Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

29Mar/200

Araştırma: Kimler yanlış bilgiye inanmaya daha yatkın? – Kansu Ekin TANCA

Araştırma: Kimler yanlış bilgiye inanmaya daha yatkın? – Kansu  Ekin TANCA

Africa Check, Chequeado ve Full Fact’in birlikte yürüttüğü araştırma programı, teyitçilere ilişkin önemli verileri inceliyor. Araştırmanın konusunda sosyal medyadaki etkilerin nasıl güçlendirilebileceği, nasıl kalıcı bir şekilde yanlış iddiaların önüne geçilebileceği ve farklı topluluklardaki sosyal medya kullanıcılarına ulaşma yöntemlerine dair veriler ele alınıyor. Akademik dergiler ve bağımsız araştırmacıların yürüttüğü çalışmalardan elde edilen bulgularla hazırlanan rapor, yanlış bilgiye inanmaya ve paylaşmaya en çok kimin yatkın olduğunu sorguluyor.

Köşe yazısı vs haber

Rapora göre yaşça büyük bireyler, gerçekleri ve görüşleri birbirinden ayırt etme konusunda gençlere göre daha az başarı gösteriyor. Gençler arasındaki artan üniversite eğitimi oranı gibi etmenler bu genellemeyi desteklese de asıl başarı dijital okuryazarlık ile geliyor.

Bu yanılgının günlük olarak gözlemlendiği tipik bir örnek ise köşe yazısı (opinion) ve haber (article) arasındaki fark. Bu farkın medya kuruluşları tarafından okura tam olarak aktarılamaması ya da okurun bunu göz ardı etmesi, fikir ve görüş belirten içeriklerin nesnel gerçekler olarak ele alınmasına neden oluyor.

Kısaca değinmekte fayda var: Haberler kanıtlanabilir, nesnel bilgiler içeren ve genellikle 5N1K olarak adlandırdığımız soruların cevaplarını doğrudan veren yazılar. Bu yazılar gerçek ve doğru bilgiler barındırır ve tarafsız bir şekilde konunun farklı noktalarına değinir. En önemli ayırt edici özelliklerinden biri ise kullanılan sade dildir. Köşe yazılarında ise genelde yazar, belirli bir konu hakkında kendi fikirlerini belirttiği bir yazı kaleme alır. Gerçekleri, kişisel görüşleri, beklentileri ve önerileriyle harmanlar. Çoğu zaman köşe yazarı, kendi görüşü doğrultusunda öne çıkarmak istediği kısımlara odaklanır ve belirli noktaları vurgular. Bu nedenle köşe yazılarında hangi bilginin doğrulanabilir, hangisinin belli bir bakış açısından kaynaklandığını ayırt edebilmek zor olabilir. Türkiye’de köşe yazarları odaklı yanlışlama girişimi Malumatfurus.org, bu konuda okurlara yardımcı olabilir.

Peki yaşla ilgisi var mı?

Yaşlılarla ilgili araştırmalarda öne çıkan bir diğer konu ise kendi fikirlerine olan bağlılıkları. Raporun yer verdiği verilere göre yaşça büyük bireyler, uzun zamandır inandıkları ya da destekledikleri görüşlerine daha bağlılar. Yani yaşlılar kendi fikirlerine kafa tutan ya da hayata bakışlarını veya ön yargılarını sorgulayan herhangi bir bilgiye karşı gençlere göre daha çok direnç gösteriyorlar. Zamanla benimsedikleri ve kendi yaşamlarına dahil ettikleri fikirlerini yeni ve doğru verilerle güncelleme konusunda genellikle çok istekli olmuyorlar. Ancak bunu aşmak elbette ki mümkün. Eğer etrafınızda yanlış bilgi paylaşan yaşça büyük yakınlarınız varsa, daha önce konuyla ilgili paylaştığımız içerikler size yol gösterebilir.

‘Kaynak bellek’ farkı

Dijital teknolojinin gelişmesi ve “sayısal uçurum” dediğimiz eşitsizliklerin kısmen de olsa daralmaya başlaması, bilginin yayılması, üretilmesi ve tüketilmesi evrelerinde önemli değişiklikler yarattı. Ana akım haber kanalları kadar resmi devlet kurumları da gün geçtikçe sosyal mecraları daha çok kullanmaya başladı. Sosyal medyanın, birçok kişi tarafından ana haber kaynağı olarak adlandırılması bunun en büyük göstergesi. Ancak ‘kaynak bellek’ ile ilgili yapılan çalışmalar, internet sitelerine kıyasla sosyal medyada karşılaştığımız içeriklerin kaynaklarını hatırlamada daha çok zorlandığımızı ortaya koyuyor. Bunun yarattığı sorun ise ortada: ana sayfamıza düşen çoğu bilginin hangi kaynaktan geldiğini hatırlayamadığımız için bilginin doğru olup olmadığını da sorgulayamıyoruz.

“Kaynak belleğinde (source memory), kaydedilmiş bilgilerin hangi kaynaklardan elde edildiği incelenir. Burada kullanılan “kaynak” kelimesi, belleğimizdeki kayıtların kökenlerini işaret eden her türlü bilgiye karşılık gelmektedir. Kaynak bilgisi; anının edinildiği yer, zaman, modalite/yöntem veya kim tarafından/eyleyen gibi çeşitli bağlamsal bilginin hepsini kapsamaktadır.”

Ayrıca konu sosyal medyada karşılaştığımız yanlış bilgiler olduğunda, kaynak belleğimiz yaşımız ve eğitimimiz fark etmeksizin bizi yanıltabiliyor. Söz konusu paylaşmak olduğunda ise duygularımıza hitap eden ya da hali hazırda desteklediğimiz fikirlere uyan haberleri paylaşma eğilimi gösteriyor. Rapora göre bunun nedeni paylaştıklarımızın aynı zamanda duruşumuzu, nelerden hoşlandığımızı veya neler umduğumuzu gösterme biçimimiz olması.

Sıklıkla tekrar edilen yanlış bilgiler

‘Yanıltıcı gerçeklik etkisi,’ “tekrarlanmaları halinde yanlış ifadeleri doğru addetme eğilimi”mizi açıklıyor. Rapora göre yanlış haberlerin teyitçiler ve doğrulama kuruluşları tarafında yanlışlanması veya Facebook gibi sosyal mecraların bu tip içeriklere uyarı iliştirmesi bile bu etkinin önüne geçmede yetersiz kalabiliyor. Yine de bu etkiyi tersine çevirmek teyitçilere olduğu kadar sosyal medya kullanıcılarına da düşüyor. Çünkü aynı şekilde doğru bilgilerlerin sıkça tekrarlanması, yanlış bilgilere olan inancı kırıyor.

Ayrıca rapora göre doğru “görünen” bilgilere inanmaya da yatkınız. Yapılan çalışmalar, karşı tarafa hızla ve kolayca iletilen bilgilerin, yani akıcı bilginin daha güvenilir ve daha doğru olduğu izlenimini yarattığını ortaya koyuyor. Yani cümlenin yapısı (mesela devrik olmaması), kullanılan yazı tipi (kolayca okunabilir olması) ve görsel anlamda kolay sindirilebilir olması gibi unsurlar bilginin ‘doğru’ olarak algılanmasını kolaylaştırıyor. Bu teyitçiler için önemli bir bulgu; çünkü bu konulara dikkat edilirse, teyitli bilgiler yanlış bilgilerin önüne geçebilir.

Güdülenmiş muhakeme

Hayata bakış açımız, ön yargılarımız ve deneyimlerimiz, karşımıza çıkan yeni bilgileri nasıl algıladığımız konusunda bize söz geçirebiliyor. Raporda ‘güdülenmiş muhakeme’ üzerine çalışmaların son zamanlarda arttığına değiniliyor.  Güdülenmiş muhakeme bilişsel ön yargımızla ilgili olduğu için, belirli bir eğitim veya siyasi fikirden etkilenmiyor. Yani bize yakın gelen, kendimizle özdeşleştirebildiğimiz bilgilere karşı daha açıkken, bunu sorgulayan bilgilere karşı daha dirençliyiz. Ama eğer yeterli çabayı sarf edersek eleştirel düşüncemizi ön plana çıkarabilir ve güdülenmiş muhakemenin bizi yönlendirmesinin önüne geçebiliriz.

Teyitçilere öneriler

Rapor teyitçilere ve sosyal medya kullanıcılarına da birtakım ipuçları da veriyor:

    Yanlış iddialar henüz yayılıp komplo teorisine dönüşmeden hızla müdahale edebilmek Kitleye hitap etmek: Belirli bir konuda yanlış bilgiye daha çok maruz kalabilecek kullanıcıların teyitli içeriklerle daha çok karşılaşabilmesini sağlamak Sosyal medya kullanıcıları olarak yanlış bilginin önüne geçilmesinde olduğu kadar, yanlış bilginin üretilmesi konusunda da payımızın olduğunu anlamak.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.