Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

17Ağu/220

DEĞİŞİM VE DEĞİŞİMİN TEMEL DİNAMİKLERİ – Mehmet YILMAZ

indirDEĞİŞİM VE DEĞİŞİMİN TEMEL DİNAMİKLERİ - Mehmet YILMAZ

Değişim; gelişme, büyüme, kalkınma, geleneklerin şekillendirdiği eski düşünce sistemleriyle kazanılan, eski alışkanlıkların terkedilmesi, yerine yeni hayat tarzı ve alışkanlıkların konmasıdır.

İlk çağlardaki avcı toplayıcı atalarımızdan bu günün modern dünyasına kadar yapılan bütün gelişmeler değişimin bir sonucudur. Hayatın karşı konulmaz bir kuralıdır değişim! Geçmişten günümüze kadar varlığını sürdürebilen canlı türleri bunu değişime uyum sağlamaya borçludurlar. Değişime direnen, uyum sağlayamayan canlılar varlıklarını sürdüremez, yok olurlar. Doğal seleksiyon(ayıklama) bunun güzel bir örneğidir. Değişime uyum sağlayan canlı türleri hayatta kalır ve nesillerini devam ettirir.

Maddelerin temel yapılarında veya dış yüzeyinde meydana gelen farklılaşmalar değişimdir. Tabi olaylar sırasında yer kürenin yüzeyinde veya alt katmanlarında meydana gelen farklılıklar değişimdir.  Mikroorganizma ya da çok hücreli canlılarda meydana gelen gelişme ve büyüme değişimdir. Toplumlarda kültürel, sosyal, teknolojik veya ekonomik farklılaşmalar değişimin bir sonucudur.  Her değişim bir durum veya konumdan başka bir durum veya konuma geçmektir. Bu geçişin en önemli sebebi insanın hayatta kalma ve neslini devam ettirebilme arzusudur.

Değişimler sırasında köklerimize bağlı kalmaya özen göstermeliyiz. Aksi takdirde gelişelim derken yozlaşarak yok oluruz!

Yeryüzündeki canlı ya da cansız her şey değişimin bir sonucudur. Bu değişimler, ya doğal yasalar gereği zaman içerisinde kendi kendine ya da insanlar eliyle gerçekleşmektedir. İster doğal süreç içerisinde kendi kendine, isterse insan eliyle kontrollü olarak yapılsın, her ikisinin ortak özelliği birdenbire değil, bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmesidir. Bu süreç, değişimi hızlandıran ya da değişim hızını düşüren temel dinamikleri içerisinde saklar.

Her birimizin algı durumu, aldığımız eğitim ve öğrendiklerimizle şekillenir. İlk eğitimimizi aile ve yakın çevremizden aldık. Temel inanç sistemlerimiz ve bakış açımız burada oluşmaya başladı. Gittiğimiz okullar, öğretmenlerimiz, arkadaşlarımız, okuduğumuz kitaplar, mensubu olduğumuz sosyal çevre, siyasi guruplar,  olaylar ve olgulara verdiğimiz tepki bakış açımızın gelişmesinde önemli rol oynadı. Ait olduğumuz topluluğun bir parçası olduk. “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!” İnandığımız her şeyin doğru olduğunu, olaylar hakkında kesin kanaat sahibi olduğumuzu düşündük. Bakış açımıza göre dünyayı olduğu gibi gördüğümüzü sandık. Oysa biz dünyayı olduğumuz gibi görürüz. Temel paradigmamız böyle oluşmuştu. Doğru veya yanlış olması hiç fark etmez, algılama biçimimiz tutum ve davranışımızın temelidir. Bu yüzden her birimiz çevremizde meydana gelen değişikliklere farklı tepkiler veririz.  

Bilim insanlarına göre, kimyasal tepkime sırasında tepkimeye giren ve tepkimeden çıkan ürünler bir dağın iki tarafındaki ovalarda bulunurlar. Kimyasal reaksiyonun gerçekleşmesi ve yeni maddeler elde edilmesi için tepkimeye giren maddelerin arada bulunan bu dağı aşmaları gerekir. Bu dağın zirve noktası geçiş evresidir. Bu noktada tepkimeye uğrayacak atomlar arasındaki bağlar kopar ve farklı atomlar arasında yeni bağlar oluşur. “Geçiş evresi,” tepkimeye giren ve tepkime sonrası elde edilecek ürünler arasındaki ilk evredir. Dağın aşılmasından sonra hiçbir özelliğiyle eskisine benzemeyen yeni bir madde oluşur.

DEVAM EDECEK

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.