Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

ahsen okyar
30Nis/200

Kocabayramlar’da Kışa hazırlık..

26 Nisan 2020 Pazar / Kocabayramalar da kış hazırlığı hızla sürdürülüyor.. Baltacıbaşı Berkalp Baykara iri kütükleri adeta doğruyor.. Muhammet Altınten ağabey kesimi denetliyor.. Diğer arkadaşlarında gayretleri ortada.. Sağolsunlar..

30Nis/200

Nostalji; 25 sene önce BUGÜN; Özgür Kocaeli Gazetesi, 30 Nisan 1995 Pazar

1995.04.30a

30Nis/200

Haklısın…!

Kategori: Mesaj Yorum yok
29Nis/200

TERAVİH NAMAZI – Fahri SAĞLIK

 TERAVİH NAMAZI

Dinimizde nafile namazlardan biri olan teravih namazı Ramazan ayının ayırıcı özelliklerinden biridir. Teravih namazı, yatsı namazı kılındıktan sonra fecir doğuncaya kadar (imsak vakti) uzanan bir zaman dilimi içinde kılınabilir. Teravih namazı, yatsı namazına tabidir. Yatsı namazından sonra kılınır. Önce kılınırsa sahih olmaz. Genellikle teravih namazı vitir namazından önce kılınır. Bununla birlikte vitir namazından sonra kılınması da caizdir. Ramazan dışındaki zamanlarda vitir namazı münferit ( ferdi/ tek başına ) olarak kılınır, cemaatle kılınmaz. Ramazan ayında ise cemaatle de kılınabilir.

29Nis/200

Kocabahçe de hazırlıklar başladı..

25 Nisan 2020 Cumartesi / Ekilmek üzere bahçe elden geçiriliyor.. Hummalı çalışma devam ediyor..

 

29Nis/200

Hayat bir kelebeğin ömrü kadardır

Kategori: Kişisel Yorum yok
29Nis/200

“Cihad – Gazi – Şehid” – İşadamı, Araştırmacı – Yazar Oğuz ÇETİNOĞLU

img834  Cömert, üreten, dost ve muhabbet ehli İşadamı, Araştırmacı - Yazar Oğuz ÇETİNOĞLU ağabeye teşekkürlerimi sunarım.

28Nis/200

Senin değerini kıymet veren bilir

Kategori: Mesaj Yorum yok
27Nis/200

Belli Yaş Gruplarına Konulan Sokağa Çıkma Yasağı – Musa ORDU

Belli Yaş Gruplarına Konulan Sokağa Çıkma Yasağı - Musa ORDU

Değerli okuyucular, malumlarınız olduğu üzere, 65 YAŞ ÜZERİNDE BULUNAN VATANDAŞLARA KONULAN SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI süresi bir ayı geçmiş bulunmaktadır. Takdir edersiniz ki, bu zaman dilimi yaşlılar için oldukça uzun bir süre sayılır. Bu  yasağa maruz kalanlar artık, evlerinde de olsa oldukça sıkılmaya başladılar.. Nerede ise,   psikolojileri bozulup, ruhi bunalıma girecekler. Üstelik bu yasağın ne kadar daha devam edeceği de belli değil. Amiyane tabirle ucu açık bulunmaktadır.  Haliyle, bu belirsizlik de ayrı bir huzursuzluk ve tedirginliğe sebep olmaktadır.

Ayrıca doktorların ifadesine göre, uzun süre hareketsiz kalan ve güneş görmeyen 65 yaş üstü insanlarımızın D vitamini eksikliği, kas ve kemik problemleri ve bağışıklık sisteminde zayıflama olacağı (enfeksiyon kapma riskinin artacağı) bildirilmektedir.

Bu arada ehemmiyetine binaen şu hususu ifade edeyim ki, yaşlıların sağlık ve sıhhatini koruma maksadı ile alınan yasak kararları, zaman geçtikçe, koruma gayesine matuf olmaktan çıkmış olup, adeta yaşlılara bir zülüm haline gelmiş bulunmaktadır.

Bugün bir TV kanalında Dr. Serdar Savaş diye uzman birini dinledim. Doktor Bey’in söylediği şu: “Yaşlılar ile alakalı olarak bu kadar katı yasak kararı, dünyanın hiçbir memleketinde bulunmamaktadır.Yaşlıları Koronavirüsten koruyalım derken, onların başka hastalıklardan ölmelerine kendi elimizle zemin hazırlıyoruz. Mutlaka yasak kararları gevşetilmeli, yaşlılar rahatlatılmalıdır.

En azından GENEL SOKAĞA ÇIKMA YASAĞININ OLDUĞU HAFTA SONLARINDA BİR GÜN BİLE OLSA, 65 YAŞ ÜSTÜ VATANDAŞLARIMIZIN SOKAĞA ÇIKMALARINA İZİN VERİLMELİ, YÜRÜMELERİNE, GÜNEŞLENMELERİNE FIRSAT VERİLMELİDİR” diyor.

Ne kadar haklı bir talep değil mi?

Âcizane kanaatime göre, insanoğlunun hayatında hiçbir zaman karşılaşmak istemeyeceği husus belirsizliktir. Üç aşağı beş yukarı süre, az çok belli olsa insanlar ona göre şartlanır, tedbirini de ona göre alırlar.

Sokağa çıkma yasağı konulduğu tarihten beri hiçbir işimizi halledemiyoruz. Elimiz kolumuz bağlandı kaldı. Bu işler öyle zannedildiği gibi, söylendiği gibi ısmarlama ile olmuyor. Herkesin kendine göre bizzat kendisinin yapması icap eden bir sürü işi oluyor. Bu itibarla, İşlerini takip edip, halledememenin verdiği sıkıntıyı tarif etme imkânsızdır. Başına gelmeyen bunu bilemez, anlayamaz.

Bir aydan beri saç tıraşı filan da olmadığım için hiç sevmediğim hippi kılıklı insanlara benzemeye başlamıştım. Bu duruma daha fazla tahammül edemediğim içinde bu gün bu yaştan sonra kafamı, torunum Enes’e sıfır numara tıraş ettirdim. Bu suretle, adeta oldu kafam bir su kabağı. Düştüğüm halleri düşünebiliyor musunuz? Bu arada şu hususu da ifade edeyim ki, yasaklar başladığından beri, ayağıma ayakkabı ve pantolon, sırtıma ceket giymedim. Bu husus da tabii ki,  ayrıca psikolojik olarak insana sıkıntı veriyor.

KORONAVİRÜS sebebiyle alınan muhtelif tedbirlerin faydalarına inanmakla beraber, bazı yaş grubuna konulan tedbirlerin bu kadar katı olmasını bir türlü kabullenemiyorum. Türk Ceza Kanunu hükümlerine istinaden, işlemiş oldukları suçlar sebebiyle cezalandırılıp hapse atılanlara dahi, bildiğim kadarıyla,  muayyen zaman aralıkları ile  evlerine gitme izni verilmektedir..  65 yaş üstü olanlara, bu kadar dahi hak tanınmayıp, kat’i surette,  her ne olursa olsun sokağa çıkmalarına müsaade edilmemektedir.

Hiç değilse haftada bir gün dahi olsa izin verilebilir veya başka bir hal çaresi bulunabilir diye düşünüyorum.

ESNAFIN HALİ

Geçen gün bir arkadaş facebookta yapmış olduğu bir paylaşımda  “virüs sebebiyle meydana gelen açlık ve yoksulluk tehlikesi, koronavirüs tehlikesini bastırmış, bulunmaktadır” diyordu. Bu arkadaş yerden göğe kadar haklı..  Şöyle ki, bilindiği üzere, bugün birçok işyeri kapanmış,  AVM ’lerde satışlar durmuş,  adliyeler çalışmadığı için bütün avukatlık büroları kapanmış, buralar da çalışan binlerce eleman aylık ücretlerinden mahrum kalmıştır.. Bunun neticesi olarak da kiralık evde oturanlar kiralarını dahi ödeyemez hale gelmiş bulunmaktadır. Bu durum ise, en basitinden ev sahipleri ile kiracı arasındaki ihtilaflarının artmasına sebep olmaktadır.

20 YAŞ ALTI

Bilindiği üzere, bundan bir süre önce de 20 yaş altında bulunanlara sokağa çıkma yasağı getirilmiş bulunmaktadır. Hadi diyelim ki, biz yaşlılar olarak, konulan bu yasakların sebebini az çok anlayabiliyoruz. Fakat bunun sebebini hâlihazırda buluğ çağında olan delişmen gençler ile daha küçük yaşta bulunanlara anlatmak mümkün değildir. Sebebi her ne olursa olsun, alınan bu yasak kararları onların hafızalarında hiçbir zaman müspet intiba bırakmayacaktır. Bir de mühim olarak gördüğüm şu husus var ki, gözden kaçtığını tahmin ediyorum. O da şudur: 

20 yaşın altında bulunan bütün gençlere sokağa çıkma yasağı getirildiğine göre, bu yasağa hiç tereddütsüz 40 günlük bebek de, 2 yaşındaki çocuk da  dâhildir. Zira genelgede bu hususta hiçbir ayırım bulunmamaktadır. Şimdi bu durumda, 25 yaşında bir anne düşünün.  İki yaşında bir çocuğu var.. Diyelim ki bu annenin eşi çalışıyor. Çocuğunu  evde  bırakacak  kimi kimsesi de olmadığı için çocuğunu  bebek arabasına  bindirmek suretiyle çarşıya pazara, bakkala, manava gitmek üzere, sokağa çıktığı takdirde, muhtemelen polis memuru bu annenin önünü kesip, “hanımefendi 20 yaşından küçüklerin sokağa çıkmasının yasak olduğun bilmiyor musunuz.?. Size bu yasağı ihlal ettiğiniz için 3.150.oo TL ceza kesiyorum” dese ne olacak. Bazıları “hiç böyle şey olur mu? Bu kadarı da fazla olur” diye düşünebilirler… Fakat şu hususu hiçbir zaman unutmamak lazımdır ki, Devletin dili yazıdır. Yasaklar Genelgesinde ve Kanunda ne yazıyorsa o uygulanır. Bunun aksine herhangi bir yorum yapılamaz..

SEYAHAT YASAĞI

Bu arada iller arası seyahat yasakları sebebiyle bir aydan beri Balıkesir’de mahsur kaldım.. Denizli’den gelirken buraya uğramıştım.. Fakat geldiğimin ertesi günü yasaklar başladı. Bu sebeple de o günden beri Balıkesir’de mahsur kaldım.  Burada mecburi ikametim   halen devam etmektedir..

Muhterem okuyucular, ben hayatın içinden sade bir vatandaş olarak duygu ve düşüncelerimi yazdım.. Tabii ki, takdir sizlerindir.. Bu haklı taleplerimizin yetkili merciler tarafından mutlaka nazarı itibara alınması gerektiğine inanıyorum.

Kategori: Kişisel Yorum yok
27Nis/200

Gençlerin neşesi yerinde..

14 Nisan 2020 Salı / Mete Küçük bey arkadaşları ile birlikte.. Kocabayramlar da günler neşe içinde geçiyor.. Tabletin başındakiler; Kaan Bayram, Zeynep Bayram, Zehra Bayram ve Mete Küçük

27Nis/200

Eğer eğri olursan..

Kategori: Kişisel Yorum yok
26Nis/200

Hastanenin Başhekimi Adeta İsyan Etti

Hastanenin Başhekimi Adeta İsyan Etti

Koronavirüs salgını ile mücadele devam ederken, zaten zor şartlarda çalışan sağlık personellerini, adeta isyan ettirecek olaylar da yaşanıyor.

Kocaeli Darıca İlçesinde hizmet veren Darıca Farabi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yaşanan ve hastane başhekimi Mustafa Güneş’in sosyal medya paylaşımı ile ortaya çıkan olayda bunlardan biri oldu.
Güneş, hastanede çeşitli rahatsızlıkları sebebiyle yatmakta olan, ancak tedavileri tamamlanarak taburcu edilen yaşlı hastaların, yakınları tarafından alınmayarak kaderine terk edilmesine sosyal medya hesabında adeta isyan etti.
Paylaşımın sonuna ise ‘Sizi buradan ifşa etmemi ister misiniz?’ notunu düştü.
Başhekim Güneş’in yaptığı paylaşımda şu ifadeler yer aldı. “Bizim hayat felsefemiz anne-babaya of! bile demeyi yasaklamıştır.Buna rağmen virüs kaparım diye hastaneye, cami avlusuna bebeğini bırakıp kaçanlar gibi bırakıp giden ve hiç ulaşılamayan veya tedavisi tamamlanan anne babasını almaya bile yanaşmayanlar..
Biz hastane çalışanları olarak onları anne ve babamız olarak kabul edip her türlü ihtiyaçlarını karşılar, bakımlarını yaparız. Bu bizim insani, vicdani ve mesleki görevimiz.
Biz bu görevimizi zevkle ve bir ibadet duygusuyla yapıyoruz. Ya siz hastane köşesine anne- babasını terk edip kaçanlar. Telefonlarımıza dahi cevap verme nezaketinde bulunmayanlar.
Evet bunların sayısı parmak sayısı kadar ama üzüntü verici bir durum SİZİ BURADAN İFŞA ETMEMİ İSTERMİSİNİZ.
Başhekim Güneş’in haberin gündem olması üzerine “Ben paylaşımımın bu kadar yankı bulacağını tahmin etmiyordum. Sıradan bir paylaşım yaptım” dediği öğrenildi.

Kategori: Mesaj Yorum yok
26Nis/200

Hatıralar mı yaşatır insanı, insan mı yaşartır hatıraları?

Hatıralar Her yaşadığın anı, bugüne getiren tebessümler onlar! Acı da olsa keyifli de olsa, güzel işte! En güzel hatıralarınız nerede? Etrafınıza bir bakın! Bilin ki; gördüğünüz güzellikler size kimi hatırlatıyorsa, en güzel hatırlarınız onda! Farketmez iyisi de kötüsü de...Bence hatıralardır insanı yaşatan...

Zamanı geri almanın tek yoludur hatırlar...

“Aaah aahhh!” dediğimiz her an aklımız maziye, elimiz resimlere gider işte! Yıllar öncesini bir an da getiririz önümüze...  Dünle bugün arasındaki incecik ama çok değerli parçalardır onlar. Hatıralar; kimi zaman kaybedilen mutlulukların kimi zamanda ömür boyu yaşanacak keyiflerin kanıtıdır aslında! Saklamasını ve bakmasını biliyorsan ne mutlu sana...

Kategori: Kişisel Yorum yok
25Nis/200

ÂYET OKUYAN KUŞLAR… / Saliha MALHUN

ÂYET OKUYAN KUŞLAR… / Saliha MALHUN

Ey Muhterem Din Alimleri, Rahipler, Papazlar, Hahamlar, Hindu ve Budist Bütün Rahipler, Müftüler,

Ben daha çocuktum…
Babamın şu yokluk denizinden devşirdiği bir gül, ötelerden uçup gelen, onların yuvalarını cıvıltılarımla doldurduğum minicik bir kuştum... Bir kuş ki Rahman olan yüce Allah’ın (c.c) merhametiyle kuşattığı ana- babamın sevgisiyle beslendim ve korundum.

Büyüdükçe her şeyin aslını öğrenir gibi oldum. Dedemin abdest alması, namaz kılması ve Ramazan ayında tutulan oruçlar beni çok şaşırttı ilkin. Ne garipti şu üç defa ağıza, buruna su vermek, sonra alnı yerlere sürmek... Ya şu boncuklarla dua saymak büyüklerin oyunu muydu? Ama ben anlamadığım hiç bir şeye yenilmedim. Önce dedemle birlikte seccadesinin ucuna yapışarak secdeye kapandım, ardından ‘öğleye kadar’ orucu tuttum. Pek tabii ki ben Müslüman bir ailenin çocuğuydum. Dedemin ilk öğrettiği, Allah (c.c.) ve meleklerinin en çok sevdiği bir duayı ben hâlâ çok severim size de o duayı öğretmek isterim.. O dua: Süphanallahi ve bi hamdihi… Süphanallahi ve bi hamdihi… Süphanallahi ve bi hamdihi…

Bu duayı ilk öğrettiğim komşu amca, kollarımdan tutarak göklere kaldırmıştı ben... Ve ben o zaman anlamıştım ibadetin insanı göklerde uçurduğunu... Çünkü ben çocukken “Ayet Okuyan Bir Kuştum..”. Artık benim için dinim; Allah’ın hazinelerinden sevimli ve güzel hediyeler dağıtılan mutluluk ülkesiydi.. Bu yüzden Noel’de çocuklara oyuncak ayılar ve bebekler dağıtan Noel Baba’nıza fazlaca özenmedim.

Ben henüz çocuktum..
Sorularım ötelere yönelikti. Hep sorardım ölümü, doğuşu... Ve ilk defa o zaman anlatmıştı bana dedem, ötelerden bu dünyaya geçici bir süre için indirilmiş bir prenses olduğumu. Bana orucu ve namazı öğrettikleri için büyüklerime minnet borçluyum.. Yoksa duyamayacaktım perdelere, koltuklara, duvarlara sinen lavanta kokularını. Biliyor musunuz, ilkin bir ses, kötü, kurnaz bir cadı gibi beni içime doğru çıktığım yolculuktan alıkoymak istedi ama ben aldırmadım. Menekşeden vişneye, kirazdan çileğe ve incirden zeytine iftar torbamda kuş sofrası hazırladım. Dilimde de sürekli o âyetle dolaştım: “Vettini vezzeytuni.. Vettini vezzeytuni..” Çünkü ben âyet okuyan bir kuştum… Üstelik henüz çocuktum. Çocukluğumun zayıf noktalarından kurtulmak için değildi savaşım. Büyüklüğün büyüklüklerini yaşamak ve çocukluktan çıkmak içindi umudum..

Sonra büyüdüm…
Nefsim, namaz ve oruç gibi ibadetlerle eğitilmişti artık. Bu yüzdendi ergenliğe girdiğimde sizin gençliğiniz gibi inkarın karanlığına saplanmaktan, gençliğin telafi edilemez çılgın davranışlarından korunmuşluğum. Çünkü ben okulda bana öğretmeye çalıştıkları Darwinizm’i pek gülünç bulmuştum. Ve yine "Tabiat" denilen bir "ananın" kendi kendini yarattığı da hiç inandırıcı gelmemişti bana. Çünkü ben tabiata karşı baş eğmemeyi oruçla öğrenmiştim. Açlığa ve susuzluğa dayanıklı, melankoli krizlerine girmeyen bir yiğit kız olmuştum.

Bir türlü anlam verememiştim Tv’de izlediğim batı dizilerindeki aile ilişkilerinize. Sizin toplumunuzda çocuk için baba her şey. Bir nevi küçük Tanrı! Zaten tahrif edilmiş Hristiyanlıkta tanrının baba oluşu, ister istemez çocuklarınızın babayı tanrısallaştırması için bir vasıta değil midir? Sonra buluğ çağında realist bir gözle görüyorlar babalarını. Ne garip çocuklarınızın Tanrı babadan, alelade bir babaya geçiş halleri. Ne garip aynı ailedeki küçük çocuğun babaya taparken, abisi olan gencin inkar edişi. Ne garipti onsekiz yaşından sonra gençlerinizin evi terk edişi. Ne garip çocuklarınızın amcalarına teyzelerine, okulda hocalarına isimleriyle hitap etmeleri.

Oysa ben kendimden ve babamdan da ölçülemeyecek kadar yüksekte, her şeyin üstünde, sonsuz bir gücün bulunduğunu, babamın da kendimin de onun önünde eğildiğimizi, ona secde ettiğimizi, bizlerin onun kulu olduğumuzu idrak etmiştim. Ve ben babamın ve dedelerimin bu kutsal eriyişte ulvileştiklerini görmüştüm. Oysa şimdi batılının ‘dehşetli çocuk’, ‘asi gençlik’ dediği şey bu tanrı babadan insan babaya ani geçişten kaynaklanmıyor mu?

Ey Din Âlimleri,
Sizler, şu kirlenmiş yeryüzünü en ışıklı ayinlerle yıkamadıkça, ‘mutlak’ın sesi olan vahyin nuruyla aydınlatmadıkça, düşüncenin en yanılmazı olan bir mü’minin düşünceleriyle aydınlatmadıkça, yüzünüzün, gönlünüzün, düşüncelerinizin “nurlanması nasıl mümkün olabilir ki?

İnanmayan kâfirlerin yeryüzünde bozgunculuk yaptığı, savaşlar çıkardığı, insan kanı akıttığı bu dünyayı, Hz. İbrahim’in baltasıyla, Hz. Musa’nın asasıyla, Hz. Mesih’in nefesiyle ve Sevgili Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) duasıyla imar etmek siz din adamlarının vazifesi değil miydi?
Tarihin kabrini açmak sizlerin vazifesi değil miydi?
Afrika’yı aydınlatmak sizlerin vazifesi değil miydi?
Asya’yı uyandırmak sizlerin vazifesi değil miydi?
Yeryüzünde Allah’ın nurunu söndürmek isteyen ifritlerin çığlığından kurtarmak sizlerin vazifesi değil miydi?
Ruh deccallerini öldürmek!… Çünkü yaklaşmıştır artık! Hepiniz bilmektesiniz Ruh Mehdisi’nin doğum saatini! Kudüs’ü kurtaracak, onu miracına kavuşturacak! Bir melek alayının ansızın yeryüzüne inişi ve ellerindeki Hızır meş'aleleri yalnızca inanmışların gözüne görünecektir! Marksistlerin, dini bir hayal, bir vehim, bir yanılsama ve fantezi, bir afyon sayan teorileri alt üst olacak ve melekler ansızın yakalayacak onların hepsini!

Ey Muhterem Din Alimleri,,
Mademki imanınız, sırrını yalnız sizin bildiğiniz, tekniğini yalnız sizin kavrayabileceğiniz, şeytanı karşınızda dilsiz bırakan bir gayb silahı ve yardımcı melek ordularıyla kuşanmışsınız, şu halde zayıf insanları güçlendirmek, yıkıcı kuvvetler karşısında yiğitçe direnişi öğretmek sizin vazifeniz değil miydi?

Dünya’da insanlık artık bildiğimiz ölüme bile hasret çeke çeke ölmektedir! Yeni bir dünyanın kurulduğundan habersiz, demokrasinin dinden kopuk yaşayamayacağını duymazlıktan ve bilmezlikten gelen,. 20. yüzyılın kanlı savaşlarından çıkmış insanlığın yeniden imana dönüş yaptığını gözlerden saklamaya çalışan iblis ve ordusuyla savaşmak sizlerin vazifesi değil miydi?…

Vahyin yakuttan mayasıyla insanlığın ruhunu mayalamak, nefisleri Hz. Davut Peygamberin örsünde dövmek, Hz. İsa Peygamberin tevekkül tasından susamışlara su vermek, Sevgili Efendimiz'in (s.a.v) elinde Kur’an kevseriyle yıkanmış bir dünyayı sunmak siz din adamlarının vazifesi değil miydi?

Bütün bir din tarihini anlatmak, o tarihte insanlığı tayyi mekan yolculuğuna çıkarmak sizlerin vazifesi değil miydi? Ortadoğu’da yanan Nemrut’un ateşidir hala! Fakat ateş İbrahim’leri sizlerin duası ve gayretiyle yakmayacaktı!. Irak’taki İsmail’leri Kurban olmaktan kurtaracak da sizlerin duası ve gayreti olacaktı!

Dünya’yı içine çeken bir madde uçurumudur. Hz. Yusuf’un düştüğü kuyu gibi adeta büyülü ve zehirli bir kuyudur bu! O kuyudan yepyeni bir dünya çıkacaktır! Göze görünmeyen madenler o dünyayı atom atom kuşatacak, yeniden donatacaktır. Kuyudan çıktığında o dünya Hz. Yusuf gibi nurani çehresiyle parlayacaktır!

Ey Yeryüzündeki Bütün Din Alimleri!
Dünyadaki bütün ‘izm’ler Hz. Musa’nın Sina dağına gittiği ve dönüşünde halkını altın buzağıyı yapmış ve tapmış olarak bulduğu o çileli imtihanlardan başka nedir ki? Ey Vahye sadık olanlar! İnsanlığın başına bela olan bu bin yıllık buzağıyı boğazlayın artık!

Şayet sizler üzerinize düşen bu vazifeleri layıkıyla yerine getirirseniz, Allah dostu Hz. İbrahim’den, Allah’la konuşma şanının sancağı Hz. Musa’dan, Cebrail nefesinden oluşmuş Hz. İsa’dan ve en büyük dereceye, Allah’ın sevgilisi olma derecesine yükselmiş Hazreti Muhammed (s.a.v)'den siz inanan mü’minlerin üzerine görünmez armağanlar inecektir. Çünkü o yüce Peygamberler isterler ki ümmetleri kendilerine benzesinler.

Allah onların duasını kabul edecek ve biz inanan mü’minler yeniden ruhumuzun silahlarını donanacağız! Tabiata karşı, kötülük doktrinlerine karşı, egoizme, terörizme karşı ruhun en büyük silahI, Allah’a tapmaktır. Allah’a tapmak tıpkı Ashab-ı Kehf’in yiğitleri gibi şehadet parmağını göklere kaldırarak, Allah’lık iddia edenlere haddini bildirmek, yalanı devirmektir! İnanmak Allah’ın insanlığa armağan ettiğin en mucizevi silahtır. Kıyamete kadar inançtan daha üstün maddi veya psikolojik bir silah ortaya koyamayacak karanlığın efendisi! Bu silahın karşısına çıkan silahlar Hz. Musa’nın asasının karşısına çıkarılan büyücü değneklerinden farksızdır.

Ey Yeryüzündeki Din Adamları,
Yalancı propagandaya karşı hakikatin tebliği, şeytanın iğvasına karşı vahyin telkini, zulme karşı adalet, cehalete karşı irfan, şehvete karşı oruç, putperestliğe karşı secdeyi aşılamak sizlerin vazifesi değil miydi? Fakat sizler üzerinize düşen vazifeleri layıkıyla yerine getirmediniz!

Şu halde ellerimi kaldırarak Rabbime şöyle niyaz ediyorum:
Allah’ım, sen din âlimlerini kendi ruhlarına kapanmaktan koru!
Onları toplumun yükselen din heyecanı içinde erit.
Öyle ki ruhların gözle görünür elle tutulur bir biçimde canlandığını, caddelerden nur nehirlerinin aktığını görsünler.
Bizlere arı duru bir ruh ve gönül kazandır Allah’ım!

Ey iyilerin ve kötülerin Rabbi!
Şehirlerimizi değiştir! New York’u, Washington’u, Londra’yı, Paris’i, Berlin’i, Bükreş’i, İstanbul,u Moskova sokaklarını ve caddelerini büyük zamanların insanlarıyla doldur. Tarihi yeniden dirilt!

Sübhaneke ya ilahe illa ente’l-emanül-emani…
Mescid-i Aksa’yı, İlahiler, tekbirler, salavatlarla, Kevser ve zemzemle yıka. Giydiğimiz bayramlık elbiseler gibi içimizi de yepyeni ve taptaze olsun.

Ya Hayy!...
Geçmiş ve gelecek zamanlardaki yüce ermiş ruhlarını bu manevi şölenle davetlendir. Bizleri de bu şölene yüzyıllarca çağrılmışlardan eyle.
Yarım bin yıl aralığına yakın bir zaman aralığında insanlığın nesli arasında tükenmeye yüz tutmuş kadim bir kuş topluluğu olan “Ayet Okuyan Kuşlarına” sen Zümrüd-ü Anka olup dönmelerini nasib eyle.
Sen yalnız günü, geceyi değil, bin yılları onaransın.
Kainata ve Berzah’a yakut cevher özünü veren en büyük ustasın.
Kentlerimizi de berzah gibi aydınlat.
Bizleri görünmez terazilerinde tart.
Görünmeyen kalemlerdeki kayıtlarımızı görür ruh ermişliğine yücelt bizleri.
Bizler yeni bir uygarlığın kapısına geldik, dayandık. Bizi sana döndür. Sana, senden daha yakın öncesiz , sonrasız, ölümsüz, sonsuz, doğumsuz, diri, gören, işiten esman ile yakarıyorum. Ağır bir materyalizm hastalığıyla yere çalınmış bu çağı Bursa çinilerinin yeşilinden ilk bahar gibi, Şeyh Edebali ocağından, Ertuğrul Gazi’nin otağından yeniden dirilt!

Kentler ve ufuklar, doğu ve batı gece ve gündüz, öte dünya, cennet ve cehennem, yakın ve uzak hepsi senin kudret elindedir. Bizleri dünya çerçöpünden, müneccim değneklerinin şerrinden koru

Ya Emanül eman!
Dağılmış, darmadağın olmuş mü’minleri tekrar nurunla topla… Yolun kıyısında bakakalacak inançsızlar ve inkarcılar ne olurdu katılsalardı bu yolculuğa…

Kur’an-ı Kerim, Allah’ın insanlığa armağan ettiği büyük bir medeniyetin ulu bir kitabıdır. Tek noktası bile değişmeyen, ölmek nedir bilmeyen bir kitabın ilk niyazıyla yakarıyorum.

“Bismillahirrahmanirrahim“
“Elhamdü lillahi rabbi’l-alemin. Er-rahmani’r-rahim. Maliki yevmi’d-din. İyyake na’büdü ve iyyake nesta’in. İhdina’s-sıratal müstekim. Sıratallezine en’amte ‘aleyhim ğayri’l-mağdubi ‘aleyhim vela’d-dallin.” (Amin)

.....

- İşbu yazı 28-11. 2006 tarihinde bir edebiyat sitesinde kaleme aldığım ve başta Milli Gazete olmak üzere gönderdiğim ve neşredilmesi için ısrar ettiğim, fakat; “ sayfamızın formatı uygun değil” vs gibi sudan bahanelerle hiçbir İslamcı, Milliyetçi, muhafazakar gazetede neşredilmeyen, hepsi tarafından aforoz edildiğim "Dinler Arası Diyalog Toplantılarına Açık Bildirim" idi. Bu Ramazan Hira döneminin fikir hayatımıza hayır ve bereket getirmesini niyaz ediyorum. Saliha MALHUN

Kategori: Makale Yorum yok
25Nis/200

Nostalji; 25 sene önce BUGÜN; Özgür Kocaeli Gazetesi, 25 Nisan 1995 Salı

1995.04.25b

24Nis/200

Nostalji; 25 sene önce BUGÜN; Özgür Kocaeli Gazetesi, 24 Nisan 1995 Pazartesi

1995.04.24a

22Nis/200

Nostalji; Kocaeli Görüş Gazetesi, 25 Nisan 1995 Salı

1995.04.25a

21Nis/200

Şair Aynur SAYDAM ablamız diyor ki!..

94378907_10158842771169523_7616337051562016768_n

Kategori: Şiir Yorum yok
21Nis/200

Taze ekmek ve mancarlı pide hazır..

IMG_5486

12 Nisan 2020 Pazar / Kocabayramlarda ekmek telaşı.. Mancarlı ve diğer pide çeşitleri..

21Nis/200

İletişime Farklı Bir Bakış / Yrd. Doç. Dr. Zülfikar ÖZKAN

71-iletisimİletişime Farklı Bir Bakış / Yrd. Doç. Dr. Zülfikar ÖZKAN

Sağlıklı iletişim kurmanın temel dinamikleri nelerdir?

Her insanın hayatında iletişimin önemli bir yeri vardır. Çünkü insanlar duygu ve düşüncelerini iletişim yoluyla paylaşarak, mutlu olma ve çevrelerindeki bireylerin mutluluklarına katkıda bulunma imkânı elde ederler.

İletişim, duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılmasıdır. Başka bir ifadeyle iletişim, bir göndericiden alıcıya mesaj iletilmesi olayıdır. Bir mesaj alışverişidir. İletişim sürecinde, gönderici ile alıcı arasında birbirini anlamaya yönelik bir iletişim trafiği oluşur. Demek oluyor ki iletişim; bilgi üretme, aktarma ve anlamlandırma olgusudur.