Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

21Şub/190

GÜNÜMÜZ VE GELECEĞİMİZ . . ! – Ali COŞKUN

94770051GÜNÜMÜZ VE GELECEĞİMİZ . . ! – Ali COŞKUN (58. VE 59. HÜKÜMETLER SANAYİ VE TİCARET BAKANI)

2018 yılında oldukça hareketli günler yaşadık. Bugünkü yazımda ekonomimizi yakından ilgilendiren üç konuyu paylaşmak istiyorum.

Birincisi; Ekonomimizin son aylarda sürüklendiği darboğazlar; Cumhurbaşkanımızın belirttikleri doğrultuda gelişmelerin arka planında ülkemizi siyasi ve bölgesel sorunlar karşısında zora sokmak için bir üst aklın, dış güçlerin olduğu ayan beyan ortada.

Ne var ki; Birçok ünlü ekonomist yeni bir Global krizin olabileceği görüşlerini ileri sürerek ülkemizin bu krizden en fazla etkilenecek ülkeler arasında olduğunu belirtmektedirler.

Bu görüşe kaynak olarak; Borç yükümüz: ( Kamu: 140.9 , Özel sektör: 325.1 Toplam 466 Milyar $) Bütçe açığı, Cari açık, Döviz Rezervimiz, İşsizlik ( Ağustos 2018: Açıklanan %11.1 Gerçek işsizlik : 16.6) Büyüme, Yüksek faiz ( % 28 - % 37 ), Yüksek enflasyon ( % 25,24), Tasarruf oranındaki gerileme, piyasalardaki durgunluk ve darboğazlar vb. ekonomik göstergeler üzerinde durulmaktadır.

Gerçek olan, güven ortamının sarsılmasıyla parasal politikaların öne çıktığı ekonomimiz; faiz-döviz-borsa üçgenine sürüklenme eğilimindedir.

Bu tablo karşısında kırılgan durumda olan ekonomimiz üzerine kurgulanan oyunların önlenmesi doğrultusunda tuzağa düşmeden, kötü niyetli girişimlere fırsat vermeden hükümetçe gerekli önlemlerin zamanında alınması ve ilgili kuruluşlarca da milli bir anlayışla desteklemesi yerinde olmuştur.

Yıllardır uygulanan ancak sonuçları tutturulamayan üç yılık OVP Orta Vadeli Programın yerine yeni bir anlayışla “Büyümede Denge Tasarrufta Seferberlik” başlığı ile ve sunulan aşağıda özeti verilen YEP Yeni Ekonomik Programın gerçeklere yakın kabul edile bilinir değerlerle uygulanmaya konulması, inandırıcı olmakla birlikte unutmayalım ki sonuç uygulamamızdaki başarıya bağlıdır.

TABLO : YEP..!

Bu vesileyle önceki makalemde (*) yazdığım ve önemli gördüğüm bir hususu burada tekrarlamak istiyorum. “Makroekonomik zorlukları yenerken mutlaka parasal politikalar, disiplinli mali politikalarla desteklemeli ve ciddi üretim politikaları ile bütünleştirilmelidir. “Ancak bu uygulama sonucu hükümetimizin hedefi olan: Üretim-yatırım-ihracat seferberliği sağlıklı olarak gerçekleşebilir.

Görünen o ki; alınan önlemler bir kaç ay içinde sonuçlarını vermeye başladı. Yeni pazarların katılmasıyla ihracatımızdaki olumlu gelişme, yurtdışı kaynaklı yabancı satışların da etkisiyle Türk Lirasının değer kazanmaya başlaması, uygulanan vergi indirimleri sonucu satışları hareketlenen otomotiv, beyaz eşya, mobilya ve gayrimenkul sektörlerindeki Pazar daralmasının normale dönmesi, turizmde beklenen olumlu gelişmeler sevindirici sonuçlardır.

Bu arada piyasadaki gelişmelere hız verebilmek açısından müteahhitlerin ve müstahsillerin alacaklarının Devlet kuruluşlarınca ödenmesi, KDV mahsuplaşma işlemlerinin hızlandırılması yerinde olacaktır. Zira bir çok sektörde piyasa durgunluğu devam etmektedir.

Vatandaşlara hayat pahalılığı şeklinde yansıyan yükler dikkatle analiz edilerek yeni tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir. Basına intikal ettiğine göre vatandaşların tüketici kredileri ( 536.2 Milyar TL ) ve Kredi kartı ile (99 Milyar TL) sorumsuzca borçlandıkları ve borçlarını ödeyemeyecek durumda oldukları dikkat çekmektedir. Diğer taraftan senet-çek protestoları ve icra olayları toplumu rahatsız edici seviyelere ulaşmış durumdadır. (2018 yılında devreden dosya 20 Milyon civarında olup yıl içerisinde de 8 milyon ilave beklenmektedir.)

Zorunlu maliyet artışları ve pazarda oluşan darboğazlar sonucu zora giren işletmelerimize ilgili bakanlıkların ve başta bankalar olmak üzere diğer kuruluşların hassasiyetle yaklaşması önem arz ederken sorumsuzca ve fırsatçılıkla ortaya atılan konkordato (İflas anlaşması) söylentileri ise üzücü gelişmelere yol açmaktadır,

İkincisi: Toplumun ahlak anlayışı; Son yıllarda halkımızın sosyal gelişmesi ekonomik gelişmenin önünde seyrederken, piyasalara yabancı marka hayranlığı ile tüketim ekonomisi, gösteriş ekonomisi ve israf ekonomisi hakim olmaya başladı. Toplum olarak ürettiğimizden çok tüketme eğilimi dikkat çekmektedir.

Bu çerçevede gıda güvenliği başta olmak üzere bir çok fırsatçının haksız fiyat artışları, kalite bozukluğu, yalan beyan aldatma vb. konularda bir çok alanda ticari ahlak (**) konusunda da üzücü tablolarla karşı karşıya kalıyoruz. Oysaki toplumun her kesimi kişi ve aile olarak ya da kuruluşlar ve kurumlar olarak doğabilecek “Kul Hakkı” konusunda yüce yaratanın affetmediği sorumlulukları vardır.

Aslında bu olumsuz çirkin gelişmeler toplumumuzun kültürüne manevi dünyamızdaki beklentilerine yakışmıyor. Amerika’da George Washington Üniversitesinde Uluslararası Araştırmalar Bölümünde birkaç Müslüman İlim Adamının Mukaddes Kitabımız Kur’an’a göre yalan söylememek, hile yapmamak, iftira etmemek, haksız kazanç sağlamamak, sözünde durmak, kul hakkını korumak, adil davranmak vb. Ahlak kurallarını sıralayarak ülkelerin vatandaşlarının bu kurallara uygunluklarını araştırmışlar. Açıklanan rapora göre ne yazık ki Malezya 39, Türkiye 103. Sırada olup ilk sıralarda: İrlanda, Yeni Zelanda, Finlandiya, İsveç gibi ülkeler yer almakta.

Üçüncüsü: Geleceğin ekonomik ve Teknolojik gücü;

Yukarıda çok özet olarak bahsettiğimiz gelişmeler ışığında ülke gündemimizin artık değişme zorunluluğu vardır. Kısır siyasi çekişmelerle zaman ve güç kaybetmekteyiz.

Amerika vatandaşı Profesör Yuval Harras’ın son kitabında: “Eski zamanlarda toprak en önemli servet ve güçtü. Toprak sahibi aristokratlar ve köle olan halklar vardı. Sonra endüstri devrimiyle makinalar toprağın yerini aldı. Kapitalistler ve emekçi sınıfları oluştu. Gelecekte ise bilişim teknolojileri öncülüğünde dünyamıza “Data” Veri gücü hakim olmaya başlayacağını” belirtiyor.

Yine muhtelif İlim adamlarına göre insanın beynindeki biyolojik bilginin ( Bio-Tech) ölçülerek ne düşündüğü ne istediği belirlenerek. (İnfo-Tech) Bilgisayar ortamında takip edilebilecektir. Yapay zekâ gelişimiyle internet “Bulut” kullanımı sonucu yaklaşık dört milyar yıldır organik olarak şekillenen insanların yaşama biçimi inorganik yaşama dönüşerek toprak, endüstri hâkimiyeti “veri” hâkimiyetine dönüşecektir.

Öyleyse geldiğimiz noktada kendi kendimizi sorguya çekerek: “Biz bu gelişmelerin neresindeyiz…? Sanayimiz 4,0‘ın neresinde..? “

2002 yılında kurulan hükümetimizin ilk yıllarında ciddi temelleri atılan ve sanayi-üniversite işbirliğinin ciddi yansıması olan Teknoloji Geliştirme Bölgelerini, Teknoparkları teknokentleri ne kadar destekleyebiliyoruz?

Yüksek teknoloji olarak geliştirilen yerli ve milli ürünlere ne kadar sahip çıkabiliyoruz.

Anlaşılan o ki, bu konularda alınacak çok yolumuz var. Unutmayalım ki Ar-ge ve inovasyon’a önem vererek teknoloji öncülüğünde her dalda ve özellikle yerli ve milli sanayimize sahip çıkamazsak ekonomik ve teknolojik sömürge olmaktan kurtulamayız.

Türkiye şimdiye kadar çok badireler atlattı, bu günleri de atlatır. Atalarımızın öz deyişiyle tekrarlayalım “Bu da geçer Ya hu…! Yeter ki irademizi doğru yolda kullanalım.

Nice huzurlu, mutlu yıllara ulaşmak dileklerimle.

(*) Yeni Döneme Girerken Ekovitrin Temmuz 2018

(**) Ticari Ahlak Turcomoney Ağustos 2012

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.