TİCARET AÇISINDAN YAHUDİLERLE TÜRKLERİN FARKLARI!
TİCARET AÇISINDAN YAHUDİLERLE TÜRKLERİN FARKLARI!
Ticaretin kuralları vardır. Bu kurallar evrenseldir. Türkler tarih boyunca ticaretle az iştigal etmişlerdir. Daha çok savaşlarla vakit geçirmişlerdir.
Yahudiler ise binlerce yıldır ticaretle uğraşırlar. Ticaretten kazandıkları parayı ise doğru yerlerde değerlendirerek yollarına devam ederler. Tevrat'ın 22. kitabı olan Süleyman Özdeyişleri'nde "erdemli" olmak isteyen bir tüccar için ciddi tavsiyeler vardır.
Jacques Attali ise Yahudiler Dünya ve Para kitabında kendilerinin neden ticarette başarılı olduklarının sırlarını ve tarihini anlatır. Cezayir kökenli Fransız Yahudisi ve aynı zamanda bir haham olan Attali'nin kitabı Yahudilerin ticaretteki başarılarını anlamak için mutlaka okunması gereken bir kitap.
"Hiçbir başarı tesadüf değildir" sözünde olduğu gibi ticarette Yahudilerin başarısı da tesadüf değildir. Belirli bir bilgi birikimine ve tecrübelerin nesilden nesile aktarılmasına dayalıdır.
Ticarette esas olan sadece para kazanmak değildir. Para kazanmak ticaretin bir aşamasıdır. Esas olan kazandığınız parayı tutmak ve doğru yerlerde değerlendirmektir. Serveti nesillerden nesillere aktarmak ise başlı başına bir beceridir.
Takvimler 2013 yılını gösteriyordu. Çocukluğunu Sultanhamam'da geçirmiş, eğitimini yarıda bırakmış ve "hayat mektebi"nde kendini yetiştirmiş, görüşlerine çok önem ve değer verdiğim bir patronun kapısını çaldım. Dedim ki: Patron belli ki bizim millet bu servetleri elde tutamayacak. Gelin birlikte bir kitap yazalım. Siz anlatın. Ben yazayım. Servet nasıl korunur? Serveti korumak için ne yapmak gerekir? Millete bir faydamız olsun.
Meslek hayatım boyunca işimin bir parçası olarak yüzlerce patronla saatlerce sohbet ettim. Deneyimlerini dinledim. Gözlemlerini ve tespitlerini inceledim. Bunlar içinde bu işi hakkıyla yapacak tek patron, kapısını çaldığım patrondu. Kendisi işlerinin yoğunluğunu gerekçe göstererek teklifimi reddetti. Benim de deneyimlerim öyle bir kitabı yazmaya o gün için yetmezdi. Kitabı yazamadık.
Türklerin ticarette başarılı olması için Yahudilerin ticaret prensiplerini çok iyi anlaması gerekiyor. Geçmişte bunu anlasaydık bugün çok farklı noktalarda olurduk.
**Mutluluğun *5*basit kuralını unutmayınız**. ::
Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan saatlerce anırır.,,,
En sonunda çiftçi, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkartmaya değmeyeceğine karar verir.,,,
Bütün komşularını yardıma çağırır. Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar.,,,
Eşek ne olduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar. Sonra, herkesin şaşkınlığına, sesini keser.,,,
Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra çiftçi kuyuya bakar. Gözlerine inanamaz. ,,,
Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmakta,
toprağı aşağıya silkeleyerek yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır.!!!
Bir sonra, komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkınlığı altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir adım atıp, koşarak uzaklaşır..!!!
"HAYAT"
üzerinize hep toprak atacaktır; her türlü yük ile kuyudan çıkmanın sırrı, bu yükü silkeleyip bir adım yükselmektir. !!!
Sıkıntılarımızın her biri bir adımdır. En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz. ,,,
-Silkelenin ve biraz daha yukarı çıkın..!!!
**Mutluluğun *5*basit kuralını unutmayınız**. ::
1. Düşüncelerinizi endişelerinizden arındırın, çoğu zaten hiç gerçekleşmez.,,,
2. Basit yaşayın ve elinizdekilerin kıymetini bilin.,,,
3. Kalbinizi nefretten arındırın, affedin.,,,
4. Daha az bekleyin.,,,
5. Daha çok verin…
Bu fotoğrafta Sürkan Baykara amcamız da var..
Rıza Mustafa üstada sayısız teşekkür ederim..
1963 T.C.ZİRAAT BANKASI PERSONELİ ve Türkan GÜNEŞ.(Abdullah TAN arşivi.)
Sürkan Baykara amcamız da ne kadar da gençmiş?..
Kaybettiklerimize Rabbim rahmet eylesin..
Sürkan BAYKARA
Doğum Tarihi: 01.02.1940
Evlenme Tarihi: 24.11.1963
Vefat Tarihi: 11.08.1999 (Depremden bir hafta önce)
GERÇEKLER NEDEN KABUL EDİLMEZ – Ruhittin SÖNMEZ
GERÇEKLER NEDEN KABUL EDİLMEZ – Ruhittin SÖNMEZ
Covid-19 hastalığının yayılması sürecinde yapılan bazı hataları yazınca iktidar yanlısı bazı kişiler fena bozulmuş. Sosyal medyada “Böyle bir zamanda muhalefet yapıyorsun” diye bana ve diğer eleştirenlere ayar vermeye çalışıyorlar.
Esasen bu tepkileri anlayışla karşılıyorum. Çünkü insan psikolojisine dair okuduklarım bu tepkilerin altında başka sebeplerin olduğunu bana öğretti.
Daha önce de yazmıştım. “Emret Bakanım” adlı, 80’li yılların efsane bir TV dizisi vardı. Bu dizinin bölümlerinden birinde Bakan ile Müsteşar arasında şöyle bir konuşma geçiyordu:
Bakan: Demokraside vatandaşın bunu bilme hakkı var!
Müsteşar: Hayır, Sayın Bakanım. Bilmeme hakkı var. Bilmek sadece suça ortaklık duygusu verir onlara. Bilmemenin bir saygınlığı var.”
Anlaşılan dünyanın her yerinde insanlar kendi seçtikleri kişilerin / partilerin yaptıkları yanlış işler sonucu yaşadıkları kötü sonuçları duymak istemiyor.
Çünkü “suça ortaklık duygusu” içlerini kemiriyor.
EVRİM, MUTASYON VE KORONA-19 – İskender ÖKSÜZ
EVRİM, MUTASYON VE KORONA-19 - İskender ÖKSÜZ Öğretim Üyesi-Yazar - Prof. Dr.
Korona virüsünün asıl mekânı yarasalarmış, onun için yakında insanları bırakıp yarasalara geri dönmesi beklenirmiş.
Korona virüsü mutasyon geçirip ortadan kaybolacakmış.
Korona virüsü soğana gider, bizi bırakırmış.
**YAŞLILIKDAN VE YAŞLANMAKDAN KORKMAMAK LAZIM…**
ABD'li ünlü komedyen George Carlin'in ilginç önerileri var:
1. Zorunlu olmayan sayıları çöpe atın. Yaş, kilo, boy...
2. Sadece neşeli arkadaşlarınız olsun. Suratsız negatif insanlara
yaklaşmayın,
3. Öğrenmeyi sürdürün. El işleri, bilgisayar, bahçecilik. Beyniniz
atıl kalmasın. Atıl kafa iblisin tezgahıdır. İblisin adı da,
Alzheimer' dir!!!
4. Küçük şeylerden zevk almaya bakın,,
5. Sık sık, uzun uzun ve var gücünüzle gülün,,
6. Gözyaşları olacaktır. Katlanın, yas tutun, başka yaşantılara geçin,,
7. Çevrenizi sevdiklerinizle doldurun. Aileniz, kedi, köpek, kuş, balık, müzik, bitkiler... Ne olursa. Eviniz, sığınağınız olsun! Tadını çıkarın!...
8. Sağlığınızın kıymetini bilin. İyiyse, üstüne titreyin. Bozuksa,
düzeltin. Siz kendiniz düzeltemiyorsanız, yardım isteyin.
9. Vicdan azabından uzak durun. Çarşı pazarda gezin, ülkenizi ve
yabancı ülkeleri dolaşın. Ama sakın suçluluk ve pişmanlık duygusuna kapılmayın,,
10. Sevdiğiniz insanlara, onları sevdiğinizi söyleyin. Her fırsatta
sevdiğinizi hissettirin,,
11. Hiç unutmayın ki yaşam, aldığınız soluklarla değil, soluk kesen anlarla ölçülür.!!!!
Araştırma: Kimler yanlış bilgiye inanmaya daha yatkın? – Kansu Ekin TANCA
Araştırma: Kimler yanlış bilgiye inanmaya daha yatkın? – Kansu Ekin TANCA
Africa Check, Chequeado ve Full Fact’in birlikte yürüttüğü araştırma programı, teyitçilere ilişkin önemli verileri inceliyor. Araştırmanın konusunda sosyal medyadaki etkilerin nasıl güçlendirilebileceği, nasıl kalıcı bir şekilde yanlış iddiaların önüne geçilebileceği ve farklı topluluklardaki sosyal medya kullanıcılarına ulaşma yöntemlerine dair veriler ele alınıyor. Akademik dergiler ve bağımsız araştırmacıların yürüttüğü çalışmalardan elde edilen bulgularla hazırlanan rapor, yanlış bilgiye inanmaya ve paylaşmaya en çok kimin yatkın olduğunu sorguluyor.
Köşe yazısı vs haber
Rapora göre yaşça büyük bireyler, gerçekleri ve görüşleri birbirinden ayırt etme konusunda gençlere göre daha az başarı gösteriyor. Gençler arasındaki artan üniversite eğitimi oranı gibi etmenler bu genellemeyi desteklese de asıl başarı dijital okuryazarlık ile geliyor.
Bu yanılgının günlük olarak gözlemlendiği tipik bir örnek ise köşe yazısı (opinion) ve haber (article) arasındaki fark. Bu farkın medya kuruluşları tarafından okura tam olarak aktarılamaması ya da okurun bunu göz ardı etmesi, fikir ve görüş belirten içeriklerin nesnel gerçekler olarak ele alınmasına neden oluyor.
Kısaca değinmekte fayda var: Haberler kanıtlanabilir, nesnel bilgiler içeren ve genellikle 5N1K olarak adlandırdığımız soruların cevaplarını doğrudan veren yazılar. Bu yazılar gerçek ve doğru bilgiler barındırır ve tarafsız bir şekilde konunun farklı noktalarına değinir. En önemli ayırt edici özelliklerinden biri ise kullanılan sade dildir. Köşe yazılarında ise genelde yazar, belirli bir konu hakkında kendi fikirlerini belirttiği bir yazı kaleme alır. Gerçekleri, kişisel görüşleri, beklentileri ve önerileriyle harmanlar. Çoğu zaman köşe yazarı, kendi görüşü doğrultusunda öne çıkarmak istediği kısımlara odaklanır ve belirli noktaları vurgular. Bu nedenle köşe yazılarında hangi bilginin doğrulanabilir, hangisinin belli bir bakış açısından kaynaklandığını ayırt edebilmek zor olabilir. Türkiye’de köşe yazarları odaklı yanlışlama girişimi Malumatfurus.org, bu konuda okurlara yardımcı olabilir.
KİTAP OKUYORUM AMA KARAKTERLERİ VE İÇERİĞİ SÜREKLİ UNUTUYORUM” DİYEN KİŞİLER İÇİN BİR PAYLAŞIMDIR…"
KİTAP OKUYORUM AMA KARAKTERLERİ VE İÇERİĞİ SÜREKLİ UNUTUYORUM” DİYEN KİŞİLER İÇİN BİR PAYLAŞIMDIR..."
Bir defasında hocama dedim ki: “Bir kitap okudum ama zihnimde kitaptan hiçbir şey kalmadı.”
Bana bir meyva uzattı ve dedi ki: “Bunu ağzında çiğneyip ye.”
Yedikten sonra sordu:
”Şimdi sen büyüdün mü?
” Hayır,” dedim.
Dedi ki: “Büyümedin ama o hurma vücuduna dağıldı; et oldu, kemik oldu, sinir oldu, deri oldu, tırnak oldu, hücre oldu…”
Anladım ki, okuduğum kitap da öyle dağılıyor:
Bir kısmı kelime dağarcığını zenginleştiriyor. Bir kısmı bilgi ve irfanını artırıyor, bir kısmı ahlakını güzelleştiriyor, bir kısmı yazı ve konuşmada üslubuna incelik katıyor, bir kısmı hayata farklı bakmanı sağlıyor, bir kısmı içindeki sevgi-merhameti arttırıyor, bir kısmı özgüvenini artırıyor, düşünmeni, sorgulamanı tetikliyor, olaylar karşısında nasıl davranman gerektiğini öğretiyor… her ne kadar sen bunların farkında olmasan da.
Kitap okumak bir şeye yaramaz, çünkü kitap okumak çok şeye yarar! O kadar çok şeye yarar ki neye yaradığını söylemek imkansızdır.
“İyi dostlar, iyi kitaplar, bir de huzurlu bir vicdan: İşte ideal hayat.”
MARK TWAİN
EDEBİYAT ÜZERİNDEN AYRIŞMAK – Fazlı KÖKSAL
EDEBİYAT ÜZERİNDEN AYRIŞMAK – Fazlı KÖKSAL
Dünyaya farklı pencerelerden bakabiliriz. Siyasi düşüncemiz farklı olabilir. Hatta farklı siyasi görüşte olduğumuz için farklı gazeteler okuyabilir, farklı televizyonlar da seyredebiliriz…
Ama romanda, şiirde, müzikte niye ayrışırız, haydi ayrıştık diyelim; farklı müzik dinleyene, farklı edebi eser okuyana niye karşı oluruz… Kitaba, yazara niye düşman oluruz gerçekten anlamıyorum…
Bu durum beni uzun süredir rahatsız eder. Diyebilirim ki, “Meyve Tadında Romanlar”ı yazmamın en büyük nedeni; farklı kamplara ayrılmış, birbirinin okuduğuna ilgisiz kitap okurunun tek renkten oluşan kişisel kütüphanelerinin farklı renklerle tanıştırma kaygısıydı. Kitabın sunuş yazısında bu düşüncemi şöyle belirtmiştim:
“Okumayan bir toplumuz. Evlerin çok azında kitaplık var. O az sayıdaki kitaplık da çoğu zaman, aynı renkte, hatta tek rengin aynı tonundan seçilmiş kitaplardan oluşuyor. Kitapları, yazarları, bizden olanlar/bizden olmayanlar diye ayırıyoruz. Bu da, zaten yeterli düzeyde olmayan kültürel birikimimizin yarısından haberdar olmamamıza, toplumsal kutuplaşmalara ve hatta düşmanlıklara yol açıyor. Bu durumu, siyasi kitaplarda bir noktaya kadar mazur görmek mümkünse de, romanları bizim/onların diye ayrılmasını, okunmamasını, yok sayılmasını algılamakta güçlük çekiyorum.
“KORONA ATASÖZLERİ"
KORONA ATASÖZLERİ"
Çok okuyan değil çok gezen korona olur....
Görünen korona kılavuz istemez....
El elin koronasını evde kalmayarak çağırırmış....
Zengine Covid-19, fakire de korona derler....
Yaşlının durmadığı eve korona girer....
Koronanın koyunu sonra çıkar oyunu....
Alma mazlumun ahını çıkar korona korona....
Çok gezen ayağa korona bulaşır....
Ev alma kolanya al....
Koronanın sesi uzaktan hoş gelir....
Korona kapıdan baktırır, balkonda sigara yaktırır....
Komşunun gribi komşuya korona görünür....
Koronayı alan Üsküdarı geçti....
Koronayı gelin etmişler, kokusu 14 gün sonra çıkmış....
Bulaşacak korona, yerinde durmaz....
Korona düştüğü yeri yakar....
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana korona bulaşsa az....
Koronalıyla yatan koronalı kalkar....
Su uyur korona uyumaz....
Ayağını koronaya göre uzat....
Koronası çok olan köyün sabahı geç olur....
Su içene korona bile dokunmaz....
Mart kapıdan, korona camdan baktırır....
Korona baştan kokar....
Ateş olmadık yerden korona çıkmaz....
Ak akçe koronalı günler içindir....
Acı patlıcanı korona çalmaz...
Koronayı kaynatsan olur mu şeker,cinsine tükürdüğüm cinsine çeker....
Besle koronayı söksün ciğerini....
(Alıntıdır....
Geçen ay yayınlanmış
Dünya çapında coronavirus COVIT-19 bulaşan kişi sayısı 114 809 kişi.
Bumlar dünyanın 115 farklı ülke ve bölgesinde yaşıyor.
Virüs nedeniyle ölen kişi sayısı 4031, iyileşen sayısı 64081.
Ağır ve kritik vaka sayısı 5711. (worldoneter)
En çok vaka Çin 80 754, İtalya 9172, Güney Kore 7513, İran da 7161 görüldü.
Ölümler de buna paralel - Çin 3 136, İtalya 463, İran 237, Güney Kore 54 kişi.
Çinde değilseniz ve yakın bir tarihte Çini ziyaret etmediyseniz, endişenizin % 94 atmanız lazım.
Gerçekten COVIT-19 size bulaştıysa, yine de paniğe gerek yok çünkü:
%81 hafif formda, %14 orta, sadece %5 kritik formda seyrediyor.
Atipik zatürede ölüm oranı %10, COVIT-19 da %3.4; elli yaş altı ise 0,2.
Yani elli yaş altıysanız, Çinde yaşamıyorsanız sizin aldığınız piyango biletine büyük ikramiye çıkması olasılığı COVIT-19 a yakalanma olasılığından daha yüksek. Bunda şansınız 1:45 000 000 dir.
10 Şubat pik günlerden birisiydi - Çinde COVIT-19 dan 108 kişi öldü.
Aynı gün:
26 283 kişi kanserden
24 641 kişi kalp hastalıklarından
4300 kişi diabetten öldü.
Her gün:
Sivrisinekler 2740
İnsanlar 1300
Yılanlar 137 kişinin ölümüne sebebiyet veriyor.
Gereksiz panik yapmayın, ucuz medya provokasyonlarına kanmayın.
Dünyanın sonu gelmiş gibi medikal malzeme, ilaç, gıda maddesi stoklamayın.
Kişisel hijyeninize dikkat edin, iyi gıdalar ve vitamin-minerallerle bağışıklık sisteminizi güçlü tutun ve hayatınızı yaşayın...
Dr. Veselin Yakov
Korona salgını bitince – Murat YAZAN
Korona salgını bitince – Murat YAZAN
Küresel tarihin en büyük belalarından biriyle karşı karşıyayız. Öldürücü ve hızlı bulaşan Covid 19… Zaten okuduğunuz ya da dinlediğiniz tıbbı söylem ve önlemlerden söz etmeyeceğim. Salgının günümüzde toplum üzerindeki etkisi ve salgın bittikten sonra olabileceklere dair öngörülerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Toplum olarak salgına çok hazırlıksız yakalanmadık. Başka ülkelerde ortaya çıkan salgın ülkemize rötarlı geldi. Binlerce yıllık yaşam alışkanlıklarımız hem avantajımız, hem de dezavantajımız oldu.
Her toplumun genel geçer davranış ve alışkanlık setleri vardır. Biz toplum olarak iletişimi, teması ve dokunmayı severiz. Bu alışkanlıklarımız salgın hastalığın yayılması için olumsuzluk teşkil ediyor. Tüm uyarılara rağmen sokaklarda halay çekenler, banklarda yan yana oturup sohbet edenler durumun vahametini ortaya koyuyor. Birbirimizden bir türlü “uzaklaşamıyoruz”. Bu alışkanlığa bir süre son vermemiz şart. Davranış setimizde bize kazandıran taraf paylaşımcı ve yardımsever bir toplum olma, felaketler karşısında hızla refleks gösterebilme özelliğimiz. Örneklerini Marmara depremi ve 15 Temmuz darbe kalkışmasında gösterdik. İnsanlarımız zarar gördüğünde toplum olarak gerek insan kaynağı gerekse maddi kaynaklarımızı hızla harekete geçiriyoruz.
Yaşamakta olduğumuz felaket küresel bir travmadır. Dünyanın herhangi bir yerinde bir felaket yaşandığında genelde yereli etkiler (deprem, çığ, vs.) felakete maruz kalmayanlar en fazla biraz üzülür sonra unuturlar. Bu kez durum çok farklı. Dünya üzerinde salgından etkilenmeyecek tek toplum ya da ülke yok. Herkes önce bulaşma, sonra ölüm korkusu yaşıyor. Yakınlarımızı yitirmekten korkuyoruz. Küresel ekonomi çökmek üzere. Üretim büyük darbe alırken tüketim kısıtlandı. İnsanlar “aç kalabileceklerini” düşünüyor. Küresel bir korku ve kaygı hâkim. Uzmanlar salgının birkaç ay daha sürebileceğini söylüyorlar. Yani durum bugünden yarına değişmeyecek.