GÜL ÇOCUK…/ Seyfettin KARAMIZRAK
GÜL ÇOCUK.../ Seyfettin KARAMIZRAK
Doğunca nadide, suçsuz masumdun,
Sevgiyle kurulmuş, bir dünya umdun,
Kem talih tüketti, sanki bir mumdun.
Bağrında dikenler, sen bülbül çocuk,
Hicranla şakımak, yetsin, gül çocuk.
Annenin göz nuru, candın umuttun,
Ne kadar huzurlu, ne çok mesuttun,
Sevinmek arzundu, hepten unuttun.
Güneştin parlardın, şimdi kül çocuk,
Yeniden aydınlat, sönme gül çocuk.
GÜLE GÜLE RAMAZAN – Seyfettin KARAMIZRAK
GÜLE GÜLE RAMAZAN - Seyfettin KARAMIZRAK
Uzak kaldık kalplerimizi paslandı,
Kavuştuk ya deli gönül uslandı,
Sevincinden gözler yaşla ıslandı.
İstiyoruz buluşalım her zaman,
Hanelere huzur verdin Ramazan.
ANNE OLMA SANATI-2 – Seyfettin KARAMIZRAK
ANNE OLMA SANATI-2 - Seyfettin KARAMIZRAK
“Bana okuduğum kitapların en güzelinin hangisi olduğunu sorarsanız, söyleyeyim: Annemdir.” Abraham Lincoln
Anne aile, yuva, birlik olma, paylaşma, mutluluk devşirme demektir. Annenin var olduğu evde zenginlik, şatafat o kadar önemli değildir. Çünkü anne; zenginlik, huzur, dayanışma, hayata tutunma, yaşama sevinci demektir.
Bazen de anne demek; hüzün, çile, keder, meşakkat, heder olma, kendini feda etmenin adıdır. İtilip kakılmanın, hakaretin, aşağılanmanın, değersizleştirilmenin, küçük düşürülmenin, özgürlüğünün ipotek altına alınmasının, şiddetin, bazen de canını vermenin adıdır anne olmak.
Çocuklarına daha güzel bir dünya kurma adına hayatını feda etmenin adıdır anne. Temizliğe gitmek, gündelikli en zor koşullarda çalışmak, sokaklardan çöp toplamak da annenin yaşam biçimidir bazen.
Çünkü o yemez yedirir, giymez giydirir. Kendine zaruri ihtiyaçlarını almaz, evladı rencide olmasın diye en kalitelisini ona almaya çalışır. Okusun “adam olsun” diye çalıştırmaz, hırpalatmaz, yormaz, kendine yardım dahi ettirmez.
Böyle annelerden de, evlatları asla utanmamalı, durumunu gizleyerek zengin ve farklı gözükmeye çalışmamalıdır. Böyle çocuklar durumuna uygun makul giyinmeli, ailesini daha fazla sıkıntıya sokacak markalı ve pahalı giyim kuşam, ayakkabı, çanta, telefon vb. eşyaları almaktan kaçınmalıdırlar.
Anne alın teriyle, onurluca, dürüst ve helalden kazanıyorsa, çalıştığı işin utanılacak hiçbir yönü yoktur, olamaz da. Hatta bu özveriden gurur duyulmalıdır.
ANNE OLMA SANATI-1 / Seyfettin KARAMIZRAK
ANNE OLMA SANATI-1 / Seyfettin KARAMIZRAK
Anne elinden tüm dünyaya tutunur insan, o eli bir bıraksa bir ömür yutkunur insan.
Hani derler ya lideri şartlar mı ortaya çıkarır. Yoksa lider mi doğulur? Annelik de böyle bir şey. Her kadın anne olarak dünyaya gelir. Fakat sosyal çevre eğitim bu kavramı estetik hale getiri. Daha bir doyulmaz olur anne duygusu.
Bir kere anne olabilmenin “olmazsa olmazları” vardır. Bu duygu ve davranışlar onlara özgüdür ve doğuştandır:
“Merhamet, sınırsız sevgi, koruma kollama duygusu, şefkat, sahiplenme, inanılmaz bir bağlılık ve özveri, empati, değer verme, samimiyet, halden anlama, yardımlaşma, paylaşma, yaşama sevinci, olumlu davranışları kazandırma azmi ve isteği, özenme, gıpta etme, gurur duyma, özlem, sorun çözme, rehabilite etme becerisi, vb.”
Aklımıza gelebilenleri saymamıza rağmen, yine de anne sözcüğüne içerdiği değeri tanımlayan değerli söylemleri yükleyemediğimizden eminiz. Çünkü bir anne bunlardan çok daha fazla güzelliklere, bulunmaz eşsiz hazinelere maliktir. Yani annelik bunlardan da öte, erişilmesi, anlaşılması ve anlatılması çok zor fakat en zevkli, nadide bir sanattır.
Bu zikredilenler evladına karşı normal koşullar içinde hissettikleri ve yaptıklarıdır. Fakat hayat denen uzun ve meşakkatli yol, her zaman düz gitmemektedir. Yokuşlarla, hendeklerle, bin bir güçlükte, hüzünlü engellerle ve tehlikelerle doludur.
Gönüllere Dokunanlar – Seyfettin KARAMIZRAK
Gönüllere Dokunanlar - Seyfettin KARAMIZRAK
Geçen gün, bir gönül insanın vefa gecesine katıldık. Ailesi, yakınları, arkadaşları, meslektaşları paylaştıkları güzellikleri dile getirdiler.
Naif, nadide, içten, duru ve bir o kadar da değerli söylemler dinledik. Yüreğimiz kabardı, gözlerimiz buğulandı.
Beklentisiz, ancak sız, koşulsuz, natürel söylemler duymayı özlemiş kalplerimiz bir nebze yumuşadı.
Ahde Vefa Ne Güzeldir – Seyfettin KARAMIZRAK
Ahde Vefa Ne Güzeldir - Seyfettin KARAMIZRAK Eğitimci
Ahd iki tarafın sözleşmesi demektir. Bir taraf söz verirse bu vaad olur. Vefa ise, “sevgiyi sürdürme, sevgi ve dostluk bağlılığı” anlamındadır. Ahde vefa ise, “verdiği sözünü yerine getirmek” demektir.
Vefalı insan, hata yaptığında dostunu yalnız bırakmaz, bağışlayıcı olur. Zorluk zamanlarında insanın sevgisi, sadakati ve vefası daha iyi ortaya çıkmaktadır.
Öğretmen okulu, dördüncü sınıfta okuyorduk. Edebiyat öğretmenimizin dersi vardı. Teneffüste birkaç kişi derslikte oyalanıyorduk. Bir arkadaşımız öğretmenin takma adı olan “çaylak” sözcüğünü sandalyenin altına, zemine tebeşirle yazdı.
Kendisine “yazma” diye çok ısrar etmemize rağmen, “eğilip bakmaz” merak edilecek bir şey yok” dedi.
Edebiyat öğretmenimiz derse başladıktan bir süre sonra, sandalyeyi ileri geri oynatırken “çaylak” sözcüğünü gördü. Takma adını biliyordu, ayağa kalkarak, “bu yazıyı kim yazdı?” diye sordu. Derslikte çıt yok. Bu sefer, “teneffüste içeride olanlar tahtaya çıksın ” dedi.
Teneffüste derslikte olanlarımız eksiksiz çıktık. Tabi aramızda yazıyı yazan da var. Bize tekrar sordu: “Bu yazıyı kim yazdı?” diye.
Yine bizden ses yok. Bu sefer, “yazanı gören var mı?” Diye sordu. Hepimiz de görmüş, hatta “yazma” diye müdahale etmiştik. Fakat söylememiz imkânsızdı. Arkadaşımızı asla ele vermeyecektik. Öğretmenimiz bu tavrımıza iyice kızdı.“demek yazanı ele vermeyeceksiniz, bravo size. Ben de sırayla sizi dövmeye başlayacağım, ta ki söyleyene kadar” dedi.
Ceketini çıkardı, o anda, yazan arkadaşımız ileri çıkarak, “hocam ben yazdım, arkadaşlarımı dövmeyin lütfen” diye itirafta bulundu. Bu duruma yine de sevinememiştik. Nitekim gözümüzün önünde, “siz misiniz kahramanlık gösteren”der gibi insafsızca arkadaşımıza meydan dayağı çekti.
Demem o ki, gencecik öğrencilerdik ve arkadaşımızı ele vermemiştik. Fakat O’da bizi koruma adına dövülmeyi göze almıştı. Bunun adı ahde vefaydı bize göre.
BABALAR VE ÇOCUKLAR – Seyfettin KARAMIZRAK
BABALAR VE ÇOCUKLAR - Seyfettin KARAMIZRAK
“Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek; on yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik; yüzyıl sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir.” Konfüçyüs
Çocuğun bakımında ve eğitiminde ağır yükü olan anneler hakkında çok yazılıp konuşulmuş, eleştirilerin çoğu onlara yöneltilmiştir. Eğitimdeki aksamalardan en çok anneler sorumlu tutulmuş, babanın rolü üzerinde gereğinden az durulmuştur.
Annenin çocuk gelişimine katkısı gerçekten büyüktür. "Ana hakkı ödenmez.” “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar." Gibi atasözleri bu gerçeği belirtir.
Baba, eşi ve çocukları için güven kaynağıdır. Çocuklar babayı daha güçlü, çok bilen, saygı uyandıran kişi olarak bilirler. Ancak günümüzde, babaların çocuk eğitimine etkin biçimde katıldıklarını söyleyemeyiz.
Anneler çocuklarıyla gereğinden çok, babalar da gereğinden az ilgilenmektedir.
Eğitim Denince – Seyfettin KARAMIZRAK
“Eğer bir bireye olması gerektiği ve olabileceği bir insan gibi davranırsanız, olması gereken ve olabileceği insan olur.” Goethe
Eğitim her felsefi sistemde ve psikolojik yaklaşıma göre değişik şekillerde tanımlanmıştır. Bu tanımların pek çoğu, eğitime bir amaç yüklemiştir:
Eğitim, bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendikdavranış değişme meydana getirme sürecidir.” S. Ertürk
NEDEN MONTESSORİ EĞİTİMİ ? – Seyfettin KARAMIZRAK
NEDEN MONTESSORİ EĞİTİMİ ? – Seyfettin KARAMIZRAK
Montessori eğitim programı, “bireysel eğitim”e dayanan Maria Montessori tarafından geliştirilmiş bir eğitim modelidir.
İtalya’nın ilk kadın doktoru, pedagog ve antropoloji profesörü Maria Montessori (1870-1952), çocuğun bireysel becerilerine, ilgi alanlarına, öğrenme hızına ve karakter özelliklerine uygun bir pedagoji geliştirmiştir.
Maria Montessori çocukların; “ödüllerden, cezalardan, yetişkin tarafından programlanmış eğitimden, oyuncaklardan, şekerlemelerden, öğretmen masasından, toplu derslerden”, hoşlanmadıklarını,
“Özgür seçimden, hatalarını kendilerinin denetiminden, hareket etmekten, sessizlikten, sosyal ilişkilerinin kendileri tarafından kurulmasından, çevrenin düzenli ve temiz olmasından, özgür faaliyete dayalı disiplinden, kitapsız okuma yazmadan, alıştırmaların tekrarından”, hoşlandıklarını gözlemlemiştir.
Seyfettin Karamızrak hocamızdan bir dörtlük
Dört dizeden oluşan kümeye “dörtlük”denir. Bir konu etrafında toplanmış dört dize kümesinden oluşan dörtlükler halk edebiyatının temel birimlerinden biridir. Bunlar, düzyazıdaki paragraf gibidir.
ÖNEMLİ İŞLERİNİZ VARDI – Seyfettin KARAMIZRAK
ÖNEMLİ İŞLERİNİZ VARDI - Seyfettin KARAMIZRAK
Zaman çok önemliydi sizin için. Bütün işlerin sorumlusuydunuz. Bir nebze ayrılsanız sistem felç olur, ülke zaafa uğrardı kuşkusuz.
Bundan ötürü yaya yürüyemez, dolmuşa binemezdiniz. Bir hastaya “geçmiş olsun” a, bir cenazeye “başsağlığına” fırsat bulup gidemezdiniz. En kısa yol ücretinin “kaç para” olduğunu da bilemezdiniz.
Çok sıkıydı göreviniz çok, işlerin beyniydiniz adeta. Görev kişiliğinizle tanımlanırdı. Kimse yerinizi dolduramaz, makam koltuğuna bu kadar fiyakalı oturamazdı.
Bu mühim görevi kimseye devredemezdiniz, çünkü hiç kimse sizin gibi mükemmel(!) olamazdı. İsteseniz de, ilkeleriniz gereği makamınızı bir nebze terk edemezdiniz.
Bir huzurevine giderek, düşkünlerle, yaşlılarla dertlerini paylaşacak fırsatı bulamazdınız.
Kurallı yaşar, akılcı düşünürdünüz. Herkesin, ideal yaşam standardını kolayca yakalayabileceğini savunurdunuz. Geçinemeyenler, sıkıntı çekenler tembel(!), işsizler beceriksizdi.
Açlığın ne demek olduğunu bilemediğinizden, “bu ülkede fakir kalmadı” sanırdınız.
BİLİMİN YÜREĞİ YOKTUR – Seyfettin KARAMIZRAK
BİLİMİN YÜREĞİ YOKTUR - Seyfettin KARAMIZRAK
Eğitim görmemiş, okuma yazma bilmeyen, “cahil” dediğimiz kişilerin yanlışları hoş değilse de, “kusurlarını tahsil yapmamalarına” yükleyebiliriz.
Yıllarca okumuş, yaldızlı diplomalar almış, kariyer sahibi insanların yaptıkları; “kötülükleri, kabalıkları, hileleri, yalanları, aldatmaları” nasıl açıklayacağız?
“Çürük bina yapıp kaliteli ve lüks tarifeden insanlara pazarlayan”, “talaşı, soya fasulyesini kıyma diye satan”, “yoğurda kireç katan”, “kahve diye nohut tozu pazarlayan”, “ATM lere kamera yerleştirerek emeklinin maaşını çalan”, “yaşlıların parasını almak için yerlerde sürükleyen”, vb. insanların tamamı tahsilli kişilerdir.
Öyleyse okumaya, ilme kötü gözle mi bakmalıyız? Elbette ki hayır. Fakat eğitimin içinden; “değerler, ahlak, inanç vb. gibi manevi kısımlar” ayıklanırsa, “sosyalleştirme ve kültürlenme” boyutu ihmal edilerek, “bilgi yükleme” dediğimiz “öğretim” yönüne ağırlık verilirse, ilmin ruhu alınarak, sadece beden kısmı inşa edilir. Ruhsuz beden de hiçbir şeye yaramaz.
Topluma can veren eğitimdir elbette ki. İnsanın yaşamında önemli bir olgudur eğitim. Kişinin mutluluğu, milletin geleceği ve refahı bakımından özel bir önem taşımaktadır.
Eğitim, bireyleri topluma rahat ve mutlu şekilde uyacak davranışlar kazandırmaya, yarınların toplumuna hazır esneklikte düşünme gücü ve becerisine sahip davranışlar kazandırmaya yarayan planlı ve kasıtlı öğretim faaliyetlerinin tümünü içeren bir süreçtir.
Yani eğitimin amacı, bireyin davranışlarını istendik yönde değiştirmek ve geliştirmektir.
EĞİTİMDEKİ HATALAR – Seyfettin KARAMIZRAK
EĞİTİMDEKİ HATALAR - Seyfettin KARAMIZRAK
2004 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tüm derslerin programlarını, eğitim paydaşları ile birlikte günün şartlarına uygun şekilde yeniden yazdırmıştı.
Tutarlı, sarmal ve bilimseldi. Öğretmenlere “yeni müfredat programları” adı altında tanıtımı yapılmıştı.
Her kesim memnundu, çünkü demode olmuş birçok yöntem ve konu yenilenmişti. Örneğin, okuma yazma öğretiminde işlevini yitiren “cümle yöntemi”, “ses temelli” hale getirilmiş, “öğrenmeyi öğrenme” modeli benimsenmişi. Öğrenci, soran, sorgulayan, araştıran tavrıyla daha aktif ve katılımcı hale getirilmişti.
Fakat yıllar itibarıyla işler daha iyiye gideceğine, eğitimde yanlış uygulamalar gittikçe çoğalmaya başladı.
Ek ders ücretlerinde yüksek lisans ve doktorası olanlara artı ek ders ücreti ödemesi kaldırılarak öğretmenlerin kariyer yapma isteği sıfırlandı.
Uzman öğretmenlik modeli uygulanamadı. Ödül sistemi değiştirilerek öğretmenlerin motivasyonu köreltildi.
Müfettişlerin sicil amirliklerine son verildi. Yöneticiler şimdi kendilerini hiç görmeyen, tanımayan, icraatlarından haberi olmayan amirlerinin verdiği isabetsiz ve tesadüfi notlarla mağdur olmakta, müfettişleri mumla aramaktadırlar.
EMEKLİ MEMURLARIN GASP EDİLEN ALIN TERLERİ – Seyfettin KARAMIZRAK
EMEKLİ MEMURLARIN GASP EDİLEN ALIN TERLERİ - Seyfettin KARAMIZRAK
Bilindiği üzere, Anayasaya Mahkemesi, 7 Ocak 2015 Tarihli ve 29229 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan; 25.12.2014 Tarihli ve E: 2013/111, K: 2014/195 Sayılı Kararı ile; 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu 89. maddesi 4. fıkrasındaki; "emekli ikramiyesinin hesabında 30 fiili hizmet yılından fazla sürelerin dikkate alınmayacağına" ilişkin hükmünü oy çokluğuyla iptal etmiştir.
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı, Emekli Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Kamu Görevlileri Emeklilik Daire Başkanlığı, “devletin şefkat tebessümünü yansıtacağına, eski somurtkan yüzünü hatırlatarak” ilgili kararın; “07.01.2015 tarihinden itibaren hüküm ve sonuç doğurmaya başladığını, Anayasa’nın 153.maddesi uyarınca iptal kararlarının geriye yürümeyeceğini, ilgili kararın 07.01.2015 tarihinden önce olan emekliler ile dul ve yetimleri kapsamayacağını” ifade etmektedir.
Bu ifadeye göre 07. 01. 2015 tarihinden sonra emekli olan memurlar, 30 yıl sınırlamasına takılmadan, çalıştıkları sürenin tamamının ikramiyesini alacaklardır.
Dostluk ve Vefa – Seyfettin KARAMIZRAK
Dostluk ve Vefa - Seyfettin KARAMIZRAK seykarami@gmail.com
Biri olmalı, varlığını daima bildiğin, kendini güvende hissettiğin. Biri olmalı, “üzülme üzülürüm”diyen biri olmalı hayatınızda.
Kimi zaman hayatımızın sekteye uğradığı, işlerin ters gittiği olur. Her şeyin üstümüze geldiğini sanırız. Böyle zamanlarda, umduğumuz ya da güvendiklerimizden yeterince destek görmediğimizde kendimizi kandırılmış, terk edilmiş ya da unutulmuş hissederiz.
İnsanlar en çok, sevinçlerinin ve üzüntülerinin sevdikleri ile paylaşılmasını ister ve beklerler. Ancak iyi ve kötü gününde dostlarının yanında olmayanların böyle bir beklentiye girmesi hayaldir.
Vefa sözcüğü sözlüklerde, “sözünü yerine getirme, sözünde durma, borcunu ödeme; sevgi, bağlılık ve dostlukta sebat; yetme ve yetişme; güzel ahlâk” anlamlarında kullanılmaktadır.
Vefa, dostların kalbinde yetişen müstesna bir güldür. Vefa kaderde kıvançta yüreği bir atan, birbirini beklentisiz ve çıkarsız seven, duygu ve düşüncelerde aynı şeyleri paylaşan kişilerin karakteridir.
Kin, nefret, kıskançlık, haset vb. duygular “vefa” nın düşmanıdır. Böyle duyguların yer aldığı gönüllerde sevgi barınamadığından, hoşgörü, merhamet, özveri, affetme, değer verme, fedakârlık vb. güzel hasletler yer almaz.
DAİMA – Seyfettin KARAMIZRAK
Bir zamanlar gülerdik, tasa nedir bilmezdik,
Gözlerde yaş sevinçti, gıpta eder silmezdik,
Secdeden başka yerde, kimseye eğilmezdik.
Kışkırtmaktan kaçarak, öğüt verdik daima,
Şerre çanak tutmayıp, hayır derdik daima.
Sohbetlerden haz alır, ne kırar ne sıkardık,
Dertlere derman bulur, teselliyle yıkardık,
Arkadaşa kardeş der, ne kırar ne bıkardık.
Bir tas çorba pişirsek, birlik yerdik daima,
Paylaşmak ne güzeldi, huzur derdik daima.
Saygılıydık severdik, herkeste vefa vardı,
Edepliydik naziktik, yüzsüzlük büyük ardı,
Utanmazlar cüretkâr, şimdi her yeri sardı.
Dedikodu yapmazdık, hayır derdik daima,
Dilimizde güzel söz, sefa derdik daima.
Bayramlar Önce Yüreklerde Olmalı – Seyfettin KARAMIZRAK
Bayramlar Önce Yüreklerde Olmalı - Seyfettin KARAMIZRAK
Teknolojinin baş döndüren yenilikleri, insanoğlunu şaşırtmaya devam ederken, aynı zamanda O’na büyük kolaylıklar da sunmaktadır.
Cep telefonu, internet, televizyon ve yazılı basın araçları, uzaydaki gelişmeler, tedavi yöntemlerinin iyileştirilmesi, yiyecek ve içeceklerde, üretimdekibulgular vb. hayatımıza anlamlı ve pozitif değişiklikler getirmiştir.
Ancak, sessiz ve derinden, bir o kadar da vahim götürüleri de olmuştur elbette: Silah üretiminde artış, çevre kirliliği, gürültü, radyasyon, gıdalardaki hormonsal ve ilaç tehlikeleri, atıklar, katkılar vb. gibi.
Bir yandan da, zamanımızı gizli veya açık şekilde çalmaktadır. Özellikle TV ve internet bağımlılığı, insanları yalnızlaştırmaya başlamış, aile içi ve çevreyle olan iletişim büyük ölçüde azalmıştır.
Böylece insanları kaynaştıran ortak paydaları yok ederek aile bağlarının, samimiyetin, paylaşmanın,ahde vefanın,“sevginin” azalmasına sebep olmuştur.