Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

ahsen okyar
13Eki/130

NEVZAT KÖSOĞLU VEYA DÜNYAYA SÖYLEYECEK SÖZÜ OLANLAR – Mehmet Cemal Çiftçigüzeli

1378773_10151749568254081_783921232_n   NEVZAT KÖSOĞLU VEYA DÜNYAYA SÖYLEYECEK SÖZÜ OLANLAR - Mehmet Cemal Çiftçigüzeli

Profesyonel gazeteciliğe 1967 yılında Babıali’de Sabah Gazetesi’nde başladım. Bir yandan gazetecilik tahsili yapıyor öte yandan da çalışıyordum. Gazetemiz bir kamu kuruluşu olan İstanbul Cağaloğlu Şerefefendi Sokaktaki (halen Maliye Bakanlığının bir birimi) Güneş Gazetecilik’te basılıyordu. Burada, Babıali’de Sabah’tan başka Sonhavadis, Ekspres, ABC, Kara Kedi, Büyük Doğu da yayına hazırlanıyordu. İki odası vardı gazetenin yazıişleri olarak. Birinde istihbarat görevliler ben, Ömer Avan, Ender Turhan, Altan Deliorman, Mehmet Velid Öztürk, Ressam Gürbüz Azak, sık sık uğrayan Necip Fazıl ve Eşref Edip, ötekinde ise gazetenin yazıişleri müdürleri Avni Ateş, Macit Ergene, Ahmet İyioldu, Nurhan Aydın, sahife sekreterleri Erdoğan Atak çalışırdı. Arşiv ve müsahhihler gazete kamyonlarının bobinlerini indirdiği yerdeydi. Burada da Cavit Ersen, Muin Nursen Eriş, Mehmet Can, Mehmet Polatdemir görev yapardı.

Üç foto muhabirimiz vardı Şef Aydın Ünsal, Tonton Atılay Gülen ve Murat Çetin zemin katta, güneş yüzü görmeyen bir yerdeydi. Karanlık oda için biçilmiş kaftandı ama işte o kadar. Spor bölümü aynı sokakta ilerdeki bir binadaydı.

12Eki/130

Geçmişten Günümüze Cahiliyye Dönemleri – NAZIM PEKER

Geçmişten Günümüze Cahiliyye Dönemleri - NAZIM PEKER

Sevgili okurlarım cahil: bilmeyen, habersiz, okumamış, öğrenmemiş, tecrübesiz, acemi, inatçı gibi geniş bir manayı kapsar. Cahiliye ise; puta tapanlar, İslam’dan önceki Arap zamanı, cahilliğe ait demektir.

Dünyamız, yaratılışından bu yana önemli cahiliyye dönemleri yaşamış/geçirmiştir.

Bu dönemler çok önemlidir. Bu dönemleri Kuran, pek çok yerde kıssa olarak bizlere anlatır. Anlatır ki, ibret alalım, pay çıkaralım, akıllanalım, inatlaşmayalım. Amma neredeeee!!

Kısaca bu cahiliye dönemlerine bir bakalım:

1-Hz. Lut dönemi: Bu dönemde Sodam isimli kabile terbiyesizlik ve ahlaksızlıkta öyle ileri gittiler ki; hanımları bırakıp erkek erkeğe ilişkiye girdiler. Livatacılık aldı başını gitti. Genç ve parlak erkek çocukları, iffetlerini koruyamaz oldular.

Sonuçta, Allah bu kepazeliğe daha fazla izin vermedi ve bu kavmi helak etti. Yani ortadan kaldırarak cezalandırdı.

2- Firavun dönemi: Kuran’da bahsedildiği ve bildiğiniz gibi Firavun, beni tahtımdan edecekler diye doğan erkek çocuklarını öldürtmekteydi. Erkek çocuklar, feryat ve figanına aldırılmadan analarını şefkatli bağrından alınarak öldürülmekteydi.

Sonuçta ne oldu? Allah bu cahilliğe fırsat vermedi. İbret olsun diye saraya alıp besleyip, büyüttüğü Musa tarafından alaşağı edilmedi mi?

11Eki/130

BEŞ PARALIK ADAM: REŞİT GALİP – Mehmet Saral

BEŞ PARALIK ADAM: REŞİT GALİP - Mehmet Saral

Sayın Başbakanım, Salı gün ki grup konuşmanızı dinledim, artık ölünceye kadar oyumu size vereceğim. Müthiş tespitler yaptınız. Bir kere andımızı yazan Reşit Galip’in halkına nasıl “zülüm” yapan bir zalim olduğunu bir güzel anlattınız.

Neymiş efendim:

Türküm…

Doğruyum…

Çalışkanım…

Böyle bir yemin olur mu? Hem bu Türklerde kim? Alçak, zalim, katliamcı bir göçebe sürüsü. Anadoluya gelmişler,kendilerinden olmayan herkesi öldürmüşler, Kürtçe konuşan bir tane bile kürt bırakmamışlar. Ben Malatya’da, İstanbul’da ve Ankara’da yaşadım. Kürtçe konuşan bir tek insan evladına rastlamadım.

Yalnız Sayın Başbakanım kafama takılan bir sorum var size: Madem bu alçak Türkler herkesi katletmişler, Bekir Bozdağ, Ömer Çelik, Mehdi Eker, Zafer Çağlayan, Mehmet Şimşek, Muammer Güler, Cevdet Yılmaz, Egemen Bağış, Beşir Atalay kürt oldukları halde nasıl Türkleri atlatıp bakan olmuşlar? Doğrusu anlayamadım.

10Eki/130

PAKETTEKİ ROMANLAR – Feyzullah BUDAK

PAKETTEKİ ROMANLAR - Feyzullah BUDAK

Bazı dillerde, bizim dilimizde de olduğu gibi aynı sözlerin birbirinden çok farklı anlamları ifade ettiği durumlar vardır. Bu yazının başlığında olduğu gibi… Yukarıdaki başlık “kütüphanemizdeki kitaplar arasından seçilen bazı romanların bir pakette toplandığı” durumu ifade etmek için de kullanılabilirdi. Ama bu başlıkta kast edilen o değil. Burada Sayın Başbakan’ın açıkladığı demokratikleşme paketindeki Romanlar’dan bahsediyoruz.

Terör örgütünün siyasi uzantısı BDP’ye, zaten uygulamakta olduğu eşbaşkanlık sistemini yasallaştırma, istediği şekilde Kürtçe propaganda yapma ve Hazine’den yardım alarak Türk Devletinin parasıyla Türk Devletini yıkma imkanı gibi bir dizi kıyaklar sunan, bu arada bir yandan şimdilik özel okullarda Kürtçe eğitime imkanı verirken diğer yandan 80 yıldır çocuklarımıza okutulan ANDIMIZ’ı yasaklamak suretiyle TÜRK adının mümkün olduğunca az duyulması için gerekli tedbirleri alan demokratikleşme paketindeki ilginç bir husus karambole geldi ve pek fazla dikkat çekmedi.

Bu durum yazının başlığında kast edilen ROMANLAR’la ilgili. Sayın Başbakan Demokratikleşme Paketini sunarken  bir yerde aynen şunları söyledi : Roman Dil ve Kültür Enstitüsü kuruyoruz. Roman vatandaşlarımızın dil ve kültürleri ile, karşılaştıkları sorunlara ilişkin araştırmalar yapmak, çözüm önerileri üretmek amacıyla, bir ilimiz üniversitesi bünyesinde, Roman Enstitüsü kuracağız.”

Peki bu düzenleme hangi ihtiyaçtan kaynaklanıyor? Böyle bir düzenlemeyi kim istiyor? Senin sırf Romanya’dan geldiği için ROMAN dediğin bu insanlar kendileri için Romanya’da bile “BİZ TÜRKÜZ” diyorlar. Bu iddialarını yaşatmak ve hayata geçirmek için Romanya’da bile dernekler kurup, mücadele ediyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin istihbarat örgütü yok mudur? Bu kadar açık ve basit bir gerçeği (sıradan bir vatandaşın bildiği bu gerçeği) Türkiye Cumhuriyeti Devleti bilmez mi? Bilmemesi mümkün mü? Pekala bunu bile bile “Ayrı dil ve kültür enstitüleri kurarak” onları dışlama, başkalaştırma ve onlara zoraki ayrı kimlik kazandırma çabasının sebebi nedir?

9Eki/130

ORYANTALİZMİN ÜÇ KUŞAĞI – Yrd. Doç. Dr. Sait BAŞER

Oryantalist Mankurtlara Dair

ORYANTALİZMİN ÜÇ KUŞAĞI - Yrd. Doç. Dr. Sait BAŞER 11 Eylül 2009

“Orientalisme”, bizim telaffuzumuzla oryantalizm, önceki kuşakların şarkiyatçılık dedikleri bir araştırma alanı, kendine has gaye ve yöntemleri olan bir “sosyal bilim!” İnter disipliner karakteriyle burnunu sokmadığı sosyal saha kalmamış olan kancık bir “bilim siyaseti!”. Daha adının tespiti aşikar kılmaktadır ki, bu faaliyet “Doğu”ya “Batı”dan yönelen bir bakışı niteliyor.

“Doğu”, binlerce yıldan beri insanlık, hikmet ve medeniyetin kaynağı olagelmenin engin kendine güveni içinde, çok uzun süre “it ürür kervan yürür” rehavetinden olsa gerek, Batı’nın bu münafık bilimsicilerine cevap yetiştirmeye tenezzül etmedi. Nasıl önemsesindi ki! Londra’ya göre “Uzak Doğu” adlandırmasındaki küçümsemenin zıddı, bir zamanlar “Batı” kavramını “vahşiler diyarı” diye anlamlandıran Taoculuk’ta vardı. Çile, “Batı’ya yolculuk” demekti. Vahşi, menfaatçi ve bencil Batı, madde bağlamı dışında bir zenginliğe belki de hiçbir zaman aşina olmamıştı. Dilimizdeki “mal bulmuş magribî” deyiminin dile getirdiği ruh sefaleti, “mal” dışında değer tanımayan, onu elde etme adına “etnik temizlik (!)”, “soykırım”, “Jenosid” gibi kavramların gerisindeki aşağılık ahlâkını meşrulaştırabilen bir kitleyle asırlardır mücadele eden bir milletin tecrübesini vasf eyliyor.

8Eki/131

Andımız Ayet mi? – Prof. Dr. NURULLAH ÇETİN

Şaşı ve göz kusuru olmadığı halde, kör numarası yapanlara tavsiye edilmemiştir... Ahsen OKYAR

Andımız Ayet mi? - Prof. Dr. NURULLAH ÇETİN 02 Ekim 2013         

Son zamanlarda özellikle İslamcı diye bilinen çevrelerde Andımız üzerine itirazlar, eleştiriler yoğunlaşmaya başladı. 02 Şubat 2012 tarihli gazetelerde çıkan bir habere göre AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik, şöyle demiş: “Gençliğe Hitabe konusunu da kamuoyunun oturup tartışması lazım. Şimdi, Reşit Galip andımızı getirmiş değil mi? Ayet mi bunlar? Reşit Galip böyle bir şey yapmamış olsaydı olmayacaktı. 12 Eylülcüler hatırlar mısınız Andımız’a ilavelerde bulundular. Sonra tekrar değiştirdiler. Böyle bir şey olmaz.”  (http://www.haberturk.com/polemik/haber/712139-ataturkun-genclige-hitabesi-ayet-mi)

Mümtaz’er Türköne adlı bir yazıcı da andımızı faşistlik, ırkçılık, böbürlenme, âdeta İslam’a karşı çıkarılan beşerî mahiyette bir dinî söylem, medeniyet dışı bir şey, ilkel ritüel, kişiliksizleştiren disiplin ritüeli, ciddi bir saçmalık olarak yorumluyor. (Zaman, 24 Eylül 2013)

Kazım Güleçyüz ve Hilal Kaplan gibi yazıcılar da Andımıza eleştiriler getirerek kaldırılmasını istemişler. Basın yayın organlarında, değişik mahfillerde bu ve bunlara benzer eleştiriler var. Bu eleştirilerin ortak yönü, Andımızın İslam’a aykırı, hatta dine karşı üretilmiş faşist, ırkçı bir metin olduğu yönünde. Yapılan eleştirilerle insanların kafasında Andımızın sanki dinsizlik telkin eden bir metin olduğu algısı yayılıyor.

8Eki/131

SONRA NE DİYECEK? – Av. Ruhittin SÖNMEZ

av ruhittinSONRA NE DİYECEK? – Av. Ruhittin SÖNMEZ

Bugün “ilm-i siyaset” alanında becerikli olanlar başarılı sayılıyor. İlm-i siyaset ise gerçekleri “şartlar olgunlaşmadan, zamanı gelmeden” söylememek, doğruyu söylemediği hususlarda da dünyanın tek gerçeğini söylercesine içten ve inandırıcı olma becerisini göstermek” olarak anlaşılmakta.

Hele bu tarz beyanlara “Bizler faniyiz, kalıcı değiliz. Hepimizin gideceği yer, 2 metreküp çukurdur. Biz sizin için varız, sizler için bu işleri yapıyoruz” tarzı damardan cümleler ekleyebiliyorsanız, “başarı” kaçınılmaz olmakta.

Bu davranışların fetvası da hazır: “Harpte hile mubahtır!” (Harp kiminle?)

*****

6Eki/130

Dıştaki ambalaj içtekine uygun mu? NE paket.. Ne maket.. / Ertuğrul ÖZKÖK

2011.04.16bak153_thumbDıştaki ambalaj içtekine uygun mu? NE paket.. Ne maket.. / Ertuğrul ÖZKÖK

Ne şu..
Ne de bu..
Benim için cevabını beklediğim tek, bir tek soru var.
Samimi, ikna edici, güven verici tek bir soru...
Bize bu demokrasi paketini sunan irade, kendisi gerçekten demokratikleşmiş midir?
* * *

5Eki/130

DEMOKRASİ PAKETİ Mİ, PARÇALANMA BOMBASI MI?– Mustafa KÜPÇÜ

indirDEMOKRASİ PAKETİ Mİ, PARÇALANMA BOMBASI MI? – Mustafa KÜPÇÜ

Başbakan, “demokrasi paketi”ni açıkladı.

· Bu paketi hazırlarken “demokratik bir süreç” işletilmedi.

Muhalefetin, demokratik kitle kuruluşlarının, üniversitelerin görüş, öneri ve katkılarına ihtiyaç duyulmadı. Oysa, demokrasi, tek kelimeyle “KATILIM” dır. Bu pakette katılım yok!

· Başbakan, iki yıl önce 23 Nisan’da, birkaç dakikalığına koltuğuna oturan küçük çocuğa; “Sen şimdi Başbakansın. İster asar ister kesersin!” diyerek demokrasiden ne anladığını açıklamıştı!

· Bu “sözde demokrasi” paketi ile, Türk Alfabesi tahrif ediliyor. Üç harfin eklenmesiyle ne Türk diline ne de Kürt diline katkı sağlayamazsınız. Türkçe dışında dil ve lehçelerle eğitim, “Eğitim Birliği” ilkesine aykırıdır ve bölünme sürecinin ilk adımıdır!

· Bugün, demokrasisi en gelişmiş ülkelerde bile, “ulus bilincini” geliştirmek için, “Andımız” benzeri antlar söylenmektedir. İşte ABD okullarında her gün söylenen ant; “Amerika Birleşik Devletleri’nin bayrağına ve o bayrağın simgelediği cumhuriyete bağlılık için ant içiyorum. Herkes için özgürlük ve adaletle Allah’ın gözetiminde, bölünmez tek vatan.”

310 milyonluk ABD’de “Amerikalı” yalnızca 22 milyon kişi. Kalanı hemen her ülkeden ABD’ye gelmiş, “ABD Vatandaşı” olmuş insanlar. Bunların hiç biri resmi dairelerde “resmi dil” dışında dilekçe veremez!

4Eki/130

BARANTA: HUN TÜRKLERİNİN SAVAŞ SANATI – Derleme ve Çeviri: Dr. Hasan Günaydın

xBARANTA: HUN TÜRKLERİNİN SAVAŞ SANATI - Derleme ve Çeviri: Dr. Hasan Günaydın

Baranta 19. - 20. yüzyıllarda yaşamış Hun Türkleri’nden kalma bir savaş sanatı olup hem silahlı hem de silahsız döğüş tekniklerini içerir. Fakat bu sanat, Hunların geçiş yolları boyunca yerleşmiş Kazaklar, Türkler ve Avarlar gibi kavimlerin de kültürlerinden etkilenmiştir. Bu kavimlerin savaş teknikleri Baranta’nın gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.

Baranta’nın kelime anlamı savaşa hazırlanmaktır. Macaristan’ın çevresindeki ülkelerde ise “yağma” anlamında kullanılmaktadır. Kafkas halkları arasında “kan dökmeden mücadele etmek” yada “savaş sanatı müsabakaları” anlamı da taşımaktadır. Başka bir kullanım şekli “yasaları ihlal edenlerden ganimet almak” veya “haklı kazanç elde etmektir”.

Baranta kelimesi Moğolca’da “Barimta”, Kazakça’da “Barymta”, Çağatayca’da ise “Baranta” şeklinde kullanılmaktadır. Kırgızca ve Kazakça’da “haksızlık edenden intikam almak” anlamına gelmektedir. Baranta kelimesi Macaristan’ın Hun (Somogi, Ormansag, Göçse ve Örseg) nüfusunun yoğun olduğu batı ve güney bölgelerinde tarih boyunca kullanılagelmiştir. Buralarda silahlı çarpışma, yasal yollardan güç kullanma ve savaşa hazırlık Baranta ismiyle anılmaktadır. Bazı Kafkas halklarında silahlı talimlerin yapıldığı yere de aynı isim verilmektedir. Eski kaynaklarda ise Baranta GÜNEŞİN SAVAŞÇILARI demektir.

3Eki/130

AVARLARIN GÖÇÜNÜN TÜRK VE AVRUPA TARİHİNE ETKİSİ – Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL

2011326727AVARLARIN GÖÇÜNÜN TÜRK VE AVRUPA TARİHİNE ETKİSİ - Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL

Avarlar, Avrupa tarihinde Hun’lardan sonra büyük ölçüde etkili olan ikinci Türk kavmidir. Hakikaten Avar’lar, Attila gibi büyük liderleri olmamasına rağmen, Avrupa’nın ortasını ve doğusunu sarsmış ve etnografik yapısını değiştirmişlerdir. Yaklaşık 558-805 yılları arasında siyâsî varlıklarını yaşatmış olmalarıyla birlikte, kültürel etkileri yıkılışlarından sonra da asırlarca devam etmiştir.

Avarların menşei konusunda önceleri bir çok tartışmalar yapıla geldiği halde Moğol olmayıp, Türk oldukları artık kesinlik kazanmıştır. Hazar denizinin kuzeyinden Fransa içlerine kadar çok geniş bir sahaya yayılan Avarlar, Bizans kaynaklarında “Abares, Abaroi”, Latin kaynaklarında “Awares”, Slav kaynaklarında “Aban, Obri, Obor” şeklinde zikredilmişlerdir.

image001  Bizans tarihçisi Simokattes’in (7 yy. 2.çey.) verdiği 558′de, Orta Asya’dan gelerek Bizans imparatorluğunun doğu sınırlarına yerleşen Moğol Juan-juanların, Avarlarla aynı olduğuna dâir haber, Moğol kabileleri arasında War-khun adına benzeyen Var-guni (Barguni) adlı bir kabilenin yaşadığının tesbit edilmesi ve Macaristan’da bulunan Avar mezarlarında Mongoloid insan iskeletine tesadüf edilmesi, bu Türk kavminin Moğol menşeli sayılmasına sebep olmuştur. Bunun yanında Avarların Fin-Ugor veya Ogur menşeli olduğunu ileri sürenler de olmuştur.

3Eki/130

Hastane önünde incir ağacı – Kenan Serhat İNCE

20121126231419Hastane önünde incir ağacı – Kenan Serhat İNCE /14 Aralık 2012

Türk müziği, kapsamlı ve çeşitli bir müzik kültürü olarak dünya müzikleri arasında saygın bir yerde bulunuyor. Türk halk müziği, Türk sanat müziği, pop, rock, caz, klasik Türk müziği ve tasavvuf müziği gibi birçok rengi barındırıyor.

İlk yazımda, Türk müziği türleri içerisinde diğerlerine göre büyük bir farkla öne çıkan halk müziğinden biraz bahsetmek istiyorum.

Halk müziği ezgileri yani türküler anonimdir, yakanı, bestekarı belli olmayan ezgilerdir. Diğer türlerdeki gibi sadece ezgi olması için bir kişinin sözünü, bestesini yapması şeklinde oluşmazlar. Bir felaket olur ya da güzel bir olay yaşanır. Bu olay destanlaşıp dilden dile söylenir ve yöredeki mahalli sanatçılar tarafından ezgilendirilir. Yıllarca yörede yorumlanarak şekillenir ve genellikle TRT sanatçılarının çalışmaları sonucu yöre tavrına uygun olarak notaya geçirildikten sonra repertuara alınır. İcra edildikleri bölgeye, yöreye mal olmuşturlar. Her birinin yaşanmışlığı, hikayesi vardır. Kişilerin hayallerinde hayat bulmazlar.

2Eki/130

TÜRKİYE’DE SİYASİ PARTİLER – Prof. Dr. Nurullah AYDIN

TÜRKİYE’DE SİYASİ PARTİLER -  Prof. Dr. Nurullah AYDIN

Türkiye’de 75 siyasi parti var. Ancak seçime katılacakların sayısı ancak 22 adettir.

Partiler ve kuruluş tarihleri;

1- Demokrat Parti (DP) 23.06.1983

2- Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) 07.07.1983

3- Millet Partisi (MİLLET) 22.03.1984

4- Demokratik Sol Parti (DSP) 14.11.1985

5- İşçi Partisi (İP) 02.03.1992

6- Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 09.09.1992

7- Genç Parti (GENÇPARTİ) 26.11.1992

8- Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) 03.01.1993

9- Büyük Birlik Partisi (BBP) 29.01.1993

10- Türkiye Komünist Partisi (TKP) 16.08.1993

27Eyl/130

“Cimbom” nereye? – CENGİZ ÖZDEMİR

060220120717“Cimbom” nereye? – CENGİZ ÖZDEMİR

cengiz.ozdemir@aksam.com.tr

Fenerbahçeli olmam ezeli rakibimizin yaşadıklarına kayıtsız kalmamı gerektirmiyor. 
Daha bir hafta önce “Çubuklu Forma nereye” diye yazmıştım. 
Şimdi ise, aynı soruyu bütün spor camiası soruyor: “Cimbom nereye?”
Bakıyorum da, sadece bu son olay da değil, kolektif oynanması gereken her oyunda sınıfta kalıyoruz. 
İşimiz “teke tek” olduğunda, inanılmaz güzel örnekler ortaya koyabiliyoruz. 
Ancak... 
Farklılıkları zenginlik olarak görüp, birlikte iş üretilmesi gereken bir platformda sorumluluk almışsak... 
İş, bir takım oyununa gelmişse... 
Derede boğuluyoruz.                                                                                                    Şöyle bakmıyorum ve bence bakmamalıyız. 
Fenerbahçeli olarak, daha kötü olsunlar asla demem. 
Rekabeti, ezeli ve güzel kılan, iyilerin, iyi bir mücadelesidir.

26Eyl/130

İşini Severek Yapmak – Yunus ÖZEN

0-yWeCRni-Y4dB7VnBİşini Severek Yapmak – Yunus ÖZEN

Bir otobüs muavininden öğrendiklerim

Vakit gece yarısına varmak üzereydi. İstanbul’dan İzmit’e doğru, otobüsün ön koltuklarından birinde seyahat ediyordum. Genç, kıpır kıpır bir muavinimiz vardı.

Genç adam, otobüs hareket eder etmez mikrofonu eline aldı, kaşla göz arasında bir anons yaptı:

-Herkese iyi yolculuklar dilerim.

25Eyl/130

BİR İNSANIN ANAVATANI ÇOCUKLUĞUDUR – Doğan Cüceloğlu

BİR İNSANIN ANAVATANI ÇOCUKLUĞUDUR - Doğan Cüceloğlu

Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, "Hocam elinizi öpmek istiyorum" dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma geçti:
- Hayrola, neden elimi öpmek istedin?
- Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinize katıldım. Hayatım değişti. O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.
- Ne oldu, nasıl oldu?
- Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, “Bir insanın anavatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına imkan sağlamaktır.”
Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya devam etti:
- Hatta daha da ilerisini söylediniz; dediniz ki, “Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.” Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma gelmediğini fark ettim. "Ben ne yapıyorum" diye düşündüm. Benim yaptığım sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?

24Eyl/130

Yahudi Kürdistan Devleti (!) – YAŞAR KİRAZ

yazir78315b500Yahudi Kürdistan Devleti (!) - YAŞAR KİRAZ

Sevr Antlaşması’nın 62.ve 64.maddelerine göre ise İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat’ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak, bir yıl sonra Kürtler dilerse Birleşmiş Milletler’e başvurup bağımsız bir devlet olma talebinde bulunabileceklerdi. 1912 yılında ABD başkanı Wilson, Wilson ilkelerinde Türkiye sınırları içerisinde Ermenistan ve Kürdistan kurulmasını salık veriyordu. Sevr hortlatılmak isteniyor…!

Lozan’da Lord Curzon, “Şimdi bu masada verdiklerimizi yakında ekonomik zorluklar içine düştüğünüzde bir bir geri alacağız” diyordu. Ülkemizin düştüğü borç batağı, yaşadığımız ekonomik kriz, milletimizin düştüğü psikolojik buhranlar ve oluşturulan sanal gündemlerle milletimiz daha zor günlerin kendisini beklediğini maalesef algılayamamaktadır.
***

23Eyl/130

Ana dilde eğitimin demokratikleşmeyle ilgisi yoktur – HASAN CELAL GÜZEL

Ana dilde eğitimin demokratikleşmeyle ilgisi yoktur - HASAN CELAL GÜZEL

Ana dilde eğitimin demokratikleşmeyle ilgisi yoktur-HASAN CELAL GÜZEL-Sabah - 22 Eylül 2013 http://www.sabah.com.tr/Yazarlar...

Sevgili okuyucular, biliyorum siz de bu 'ana dilde eğitim' tartışmalarından sıkıldınız. Belki de içinizden 'Yahu buna neden karşı çıkıyorsunuz, yapalım gitsin!...' diyenleriniz vardır.

Evvelâ, şu hususun altını çizerek belirtelim ki, ana dilde eğitimin demokratikleşmeyle hiçbir ilgisi yoktur. Eğitim dili olmayan ve çok çeşitli lehçelerin bulunduğu demokratik ülkelerde ana dilde eğitim yapılmamıştır.

Bunun en tipik misâli, demokratik rejimle idare edilen Hindistan'dır.

***

Efendim, bugün sizlere ayniyle vâkî bir olay anlatacağım.

2010 yılında Kuzey Irak Kürt Yönetimi'nden üst seviyede bir heyet, ABD'de yaşayan dünyanın en ünlü dilbilimcisine giderler ve üniversitede eğitim dili olarak kullanabilmek üzere Kürtçe'nin (Soranice) geliştirilmesi için 20 milyon dolar teklif ederler. Dilbilimci, heyetten iki gün izin ister. Süre dolduğunda, konuyu incelediğini, ancak dört edebî eserin bile verilmediği bir dilin eğitim dili olarak kullanılamayacağını söyleyerek heyetin bu çok câzip teklifini reddeder.

Hâlen Kuzey Irak'taki üniversitelerde ana dil kullanılamamakta ve İngilizce eğitim yapılmaktadır.

22Eyl/131

Osmanlı Devlet Arşivlerine Göre Anadolu’ya Gelişte Yurtlandığımız Bölgeler

403838_10150571046159379_1717281413_n

20Eyl/130

BUNCA ŞEY 36 YILA NASIL SIĞAR – Fazlı KÖKSAL

_merseyfettinBUNCA ŞEY 36 YILA NASIL SIĞAR - Fazlı KÖKSAL

İnternette gezinirken, İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısının, kendisine nezaket ziyaretinde bulunan Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçisini kendi koltuğundan daha alçak bir koltuğa oturtarak refüze ettiği olaya ilişkin haber ve fotoğrafları yeniden görünce, içim burkuldu ve aklıma Muhsin Çelebi geldi… Pembe İncili Kaftan’ın unutulmaz kahramanı Muhsin Çelebi…

Ve Pembe İncili Kaftan’ın yazarı  Ömer Seyfettin'i hatırladım…

36 yaşında hayata veda eden, Türk Edebiyatının en üretken hikayecisini...

Türk hikayeciliğinin aşılmaz zirvesini…