
MUHALEFETSİZ DEMOKRASİ – Ruhittin SÖNMEZ
MUHALEFETSİZ DEMOKRASİ - Ruhittin SÖNMEZ
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras'ın, “sistem çöktü” diyerek, iktidara ve Cumhurbaşkanlığı Sistemine yönelik eleştirileri arkasından hemen soruşturma açıldı. Soruşturma için “yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve gerçeğe aykırı bilgiyi yayma suçları” gerekçe gösterildi.
Aras “Kayyım uygulamaları, bir siyasi partinin genel başkanının tutuklanması, bir Büyükşehir Belediye Başkanının konuşmalarından hemen sonra açılan soruşturmalar, bilirkişi görüşmesini yayınlanan gazeteciler hakkında gözaltılar ve tutuklama, teğmenlerin ordudan ihracı gibi olayların toplumda endişe yarattığı ve güveni sarstığını” söylemişti.
Buna Adalet Bakanı, AKP Sözcüsü başta olmak üzere iktidar kanadından ve hatta hasta yatağındaki Devlet Bahçeli’den sert eleştiriler geldi.
Benim TÜSİAD yöneticilerinin mesajlarından anladığım “hukukun üstünlüğü ilkesinin korunması ve yargının her türlü dış etkiden bağımsız olması gerektiği, ekonominin iyileşmesi için demokratik kurum ve kuralların işletilmesi gerektiğine” dair uyarılardı. Ülkemizdeki ekonominin en önemli aktörlerinin bu konularda görüş beyan etmesi iktidar kanadını neden böyle rahatsız etti bilemiyorum.
GÜÇLÜNÜN HUKUKU – Ruhittin SÖNMEZ
GÜÇLÜNÜN HUKUKU - Ruhittin SÖNMEZ
Dünyada ve Türkiye’de “Hukukun Gücü” yerine “Güçlünün Hukuku” hakim duruma geliyor.
Bu yüzden güçlü olmayanlar bir endişe ve korku iklimi içinde.
ABD Başkanı Donald Trump uluslararası hukukun genel kabul görmüş ilkelerini pervasızca yok sayıyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail’in Gazze’de Hamas’a karşı yürüttüğü savaş sırasında işlendiği iddia edilen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkında tutuklama emri çıkarmıştı.
Trump bu yüzden UCM’ne yaptırım uygulama kararı aldı. Bu yaptırımlar arasında UCM Hakimlerinin mülk ve varlıkların bloke edilmesi ve UCM yetkilileri, çalışanları ve akrabalarının ABD’ye girişine izin verilmemesi de yer alıyor.
ABD ve İsrail UCM’ne üye değil ve mahkemenin yargı yetkisini tanımıyor. Mahkemeye üye devletlerin, haklarında tutuklama emri çıkarılan kişileri kendi topraklarına ayak basmaları halinde tutuklamaları gerekiyor. Ancak UCM’nin bunu uygulatabilmesi mümkün değil.
Avrupa Konseyi ve AB ülkeleri temsilcileri, “ABD yaptırımlarının UCM’nin bağımsızlığını tehdit ettiğini ve ceza adaleti sistemine zarar verdiğini” belirten açıklamalar geldi. Ama değişen bir şey olmadı.
ABD ve İsrail’in (Netanyahu’nun) uluslararası hukuku hiçe sayan davranışları say say bitmez.
Ama eskiden bunları hukuki bir kılıfta sunmak için bir çaba gösterirlerdi. Şimdi artık pervasızca “mademki ben güçlüyüm, istediğim her şeyi yapabilirim” mesajı vermeyi tercih ediyorlar.
Trump’ın Grönland, Meksika Körfezi, Kanada üzerinde egemenlik iddiaları şaşırtıcıydı. Ama bu tür çıkışların içinde en çok şaşırtanı Gazzelileri Gazze’den sürgün ederek, bu bölgeyi ABD hakimiyetine almak ve “Ortadoğu’nun Rivierası” dediği turistik bir şehir haline getirme projesi
oldu.
Böyle bir hareketin çok kötü bir emsal teşkil edebileceğini, her güçlü olan devletin göz koyduğu bir bölgeyi işgal edebileceği bir dünyada kaosun hakim olacağını öngörmek zor olmasa gerek.
Filistinlileri Gazze’den sürmek istedikleri iki ülke Ürdün ve Mısır. Trump bu iki devletin başkanlarıyla görüştü. Bu iki devletin başkanı “ABD ile birlikte çalışmak istediklerini ancak Gazzelilerin bulundukları yerden ayrılmadan Gazze’nin imarını istediklerini” açıkladılar. Görünen
o ki Trump’ın baskısıyla bu iki devlet, vatanlarından sürgün edilecek, Gazzelileri ülkelerine almak zorunda kalacaklar.
“Olmaz” dediğimiz şey olacak, ABD/ İsrail projesi tıkır tıkır yürüyecek gibi. “Binlerce yıllık ezeli ve ebedi vatanlarından çıkarmaya kimsenin gücü yetmez” dediğimiz Gazzeliler vatansız kalacaklar.
İnşallah Türkiye de “Gazzelileri siz alın” baskısına maruz kalmaz. Bu kadar kırılgan yapıdaki bir ekonomi ile Trump’ın “ekonomini mahvederim” tarzı bir tehdidine direnmek kolay olmaz.
Kocaeli’de Il Müftümüz Mehmet Sönmezoğlu’nun "berat Kandili" Mesajı
Kocaeli'de Il Müftümüz Mehmet Sönmezoğlu'nun geçen seneki "berat Kandili" Mesajı
Bu gece Şaban ayının on beşinci gecesi Berat Gecesi yani günahlardan, suç ve cezalardan kurtulma gecesidir.
Berat kelimesinin Arapça aslı olan berâet; sözlükte, “borçtan, ceza veya sorumluluktan kurtulmak; temize çıkmak” gibi anlamlara gelmektedir. Berat Gecesi “Şaban’ın ortasındaki gece”, “mübarek gece”, “rahmet gecesi” ve “sak (belge) gecesi” olarak da ifade edilmektedir. Şaban’ın on beşinci gecesinde Müslümanların Allah’ın affı ve bağışlaması ile günah yükünden kurtulacağı umularak bu geceye Berat Gecesi denilmiştir.
MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ – Seyfettin KARAMIZRAK
MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ - Seyfettin KARAMIZRAK
Müşteri memnuniyeti, “müşterinin ihtiyacının giderilmesi ve isteğinin karşılanması sonrasındaki tatmin oranıdır. Müşteri memnuniyeti kavramını, müşterinin aldığı hizmetlerden memnun kalma düzeyi” olarak da tanımlayabiliriz.
İnsan ilişkilerinde, müşteri memnuniyeti olmazsa olmazlardandır. Bu gerçeği kimse inkâr edemez. Müşteri, güneş gibidir. Yalnız bu, karşılık bekleyen bir güneştir. Aynı yerde durmaz. Sürekli ışık saçmaz. Eğer ona karşı tutum ve davranışlarımızdan hoşnut kalmazsa, başka kişileri aydınlatmak için yer değiştirir. Yani ışığını mahrum eder.
Dolayısıyla yüzünü müşteriye dönmeyen işletmeler büyüyemez, gelişemez, ısınamaz ve aydınlanamaz.
Bir firma ya da işletme sahibi, mutlu müşterilerini eve gönderdiğinde yalnızca müşteri memnuniyeti kazanmış olmamaktadır. Mutlu müşteriler sadık müşterilere dönüşmekte, ağızdan ağıza dolaşan pazarlama hizmetine de büyük katkı sağlamaktadır. Çünkü memnun müşteri, mutlu ve sadık müşteridir.
ARAZİ DEĞİL VATAN! – Ruhittin SÖNMEZ
ARAZİ DEĞİL VATAN! - Ruhittin SÖNMEZ
ABD Başkanı Donald Trump çılgın bir adam. Bir devlet adamı gibi değil, her nasılsa çok para kazanmayı veya güç sahibi olmayı başarmış narsist bir iş adamı gibi davranıyor.
İkinci defa başkan olduktan sonra söylediği sözler hiçbir devlet başkanından duymadığımız tehlikeli hedefler ve tehditleri içeriyor.
Kişi olarak böyle olmasının bir zararı yok. Ama dünyanın en güçlü devletini yöneten bir kişi yani ABD başkanı olarak söylediğinde milyonlarca insanın uykusunu kaçırıyor.
Meksika Körfezi, Grönland ve Kanada’ya dair egemenlik talepleri ile başta Çin olmak üzere bazı ülkelere yüksek gümrük vergileri koymak, ekonomik yaptırımlar uygulamak gibi kararları bizi pek ilgilendirmiyor gibi görünüyor. Ama uygulandığında Türkiye’yi etkileyecek yönlerini göreceğiz.
Ancak Trump’ın, İsrail’in soykırımcı Başbakanı Netanyahu ile yaptığı görüşmeden sonra, Gazze konusunda söyledikleri tüylerimizi ürpertmiş olmalı. Çünkü bu coğrafyada yapılacak her şey Türkiye’yi, soydaşlarımızı ve dindaşlarımızı doğrudan ve yakından etkileyecektir.
Netanyahu Amerika’ya gitmeden görüşmenin içeriği hakkında ipucu vermişti. “Trump ile el ele verip Ortadoğu’nun yeni sınırlarını çizeceğiz” demişti.
Trump 4 Şubat’taki toplantıdan sonra, Netanyahu’nun beklediğinden de ilerisine gitti. “ABD’nin Gazze’yi yeniden inşa edeceğini ve burada yaşayan Filistinlileri bölge ülkelerine yerleştireceğini” söyledi.
“Gazze’den kaç kişinin başka bir ülkeye yerleştirilmesi gerekiyor?” sorusuna ise “tamamı” diye cevap verdi.
6 Şubat’ta da ABD Başkanı Trump, İsrail’in Gazze Şeridi’ni inşaat için “ABD’ye devredeceğini” Gazze’nin Ortadoğu’nun Rivierası haline getirileceğini belirtti. Filistinlilerin bölgedeki ülkelerde güvenli ve güzel mahallelerde, yeni ve modern evlere yerleştirilebileceğini”
ifade etti ancak ülke adı vermedi. Bu fikrinin “Ortadoğu’ya istikrar getireceğini ve herkesin bu fikri çok sevdiğini” söyledi. (Bu cümledeki herkesin kimleri kapsadığını çok merak ediyorum.)
İsrail Savunma Bakanı Katz, “İsrail’in Hamas’a karşı savaşını eleştiren ülkeler bu kişileri almakla yükümlü” diyerek planı biraz daha açtı. Bu ülkelerin başında Türkiye’nin geldiği açık değil mi?
FİLİSTİNLİLER, NEREYE GÖNDERİLECEK? – Arslan BULUT
FİLİSTİNLİLER, NEREYE GÖNDERİLECEK? – Arslan BULUT
Trump’ın Gazze’yi boşaltarak bir turizm şehri haline getirme projesi etnik temizliktir. Bu da insanlık suçudur.
İsrail’in Körfez’den Gazze’ye boru hatları kurmak istediğini söyleyenler var ama bu projede Yafa limanının kullanılması planlanıyordu.
Bugün profesör olan Cemal Zehir, yardımcı doçent iken yazdığı “Türkiye'nin Ortadoğu Su Politikaları ve Sınır Aşan Sularla İlgili Yeni Beklentiler” başlıklı makalesinde “İsrail, Nil sularının borularla Gazze şeridine akıtılmasını istemektedir.” ifadesini kullanmıştı...
Gazze’de de su kaynakları çok kısıtlı. En yakın ve yeterli su kaynağı, kuzeyde Manavgat, güneyde Nil suları...
OECD Açıkladı:“Türkiye Enflasyon Şampiyonu” – Prof. Dr. S. Rıdvan KARLUK
OECD Açıkladı:“Türkiye Enflasyon Şampiyonu” – Prof. Dr. S. Rıdvan KARLUK
Bir toplumda tüketici fiyat endeksiyle ölçülen enflasyon, yıllık belirli aralıklarla sabitlenebilen veya değiştirilebilen bir mal ve hizmet sepeti edinmenin ortalama tüketiciye maliyetindeki yıllık yüzde değişimi yansıtır. OECD üyelerinin 2023 enflasyon oranı, 2022’ye göre yüzde 2,56 düşüşle yüzde 5,68 olmuştur. 2021 enflasyon oranı, 2020’ye göre
yüzde 2,08 artışla yüzde 2,82 iken, 2020 yılı için OECD üyelerinin enflasyon oranı, 2019’a göre yüzde 1,01 düşüşle yüzde 0,73 olarak gerçekleşmiştir.
Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk… – Fahri SAĞLIK
Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk… - Fahri SAĞLIK
Ülkemizin dört bir yanından Müslümanlar küçük büyük demeden arzın merkezine (Kâbeye) büyük bir şevk ve heyecanla gitmektedirler. Şubat tatili ile birlikte okul çağındaki gençlerimizin çokluğu da göze çarpıyor. Rabbim yol bulup giden bütün kardeşlerimizin umrelerini mebrur eylesin.
Umre, Allah (c.c.) ve Resul’ünün sevdasını yüreklerinde taşıyanlar için bir vuslattır. Sizler Allah’ın misafirleri olma şerefine nail olmaya talipsiniz. Bundan daha şerefli bir misafirlik olur mu? Sizler bu misafirliğe kabul edilmekle büyük bir nimete kavuşmuş bulunuyorsunuz. Bu büyük nimetin kadrini, kıymetini iyi bilmek gerekir.
DEPREMİN YILDÖNÜMÜNDE ALBAY REŞAT BEY’İ ANDIM – Ruhittin SÖNMEZ
DEPREMİN YILDÖNÜMÜNDE ALBAY REŞAT BEY’İ ANDIM - Ruhittin SÖNMEZ
Albay Reşat Bey Büyük Taarruz sırasında çok stratejik öneme sahip Çiğiltepe’deki birliklerimizin komutanıydı.
”Mustafa Kemal Paşa Albay Reşat’ı Anafartalar muharebelerinden tanıyordu. Keza Kafkas Cephesinde düşman işgalinde görev almış, 1918 yılında Yıldırım Ordularında grup komutanlığına atanmıştı.”
26 Ağustos’ta görevi Çiğiltepe’yi Yunan askerinden temizlemekti. 27 Ağustos’ta Mustafa Kemal Paşa cepheden telefonla bilgi alır. Albay Reşat Bey tepeyi düşmandan yarım saatte temizleyeceğini söyler. Ama düşman beklediğinin üstünde mukavemet gösterdiğinden sözünü tam vaktinde yerine getiremez.
Albay Reşat Bey için, Çiğiltepe’yi almak bir onur meselesiydi. Reşat Bey, Çiğiltepe!yi söz verdiği saatte alamayınca “Yarım saat zarfında o mevkiyi almaya size söz verdiğim halde,
sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam” notunu bırakarak intihar eder.
Çiğiltepe düşmandan temizlenmiştir ama Mustafa Kemal Paşa bu ahlaki sorumluluğu yüksek kahraman subay için çok üzülür.
Albay Reşat Bey, vefatının ardından Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası ile onurlandırıldı. Atatürk, Albay Reşat Bey’in ailesine “Çiğiltepe” soyadını verdi.
Çocuklarımızın Yarını İçin Bugün: Yolsuzluğa Dur De! – Gürkan AVCI
Çocuklarımızın Yarını İçin Bugün: Yolsuzluğa Dur De! – Gürkan AVCI
İnovatif Stratejik Araştırmalar Merkezi (İNOSAM) Yönetim Kurulu Başkanı Gürkan Avcı, vakıf merkezinde gerçekleştirilen “Rüşvetin Zincirlerini Kırmak: Türkiye'nin Geleceği İçin Haykırış!” başlıklı konuşmasında şunları söyledi:
Sevgili Basın Mensupları, Değerli Vatandaşlarımız,
Konuşmama ülkemizde son bir haftada yaşanan gündeme değinerek başlamak istiyorum. Maalesef yaşadıklarımız demokrasiye, özgürlüklere, hukuka ve adalete indirilmiş ağır bir darbedir. Siyasetçilerin ve gazetecilerin tutuklanması, fikirlerin hapsedilmesi, ifade özgürlüğünün zincire vurulmasıdır. Beş çiçeği burnunda teğmenin ordumuzdan ihraç edilmesi ise, vatan sevgisinin, askerlik ruhunun ve gençlerimizin teamül etmiş düşüncelerinin yok sayılmasıdır. Bu kararlar, ülkemizin kalbinden, demokrasinin temel taşlarını çekip almaktadır. Her bir tutuklama, her bir ihraç, bizi biraz daha karanlığa sürüklerken, geleceğimizin aydınlık umutlarını da yok etmektedir. Ancak unutmayalım ki, bu zor günlerde bile umudumuzu, inancımızı ve cesaretimizi kaybetmeyeceğiz. Türkiye'nin gerçek yüzü, bu antidemokratik kararlara sessiz kalmamak, sesimizi yükseltmek ve adaletin, özgürlüğün yeniden tesis edilmesi için mücadele etmektir. Çünkü bizler, bu toprakların özgür, demokratik ve adil geleceğini inşa edecek olanlar olarak, bu karanlığı aydınlatmakla yükümlüyüz.
Basın açıklamamızın gündemine dönecek olursak. Bugün burada, Türkiye'nin dört bir yanında, belediyelerde, kamu kurumlarında, özel sektörde yaşanan yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet olaylarından ötürü toplandık. Son dönemlerde, belediyelerin ihale süreçlerinde milyonlarca lira değerindeki yolsuzluklar, hastanelerde sağlık hizmeti alabilmek için ödenen kirli paralar, okullarda öğretmenlerin ve öğrencilerin geleceğini satın alma çabaları, hepimizin bildiği, ama belki de sesini yeterince yükseltemediği gerçekler.
HERKES BİLİYOR, UYARMANIN FAYDASI YOK – Ruhittin SÖNMEZ
HERKES BİLİYOR, UYARMANIN FAYDASI YOK - Ruhittin SÖNMEZ
Sadece son on günde olan hukuka aykırılıklar, yargının bir sopa olarak kullanıldığı olaylar için hukuki yorum ve değerlendirme yapmanın bir faydası yok.
“Yalnız ve güzel ülkem nereye gidiyor?” diye kaygılanmamıza yol açan adli, siyasi ve idari kararlar için halkı uyarmaya, yapanları ikaz etmeye de lüzum kalmadı.
Çünkü herkes olan bitenin farkında. Yapanlar bilerek ve pervasızca yapmakta.
Destekleyenler hukuka, milli menfaatlere aykırı olduğunu bildikleri karar ve uygulamaları bilerek veya “bizimkiler yapıyorsa bir bildikleri vardır” diyerek destekliyor.
ÖĞRENCİ MERKEZLİ EĞİTİM – Seyfettin KARAMIZRAK
ÖĞRENCİ MERKEZLİ EĞİTİM - Seyfettin KARAMIZRAK
“Çocuklar yağmura benzer. Onları bir kaba koymaya çalışmayın. Toprak olun.” (Anonim)
Eğitim insanlığın var olduğu andan itibaren sürekli güncelleşen kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Sürecin temel öğesi öğrencidir. Bu nedenle de sistemin diğer öğeleri “öğrenci merkezli” olarak yürütülmelidir.
Eğitim, “bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme sürecidir.” (Ertürk).
Milli Eğitimin Genel ve Özel Amaçları ile Milli Eğitim Temel Kanunu “öğrenci merkezli eğitimi” zorunlu kılmaktadır. Çünkü; Eğitim her çocuğun hakkıdır.
Herkesin eğitim hakkı güvence altına alınmalıdır.
Kadınlara eğitimde eşit haklar tanınmalıdır.
Temel eğitim çok geniş bir vizyonla ele alınmalıdır.
Özürlü çocuklar, gençler ve yetişkinler için her düzeyde eşit eğitim fırsatı sağlanmalıdır.
Özel eğitim gereksinimleri ülkelerin eğitim stratejilerine dahil edilmelidir.
Herkese yüksek kaliteli, evrensel ve zorunlu eğitim verilmelidir... vb.
KADI KARAKUŞ ADALETİ – Ruhittin SÖNMEZ
KADI KARAKUŞ ADALETİ - Ruhittin SÖNMEZ
Selahaddin-i Eyyûbi devrinde vezirlik ve kadılık yapan Bahaüddin Karakuşî isimli bir devlet adamı varmış. Karakuşî, kadı olarak sadece yanlış değil, abuk sabuk hükümler verirmiş.
Karakuşî’nin verdiği bu tuhaf hükümlere de ‘’Hükm-ü Karakûşî’’ denirmiş.
Önce “hükmü Karakuşi” denilen kararlardan bir örnek verelim:
Git, kısa boylu bir boyacı bul, onu as!
Hırsız bir evi gözüne kestirmiş, etrafı kolaçan etmiş. En iyisi balkondan girmek demiş. Gece bastırınca bahçeye dalmış, balkona tırmanmaya başlamış. Bir adım, bir adım daha, tam
çıkmak üzere, balkonun korkuluğu kırılıp kopmuş. Hırsız düşüp ayağını kırmış.
Sabah olunca, hırsız doğru kötü ve abuk, sabuk hükümleriyle (Hükm-ü Karakuşî) meşhur
”Karakuş Kadı”ya gitmiş, halini göstermiş:
”Kadı Efendi, ben soymak için eve girecektim, fakat balkon korkuluğu çürük çıktı, koptu. Ben de düşüp ayağımı kırdım!” demiş.
Kadı da pek anlamamış: “Eeee ne istiyorsun, şimdi seni hırsızlığa teşebbüsten içeri atayım mı?” diye sormuş. Adam da, “hayır kadı efendi, bir dinleyin.” Bunun üzerine Karakuşî Kadı, ”anlat bakalım!” demiş.
Hırsız başlamış anlatmaya; “Ev sahibinden davacıyım, eğer balkonun korkuluğunu sağlam yaptırsaydı, ben de düşüp ayağımı kırmazdım... Tamam hırsızlık suç ama cezası balkondan düşüp ayak kırmak değil!”
Karakuşî Kadı keyiflenmiş, tam ona göre bir dava, çağırmış ev sahibini: “Be adam, niçin evinin balkonunu sağlam yaptırmıyorsun? Korkuluk sağlam olsaydı bu adam düşüp ayağını kırmazdı!”
Ev sahibi şaşırmış: “Aman efendim, balkonun korkuluğunu Marangoz Ahmet usta yaptı. Çürük yaptıysa benim günahım ne?”
Kadı efendi, hemen Marangoz Ahmet Ustayı çağırın demiş, Marangoz gelmiş. Sorgu suale çekilmiş ve başlamış anlatmaya; Efendim ben balkonun korkuluğunu çakarken yoldan yeşil başörtülü bir hanım geçiyordu. Başörtüsü o kadar güzel yeşile boyanmıştı ki, herhalde gözüm ona daldı. Çiviyi boşa çakmış olacağım!” demiş.
Kadı emretmiş: “Hemen o yeşil başörtülü kadını bulup getirin!” demiş. Kadıncağız gelmiş, tir tir
titriyor: “Kadı Efendi, benim günahım ne? Ben başörtüsünü, boyasın diye boyacıya verdim, o
boyadı!”
Sıra boyacıya gelmiş; kadı sorguya çekmiş: “Ulan, başörtülerini böyle göz alıcı renge boyuyorsun, marangozun gözü başörtüsüne takılıyor, çiviyi boşa çakıyor. Balkona tırmanmaya çalışan hırsız düşüp ayağını kırıyor!” Boyacı verecek cevap bulamayınca, kadı da hükmünü vermiş: “Götürün bu herifi asın!”
Biraz sonra cellat gelmiş: “Kadı Efendi, bu boyacıyı boyu sehpaya uzun geldiği için
asamıyorum!”
Kadı elini sarığına dayamış, çözüm bulmuş: “Git, kısa boylu bir boyacı bul, onu as!”
GÖREVİNİ YAPAN İTFAİYECİ SUÇLU – Ruhittin SÖNMEZ
GÖREVİNİ YAPAN İTFAİYECİ SUÇLU - Ruhittin SÖNMEZ
Kartalkaya’daki otel yangınında 78 can kaybı sadece içimizi yakmakla kalmadı. Dünyada bir otel yangınında en fazla ölümün yaşandığı olaylardan biri olarak tarihe geçti.
En ölümcül otel yangınlarının hepsi 20. yüzyılda yaşanmıştı. 1977 yılında Seul’de bir otelde çıkan yangında 166 kişi hayatını kaybetmişti. Bu olay en ölümcül otel yangını olarak kayıtlara geçti. Son büyük ölümcül yangınlar Porto Riko’da 1987 yılında 96 kişinin öldüğü otel yangını ve 1997’de 91 kişinin öldüğü Taylan’ın Pattaya şehrinde bulunan bir otelde çıkan yangın oldu.
Bu tarihten sonra 21. yüzyılın ilk çeyreğinde dünyada çok ölümlü otel yangını yok. Ta ki Kartalkaya’daki otel yangınına kadar.
Yangında yaşanan dramları dinlemeye içimiz elvermezken, “yangından kim sorumlu?” sorusuna cevap verilemiyor olmasıyla acılar katmerlenmekte. Koskoca İçişleri Bakanı bile “Oteli denetleme sorumluluğunun Bolu Belediyesi’ne mi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na mı ait olduğu 10 gün içinde ortaya çıkacak” açıklaması yaptı.
Bu “sözde belirsizlik” devlete güven duygumuzu tahrip ediyor. Zenginlerin de fakirlerin de kendisini güvende hissedemediği bir ülke haline geliyoruz.
Türkiye’nin Rönesansını Y ve Z Kuşağı Başlatacak! – Gürkan AVCI
Türkiye’nin Rönesansını Y ve Z Kuşağı Başlatacak! - Gürkan AVCI
İnovatif Stratejik Araştırmalar Merkezi (İNOSAM) Yönetim Kurulu Başkanı Gürkan Avcı, vakıf merkezinde gerçekleştirilen 2025 yılının ilk ‘Gençlik Buluşmaları’ etkinliğinde yaptığı söyleşisinde “Türkiye rönesansını Y ve Z kuşağı başlatacak!” başlıklı konuşmasında şunları söyledi:
Y ve Z KUŞAĞINA DÖNÜK HAKSIZ ELEŞTİRİLER YAPILIYOR!
Hemen herkes Y ve Z kuşağını özellikle Z kuşağını eleştiriyor, yerden yere vuruyor. Onları hiçte hak etmedikleri türlü türlü olumsuz sıfat ve betimlemelerle itham ediyor, etiketliyor. Oysa tam aksine Z kuşağı gençlik, Türkiye'nin mevcut olumsuz durumundan kurtulmasında büyük bir potansiyel taşımaktadır. Ben Türkiye’nin geç kalmış rönesansının Z kuşağı maharetiyle başlayıp hızlanacağına inanıyor ve daha ötesi biliyor ve görüyorum. Kimi negatif odakların aksine Z kuşağıyla Türkiye her şeyi yapabilir ve başarabilir; Y ve Z kuşağı gençlerimizle sporun da, müziğin de, üretimin de, tartışmanın da, dayanışmanın da en iyisini, siyasetinde en alasını yapabiliriz ki yapacağız da.
MİRAC KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN – Mehmet SÖNMEZOĞLU
MİRAC KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN - Mehmet SÖNMEZOĞLU
- İçinde bulunduğumuz Recep ayının 27. Gecesi, üç aylarda bulunan kandiller geçidinin ikincisi olan Miraç Kandili’dir.
Miraç Kandili; Yüce Allah’ın, Sevgili Peygamberimize büyük hakikatlerin ilâhî sırlarını gösterdiği, arada hiçbir vâsıta olmaksızın ilâhî vahye muhatap kıldığı kutlu bir gecedir. Miraç gecesi; biz mü’minlere Rabbimizin ihsan ve ikramı olarak; beş vakit namazın farz kılındığı, Allah’a şirk koşmayan bütün mü’minlerin affedilebileceğine dair müjdenin verildiği, inananların sorumluluklarının hafifletildiğini bildiren ayetlerin (Bakara, 2/286) Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’e verildiği çok müstesna bir gecedir.
Bu gece, Yüce Allah, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’e özel bir ihsanda bulunarak, Efendimizi önce Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürmüş (İsrâ,17/1), oradan da semaya, daha sonra da hiçbir varlığın erişemeyeceği yüce makamlara yükseltmiştir. İşte bu büyük İsrâ ve Miraç hadisesi Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in en büyük mucizelerinden birisidir.
Miraç hadisesinin, Müslümanlar için önemli sonuçlarından birisi hiç şüphesiz, beş vakit namazın bu gecede farz kılınmasıdır. Namaz biz mü’minlere bir Miraç hediyesidir. Bundan dolayı “Namaz mü’minin Miraçı” (İbn-i Mâce, I, 313) olmuştur. Günde beş vakit namazını huşu içerisinde eda eden mü’min için namaz, Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıkma ve O’na yaklaşma vesilesi olmaktadır. Zira ayet-i kerimede; “Secde et ve Rabbine yaklaş” (Alâk, 96/19) buyrulmaktadır. Böylece Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Miraç’da Allah’ın huzuruna kabul edilmesi, namaz ile sembolik olarak yaşanmış olur.
ÜMİT ÖZDAĞ’IN TUTUKLANMASI – Ruhittin SÖNMEZ
ÜMİT ÖZDAĞ’IN TUTUKLANMASI - Ruhittin SÖNMEZ
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın “mahkeme kararıyla” tutuklanması Türkiye’nin yepyeni bir dönemece girdiğini gösteriyor.
Tutuklama sürecinin işleyişi ve mahkeme kararının metni, yargılamanın “hukuki değil, siyasi” olduğunun işaretleri ile dolu.
“Yargının siyaseti dizayn aracı olarak” kullanılmasının çok örneğini yaşamış ve de bunun çok zararlarını görmüş bir ülkenin vatandaşı ve hukukçu olarak, siyasetin doğal işleyişine bu tür müdahaleleri endişe ile izliyorum.
Herkes ne diyor? “Milyonlarca taraftarı olan bir siyasi parti lideri ve ülkemizin tanınmış bir bilim adamı olarak Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın dahi kendi fikrini söylemesine izin vermeyen bir ülke olduk.”
Bu algıya sebep olmak için demokratik bir hukuk devleti olmak iddiasından vaz geçmiş olmamız gerekir.
Siyasi alanda iktidarı denetleyen, iktidarın aleyhine konuşan hatta onu çok sert şekilde eleştiren bir muhalefetiniz yoksa demokrasiden bahsedemezsiniz. Zira “iktidar bütün rejimlerde var, muhalefet ise sadece demokrasilerde vardır.”
Ümit Özdağ’ın bazı fikirlerine ve hatta tüm görüşlerine karşı olabilirsiniz. Ama O’nun iktidarı denetleyen, yanlışlarını eleştiren, halkı yakın ve uzak tehlikelere karşı uyaran bir aktör olarak önemli bir görev yaptığını kabul etmeniz gerekir. Bu görev de ancak fikirlerini kamuoyu ile paylaşarak yapılabilir.
Öncelikle, bu yargılama hangi saikle başlatılmış olursa olsun, arkasında siyasi maksatlar olduğunu düşünmemize yol açan sebepleri açıklayalım.
YAŞAMIN DNA’SI SEVGİDİR – Seyfettin KARAMIZRAK
YAŞAMIN DNA’SI SEVGİDİR - Seyfettin KARAMIZRAK
“Önemli olan sözler değil, davranışlardır. Sevdiğini söyleyen biri yerine, Sevgisini gösteren birine inanın.” Erich Fromm
Sevgi, “insanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygudur.”
Sevgiyi arar, ona ihtiyaç duyarız. Severiz, seviliriz. Ekmek gibi, su gibidir sevgi.
Hayatın ana taşıyıcısı sevgidir. İnsana, doğanın içinde, doğanın bir meyvesi olduğunu belki de en çok sevgi anlatır.
Hayatta sevginin yerini tutacak hiçbir şey yoktur. Sevgi iyileştiricidir. Ne sevgiye ne de sevgiliye doyulur. Sevgi güven verir. Sevgi barıştır. Sevgi varlığın üzerindeki örtüyü alır.
Onun güneşle temasını sağlar. Sevgi, bir tür teslimiyettir. Sevgi, doğanın dilidir. Doğaya teslim olmak, yaşamı hissetmektir. Sevgi barışın can suyudur.
Gündüz Kuşağı TV Programları Toplumdaki Güven ve Dayanışma Duygusuna Zarar Veriyor, İnsan Sevgisini Zedeliyor!
Gündüz Kuşağı TV Programları Toplumdaki Güven ve Dayanışma Duygusuna Zarar Veriyor, İnsan Sevgisini Zedeliyor!
İNOSAM uzmanlarınca hazırlanan “Gündüz Kuşağı TV Programlarının Toplumsal Dejenerasyona Etkisi ve Medya Ahlakı Kodunda Devrim” başlıklı çalışması hakkında kamuoyunu bilgilendirme ve yetkilileri uyarma amaçlı toplantı düzenleyen İNOSAM Başkanı Gürkan Avcı, “Türk Halkı, Gündüz kuşağı TV programları üzerinden zihinsel bir taciz ve tecavüz saldırısı altındadır. İktidarı ve muhalefeti göreve çağırıyorum” cümleleriyle kaydettiği konuşmasında şunları söyledi;
Bugün burada, kamuoyuyla paylaşacağımız acı gerçekler, toplumumuzu derinden çürüten, insanımızı dejenere ve asimile etmeye dönük yürütülen en derin planlara dokunacaktır. Türk halkı gündüz kuşağı TV programları üzerinden asimile ve dejenere edilmeye ve vahşi kapitalist dünya düzeninin makbul toplumu haline getirilmek istenmektedir.
YENİ AÇILIMDA TURPUN BÜYÜĞÜ HEYBEDE – Ruhittin SÖNMEZ
YENİ AÇILIMDA TURPUN BÜYÜĞÜ HEYBEDE - Ruhittin SÖNMEZ
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beşiktaş Belediyesi’ne yapılan 'ihaleye fesat karıştırma' operasyonu ve belediye başkanının tutuklanmasıyla ilgili olarak, “daha turpların büyükleri heybede” dedi.
Bu söz ile kastedilen asıl hedefin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olduğu yorumlanıyor. Çünkü İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve onun şirketlerinin yaptığı 51 ihale ile ilgili soruşturmaların yürütüldüğü biliniyor.
Erdoğan farklı bir maksatla söylemiş olsa da, ben “turpun büyüğü heybede” sözünün, iktidarın “Teröristbaşı Öcalan” ve “PKK’nın siyasi uzantısı DEM Parti” aracılığıyla yürüttüğü “Yeni Açılım” veya “Yeni Müzakere Süreci” için de söylenebileceğini düşünüyorum.
“Süreçte” turpların büyüklerinin henüz ortaya çıkarılmadığı, asıl büyük turpların halkı alıştıra alıştıra çıkarılacağını düşündüğüm için bu konudaki endişelerimi paylaşıyorum.