Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

6Eki/130

Dıştaki ambalaj içtekine uygun mu? NE paket.. Ne maket.. / Ertuğrul ÖZKÖK

2011.04.16bak153_thumbDıştaki ambalaj içtekine uygun mu? NE paket.. Ne maket.. / Ertuğrul ÖZKÖK

Ne şu..
Ne de bu..
Benim için cevabını beklediğim tek, bir tek soru var.
Samimi, ikna edici, güven verici tek bir soru...
Bize bu demokrasi paketini sunan irade, kendisi gerçekten demokratikleşmiş midir?
* * *

-Yani, bundan böyle her salı günü, Meclis grubundan bizlere bağırıp çağırmaya devam edecek midir, yoksa yıllardır bize “belagat şehveti”, “siyaset sanatı” olarak pazarlanan bu azarlama, aşağılama, sindirme, korkutma kültürü aynen devam edecek midir...
-Yani, bundan böyle çevre için parkta çadır kuran çocuğa “çapulcu” muamelesi yapılmaktan vazgeçilecek midir? Yoksa bu siyasi acımasızlık, kibir ve adap aynen devam mı edecektir?
-Yani, gazete sahibine “dükkân sahibi”, görüşlerini yazan insana “vitrin malı” muamelesi yapma devri kapanacak mıdır...
-Yani, vatandaştan toplanan vergi ile maaşını alan vergi müfettişleri, bir çift sözle, bir göz işareti, bir ima ile otelini biber gazı yemiş yaralı insanlara açan vergi mükellefinin üzerine çullanmaktan vazgeçecek midir...
-Yani, muktedir siyasilerin yargıya talimat verme dönemi bir daha açılmamak üzere kapanacak mıdır.
-Yani, her gün biraz daha militerleşen, her gün biraz daha garnizonundan çıkan, korkutucu bir vesayet hayaleti haline dönüşen polis de kışlasına çekilecek midir...
-Yani, bundan böyle, Türkiye’nin yüzde 50’sine “öz evlat”, geriye kalanına “hayırsız evlat” muamelesi yapılmaktan vazgeçilecek midir.
-Yani, muktedir siyasetçiler bundan böyle rakip siyasetçilere, Alevi diye bel altından vurma müptezelliğini atacaklar, hem dindar hem kindar tek tip bir nesil yetiştirme hedefini revize edecekler mi...
* * *

-Yani eyy arkadaş...
Diyorum ki:
Bu “Demokratikleşme Paketi”ni kendi yapan, kendi ambalajlayan, sonra da kendi açan irade... İşte o irade... Asıl demokrasi paketini kendi içinde, kendi kişiliğinde, kendi ruhunda, kendi şahsiyetinde, kendi belagatinde ve davranışlarında da açacak mı...
Açabilecek mi...
* * *

Eğer bu paket, krapon kâğıdına sarılmış, kötü, berbat bir ürün değilse... Samimi bir değişim iradesinin ifadesiyse, iki yakası birbirinden kopmuş bir milletin, iki yakasını da müşfik dokunuşlarla bir araya getirme arzusunun samimi ambalajıysa, o zaman canıgönülden destekliyorum...
Bütün kalbimle arkasındayım.
Yok arkasında böyle bir niyet, bir arzu, bir şefkat yoksa..
Kimse kusura bakmasın, çıkıp öyle “Yetmez ama evet” falan diyemem...
Geçmişte o numarayı yutanların bile aynı bulanık suda bir daha yıkanacağını sanmıyorum...

Allah’ım diyorum, Allah’ım bu ülkeyi bir savaştan koru

YAHU arkadaş yetmedi mi...
Evet aynen böyle diyorum...
Mehmet Ağar’a yapılanı görünce bütün kalbimle böyle diyorum.
“Allah’ım bu ülkeyi, dışarıda düşmandan, içeride teröristten, hayduttan koru.”
Koru, çünkü bu gidişle, artık bu ülke, bu vatan için savaşacak tek insan bulamayacağız.
Yeter artık... Yeter...
* * *

-Susurluk dediniz yatırdınız...
Yıllarca yargıladınız.
Yattı çıktı...
Ağzını açıp tek kelime konuşmadı.
Konuşsa belki, dünün, bugünün hatta yarının siyasetçisi de yanacak...
-“Vatan” dedi. Sustu.
Kan içti, kızılcık şurubu dedi.
Bakın bir yurttaş olarak söylüyorum.
Yeter artık...
Bu ülkenin güvenliği için savaşmış, canını tehlikeye atmış insanlara ödeteceğiniz her şeyi ödettiniz...
Yeter artık...
Uğursuz bir coğrafyada yaşıyoruz, çevremizde dost diyebileceğimiz tek ülke bırakmadınız...
İçeride dışarıda bir nefret halesi içinde yaşıyoruz.
Sanmayın ki W, X, Q harflerine özgürlüğünü verdiniz diye her şey bitti...
Bu ülkenin, bu bölgenin başında daha çok uğursuz bulutlar dolaşıyor.
Şu an, şu yazıyı okuduğunuz saniyelerde bu ülkenin binlerce güvenlik görevlisi, üniformalı veya üniformasız, orada burada, sınır içinde dışında, resmi veya gayriresmi görünümlü görev yapıyor.
Emin olun ki, eskisine yaptığınız her zulüm, her haksızlık, yenisinin gönlüne de bir şüphe virüsü olarak giriyor, giderek büyüyen bir“Acaba” sorusu görev aşkını, vatanseverlik duygusunu ince ince kemiriyor.
O adam, o kadın, dağ başında, yurtiçinde ve yurtdışında, bütün yalnızlığı içinde, diyor ki, “Ya yarın aynı şey benim başıma da gelirse...”
Yazın bu cümleyi bir yana...
Sonra geçin karşısına ve düşünün kara kara...
Unutmayın, bu ülkenin geçmişte kahramanlara ihtiyacı oldu.
Bugün de var...
Hiç şüpheniz olmasın ki, yarın çok daha fazla olacak.
Açmayın artık onların içinde her gün yeni bir hicran yarası.

Yahu bu komiklik diyeceğim ama diyemiyorum, çünkü...

-GÜLECEĞİM AMA GÜLEMİYORUM Q, X ve W harflerinin kullanılması serbest bırakılıyor.
Bu çağda böyle bir komikliğe demokratikleşme diyebilmek... Kahkahalarla güleceğim ama gülemiyorum.
Çünkü geçmişte birileri bu komikliği ciddi ciddi kanunlara koymuş.
Dolayısıyla gülemiyorum, alkışlamak zorunda kalıyorum.
-NE KADAR GEÇ KALMIŞIZ Kamuda başörtüsü ile çalışmanın serbest bırakılmasını bütün kalbimle destekliyorum.
Meğer bunu yapmakta ne kadar geç kalmışız.
21’inci yüzyılda böyle bir şeyin hâlâ önemli bir demokratikleşme adımı olarak kabul edilmesi ne hazin.
Kabul edelim ki, bu da bu ülkenin seküler insanlarının ayıbı.
-YARGIDA, ORDUDA BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI Doğru buluyorum.
Yargıda, savcı veya hâkimin inancı, ideolojisi ile ilgili sembollerin bulunmasını yanlış buluyorum.
Hâkimin kullanabileceği tek örtü, gözlerini kapatabileceği örtü olmalı.
-HAYAT TARZLARINA SAYGI Bu yüzyılda hâlâ böyle bir şeyi konuşuyor olmamız, hepimiz için ayıptır.
Böyle bir şeye ihtiyaç duymamız, hâlâ birbirimizin hayat tarzına karşı şüphelerimiz olduğunu gösteriyor.
Pakete gelince, o daha da kötü.
Çünkü “hayat tarzı” deyince akıllarına sadece namaz kılanı engelleyeni hapse atmak var.
Ya Anadolu’nun bazı şehirlerinde, kasabalarında namaz kılmadan kendi kültürüyle yaşamak isteyenler?
Onlar “Başbakan’ın sözüne” güvenmek zorunda.
Oysa ben kurumların, kültürün, kanunların sözüne güvenmek istiyorum.

http://www.hurriyet.com.tr//_yazarlar/images/10b.jpg

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.