AKP, CHP’NİN DEĞİŞMESİNİ İSTEMİYOR- Ruhittin SÖNMEZ
AKP, CHP’NİN DEĞİŞMESİNİ İSTEMİYOR- Ruhittin SÖNMEZ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “başörtü meselesinin çözümünü yasal güvenceye almak” için yaptığı hamle AKP’yi rahatsız etti.
AKP kanadından yapılan açıklamalar “CHP eski CHP olarak kalsın” arzusunu yansıtır nitelikte.
Mesela AKP Genel Başkan Yardımcısı Özlem Zengin’in tepkisi çok sert oldu. “Başörtüsü yasağı CHP’ye rağmen çözüldü. Onca yıl milyonlarca kadının hayatını mahvettikten sonra ya hakiki özür dileyin ya da sükût edin” dedi.
Oysa hepimiz biliyoruz ki 2011 yılında Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’nin verdiği destekle başörtüsü sorunu çözüldü. Elbette çözümün öncüsü AKP idi fakat CHP’nin desteği değişimin sarsıntısız bir şekilde gerçekleşmesi için çok değerli katkı sağladı.
Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme yolculuğuna” çıkışının CHP içindeki bir kesimi rahatsız ettiğini biliyoruz.
Yılların kutuplaşmasının yarattığı sert tavırlı insanlar iki kesimde de var.
Fakat “Bizim muhafazakâr dünyayla helalleşmemiz lazım, eksiğimiz var, hatalarımız oldu, dindar kesimle oturup konuşamadık, dertlerini dinlemedik” diye özeleştiri yapan Kılıçdaroğlu’nun muhafazakâr kitlelerle samimi diyalog kurma çabası AKP’lileri neden bu kadar kızdırdı?
Kılıçdaroğlu “geçmişte yanlışlarımız oldu ama değişmeyi bildik” diyor. Görünen o ki AKP’liler “CeHaPe” öcüsüyle kutuplaştırdığı kitlelerin ellerinden kayıp gitmesinden endişe ediyor.
Yunanistan İzlenimleri (1) Doğunun Gürsesi / ERDAL GÜZEL
Yunanistan İzlenimleri (1)
Doğunun Gürsesi / ERDAL GÜZEL
Yunanistan’ın ABD’nin hibe ettiği zırhlı araçları adalara sevk etmesi Ankara-Atina hattındaki gerilimi artırdı. ERVAK Başkanı Erdal Güzel, gündemden düşmeyen toprakları Pusula okurları için kaleme aldı.
Dünyayı sarsan Covit 19 dolayısıyla son birkaç yıldır seyahat özgürlüğümüz kısıtlanmış, tabir yerindeyse evlere hapsolmuştuk. Bu kısıtlı dönemi değerlendirip “Güzel Gezginin Anıları “ isimli kitabımı bitirmiş, sınırların açılmasıyla birlikte yeni coğrafyaları ve kültürleri görmek için fırsat kollamaktaydım.
Dünyanın büyük kısmını gezmek nasip olmuştu ama Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu, Osmanlı aydınlarının ‘Kâbe-i Hürriyet’ diye niteledikleri Selanik’i görmek nasip olmamıştı. Bu beklentimin, Kocaeli Aydınlar Ocağından arkadaşlığımız olan Hasan Uzunhasanoğlu’nun telefonuyla gerçeğe dönüşebileceği aklımın ucundan dahi geçmemişti. Hasan Bey’in yakın zamanda Selanik ve Kavala’yı içine alan bir gezi planladıklarını ve bu grup içerisinde benim de olmamı istemesi ile ‘Evlad-ı Fatihan’ topraklarını görme hayalim gerçeğe dönmeye başladı.
EĞİTİM BİR İHTİYAÇTIR – Seyfettin KARAMIZRAK
EĞİTİM BİR İHTİYAÇTIR – Seyfettin KARAMIZRAK
İnsan, varlıklar arasında eğitime ve öğretime en çok muhtaç olanıdır.
Oysa hayvanlar, içgüdüleriyle doğduklarından, kısa sürede çevreye uyum sağlarlar. O yüzden de eğitime ihtiyaçları yoktur.
Bir at yavrusu doğduktan kısa süre sonra ayağa kalkabilmekte, yaşamı boyunca her hangi bir bakıma muhtaç olmadan hayatını idame ettirebilmektedir.
Fakat yeni doğan çocuk, aciz, bakıma ve korunmaya muhtaçtır. Kendi başına hayatını sürdürmesi, çevreye intibak etmesi imkânsızdır. Uzun süre, hatta hayat boyu bakıma, yardıma ve eğitilmeye muhtaçtır. Aynı zamanda, şaşılacak kadar da öğrenme yeteneğine sahiptir.
İnsanın bu muhtaçlığı ve eğitilmeye temayüllü olması, bilgi, beceri ve tutumlarla donanmasını zorunlu kılmaktadır.
EKONOMİMİZİ MAHVETMEK İSTEYENLER – Ruhittin SÖNMEZ
EKONOMİMİZİ MAHVETMEK İSTEYENLER - Ruhittin SÖNMEZ
R. Tayyip Erdoğan ve çevresine göre “dış güçler Türkiye ekonomisini mahvetmeye çalışıyor.”
Nedense bu “dış güçlerin” kim olduğu tam olarak telaffuz edilmiyor.
Türkiye dışarıya 450 milyar dolar borçlu. Dış güçler bu miktar borcu verenler olabilir mi?
Veya Türkiye’nin 270 milyar dolar ithalat yaptığı, 250 milyar dolar ihracat yaptığı ülkeler olabilir mi?
Bu dış güçlerin Türkiye ekonomisini mahvetmesi demek, alacaklarını alamamak, satacağı malları satamamak, bizden tedarik edebilecekleri ihtiyaçlarını da alamamak demek değil midir?
Nihat Gürer, işte böyle bir adamdı – M.Tanzer ÜNAL
Nihat Gürer, işte böyle bir adamdı - M.Tanzer ÜNAL
“Bir adam düşünün, hayatında hiç boş konuşmasın…
Bir adam düşünün, günün 24 saati zihni din, vatan, millet meseleleriyle meşgul olsun…
Bir adam düşünün, inandığı dava uğruna Allah’tan başka kimseden korkmadan mücadele etsin…
Bir adam düşünün, hakkı söylemekten Allah rızası için asla sakınmasın…
Bir adam düşünün, meselelere hiçbir zaman tek yönlü bakmasın ve bu nedenle kendini bile zaman zaman şaşırtacak derecede ileri görüşlü olsun…
Bir adam düşünün, hasta yatağında son günlerini yaşarken, konuşmaya hali yokken, ilmi bir tartışma duyduğunda birden canlansın…
Bir adam düşünün, akıbetinin ne olacağını bilemediği bir hastalık sebebiyle ameliyat yatağında acısına katlanmaya çalışırken asıl derdi “ülkenin gidişatı” olsun…
Bir adam düşünün, hayatında kimseye ihanet etmemiş olsun…
SIRA TARİHİ DEĞİŞTİRMEYE GELDİ – Ruhittin SÖNMEZ
SIRA TARİHİ DEĞİŞTİRMEYE GELDİ - Ruhittin SÖNMEZ
CB Tayyip Erdoğan "Sultan Abdülhamid 33 sene gram yer kaybetmeden Osmanlı'yı yönetti" cümlesini ikinci defa yine söyledi. Demek ki yanlış bilgi değil, kast söz konusu.
Oysaki “2. Abdülhamid en çok toprak kaybeden Osmanlı padişahı” olarak biliniyor. Tarih kitaplarında 2. Abdülhamid’in, 33 yıllık saltanat döneminde Osmanlı’nın; Tunus, Mısır, Kıbrıs, Sırbistan, Karadağ ve Romanya olmak üzere,1 milyon 592 bin 806 kilometre kare toprak kaybettiği yazılıyor. Yani bugünkü Türkiye’nin iki katı büyüklüğündeki topraklarımız vatanımız olmaktan çıkmıştı. Ciddi tarihçilerin hepsi de bu acı gerçeği ifade ediyor.
Bir kere toprak üzerinde hakimiyet kaybı anlatılırken kullanılacak birim, ağırlık birimi gram değildir. Alan birimi olan kilometrekare kullanılır. Ama bu “küçük” ayrıntıya takılmayalım. Şimdilik “Reis’in hikmetinden sual olunmaz” diyelim ve geçelim.
RTE sadece tarihi gerçeklere değil, halen herkesin şahit olduğu gerçeklere aykırı beyanları da sık sık tekrarlıyor. ABD’de Birleşmiş Milletler’de, “Amerika’da AVM’lerin rafları boş” diye konuşma yapıyor. “Almanya’da raflar boş, Almanlar bizi kıskanıyor” gibi gerçeğin tam zıddı ifadelerde bulunuyor. Üç ay önce gezdiğim ABD’de asla bir kıtlık yoktu ve orada bulunan Türkler bizleri üzülerek, acıyarak izliyorlardı.
Erdoğan kendi iktidar döneminden çok önce yapılmış havaalanları, üniversiteler, yollar vd. eserleri “Bizden önce ne vardı? Biz yaptık biz” diye sahipleniyor. Bu da yine bir nevi tarihi gerçekleri değiştirme çabası sayılabilir.
MERAL AKŞENER’İN CUMHURBAŞKANI ADAYI – Ruhittin SÖNMEZ
MERAL AKŞENER'İN CUMHURBAŞKANI ADAYI - Ruhittin SÖNMEZ
Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayını belirleme konusunda son derece titiz ve temkinli. En doğru adayı bulmayı ve en doğru zamanda açıklamayı planlıyor.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Cumhurbaşkanı adayı olmayacağını açıklamıştı.
CB adaylığına yakıştırılan diğer isimler zamanla gündemden düştü. Dışarıdan Abdullah Gül gibi birinin, CHP içinden İlhan Kesici, Abdüllatif Şener gibi isimlerin Millet İttifakı’nın adayı olma ihtimali kalmadı gibi.
Millet İttifakının büyük partisi CHP’nin içinden biri veya CHP’nin teklif edeceği bir aday olacağı adeta kesinleşti.
Son aylarda İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun CB adaylığı şansı iyice zayıfladı.
Kemal Kılıçdaroğlu, “Cumhurbaşkanı adaylarının 6’lı Masada buluşan partilerin ortak kararı ile belirleneceğini” söylüyor.
Ama seçenekler azaldı. En güçlü iki aday olarak CHP’li Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kaldı.
Görünen o ki CHP’nin Genel Başkanı veya Ankara Belediye Başkanından biri 6’lı Masadan ortak aday olarak çıkacak. DEVA ve Gelecek Partilerinin Cumhurbaşkanı adayı konusunda tutumu net değilse de bu partilerin 6’lı masadan ayrılmaları beklenmiyor.
Abdülkadir Selvi bile, “Akşener ‘Yok’ derse Kılıçdaroğlu’nun adaylığı suya düşer. Örnek Abdullah Gül. Ama Akşener ‘Evet’ derse Kılıçdaroğlu tartışmasız bir şekilde ortak aday olur” diyor.
İşte bu yüzden İYİ Parti ve liderinin kimi desteklediği önemli.
Daha da önemlisi Kemal Kılıçdaroğlu kendisi aday olmaya kararlı mı?
EV HAYALİ SATMAK ÇOK KÂRLIDIR – Ruhittin SÖNMEZ
EV HAYALİ SATMAK ÇOK KÂRLIDIR - Ruhittin SÖNMEZ
“Asrın Sosyal Konut Projesi” denilen projeden ev sahibi olmak için, daha bir hafta dolmadan, 4 milyona yakın kişi talepte bulundu. Başvurular 14 Eylül – 31 Ekim arasında alınacağına göre başvuru sayısının en az 5 milyon olacağını söyleyebiliriz. Yani bir hanede ortalama 3-4 kişi olacağı hesabıyla, 15-20 milyon civarında vatandaşımızı ilgilendiren büyük bir ekonomik vaka ile karşı karşıyayız.
Aşırı yükselen kiralarla baş etmek çok zor. Kiracı olmamak, kendi evinde oturmak hayat standardının değişmesi demek. Bu bakımdan kiracı durumunda olanlar (nüfusumuzun yüzde 27’si) için ev sahibi olmak en güzel hayal. Kiracı vatandaşlarımızın bütün imkanlarını seferber edip ev sahibi olma hayaliyle bu projelere koşması anlaşılabilir bir durum.
Elbette devletle mukayese edilmez ama mesela Jet Fadıl her yeni projesini tanıttığında, önceki projelerde mağdur olan binlerce insanın tecrübelerine rağmen, insanlarımız katılmak için sıraya girdiler. Bu anlayıştaki kitlelerin devletin sözüne inanarak, “fırsatı kaçırmamak için” bankalarda kuyruk oluşturmasını anlayabiliyorum.
“MONTESSORİ EĞİTİMİ” ÜZERİNE-2 / Seyfettin KARAMIZRAK
“MONTESSORİ EĞİTİMİ” ÜZERİNE-2 - Seyfettin KARAMIZRAK
“Çocuklarınıza çok değerli birer hazineymiş gibi bakın, onları ve kendinizi onurlandırın.” BernieSiegel
Montessori Eğitimi’nin Temel Özellikleri;
Büyüklerle küçüklerin bir arada bulunması çocuklarda toplumsal bilinci ve kendine güveni geliştirir.
Çocuklar öğretmenlerinin uyarıları yerine, kendi hatalarını kendileri düzeltirler.
Bireysel öğrenme, çevre içerisinde gerçekleşir. Her bir çocuk farklı bir adımda büyür, bu onun gelişimini destekler.
Somut öğrenme üzerinde durulur. Çocuklar kavramları gerçek hayatta yaşayarak öğrenir.
Montessori sınıflarında bütün materyaller çocukların erişebileceği yerlerde bulunur. Masa, sandalyeler çocukların kullanabileceği kadar küçük, duvardaki resimler çocukların göz seviyesinde olacak şekildedir. Bu düzenleme, çocuğun istediği materyali seçmesine imkan sağlanır.
Çocuklar eğlenerek, araştırma isteğiyle çalışırlar. Doğal liderlerdir, yeni görev almaktan mutludurlar. Onların ilgileri işin sonunda çıkan üründen ziyade işin kendisidir.
Montessori eğitimi, çocuklara doğal bir sorumluluk hissi verir.
Çevre, çocuklar için hazırlanmıştır. Odadaki her şeyin raflarda özel bir yeri vardır.
Çocuklar öğretmen tarafından değil, kendi gelişim ihtiyaçları tarafından motive edilirler.
DAR GELİRLİLERİ RAHATLATICI TEDBİRLER – Ruhittin SÖNMEZ
DAR GELİRLİLERİ RAHATLATICI TEDBİRLER - Ruhittin SÖNMEZ
Çok yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı dar gelirli kesimin en temel ihtiyaçlarını tedarik etmesinde sıkıntı yaratıyor. Bu da devletin dar gelirlileri kısmen rahatlatacak bazı kararlar almasını zorunlu kılıyor.
Yaşanan ekonomik buhranın hiç etkilemediği bir kesim olduğu muhakkak. Hatta muhtemelen toplam nüfusun yüzde 10’u mertebesindeki bu kesimin alım gücü azalmadığını, bir kısmının da daha zenginleştiğini tahmin edebiliriz.
Sığınmacılarla beraber 90 milyonun üstünde olan Türkiye’de 10 milyona yakın bir nüfus gelirlerini enflasyonun üzerinde veya enflasyon artışı kadar artırabildikleri için ekonomik bir sıkıntı hissetmiyorlar.
Yine ikinci bir 10 milyon kadar nüfus gelirlerini enflasyon artışı kadar artıramamış olsa da geçmişte yaptıkları yatırımları sebebiyle; ev, araba, beyaz eşya, mobilya, elbise, telefon gibi malzemeleri önceden alabilmiş olduğu için bu konularda bir süre masraf etmeseler de olabilir. Bu kesim sadece gıda, enerji, ulaşım gibi masraflardaki artıştan yani hayat pahalılığından kısmen etkileniyorlar.
TÜİK’in 2021 yılına dair raporuna göre, Türkiye'de en yüksek gelire sahip bu yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay, yüzde 46,7’dir.
Hani “ekonomik kriz yok, yollar lüks araba dolu, lokantalarda, kafelerde yer bulunmuyor” dedirten kesim bu.
Bu kesim bütün yolları dolduracak kadar arabaya sahiptir. Fiyatlardan etkilenmeden lokanta ve kafelere gidenlerin sayısı bu tür mekânların tamamının dolduracak mertebededir.
Ama geride kalan 70 milyonun konumu, kademe kademe, “sıkıntılıdan ”s“ derin yoksulluğa” giden bir ıstırap çizgisindedir.
Gökhan Hacıibrahimoğlu’na; “Rahmetli Arkadaşım Fevzi GENÇ” kitabı..
16 Eylül 2022 Cuma / e. THY Edinburg Müdürü Gökhan Hacıibrahimoğlu’na 306 sayfalık “Arkadaşım Fevzi GENÇ” kitabını takdim ettim.
BÖYLE YARGIYA GÜVEN OLUR MU? – Ruhittin SÖNMEZ
BÖYLE YARGIYA GÜVEN OLUR MU? - Ruhittin SÖNMEZ
Hukuka ve adalet sistemine güven yerlerde sürünüyor. Bunu ben değil üst yargı organlarının başkanları adli yıl açılışlarında ve her geçen sene artan bir kaygıyla ifade ediyorlar.
Hukukun katledildiği, adalet sisteminin çökertildiği çok sayıda örneği siz de hatırlayacaksınız. Cumhurbaşkanına hakaret davaları; sanatçı ve gazetecilerin siyasal linç kampanyası sonucu tutuklanmaları; yolsuzluk yapanların değil, yolsuzluğu ifşa edenlerin mahkûm edilmesi gibi örnekleri anlatmayacağım. Sedat Peker’in ifşa ve itiraf ettiği; Batıda olsa, her biri hükümetler düşürecek iddialarının görmezden gelinmesini de bahsetmeyeceğim.
Yargının siyasallaşmasının taşrada ücra ilçe ve beldelere kadar nasıl yayıldığının güncel bir örneği yaşandı ülkemizde. Bunu anlatacağım.
ECDADIMIZA KARŞI NEFRET VE İHANET SUÇU – Ruhittin SÖNMEZ
ECDADIMIZA KARŞI NEFRET VE İHANET SUÇU - Ruhittin SÖNMEZ
İzmir’in Kurtuluşu törenleri bu 9 Eylül’de daha bir coşkuyla, 2 milyon kişinin katılımıyla ve muhteşem bir görsel şölenle kutlandı.Törende beni en çok etkileyen sahne protokol ve halkın İstiklal Marşını yürekten okuyuşu, içtenliği ve coşkularını yansıtan gözlerindeki ışıltılar idi.
Bu yıl İzmir’in 3,5 yıl süren Yunan işgalinden kurtuluşunun 100. Yılı idi. Yenilen sadece Yunan değil arkasındaki İngiltere, Fransa, İtalya gibi emperyalist devletlerdi.
Bu etkinlik Türk milletinin İzmir’in ve Türkiye’nin kurtuluşunu sağlayan Atatürk, silah arkadaşları, şehitlerimiz ve gazilerimize bir şükran ifadesiydi.
Kul hakkı yiyenler, bağımsız yargı ve hukuk devleti istemezler – Fahri ÖRENGÜL
Kul hakkı yiyenler, bağımsız yargı ve hukuk devleti istemezler - Fahri ÖRENGÜL
Sosyal devlet ekonomik açıdan güçlü kesimlere karşı yurttaşlarımızı korumak için tarihin süzgecinden geçerek Anayasalara girmiş en temel kavramlardan birisi, toplumsal barışın aracıdır.
Adalet de toplumda üstün kabul edilenlerin, güçlülerin, hatta devletin eylem ve işlemlerine karşı yurttaşlarımızı koruyan en temel kalkandır. sosyal devlet olmanın hukuk ayağıdır. Bu nedenlerle devlet yönetiminde ve adaletin dağıtımında “üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü ”esastır denilir. Bir ülkede eğer hukukun değil de üstünlerin hukuku varsa o ülkede adalet yoktur. Adaletin olmadığı bir ülke de ne yazık ki batmaya, yok olmaya mahkumdur.Bir çok Türk devleti de adaletsizlikten batmış, yok olmuştur.
Müslüman, aydın olamaz mı? – Fahri SAĞLIK
Müslüman, aydın olamaz mı? - Fahri SAĞLIK
Aydın nedir? Aydın kime denir? Aydınlar hep devrimci, solcu veya batıcı mı olur? Müslüman aydın olmaz mı? İçimize ( beyinlerimize ) yerleştirilen modern hurafelerden birisi de “Müslüman aydın olamaz” safsatasıdır.
Aydın kavramı tarihi süreç içerisinde pek çok aşamadan geçerek dilimize 1930’lu yıllarda girip yerleşmiştir. Atalarımız bunun yerine münevver kavramını kullanırlardı. Hatta daha önceleri toplumumuzda böyle insanlar için ‘ulema’, ‘mütefekkir’, ‘âlim’, ‘arif’, ‘efendi’ vs. sözcükler kullanılmıştır.
Mevcut sözlüklere göre Münevver: Tenvir edilmiş, nurlandırılmış, aydınlatılmış, ışıklı demek. Aydın ise: Işıklı, aydınlanmış, açık, anlaşılır, aşikâr, kültürlü, bilgili, münevver, entelektüel demek. Münevver terimine yakın ve aynı kökenden gelen başka kelimeler de vardır: münebbih (uykudan uyandıran, ikaz eden), münecci (kurtarıcı) ve münevvir (aydınlık veren, nurlandıran) Kültürümüzün derinliği, dilimizin zenginliği göz ardı edilerek münevver kelimesi ihtiva ettiği bütün anlamları ile bir kenara itilerek yerine ihtiva ettiği manası da daraltılarak aydın kavramı yerleştirildi.
“ADALARI İŞGAL ETMENİZ BİZİ BAĞLAMAZ” – Ruhittin SÖNMEZ
“ADALARI İŞGAL ETMENİZ BİZİ BAĞLAMAZ” - Ruhittin SÖNMEZ
CB ve AKP Genel Başkanı R.T. Erdoğan ilk defa Yunanistan’ın Ege’deki adalarımızı işgal ettiğini itiraf etti.
Erdoğan, Samsun'da yaptığı açıklamada Yunanistan'ı eleştirerek, "Adaları işgal etmeniz filan bizi bağlamaz. Vakti saati geldiğinde gereğini yaparız. Bir gece ansızın gelebiliriz" ve "Yunanistan'a bizim tek cümlemiz var: İzmir'i unutma!" cümlelerini sarf etti.
Oysaki Yunanistantan 2004 yılından itibaren Türkiye’ye ait 20 ada ve 2 kayalığı adım adım önce işgal ve sonra ilhak etti. Adalarımızda 14 Yunan askeri üssü ile 6 bin Yunan askerini konuşlandırdı.
Bu dehşet haberi kamuoyuna ilk duyuran Millî Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım oldu. Yalım kamuoyunu uyandırmak için yaklaşık 8 yıldan beri müthiş bir fedakârlık ve gayret içinde.
Ümit Yalım’ı Kasım 2014’te Adana’da, Aydınlar Ocakları 40. şurasında tanıyınca kendisini Kocaeli’ye davet ettim. O yıllarda başkanı olduğum Kocaeli Aydınlar Ocağı’nda Şubat 2015’te konferans verdi. Bu konferans Yunanistan’ın adalarımızı işgalinin kamuoyuna anlatılmasında ilk işaret fişeklerinden biri oldu.
Ümit Yalım meseleyi Türk milletine anlatabilmek için yazılar yazdı, konferanslar verdi. Sözcü ve Yeniçağ başta olmak üzere verdiği bilgileri paylaşabilecek medya organları ve ünlü yazarları bilgilendirdi. Muhalefet parti liderlerinden randevular alıp brifingler verdi. Adeta tek başına bir karargâh gibi çalışarak bize ait olan adaların Yunanistan tarafından işgal ve ilhakına nasıl göz yumulduğunu anlattı.
Ümit Yalım son derece nazik ve naif bir insan. Fakat konu vatan olunca kadife eldiven içindeki çelik yumruk gibidir. Konferans ve yazılarında “adalarımızın işgal ve ilhakından sorumlu olan dönemin Başbakanı R. T. Erdoğan ile bu dönemlerde Genelkurmay Başkanlığı makamında bulunanların ileride vatana ihanet suçundan yargılanacağını” söyledi.
Bütün bunlara rağmen ne Erdoğan’dan ne de Genelkurmay Başkanlarından bir ses çıkmadı.
2004’te CHP Milletvekili Onur Öymen soru önergesi verdi. “Yunanistan’ın bayrak diktiği adaların Türkiye’ye ait olup olmadıklarını” sordu. 18 sene cevap verilmedi.
Bugüne kadar iktidar kanadı 20 adamızın Yunanistan tarafından işgalini inkâr ediyordu.
Nihayet RTE işgali itiraf eden yukarıdaki açıklamayı yaptı.
“MONTESSORİ EĞİTİMİ”ÜZERİNE-1 – Seyfettin KARAMIZRAK
“MONTESSORİ EĞİTİMİ”ÜZERİNE-1 - Seyfettin KARAMIZRAK
“Çocuklar eleştirilmekten, azarlanmaktan değil, kendilerine güzel örnek olunmasından etkilenirler.” Thiersch
“Sorun çaresizlik değil, isteksizlik... İsteksiziz; çünkü çocuklukta bize uygulanan ilk şey, içimizdeki isteği öldürmektir.” Bernard Shaw
Montessori eğitim programı, “bireysel eğitim”e dayanan Maria Montessori tarafından geliştirilmiş bir eğitim modelidir.
İtalya’nın ilk kadın doktoru, pedagog ve antropoloji profesörü Maria Montessori(1870-1952), çocuğun bireysel becerilerine, ilgi alanlarına, öğrenme hızına ve karakter özelliklerine uygun bir pedagoji geliştirmiştir.
Maria Montessori çocukların; “ödüllerden, cezalardan, yetişkin tarafından programlanmış eğitimden, oyuncaklardan, şekerlemelerden, öğretmen masasından, toplu derslerden”, hoşlanmadıklarını,
“Özgürseçimden, hatalarını kendilerinin denetiminden, hareket etmekten, sessizlikten, sosyal ilişkilerinin kendileri tarafından kurulmasından, çevrenin düzenli ve temiz olmasından, özgür faaliyete dayalı disiplinden, kitapsız okuma yazmadan, alıştırmaların tekrarından”, hoşlandıklarını gözlemlemiştir.
Montessori eğitimi, kişiliğin oluşumu üzerinde durmaktadır. Maria Montessori bunu şu şekilde ifade etmektedir:
-Eğitimde metot değil, insan kişiliği göz önüne alınmalıdır.
-Çocuk, özeldir, tektir, kendine has bir varlıktır.
-Çocuk, gelecekte yetiştireceği kişi modelini biçimlendirir.
-Çocuk, insanlığın imarıdır.”Çocuklar, farkında olmadan içlerindeki inşa planına uyarak kendi ritimleri doğrultusunda kendilerini geliştirmeye çalışırlar.
-Bu gelişime yetişkinler etki edemezler. Onlar inşa planını bilmemektedirler. Yetişkinin zamansız müdahalesi, inşa planını tahrip edebilir ya da yanlış yönlendirebilir.
İYİ EĞİTİM – Ruhittin SÖNMEZ
İYİ EĞİTİM - Ruhittin SÖNMEZ
İYİ Parti iktidar olduğunda uygulayacağı programı ekonomi, hukuk, sosyal politikalar, eğitim vd başlıklar
altında kamuoyu ile paylaşmaya devam ediyor.
Bu defa İYİ Parti’nin eğitim alanına dönük sorunlar, çözüm yolları ve vaatlerinin açıklandığı
tanıtım toplantısına davet edilince Ankara’ya gittim.
Gittiğime değdi. Bütün sorunlarımızın temelini oluşturan “Eğitim” konusunda yapılan tespitler içimi
yakarken, çözüm önerilerini dinlemek umutlarımı artırdı.
****
AKŞENER’İN EĞİTİME BAKIŞI
Programın açılışında İYİ Parti lideri Meral Akşener 20 yıllık AKP iktidarında eğitim sistemimizin eskiye
göre iyileşmek yerine gerilediğini vurguladı.
Kendisini bir öğretmen olarak yetiştiren Cumhuriyetin kurduğu sistemin iki önemli özelliğine vurgu yaptı.
AKP’den önce, Cumhuriyetimizin eğitim sistemi bir fırsat eşitliği sağlıyordu. Anadolu’nun küçük bir
köyünden çıkmış zeki bir çocuk kendisine sağlanan fırsat ve imkanlarla Türkiye yönetiminde söz sahibi
olabileceği makam ve mevkilere yükselebiliyordu.
Şimdi derin bir yoksulluk ile sınanan, şaibeli yazılı
sınavlar ve mülakatlarla elenen, çocuklarımız bu fırsat eşitliğinden de mahrum edildi.
Cumhuriyetin kurup geliştirdiği eski sistemde eğitim sürecinde verilen bilgiler hayatın içinde
kullanılabilecek işe yarar bilgilerdi. Akşener kendisi gibi öğretmen adayı olanlara okullarda doğum,
dikiş, yemek, iğne yapmak gibi bir köyde ihtiyacı olabilecek bütün bilgilerin öğretildiğini anlattı.
Şimdi ise eğitim sürecinde sadece kutucukları karalayarak sınavlardan geçen öğrenciler okuduğunu
anlayamaz, derdini anlatamaz, hayatta işe yarayacak hiçbir pratik işi öğrenememiş olarak mezun oluyor.
Üniversitelerimizde eğitim kalitesi o kadar düşük ki. Üniversite mezunlarının hayali mesleğini yapmak
değil, ne olursa olsun bir iş bulmak. Yeni açılan üniversitelerimizin çoğu sadece iş talebini
erteleme aracı. Eskiden dünyada ilk 500’e girebilen üniversitelerimizin de kalitesi ve dünyadaki
sıralaması gittikçe düşüyor.
Meral Akşener;Öncelikle öğretmen okulları gitti, sonrasında köy okulları gitti, değişmedik bir şey kalmadı.
Bunun beceriksizlikten değil gayet isteyerek (taammüden) yapıldığını düşünenlerdenim. Kimse
bu kadar ahmak olamaz. Bu kadar bilimden, sürekli değişen dijital dünyaya uyum sağlamaktan uzak;
sadece parası olanın çocuklarını okuttuğu bir eğitim düzeniyle karşı karşıyayız” dedi.
Akşener “İYİ Eğitim” sunumunda açıklanan iyileştirmelerin eleştiriye açık olduğunu, herkesin
iyiniyetli teklifleriyle düzeltme ve geliştirmeye katkı sunabileceğini açıkladı.
BİR TANE CUMHURİYET SAVCISI YOK MU? – Ruhittin SÖNMEZ
BİR TANE CUMHURİYET SAVCISI YOK MU? - Ruhittin SÖNMEZ
Sedat Peker’in ifşa ve iddiaları hakkında bugüne kadar bir soruşturma dahi açılmadı, açılamadı. Hiç kimse tarafından yalanlanamayan iddiaların hiçbiri hakkında savcılar harekete geçmedi veya geçemedi.
Bu yüzden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Bu ülkede bir Cumhuriyet Savcısı yok mu?” diye feryat ediyor.
Birkaç sene önce savcıların çoğunlukta olduğu ve benim de bulunduğum bir sohbet ortamında, bir savcının şaka ile karışık söylediği söz aklımdan çıkmıyor: “Biz artık Cumhuriyet Savcısı değil SAVICIYIZ. Önümüze gelen siyasi içerikli iddia ve şikayetleri başımızdan savmak için ne gerekiyorsa yapıyoruz. Sebebi de malum.”
Gerçekten bu konularda soruşturma açabilecek savcının tam bir ülke sevdalısı serdengeçti olması gerekiyor.
30 Ağustos Zafer Bayramı – İsmail SARICA
30 Ağustos Zafer Bayramı - İsmail SARICA
30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Savaşı’nın kazanıldığı gündür. Dumlupınar yöresinde, Türk ve Yunan ordularının bu en büyük kapışması, Türk ordusunun zaferi ve ardında sömürgecilerin bulunduğu Yunan ordusunun yenilgisi ile sonuçlanırken “Makûs talihini” İnönü Savaşları’nda yenen Türk’ün, Atatürk’ün komutasında İzmir’e doğru ilerlediği, yeni Türkiye’nin bağımsızlığına doğru doludizgin yürüdüğü gündür.
Büyük Atatürk’ün ömründe ve Türk Ulusunun tarihinde yepyeni bir sayfanın açıldığı, 19 Mayıs 1919’dan 30 Ağustos 1922’ye dek geçen çileli günler; Kafkas’ta, Galiçya’da, Çanakkale’de, Yemen’de şehit olan, yorgun düşen Anadolu halkının ihanetlerle savaşındaki kahramanlıkları, iç ayaklanmalarla topyekûn savunmayı, askeri ve siviliyle kadını ve erkeğiyle, genci ve kocasıyla yaşayarak ve savaşarak başarıya ulaştığı, bir bakıma çok kısa, bir bakıma uzun ve çileli bir tarih kesitidir.