Çoban ateşleri… / Ramazan BAKKAL
Çoban ateşleri... / Ramazan BAKKAL
(Bu yaygın bir düşünüş ama bize göre yanlış/2)
Önceki yazımda fikir, sanat ve siyaset dünyasından bazı isimler saymıştım. Bilim teknoloji meselesi için gereğini yapmayan, yazar, düşünür, yöneticilerimiz için ne demiştim. İleri düşünceli insanlar oldukları hakkında “Bu yaygın düşünüş, ama bize göre yanlış - ve huva indana batıl”.
Saydığım isimleri tanıyan, seven, eserlerini okuyan birçok şahsiyet haklı olarak İtiraz edecektir.
Siz de itiraz edenlerden olabilirsiniz. Yaygın düşünüş bu şahsiyetlerin ciddi başarıların sahibi oldukları yönündedir. Ve doğrudur. Sadece bilim teknoloji meselesine ilgileri açısından bakılınca ne kadar başarılıdırlar diye sorulunca meselenin rengi değişiyor. Türkiye'nin karanlık kalan fikir göklerini modern bilimin şuaları ile aydınlatacak ne yaptılar?
Mevzubahis isimlerin bilim teknolojiyi ön plana çıkaran ifadelerini, icraatlarını bulabilirseniz bana da gönderin, birlikte görelim. Prof. Dr. Erol Güngör’de çok az var. Ziya Gökalp kısa ve yetersiz şekilde şiirinde dokunur. Garplılaşmanın detaylarında bilim- teknolojiyi göremezsiniz. Nazım Hikmet’in “trım trım, makinalaşmak istiyorum” una yeterli diyemeyiz.
Tehdit algılaması: – Ramazan BAKKAL
Tehdit algılaması: - Ramazan BAKKAL
“Batının tehdidi altında yaşamamızın ve iktidarların onların elinde kuklalaşmasının sebebi bilim ve teknoloji alanındaki geriliğimizdir. Ülkemize yönelik tehdit bilim ve teknoloji üzerinden bize ulaştığı halde, açığı kapatmak için kararlılık sergilemiyoruz. Hatta tam aksine çok da rahat görünüyoruz.” İbrahim Okur. Uygarlık yolu s.190
Bilim ve teknolojideki az gelişmişliğin, Müslüman dünyasının birinci meselesi olduğu kabul edilerek gereken tedbir alınmadıkça, Batı’nın politik, ekonomik, entelektüel egemenliği sürecektir. Çok büyük hava alanları, binlerce km oto yol veya çift taraflı yol, tüneller, deniz ve Boğazların üzerine yapılan köprüler, birkaç bin yataklı modern şehir hastaneleri, 30-40 bin kişinin aynı anda ibadet edebildiği camiler, bizi tehdit edenler için bir değer ifade etmemektedir. Tehdit, üstün teknolojilerden, sürekli iyileştirilen ürünlerin pazarlandığı ekonomilerden geliyor.
Endüstri 4.0 (2) Gelecek bugün demek – Ramazan BAKKAL
Gelecek bugün demek - Ramazan BAKKAL/Bilim Teknoloji İçin İstanbul Çalışma Gurubu Başkanı
Bu yazıdan Endüstri 4.0 konferansında tutuğum notların ikinci bölümünü takdim ediyorum. Siber güvenliğin önemi ve yıkıcı inovasyondan bahsediliyor. İnovasyonun yıkıcısı da mı olurmuş dedirtecek bir mevzu. Sevindirici bu husus Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı görevlilerinin 4.0 la yakından ilgilenmeleri.
Bilginin akışı yatay olur. Her an her şey konuşulacak. Denizli’den ABD’li yüklü miktarda un istemiş. Sevinmişler. Ama bir şartım var demiş. Tohumdan gofretin içine girinceye kadar bütün safhalarını ben görmem lazım. Müessesenin interneti olduğu gibi artık her şeyin interneti isteniyor. 2020’de 28 milyar nesnenin internete bağlanacağını zannediyorlardı şimdi düzelttiler, 40 milyara çıkacak. Google sizin nerede olduğunuzu biliyor. Artık TC yerine IP numaraları kullanılacak.
Arçelik’in yeni makineleri internete bağlı olacak. Kaç saat kullanırsak o kadar ödeyeceğiz.
Endüstri 4.0 (1). Her şey bu gün-Hiçbiri yarın değil.. / Ramazan BAKKAL
Endüstri 4.0 (1). Her şey bu gün-Hiçbiri yarın değil.. / Ramazan BAKKAL / Bilim Teknoloji İçin İstanbul Çalışma Gurubu Başkanı
11 Mart 2017 Cumartesi günü Mütevellileri içinde bulunduğum Avrasya Bir Vakfında Her Cumartesi devam eden konferanslarından biri daha sunuldu. Bu yazıda konferans sırasında tuttuğum notları sizlerle paylaşmak istiyorum. Not alamadığım bir iki noktayı konuşmacı Ali Rıza Ersoy tamamladı. Ümit edilir ki yeni bir devrim niteliğinde görülen bu meseleden Türkiye uzak kalmasın. Araya yıllar, on yıllar girmeden rekabet ortamındaki yerimizi alalım. Yazı uzun olduğu için iki bölüm halinde takdim edeceğiz.
İnsanımız yeni olan şeylere dikkat kesiliyor. Bur de sunum düzgün oldu mu değmeyin gitsin. Bu cumartesi iki buçuk saat kimse yerinden kıpırdamadan dinledi. Pek çok kişi de notlar aldı. Bu çok önemli konunun ele alınmasını sağlayan, ANAP Genel Başkan Yardımcılarından Sakarya E. Milletvekili değerli ağabeyim Yalçın Koçak beye teşekkür borcumuz var. Bir de beklentimiz var. Trendin yükselerek devam ettirilmesi. Helvadan sonra pilav gelirse ilgi azalırmış...
Kopernik’e destek – Takuyiddin’e köstek: Ramazan BAKKAL
Kopernik’e destek - Takuyiddin’e köstek: Ramazan BAKKAL / Bilim Teknoloji İçin İstanbul Çalışma Grubu Başkanı
Yeniçağ biliminin öncüsü olarak kabul edilen Nicolaus Copernicus (Kapernik (1473-1543) Polonya doğumludur. Ülkesinde teoloji okudu. İtalya’da daha çok sevdiği tıp, matematik, astronomi ve kilise hukuku alanlarında sürdürerek matematik Profesörü oldu. Astronomiye hep ilgi duydu. Ülkesine dönüşte Kilisenin desteğiyle bir gözlemevi yaparak gözlemlerde bulundu. Daha önce Zerkali ve Nasuriddin Tusi’nin gözlem yoluyla tespit ettiği sonuçları kendisi de gözlemleyerek Dünyanın güneşin etrafında bir yılda, kendi ekseni etrafında bir günde döndüğünü ilan etti. Kopernik bu gözlem ve tespitiyle yeniçağ modern biliminin öncülüğüyle ödüllendirildi. Bu fikirleri yazarken Kilise tarafından suçlanmadı, dışlanmadı. Teşvik gördü. Bu gözlem sonuçları sadece Avrupa için yenilikti.
Şimdi Takuyiddin’in başına gelen Rasathanenin imhasını hatırlama zamanıdır. Nasıl olmuştu.
Hoca Sadeddin Efendi’nin desteğiyle Takuyiddin, Sultan 3. Murat’ın onayını almış ve Tophane sırtlarına dünyanın en ileri gözlem imkânlarına sahip bir rasathane kurmuştu. Yıl 1577. Bir çok aleti de kendisi imal etti.
Bir savaş iki olay – Ramazan BAKKAL
Bir savaş iki olay - Ramazan BAKKAL
Bilim Teknoloji İçin İstanbul Çalışma Grubu Başkanı
Mevlüt Uluğtekin Yılmaz ismi hafızanızda var mı? Ankara’da sessiz sedasız çalışan bir düşünce eridir. 20 yıl kadar önce Osmanlı’nın Arka Bahçesi diye bir kitap yayınladı. Altını çize çize, karalaya karalaya okuduklarımdandır bu kitap. Bugünlerde “bilimden nasıl kopmuştuk?” sorusuna cevap ararken hatırladım. Raftan indirdim. Bütün kitaplarımı Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesine hediye ettim. Bu kitabı ara sıra karıştırmam gerekenlerden diye ayırmıştım. Aşağıdaki yazı Osmanlı’nın arka Bahçesi yanında Abdülhak Adnan Adıvar’ın Osmanlı Türklerinde ilim (Remzi Kitabevi 4. Baskı 1982) ve Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Osmanlı Devletinde İlmiye Teşkilatı (Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 3.Baskı 1984) eserlerden faydalanılarak hazırlandı.
İlim Teknoloji için İstanbul – Ramazan BAKKAL
İlim Teknoloji için İstanbul - Ramazan BAKKAL
Ben daha çok patlıcan satarım anlayışı ve bilim;
Türkiye’de ülkenin refahına katkıda bulunacak düzeyde bilim ve teknoloji üretiminin olmaması, yerimizde sayacağımız anlamına gelmektedir. Halk siyasetçilerden maaşa zam, ucuzluk vs. istiyor. Bilim üretilsin, teknoloji üretilsin isteği yok. Bilim, üretilmeyince teknoloji üretilemez. Teknolojik ürünler yapıp dünyaya satılmazsa zengin olunmaz. Halk, “Ben Türkiye’yi bilim teknoloji üretir hale getirip zenginleştireceğim diyene değil, (seçim vaatlerinde yer alsa da bilimi öne çıkaran şimdilik yok) dolaylı olarak “Ben daha çok patlıcan satarım” diyene oy veriyor. Limon-portakal-domates- patlıcan-fındık- tekstil, düşük teknolojili makine ihraç ederek ancak bu kadar olunuyor. “Benim seni satın almam için (sana oy vermem için) nasıl insan yetiştireceksin? Hangi teknolojiyi nasıl üretip dünyaya satacaksın?” diye soracak seçmen olduğu gün politikacı kendisine çeki düzen verecektir.
Bilim Teknoloji diye bir meselemiz var mı? (1) – Ramazan BAKKAL(*)
Bilim Teknoloji diye bir meselemiz var mı? (1) - Ramazan BAKKAL(*)
Ar- Ge ve inovasyon olmadan zenginliğe giden yol yoktur.
Hatıralara türbedarlık ederek kaç sene barınılabilir? Bilim-teknoloji meselesi Sakarya meydan muharebesinden veya TRT yayıncılığından daha mı az önemlidir?
Dalından kopan yaprağın kaderini rüzgâr, teknoloji üretmeyen ülkenin kaderini küresel güçler, komşuları ve düşmanları tayin eder.
Ülkemizin refahına katkıda bulunabileceğimiz biricik mesele Bilim ve Teknolojiye gereken
önemi vermekten geçtiği halde toplum gündeminde gerektiğince yer almıyor. Hafif sanayi denilen tekstil, plastik ürünleri, domates-limon-fındık-zeytin, incir, basit makina ihracatıyla sağlanabilen hayat standardı ve güvenli yaşama ortamı mevcut durumdur.
Türkiye’de ülkenin refahına katkıda bulunacak düzeyde bilim ve teknoloji üretiminin olmaması toplum önderleri ve aydınlar tarafından halledilmesi gereken birinci öncelikli mesele olarak görülmüyor. Batı toplumlarının zenginliğinde ana kaynağın orijinal bilimsel buluşları endüstrileşmeye çevirip pazarlamak olduğu bilindiği halde görmezden geliniyor veya üzerinde düşünülmüyor. Tarih, ülkemizin 300 yılı aşkın zamandır çektiği sıkıntıların temelinde bilim-teknolojide çağın gerisinde kalmamızın yattığını fısıldıyor: “Bilimde geri kalmışlıktan kurtulmadan stratejik bir coğrafyada huzur içinde yaşanamaz.” diye. Duyan yahut ilgilenen var mı bilmiyoruz?
Bilim Teknoloji diye bir meselemiz var mı? (1) – Ramazan BAKKAL
Bilim Teknoloji diye bir meselemiz var mı? (1) - Ramazan BAKKAL(*)
Ar- Ge ve inovasyon olmadan zenginliğe giden yol yoktur. Hatıralara türbedarlık ederek kaç sene barınılabilir? Bilim-teknoloji meselesi Sakarya meydan muharebesinden veya TRT yayıncılığından daha mı az önemlidir?
Dalından kopan yaprağın kaderini rüzgâr, teknoloji üretmeyen ülkenin kaderini küresel güçler, komşuları ve düşmanları tayin eder.
Ülkemizin refahına katkıda bulunabileceğimiz biricik mesele Bilim ve Teknolojiye gereken önemi vermekten geçtiği halde toplum gündeminde gerektiğince yer almıyor. Hafif sanayi denilen tekstil, plastik ürünleri, domates-limon-fındık-zeytin, incir, basit makina ihracatıyla sağlanabilen hayat standardı ve güvenli yaşama ortamı mevcut durumdur.
Türkiye’de ülkenin refahına katkıda bulunacak düzeyde bilim ve teknoloji üretiminin olmaması toplum önderleri, ve aydınlar tarafından halledilmesi gereken birinci öncelikli mesele olarak görülmüyor. Batı toplumlarının zenginliğinde ana kaynağın orijinal bilimsel buluşları endüstrileşmeye çevirip pazarlamak olduğu bilindiği halde görmezden geliniyor veya üzerinde düşünülmüyor. Tarih, ülkemizin 300 yılı aşkın zamandır çektiği sıkıntıların temelinde bilim-teknolojide çağın gerisinde kalmamızın yattığını fısıldıyor: “Bilimde geri kalmışlıktan kurtulmadan stratejik bir coğrafyada huzur içinde yaşanamaz.” diye. Duyan yahut ilgilenen var mı bilmiyoruz?