KOMŞULUK ÂDÂBI – Hilmiye KETENCİ
KOMŞULUK ÂDÂBI - Hilmiye KETENCİ
Ailemizden sonra en yakın sosyal çevremizi komşularımız meydana getirir. İyi veya kötü günlerimizde şartlar en yakın çevre ile temas halinde bulunmayı gerektirir. Darlık zamanında yardımlaşma, normal zamanlarda ziyâretleşme, sır sayılabilen halleri gizleme birbirinin hâlinden etkilenme, hatta komşunun mülkünü satın almada öncelik hakkına sahip olma (şûf'a) komşulukla ilgili bir dizi hak ve sorumlulukların kaynağını teşkil etmiştir. İnsan sosyal bir varlık olduğundan duyduğu acıları paylaşmakla azalır ve aynı şekil de duyduğu zevkleri de paylaştıkça çoğalır. Bunları paylaşmanın başında komşuları gelir ki, bu nedenle insanlar bir araya gelerek obalar, köyler, şehirler kurmuşlardır. Atalarımız bile “Ev alma komşu al” “ Komşu, komşunun külüne muhtaç.” diyerekten komşunun ev için ne derece önemli olduğunu bildirmişlerdir. Kur'ân-ı Kerim'de komşu ilişkisinden söyle söz edilir. "Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve mâliki bulunduğunuz kimselere iyilik edin Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.”[1]Bu âyet-i kerîmede mü’minlere “on görev” verilmektedir. Bunlardan birincisi; insana herşeyi esirgemeden vermiş olan “Allah Teâlâ’ya ibadet” etmek ve ona hiçbir şeyi ortak koşmamak. İkincisi; “anaya babaya saygıda kusur etmemek ve onlara karşı evlatlık görevini yapmak”. Evlatlık görevinin, kulluk görevinin hemen peşinden zikredilmesi üzerinde dikkatle düşünülmelidir. Üstelik bu sıranın daha başka âyetlerde de gözetilmesi son derecede mânalıdır.Üçüncüsü; “akrabayı koruyup gözetmek” ve onlara iyi davranmaktır. Yukarıda sözünü ettiğimiz önem sırası burada da söz konusudur. Ana babadan sonra kendilerine karşı ahlâkî sorumluluk taşıdığımız kimseler akrabalardır. Tanımadığımız birine yaptığımız yardım bir iyilik sayıldığı hâlde, akrabaya yapılan yardım iki iyilik sayılmaktadır.
Kimler komşu sayılır? Bu konuda Hz. Ali’(r.a) den gelen rivayete göre, “Birbirlerinin sesini duyacak kadar yakın olan” kimseler komşu sayılır.Hz. Âişe (r.anha) annemiz, meseleye daha geniş bakmış ve “evin her cephesinden kırkar hânenin” komşuluk hakkı bulunduğunu söylemiştir., Hasan Basrî Hz.ne komşuluğun hududundan sorulmuş. O da: " Ön tarafından kırk ev, arka tarafından kırk ev, sağ tarafından kırk ev ve sol tarafından kırk evdir." dedi.[2]
Ayrıca, komşu tabiri, hiç bir ayırım yapılmadan, müslüman-kâfir, âbid-fâsık, dost-düşman, yerli-misafir, iyi-kötü, yakın-uzak bütün komşuları içine alır.[3] “Abdullah b. Amr’ın ev halkı için bir koyun kesilmişti. Eve geldiğinde şöyle dedi. Yahudi komşumuza bunun etinden hediye verdiniz mi? Yahudi komşumuza bunun etinden hediye verdiniz mi? Rasûlullah (s.a.v.)’den işittim şöyle diyordu: Cebrail bana devamlı komşuluk hakkını tavsiye etti ki ben komşuyu komşuya varis kılacağını sandım.” (Tirmizi)[4]Hadîs-i şerîfteki “Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım” ifadesinin anlamı, Cebrâil (a.s) bu konuda Allah Teâlâ’dan bir emir getirecek ve miras taksiminde -tıpkı akraba gibi- komşuya da hak tanıyacak sandım demektir.
Komşusunun, kendisinde ne gibi hakları bulunduğunu soran bir sahabeye Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle cevap vermiştir: "Hastalanırsa ziyaretine gidersin, vefat ederse cenazesini kaldırırsın. Senden borç isterse borç verirsin. Darda kalırsa yardım edersin. Başına bir felâket gelirse teselli edersin. Evinin damını onunkinden yüksek tutma ki, onun rüzgârını kesmeyesin. Ya senin ne pişirdiğini bilmesin, ya da pişirdiğinden ona da ver" [5]
Komşuya yapılacak iyilik ve ikramların neler olduğu Peygamber Efendimiz’e nisbet edilen bazı rivayetlerde tafsilatlı şekilde belirtilmektedir. Buna göre şu davranışlar komşuya iyilik sayılmaktadır:Borç veya ödünç bir şey isteyince vermek. Yardım isteyince yardımına koşmak. Hastalanınca ziyaret etmek. Maddî sıkıntıya düşünce gözetip kollamak. Mutlu günlerinde sevincine, kederli günlerinde üzüntüsüne ortak olmak. Ölünce kabre götürüp defnetmek. İzni olmadan evinin bitişiğine rüzgârını kesecek şekilde bina yapmamak. Kokusu komşunun evine gidecek bir yemek yapınca ona da bir miktar göndermek. Meyva alınca komşuya da hediye etmek, hediye etmeyecekse onu komşuya göstermemek, çocuğunun da o meyvayı dışarıda yiyerek komşu çocuğuna göstermesine meydan vermemek.[6]
Fakir ve muhtaç komşuların yardımına koşmak, gerekirse onlara maddi yardımda bulunmak, ödünç para vermek, çalışabilecek durumda olanlara, geçimlerini sağlayacak bir iş sağlamak müslümanın görevidir. Kimsesiz ve yaşlı komşularımızın, işlerini takip etmek, yapmak veya yaptırma da çok güzel bir davranıştır.[7]
Ebû Zerr (Radıyallâhü anh) den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Dostum Rasûlullah Sallallahü aleyhi ve Sellem bana şöyle vasiyet etti: “Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy. Sonra da komşularını gözden geçir ve gerekli gördüklerine güzel bir şekilde sun!” (Müslim, Birr 143)[8]
</DIV> Pişirilen yemek ne kadar basit ve sâde olursa olsun, pişerken etrafa yaydığı koku, aç insanlar üzerinde en nefis yemek tesiri bırakır. Hele çocukların o yemeğe duydukları özlemi dile getirmeleri, yoksul anne babayı derin kederlere boğar. Böyle bir durumda kapılarının çalınıp o yemeğin kendilerine ikrâm edilmesi, fakir komşuyu minnettar bırakır. Varlıklı komşularına karşı gönüllerinde derin bir sevgi ve muhabbet meydana gelir. Bir tabak yemek onları birbirine sevgiyle bağlar.
Komşular arasında sevgi; ülfet, muhabbet ve yakınlığa vesile olan, karşılık beklemeden birbirlerine karşı yapılan ikrama hediye denir. Hediye, sadaka ve hibe arasında bir şeydir. Sadaka ve hibe de karşılık beklenilmez. Hediye de ise karşılık vermek güzeldir. Hediyenin az veya çok olması önemli değildir. Önemli olan hediyeleşmeye değer vermektir.Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre Rasûlullah Sallallahü aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: “Ey müslüman kadınlar! Komşu hanımlar birbiriyle hediyeleşmeyi küçümsemesin! Alıp verdikleri şey bir koyun paçası bile olsa!..”[9]
Komşuda olup bitenleri araştırmamak, ayıp ve kusurlarını ortaya çıkarmamak, bize karşı hatalı söz ve davranışlarda bulunmuşlarsa, onları anlayışla karşılayıp bağışlamak kendilerine dünya ve âhiret işlerinde yol gösterici olmak da komşuluk görevleri arasındadır. Kur'an-ı Kerim'de birbirinin kusurunu araştırmak ve başkasının gizli kalmış yanlarını ortaya çıkarmaya çalışmak yasaklanmıştır (el-Hucurât, 49/12).Komşuya kötülük, evine, bahçesine, malına, mülküne tecavüz etmek; onları bozmak, yıkmak, kirletmek, zorla ele geçirmek, kendisini dövmek ve hırpalamaktır. Manevî kötülük ırz ve namusuna tecavüz etmek, âile sırlarını çevreye yaymaktır. Özellikle komşunun namusuna göz dikmek günahın katlanmasına sebep olur.
Abdullah b. Ömer'in anlattığına göre, Hz. Peygamber Efendimiz bir savaşa çıkmıştı. Yolda: "Bu gün, komşusuna eziyet eden kimse bize katılmasın," buyurdu. Adamın biri: "Ben komşumun duvarının dibine abdest bozmuştum" deyince, Rasûlullah: "Bu gün bize katılma" buyurdu.[10]
Komşu hakkı sadece onlara eziyet etmemekten ibaret değildir; aynı zamanda onların eziyetlerine de tahammül etmelidir. Çünkü sadece eziyet etmemekten ibaret olsa, diğer tarafın da eziyet etmemesiyle bunun karşılığı verilmiş demektir. Burada herhangi bir hakkın eda edilmesi söz konusu değildir. Hatta komşunun eziyetlerine tahammül etmek de kâfi gelmez. Bunun yanı sıra kişi onlara karşı şefkatli olacak ve kendisine eziyet eden komşusuna iyilik yapacaktır; zira şöyle denilmiştir: 'Fakir komşu kıyamet gününde zengin komşusunun yakasına yapışarak onu Allah Teâlâ'nın huzuruna çeker ve şöyle der: 'Yâ rabbî! Şu kuluna sor! Beni niçin • mahrum etti? Niçin kapısını yüzüme kapattı. ?”[11]
İslam hukukuna göre, bitişik komşu olmak malî bazı hakların da doğmasına sebeb olur. Şuf'a ve irtifak hakları bunlar arasında sayılabilir. Satılan bir malı, ortak veya komşunun aynı bedel ile almada öncelik hakkına sahip olması. Satıcı, malını; şüf'a hakkına sahip olan almak isterse bir başkasına satamaz. Fakat, şefi' şüf'a hakkından vazgeçerse o zaman satabilir. Câbir (r.a)'den, Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Şüf a, her ev ve bahçe için (sabit) tir. Bir kimsenin, ortağına haber vermedikçe (müşterek malı) satması doğru olmaz. Satarsa, ona haber verinceye kadar O mâlî almaya daha müstahaktır." (Ebû Dâvud) [12]
Kendimizi bir tefekkür edersek;Hallerimiz, ahlâkımız, davranışımız, adetlerimiz, komşuluk münasebetleriniz bu komşuluk adablarına ne kadar uymakta.Teknoloji çağında ilerleme ile maalesef bizim komşuluk ilişkilerimizde gerileme hatta yok olma oldu. Komşusunu tanıyan, her şeyini paylaşan, sevinciyle sevinen, hüznüyle üzülen insanların olduğu mahalleler hayatlarımızdan çekiliverdi. Bir anda o mahalleleri masal gibi kitaplarda okuyup, filmlerde seyreder olduk.Hepimiz özlem ile o mahalleleri beğeniyoruz fakat kimse kitabını kapatıp, filmimizi bırakıp komşumuz ile tanışmaya gitmiyoruz.
Bunun yerine modern komşularla muhabbetimiz daha bir ilerletildi.
Anne diğer diziyi veya sosyal medya sayfasını, baba gazetenin bir sonraki sayfasını, çocuk da çevrimiçi görünen arkadaşının sohbet sayfasını açtı ve uzaklar yakınlaşırken, yakınlar uzaklaşıverdi.
Özlediğimiz ilişkilerde “Adâp” kitablarında yazı olarak kaldı.
KAYNAKLAR
[1] Nisâ, 4/36
[2] Edeb-ül Müfred, Sönmez Neşriyat: 1/123. A. Fikri YAVUZ
[3] Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII, 130
[4] Ebu Davud, Edeb 40/122,H.no.5152; Cd. 4485, Tirmizi, Birr, 28/28, H.no.1944. Cd. 1866
[5] Kenzu l – Ummal H.no 24897, c. 9/92, Y.Kandehlevi, Hayâtü's-Sahâbe, III, 1068
[6] İbn Hacer, Fethü’l-bârî, X, 460 (Edeb 31); Ali el-Kârî, Mirkât, IV, 391]. Riyazu’s-Salihin Tercüme ve Şerhi Komisyon Erkam yayınları
[7] bk. Ebû Dâvud, Zekât, 25; Mâlik, Muvatta, Zekât, 29; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 31, 40
[8], ( yukarda ki bir evvelki hadisin aynı),
[9] . Buhari, Edeb, 78/ 30, H.no.5671, Cd. 5558,Hibe, 51/1; H.no. 2427,
[10] Y. Kandehlevi, Hadislerle Müslümanlık, III, 1068
[11] İhya-İmam Gazali Hz
[12] Buhari Büyû', 34/78, H.no. 2099, 2101, Cd.2061, Şuf'a, 36/1, H.no. 2138,Cd.2097,Tirmizî, Ahkâm
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/1526-komsuluk-adabi
Hilmiye KETENCİ kimdir?
Hilmiye Ketenci, 1973 yılında Bursa ilinde doğdu. İlkokulu Bursa Minâreli Çavuş, Orta kısmı Mudanya İmam Hatip Lisesi, Liseyi Bursa Kız Lisesinde, Üniversite eğitimini Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesini bitirdi. Dinî eğitimini İlâhiyatçı babası Mehmet Tok’da küçük yaşlarda hafızlık eğitimi ile başlayıp Arapça’yı ve dinî ilimleri tedrise başladı. Muhterem Şahver Çelikoğlu Hanımefendi’den Tefsir, Fıkıh, Akaid, Hadis, Hadis Usûl-ü,Tasavvuf ilimlerini tahsil etti. Hâlen özellikle Hadis ve Fıkıh ilminde kitap çalışmaları devam etmektedir.2014 yılında “Delilleri ile İbâdet ilmihali” kitabı neşredildi. Eskişehir Malhatun Dostluk Çevre ve Kültür Derneğinde faal çalışmaktadır. Evli ve bir çocuk sahibi olup, serbest Eczacılık görevini sürdürmektedir.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.