Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

ahsen okyar
26Tem/24Kapalı

ŞİMDİYE KADAR NEDEN YAPMADINIZ? – Ruhittin SÖNMEZ

ŞİMDİYE KADAR NEDEN YAPMADINIZ? - Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sCumhurbaşkanı kabinesi işlerin daha iyiye gitmesi için bir takım yeni düzenlemeler yapıyor veya yapma niyetini açıklıyor. Son dönemde dikkatimi çeken bir kaçını hatırlatmak istiyorum:

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı almak isteyen yabancılar için yeni güvenlik düzenlemeleri yürürlüğe girdi. Yapılan yeni düzenlemeye göre Emniyet ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) onayı ile Interpol doğrulaması olmadan yabancılara vatandaşlık verilmeyecek.

Ayrıca Gazeteci Saygı Öztürk’ün verdiği bilgiye göre “Önceki İçişleri Bakanlığı döneminde bazı suç örgütlerinin önde gelen isimlerine sahte belgelerle vatandaşlık kazandırılmış!”

“Ali Yerlikaya döneminde sahte belgelerle vatandaşlığın önünü kesmek için bazı düzenlemeler yapıldı. Örneğin vatandaşlığa geçmek isteyen kişilerin başvurularını bizzat kendilerinin yapması gerekiyor. Başvuru sırasında parmak izi alınıyor. Böylece, sahte kimlikli kişinin sahte evrakla ya da başkasının kimliğiyle vatandaşlığa alınması önleniyor. Daha önce sahte belgeler kullanılarak vatandaşlığa alınanlar, vatandaşlıktan çıkarılıyor ve sınır dışı ediliyor.”

23Tem/24Kapalı

MERSİN’E GİTMEK İSTERKEN TERSİNE GİTMEK – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

MERSİN’E GİTMEK İSTERKEN TERSİNE GİTMEK - Ruhittin SÖNMEZ
Görünüşte vatandaşlar olarak hepimiz enflasyonun düşmesini istiyoruz. Ancak bireysel olarak enflasyonist ortamdan en az zararla çıkmak veya enflasyonu fırsata çevirip daha çok kâr etmek isteyenler enflasyonu köpürtücü davranışlar sergilemekte.
Ekonomist Ege Cansen “Türk’ün Enflasyonla İmtihanı” başlıklı köşe yazısında bu hali “Mersin’e gitmek isteyen insanların tersine gitmesine” benzetiyor.
Ege Cansen’in yazısını okurken Prof. Dr. Üstün Dökmen’in bir konferansında yaptığı deneyi hatırladım.
Çünkü bu deney de yapmak istediğinin tam tersi sonuca hizmet eden davranışlara dairdi.

16Tem/24Kapalı

TRUMP’A SUİKAST GİRİŞİMİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

TRUMP’A SUİKAST GİRİŞİMİ  - Ruhittin SÖNMEZ

ABD Eski Başkanı ve Kasım 2024’te yapılacak seçimde favori ABD Başkan adayı olan Donald Trump’a 14 Temmuz günü suikast teşebbüsü oldu.

Bu girişim tam da 15 Temmuz 2016 darbe girişimi yıldönümünden bir gün önceye rastladığı için zihnimizde bazı çağrışımlara yol açtı.

Dünyanın ekonomi, siyaset, bilim ve sanat alanında bir numaralı belirleyici gücü ABD’dir. Burada gerçekleşen suikast girişiminin arkasında ne olduğunu anlamak kolay değil. Sonraki yıllarda da en gerekli bilgileri öğrenebileceğimizi sanmıyorum.

Kurşunun Trump’ın kulağını delmesi suikastın ciddiyetini göstermekte. İlk bilgilere göre suikastçının bulunduğu yere uzun namlulu silahıyla çıktığı görülmüş, ihbar edilmiş ve fakat sahnenin tam karşısındaki tek binanın tepesinden ateş etmesine mani olun(a)mamış. Bir güvenlik zafiyetinden çok bilinçli bir yol verme izlenimi edinilmekte. Suikastçının keskin nişancı güvenlik görevlilerince derhal öldürülmüş olması Trump’ı yok etmek isteyen ekibin bulunmasını zorlaştıracak.

Bu tür olayların arkasında olan bitenleri öğrenmek pek mümkün olmuyor. 1963’te ABD Başkanı J.F. Kennedy’nin silahlı suikastla öldürülmesinin arkasındaki sır perdesi hala aralanmış değil.

Bizde de 15 Temmuz’un 8. Yılında darbe girişimine dair ortaya çıkan soruların çoğuna cevap bulunamadı. Bu olayların arka planını bilen çok az sayıdaki insan olduğuna ve fakat bunların halk kitlelerine açıklanmadığına inanıyorum. Turgut Özal’a yapılan suikast girişiminin arka planını Özal öğrenmiş fakat halka açıklamamıştı.

12Tem/24Kapalı

CUMHURBAŞKANI ÖNGÖRÜLEMEZ BİRİ AMA KİMİN İÇİN? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

CUMHURBAŞKANI ÖNGÖRÜLEMEZ BİRİ AMA KİMİN İÇİN? - Ruhittin SÖNMEZ
2020’de ABD Başkanı Trump ikinci defa başkan seçilemedi, o zaman 77 yaşında olan Biden karşısında kaybetti. Bunun sebebini analiz ettiğim yazımda temel sebeplerden birini şöyle açıklamıştım:
Trump öngörülemez bir Başkan oldu. Bugün yaptıklarını yarın tam tersini yapabileceği, bugün övdüğünü yarın yerin dibine geçirebileceği görülen bu başkan, bazılarına göre “dengesiz”, bazılarına göre “deli” sıfatlarını hak ediyordu.
Trump devletin kurumsal yapısı ile çalışmayı sevmeyen, çoğu zaman kuralları hiçe sayan bir “Başkan” idi.
Devleti yöneten kişinin öngörülemez bir yönetim tarzı içinde olması ABD vatandaşlarını tedirgin etti.
ABD seçmeni bir macera dönemi yaşamak istemedi, öngörülebilir olanı tercih etti. Devletin kurumlarının çalışması ve kuralların herkese uygulandığı bir sistemi istediğini gösterdi. O zaman 77 yaşında olan Biden’ı seçti.
Ancak bu yıl Kasım ayında yapılacak seçimde tekrar yarışacak olan adaylardan Biden 81 yaşında ve çeşitli sağlık sorunları yaşıyor. Bu defa Biden için de ülkeyi yönetip yönetemeyeceği yönünden bir belirsizlik ve öngörülemezlik söz konusu. Bu bakımdan Biden’ın adaylıktan çekilmesi için baskı oluşturma gayretleri var. Bu çalışmalar bir sonuç verecek mi, henüz belli değil.
2024 seçimi için de koskoca ABD’de bir “deli” ile bir “bunak” adaydan başkasının ortaya çıkamamış olması ilginç. (Bunlar benim taktığım sıfatlar değil.)
ABD’de en sert şekilde kuvvetler ayrılığı uygulanıyor. Kurumlar çok güçlüdür. Kurumlar ve medyanın
kuralların uygulanmamasına karşı direnci yüksektir.
Başkan’ın ABD’yi yüksek riske sokacak “delice” işler yapmasına karşı sistem etkili bir sigortaya sahip
olduğu gibi Başkan’ın hastalanması, yönetemez hale gelmesi veya ölmesi halinde sistemin aksamadan
çalışmasını sağlayacak mekanizmalar devreye girecektir.
Böyle olduğu halde ABD seçmeninin daha öngörülebilir seçeneği tercih etmeye çalışacağını sanıyorum.

9Tem/24Kapalı

MİLLET KAVRAMI VE TÜRKSÜZ TÜRKİYE YARATMAK – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sMİLLET KAVRAMI VE TÜRKSÜZ TÜRKİYE YARATMAK - Ruhittin SÖNMEZ
Birileri milliyetçilik ve din adına, BOP içeriğine uygun şekilde, Türkiye’yi Türksüzleştirme çabası içinde. Ve bunu kendilerini “yerli ve milli”, yaptıklarını da “ülkeyi kurtarmak” olarak pazarlama becerisi gösterebiliyorlar.
“Türksüz Türkiye” yaratma çabalarını fark edebilmek için siyasal İslamcıların millet kavramına verdiği anlam ile Cumhuriyetimizin kurucu iradesinin modern bilim ışığında verdiği anlam arasındaki farkı bilmek lazım.
Bugün iktidar partisi AKP ve Genel Başkanı R. Tayyip Erdoğan ile iktidarın küçük ortağı MHP ve Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin millet kavramına verdiği anlam aynıdır diyebilir miyiz?
Bu teorik bir tartışma sorusu değil. Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek olan sığınmacı sorunu, yeni Anayasa tartışmaları gibi temel meselelerimizi doğru anlamamıza yarayacak bir sorudur bu.
RTE, Millet ve milliyet kavramlarının Fransız ihtilali ile dünyaya yayılan tanımını kabul etmediğini ifade ederek, kendi millet anlayışını şöyle ifade ediyor:
“Bizim kendi medeniyetimizin, kendi tarihimizin, kendi kültürümüzün bir millet tanımı var. Bu bakımdan Osmanlı tam bir millet devletiydi.” “Biz, milleti İbrahim’den geliyoruz.”
“Bizim millet tanımımız, özünü İslam’ın millet anlayışından alır. Pek çok farklı dinden ve kökenden gelen insanı çatısı altında toplayan Osmanlı bunların milliyetlerini, dinlerine göre de tasnif etmiştir. Osmanlı böyle bir devlet, imparatorluktur. Müslümanlar bir millet, Hristiyanlar bir millet, Yahudiler bir millettir. Etnik bakımdan zaman zaman çok küçük karışmalar olsa da bu tarihimizin ve coğrafyamızın gerçekliğine en uygun tanımdır.”
Erdoğan’ın bu tanımı yönettiği devletin anayasasında belirlenen temel tanım ve ilkelere aykırıdır. Cumhuriyetimizin kurucu iradesinin ortaya koyduğu felsefe ve Atatürk’ün millet tanımına da zıt bir görüştür. Bu görüşü savunmak kurucu iradenin, Osmanlı’nın çöküş sürecinde ve Millî Mücadele aşamasında yaşanan tecrübeler ve bilimin ışığında yaptığı, isabetli tercihlerine karşı çıkmaktır.
“MILLET ILE ÜMMET, birbiriyle sözlük anlamları açısından farklı olan; bununla birlikte mutlaka çatışması gerekmeyen iki kavramdır.” Ancak siyasallaştırılarak daraltılan gündemdeki anlamı ile siyasal İslamcıların “ümmet” karşılığı kullandığı “millet” tanımı “Türksüz Türkiye” yaratmak
isteyenlerin bir maymuncuğudur.

2Tem/24Kapalı

YUNANİSTAN İZLENİMLERİM – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

YUNANİSTAN İZLENİMLERİM - Ruhittin SÖNMEZ
Yunanistan’ın kuzeyinden güneyine (Mora’ya kadar) Yanya, Parga, Patras, Preveze, İnebahtı, Korint Kanalı üzerinden geze geze gittiğimiz başkent Atina’yı gördükten sonra tekrar kuzeye giderek Selanik ve Kavala’yı ziyaret ettik.
Yunanistan gezimizin ilk yarısını teşkil eden Yanya, Preveze, İnebahtı, Meteora’ya dair duygu, düşünce ve gözlemlerimi önceki yazımda paylaşmıştım. Şimdi gezimizin ikinci kısmı olan Patras, Atina, Selanik ve Kavala’dan izlenimlerimi yazacağım. Ancak önce geçtiğimiz otoyollar, tüneller, asma
köprü ve Korint Kanalından bahis açalım.

28Haz/24Kapalı

YANYA, PARGA, PREVEZE, İNEBAHTI, ATİNA, SELANİK, KAVALA… / Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

YANYA, PARGA, PREVEZE, İNEBAHTI, ATİNA, SELANİK, KAVALA… / Ruhittin SÖNMEZ
Yanya, Parga, Preveze, İnebahtı, Patras, Atina, Selanik, Kavala gibi şehirleri içine alan turumuz “Yunanistan İncileri” adını taşıyordu. Oysaki bu şehirler 500-520 sene kadar Türk egemenliğinde kalmış topraklardı. 1910’lu yıllarda kaybettiğimiz bu vatan toprakları aynen Anadolu’daki şehirlerimiz Manisa, Antalya, Muğla, İstanbul gibi Türk kokan, Türkçe konuşulan, bayrağımızın dalgalandığı,
minarelerinden ezan seslerinin duyulduğu yerlerdi. Yani “Türk İncileri” idi. Oraları gezmek için pasaporta, vizeye ihtiyaç yoktu.
Bayram sonrası 5 günlük bir kültür turuna katılarak bu şehirleri gezdik. Geziye katılanların üçte ikisinden fazlası vize gerektirmeyen yeşil pasaportlu idi. Kalanlar da bir şekilde Şengen vizesi alabilmiş “şanslı” vatandaşlarımızdı.

14Haz/24Kapalı

İLKELERİNDEN SAPMADAN GELİŞMEK VE OLGUNLAŞMAK – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

İLKELERİNDEN SAPMADAN GELİŞMEK VE OLGUNLAŞMAK - Ruhittin SÖNMEZ
Yeniçağ Gazetesi yazarı Arslan Bulut dostumuz geçen hafta köşe yazısında, 09 Haziran’da sonsuzluğa uğurladığımız, Hoca Ahmet Yesevî Vakfı Başkanı, ERDOĞAN ASLIYÜCE hakkında bilgiler verdi.
“Aslıyüce, her fırsatta Türk yurtlarını adım adım gezer ve sosyal antropolog gibi aldığı notları önce yazıya sonra kitaba dönüştürürdü. Bu gezi yazıları sebebiyle, “Günümüzün Evliya Çelebisi” olarak da anılırdı.
Geziler sırasında kimlerle birlikte fotoğraf çektirdiyse, bastırır, hepsine birer tane gönderir ve böylece yeni dostluklar kurardı. Tanıştığı insanların sadece telefon numaralarını almakla yetinmez, çektiği fotoğrafları göndermek için adreslerini de kaydeder, böylece her gittiği yerde bir irtibat noktası oluştururdu.
Zaten hayat felsefesini de Ahmet Yesevi’den aldığı ‘Sevgi tohumları ekelim ki, sevgi çınarları yetişsin!’ diye özetlerdi. Bu söz, Yesevi dergisinin logosunda da yer alıyordu.”

11Haz/24Kapalı

HALKIN GÜVENİNİ KAYBETMEKTENSE… – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

HALKIN GÜVENİNİ KAYBETMEKTENSE… - Ruhittin SÖNMEZ
“İnsanların güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim.” Robert Bosch’un bu sözünü, kurucusu olduğu dünyaca ünlü şirketin reklamlarından hatırlarsınız.
Robert Bosch bir şirketin veya tüccarın ticari açıdan güven duygusu yaratmasının önemini anlatmak için söylemiş olabilir.
Ama aslında güven duygusu hepimiz için hayatı kolaylaştıran, huzur ve mutluluk veren bir etken.
Tam tersi güvensizlik hali hayatı çekilmez hale getiren, insanları normalden uzaklaştıran, mutsuz, öfkeli ve endişeli yapan bir durumudur.
Hayatında başarılı olduğunu düşündüğünüz, zengin, makam mevkii sahibi birine imrenir ve O’nun yerine kendinizi koymak isteyebilirsiniz. Fakat bu kişinin eşinin kendisine sadık olmadığı şüphesi içinde yaşadığını, en yakınında bulunan kişilerin kendisine kötülük etmek üzere fırsat kolladığını düşünen biri olduğunu öğrenirseniz, yine de O’nun yerinde olmak ister misiniz?
Başka bir seçenek… Diyelim ki çok zenginsiniz, müthiş bir ekonomik gücünüz var. Fakat devletin veya mafyanın bir gece bütün varlıklarınıza el koyabileceği ve sizin de hapse atılacağınız veya öldürüleceğiniz endişesi taşıdığınız bir ülkede yaşamaktan mutlu olur musunuz?
Benim gezebildiğim gelişmiş ülkelerde vatandaşın devletine, devletin de vatandaşlarına çok fazla güvendiğini tespit ettim. Bunun sonucu olarak oralarda vatandaşların da birbirine güven duygusu içinde olduklarını görüyoruz.
Bizde ise devlet ve vatandaş ilişkilerinde güvensizlik esastır.
Batıda vatandaşın beyanına güven esasken, bizde devlet vatandaşın yalan söyleyeceğine, hile yapacağına inandığı için imzalı ve onaylı belgeler ister.
ABD’de evlerin yüzde 90’ı bir veya iki katlı müstakil yapılardır. Bu evlerin zemininde bulunan kapı ve
pencerelerden hırsızlar kolayca içeri girebilecek imkana sahiptir. Fakat orada evlerde çelik kapı, pencerelerde demir ızgaralar göremezsiniz. Bizde ise siteler duvarlar arkasında özel güvenlik sistemleriyle korunmakta, diğer yerlerde evler demir ızgaralarla bir hapishaneye dönüştürülerek
yaşanmaktadır. Güvenliği sağlayamamanın bedelini görebiliyor musunuz?
Kurumların işlediği ve kuralların uygulandığı ülkelerde güven duygusu gelişiyor. Trafikte yayalara saygının olduğu, magandaların cirit atmadığı, asayişin sağlandığı, adalet mekanizmasının adil ve hızlı olduğu yerlerde yaşayanlar stresten uzak mutlu ve sağlıklı yaşıyorlar.

7Haz/24Kapalı

YANLIŞ VERİYLE DOĞRU ÇÖZÜM ÜRETİLEMEZ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

YANLIŞ VERİYLE DOĞRU ÇÖZÜM ÜRETİLEMEZ - Ruhittin SÖNMEZ
Ekonomist Prof. Dr. Emre Alkin “Yanlış veri, yanlış reçete yazdırır…” başlıklı yazısında yeni ekonomi yönetiminin gerçeği yansıtmayan TÜİK verileri ile mi yoksa bu verileri yanlış kabul ederek mi karar aldığını sorguluyor.
Ekonomist Mahfi Eğilmez de bu yazıyı önemli ve değerli bulmuş olmalı ki Twitter (X) üzerinden paylaştı.
Ben de bir yıl kadar önce YANLIŞ VERİ İLE DOĞRU POLİTİKA OLMAZ başlıklı bir köşe yazısı yazmıştım.
Çünkü mühendis ve yönetici olarak çalıştığım uzun yılların bana kazandırdığı en önemli özelliklerden biri her türlü tartışmayı veri bazlı yapmaktır.
Aldığım eğitim ve tecrübelerime göre, doğru bir şekilde ölçümünü yapamadığınız bir konuda doğru çözüm üretmek mümkün olmaz.
Bu yüzden demiştim ki; doğru ve güvenilir verilere dayanmayan tartışmalar gerçekler üzerinden
değerlendirmelere imkân vermez; duygulara, ön yargılara, sempati veya antipatilere dayalı hale gelir.
Böyle olunca çevresinde gördüğü araba sayısı, dolu lokanta ve otellere bakarak “ekonomide işler tıkırında” zannedenler olur.

31May/24Kapalı

ÜÇ ÇOCUK PROJESİ ÇÖKTÜ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

ÜÇ ÇOCUK PROJESİ ÇÖKTÜ - Ruhittin SÖNMEZ

22 yıldır ülkemizi yöneten R. T. Erdoğan’ın yaptıkları ve yapmak istediklerini eleştirdiğimde bazı sitemler alırım. “Hep eleştiriyorsun da hiç mi iyi şeyler yapmadı?” diyen dostlarıma Erdoğan’ın çok takdir ettiğim iki projesini örnek veririm.

Toplu taşımalarda, restoran kafe gibi mekanlarda sigara içme yasağı uygulamaları sebebiyle kendisine müteşekkir olduğumu anlatırım. Bu uygulamanın sigara tüketimini azaltıp azaltmadığı ayrı bir konudur ama içenlerin içmeyenlere verdiği zararın azaltılmasını takdir etmemek mümkün değil.

Yani faydalı bulduğum uygulamalara destek vermekten çekinmiyorum.

Erdoğan’ın en takdir ettiğim ve doğru bulduğum söylemlerinin başında “her aileye en az üç çocuk” tavsiyesi geliyordu.

Fakat Erdoğan’ın “üç çocuk hatta beş çocuk” tavsiyelerine rağmen AKP’li yıllarda doğurganlık ve Türkiye’nin nüfus artış hızı azalmaya devam ediyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2023 yılına ilişkin doğum istatistiklerine göre;

2001 yılında 2,23 olan nüfus artış hızımız bugün 1,51’e düşmüş.

Nüfusun sabit kalması için bu oranın 2,1 olması gerekiyor. Yani Türkiye AKP iktidara geldiğinde nüfusu artmakta olan bir ülke iken nüfusu azalan bir ülke haline geldi.

Erdoğan bu durumu “Türkiye için varoluşsal bir tehdit, bir felakettir” diye değerlendirdi.

Bu tespit kesinlikle doğru. Hani sık sık “beka sorunu” dedikleri konular kadar önemli bir gelişme bu.

28May/24Kapalı

SAMİ SELÇUK: TÜRKİYE AZINLIK TARAFINDAN YÖNETİLMEKTEDİR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

SAMİ SELÇUK: TÜRKİYE AZINLIK TARAFINDAN YÖNETİLMEKTEDİR - Ruhittin SÖNMEZ

31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimlerde CHP birinci parti, AKP ikinci parti oldu. İktidar (AKP+MHP) azınlıkta kaldı.

Eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, Karar Gazetesinde yazdığı makalede, yerel seçimin bir “güven oylaması”niteliğinde olduğunu, milli iradeye saygı duyularak azınlıkta kalan iktidarın çekilmesi gerektiğini savundu.

Sami Selçuk’a göre, CHP Genel Başkanı, seçim zaferinin ardından, “yerel seçim diye girdikleri seçimi genel seçime dönüştürmeyeceklerini” söyleyerek yanlış yaptı.

Bu görüş iktidarın işine geliyordu. Fakat halkın iradesini yorumlamaktan aciz yandaşlar da destekledi.

Özgür Özel’in tutumu “İlk bakışta aslında olması gereken hukuk açısından doğruydu. Ancak bizim gibi Doğu ülkelerinde değil, Batı ülkelerinde.”

Çünkü Batı’da yerel seçimlerde gerçekten yerel adaylar yarışır. Bizde ise Batı ülkelerinden farklı bir uygulama söz konusu.

Sami Selçuk’un “Gün ışığında demokrasi’yi kavramış diye tanımladığı bu ülkelerde devleti yönetenler yerel seçim propagandalarına asla katıl(a)mazlar. Cumhurbaşkanları, Başbakanlar yerel seçimler için meydanlara in(e)mezler.

Çünkü katılırlar, o alanlara inerler ve azınlıkta kalırlarsa, seçim genel seçime; oylama da güven oylamasına dönüşür.”

Bu durumda parlamentoda güven oylamasında kaybeden iktidarın düşmesi gibi, milli iradenin istemediği iktidar çekilmek zorunda kalır.

Bu mecburiyet “millî iradenin mutlak üstünlüğü”ne olan inançtan yani demokratik bilinçten kaynaklanır. “Zira demokrasiler, milli iradeye kesinkes uymaya, itaate dayanır.”

31 Mart seçimleri propaganda döneminde “devletin başkanı, devletin uçaklarıyla gittiği bütün illerin ve pek çok ilçenin alanlarında, yerel sorunları değil, ülkenin temel sorunlarını gündeme getirerek söylevler çekmiş, yerel seçimlerde partisinin adaylarına oy istemiştir.”

“Bununla da yetinmemiş, adalet, içişleri ve dışişleri dâhil, on yedi bakanını da seçim alanlarına yollamıştır. Dahası, ‘İstanbul seçimlerini kaybeden, Türkiye’de seçimleri kaybetmiş sayılır’ diyerek taahhütlerde bulunmuştur. Kısaca kendi davranışlarıyla ve bağlayıcı sözleriyle bu seçiminin bir ‘GENEL SEÇİM’ düzeyinde, dolayısıyla iktidarı için bir ‘GÜVEN OYLAMASI’ olduğunu sağır sultanlara bile duyurmuştur.”

“Özetle 31 Mart 2024 oylamasının NESNEL, ÇARPICI ve ÇÜRÜTÜLEMEZ SONUCU açıktır ve şudur: İktidar partisi ve destekçisi parti azınlıkta kalmıştır.

“31 Mart 2024 tarihinden bu yana TÜRKİYE, AZINLIK TARAFINDAN ve de ne yazık ki, ANTİDEMOKRATİK OLARAK YÖNETİLMEKTEDİR.”

“Öyleyse, iktidar da muhalefet de gerçeklere dönmeli, KESİN (MUTLAK) İRADESİNİ SERGİLEYEN BÜYÜK TÜRK HALKINI asla aldatmaya kalkışmamalıdır. Hukukta ve Kur’an’da buyrulan ‘AHDE VEFA’ buyruğuna uymalıdır.”

Ülkemizin yetiştirdiği en iyi hukukçulardan olan Eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk böyle söylüyor.

24May/24Kapalı

ADALETE GÜVENİ TESİS EDERSEK… – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

ADALETE GÜVENİ TESİS EDERSEK… - Ruhittin SÖNMEZ
“Adalete güveni ne kadar sağlam tesis edersek ekonomi ve demokraside o derece hızlı mesafe alırız.” Bu sözün benzerlerini sıkça yazdığımı okurlarım iyi bilir. Ama bu defa sözü söyleyen ben değilim, Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan.
Ekonomi ve demokrasi alanında yaşadığımız sıkıntıların ana sebebinin “adalete güvenin” tesis edilememesi olduğuna dair tespitlerin, artık Beştepe’de de kabul edildiği anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanı Beştepe Külliyesinde (Adalet Bakanlığında değil!), mesleğe yeni başlayan hakim ve savcıların kura töreninde yaptığı konuşmasında yargı ve hukuk sistemi hakkında değerlendirmeler yaptı.
Erdoğan, “hukuk devleti ilkesinin yaşatılabilmesi için yargının her türlü taassuptan, hizipleşmeden azade tutulmasının şart olduğunu” söyledi.
”Yargıda siyasi ve ideolojik kamplaşmaların tekrarına izin vermeyeceğiz. Yargımızın tarafsızlığını ve bağımsızlığını koruması ilk ve öncelikli şarttır” dedi.
“Ülkenin aydınlık yarınlara ulaşmasının, ancak adalet sisteminin kusursuz işleyişi, hukukun eksiksiz tecellisi, yargıya güvenin pekiştirilmesiyle mümkün olacağına” işaret etti.
“Adalet sisteminin şeffaflaştırılması, hesap verebilirliğin artırılması, yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının tahkim edilmesi için yeni adımlar atmayı sürdüreceklerini” vaat etti.
Hazreti Mevlana’nın “adalet her şeyi yerli yerine koymaktır” tanımını hatırlatarak yeni yargıçlarımızdan adaleti, hakkı, hukuku yerine getirmelerini istedi.
Bu sözler doğru ve güzel sözler. Ama bir sözün inandırıcı olması söyleyenin eylemleriyle tutarlı olmasına bağlıdır. Eylem ve söylem birliği olsaydı içimiz ne kadar rahatlardı değil mi?

21May/24Kapalı

ŞİİR, FORMÜL VE TARİH EZBERLEMEK FAYDALIDIR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

ŞİİR, FORMÜL VE TARİH EZBERLEMEK FAYDALIDIR - Ruhittin SÖNMEZ

Milli Eğitim’in ilk amacı Türkçemizi iyi öğretmek, insanlarımızın okuduklarını iyi anlamasını, yorumlayabilmesini sağlayabilmek, duygu ve düşüncelerini güzel ve akıcı bir Türkçeyle anlatma becerisi kazandırmak olmalıdır.

Formüle etme, yorumlama ve akıl yürütme” gibi becerileri olmayan, atasözleri ve vecizelerdeki soyut kavramları bile anlayamayan bir gençliğimiz var. Bu nitelikteki gençlerin eğitim alanında ve hayatta başarılı olmalarını beklemek hayal. “Başarılı” derken kastettiğim dünyadaki akranları ile yarıştıkları alanlarda rakiplerinden daha iyi olmalarıdır.

PİSAtestlerinde dünya sıralamasındaki yerimize bakmaya lüzum yok. Etrafınıza bir bakınız.Güzel Türkçe konuşan ve yazan kaç genç veya orta yaşlı tanıyorsunuz?

17May/24Kapalı

ARAPÇA TABELALAR VE ÖZGÜR ÖZEL – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

ARAPÇA TABELALAR VE ÖZGÜR ÖZEL - Ruhittin SÖNMEZ
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin yerel seçimlerdeki başarısından sonra, kendi tabanının da seçimde CHP’ye emanet oy veren diğer partilerin seçmenlerinin de tepkisini çeken açıklamalar yapmakta.
Cumhurbaşkanını AKP Genel Merkezinde ziyareti ve Devlet Bahçeli’yi MHP Genel Merkezinde ziyareti nedeniyle Özgür Özel için de “değişti” ve “yumuşatıldı” gibi sözlerle endişeli ve eleştirel ifadeler kullanılıyor.
Hatta bazıları seçim zaferinden sonra göz ameliyatı olup gözlükten kurtulan Özel’in artık dünyayı ve siyaseti başka türlü görmeye başladığını söyledi.
Özgür Özel’in bazı CHP’li Belediye Başkanlarının “Arapça tabelaları sökme ve Suriyelilerin nikah ücretini 10 katına çıkartma gibi uygulamaları” üzerine yaptığı açıklama CHP’ye oy veren milliyetçi kesimde hayal kırıklığı yaratmış görünüyor.
CHP Genel Başkanının ifadeleri tümden yanlış değil. Ama iki hususu ben de çok sakıncalı buldum.
Özgür Özel “Seçmenler Türkiye’de açlık, yoksulluk, işsizlik var iken Türkiye’ye bu kadar göçmen gelmesinden rahatsız ve tepkili. Bu tepkiyi siyasete ciro için bu tip açıklamalar, CHP’li bir kamu yöneticisinin yapması gereken açıklamalar değil. Bu politikalar CHP politikalarıyla uyuşan politikalar değil. Suriyeli meselesi yerel yöneticinin çözebileceği mesele değil.”
“Arapça, Kur’an-ı Kerim’in yazıldığı ve okunduğu dildir. Belediye başkanının Arapça yazıyı yırtması vatandaşın bilinçaltında bir yara oluşturabilir.”

14May/24Kapalı

ÜRKİYE VE BULGARİSTAN’DA HUKUK VE REFAH İLİŞKİSİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

TÜRKİYE VE BULGARİSTAN’DA HUKUK VE REFAH İLİŞKİSİ - Ruhittin SÖNMEZ

“Hukuk devleti talebi” sadece aydın kesimi ilgilendiren soyut ve felsefi bir konu değildir. Doğrudan ülkenin ve insanların refahını ilgilendirir. Bu yüzden zaman zaman “ne kadar hukuk o kadar refah” mesajlı yazılar yazıyorum.

Bu yazdıklarımın önemini kısa bir gezi yaptığım Bulgaristan’da daha iyi anladım. Bu gezi esnasında çeşitli gözlemler, görüşmeler ve okumalar yaptım. Bulgaristan hakkında öğrendiğim bazı bilgileri özetliyorum:

Bulgaristan Avrupa Birliği üyesi ve AB’nin vizesiz seyahat bölgesi Schengen’e dahil bir ülke. Fakat “Bulgaristan’da yaygın yolsuzluk önemli bir sosyoekonomik sorun. Bulgaristan AB’de en çok yolsuzluk olan ülkelerin başında gelmekte.

Ülke ayrıca nüfusun 1990’dan bu yana her yıl azalması sorunu nedeniyle demografik bir krizle karşı karşıya. 1988’de yaklaşık 9 milyonu gören ülke nüfusu şu anda 6 milyonun birazcık üzerinde.”

Araştırmalara göre dünyada nüfusu en fazla azalan ülke Bulgaristan. 2050’ye kadar nüfusunun dörtte birini daha kaybedeceği hesaplanıyor. Şu anki trend devam eder ise Bulgaristan'ın nüfusu bu yüzyılın sonunda 3 milyonun altına düşecek.

Şu anda resmen 6 milyonun üzerinde olduğu bildirilen nüfus gerçekte 6 milyonun da hayli altında imiş. Çünkü “bazı siyasi amaçlar yüzünden” ölen kişilerin hepsinin nüfustan kaydı düşülmezmiş.

Bulgaristan, gezilerimde gördüğüm kadarıyla, cennet gibi tabiata sahip bir ülke. Müthiş verimli topraklara sahip, yemyeşil bir ülkenin bu kadar göç vermesi akıl alır gibi değil. Tek izahı kötü yönetim olabilir.

Nüfusun neredeyse üçte birinin kaybı korkunç bir durum. Bunun iki temel sebebi var: İlki doğurganlığın azalması, ikincisi hukuku ve ekonomisi gelişmiş ülkelere yoğun göç.

Bulgarlar Bulgaristan’da yaşamak istemiyorlar.

Göçenler daha çok genç ve işgücü olarak nitelikli nüfus. Mesela çok sayıda doktor göç etmiş. Bu bakımdan aktif nüfus oranı düşüyor. Bulgaristan nüfusunun üçte birden fazlası 60 yaşın üzerinde.  Doğurganlık azalırken ölüm oranları yükselmekte.

10May/24Kapalı

VİCDANLARINIZI KANATMAYA DEVAM EDECEĞİM – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sVİCDANLARINIZI KANATMAYA DEVAM EDECEĞİM - Ruhittin SÖNMEZ
Milli görüş geleneğinin ilimizdeki önemli isimlerinden olan, fakat çok sonraları Ak Parti’li olan bir dost beni
yazılarım hakkında uyardı. Özellikle gündemde olan “yolsuzluk ve rüşvet” iddiaları sonrası yazdığım
yazıların üslubu hakkında.
Bu dostumuz parti içinde bir kısım yetkililerin, ahlaki zafiyet içinde olduklarını ve çok yanlış işler yaptığını kabul ediyor. Kendisinin ve yakın arkadaşlarının partideki bu yanlışlara ortak olmak için değil, düzeltmek için orada bulunduklarını ifade ediyor.
Bana uyarısı ise şöyle: “Bizi ayakkabı kutuları, yatak odalarındaki çelik kasalar gibi sembol kavramları kullanarak düzeltemezsiniz. Bu kavramlarla yazılan yazıla kumpasçıların ve CHP’lilerin üslubudur. Bizler ‘ayakkabı kutusu’ ibaresini gördüğümüz anda yazının gerisini okumayız. Oysa siz AK
Partililerle aynı manevi iklimden beslenmiş bir kitleyi temsil ediyorsunuz. Bizi düzeltmek istiyorsanız bu üslubunuzu değiştirmelisiniz.”

7May/24Kapalı

İTİBARDAN TASARRUF – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

İTİBARDAN TASARRUF - Ruhittin SÖNMEZ
AKP döneminde etkili ve yetkili makamları işgal edenlerin “itibardan tasarruf olmaz” ilkesine sadakati gözlerimi yaşartıyor. Devletimizin önemli makamlarında oturanların bu makamların itibarını yüceltmek adına yaptıklarını takdirle karşılama gerek. Ama tam tersine bir kısım kıskanç münafıkların eleştiri yağmuruna tutmasını anlamak mümkün değil.
Mesela son günlerde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın kiraladığı 25 milyonluk Alman otomobili (Audi A8) muhalif basının dilinde. Ne yani bunun yerine milyonlarca Müslümanın temsilcisi 1-2 milyonluk arabalara mı binsin?
Aslında biz bu sorunu 2015 yılında çözmemiş miydik?
Zamanın Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e de böyle pahalı bir zırhlı makam aracı tahsis edilmişti. O zaman da bazıları “İsraf haramdır” anlamındaki ayetleri ve hadisleri hatırlattılar. Diyanet İşlerinin başında bulunan zatın örnek olma gibi bir sorumluluğu olduğunu söylediler.
Diyanet yayınlarında Müslümanlara şu telkinde bulunulmakta olduğunu ortaya çıkardılar: “İsraf; fert,
aile ve toplum hayatında onulmaz yaralar açar ve toplumsal bozulma ve çürümeye sebep olur. Her israf haramdır, büyük günahtır, tövbe edilmesi gerekir.”
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de yanlış yaptığını düşünerek “bu aracı kullanmayacağım ve ibret-i âlem için iade edeceğim” dedi.
Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan Diyanet İşleri Başkanına bu araçtan daha pahalı olan zırhlı bir Mercedesi makam aracı olarak tahsis etti.
Zırhlı Mercedes yetmedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanı Görmez’e bir de uçak tahsis edileceğini söyledi.
İlginç olan bir başka husus uçak tahsis etmenin gerekçesi idi: “Vatikan”da dini liderin özel uçağı var, özel araçları var, zırhlı araçları var. Niye bunları görmüyorsunuz? Biz sıradan bir ülke miyiz?
Vatikan’da yapı bu olacak, bizim dini liderimiz tarifeli uçakla seyahat edecek.”
Zamanın CeHaPe Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Sayın Cumhurbaşkanımıza, “Papa’yı niye örnek gösteriyorsun? Sevgili Peygamberimizi niye göstermiyor, nasıl yaşadığını niye anlatmıyorsun?” deme küstahlığında bulundu. Tabii ki ilk seçimlerde halkımız O’na gereken cevabı verdi.
Türkiye’de bunlar olurken, Vatikan utanmadan bir de resmi kanaldan, Papa’nın özel uçağı olmadığını, İtalya Hava Yollarından kiralanan uçakla yurtdışı seyahat yaptığını, Papa hariç yolcuların kendi uçak biletlerini ödediklerini açıkladı. Sayın Cumhurbaşkanımızın kendisini yanıltan bürokratlara
gereken dersi vermiştir sanıyorum.
Galiba bu yüzden Diyanet İşleri Başkanlığı’na bir özel uçak tahsis edilmedi. Ama Sayın Cumhurbaşkanı tarafından özel uçak bile layık görülmüş böyle mübarek bir makamda oturan
muhterem zata 25 milyon TL’lik bir makam aracı çok görülebilir mi? Dolar veya Euro bile değil, nihayet 25 milyon liracık bu.
Yok efendim! Bu aracın günlük kiralanma değeri 25 bin lira imiş. Bu da her bir gün için 2 buçuk aylık emekli maaşı veya bir buçuk aylık asgari ücretinin ödenmesi demekmiş.
“Biz sıradan bir ülke miyiz?” Bizim dini liderimiz ucuz araçlara mı binsin? Bakın Papa Hazretleri İstanbul’a geldiğinde, küçücük ucuz mu ucuz bir araca bindi. Adamda itibar mı kaldı? Bizim dini liderimizi o hale düşürmek bize yakışır mı?
Yok efendim! Muhterem D.İ. Başkanımızın 6 makam aracından biri yerli ve milli aracımız TOGG iken neden bu aracı kullanmıyormuş? Ne yani bizim dini liderimizin şehirler arası yolculuk yaparken aracının şarjı biter ve şarj istasyonunda kuyruğa girerse bize yakışır mı?
Biz bu meseleyi 2015 yılında çözdük efendiler. Çözümü “itibardan tasarruf olmaz” vecizesi ile gösteren Sayın Cumhurbaşkanımızı halkımız iki defa daha seçti. Bu desteği veren halkımız bugün de muhterem Diyanet İşleri Başkanımızın “itibardan tasarruf olmaz” ilkesine katkısını
alkışlayacaktır.

3May/24Kapalı

DÜNDEN BUGÜNE TÜRK YARGISI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sDÜNDEN BUGÜNE TÜRK YARGISI - Ruhittin SÖNME

53 yıllık kıdemli bir avukat olan Zeki Hacıibrahimoğlu çok önemli davalarda avukatlık yapmış değerli bir hukukçudur. Nokta TV’de yapımcılığını ve sunuculuğunu yaptığım “Geniş Açı” programında ikinci defa konuğum oldu.

Üç ay önce yaptığımız ilk programda, avukat olarak görev yaptığı, önemli siyasi davalara dair anı ve görüşlerini paylaşmıştı.

Av. Zeki Hacıibrahimoğlu 1980 darbesi sonrası Alparslan Türkeş ile MHP ve Ülkü Ocakları yöneticilerinin idam talebiyle yargılandığı “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası”nın devamlı avukatlarından biriydi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır DGM’de yargılandığı, mahkum ve siyasi yasaklı olduğu davada avukatlığını üstlendi.

Teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın yargılandığı İmralı’daki davaya 3 bin şehit yakınının müdahil avukatı olarak duruşmalara devamlı katıldı. Dava sonucunda teröristbaşı Öcalan’a idam cezası verildi. Dosyanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aşamasında, elli şehit yakınıyla birlikte gittiği Fransa’nın Strasburg şehrinde yapılan yargılamaya müdahil vekili olarak katıldı.

Dönemin siyasi davalarına dair anlattıkları 1975- 2000 arası Türk yargısının siyasi davalar açısından bir aynası gibi idi. 1 Mayıs’ta yaptığımız programda ise 2000 yılı öncesi şahit olduğu ilginç siyasi olmayan davalara dair hatıralarını anlattı. İşte onlardan üç tanesi.

30Nis/24Kapalı

İYİ PARTİ KURULTAYINDAN İZLENİMLERİM – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s
İYİ Parti’nin, 27 Nisan’da yapılan Olağanüstü Kurultayında, Kurucu Genel Başkan Meral Akşener veda etti. Yapılan seçimde yerine Müsavat Dervişoğlu Genel Başkan olarak seçildi.
Medyanın ilgisi olağanüstü idi. Yarışan adayların birbirlerine ve taraftarlarının diğer tarafı destekleyenlere karşı herhangi bir nahoş hareketi olmadı. Son derece sakin, medeni ve gerginliğin olmadığı bir kurultay izledik.