Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

ahsen okyar
12Ara/25Kapalı

BASKILARA KARŞI MİLLİ DİRENİŞ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

BASKILARA KARŞI MİLLİ DİRENİŞ - Ruhittin SÖNMEZ
Dünyadaki çoğu gelişmiş veya gelişmekte olan devletler “karşılıklı bağımlılık” ilişkisi içindedir.
Tek başına dünyayı yönetebilen bir devlet yok.
Bunun için devletler çeşitli örgütlerin çatısı altında farklı ticari, siyasi, dini, teknolojik işbirlikleri ile
dünyayı daha yaşanabilir, daha gelişmiş bir gezegen haline getirme çabalarının paydaşıdırlar.
Elbette bu ülkelerin bir kısmı emperyalist ve sömürgeci zihniyetlerini tamamen terk etmiş değiller. Ancak bazı küresel sorunlarda insanlık birlikte çözüm üretmeye mecbur kalmakta. Savaş ortamına girmeden veya boyutu büyümeden bu mecralarda görüşmeler yoluyla çözüm aramaktalar.
İnsan hakları, özgürlükler geçen yüzyıla göre daha iyi durumdaysa bu da yine belli yapılar altında devletlerin bağımsızlıklarından kısmen feragat ederek ortak ilkeleri uygulama çabasının eseridir.
Türkiye “bağımsız bir devlet” olmasına rağmen, kendi iradesiyle Birleşmiş Milletler, AB, NATO gibi uluslararası örgütlerin üyesidir. Birçok uluslararası sözleşmenin de tarafıdır. Bu örgütlerin çatısı altında veya bu sözleşmeler kapsamında diğer devletler gibi Türkiye de tam bağımsız değildir.
Bu kapsamda Anayasamızın 90. Maddesi’ne göre, “milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. (Hatta) Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.”
Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (AİHS) taraftır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) kararlarına uyacağını taahhüt etmiştir. AİHS’ne taraf olmak Türkiye’ye çok şey kazandırdı.

9Ara/25Kapalı

YENİ ORTADOĞU TASARIMI VE TÜRKİYE – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

YENİ ORTADOĞU TASARIMI VE TÜRKİYE - Ruhittin SÖNMEZ
Ortadoğu’nun yeniden tasarımındaki önemli aktörler, ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ve İsrail Başbakanı Netanyahu’nun son açıklamaları dikkat çekici.
ABD Büyükelçisi Tom Barrack Yunan gazetesi Kathimerini’ye verdiği röportajda şunları söylüyor:
“Eskiden Baharat ve İpek Yolları, Doğu’yu Batı’ya üç veya dört farklı güzergâhtan bağlıyordu. Ve bu refah yolu boyunca medeniyetler harmanlandı. Bu tekrar yaşanabilir ancak 1919’dan beri ulus devletler tarafından engelleniyoruz. Her devletin farklı bir hükümet türü tarafından yönetilmesi fikri pek iyi işlemedi.”
Açıkça bu şahıs; Ulus devlet yapılanmalarını kaldırmaktan, sınırları ve siyasal engelleri kaldırıp,
enerji ve ticaret hatları temelli, bölgede yeni bir yapı kurmaktan söz ediyor. “Her bir ulus devleti ikna etmek zor oluyor. ABD’nin kontrolünde üniter ve milli olmayan bir devlet kurmamız lazım” anlamında konuşuyor.
Sözün içindeki “1919’dan başlayan” ibaresi önemli. Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter milli devlet yapısından hoşnutsuzluğunun ve “1916’da İngiliz ve Fransızların Sykes–Picot ile çizdiği düz çizgilerden ibaret devletleri” istemediğinin ifadesi.
Barrack daha önce “İsrail bölgede güçlü ulus devlet istemiyor” demişti. Şimdi ABD’nin de istemediğini açıklamış oldu.
ABD Büyükelçisi, Kıbrıs konusunda, “Sağlıklı bir vücudun ortasında apse olamaz. Vücudun her
bir parçasının iyileştirilmesi gerekir” cümlesiyle KKTC için apse (irin) benzetmesi yaptı.
Barrack’ın birkaç ay önceki şu sözleriyle birlikte düşünelim: “Türkiye, İsrail, Körfez, Suriye, Lübnan, Irak, Ürdün, kuzeye çıkın Azerbaycan, Ermenistan… Bunları birleştirdiğinizde dünyanın en güçlü bölgesi ortaya çıkar.”
Kanaatimce, ABD Planının bölgesel hedefi İran’a karşı Türkiye-İsrail cephesi inşa etmektir.
Küresel boyutu ile de Çin’i karadan ve denizden Avrupa, Güney Asya ve Afrika’ya bağlayacak “Kuşak ve Yol projesini” işlevsiz bırakmaktır.

8Ara/25Kapalı

EMEKLİLER ACİL VE MAKUL ZAM BEKLİYOR – Seyfettin KARAMIZRAK

seyfettin-karamzrak

EMEKLİLER ACİL VE MAKUL ZAM BEKLİYOR - Seyfettin KARAMIZRAK
Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, TÜİK’in açıkladığı Kasım ayı enflasyon oranlarını hatırlattı. Kasım ayında enflasyonun aylık %0,87, yıllık %31,07 olarak
gerçekleştiğini vurgulayan Yalçın, yılın ikinci yarısındaki 5 aylık enflasyon oranının %11,21, enflasyon farkının ise %5,91 olduğunu belirtti.
Enflasyon rakamlarının sokaktaki gerçeklerle yakından uzaktan ilgisi yoktur aslında.
Gerçek enflasyon karşısında maaşları eriyen, hayat pahalılığı nedeniyle geçinemeyen emekli memurlar, insanca yaşayabilecek bir maaş artışı istemektedir. Emekli memurlar, yüksek yaşam maliyetleri ve düşük maaşlarla zor günler geçirmektedir.

3Ara/25Kapalı

MİLLET AÇ VE PERİŞANKEN BÜROKRATLARA 30 BİN TL SEYYANEN ZAM, HALKA İHANETTİR – Gürkan AVCI

gürkan avcı

MİLLET AÇ VE PERİŞANKEN BÜROKRATLARA 30 BİN TL SEYYANEN ZAM, HALKA İHANETTİR - Gürkan AVCI

Bürokratlara 30 TL seyyanen zam adaletsizliktir!

Milletvekili maaşı öğretmen maaşlarına endekslensin!

TBMM’DE MİLLETE BİR KAZIK DAHA ATILIYOR!
Bugün, 86 milyon vatandaşımızın hak ve hukukunun temsil edilmesi gereken bir yerde, TBMM’nin koridorlarında milletimize, milletvekilleri tarafından ihanet edilmiş, büyük bir kazık daha atılmıştır. Ben, DESAM başkanı olarak sadece bir eleştiride bulunmak değil; bir uyanış çağrısı yapmak istiyorum.

MİLYONLAR AÇLIK SINIRINDA İNLERKEN, BÜROKRATA 30 BİN TL RÜŞVET GİBİ HEDİYE!
Sabahın erken saatlerinde, fabrikalarda ter döken işçi, sınıflarda geleceği şekillendiren öğretmen, emeklilik hayaliyle yıllarca alın teri biriktiren memur, emekli, çiftçi, esnaf kan ağlarken, her ay faturaların altında ezilirken, sofralarına bir lokma ekmek koyabilmek için geceyi gündüze katarak mücadele ederken; asgari ücret net 22.104 TL olarak belirlenmişken, en düşük emekli maaşı 16.881 TL'ye ancak ulaşmışken, emekli öğretmen maaşı, 29 bin TL'de kalırken; halkın alım gücü son beş yılda yüzde 40 erimişken, enflasyonun pençesinde kıvranan milyonlar, "Ayakta kalma mücadelesi" değil yaşam mücadelesi verirken; gençlik açlık sınırını aşmak için değil, hayatta kalmak için didinirken: işte, tam bu sırada, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda 1 Aralık 2025'te kabul edilen bir teklifle iktidar ve muhalefet partisi milletvekilleri tarafından sunulan ve komisyonda onaylanan bu düzenleme, üst düzey bürokratlara –TÜİK Başkanı, Diyanet İşleri Başkanı, valiler, büyükelçiler, müfettişler, uzmanlar ve daha pek çok yüksek kademeli yöneticiye – aylık 30 bin TL seyyanen zam verilmesi yönünde karar alınmıştır.

2Ara/25Kapalı

SANAYİSİZLEŞME DEVAM EDİYOR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

SANAYİSİZLEŞME DEVAM EDİYOR - Ruhittin SÖNMEZ
Bundan tam 9 yıl önce Merkez Bankası E. Başkanı, ekonomist ve siyasetçi Durmuş Yılmaz’ı Kocaeli Aydınlar Ocağı olarak düzenlediğimiz toplantıda dinlemiştik. Burada aldığım notlardan yazdığım köşe yazısı sosyal medyada karşıma çıktı. Ben de 2016 Kasım’ından bu yana neler değişti, iyileşme oldu mu diye bir çalışma yaptım.
Konferansta Durmuş Yılmaz, “Türkiye’de 1988 yılında toplam üretim içinde imalat sanayinin payı yüzde 24 iken bugün aşağı seviyelere düştü. Yani Türkiye’de bir sanayileşme değil, sanayileşmeme süreci var. Ne yapıp yapıp, alt yapı yatırımları dışındaki, inşaat işlerine giden kaynakları imalat sanayine, yüksek teknolojiye, üretime aktarmamız lazım” demişti.
Şu iki cümlesi mıh gibi kafama kazınmıştır:
“İSTANBUL’DAKİ GÖKDELENLER BİZİ BÜYÜK DEVLET YAPAMAZ.”
“Türk çeliğinden yapılmış, Türk Deniz Kuvvetleri Gemileri uluslararası arenaya çıkmadığı sürece büyük devlet olamayız.”

28Kas/25Kapalı

İMRALI SÜRECİNE TOPLUMUN RIZASI YOK – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

İMRALI SÜRECİNE TOPLUMUN RIZASI YOK - Ruhittin SÖNMEZ
“Yeni açılım süreci ‘devlet aklının’ bir eseridir” deniyor. “Devlet aklı” olarak, AKP+MHP liderleri ile AKP’nin bürokratlarının ortak aklı kastediliyor sanıyorum.
“Devlet aklı” diyerek toplumumuzun kodlarında bulunan devlete itaat duygusu ve “hikmet-i
hükümetten sual olunmaz” anlayışına yaslanıyorlar. Böylece bilinçaltımıza “bu öyle bir akıl ki ülkenin beka sorunu yaşadığı durumlarda keskin kararlar alır ve ülkenin varoluş tehlikesine girmesini önler” mesajı veriyorlar.
Oysaki bu devlet aklı ülkeyi 5 senedir çok yüksek enflasyondan kurtaramıyor.
Bu devlet aklı nüfusun çok büyük kesimini açlık veya yoksulluk sınırının altında bir gelire mahkûm etti.
Bu devlet aklı, içinde casusundan, teröristine, mafyasından, uyuşturucu kaçakçısına kadar her türlü riskli grupları barındıran, 10 milyon yabancının ülkeye yerleşmesini sağladı.
Bu devlet aklı her 3 gencimizden birini ne okula ne işe gidemeyen ev genci haline getirdi. Bu devlet aklı nüfus artış hızımızı eksiye düşürdü, çünkü gençlerimizi evlenemez veya evlenenleri de çocuk yapmaya cesaret edemez hale getirdi. Biraz nitelikli olan gençlerimiz ya yurtdışına gitti veya gitme özlemi içinde.
Bu devlet aklı hukuka ve yargı sistemine güveni yüzde 20’lere düşürdü, vatandaşlarını düşünme ve ifade hürriyetini kullanmaktan korkar hale getirdi.
Bu devlet aklı, Türkiye’yi yabancı sermayenin girmek istemediği, yerli sermayenin dışa kaçtığı bir ülke haline getirdi.
Bunların her biri ülkemiz için beka sorunudur.
Gerçek “devlet aklı” milletin bekasını, hukuku, kurumları korur. Bugün “devlet aklı” diye sunulan
şey aslında iktidar koalisyonunun politik tercihleridir.
Şimdi bu “devlet aklının” yönettiği “yeni açılı sürecine” destek vermemiz isteniyor.
Ama görünen o ki 2025 İmralı süreci, Türkiye siyasetinde “devlet aklı” ile “toplumsal rıza” arasındaki makasın en çok açıldığı dönemdir.

25Kas/25Kapalı

YENİ CUMHUR İTTİFAKININ ÖCALAN GÖRÜŞMESİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

YENİ CUMHUR İTTİFAKININ ÖCALAN GÖRÜŞMESİ - Ruhittin SÖNMEZ
TBMM’de yeni açılım sürecini yürütüyor gözüken Komisyon İmralı’ya gidip, ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü, teröristbaşı Öcalan ile görüşme kararı aldı. Komisyonun aldığı karar AKP+MHP+DEM’ in oylarıyla kabul edildi.
İYİ Parti zaten baştan komisyona üye vermedi. İmralı’ya gidilmesine de karşı.
CHP İmralı’ya milletvekili göndermeyeceğini açıkladı ve kapalı yapılan toplantıya katılmadı.
Yeni Yol Grubu (SP+Deva+Gelecek Partileri) oylamada çekimser kaldı ama İmralı’ya milletvekili göndermeme kararı aldı.
AKP’den Hüseyin Yayman, MHP’den Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız ve DEM Parti’den Gülistan Koçyiğit’in İmralı’ya gideceği kesinleşti.
Bu heyetin teröristbaşı ile görüşmesinin görüntüleri, AKP ve MHP seçmeni için çok sarsıcı olacağından, ziyaretin görüntüleri halkımızla paylaşılmayacak. Resim paylaşılsaydı AKP+MHP+DEM= Yeni Cumhur İttifakı görsel olarak hafızalarda daha kolay yerleşmiş olacaktı.
Bu tarihi ziyaret toplum için bir turnusol işlevi görecektir. Halkımız bundan böyle Cumhur İttifakı’na DEM Parti’nin de katıldığını değerlendirecektir.

24Kas/25Kapalı

ÖĞRETMEN OLMAK – Seyfettin KARAMIZRAK

seyfettin-karamzrak

ÖĞRETMEN OLMAK - Seyfettin KARAMIZRAK
“Hiçbir zaman gül yağmaz. Daha çok gül istersek, daha çok fidan dikmemiz gerekir.”
George Eliot

“Eğitim”, hayata ve topluma intibak edebilmenin ortak adıdır. Eğitim insan yaşamında önemli bir olgudur. Günümüzde, hem kişinin mutluluğu, hem de milletin geleceği ve refahı bakımından özel bir önemi vardır.
Eğitimin, yalnızca kalkınma çabasında olan ülkeler için değil, kalkınmış ülkeler için de geleceğin toplumunu biçimlendirmede en önemli araç olduğu bir gerçektir.
Eğitim, öğrencileri bilgi yüklenen değil, merkeze alan, öğrenmeyi öğrenen, kişilikleri gelişmiş, yeteneklerini kullanan, problem çözen, analiz ve sentez yapabilen, akılcı, yapıcı, duygu ve düşünceleri dengeli, sevgi dolu, hoşgörülü, ulusal ve evrensel değerlere saygılı
vatandaşlar olarak yetiştirmelidir.

21Kas/25Kapalı

WASHINGTON’DAN İMRALI’YA MEŞRUİYET PAZARLIKLARI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

WASHINGTON’DAN İMRALI’YA MEŞRUİYET PAZARLIKLARI - Ruhittin SÖNMEZ
İmralı’daki müebbet hapse mahkûm Öcalan’ın yeni açılım sürecinde ön planda olduğu malum.
Artık devlet büyüklerimiz O’na “teröristbaşı, cani, çocuk katili” değil, “örgütün kurucu önderi” diyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun” çağrısıyla başlayan süreçte Öcalan’ın Meclis’e gelemeyeceği anlaşıldı. (Toplumun rızası alınamıyor.) Bu defa Meclis’i teröristbaşının ayağına götürme planı devreye girdi. Bu konuda İYİ Parti’nin kesin ve net karşı duruşu belli ama AKP ve CHP çekingen. Çünkü çok büyük oy kaybına yol açabileceğini ölçüyorlar.
Nedense bu işe baş koymuş olan Bahçeli’nin, TBMM Grup toplantısında, “gerekirse üç arkadaşımı alır İmralı’ya ben giderim” demesi ve grubuna ayakta alkışlatması yeni bir aşamaya geçileceğinin işaretidir.
Öcalan aslında yıllardan beri devletle görüşme halinde. Yeni açılımla birlikte mesajları açıkça TV’lerde okunan, ziyaretçileri ve avukatları vasıtasıyla basına demeçler veren bir mahkûm.
Yani şu anda Öcalan’ın düşünüp de devlete veya kamuoyuna iletemediği herhangi bir görüşü yok.
Peki, PKK örgütünün elebaşı Öcalan’ın, örgütün siyasi kanadı denilen DEM Parti’nin ve Devlet Bahçeli’nin TBMM Komisyon üyelerini Öcalan’ın ayağına götürüp dinlenmesi ısrarının sebebi ne olabilir?
Bunun tek sebebi, Öcalan’ın “MEŞRUİYET” elde etmesidir.
Öcalan’ın “Kürt halkının tek temsilcisi”, meşru bir “müzakereci”, bir “çözüm ortağı” olarak
konumlandırılması isteniyor.
Başbakan Bülent Ecevit’in cevabını bulamadığı, “1999’da Abdullah Öcalan neden Türkiye’ye teslim edildi?” sorusunun cevabı belli olmaya başladı.

20Kas/25Kapalı

İNOSAM UYARIYOR: ‘EĞİTİM ULUSAL GÜVENLİK MESELESİDİR, MEB VE YÖK NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR? ACİL KOD: KIRMIZI! – Gürkan AVCI

gürkan avcı

İNOSAM UYARIYOR: ‘EĞİTİM ULUSAL GÜVENLİK MESELESİDİR, MEB VE YÖK NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?

ACİL KOD: KIRMIZI!

Eğitim sistemi artık bir toplumsal mühendislik alanı- deneme tahtası değil, ulusal güvenlik ve kalkınma meselemizdir. İNOSAM olarak; ülkemizde eğitimin öteden beri pedagojik ve bilimsel bir zeminden uzak, yüzeysel ve ideolojik pratiklerle şekillendirildiğini; liyakat yerine sadakat, uzmanlık yerine siyasi tercihlerin öncelendiğini; bunun da eğitimde tekrarlayan başarısızlıkların, kaynak israfının, zaman kaybının ve toplumsal eşitsizliğin ana nedeni olduğunu tespit ediyoruz. Bugünkü eğitim politikalarının yarattığı kırılganlık, yalnızca okulları değil, Türkiye’nin yıllar içinde inşa ettiği toplumsal sermayeyi de aşındırmaktadır.

18Kas/25Kapalı

İBB İDDİANAMESİ VE SİYASETİN FİNANSMANI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sİBB İDDİANAMESİ VE SİYASETİN FİNANSMANI - Ruhittin SÖNMEZ
Ekrem İmamoğlu ve ekibi hakkında düzenlenen “İBB İddianamesi” 3800 sayfadan fazla uzunlukta
bir metin. Bu iddianamenin siyasi ve hukuki tarafları var. Ancak bu yazıda sadece dolaylı rüşvet
mekanizması iddialarını ele alacağım.
İddianameye göre, belediyeden ihale almak; imar planı, siluet onayı, ruhsat gibi işlemlerin yerine
getirilmesi; usulsüzlüklerin giderilmesi gibi işler için bazı iş insanlarından “İBB adına kreş yaptırma / kreşe maddi katkı sağlama,” yardım kartları, market hediye çekleri, giyim mağazası kartları almaları istenmiş.
Savcılık bunları “rüşvet alma” ve “örgüt finansmanına örtülü aktarım” olarak niteliyor.
AA’nın haberine göre; İddianame, “kreş, okul, spor salonu” gibi kamuya yardım söylemiyle iş insanlarının ikna edilmeye çalışıldığını, fakat bu yardımın büyük kısmının nakit veya taşınmaz olarak örgüte yönlendirildiğini iddia ediyor. Ayrıca bu bağışların bir “sistem” hâlinde süreklilik kazandığı ileri sürülüyor.
İddianameye göre, “suç örgütü lideri” olarak gösterilen Ekrem İmamoğlu, 2014 Beylikdüzü Belediye başkanlığından başlayarak “CHP’yi ele geçirmek” ve Cumhurbaşkanı olmak için bu “suç örgütünü” kurmuş... (Bu siyasal kurgu mantıksal olarak tutarlı değil. Ancak biz finans konusuna odaklanalım.)
İş adamı Sarp Yalçınkaya’nın, Ekrem İmamoğlu’nun adamlarına “Seçimi kazanmamız için en az 2 milyar dolara ihtiyaç var” dediği iddiası da bu çerçevede aktarılmış.
Henüz mahkeme kararı yok, bunlar iddiadan ibaret. Savunmayı dinlemek gerek.

14Kas/25Kapalı

İMAN ÖLÇER SAHİPLERİNE NESİMİ’NİN CEVABI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

İMAN ÖLÇER SAHİPLERİNE NESİMİ’NİN CEVABI - Ruhittin SÖNMEZ

“Ben melâmet hırkasını, kendim giydim eynime” diye başlayan şiiri ve ezgiyi çok severim. Kul Nesimi’nin yaklaşık dört yüz yıl önce yazdığı bu şiir sanki bugün için yazılmış gibi zihnimin vitrininde duruyor.

Bana göre, bu şiir şekilci, dar, tek-tip inanç anlayışına karşı bir isyanın göstergesidir. Tasavvufi aşkın ve inanç özgürlüğü anlayışının en rafine, en cesur ve en şiirsel ifadesidir.

Atatürk ve Atatürk’e dua edenleri dinsiz olmakla, dinden çıkmakla suçlayan, trolünden profesörlerine kadar, siyasal İslamcıların bir türlü kavrayamadığı arı duru bir İslam anlayışını yansıtır.

Ben melamet hırkasını / Kendim giydim eynime,

Ar u namus şişesini / Taşa çaldım kime ne?

Melâmet, tasavvufi literatürde “kınayanın kınamasından korkmama”, dışa dönük şöhret değil içsel hakikat yoluna yönelme olarak tanımlanır.

Şairin “melâmet hırkasını kendim giydim” cümlesi, onun inanç özgürlüğünü, Melami anlayışını içsel bir duruşla ve kendi iradesiyle seçmiş olduğunu anlatır.

Şiir, “tek bir doğru” dayatan din yorumlarına karşı, inançta bireysel tercihin ve tecrübenin özgürlüğünü savunur.

Bu yönüyle laikliğin, yani inanç ve vicdan özgürlüğünün tasavvufi temellerinden biridir.

Şair “Ar u namus şişesini / Taşa çaldım kime ne?” derken, başkalarının veya topluma egemen olan güçlerin tek hakikat olarak gösterdiği kavramların bile eleştirilebilir, reddedilebilir olduğunu anlatır. Dinî veya toplumsal otoritenin dayattığı “şu şekilde yaşanmalı, şu gibi görünülmeli” gibi kalıplara itaat etmemek özgürlüğünü savunur. Kınama, alay ve suçlamalara karşı, inanç ve eylemlerinden kendi sorumlu olduğunu “kime ne” diyerek vurgular.

Klişe görüşlerin (dış taklit, gösterişli ibadet, toplumsal onay arayışı) karşısında, melâmet anlayışı çerçevesinde “takdir edilmek için değil, hakikat için yaşama” amaçlı duruştur.

12Kas/25Kapalı

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ YOĞUN BAKIMDA: YAPAY ZEKÂ DEVRİMİ KAPIDA: MEVCUT 1 MİLYON 200 BİN ÖĞRETMEN FAZLA! 15-20 YIL SONRA 100 BİN ÖĞRETMEN YETERLİ OLACAK! – Gürkan AVCI

gürkan avcı

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ YOĞUN BAKIMDA: YAPAY ZEKÂ DEVRİMİ KAPIDA:

MEVCUT 1 MİLYON 200 BİN ÖĞRETMEN FAZLA!

15-20 YIL SONRA 100 BİN ÖĞRETMEN YETERLİ OLACAK! – Gürkan AVCI

Bugün yalnızca bir basın açıklaması yapmıyorum; Türk eğitim sisteminin derinlerinde yatan yapısal çürümüşlüğü, vizyonsuzluğu, çapsızlığı, milli bir felaketin eşiğinde olduğumuzu haykıran bir uyarıda bulunuyorum. Eğitim sistemimiz acil servisin yoğun bakım ünitesine kaldırılmadan hemen önceki son bir kurtuluş reçetesini sunuyorum.

MİLLİ FELAKETİN EŞİĞİNDE: EĞİTİM SİSTEMİNE SON KURTULUŞ REÇETESİ!

Çünkü dünya, yapay zekâ devriminin, blockchain teknolojilerinin, web3 ekosistemlerinin ve dijital dönüşümün kaçınılmaz dalgalarıyla yeniden şekillenirken, YÖK ve Millî Eğitim Bakanlığı'mız hâlâ Sanayi Devrimi'nin kalıplarıyla, sığ bir ideolojik kafayla hareket ediyor; değil önünü, kenarına geldiği uçurumu bile göremiyor!

11Kas/25Kapalı

ATATÜRK’Ü CAMİLERDEN KOVMA HİSTERİSİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

ATATÜRK’Ü CAMİLERDEN KOVMA HİSTERİSİ - Ruhittin SÖNMEZ
Kocaeli Valiliği ve İl Müftülüğü’nün, 10 Kasım’da Atatürk’ün ruhuna “Mevlid-i Şerif” ve Kuran- Kerim
okutulması kararı, bazı çevrelerin içlerindeki nefreti ortaya çıkardı. Sıradan bir dua programına bile
tahammül edemediler.
“Camilerimizden Allah düşmanlarına rahmet okunmasına müsaade etmeyelim. Camiler bizim,
bizim olanda bizden olmayana yer yok!” diyen mi ararsınız?
Mevlit okutma talimatı veren Kocaeli İl Müftüsü Mehmet Sönmezoğlu’na “Ahiretini yaktın” diyeni
mi?
“Camilerde Kemalizm istemiyoruz” hezeyanını mı?
Hadi bunlar “trol” denilen çapsızlar.
Bir de sözüm ona “Camiler siyaset mekânı olmasın” diyen iki yüzlü paylaşımlar var: Diyanet
mensuplarının üye olduğu bir sendikanın başkanı şöyle diyor: “Ne camiler laiklik ve Kemalizm
testi mekanlarıdır ne de din görevlileri laikçi bağnazların emir eridir.” Bunların, camilerde
propaganda yapan kendi üyesi hocalara ve politikacılara sesini çıkardığını duymadık. Siyasi kararla
alınan selalar okunurken de itiraz etmediler. Ama Atatürk’e dua söz konusu olunca “mevzuata aykırı”
olduğunu keşfettiler.
Ya Prof. Dr. ünvanlı olanlara ne demeli?
İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Uysal, “Atatürk İslam’ı bu topraklardan söküp atmaya çalışmışken ve bu tip dini merasimlere karşıyken, Atatürk için mevlit okutmak kimi memnun etmek için?” diye paylaşım yaptı.
Eskiden ciddiye aldığım için şimdi utandığım Prof. Dr. Ahmet Akgündüz (Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü) şu paylaşımı yaptı: “Ya Rab! Kocaeli Valisi ve Müftüsünü Mustafa Kemal ile haşret! Âmin.”
Paylaşımının altına ise Kaf Suresi’nin 30. ayetini ekledi: “O gün cehenneme ‘Doldun mu?’ diye sorarız; o da ‘Daha yok mu?’ der.”
Bu sözde bilim insanları, ellerindeki “iman ölçer” ile Atatürk’ün “İslam düşmanı bir cehennemlik” olduğu konusunda hükümlerini vermişler.
Bu tepki, düşüncenin değil, öfkenin; inancın değil, dogmatik nefretin dışa vurumudur.
Şimdi Profesör unvanlı bu dogmatik nefret sahibi kişilerin paylaşımları ile Seyda Feyzullah Konyevi denilen şu sözde “hazretin” nefretini açıklaması arasında ne fark var:
“Allah’ım, senin dinine savaş açmış, Resulünün hilafetini kaldırmış, indirdiğin şeriat hükümlerini
yasaklamış, laikliği getirmiş, sarığımızı yasaklamış, Yahudi şapkasını takmayı mecbur etmiş bir kişiyi
‘biz çok seviyoruz; sen de sev ve cennetine koy’ diye mi dua edeceksiniz? Dua ederken sarığınızı
çıkarıp Yahudi şapkası mı takacaksınız?”
Bu nefretin kaynağı, dinî hassasiyet değil, siyasal mülkiyet tutkusudur.

7Kas/25Kapalı

YALANIN NORMALLEŞTİĞİ ÜLKE – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

YALANIN NORMALLEŞTİĞİ ÜLKE - Ruhittin SÖNMEZ
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin son grup toplantısında yaptığı açıklama yine dikkat çekti.
Bahçeli, “Meclis’te kurulan komisyondan seçilecek milletvekillerinin İmralı’ya giderek ilk ağızdan, doğrudan ihtiyaç duyulan mesajları alması süreci çok daha güçlendirecektir. MHP, böyle bir heyete katılmaya hazırdır” dedi.
Bu açıklamadan sonra genel beklenti şu: Artık TBMM heyeti teröristbaşının ayağına gidecek ve bu ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü devlet müzakereci sıfatını kazanacak, bir siyasi aktör olacaktır.
Ayrıca, AİHM’in Selahattin Demirtaş kararı sorulan MHP lideri, “Hukuki yollar sonuca ulaşmıştır. Tahliyesi Türkiye için hayırlı olacaktır”dedi. Bahçeli ve Erdoğan’ın ister AİHM ister Yargıtay ve AYM kararları olsun istemedikleri bir mahkeme kararı olduğunda uygulamama gibi bir alışkanlığı vardır.
Buna rağmen bu söz edildiyse, iktidar bu defa Demirtaş’ın tahliyesine karşı çıkmayacak ve AİHM
kararına uyacak beklentisi normal. Zaten Demirtaş’ın cezaevinden Bahçeli’ye teşekkür mesajı arada bir anlaşma yapıldığı yorumlarına sebep olmuştu. Anlaşılan Demirtaş da yeni süreçle Türkiye’nin dönüştürülmesi projesine destek verecek bir aktör olarak devreye sokulacak.
İktidar kanadının bu tutumu, Türkiye siyasetinde sözün ve tutumun nasıl değişebildiğini gösteren
çarpıcı bir örnek oldu. Abdullah Öcalan’ı “kurucu lider” olarak tanımlayan Bahçeli, 2007’de Meclis kürsüsünden “Bölücü başını asamıyorsan, al sana ip, as!” diyen de aynı Bahçeli’ydi.
2015’te “İmralı canisiyle pazarlık yapanlarla aynı masaya oturmayız” ifadelerini kullanan da.
Bu yalnızca bir söylem değişikliği değildir, parti politikasının kökten değiştirilmesi, Türk Milletine
verilen sözlerin tam zıddını yapmaya savrulmadır.
Hz. Mevlana’nın “Göründüğün gibi ol, olduğun gibi görün” ilkesine aykırı bir duruştur.
Böyle ani değişiklikler, toplumda büyük bir belirsizlik yaratıyor. Bu hal, vatandaşların devlete ve siyasetçilere olan güvenini ciddi şekilde zedeliyor. Siyasi liderlerin sözlerinin değerini tartışmaya
açıyor.
Sözü ve politikası sürekli değiştirilen bir devlet, toplumun zihninde ve kalbinde yerleşik güveni
sarsar.
Bu değişimin elbette dış boyutu vardır. Suriye’nin kuzeyinde ABD/İsrail merkezli yeniden yapılanma planları, Türkiye’yi bölgesel denklemde sıkıştırmıştır. İktidar da -ABD baskısıyla- iç politikada yeni bir yönelişe gitmiştir. Ancak hangi gerekçe olursa olsun, hakikatin eğilip bükülmesi, toplumsal sözleşmenin temel direğini gevşetir.
Bizi yönetenlere inanmak ve güvenmek istiyoruz. Yapamıyoruz.

5Kas/25Kapalı

KİTAP OKUMA ÜZERİNE – Seyfettin KARAMIZRAK

seyfettin-karamzrak

KİTAP OKUMA ÜZERİNE - Seyfettin KARAMIZRAK
Günümüzde kitap okumanın önemi her şeye rağmen gittikçe artmaktadır.
Finlandiya gibi ülkelerde okuryazarlık oranının neredeyse %100’e ulaşmıştır.
Azerbaycan ve Küba başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde okuryazarlık oranının yüzde 100’lere ulaştığı bilinmektedir.
Dünyada kitap okuma alışkanlıklarına dair hazırlanan yeni bir rapor, ülkelerin yıllık ortalama kitap okuma sürelerine göre sıralandığı verileri ortaya koydu.
World Population Review ve CEO World Magazine tarafından yayımlanan verilere göre, kitap okumaya en çok zaman ayıran ülke yıllık ortalama 357 saat ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) oldu. Onu 352 saatle Hindistan, 343 saatle Birleşik Krallık izledi.
Avrupa ülkeleri de listenin üst sıralarında yer aldı. Fransa 305 saat, İtalya 278 saat, Rusya 223 saatlik kitap okuma süresiyle dikkat çekerken; Avustralya 217 saat, İspanya ve Hollanda ise 187 saatlik ortalamalarıyla sıralamada öne çıktı.

4Kas/25Kapalı

TOPLU İĞNE PSİKOLOJİSİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

TOPLU İĞNE PSİKOLOJİSİ - Ruhittin SÖNMEZ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Altay tankı teslim töreninde yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Sizleri şöyle 20-25 yıl geriye götürmek istiyorum, ülkemizde bir toplu iğne üretebiliyor muyduk?... Şu anda hamdolsun silahlarını üreten bir Türkiye var.”
Bu sözün yanlışlığı, AKP öncesi Cumhuriyet döneminde yapılan sanayi hamleleri çok sayıda yazı ve paylaşımda örneklerle anlatıldı. Ama bu söz, sadece tarih bilgisi bakımından değil,  psikolojik olarak da incelenmeye değer. Çünkü bu tür söylemler, geçmişi silip bugünü
sıfırdan kurma iddiasını taşır.
Erdoğan’ın “bizden önce hiçbir şey yoktu” sözleri, Cumhuriyet’in mirasını yok saymakla kalmıyor, aynı zamanda “yeniden kurucu liderlik” iddiasını da besliyor.
Anıtkabir törenlerinde, içeri alınan yaklaşık 100 kişiye, CB mozoleden çıkınca slogan atıp tezahürat yaptırmak da bu amaca hizmet eder. “Ölüye de diriye de saygısızlıktır” ama bu çirkin uygulama yıllardır devam ediyor.

3Kas/25Kapalı

ATATÜRK ZAMANINDA KOCAELİ – Müzeyyen ÜNAL

avatar

ATATÜRK ZAMANINDA KOCAELİ - Müzeyyen ÜNAL

29 Ekim 1923 - 10 Kasım 1938

Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra işgallerle bağımsızlığımız yok edilmek istenildi. Sevr Andlaşması ile yeni sınırlar dayatıldı. Tüm bunlara karşı Gazi Mustafa Kemal'in açtığı bayrak altında milletin verdiği bağımsızlık mücadelesi, zaferle sonuçlandı. Osmanlı'nın dağılmasına sebeb olan İngiltere, Fransa, İtalya; Anadolu direnişi ve Gazi'nin dehası karşısında yenilgiyi tattılar. İtalya ve Fransa TBMM'yi erken tanıdı. İngiltere, işgal ettiği alanlardan üzerimize saldığı Yunan orduları ile bir sonuç alamadı. 1 Kasım 1922'de Son Osmanlı Padişahı Vahdettin, bir İngiliz zırhlısı ile İstanbul'dan kaçması üzerine "Saltanat" kaldırıldı. İzmit Kasrı'nda 16 Ocak 1923 akşamı sabahın ilk ışıklarına kadar devam İstanbul gazetecilerinin davet edildiği basın toplantısında; Gazi Mustafa Kemal'e sorulanlar, yeni kurulacak devletin yapısı hakkında idi. Atatürk'ün açıklamaları adı konulmasa da Cumhuriyet'i tanımlıyordu. 24 Temmuz 1923'de İsviçre'de, aylar süren masa başı mücadelelerinden sonra Lozan Anlaşması imzalandı. Lozan'da sadece işgalciler ve büyük yenilgi ile çekilen Yunanistan'ın değil tüm dünyanın tanıdığı yeni Türk Devleti'nin tapusunu aldık. Sıra devletin şeklindeydi. 29 Ekim 1923 günü TBMM'de Cumhuriyet ilan edildi. Gazi Mustafa Kemal Paşa oybirliği ile Cumhurbaşkanı seçildi. 102. yıldönümünü kutladığımız bu günlerde de dileğimiz Atatürk ilke ve inkılaplarıyla sonsuza dek YAŞASIN CUMHURİYET.

31Eki/25Kapalı

1948’DEN BUGÜNE FİLİSTİN GERÇEĞİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

1948’DEN BUGÜNE FİLİSTİN GERÇEĞİ - Ruhittin SÖNMEZ
Önceki yazımda, Falih Rıfkı Atay’ın “Zeytindağı” eserinde anlattığı Filistin’i ve Osmanlı’nın son
döneminden İsrail devletinin kurulduğu 1948’e kadar uzanan süreci ele almıştım. Şimdi 1948’den
bugüne yaşanan gelişmeleri kısaca hatırlatmak istiyorum. İsrail’in kuruluş dönemiyle başlayalım.
1948 yılında, İsrail’in kuruluşunu izleyen günlerde, yüz binlerce Filistinli, evlerini terk etmeye zorlandı. Filistinlilerin “Nakba” yani “büyük felaket” adını verdikleri 1948 olayı, bir halkın yurdundan koparılışının simgesidir. İsrail’in devlet ilanıyla başlayan çatışmalarda yaklaşık 700 bin Filistinli evlerini terk etmek zorunda kaldı. 500’den fazla köy ve kasaba boşaltıldı; yüzbinlerce insan mülteci kamplarına sığındı.
O günden bugüne Nakba, bitmeyen bir travmadır. Çünkü o felaket, her nesilde yeni biçimler altında sürmüştür.
İsrail’in bağımsızlığını ilan etmesinden hemen sonra Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak orduları Filistin’e girdi. Birinci Arap–İsrail Savaşı (1948–49) başladı. Ama dağınık Arap orduları karşısında örgütlü, Batı destekli ve disiplinli İsrail ordusu üstün geldi. Savaş sonunda Filistin topraklarının büyük kısmı el değiştirdi; halkının çoğu ya göçe zorlandı ya da Ürdün ve Gazze’ye sığındı.
Sonraki Altı Gün Savaşı (1967), Arap dünyasının askeri üstünlük umudunu tamamen yıktı. İsrail
Sina’yı, Gazze’yi, Batı Şeria’yı, Doğu Kudüs’ü ve Golan Tepeleri’ni ele geçirdi. Filistin toprakları
bir kez daha küçüldü, Kudüs fiilen İsrail denetimine girdi.
Bu dönemden itibaren “güvenlik bahanesiyle genişleme” İsrail siyasetinin kalıcı stratejisi haline
geldi. 1967 öncesinde hiç Yahudi sivil yerleşimci yokken, bugün Doğu Kudüs dâhil Batı Şeria’da yaklaşık 700 bin İsrailli yerleşimci, uluslararası hukuka aykırı olarak inşa edilen birimlerde yaşamaktadır. Bu devasa nüfus artışı, apaçık bir toprak gaspı planı ve demografik değişim politikası eseridir.
Ardından gelen Yom Kippur Savaşı (1973) ise Araplara kısa süreli moral kazandırsa da kalıcı
sonuç vermedi.
Bugün İsrail, o savaşlarda elde ettiği stratejik mevzileri daha da genişletmiş durumda: Suriye’nin
güneyinde Golan’ı fiilen ilhak etti, Suriye ordusunun savaş kabiliyetini yok etti, İran’ın Suriye’deki askeri varlığını büyük ölçüde tasfiye etti. Lübnan’da Hizbullah’a ağır darbeler vurdu.
İran’la yürüttüğü savaşta istihbarat ve hava üstünlüğüyle öne geçti. ABD desteğiyle İran’ın
nükleer programına ciddi zarar verdi.
Böylece 1948’den bugüne kadar İsrail, her savaşı yeni bir genişleme halkasına dönüştürdü.
Her yenilgi, Arap toplumlarında “yenilmişlik psikolojisini”, İsrail’de ise “dokunulmazlık inancını”
pekiştirdi.
Falih Rıfkı Atay’ın “Bir avuç Yahudi, altı yüz bin Arap!” diye anlattığı tablo, çok daha büyük bir
coğrafyada ve artık siyasi anlamda da geçerliydi: örgütlü azınlık, dağınık çoğunluğu yönetiyordu.

30Eki/25Kapalı

TÜRKİYE’NİN NADİR TOPRAK ELEMENTLERİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

TÜRKİYE’NİN NADİR TOPRAK ELEMENTLERİ - Ruhittin SÖNMEZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump arasında yapılan zirve öncesi, Trump’ın Eskişehir-
Beylikova Nadir Toprak Elementleri (NTE) rezervlerini gündeme getireceği söylentisi vardı. Trump’ın
NTE rezervlerimizi stratejik hedef olarak gördüğü, Türkiye’yi bu alanda ortaklığa ikna etmeyi
amaçladığına dair kulis bilgileri paylaşılmıştı. Ancak NTE konusunun Trump-Erdoğan görüşmesinde
gündeme gelip gelmediğini bilmiyoruz.
Bu görüşmede resmi talep olmasa bile Trump’ın stratejik niyeti olan rezervleri kontrol etme hedefinden vazgeçmeyeceği kesindir.
Çünkü artık “nadir elementler çağı”nda yaşıyoruz. 17 elementten oluşan bu özel grup, hayatın her yerinde: cep telefonundan elektrikli otomobile, radar sistemlerinden rüzgâr türbinlerine kadar her
teknolojik ürünün kalbinde onlar var. Bu elementler olmasa savunma sistemleri çalışmaz, dijital hayat
yavaşlar.