etkileme suçunu ancak iktidar işleyebilir. Hakimler ve savcıların TÜSİAD’ın açıklamasına göre karar verebileceğini düşünmek mantığa aykırıdır.

“Gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yayma suçu” 13 Ekim 2022’de kanun değişikliği ile düzenlendi.

Ak Parti iktidarlarının demokratik tavırdan otoriterleşmeye evrilmesinin bir eseridir.

Bu düzenleme ile TCK 217. madde şu hale getirildi: “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”

Burada önemli husus şudur: Bir bilginin “gerçek bilgi” veya “gerçeğe aykırı bilgi” olduğuna kim karar verecektir?

Biz ki son yıllarda rakamlarla ifade edilen gerçekliklerde bile anlaşamamayı başarmış bir toplumuz.

Devletin resmi kurumu TÜİK’in verdiği enflasyon ve büyüme rakamlarının yanlış olduğunu, TÜİK’in rakamlarının bilerek yanlış verilmesi suretiyle asgari ücret, emekli maaşı gibi milyonlarca insanı ilgilendiren maaş zamlarının hak ettiklerinden düşük tutulduğu iddia ediliyor. Bu konuda Eski Yargıtay 7. Ceza Dairesi Onursal Üyesi Seyfettin Çilesiz’in açtığı bir davanın da bulunduğunu biliyoruz.

TÜİK’in rakamları ile İTO ve ENAG rakamları arasındaki büyük farklar “hangi bilginin gerçek olduğu” konusunda şüphe uyandırmıyor mu? Yanlış bilgiyi hangi kurum veriyorsa “gerçeğe aykırı bilgiyi yayma suçundan” yargılanacak mıdır? Bunlardan herhangi birini yayınlamak gerçeğe aykırı bilgiyi yaymak sayılır mı?

21Şub/25Kapalı

YAPAY ZEKAYA YANDAŞ YAZAR GÖREVİ VERDİM – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

YAPAY ZEKAYA YANDAŞ YAZAR GÖREVİ VERDİM - Ruhittin SÖNMEZ
Her gün haberlerde çeşitli kesimlerden ünlülere soruşturma, gözaltı, tutuklama kararlarını izliyoruz. Kaçma ve delilleri karartma ihtimali olmayan, ceza alsa bile “yatarı olmayan” vakalarda dahi polis nezaretinde ifadeye götürme uygulaması sıradanlaşmış görünüyor.
Muhalif olanların başında sallanan “Demokles’in kılıcı” gibi, hatta bir ekin biçme aparatı olan “tırpan” gibi hedefindekileri biçen uygulamalar bunlar.
Biçilenlerin içinde bildikleriniz tanıdıklarınız varsa Yunus’ça içiniz yanabilir: “Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm/ Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi” demek istersiniz.
Ancak Parti liderlerinden gazetecilere, yazarlardan sanatçılara, iş insanlarından seçilmişlere kadar, iktidarın radarına giren muhalifler için üzüldüğünü söylemek, onlara uygulanan “bu hukuki muameleleri” eleştirmek kolay değil.
Çünkü bu tür eleştiriler “Yeni Türkiye’de haddini aşmak” olarak kabul edilebilir. Herkesin neyi konuşabileceğini, neleri eleştireceğini bilmek için, yargı sürecinden muaf olan muktedirlerin söylediklerine iyi kulak vermek lazım.
Bu bakımdan risksiz bir yazı yazmak niyetiyle, “acaba ben de yandaş yazarların veya sosyal medyada görevli trollerin gözüyle olaylara baksam nasıl bir makale yazardım?” diye
düşündüm.
Beynim böyle bir çalışma yöntemine alışık olmadığı için yapay zekadan yararlanmaya karar verdim. Yapay zekaya yandaş bir yazar gözüyle yazması için talebimi ilettim.

18Şub/25Kapalı

MUHALEFETSİZ DEMOKRASİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

MUHALEFETSİZ DEMOKRASİ - Ruhittin SÖNMEZ

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras'ın, “sistem çöktü” diyerek, iktidara ve Cumhurbaşkanlığı Sistemine yönelik eleştirileri arkasından hemen soruşturma açıldı. Soruşturma için “yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve gerçeğe aykırı bilgiyi yayma suçları” gerekçe gösterildi.

Aras “Kayyım uygulamaları, bir siyasi partinin genel başkanının tutuklanması, bir Büyükşehir Belediye Başkanının konuşmalarından hemen sonra açılan soruşturmalar, bilirkişi görüşmesini yayınlanan gazeteciler hakkında gözaltılar ve tutuklama, teğmenlerin ordudan ihracı gibi olayların toplumda endişe yarattığı ve güveni sarstığını” söylemişti.

Buna Adalet Bakanı, AKP Sözcüsü başta olmak üzere iktidar kanadından ve hatta hasta yatağındaki Devlet Bahçeli’den sert eleştiriler geldi.

Benim TÜSİAD yöneticilerinin mesajlarından anladığım “hukukun üstünlüğü ilkesinin korunması ve yargının her türlü dış etkiden bağımsız olması gerektiği, ekonominin iyileşmesi için demokratik kurum ve kuralların işletilmesi gerektiğine” dair uyarılardı. Ülkemizdeki ekonominin en önemli aktörlerinin bu konularda görüş beyan etmesi iktidar kanadını neden böyle rahatsız etti bilemiyorum.

14Şub/25Kapalı

GÜÇLÜNÜN HUKUKU – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

GÜÇLÜNÜN HUKUKU - Ruhittin SÖNMEZ
Dünyada ve Türkiye’de “Hukukun Gücü” yerine “Güçlünün Hukuku” hakim duruma geliyor.
Bu yüzden güçlü olmayanlar bir endişe ve korku iklimi içinde.
ABD Başkanı Donald Trump uluslararası hukukun genel kabul görmüş ilkelerini pervasızca yok sayıyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail’in Gazze’de Hamas’a karşı yürüttüğü savaş sırasında işlendiği iddia edilen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkında tutuklama emri çıkarmıştı.
Trump bu yüzden UCM’ne yaptırım uygulama kararı aldı. Bu yaptırımlar arasında UCM Hakimlerinin mülk ve varlıkların bloke edilmesi ve UCM yetkilileri, çalışanları ve akrabalarının ABD’ye girişine izin verilmemesi de yer alıyor.
ABD ve İsrail UCM’ne üye değil ve mahkemenin yargı yetkisini tanımıyor. Mahkemeye üye devletlerin, haklarında tutuklama emri çıkarılan kişileri kendi topraklarına ayak basmaları halinde tutuklamaları gerekiyor. Ancak UCM’nin bunu uygulatabilmesi mümkün değil.
Avrupa Konseyi ve AB ülkeleri temsilcileri, “ABD yaptırımlarının UCM’nin bağımsızlığını tehdit ettiğini ve ceza adaleti sistemine zarar verdiğini” belirten açıklamalar geldi. Ama değişen bir şey olmadı.
ABD ve İsrail’in (Netanyahu’nun) uluslararası hukuku hiçe sayan davranışları say say bitmez.
Ama eskiden bunları hukuki bir kılıfta sunmak için bir çaba gösterirlerdi. Şimdi artık pervasızca “mademki ben güçlüyüm, istediğim her şeyi yapabilirim” mesajı vermeyi tercih ediyorlar.
Trump’ın Grönland, Meksika Körfezi, Kanada üzerinde egemenlik iddiaları şaşırtıcıydı. Ama bu tür çıkışların içinde en çok şaşırtanı Gazzelileri Gazze’den sürgün ederek, bu bölgeyi ABD hakimiyetine almak ve “Ortadoğu’nun Rivierası” dediği turistik bir şehir haline getirme projesi
oldu.
Böyle bir hareketin çok kötü bir emsal teşkil edebileceğini, her güçlü olan devletin göz koyduğu bir bölgeyi işgal edebileceği bir dünyada kaosun hakim olacağını öngörmek zor olmasa gerek.
Filistinlileri Gazze’den sürmek istedikleri iki ülke Ürdün ve Mısır. Trump bu iki devletin başkanlarıyla görüştü. Bu iki devletin başkanı “ABD ile birlikte çalışmak istediklerini ancak Gazzelilerin bulundukları yerden ayrılmadan Gazze’nin imarını istediklerini” açıkladılar. Görünen
o ki Trump’ın baskısıyla bu iki devlet, vatanlarından sürgün edilecek, Gazzelileri ülkelerine almak zorunda kalacaklar.
“Olmaz” dediğimiz şey olacak, ABD/ İsrail projesi tıkır tıkır yürüyecek gibi. “Binlerce yıllık ezeli ve ebedi vatanlarından çıkarmaya kimsenin gücü yetmez” dediğimiz Gazzeliler vatansız kalacaklar.
İnşallah Türkiye de “Gazzelileri siz alın” baskısına maruz kalmaz. Bu kadar kırılgan yapıdaki bir ekonomi ile Trump’ın “ekonomini mahvederim” tarzı bir tehdidine direnmek kolay olmaz.