Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

ahsen okyar
28Ağu/220

30 Ağustos Zafer Bayramı – Fahri SAĞLIK

fahri sağlık30 Ağustos Zafer Bayramı - Fahri SAĞLIK

Şanlı tarihimizin dönüm noktalarından birini oluşturan 30 Ağustos Zafer Bayramı'nın 100. yıldönümünü milletçe kutlayacağız inşallah.

Tarihimizde Ağustos ayı zaferler ayı olarak ayrı bir yere sahiptir. 1071 Malazgirt, 1473 Otlukbeli, 1514 Çaldıran, 1516 Mercidabık, 1521 Belgrad, 1526 Mohaç, 1571 Kıbrıs ve daha nice zaferleri hep Ağustos ayında kazandık. Kurtuluş Savaşımızda da 1921 Sakarya ve 1922 Dumlupınar zaferleri yine Ağustos ayında kazanılmıştır.

26Ağu/220

SUUDİ ARABİSTAN’LA ONUR ZEDELEYEN YAKINLAŞMA – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sSUUDİ ARABİSTAN’LA ONUR ZEDELEYEN YAKINLAŞMA - Ruhittin SÖNMEZ

Kasım 2007’de, Suudi Kralı Abdülaziz bin Suud Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün davetlisi olarak Türkiye’ye gelmişti. Bu ziyaret sırasında protokol kuralları altüst edilmişti. A. Gül, Kral’ı Esenboğa Havaalanında uçağının kapısında karşılamıştı. Cumhurbaşkanı A. Gül ve Başbakan R.T. Erdoğan Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ı kaldığı otel odasında ziyaret etmişti.

Bu durum MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural tarafından, “devlet geleneğine aykırı ve yanlış olmuştur. Onurumuzu zedelemiştir. Türk milletini rencide etmiştir, kabul edilmesi mümkün değil. Devlet geleneğinin yıpratılmasını milletimiz hak etmiyor” cümleleriyle eleştirilmişti.

23Ağu/220

BAŞARISIZ DIŞ POLİTİKA – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sBAŞARISIZ DIŞ POLİTİKA - Ruhittin SÖNMEZ

İktidar kanadı R. T. Erdoğan’ın ve Ak Parti hükümetlerinin en başarılı olduğu alanın dış politika olduğuna dair bir algı oluşturmaya çalışıyor.

Bu algıyı oluşturmak için Putin’le 3 saat baş başa görüşmesi, zaman zaman Fransa, Hollanda, İsveç gibi ülkelerin başbakanlarına, cumhurbaşkanına diplomatik dil dışında bir üslupla ayar vermesi olayları gösterilir.

Erdoğan’ın ekonomi, adalet ve eğitim gibi alanlarda başarılı olduğunu söylediklerinde inanan pek kimse kalmadı. Çünkü bu alanlarda başarısız politikaların sonuçlarını vatandaşlarımızın tamamına yakını bireysel olarak da yaşıyor.

Buna karşılık dış politikanın sonuçları vatandaşa hemen yansımaz. Bu yüzden AKP politikalarını belirleyenler “dış politikada vatandaşların algısı sembolik tavırlarla belirlenebilir” diye düşünüyor olmalılar.

Oysaki, Erdoğan’ın ve partisinin en başarısız olduğu alan dış politikadır.

20 yıllık AKP iktidarında dış politikada devletimizin ve milletimizin onurunun (gurur, şeref ve haysiyetinin) ayaklar altına alındığı, utanç verici birçok olay yaşadık.

Dış politikada başarı izlenen strateji ve taktik hamlelerin sonuçları ile ölçülür. Büyük devletlerin liderleriyle görüşme uzunluğu değil, ne görüştüğünüz, neler aldığınız ve aldıklarınızın karşılığında neler verdiğiniz önemlidir.

Bir devletin dış politikada etkinliğinin yüksek olması kurumsal yapısının sağlamlığına, güvenilir ve öngörülebilir oluşuna; liderinin devlet adamı vasfına, bilgisi, kültürü ve cesareti ile temayüz etmiş olmasına bağlıdır.

Şimdi son dönemlerde ülkemizi yöneten iradenin dış politikada çizdiği zikzaklar ve yaşadığımız utanç verici U dönüşlerinden birkaçını anlatalım.

19Ağu/220

EL PARASIYLA HOVARDALIK ÖRNEKLERİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sEL PARASIYLA HOVARDALIK ÖRNEKLERİ - Ruhittin SÖNMEZ

Türkiye çok ağır bir ekonomik kriz yaşıyor değil mi?

50 milyona yakın insanımız açlık sınırı seviyesi veya altında gelire sahip. Bu kesim gıda, barınma, enerji gibi en temel insanî ihtiyaçlarını karşılamakta bile zorlanıyor.

Devletimizi yönetenler vatandaşlarımıza “iki ampulden birini söndür” gibi elektrik tasarrufu, “sebzeleri yıkarken akan su kullanmayın” gibi su tasarrufu, alışverişe açken gitmemek, porsiyon küçültmek gibi diğer tasarruf yöntemlerini tavsiye ediyor. Bu da çare olmazsa (ki olmuyor) sabır ve şükür telkin ediyor.

Peki devletimiz, tarihinin en büyük iç ve dış borcu altında ve borçları döndürebilmek için dolar bazında yüzde 10 gibi fahiş tefeci faizleri vermek durumunda iken, nasıl “tasarruf” ediyor?

“İtibardan tasarruf olmaz” anlayışında oldukları için saray ve çevresinin yaşadıkları lüks ve ihtişamı azaltmaya hiç niyetleri yok. Uçak ve araç filolarını küçültmek bile düşünülmüyor.

Tasarruf etmiyorlar ama hiç olmazsa savurganlığa ara veriyorlar mı?

Ne gezer.

Bir avuç yandaş müteahhite servet transferi yapma maksatlı, verimsiz, bütçe açığını büyüten harcamalar yapıyorlar.

Aynı “cetleri olan padişah efendileri” gibi davranıyorlar.

İhtiyaçlar sıralamasında en sonlarda yer alması gereken israfçı ve verimsiz harcamalar yapıyorlar.

18Ağu/220

Kedilerin İnsan Sağlığına Yararları Nelerdir?

PHOTO-2022-08-16-18-39-26Kedilerin İnsan Sağlığına Yararları Nelerdir?

Evde Kedi beslemek psikolojiyi nasıl etkiler, kedi beslemenin sağlığa faydaları nelerdir, kedi beslemek hangi hastalıklarla uğraşmaya fayda vermektedir, kedi beslemek neden insana iyi hissettirir ve kedi beslemenin diğer yararları nelerdir? Kediler kendini neden sevdirir? Kediler stresi azaltır mı? Bu gibi sorular, kediler hakkında merek edilen şeylerden yalnızca birkaçıdır.

Bilindiği üzere son yıllarda, özellikle de ülkemizde evcil hayvan sahiplenme oranı iyice artmıştır. Sahiplenmek için en çok tercih edilen evcil hayvan ise kediler olmuştur. Hem minnoş hem sevimli hem de komik canlılar olan kediler, tarih boyunca insanlar için çok kıymetli canlılar olarak kabul edilmiştir.

Evcilleştirilme tarihleri, Eski Mısır dönemine kadar uzanan kediler, pek çok dinde kutsal veya şanslı hayvan olarak kabul edilmiştir. Kedilerin toplumsal olarak gördüğü değerin yanı sıra, bireysel olarak da insanlara pek çok fayda sağladığı bilinen bir gerçektir.

Üstelik bu faydaların birçoğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bilim insanları minik dostlarımız üzerinde bir dizi gözlem ve inceleme yaparak, kedilerin insan sağlığına faydalı olduğu tezini ispat etmiştir. Peki, kedilerin insanlara faydaları nelerdir? İşte evcil kedilerin insanlara ve insan sağlığına faydaları;

17Ağu/220

Yeliz Koray’ın bugünkü paylaşımı…

298717015_10161000620648357_8268301578140000316_n
Yeliz Koray

Gökyüzü kızıl bir sisle aydınlatsa da geceyi, bundan tam 23 yıl önce bugün, kapkara bir geceye uyandık.

Ve o geceye dair tek şey kazındı hafızamıza; 'Orada kimse var mı?'

Orada evladı omuzunda ölmüş bir annenin sesimi duyup kurtarmasınlar diye sessiz sessiz ağlaması vardı.

Orada kazandığı okula yarın kayıt olacak bir gencin biten umutları, annesini tonlarca kilo enkazdan parmaklarıyla kazıyarak çıkarmaya çalışan bir evladın çaresizliği, siper olduğu oğlunu kurtaran bir babanın oğlunun üzerinde 3 gün çıkarılmayı bekleyen cenazesi vardı. 

Sessizlik hiç canını yakar mı insanın?

17Ağu/220

DEĞİŞİM VE DEĞİŞİMİN TEMEL DİNAMİKLERİ – Mehmet YILMAZ

indirDEĞİŞİM VE DEĞİŞİMİN TEMEL DİNAMİKLERİ - Mehmet YILMAZ

Değişim; gelişme, büyüme, kalkınma, geleneklerin şekillendirdiği eski düşünce sistemleriyle kazanılan, eski alışkanlıkların terkedilmesi, yerine yeni hayat tarzı ve alışkanlıkların konmasıdır.

İlk çağlardaki avcı toplayıcı atalarımızdan bu günün modern dünyasına kadar yapılan bütün gelişmeler değişimin bir sonucudur. Hayatın karşı konulmaz bir kuralıdır değişim! Geçmişten günümüze kadar varlığını sürdürebilen canlı türleri bunu değişime uyum sağlamaya borçludurlar. Değişime direnen, uyum sağlayamayan canlılar varlıklarını sürdüremez, yok olurlar. Doğal seleksiyon(ayıklama) bunun güzel bir örneğidir. Değişime uyum sağlayan canlı türleri hayatta kalır ve nesillerini devam ettirir.

16Ağu/220

NÜKTE, LÂTİFE, İRONİ – Ruhittin SÖNMEZ

*ruhittin sNÜKTE, LÂTİFE, İRONİ - Ruhittin SÖNMEZ

NÜKTE Arapçadan Türkçeye geçmiş bir isim. “Herkesin kolayca kavrayamadığı ince anlamlı, sanatlı, düşündürücü ve aynı zamanda hoşa giden, insanı gülümseten söz” demek.

Nükte yapabilmek bir hüner olmakla beraber, nükteden anlayamayacak kişilere yapıldığında anlaşılmamak hatta daha da kötüsü yanlış anlaşılmak gibi bir riski vardır.

Dilimizde nükteye yakın anlamda ve nükte ile birlikte kullanılan diğer bir kelime de “lâtife” sözcüğüdür. “LÂTİFE nazik, yumuşak ve şakacı, insanı gülümseten bir şekilde söylenen, ancak anlamı gizli sözdür.”

Felsefeciler; “nükte ve lâtifeler akla, mantığa dayanmalı ve hitap etmelidir” derler. Bu çerçevede nükte ve lâtife asla komiklik ve hele hele şarlatanlık, lafebeliği ve gevezelik değildir.

Nükte ve lâtifelerin bilgiyi, görgüyü ve zekâ kıvılcımı demek olan espriyi gerektirir.

Mesela Nasreddin Hocamız “göle maya çalarken” onun tutmayacağını bilmeyecek kadar geri zekalı biri değildi herhalde. Ama “ya tutarsa” diyerek olmayacak işlere kalkışanları uyarmak için bu yöntemi seçmişti.

Bu dediklerimiz, nükteyi söyleyen ve latifeyi yapan kadar, karşısında onu dinleyen için de aynen geçerlidir. Yani“nükte ve lâtife, ancak kıvrak zekâsı olanlar için anlam ve değer taşır.”

Bu tanımlamaları Dr. Önder Göçgün imzalı bir makaleden aldım.

Bir de bu kapsamda günümüzde çok kullanılan “İRONİ” kavramı var.İroni "söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme" anlamında kullanılmaktadır.

Mesela buluşmaya geç kalan birine “vay yine erkencisin!” derseniz ironi yapmış olursunuz.

“Atatürkçü” Nadir Nadi’nin birilerine tepkisini göstermek için, kitabına “Ben Atatürkçü değilim!” ismini koyması da ironik bir çığlıktır. Hiç kimsenin aklına “Aaa, Nadir Nadi Atatürkçü olmadığını itiraf etmiş” demek aklına gelmedi.

Zekâsı ve kavrayışı kıt olanların ortamında “ironi yapanların” yanlış anlaşılma riski büyük olur. Bu yüzden ironi yapan mimik, jest ve tonlama ile söylemek istediği şeyin altını dolaylı yoldan çizer.

15Ağu/220

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) örnekliğini anlamak – Fahri SAĞLIK

fahri sağlıkHz. Muhammed’in (s.a.v.) örnekliğini anlamak - Fahri SAĞLIK

    Peygamberlerin gönderiliş amacı, rayından çıkmış, fıtratından uzaklaşmış, inanç ve ahlaki değerler konularında buhranlara düşmüş insanlığı tekrar rayına oturtmak, fıtrata davet etmektir. Peygamberler yüce Allah’tan aldıkları vahiyleri insanlığa tebliğ etmiş, bu çerçevede bir hayat inşa ederek insanlığa örnek olmuşlardır.

Hz. Muhammed’e (s.a.v.) itaat etmenin, inananlar için bağlayıcılığı Kur’an-ı Kerim’de şöyle zikredilmektedir: “Kim peygambere itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.” (Nisa 4/80).

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) son peygamber olduğuna ve O’ndan sonra herhangi bir peygamberin gelmeyeceğine inandığımıza göre, bizlere miras olarak bıraktığı Kuran’ı Kerim ve O’nun örnek hayat tarzını yansıtan sünnetini iyi anlamalıyız. Hz. Muhammed’in örnekliğini Kuran bizlere bildirmektedir: “Andolsun, Allah'ın Resülünde sizin için; Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah'ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzab 33/21). Örnek gösteren yüce Allah’tır. Yüce Allah’ın rızasına nail olmak, Hz. Peygambere (s.a.v.) tabi olmaktan geçiyor: Kur’an-ı Kerim’de Hz. Muhammed’in ümmetine şöyle demesi emrediliyor; “De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir” (Ali İmran 3/31).

14Ağu/220

BİZ UYUDUK…/ Mehmet SAKARYA…

noname3ep4
BİZ UYUDUK.../ Mehmet SAKARYA

ABD 2002 yılında ülkemizi işgal ettirdi.

Kime mi?

TC kimliği taşıyan,

Fakat aslında fanatik Türk düşmanı olan mollalara!

Hafızanızla zaman tüneline girin,

Yaşadıklarımızı bir film gibi seyredin!

Hafızın şiir okuması ve

Göstermelik kodese aldırılması...

Mağdura bu millet bayılır...

ABD yani CIA bizi bizden iyi tanır...

Ben o sırada MHP Ankara İl yönetimindeydim,

Bahçeli ani kararla istifa ettirilip,

Hükümet yıktırıldı.

İstifa haberi geldiğinde,

İl yönetimi toplantıdaydık...

Dedim ki,

Herkes intihar edebilir,

Genel başkanımız da siyaseten intihar etmiştir,

Yalnız partiyi de peşinden sürüklemiş

Onu da öldürmüştür...

12Ağu/220

İKİ AVANTA BİLET HİKAYESİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sİKİ AVANTA BİLET HİKAYESİ - Ruhittin SÖNMEZ

İlk hikâyeyi Yılmaz Özdil 2011 yılında anlatmıştı. Aynen okuyalım:

New York’un “demokrat” valisi var, Obama’nın has adamı, David Paterson... Bu vali, beyzbol efsanesi Yankees’in taraftarı... Geçen seneki final maçını, en faça koltukta seyretti.

Gel gör ki, “şerefsiz” New York Post Gazetesi, merak eder, Yankees Kulübü’nü arar, Vali’nin kaç bilet aldığını, parasını ödeyip ödemediğini sorar. ABD bizim gibi “ileri demokrasi” ülkesi olmadığı için, “kabile devleti” olduğu için, “Sana ne lan” diyemezsin, cevaplayacaksın.

Yankees Kulübü, Vali’ye beş tane bilet verildiğini, parasının ödenmediğini açıklar. Niye ödenmemiş? “Resmi görevli” olarak geleceği bildirilmiş, resmi görevliden para alınmıyor.

10Ağu/220

Cambaza Bak… / Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU

zeki hacıibrahimoğluCambaza Bak… / Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU

Türkiye’de bir zamanlar Cumhuriyetin en önemli sorunu başörtüsüydü. Kimine göre olmazsa olmaz çünkü inandığı dinin emri olarak kabul ediliyor, kimine göre de terör belasından daha tehlikeli görülüyordu. Bu düşüncede olanlar “ Eğer kız öğrenciler başörtüsü ile üniversitelere girerlerse laiklik elden gider, devlet yıkılır. Yerine şeriat ile yönetilen bir devlet gelir telaşı içindeydiler.” Aslında esas telaş bu değil esas telaş entel, liboş takımının ellerindeki devleti yönetme gücünü ve ekonomik güçlerini kaybetme telaşıydı.

Bu entel ve liboş takımı telaşlarını o kadar ileri götürmüşlerdi ki, ordudaki kendileri gibi düşünen generalleri de yanlarına alarak değil üniversitelerde bütün resmi dairelerde başörtüsü avı başlatmışlardı.

9Ağu/220

KENDİ İNSANIMIZI SÖMÜRMEK – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sKENDİ İNSANIMIZI SÖMÜRMEK - Ruhittin SÖNMEZ

Peygamberimizin “İlim Çin’de de olsa alınız” dediği rivayet edilir. Bu sözün açıklaması faydalı bilgi, belli bir kavmin malı değildir ve her yerde bulunabilir. Başka bir ifadeyle, doğru bilginin milliyeti yoktur. İnsan onu her nerede bulursa almalıdır.

Bunun gibi “iyilik ve güzellikler nerede ve kimde olsa alınız” diyebiliriz. Güzel ahlak, iyi ve güzel davranışların da milliyeti yoktur. Nerede görürsek örnek almalıyız.

“Amerika Gözlemleri Üzerinden Türkiye Analizleri” yaptığım yazı ve sohbetlerimde gezimiz sırasında gördüğümüz, öğrendiğimiz iyi ve güzel şeyler hakkında bilgi aktarmaya çalıştım.

Konuyu siyasi boyutlarından uzak, sıradan Amerikan vatandaşlarının yaşadıklarına dair gözlemlerim ve okuduklarım üzerinden anlattım. Çok da ilgi çekti.

Ama “ABD’nin sömürgeci ve eli kanlı bir devlet olduğu, teröre destek verdiği” gibi gerekçelerle “sen Amerikancılık yapıyorsun veya Amerika propagandası yapıyorsun” diyen bir iki tane “at gözlüklü” de çıktı.

Dünya nüfusunun yüzde 4,16’sını teşkil eden Amerikalılar dünyanın toplam servetinin yaklaşık yüzde 30’una sahipler. Bu müthiş zenginliğin kaynağı sadece kendi üretim gücü değil, emperyal bir devlet olan ABD’nin diğer ülkelerin yani dünyanın kaynaklarını da sömürmesidir. Yani ABD’nin sömürgeci olduğu doğrudur.

Oysaki AB devletlerinin de çoğu sömürgeci, Çin de Rusya da. Hatta biz kabul etmesek de Batılılar ve Araplara göre Osmanlı Devleti de sömürgecidir.

Bu gerçeğe rağmen Avrupa ve Amerikalılar Osmanlı’dan bazı iyi uygulamaları örnek aldı. Japonlar Amerika’dan Toplam Kalite Sistemi uygulamasını alıp geliştirdi. Türkiye de AB ülkelerini yasa ve kurumların yapılandırmasında örnek aldı. İyi de etti.

*

8Ağu/220

SAHTE AYDINLAR – Serdar FİLİZ

IMG-2219

SAHTE AYDINLAR – Serdar FİLİZ

Aydın tanımı tartışmalıdır ve genellikle entelektüel ile karıştırılır.

Entelektüel; kendi mesleki alanı dışında, sanat, felsefe, siyaset gibi birçok alanda kendini yetiştirmiş, fikir sahibi, görüşleri ve yaşantısıyla göz önünde olan insandır.

Aydın ise topluma yön veren, halkın çıkarlarını kendi çıkarından önce gören, kimsenin söyleyemediklerini cesurca söyleyebilen, bilgili, erdemli, dürüst ve varlığı o topluma değer katan kişidir.

Her aydın entelektüeldir ama her entelektüel aydın değildir!

7Ağu/220

DİL YARASI – Seyfettin KARAMIZRAK

seyfettin-karamzrakDİL YARASI - Seyfettin KARAMIZRAK

“Türkçe giderse Türkiye gider!” - Oktay Sinanoğlu

1930 - 1950 yılları arasında ve 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra; idare, hukuk, eğitim, maliye vb. gibi alanlarda da dilde büyük değişiklikler yapılmıştır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında; meclise-kamutay, milletvekiline- saylav, valiye- ilbay, kaymakama- ilçebay, maarif müdürüne- kültür direktörü denmeye başlanmıştı. Fakat bunlar benimsenmemiştir.

1950-1960 yılları arasında bakanlıkların isimleri de değiştirilmiştir: Başvekâlet – Başbakanlık; Başvekil - Başbakan; Dahiliye Vekâleti - İçişleri Bakanlığı; Hariciye Vekâleti - Dışişleri Bakanlığı; Millî Müdafaa Vekâleti - Millî Savunma Bakanlığı; Ziraat Vekâleti - Tarım Bakanlığı; Sıhhat ve İçtimai Muâvenet Vekâleti - Sağlık Bakanlığı; Münâkalât Vekâleti - Ulaştırma Bakanlığı; İcra Vekilleri Heyeti de Bakanlar Kurulu oldu. İşin ilginci, yeni nesil artık bu isimlerin önceki karşılıklarını tuhaf karşılamaya başlamıştır.  

Osmanlı Devletindeki Harbiye Nezaretinin ismi, Cumhuriyet döneminde Millî Müdafaa Vekâleti, sonra da Millî Savunma Bakanlığı oldu. Ordunun en üst komuta kademesi olan Erkân-ı Harbiye Umumî Riyaseti, Genelkurmay Başkanlığı; en üst komutanın unvanı da Erkân-ı Harbiye Reisi iken, Genelkurmay Başkanı oldu.   “Nefer”in adı asker, zabit’in ki de subay olarak değişti.

5Ağu/220

DEVLET VE ŞİRKET YÖNETİMİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sDEVLET VE ŞİRKET YÖNETİMİ - Ruhittin SÖNMEZ

Önceki köşe yazımın başlığı “Akıl ve Bilimle Yönetmek” idi. Bu yazıyı Prof. Dr. İskender Öksüz’ün “Devleti şirket gibi yönetmek” başlıklı makalesinden alıntılarla ve bunlara yaptığım yorumlamalarımla yazdım.

Bu yazdıklarıma, uluslararası bir şirkette yöneticilik yapmış ve halen de yine uluslararası bir şirketin bayiliğini yapmakta olan, değerli dostumuz Nazmi Ertuğral  Facebook’ta bir yorum yaptı. Böylece konunun daha iyi anlaşılmasına hem katkı sunmuş, bana da ikinci bir yazıda düşüncelerimi daha da açma imkânı vermiş oldu. Yorum şöyle:

“Devleti şirket gibi yönetmek cümlesi bir taraftan çok doğru, ama hayatında hiçbir şirket yönetmemiş siyasetçinin elinde de çok tehlikeli bir enstrümana dönüşebiliyor. Devletler tıpkı şirketlerin yönetim aklı gibi ama sadece kâr eksenli olmayan, tek hedefin kâr olmadığı sosyal devlet, strateji vb birden fazla karma dengeyi de gerektirmekte, sadece materyalist ve pragmatik prensiplerle sosyal devletten uzaklaşıp ya vahşi kapitalizme yada kontrolsüzlüğün yoğunlaştığı ve çıkar ilişkilerinin hâkim olduğu suiistimallere yol açabilmektedir.

Mühendislikte 2x2=4 eder doğrudur, matematik esastır. Hukukta ve Devlet yönetiminde ise işin içine sosyal değerler, etik ve stratejik değerler, yorumlar da girer ve bazen 3 de eder, 5 de edebilir. Bu yüzden kamu yönetimini sadece mühendislik penceresinden değerlendirmenin eksik olduğu genel kabul görmüş yaklaşımdır. Bilim evet, şirket gibi devlet yönetmeye hayır.”

Bu yorumda yer alan kavramları açtığımız zaman aslında farklı bir görüşü savunmadığımız anlaşılacaktır.

Şirketi kalite belgeleri aldığı halde, sadece patronun kârını maksimize etmeye odaklanmış yöneticiler kaliteli yönetici değildir.

Devleti yönetme yetkisine kavuşmuş fakat “hayatında kaliteli bir şirket yönetmemiş” kişilerin, “devleti şirket gibi yönetiyorum” iddiası da kötü yönetime bir kılıf uydurmadan ibarettir.

Bir mühendis ve hukukçu olarak görüşüm şudur: Hukukta ve devlet yönetiminde de bir mühendis gibi analitik düşünmeye ve kalite sistemlerini uygulamaya ihtiyaç vardır. Tabii ki mühendis yöneticilerin de “Anayasa bir kere delinse ne olur?” anlayışında değil, hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı olması gerekir.

Netice olarak, bu yazılar “devleti şirket gibi yönetecekseniz, akıl ve bilimle yönetilen kaliteli şirketler gibi yönetin” demek için yazılmıştır.

2Ağu/220

AKIL VE BİLİMLE YÖNETMEK – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sAKIL VE BİLİMLE YÖNETMEK - Ruhittin SÖNMEZ

Prof. Dr. İskender Öksüz’ün Karar Gazetesindeki köşesinde yine öğretici bir yazısını okudum.
“Devleti şirket gibi yönetmek” başlıklı makalede anlatılanlar, büyük ve önemli şirketlerde çeşitli
kademelerde çalışmış benim gibi kişiler için, aldığımız eğitimler ve tecrübelerimizle öğrendiğimiz,
bildiğimiz konular. Fakat İskender Hoca bir köşe yazısı içinde olayı hap gibi kolay alınır şekle sokmayı
başarmış.

İskender Hoca görev yaptığı kurumsal şirketlerdeki yönetim anlayışını ve şirketin kalitesini yükseltme
çabalarının ilkelerini anlatarak, devlet yönetiminde de bu ilkeler uygulansa neler olabileceğini
düşünmemizi sağlıyor.

Kaliteli bir şirketin en tepe yöneticileri bile diğer iş arkadaşlarının birkaç boy üstünde, yanılmaz,
sorgulanamaz adamlar değildir.

Demek ki modern şirket yönetimleriyle devlet yöneticilerinin konumlanışı çok farklı.

Kaliteli şirketlerde her işin nasıl yapılacağının kaydı bulunuyor. Bu işler (süreçler) kayıtlarda belirtilen
prosedür ve talimatlara uygun yapıldığından işlemler, her seferinde doğru yapılıyor. Kalite budur. Her
seferinde aynını yapmak, her seferinde ve tek seferde doğru yapmak.

Oysaki devleti yönetenler anayasa ve kanunlarda belirlenmiş kurallara uymayabiliyor. Ekonomideki
sorunların çözümü için, alışılmış yöntemler yerine heterodoks dedikleri genel kabul görmemiş
yöntemler denediklerini söylemekten çekinmiyor.

Bir şirket “her seferinde ve tek seferde doğru yapmak” gibi bir ilke ile yönetilirken, Türkiye’de devlet  “deneme yanılma yöntemi” ile yönetiliyor.

30Tem/220

LİYAKAT- NEZAKET- İHANET – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sLİYAKAT- NEZAKET- İHANET - Ruhittin SÖNMEZ

Eskiden yürütmenin başı olan Başbakanlar TV’lerde açık oturuma karşısında ya diğer siyasi partilerin liderleri veya farklı görüşteki gazetecilerle beraber çıkarlardı. Serbestçe sorulan sorulara gayet nazik bir üslupla ve meselelere vakıf olduğunu hissettiren bir hazırlıkla cevap verirlerdi.

AKP Genel Başkanı R. Tayyip Erdoğan Başbakanlığında olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı döneminde de bu güzel geleneği değiştirdi. Erdoğan rakip siyasi parti liderleri ile de bağımsız gazetecilerle de programa çıkmıyor veya çıkamıyor.

Sadece kendisi değil, Erdoğan’ın atadığı bakanlar, AKP milletvekilleri ve AKP yöneticileri de rakip siyasi partilerdeki muadilleri ile açık oturumlara çık(a)madığı gibi, bağımsız gazetecilerin sorularına muhatap olabilecekleri programlara da katıl(a)mıyorlar. Bunlar sadece kendilerine çanak soru soran sözde gazetecilerin önceden hazırlanmış sorularına tek başına cevap veriyor.

TV açık oturumlarında muhalif parti temsilcileri veya bağımsız gazeteciler varsa AKP’yi temsilen yandaş gazeteciler konuşuyor. Bu tuhaf durum nedense artık yadırganmıyor.

CB ve AKP Genel Başkanı Erdoğan 25 Temmuz 2022 akşamı TRT ortak yayınına çıktığında da yine Erdoğan ve yandaş gazetecilerin önceden hazırlanmış bir senaryoyu sahneye koyduğu hissine kapıldım. Sorular ve cevaplarının aynı merkezde hazırlandığı ve Erdoğan’ın göz hareketlerinden, çoğu “cevapları” arka planda bir ekrandan okuduğu kanaatine ulaştım. Demokrasi seviyemizin geldiği bu utanç verici sahneyi izlemeye devam edemedim.

Bu programda “gazeteci” Okan Müderrisoğlu’nun kendisine sordurulduğu anlaşılan sorusuna, Erdoğan’ın verdiği “cevap” gündeme gelince ilgili bölümleri internetten bulup izledim.

*

27Tem/220

Manavları kimse yok sayamaz! – Adem TURGUT

indirManavları kimse yok sayamaz! - Adem TURGUT

    Manavlar, Kuzey Batı Anadolu’nun gerçeğidir. Bolu’da yaşadım, Sakarya’da okudum- askerlik yaptım. Kocaeliliyim. Bu coğrafyanın ortak kültürünü iyi bilirim, bu bölgenin ortak kültürü Manavlardır.

Türkologlara Anadolu'da yerleşik hayata ilk geçen Yörükleri tanımlamada kullanmış Manav kelimesi... Bu konuyu en çok araştıran akademisyenlerden biri olan Işıl Altun Hoca da öyle diyor: “Orta Asya’dan, Batı Anadolu’ya gelen Türk, Türkmen, Yörük… Oturursa Manav, gezerse Yörük…”

Manavlar hakkında kabul edilen resmi görüş: Yörüklükten vazgeçmiş; ziraat, küçük ticaret ve el sanatlarıyla uğraşan Yörükler'dir. Anadolu'ya Moğol ve Selçuklu tehlikesinden dolayı Latinler, Bizans ve İznik İmparatorluğu döneminde yerleşen ve yerleştirilen Uz, Peçenek, Kuman, Bulgar Türklerinin yerleşik hayata geçen yörüklerle kaynaşmasıyla oluşan bir halktır.

Yani Manav; “bir yere sonradan gelenleri, yerleşik olanlardan ayırt etmek için kullanılan” ve “Türkçe dışında dil bilmeyen” topluluk anlamında kullanılan bir kavramdır.”

26Tem/220

DANIŞTAY MECLİS’İ İYİCE DEVREDEN ÇIKARDI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sDANIŞTAY MECLİS’İ İYİCE DEVREDEN ÇIKARDI - Ruhittin SÖNMEZ

Hukukçu olmayanların gözünden kaçmış olabilir. Ama Cumhurbaşkanının TBMM’nin kalan yetkilerini de kullanmasının, (yetki gaspının) önünde artık bir engel kalmadı.

Danıştay, Meclis’in kanun çıkararak onayladığı uluslararası antlaşmaların Cumhurbaşkanı kararı ile tek taraflı olarak, “Türkiye bakımından feshedilebileceği” şeklinde bir içtihat ortaya koydu.