
İMRALI HER TÜRLÜ DESTEĞİ VERİYOR – Ruhittin SÖNMEZ
İMRALI HER TÜRLÜ DESTEĞİ VERİYOR - Ruhittin SÖNMEZ
Başlıktaki cümle CB ve AKP Genel Başkanı R. Tayyip Erdoğan’a ait. Kastedilenin İmralı Adası olmadığını, bu adadaki özel hapishanede yatan ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlüsü teröristbaşı Öcalan olduğunu herkes anlıyor.
Böyle olduğu bilindiği halde Cumhurbaşkanının teröristbaşının ismini anmadan “İmralı” üzerinden yorum yapması bilinçli bir tercihtir. Üstelik ortağı Devlet Bahçeli, şahsının ve partisinin geçmişteki bütün ölçü ve değerlerini yıkmak pahasına, teröristbaşını “örgütün kurucu önderi” diye sıfatlandırdığı halde, Erdoğan’ın daha politik bir sıfat kullanması tesadüf değildir.
Erdoğan’ın Öcalan’ın adını anmaktan, “PKK’nın kurucu lideri” gibi sıfatlar kullanmaktan bilinçli olarak kaçınması, son derece hesaplı bir siyasi iletişim stratejisidir.
Çünkü bazı tanımlamalar tepki doğurduğu gibi hukuki sorunlara da yol açabilir. Mesela bir kişiye “yalancı” demek yerine “bilerek doğruyu söylemiyorsun” diyebilirsiniz. Böylece aynı şeyi kastetmiş olursunuz. Fakat hakaret vurgusu ve anlamı oldukça zayıflatılmış olduğundan sorun yaşamazsınız.
Erdoğan’ın seçmen tabanı içinde, şehit aileleri, güvenlikçi kesimler, MHP seçmenleri, milliyetçi-muhafazakâr dindar kitle yer alıyor. Bu seçmenlerin gözünde Abdullah Öcalan bölücü terör örgütü lideri, binlerce askerin ve sivilin katilidir.
ELEŞTİRİ VE ÖZELEŞTİRİ ÜZERİNE – Seyfettin KARAMIZRAK
ELEŞTİRİ VE ÖZELEŞTİRİ ÜZERİNE - Seyfettin KARAMIZRAK
Yanlışlarımız bizim en iyi öğretmenimizdir ve bize doğruyu dolaysız olarak gösterir.
Eleştiri, “bir konunun, bir düşüncenin ya da kimsenin eylemlerinin çözümlenerek, benzerleriyle ya da ideal olanla karşılaştırılmasıdır.”
Eleştiri, yalnızca yanlışları ve olumsuzlukları ortaya çıkarmak için yapılmaz.
Eleştiri olumsuz olabileceği gibi olumlu da olabilir.
Öz eleştiri; “kişinin kendi hakkında yaptığı olumlu ve olumsuz değerlendirmelerdir.”
Bir kişinin kendi davranışları üzerine yönelttiği yargılardır. Bir bakıma insanın kendini tahlil etmesidir. Hatalarını, doğrularını, eksikliklerini, yahut fazlalıklarını ölçüp tartmasıdır.
Eleştiri, eylem veya düşünce sahibine, başkası veya başkaları tarafından yapılır.
Özeleştiri ise, kişinin kendi eylem ve düşüncelerini kendisinin eleştirmesidir. Kabaca “ben ne yaptım da bu sonuçla karşılaştım” veya “karşılaştık” sorularına karşılık
bulmaktır.
İnsanı diğer varlıklardan ayırt eden niteliği, bio-kültürel olmasıdır. İnsan, her edimini kültürleştirmiştir. Eleştiri-özeleştiri, insanın en önemli itekleyici kültürel niteliğidir.
Eleştiri ve özeleştirideki amaç; iyi, doğru ve güzel olanı arayıp bulmak ve en iyi, en doğru ve en güzel şekilde inşa etmektir. İnsanın “insanlaşması” da bu sayede
gerçekleşmektedir.
TEK MİLLET TEK DEVLETTEN ÇOK ORTAKLI DEVLETE – Ruhittin SÖNMEZ
TEK MİLLET TEK DEVLETTEN ÇOK ORTAKLI DEVLETE - Ruhittin SÖNMEZ
CB ve AKP Genel Başkanı R. Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin son dönemdeki ifadeleri Türkiye’nin içindeki etnik ve mezhebi kimlikleri öne çıkaran “yeni bir devlet modeli” fikrini benimsediklerini gösteriyor.
Erdoğan “Türk, Kürt, Arap birliği” vurgusu, “Gönül sınırları, yapay sınırlardan daha önemlidir” söylemi, “Suriye, Irak, Filistin’deki Kürtlerin sorunları da bizim meselemizdir”, “Ümmetin birliği, mezhepleri ve etnik kökenleri aşar” teması ile sistematik bir propaganda sürecini yürütüyor.
Bunlar, etnik ve mezhebi kimlikleri öne çıkaran, onları ümmet kavramı ile sistem içinde tutan “yeni bir devlet modeli” fikrine kapı aralayacak söylemlerdir.
Bu söylemi benimsetmek için tarihi gerçeklere aykırı olarak “İstanbul’un fethini Türkler, Kürtler, Araplar birlikte gerçekleştirdi, Malazgirt Savaşını birlikte kazandı” gibi örnekler verdi. Türkiye Cumhuriyeti’ni Türkler- Kürtler- Arapların kurduğu bir devlet olarak göstermeye çalıştı.
Bunlar “Tek millet- Tek devlet” paradigmasının esnetildiğini hatta terk edildiğini gösteriyor.
Bu söylemleri çok kimlikli bir ortak devlet modeli için toplumu psikolojik olarak hazırlama çabası olarak değerlendiriyorum.
Siyasal İslamcı literatürde “millet” kavramı “ümmet” kavramı ile eş anlamlı kullanılır. Bazı Türk Milliyetçileri Erdoğan ve AKP içindeki İslamcı grubun “tek millet” kavramıyla anayasada ifadesini bulan “Türk Milleti”nin kastedildiğini düşünerek destek veriyorlar. Fakat Erdoğan’ın son açıklamaları “Tek Millet” derken, ülkemizde vatandaşlık aidiyeti üzerinden değil, ümmet temelli tek bir topluluk istediğini gösteriyor.
Bu yeni paradigma ile Türkiye, Irak, Suriye ve İran’daki Kürt bölgelerinin kültürel, ekonomik, idari düzeyde bağlantı kurabileceği düşünülmektedir.
Bu da ABD/İsrail/AB destekli “Dört Parçalı Kürdistan” projesine uyumlu bir çerçeve oluşturacaktır.
KÜRDİSTAN TEZGÂHI – Edip TEKKOL
KÜRDİSTAN TEZGÂHI - Edip TEKKOL
Ortadoğu çok zengin petrol, doğalgaz ve maden yataklarına sahip bulunmaktadır. Ortadoğu’ya hâkim olan güç Dünya’ya hâkim olur. Eskiden beri Amerika, Rusya, İngiltere, Almanya ve Fransa bu bölgede hâkimiyet kurabilmek için büyük bir rekabet ve mücadele içindedirler. Bu nedenle Ortadoğu’da güçlü bir Türkiye işlerine gelmemektedir.
Bilhassa 19.yüzyıldan bu yana Amerika, Avrupa ve Rusya gibi emperyalist güçler, Türkiye içinde ve dışında yürüttükleri faaliyetlerle, Kürtlere ayrı bir devlet kurdurma yönünde yoğun bir gayret göstermektedirler.
Irak’ın kuzeyinde başkenti ‘Erbil’ olan 2005’te özerkliğini ilan etmiş olan Güney Kürdistan (Irak Kürdistanı) kurulmuş bulunmaktadır. Şimdi de Suriye’nin kuzey doğusunda başkenti ‘Kamışlı’ olan özerk Batı Kürdistan’ın (Suriye Kürdistanı) kurulmasına çalışılmaktadır. Sonraki hedefleri, İran’ın kuzeybatısında başkenti ‘Mahabad’ olan özerk Doğu Kürdistan’ın (İran Kürdistanı) kurulmasıdır. Ardından da, PKK bölücü terör örgütünün siyasi uzantısı olan DEM vasıtasıyla, Türkiye’nin Güneydoğusu ile Doğu Anadolu’nun bir kısmında başkenti ‘Diyarbakır’ olan özerk Kuzey Kürdistan’ın (Türkiye Kürdistanı) kurulması tasavvur edilmektedir. Bunların gerçekleşmesinin ardından emperyalist ülkelerin nihai hedefi olarak bu dört özerk parça birleştirilerek “Büyük Kürdistan” oluşturulacaktır.
Batı bloku da, Doğu bloku da “Kürtçülük ve Kürdistan” konusunda Türkiye’ ye karşı birlikte hareket etmektedirler.
Geçmişte İran Kürdistan Demokrat Partisi Başkanlığı yapmış olan İran’lı Dr.Abdul Rahman Ghassemlou (Kasemlû), Prag’da yaşarken “Kürdistan ve Kürtler” adında bir kitap yazdı. Kitap 1965 yılında, Londra’da ve Sovyet Rusya güdümündeki Çekoslovak Bilimler Akademisi’nce Prag’da aynı anda İngilizce olarak yayımlandı. Bir İngiliz ile bir Çekli’nin editörlüğünü yaptığı bu kitap, Doğu ve Batı Bloklarının bir ortak yapımıdır. İki zıt blok olan Nato ve Varşova Paktlarının Kürtçülük konusunda Nato üyesi Türkiye’ye karşı bir işbirliği ürünüdür. İranlı Kürtçü Kasemlû kitabında, yeryüzünde “Kürdistan” adında büyük bir ülke bulunduğunu, bu ülkenin Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında bölüşülmüş olduğunu söylüyor. Irak’taki Molla Mustafa Barzani ayaklanmasının (1962), ‘Büyük Kürdistan’ı kurmak yolunda ilk aşama olduğunu savunuyor. Ve hayal ettiği toplam 410.000 km2’lik Kürdistan topraklarının ~ ; 195.000 km2’sinin Türkiye’de !, 125.000 km2’sinin İran’da, 72.000 km2’sinin Irak’ta ve 18.000 km2’sinin de Suriye’de olduğunu ifade ediyor. Bu rakamlara göre Türkiye topraklarının dörtte biri ‘Kürdistan’ sayılmaktadır. Yine yazar, 1965’te ‘Büyük Kürdistan’ nüfusunun 10 milyon’dan fazla olduğunu bunun yarısının (~5 milyonunun) Türkiye’de! yaşadığını iddia ediyor. Yani Kasemlû’nün ‘Büyük Kürdistan’ emeli, gerek toprak, gerekse nüfus bakımından en başta Türkiye’yi hedef almaktadır. Bu örnek bile İngiltere ve Rusya’nın, “Büyük Kürdistan”ın kurulması için her bakımdan nasıl bir işbirliği içinde olduklarını göstermektedir.2 (2. Bilâl N. Şimşir, Kürtçülük II, İstanbul/2011, s. 147~151.)
A.Kasemlû, 1989’da İran’lı bir suikastçı tarafından Viyana’da öldürüldü. Paris’te defnedildi. Türkiye aleyhinde bu görüşleri savunan A. Kasemlû’nün ismi 2010 yılında Diyarbakır’da HDP’li (sonra DEM oldu) Büyükşehir Belediyesi tarafından bir caddeye verildi!. Ayrıca, Kamışlo, Rojava, Mahabad. Azadî, Şeyh Said vb. isimlerle birçok cadde açıldı.
Son fotoğraf ve ibretlik bir ‘Yeni Türkiye’ hikâyesi – Ertuğrul ÖZKÖK Haziran 12, 2021
Son fotoğraf ve ibretlik bir ‘Yeni Türkiye’ hikâyesi – Ertuğrul ÖZKÖK
15 Temmuz 2016 gecesi, saat 22.14’te internet siteleri küçük bir haber geçti.
Eski milletvekili Nevzat Yalçıntaş Çatalca İlyas Çokay Devlet Hastanesi’nde ölmüştü.
83 yaşındaydı ve ölüm nedeni kalp kriziydi...
*
Prof. Yalçıntaş, eğitimini Fransa ve İngiltere’de yapmış, parlak bir öğretim üyesiydi.
TRT’nin eski genel müdürlerinden biriydi.
İki dönem milletvekilliği yapmıştı.
Muhafazakâr kesimin en demokrat insanlarından biriydi...
İktisat fakültesinde eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün hocalığını yapmıştı.
Milli Türk Talebe Birliği’nde verdiği eğitim seminerlerine katılanlardan biri de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dı...
*
O gece hayata veda ederken, darbeciler Ankara’da, bir zamanlar onun da çatısı altında çalıştığı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bombalıyordu...
Hep şunu merak etmişimdir...
Acaba kalp krizi geçirdiği saatlerde darbeden haberi olmuş muydu?
Olduysa FETÖ polis ve hâkimlerinin ondan 6 yıl önce ailesinde açtığı derin yarayı hatırlamış mıdır...
Şimdi o günden 6 yıl öncesine, 2010 yılına dönelim.
PKK İLE YÜRÜTÜLEN SÜREÇ TÜRKLERİ MUTLU EDECEK Mİ? – Ruhittin SÖNMEZ
PKK İLE YÜRÜTÜLEN SÜREÇ TÜRKLERİ MUTLU EDECEK Mİ? - Ruhittin SÖNMEZ
PKK’nın sembolik silah yakma töreninden sonraki gün Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan “tarihi” denilen bir konuşma yaptı.
Bu konuşmasında da “Terörsüz Türkiye' Projesi, bir müzakerenin, bir pazarlığın, bir al-ver sürecinin neticesi değildir.”
Arkasından “TBMM'de bir komisyon kurulacak. Cumhur İttifakı olarak AK Parti, MHP ve DEM Parti heyetiyle bu süreci pişirerek geleceğe taşıyacağız. Biz bir adım atana her türlü kolaylığı sağlıyoruz. Çıkış yolu arayana kapıyı ardına kadar açarız” dedi.
Oysaki PKK ve uzantılarının beyanlarının tamamında “açılması istenen kapı” hakkında bilgi veriliyor. Bu kanat bazı vaatler almış olmalı ki süreçten çok mutlular. İlginç olan şu ki Erdoğan ve Devlet Bahçeli de PKK/ DEM’liler kadar mutlu.
Ama hiç konuşulmayan konu şu: BU SÜRECİN SONUNDA TÜRKLER MUTLU OLACAK MI?
ÖĞRENCİLERE ZORUNLU OKUL KIYAFETİ – Seyfettin KARAMIZRAK
ÖĞRENCİLERE ZORUNLU OKUL KIYAFETİ - Seyfettin KARAMIZRAK
Bilindiği üzere şimdiye kadar, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı, ilkokul, ortaokul ve liselerde öğrenciler serbest okul kıyafeti ile okullarına gitmekteydiler. Serbest okul kıyafetlerinde yaşanan bazı sıkıntılardan ötürü, Milli Eğitim Bakanlığı ilgili yönetmelikte değişikliğe gitti.
”Millî Eğitim Bakanlığı’na Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik”,Resmî Gazete’ de yayımlandı.
İlgili yönetmeliğin üçüncü maddesinde şu hükümler yer almaktadır:
İkinci “silah bırakma” şovu – M. Tanzer ÜNAL
İkinci “silah bırakma” şovu - M. Tanzer ÜNAL
İlk şovu hatırlıyorsunuz değil mi?
Hani Habur’daki şovu…
2009 yılıydı.
Sınırda “çadır mahkemeleri” kurulmuştu.
Cumhuriyet savcıları, teröristlerin ayağına kadar götürülmüştü.
Teröristlere, “Pişman olduğunuzu söyleyin, Pişmanlık Yasası’ndan yararlanıp serbest kalacaksınız” denmişti.
Ama 34 terörist, inadına “Pişman değiliz, önder Apo istedi geldik” diye ifade vermiş, buna rağmen serbest bırakılmıştı.
Sonra da teröristler, o dönemin DEM’i olan DPT’liler tarafından törenlerle karşılanmış ve Güneydoğu’daki kentlerde “kahramanlar” gibi dolaştırılmıştı.
Hatırladınız değil mi?
Hatırladınız… Hatırladınız…
O ilk şova “Habur şov” demiştik.
Aradan 16 yıl geçti, Türkiye dün de “Süleymaniye şov”u yaşadı.
İkinci şov
YENİ AŞAMA: TERÖRİSTBAŞININ GÖRÜNTÜLÜ MESAJI – Ruhittin SÖNMEZ
YENİ AŞAMA: TERÖRİSTBAŞININ GÖRÜNTÜLÜ MESAJI - Ruhittin SÖNMEZ
“İmralı” yine konuştu, hem de görüntülü olarak… “İmralı” dedim ama tabii ki konuşan bir ada değil, 1999’dan beri ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla hükümlü olan bir mahkum. O artık “teröristbaşı” veya “İmralı” gibi sıfatlarla değil, “Sayın Öcalan” ve “örgütün kurucu önderi” gibi sıfatlarla anılıyor.
T.C. Anayasası ve infaz yasalarına göre böyle bir hükümlü ne propaganda yapabilir ne de siyasi çağrılarda bulunabilir. Yayınlanan görüntülü mesaj, devletin bilgisi ve onayı olmadan gerçekleşemez. Bu nedenle böyle bir adım elbette hukuki değil, siyasi bir kararın eseridir.
Bu durum hukuk devleti ilkesiyle çelişir. “Fiilî durum yaratma” yoluyla meşruiyet sınırlarını zorlayan bir örnektir.
Buna rağmen Devlet, Öcalan’a bu imkânı tanıdı. Çünkü PKK ile müzakere sürecini Öcalan üzerinden yürütmek istiyor. Muhtemelen Suriye ve Ortadoğu’da izlediği politika gereği, ABD de bu yönde telkinde bulunmuştur.
Zamanın Başbakanı Bülent Ecevit, Abdullah Öcalan Kenya’da paketlenip ABD tarafından Türkiye’ye
verildiğinde, “Amerika bize Apo’yu neden verdi, bilmiyorum” demişti. Şimdi neden verdiğini anlamışızdır sanırım.
Mahkum Öcalan’ın görüntülü mesajı, bir “mesajdan” öte anlam taşıyor: PKK’nın “siyasi muhatap” olarak tanınması anlamına geliyor.
Kültür gezisindeki siyasi gözlemlerim – M.Tanzer ÜNAL
Kültür gezisindeki siyasi gözlemlerim - M. Tanzer ÜNAL
Hakkâri… Yüksekova… Şemdinli… Çukurca… Şırnak… Cizre… Midyat… Mardin…
Geçen hafta buralardaydık.
Altı gün sürdü gezimiz.
Gezi, Kocaeli Akçakoca Platformu’nun düzenlediği bir kültür gezisiydi, ama ben fırsat bu fırsat siyasi gözlemlerde de bulundum.
Gezinin fotoğraflı haberini Ahsen Okyar dostumuz önümüzdeki günlerde tüm basına gönderecek.
Kültür boyutunu ise önümüzdeki günlerde Müzeyyen Ünal’ın kaleminden okuyacaksınız.
Ben size bugün siyasi gözlemlerimi çok öz olarak aktarmaya çalışacağım.
Konuya geçmeden önce üç “kutlama ve teşekkür”de bulunmak istiyorum.
Bunlardan birincisi, geziyi en ince ayrıntılarına kadar mükemmel hazırlayan Akçakoca Platformu Başkanı Hasan Uzunhasanoğlu’na.
İkincisi, aramızda bulunan, platform üyesi Prof. Dr. Murat Yalçıntaş’a.
Gezi boyunca, özellikle Şırnak, Cizre ve Mardin’de önemli kişi ve kurumlarla temasımızı sağladı.
Üçüncüsü ise geziyi gerçekleştiren Karakadılar Turizm Şirketi sahipleri Ayşegül-Coşkun Karakadılar çiftine.
Kutluyorum ve kendilerine teşekkür ediyorum.
MEVLANA’YI ANLAMAK-2 – Seyfettin KARAMIZRAK
MEVLANA’YI ANLAMAK-2 - Seyfettin KARAMIZRAK
“Aşık ol aşık, aşkı seç ki sen de seçilmiş bir insan olasın.” Mevlana
Mevlânâ’daki dinî-tasavvufî düşüncenin kaynağı Kur’an ve Sünnet’tir. Mevlana Kur’an-ı Kerim’i ezbere bilen, Peygamberimizin hadislerinin hafızı olan, kendi döneminin
bütün bilim dallarında en üst dereceye ulaşmış biriydi. O, hem ilahi ilhamlara açık ruha, hem de çağının bütün ilimlerini kucaklamış beyne sahipti.
Mevlana, din ilimlerinin yanı sıra; kendi çağının fizik, matematik, tıp, psikoloji, psikanaliz, astronomi, coğrafya ve felsefe dahil bütün bilimlerde yüksek ilim seviyesinde bir
fikir adamı idi.
Meksikalı iki arkadaş Nadia Garcia Santisteban ve Paulia Martinez Jimenez Konya’ya gelerek, burayı çok beğendiklerini ifade etmektedir. Jimenez, Mevlana’nın şiirlerini “Dosta verilecek en güzel hediye” şeklinde tanımlayarak, bir şiirinde geçen “Altın madenine altın
sunmanın ne anlamı var?” dizesinin derin anlam içerdiğini anlatmaktadır.
Uganda’dan gelen Rachael Kısakye de Mevlevilik üzerine araştırmalar yaptığını, Mevlana Türbesi’ne geldiğinde çok yoğun duygular yaşadığını dile getirmektedir.
Mehmet Akif, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar - ki onun '”Beş Şehir” kitabında Konya’yı anlatırken Mevlana için yazdıkları çok önemlidir.
Fransa’da doktorasını yapmış olan Nurettin Topçu, Sezai Karakoç ve daha pek çok büyüğümüz Hazreti Mevlana hayranıydı.
TÜRKİYE YOL AYRIMINDA – Ruhittin SÖNMEZ
TÜRKİYE YOL AYRIMINDA - Ruhittin SÖNMEZ
Türkiye, sadece iç siyasi hesaplarla değil, uluslararası denklemlerle şekillenen yeni bir dönemin eşiğinde.
Irak ve Suriye’de devletlerin bölünüp, içinden birer Kürt devleti çıkarılması, Bölgedeki İran gücünün geriletilmesi, İsrail’in Lübnan ve Suriye’de kazanımlar elde etmesi ve İran’la savaşı… Bunlar uzun vadeli bir planın uygulanmasından ibaret.
ABD / İsrail’in bu uzun vadeli planlarının Türkiye bölümünü de bilmek ve gerekli önlemleri almak bizim için bir beka sorunu.
Bunun için ABD’nin kısa ve uzun vadede nasıl bir Türkiye istediğini anlamamız gerekiyor.
Temel dış politika ilkeleri ve bölgedeki değişmeye stratejisi göz önüne alındığında, ABD’nin TÜRKİYE BEKLENTİLERİ şöyle sıralanabilir:
a. Kısa Vadede (5-10 Yıl): Türkiye’nin SDG/PYD yapısını kabullenmesi, Suriye’nin kuzeyinde kurulacak otonom Kürt yapıya müdahale etmemesi.
İçeride “etnik kimlik temelli siyasetin” meşrulaştırılması.
CHP dahil muhalefet partilerinin de bu sürece direnmeden dahil olması.
b. Orta Vadede (10-20 Yıl): Türkiye’de yerel yönetimlerin yetkilerinin artırıldığı, federasyon benzeri bir sistemin tartışıldığı bir yapı.
Yeni bir anayasa ile Türklük tanımının anayasadan çıkarılması, kimliksizleştirilmiş ama çok kültürlü bir vatandaşlık modeline geçilmesi.
Doğu ve Güneydoğu’da “özerk bölge” benzeri uygulamaların kabul edilmesi (yerel dil, eğitim,
güvenlik gibi alanlarda yetki devri).
c. Uzun Vadede (20-50 Yıl): Önce Türkiye’nin, üniter milli devlet vasfını kaybettiği, bölgesel ve etnik temelli yönetişim yapılarına ayrıldığı bir form. Akabinde Türkiye’den koparılmış “Kürt federe devletinin” Irak, Suriye, İran parçalarıyla birleştirildiği Büyük Kürdistan’ı kurmak.
Bu vadeler birer tahmindir. Bazı hedefler öne, bazıları bir sonraki aşamaya alınabilir.
ÖZETLERSEK, ABD;
İsrail ile çatışmayan, ABD güdümündeki Kürt bölgesel yapısını tanıyan;
Rusya ve İran ile “denge politikası” yürüten değil, tamamen NATO-ABD çizgisine sabitlenmiş, Batı çıkarlarına entegre olmuş bir Türkiye istiyor.
Türkiye’yi, enerji yolları, askeri üsler ve ekonomi açısından ABD ve AB’ye açık, Çin-Rusya etkisinden uzak bir eksende tutmaya çalışıyor.
TERÖRSÜZ TÜRKİYE KOMİSYONU – Ruhittin SÖNMEZ
TERÖRSÜZ TÜRKİYE KOMİSYONU - Ruhittin SÖNMEZ
Bir süredir yarı gizli yarı açık devam ettirilen 2. Çözüm Süreci veya propaganda adı “Terörsüz Türkiye” olan süreç yeniden hızlanıyor.
Birinci Çözüm Sürecinde “Akil İnsanlar” denen bir komisyon oluşturulmuş, PKK taleplerine direnen halkı ikna görevi verilmişti. “Akiller”, yarısı Öcalan’ın önerdiği, 63 kişiden oluşmuştu. Bunların en az 50’si teröristbaşının fikirlerine yakın kişilerdi. Bunların istediği “yeni Anayasa maddelerinin” maksadı ülkemizde Barzani Devletine benzer bir Apo devleti kurmaya zemin hazırlamak içindi.
Türk Milleti bu insanları sevmedi. “Akiller komisyonu” başarısız oldu.
Bu defa yeni süreçte halkı ikna süreci için, işin içine MHP ve Devlet Bahçeli dahil oldu.
Teröristbaşını Türk devleti ile eşit muhatap haline getiren yeni sürecin yeni mimarı artık Devlet Bahçeli.
Bahçeli 2013 yılında “Akil İnsanlar Heyeti” için “reziller heyeti” diyordu. Bugün Meclis’te kurulmasını istediği böyle bir komisyona zemin hazırlıyor. Bahçeli 100 kişilik, DEM Partililer 35-40 kişilik bir komisyon istiyor. Bu komisyon adeta paralel bir Meclis gibi çalışacak.
Bu komisyonun gerçek amacı, PKK ile müzakereye zemin hazırlamak. Devleti terör örgütlüyle masaya oturtmak.
Teröristbaşı Öcalan’ın mahkumiyetinin sona ermesi, siyasi bir aktör haline gelmesi Türk Milletine kabul ettirilemiyor. Yeni komisyonun da halkımızı ikna etmeye yetmeyeceğini iktidar iyi biliyor. Bu yüzden TBMM’de 400 oyu temin etmek, komisyona dahil olan partilere de sorumluluğu ortak etmek için böyle bir komisyon kurulması tercih ediliyor. Zaten her şekilde Cumhur İttifakı milletvekili sayısı fazla olduğu için bu komisyonda iktidarın istemediği bir karar alınamayacak.
MEVLANA’YI ANLAMAK-1 – Seyfettin KARAMIZRAK
MEVLANA’YI ANLAMAK-1 - Seyfettin KARAMIZRAK
“Gel, ne olursan ol, gel! İster putperest, ister ateşe tapar, ister bin kere tövbeni bozmuş ol.
Bizim dergâhımız umutsuzluk dergâhı değil. Gel, ne olursan ol, gel!” Mevlana
Asıl adı Muhammed Celâleddin olan Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî, 30 Eylül 1207 yılında, Afganistan’ın Belh şehrinde doğmuştur. Babası, Sultânü’l-Ulemâ (Âlimler Sultanı)
unvanına sahip olan Muhammed Bahâeddin Veled, annesi Mümine Hatun’dur.
Mevlâna ve ailesi, hac ibadeti için Mekke’ye gider. Hac dönüşü Şam’da Muhyiddin İbn-i Arabî ile görüşürler. İbn-i Arabî, babasının ardından yürüyen Mevlâna’ya bakarak;
“Sübhanallah! Bir okyanus bir denizin arkasından gidiyor” der.Sultânü’l-Ulemâ ve ailesi Şam’dan sonra Halep üzerinden Anadolu topraklarına girip Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri ve Niğde yoluyla 1222 yılında Lârende’ye (Karaman) gelip yerleşirler. Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat’ın ısrarlı daveti ile, Selçuklu Devleti’nin başkenti olan Konya’ya göç ederler (3 Mayıs 1228).
RUHUMUZ GIDASIZ KALMASIN – Ruhittin SÖNMEZ
RUHUMUZ GIDASIZ KALMASIN - Ruhittin SÖNMEZ
Ülkemiz çok kısır tartışmaların gürültüsü içinde. Ekonomik sıkıntılar, adalet arayışları, güncel haberler, siyasi çalkantılar, sosyal medyanın tedirgin eden akışı… Bizi hayatın özünden, yaşamanın tadından uzaklaştırıyorlar.
Hayatın gürültüsü, gündemin kaosu, ekranlardan üzerimize boca edilen olumsuz haberler, insanın iç dünyasını köreltmeye başlıyor zamanla. Gündelik hayat, bir koşuşturma ve kaygılar zinciri hâline gelince; insan, ruhunu beslemeyi unutabiliyor.
Oysa bizi insan yapan, sadece biyolojik varlığımız değil; ruhumuzu besleyen ve yücelten değerlerdir.
Bu yüzden, bugün ruhumuzu beslememize engel olan savaşlar, ekonomik sorunlar, adalet mekanizmasına güvensizlik, gençlerin işsizliği ve eğitimsizliği gibi güncel olaylar hakkında yazmak içimden gelmedi.
Güncel politik gerilimlerin dışına çıkarak, insanın iç dünyasını, huzur ve mutluluğunu merkeze alan, sanat, müzik, seyahat ve kültürel faaliyetlerin ruhumuza katkılarını hatırlatmak istiyorum. Hem kendime
ve hem de siz okurlarıma…
Bu yazı çölleşmekte olan ruhlarımıza bir can suyu hatırlatması olsun istiyorum.
GANDIRA’mız unutulmaz insanlarından biii İKİ’lem………- Kandıralı FETHİ
GANDIRA'mız unutulmaz insanlarından biii İKİ'lem.........- Kandıralı FETHİ
Meslek hariç,,,,
Boy -poz - kilo ile bağlantılı, ikisi de birbirlerine benzerler di..
Askılı pandalonları, yemeleri ve de İÇMELERİ..
İkisinin de HAMFENDİ elleri öpülesi eşleri.
AHÇI ARİF KOCAOĞLU
RESİMCİ MEHMET ÇIKRIKÇI...
Birisi mahalle komşumuz, Vasıf GÜNEŞ Beylerin, LANGIR ların evlerin az ötesi, Reşat GÜNEŞ’lerin ev karşısın otururlardı. Hattaaa şöyle tarif edeyim, hepimizin nikahını yapan nikahcı NECATİ Abinin kapı komşusu..
İHSAN Abimin babası..
Rahmetli
Süha ve Reha'nın DEDE leri...
Çarşı içi, LOKANTA.
Biiii çok kişi, belki kelime manasını bile bilmez, MALTIZ larda yapılırdı yemekler..... ÇORBALAR.
MUHSİN BAŞKAN VE ALEVİ BİR AMCA: İnsanlık Mezhep Sormaz – Musa AVCI
Muhsin YAZICIOĞLU (Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı)
Ziyareti ve Şükran Belgesi Takdimi
21 Mayıs 2000 / Otel Asya – İZMİT
MUHSİN BAŞKAN VE ALEVİ BİR AMCA: İnsanlık Mezhep Sormaz - Musa AVCI
KOÇUM NEREDE...?
Yıldızeli’ne seçim çalışmaları için erkenden vardım. Gün henüz tam aydınlanmamış, meydanı saran serinlik taşlara sinmişti. İlçe meydanında arkadaşlarla konuşurken aramızdan sıyrılıp geçen yaşlı bir adam dikkatimi çekti. Yamalarla örülü eski bir ceket, ağır adımlar… Sırtında, tek başına bile kutsal bir yük gibi taşıdığı bir koç vardı. Ama gözleri, daha ağır bir şey taşıyordu.
Meydanın içinde dönüp duruyor, kısık ama titrek bir sesle soruyordu:
“Koçum nerede, koçum nerede?”
Yanımdaki Yıldızelili arkadaşlara döndüm:
“Kim bu amca?”
“Alevi köylerinden bir kardeşimiz.”dediler.
Adamın gözlerindeki hikâye içime işledi. Ömrü boyunca içinde sakladığı, belki de ilk kez dışarı taşan bir cümle gibi duruyordu bakışlarında… Yanına yaklaştım.
“Amca, hangi koçu arıyorsun? Sırtındaki mi?”
Adam başını yavaşça iki yana salladı. Gözleri uzaklara, yılların ötesine daldı. Sesi, içindeki binlerce kelimenin arasından seçilip gelmiş gibiydi:
“Hayır, hayır… Benim koçum Muhsin Başkan’dır.”
Omzundaki koçu yavaşça yere bıraktı. Bir süre sustu. Sonra derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı.
FATİH ALTAYLI’NIN TUTUKLANMASI – Ruhittin SÖNMEZ
FATİH ALTAYLI’NIN TUTUKLANMASI - Ruhittin SÖNMEZ
Siyasetin Gölgesinde Yargı ve İfade Özgürlüğü
Son yıllarda Türkiye’de “yargı bağımsızlığı” kavramı sadece hukukçuların değil, artık sokaktaki
vatandaşın da günlük siyasal tartışmalarında kullandığı bir terim haline geldi. Çünkü yargının verdiği kararlar artık sadece mahkeme salonlarını değil, sandık sonuçlarını, kamuoyunu ve hatta sosyal medyanın nabzını da belirliyor.
Geçtiğimiz günlerde gazeteci Fatih Altaylı’nın tutuklanması, bu bağlamda yalnızca bireysel bir yargı süreci değil, aynı zamanda Türkiye’de ifade özgürlüğünün, medya bağımsızlığının ve yargı
güvencesinin ne durumda olduğunu gösteren kritik bir gösterge oldu.
Fatih Altaylı, gazetecilik kariyerinde birçok dönemden geçmiş, iktidarlara zaman zaman yakın durmuş, zaman zaman mesafesini korumuş bir figür. Ancak son dönemde özellikle YouTube üzerinden yaptığı yayınlar, onu geleneksel medya sınırlarının çok ötesine taşıdı.
Her gün yüz binlerce kişinin izlediği Altaylı, özellikle son videolarında Cumhurbaşkanlığı sisteminin
keyfiliğe yol açabileceğine dair açık ve sert uyarılarda bulunuyordu. Anket sonuçlarına dayanarak halkın ömür boyu yetkiye karşı olduğunu dile getiriyor, tarihsel örneklerle halk iradesinin gücünü vurguluyordu.
Yargının Altaylı hakkında “Cumhurbaşkanına tehdit” suçlamasıyla başlattığı soruşturma, tam da bu sözlerin ardından geldi. Gerekçede özellikle videonun bir bölümünde padişahların halk tarafından alaşağı edildiği yönündeki tarihsel anlatı, bir tür dolaylı tehdit olarak yorumlandı. Oysa Altaylı’nın ifadesine bakıldığında, bu sözlerin şiddet çağrısı değil, halk iradesine yapılan bir tarihsel
göndermeden ibaret olduğu açıkça görülüyor.
Merak Etmediniz mi, İlginç Değil mi? – Nazım PEKER
Merak Etmediniz mi, İlginç Değil mi? – Nazım PEKER
Söz konusu vatan ve onun geleceği olunca araştırıp bulduklarımı sizlerle paylaşmak oluyor. Umarım beni anlarsınız. Uyan ey Türk uyan, gaflet uykusu ölümle sonuçlanmasın.
Sevgili okurlarım, düşününce aklım karışıyor, neden böyle oldu diye meraklanıyorum. ABD, önce Saddam’a gaz verdi, Kuveyt’i işgal ettirdi; ardından da Irak’ı işgal edip böldürdü.
Irak ordusu yok muydu, Irak’ın savaş uçağı, tankı yok muydu?
ABD Irak’ı işgal ederken Irak ordusu neredeydi, hiç ortalarda görülmedi.
Irak’ın savaş uçakları hiç kalkmadı, tek bir sorti yapmadı. Tek bir tankı, bırakın cepheyi sokaklarda dahi görülmedi. ABD, pikniğe gider gibi elini kolunu sallaya sallaya Irak’a girdi ve Irak’ı ele geçirdi.
GENÇLİĞİM EYVAH – Alper AKSOY
GENÇLİĞİM EYVAH - Alper AKSOY
68 ve 78 kuşağı Ülkücüsü, Devrimcisi ile vatana adanmış ömürlerdi. Onların yiğitliği, kızgın şafaklarda sınandı.
Can özünden çektikleri besmele ile "Yol yanmazsa ben yanarım sultanım" diyerek bir ömrün en güzel yıllarını zindanlarda yaktılar.
Sovyetler sosyalizm hantallığı yüzünden 1917 Devrimi'nin etkilerinden kurtulma yollarını ararken Türk Devrimcileri "Dünya İşçi Kardeşliği" sloganı ile devrim yapma romantizmine kapılmışlardı.
Ülkücüler de "Komünizm geldi, geliyor!.. Vatan tehlike altında!.." diyerek sokaklara indiler.
12 Eylül gecesi Ülkücülerin ileri sürdüğü komünizm tehlikesi ve Devrimcilerin romantik devrim ülküsü bir gecede buharlaşıverdi. Çok azı hangi dış senaryonun figüranı olduğunu anlamıştı.
Ama iki taraftan 5000 genç kara toprağın soğuk bağrına gömüldü, otuza yakını da idam edildi.
Sonra Özallı yıllar...
Ankara Gölbaşı'nda kurulan Polis Özel Harekat Eğitim Merkezi'ne üç ayda bir 3000 hilal bıyıklı ülkücü alınıyordu. Yine "Vatan tehlikede, beka meselesi var!.." diyerek PKK'ya karşı savaşacak serdengeçtiler toplandı. Bu hilal bıyıklı ülkücülerin binlercesi Gabar'da, Kandil'de, hendek savaşlarında can verdi, çocukları yetim, evdeşleri dul kaldı, mezarlarına kısa saplı bayraklar asıldı...
Sonra Erdoğanlı yıllar...
Siyasal ümmetçiler çaldıkça çaldılar, çok yemekten obez oldular, hastane, maden ocağı, holding sahibi oldular...
Sonra Bahçeli katiller çetesinin elebaşını "Kurucu Önder" ilan etti, Kandil'de savaşırken can veren onbinlerce ülkücünün hiçbirini fotoğrafını okşamamıştı, Alaçatı'da arsa milyarderi olan Sırrı Süreyya'nın fotoğrafını, Kabe'de Hacerül Esved Taşı'nı okşayan hacılar gibi okşadı.
Ömer Ekinci gençliğinin en güzel çağlarını 80'li yıllarda cezaevlerinde geçirmişti. Ömrünün son günlerinde yaptığı bir paylaşımda hiç sorgulamadığımız gerçeği yüzümüze tokat gibi yapıştırdı:
"HAKKINI HELAL ET GENÇLİĞİM, DEĞMEYECEK ADAMLAR İÇİN HARCADIM SENİ"
Daha bu sorgulamayı yapamayan yüzbinlerce Ülkücü var aramızda.
Bir ayağı çukurda olsa da "Lidere biat şereftir" davulları çalan, dış güçlerin yazdığı senaryolarda figüran olanlar var.
xxx 1980’den öncesi tanıdığım, gençlik arkadaşım eğitimci Mahmut Ayhan kardeşim paylaşmış.. Sağ olsun..