Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

ahsen okyar
22Ağu/180

Faiz Lobisine hizmet; YAP-İŞLET-DEVRET!.. / Mustafa KÜPÇÜ

mustafa kupcuFaiz Lobisine hizmet; YAP-İŞLET-DEVRET!.. / Mustafa KÜPÇÜ

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, her fırsatta “faiz lobilerinden” yakınıyor!

Peki, “faiz lobisine kimler ve nasıl hizmet ediyor?”

Somut örnek; “Yap-İşlet-Devret” modeli yatırımlardır!

“Küresel düzenin” bizim gibi ülkelere bu yöntemle attığı kazıkların kanıtını görmek isterseniz, John Perkins’in “Bir ekonomik tetikçinin anıları” adlı kitabı okumalısınız!

“Küresel düzen ve bu düzenin egemeni olan Küresel tekeller” konusunda ciddi bir araştırma yaparsanız, dünya finans kapitalinin dünyayı nasıl sömürdüğünü anlarsınız!

Bir belediye düşünün; çalışanlarının maaşlarını bile ödemekte zorlanıyor. Sonra bir gün, küresel bir şirketin Türkiye temsilcisi ziyarete geliyor.

6Eyl/150

NUH İle Hz. NUH – Av. Mustafa ÖZKURT

NUH İle Hz. NUH - Av. Mustafa ÖZKURT

“Kırık Kalemden Damlalar”

Gelişen bilimin verilerine göre ana ve babalarımızın genlerini taşımaktayız. İyi veya kötü bütün bedensel özellikler gen haritasında yer alır ve nesilden, nesle taşınır. Bu bilgiler kalıtım yoluyla bir bireyin ne olacağı değil,ne olabileceğini hakkında tahmin yapmamızı sağlar. Benzerlik ve farklılıkları kalıtım ve çevre oluşturur.

Yapılan araştırmalarda kalıtımın insan yapısı üzerinde %65, çevre etkileşimin ise %35 olduğu tahmin edilmektedir. Kişiliği oluşturanda bu %35 farazi kısım olup ruhsal varlığımızın oluşmasında önemli bir yer işgal eder.

Bütün insanlar İslam ahlakı üzerine doğmalarının hikmeti de budur.

Şu soru ister, istemez akla takılmaktadır. Çevresinde, sevilen ve sayılan iyi huylu ve karakter sahibi olan insanların nasıl yaramaz ve ahlaksız çocukları olmaktadır. Her şeyi genlerle izah etmemiz ne derece doğrudur.

18Tem/150

VEFA VE SAMİMİYET BİLEŞKESİNDE AYDINLAR OCAĞI – Av. Mustafa ÖZKURT

VEFA VE SAMİMİYET BİLEŞKESİNDE AYDINLAR OCAĞI - Av. Mustafa ÖZKURT

Geçmişini unutanlar, gelecekten ümit bekleyemezler. MÖ.

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki her şeyi hızla tüketiyoruz. Modeli altı ayda eskiyen cep telefonunu, dört ayda değişen kılık kıyafet tercihlerimiz ve ila ahır.

İLA AHIR tabirini seçmemin sebebi daha dün dilimizde canlı olarak yaşayan bu kelimenin eskidi diye dağarcık çöpüne atılmaması içindir.

Her şeyi hızla tüketiyoruz. Aslında farkında olmadan en fazla tükettiğimiz şey bizi, biz yapan değerlerimiz. Toplum nizamında topluma mal olmuş bir değeri çıkartırsanız, mutlaka onun yerine bir yenisini koymak gerekir. (Bu mevzu da çok şey söylenebilirse de asli sahipleri sosyologlara bırakacağım. …)

Asıl mesele de bu.

Toplum olarak bir değeri yok ederken onun yerine yeni bir değer koyacağımıza, yeni kıymetler koymaktayız.

1Haz/150

AÇMAZLARIMIZ – Av. Mustafa ÖZKURT

AÇMAZLARIMIZ - Av. Mustafa ÖZKURT

Atasözleri imbikten geçmiş irfan damlalarıdır. MÖ.

Sınırlı insan yaşamında göreceli olan zaman, geçen asra göre değişen ve gelişen şartlar altında çok daha hızlı akıp gitmektedir. Dün yarım asırda gelişen ve değişen olgular, bu gün birkaç yılda olgun hale gelmekte ve biz farkına varmadan hayatımıza girmektedir. Nüfus artışları sosyal hayatımızda sadece etrafımızdaki kalabalıkları büyütmekte buna karşılık birey olarak yalnızlaştığımız bir dünyada yaşıyoruz.

İnternetin etkin bir şekilde sosyal hayatımıza hâkim olmasıyla sanal âleme esir olduğumuzu pek aklımıza getirmiyoruz. İnterneti yaşam ve kültür hayatımızın bir parçası haline getirdiğimizde, de değer yargılarımızın kıymetlerle yer değiştirdiğinin farkına varmamız mümkün olmamaktadır. Bu halin devamında ise kıssa zamanda kendimizi tanımakta zorlanıp, değer yargılarımızın bozulduğunun da farkında olmayacağız. Bilgi ve teknoloji insana hizmet etmesi gerekirken bu defa insan bilgi ve teknolojiye hizmet eder hale gelmektedir.

22Nis/150

SARI GELİN, SARI ÖKÜZ, PAPA – Av. Mustafa ÖZKURT

SARI GELİN, SARI ÖKÜZ, PAPA - Av. Mustafa ÖZKURT Hukukçular Birliği Onursal Başkanı

Başlığa bakıp sarı gelin ile sarı öküz arasında münasebet kuramaya bilirsiniz. Sarı öküz papa arasında da.

28 Haziran 2011 tarihinde bir gazetede ibretlik bir hikâye yer almıştı.

Hikâye şöyle; Bir otlakta öküz sürüsü yaşarmış. Çevresindeki aslan sürüsünün de gözü öküzlerdeymiş. Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. Aslanlar bir çare düşünmeye başlamışlar. Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrakla öküz sürüsüne yanaşmış.

Öküzlerin lideri Boz Öküze tatlı dille: " Şimdiye kadar sizlere çok zarar verdik. Bunların hiçbirini isteyerek yapmadık. Suç Sarı Öküz''de. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizle bir sorunumuz yok. Onu bize verin, barış içinde yaşayalım."

Boz Öküz ve heyeti aralarında tartışıp bu teklifi haklı bularak, aslanlara Sarı Öküz''ü vermişler. Bir tek Benekli Öküz karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış.

7Ağu/140

HÜKÜMLERİMİZDE TOPLUMSAL ALGININ YERİ – Av. Mustafa ÖZKURT

85HÜKÜMLERİMİZDE TOPLUMSAL ALGININ YERİ - Av. Mustafa ÖZKURT

Beş duyu organımız tarafından duyumsanarak elde edilen ham bilgilerin beynimiz tarafından işlenerek seçilip ve düzenlenmesi sonucu yorumlanıp bizce anlamlı, tanımlanabilir bir hale getirilmesi işlemine algı denir.

Buna göre yorumlayabildiğimiz her şey algımızı oluşturur. Duyumlarımız yorumlanamamışsa algımızı oluşturmaz. Diğer bir ifade ile algıladığımız bir şey hakkında biz bir hüküm verememişsek, onu algılamamışız demektir. Mesela; duyduğumuz seslerin bizce bir anlamı varsa onun hakkında bir hüküm verebiliriz. Duyduğumuz bir sese, bu bir şarkıdır veya şu müzik aletinin sesidir, diyerek onun hakkında hüküm veririz. Hüküm veremediğimiz sesler hakkında ise genel anlamda gürültü, uğultu gibi sözcüklerle ona “anlam yükleyemediğimizi” ifade etmek isteriz. Bu nedenle bunları tanımlamamız da mümkün değildir. Bir şeyi algılamamız onun hakkında bir hüküm verebilmemize bağlıdır.

Duyum, dışımızdaki dünyadan (fizik dünya) elde edilen algılamanın ilk şartı olup, duyumlar yaratılış gereği insanların ortak paydasıdır. Her insan bir şey hakkında aynı şeyi duyar. Bunda objektiflik vardır. Ancak algılar ise kişiden, kişiye ve toplumdan topluma farklılıklar gösterdiğinden sübjektiftirler.

Duyumlar ortak, algılar farklı olabildiği için, algı düzeyimiz, o şey hakkındaki davranışlarımızın da farklı olmasına sebep olur ki bunun en önemli sonucu toplumsal yaşamdaki tutum ve davranışlarımızı etkiler, kişilik dediğiz faktörü ortaya çıkarır.