muhabbet
muhabbet
isim Arapça ma§abbet
1. isim: Sevgi
"Bilhassa tevazusu ile herkesin hürmet ve muhabbetini kazanmıştı." - N. F. Kısakürek
2. Dostça konuşma, yârenlik
"Karın doyuracak değiliz, maksat biraz muhabbet olsun." - N. Cumalı
lekesiz.. TDK Sözlüğü
lekesiz
sıfat
1. sıfat Lekesi olmayan, tertemiz
"Ayşe'nin güneşli yanık ayakları, lekesiz pembe halıya gömülüyordu." - C. Uçuk
2. Namuslu
lütfen.. TDK Sözlüğü
lütfen
zarf (lü'tfen) Arapça luµfen
1. zarf Birinden bir şey isterken "dilerim, rica ederim" anlamında kullanılan bir söz
"Lütfen yukarıya teşrif buyurun beyefendi!" - O. C. Kaygılı
2. İstemeyerek, gönülsüz bir biçimde
"Aylarca sonra lütfen uğradı."
maşallah.. TDK Sözlüğü
maşallah
ünlem (ma:şallah) Arapça m¥ş¥¢e + all¥h
1. ünlem (ma:şalla:h) "Ne güzel, Allah nazardan saklasın" anlamlarında beğenme duyguları bildiren bir söz
"Maşallah! Ne güzel, ne civan kişiler!" - N. F. Kısakürek
2. (ma:şalla:h) Umulmadık durumlar karşısında şaşkınlık ve sitem belirtmek için söylenen bir söz
"İşine gelince aklı gayet yerinde maşallah!" - E. Şafak
3. isim (ma:şallah) Nazar değmemesi için çocukların üzerine takılan veya çeşitli araç, bina vb. yerlere asılan, üstünde "maşallah" yazılı nazarlık
kantar.. TDK Sözlüğü
kantar
isim Arapça ®inµ¥r
1. isim Ağırlık sıfırken yatay duran bir kaldıraç koluna dik olarak tutturulmuş bir ibrenin sapmasıyla kütleleri tartan araç
2. Tartılacak kütle alttaki çengele takıldığında sarmal bir yaya bağlı olan ve normal olarak sıfırı gösteren bir okun, yanlarda gösterilmiş ağırlık birimleri hizasına gelmesiyle kütle ağırlığını belirleyen bir tür tartı aleti, el kantarı
3. Baskül
4. 56,452 kilogram ağırlığında veya kırk dört okkalık bir ağırlık ve sığa birimi
"İki kantar kireç."
kafa.. TDK Sözlüğü
kafa
isim Arapça ®af¥
1. isim İnsan başı, ser
2. Hayvanlarda genellikle ağız, göz, burun, kulak vb. organların bulunduğu vücudun en ön bölümü
3. Çocuk oyunlarında kullanılan zıpzıp taşının veya cevizin büyük boyu
4. Mekanik bir bütünün parçası
"Distribütör kafası."
5. Kavrama ve anlama yeteneği, zekâ, zihin, bellek
"Kafasının faaliyetini fikirden ziyade işe vermiş." - Y. K. Beyatlı
6. Görüş ve inançların etkisi altında beliren düşünme ve yargılama yolu, zihniyet
"Kalbi ve kafasıyla daima yeni, daima genç kaldı." - Y. Z. Ortaç
kamu.. TDK Sözlüğü
kamu
isim
1. isim Halk hizmeti gören devlet organlarının tümü
2. Bir ülkedeki halkın bütünü, halk, amme
"Çevre koruması sorunları İsveç kamusunun bilincine ve hatta bilinçaltına sinmiş." - H. Taner
3. sıfat Hep, bütün
"Biz kimseye kin tutmayız / Kamu âlem birdir bize" - Yunus Emre
kalp.. TDK Sözlüğü
kalp (I) -bi
isim, anatomi Arapça ®alb
1. isim, anatomi Göğüs orta boşluğunda, iki akciğer arasında, vücudun her yanından gelen kirli kanı akciğerlere ve oradan gelen temiz kanı da vücuda dağıtan organ, yürek
"Bak ellerim nasıl titriyor, bak alnım nasıl yanıyor, bak kalbime nasıl çarpıyor." - Y. K. Karaosmanoğlu
2. Kalp hastalığı
"Kalpten öldü."
3. Sevgi, gönül
4. Bir ülkenin, bir kuruluşun işleyiş, yönetim ve varlığını sürdürme bakımından en önde gelen yeri
5. Duygu, his
"İnsanı tekrar, kalp ve fikir cennetine eriştirebilecek tek kudret kadındır." - H. E. Adıvar
kahraman.. TDK Sözlüğü
kahraman
sıfat Farsça ®ahram¥n
1. sıfat Savaşta veya tehlikeli bir durumda yararlık gösteren (kimse), alp, yiğit
"Al bayrağa narin eller işliyor zafer / Uzaklarda yaralanır kahraman nefer" - E. B. Koryürek
2. isim Bir olayda önemli yeri olan kimse
"Son golün kahramanının yüzü, öpülmekten tükürük içinde kalmıştı." - H. Taner
3. isim, edebiyat Roman, hikâye, tiyatro vb. edebiyat türlerinde en önemli kişi
"Piyesin kahramanı azgın bir herif, boyuna baldızına saldırıyor." - Ç. Altan
kabul.. TDK Sözlüğü
kabul -lü
isim (kabu:lü) Arapça ®ab°l
1. isim Bir şeye isteyerek veya istemeyerek razı olma
"Her mihnet kabulüm yeter ki / Gün eksilmesin penceremden" - C. S. Tarancı
2. Konukları veya işi olanları yanına, katına alma
"Başımı kaşıyacak vaktim yok. Kabul saatlerine dikkat oluna!" - N. Hikmet
3. Sunulan bir şeyi, armağanı alma
4. Bir öneriyi uygun bulma, onaylama
5. Bir yere alınma
"Okula kabulüm için dilekçe verdim."
6. ticaret Akseptans
kabahat.. TDK Sözlüğü
kabahat -ti
isim Arapça ®ab¥§at
1. isim Uygunsuz hareket, çirkin, yakışıksız davranış, suç, kusur, töhmet
"Bir kabahat gizlenirse büyür, söylenirse küçülür." - P. Safa
2. hukuk Hafif hapis, para cezası veya meslek ve sanattan alıkonulma ile cezalandırılan suç
çağdaş.. TDK Sözlüğü
çağdaş sıfat
1. sıfat Aynı çağda yaşayan, çağcıl, asri, muasır
"Daha sonrakileri ve Necip Fazıl'ın çağdaşlarını konuşmak üzere bugünkü sohbetimize son verdik." - A. Kabaklı
2. Bulunulan çağın anlayışına, şartlarına uygun olan, çağcıl, uygarca, asri, modern
"Sadece toplumsal olmakla kalmayıp uluslararası ve evrensel de olan çağdaş şiirin önemi de bence buradadır işte." - N. Hikmet
liyakat–ti.. TDK Sözlüğü
liyakat -ti
isim (liya:kat) Arapça liy¥®at
1. isim Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu, değim
"Liyakat ve namusa dayanan zenginliğe düşman değilim." - M. Kaplan
2. Kifayet
"Her birimiz kendi liyakatimize göre, üzerimize bir vazife almalıyız." - Y. K. Karaosmanoğlu
kadim.. TDK Sözlüğü
kadim
sıfat eskimiş Arapça ®ad³m
sıfat Başlangıcı olmayan, eski, ezelî
"İki hanım arkadaş rastlaşıyorlar, birbirinden saklısı gizlisi olmayan iki kadim arkadaş." - A. Boysan
jandarma.. TDK Sözlüğü
jandarma
isim, askerlik (janda'rma) İtalyanca gendarme
1. isim, askerlik Yurt içinde genel güvenliği ve kamu düzenini korumakla görevli, yasa ve nizamların koyduğu hükümlerin yürütülmesini ve bunlara dayanan hükûmet emirlerinin yerine getirilmesini sağlayan silahlı askerî kuvvet
2. askerlik Bu kuvvette görevli olan kimse
3. sıfat Açıkgöz
iltimas.. TDK Sözlüğü
iltimas
isim (iltima:sı) Arapça iltim¥s
1. isim Haksız yere, yasa ve kurallara uymaksızın kayırma, arka çıkma
"Onun için buraya kabul edilişimde bir iltimas seziyordum, buysa beni yerin dibine geçiriyordu." - O. Kemal
2. Birine herhangi bir konuda öncelik ve ayrıcalık tanıma
"Şimdi bir de tavsiyeden iltimastan bahsediyorlar." - N. Hikmet
ırgat.. TDK Sözlüğü
ırgat
isim Rumca
1. isim Tarım işçisi, rençper
"Ayakaltında bir ırgat veya başüstünde bir ana işlerinizi görür." - F. R. Atay
2. Yapı işçisi
3. denizcilik Gemilerde ve yapılarda yatay kollarla ve birkaç kişi tarafından çevrilen bocurgat
"İçlerinden bir gönüllü istedim, başüstüne gidip ırgatı çalıştıracak güçte bir adam." - Z. Selimoğlu
hazır.. TDK Sözlüğü
hazır
sıfat Arapça §¥øir
1. sıfat Bir iş yapmak için gereken her şeyi tamamlamış olan, anık, amade, müheyya
"Her şey emre müheyya, hazır bir vaziyette bekliyor." - E. M. Karakurt
2. Belli bir işe yarayacak, kullanılacak bir duruma getirilmiş
"Yemek hazır, buyurun."
3. Belirli bir biçimde yapılmış olarak satılan, alıcı bekleyen, ısmarlama karşıtı
"Hazır elbise. Hazır ayakkabı."
4. zarf Bir işi yapmak için gereken her şey tamamlanmış olarak
"İçindeki her şeyle birlikte dünyayı fethetmeye artık kendilerini hazır hissediyorlardı." - İ. O. Anar
5. zarf Fırsattan yararlanarak
"Hazır çıkmışken yağ ile pirinç alayım." - R. N. Güntekin
gayret.. TDK Sözlüğü
gayret
isim Arapça ¦ayret
1. isim Çalışma, çaba, çalışma isteği
"Arkadaşlarına yardımcı olmak arzu ve gayreti onu acıklı bir duruma düşürüyordu." - M. Yesari
2. Koruma, esirgeme, kayırma duygusu
"Hemşehrilik gayreti."
3. Kutsal sayılan şeylere yabancıların saldırmasını görmekten doğan dayanamama duygusu