Demografik ihanet – Halil KONUŞKAN
Demografik ihanet - Halil KONUŞKAN
Ülkelerin varlığı ve devamının en önemli unsuru nüfus faktörüdür. Nüfus sadece bir sayıdan ibaret değildir. Nüfusun yaş ortalaması, eğitim düzeyi, becerileri, yerleşimi ve yaşam tarzı çok önemlidir. Nüfusun coğrafya üzerinde ki dağılımı ülkenin istikbali açısından tamiri imkânsız sonuçlara sebep olabilir.
Özellikle sanayi toplumuna geçilmesinden sonra köyden kente göç yaşanmasıyla köyler boşalmaya kentlerde kalabalıklaşmaya başladı. Çarpık şehirleşme, kırsal üretimin azalması ve bu değişimin getirdiği sorunlar uzun zamandır biliniyor.
Avrupa ülkelerinde göç devletin planlı yaklaşımlarıyla bazı büyük kentlere büyük nüfusların yığılmasını engelledi. Örneğin Almanya’da “Ren Havzası” denilen, “Kuzey Ren Westfalya”eyaleti ve bu eyalete komşu olan diğer eyaletlerde bir sanayi ve nüfus yığılması oldu. Ancak bu yığılma, yan yana yerleşmiş onlarca şehre yayıldı. Bizim gibi en stratejik şehirlerine yirmi milyon insanı yığmadılar.
12 Eylül Öncesi Ülkücü Bir Genç – Halil KONUŞKAN
12 Eylül Öncesi Ülkücü Bir Genç - Halil KONUŞKAN
Bugün 12 Eylül 1980 öncesi kendi yaşadıklarımızı yazacağız. Uzun zamandır bunları yazılı bir metne almayı düşünüyor ama nefsimizi okşamaması için hep klavyenin başından kalkıyorduk. Ancak reklam için gerek yandaş televizyon kanallarında gözyaşı döken, gerekse bu gözyaşlarını afişe edenleri görünce kararımızı değiştirdik.
*Öte yandan bütün yaşanmışlıklar sadece bizim hafızamızda yaşandıkça kimseye aktarılmadan duracak, sözlü anlattıklarımız ise unutulacak.
*Çünkü; söz uçar yazı kalır.
*Sözlerin uçmaması için bizden daha çok yaşanmışlıkları olan büyüklerimizin de içinden geçtikleri badireleri yazıya dökmelerini arzu ediyor, sizlere 12 Eylül 1980 öncesi yaşadıklarımız ile ilgili ufak bir otobiyografi sunuyoruz.
Türk Toplumu Rol Modelini Seçti Bile.. / Halil KONUŞKAN
Türk Toplumu Rol Modelini Seçti Bile.. / Halil KONUŞKAN
Hastanelerde kuyrukları bitirdiklerini, hatta hastanelere kız görmeye gidildiğini söyleyenler için hastanelerden hareket ederek Türkiye’nin durumunu gözlemleyelim.
Diş ağrısı çok kötüdür, genellikle gece ve hafta sonları tutar ve ağrı kesicilerle idare edilip hemen poliklinikte diş sırası alınır. Türk halkının ortalama olarak diş sağlığı da bozuktur. Çekilmiş dişlerden boşalan yerleri tamamlamak için de bolca muayene sırası alınır. Yani Türkiye’de hastanelerde diş doktorlarının müşterileri fazladır.
Bu normal bir durum, yadırganacak bir şey yok. Eskiden de böyleydi. Ancak şu hastanelerin durumuyla övünenlerin işine gelmeyecek bir alanda, psikiyatri de ise son yıllarda kuyruktan geçilmiyor.
Tamam anladık, diş sağlığımız eskiden beri bozuktu da ruh sağlığımız niye bozuluyor? İşte bu çok önemli…
Birey zaten içinde yaşadığı toplumla birlikte hesaplanır ve o toplum ile birlikte anlam yüklenir. Başka bir deyişle bireysel sorunlarımız toplumdan ve idarecilerimizden bağımsız olamazlar.
Çağ atlayan, geliri yükselen, hatta Almanların kıskandığı (!) bir ülkenin halkı niye psikolojik sorunlar yaşasın ki? Daha mutlu olmaları icap etmez mi? Hiçte öyle değil, insanımız daha mutsuz ve gittikçe mutsuz oluyor. Bireysel mutsuzluk artıyorsa demek ki toplumsal bazı sorunlar var. Huzurun olmadığı, insanların birbirlerine saygılarının kalmadığı bir toplumunda mutlu olması beklenemez.
Tam Bağımsızlık İçin Demokrasi – Halil KONUŞKAN
Tam Bağımsızlık İçin Demokrasi – Halil KONUŞKAN
ABD genellikle diktatörlerce yönetilen ülkelere rahatlıkla müdahale etmiştir. Son örnek Kuzey Kore olarak görülüyor.
Son zamanlarda dış basında Türkiye’de bir diktatör olduğu vurgusunun sıkça yapıldığını göz önüne aldığımızda taşlar yerine oturmaktadır.
Bir an için bir senaryo üzerinde düşünelim ve kendimize soralım. Bu manzara karşısında Kuzey Irak, Ermenistan, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı yapılacak saldırıya destek vermemeleri düşünülebilir mi? Aklı başında her Türk, bu soruya verilecek olan cevabı bilir. Tabi ki, düşman düşmanlığı için eline geçen fırsatı kullanacaktır. Öte yandan ABD’nin Bulgaristan’a asker gönderecek olması ve Gürcistan’a sevk edilen silahlar bu tezimizi kuvvetlendiriyor.
Ortaya çıkan manzaraya göre ülkemize yönelik büyük bir küresel saldırı adım adım yaklaşıyor. Türkiye’de ki, milyonlarca Türk’ü yok etmek zor olduğuna göre Türkiye’nin ufaltılması hatta kendilerine muhtaç bir hale getirilmesi planı uygulanmaktadır.