Prof.Dr. Atilla Çetin: Türkiye’de Sentez Tarihçiliği Yapılmıyor
Prof.Dr. Atilla Çetin: Türkiye'de Sentez Tarihçiliği Yapılmıyor
9 Ağustos 2015 Pazar 15:44
Eski Osmanlı Arşivi Genel Müdürü Prof. Dr. Atilla Çetin, vefatından hemen önce Yedikıta dergisine verdiği röportajda, tarihçilerin arşivciliğe, arşivcilerin ise tarihçiliğe soyunduğunu belirtti. Çetin, “Türkiye’de sentez tarihçiliği yapılmıyor. Tarihçiliğin ve arşivciliğin yorumculuğa dönmesi lazım.” dedi.
Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi, Ağustos 2015 sayısında hayatını öğrencilere ve Osmanlı arşivine adayan Prof. Dr. Atilla Çetin’in vefatından önce verdiği son röportajını yayınladı. Osman Doğan ve Soner Demirsoy’a tarihçiliğe dair önemli açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Çetin, doğumundan hayatının son anlarına kadarki hayatının önemli anlarını, eğitim mücadelesini, öğretmenlik yıllarını ve en önemlisi de hayatını adadığı arşivcilik macerasını, yaşadıklarını anlattı.
Osmanlıca ile ne amaçlanıyor (2) – Prof. Dr. Atilla ÇETİN
Osmanlıca ile ne amaçlanıyor (2) – Prof. Dr. Atilla ÇETİN
TARİHÇİArşivci Prof. Dr. Atilla Çetin'in 'Osmanlıca yaygarası (1)' başlıklı yazısının ikinci ve son bölümünü yayınlıyoruz.
Osmanlıcanın engin deryasında yüzmek, kulaç atmak için önce sizin neyi amaçladığınızı bilmeniz gerekir. Roman mı, son devir gazeteleri mi, maliye kayıtları mı, yoksa siyasi konular ve Divânı Hümâyûn belgeleri veya defterleri mi, 19. yüzyıl Babıâli'sinin veya Hariciye Nezareti'nin sefaretlerin raporları mı?
Osmanlıcada en önemlisi Arapça ve Farsçadan alınan kelimelerin yanı sıra gramer kaideleridir. Bu iki dil o kadar Osmanlı aydınının ruhunu ve gönlünü doldurmuştur ki, bazı Türkçe kelimeler bile Arapça kaideye göre çoğul yapılmıştır. Mesela, köprü, peynir kelimeleri; kevâpir, penâyir şeklinde çoğul yapılmıştır. Gerek gramer gerek imla yönüyle de birçok kusurlar taşıyan bu yazının bu yönleri bilinmeden nasıl Osmanlıca öğretilecek, nasıl eksiksiz okunabilecek. Günümüzde birçok akademisyenin bile kitap ve arşiv vesikalarını okumada nice yanlışlar yaptıklarını
nice dağları devirdiklerini görüyoruz. Buna üzülüyor, hayretler içinde kalıyoruz.
Bu tür kültür işleri ciddi yerlerde, ciddi kişilerle görüşülmeli etraflıca tartışılmalı ve sonuca varılmalı.
Osmanlıca yaygarası (1) – Prof. Dr. Atilla ÇETİN
Osmanlıca yaygarası (1) – Prof. Dr. Atilla ÇETİN
OSMANLICA tartışmalarını 50 yıldır izleyen tarihçi arşivci Prof. Dr. Atilla Çetin'in bu yazısını okuduktan sonra Osmanlıcanın gerekli olup olmadığına karar verin.
Çetin anlatıyor: Efendim, bendeniz 1961'den beri tarihin içindeyim. 1962 yılından beri ise 'Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ni tanıdım. Orada fiilen 12 yıl çalıştım. Fransa'da modern arşivcilik okudum. Arşivistlikten genel müdürlüğe kadar yükseldim.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nin ikinci kılavuzunu ben yazdım. Kitabım İtalyancaya, Fransızcaya, Arnavutçaya çevrildi. Yayınlarımın yarısı Osmanlı arşivleri ve belgeleri üzerinedir. Velhasıl işin uzmanı ve kompetanı olarak yazıyorum.
Eskiler şöyle demişler: "Gariptir şu hâli âlem; bilen de söyler, bilmeyen de söyler."
Bu, tam şu 'Osmanlıca yaygarasına' uygun bir söz. Bir bürokrat, bir sendika yetkilisi, bir gazeteci, bir nazır çıkıyor bol keseden 'tıraş laflar sallıyor'. Söylenenlerin ilmi dayanağı yok, bir laf salatası...
Türk dilinin ünlü üstadı ve şairi Orhan Şaik Gökyay Hocamızın, 'Destursuz Bağa Girenler' adlı bir eseri var. Lütfen beyler, bu konuda bazı şeyler söylemeden önce bari bu kitabı okuyun.
BİR İLKOKUL ÖĞRENCİSİNİN GÖZÜYLE 1952-1953’te KANDIRA AYDINLIK MAHALLESİ ve TANIDIKLARIM –2 – Prof. Dr. Atilla ÇETİN –Tarihçi/Arşivci
BİR İLKOKUL ÖĞRENCİSİNİN GÖZÜYLE 1952-1953’te KANDIRA AYDINLIK MAHALLESİ ve TANIDIKLARIM –2 - Prof. Dr. Atilla ÇETİN –Tarihçi/Arşivci
Annemin Aydınlık mahallesinde evinin yerinde şimdi Bağırganlıların yaptığı üç katlı, altı daireli bir apartman var. Evin arkasında ağaçları olan birde bahçe vardı. Bahçenin sonu terzi Mahmure ablanın evine kadar gidiyordu. Dut, ceviz, vb. ağaçları vardı. Bahçe şimdi evler arasında kalmış çocukluğumun geçtiği o ev ve bahçe şimdi yad ellerde. Üzülür müsün, sevinir misin? Bilmem. Sünnetim de o evde olmuştu. Galiba 1953’te.