Andımız Ayet mi? – Prof. Dr. NURULLAH ÇETİN
Şaşı ve göz kusuru olmadığı halde, kör numarası yapanlara tavsiye edilmemiştir... Ahsen OKYAR
Andımız Ayet mi? - Prof. Dr. NURULLAH ÇETİN 02 Ekim 2013
Son zamanlarda özellikle İslamcı diye bilinen çevrelerde Andımız üzerine itirazlar, eleştiriler yoğunlaşmaya başladı. 02 Şubat 2012 tarihli gazetelerde çıkan bir habere göre AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik, şöyle demiş: “Gençliğe Hitabe konusunu da kamuoyunun oturup tartışması lazım. Şimdi, Reşit Galip andımızı getirmiş değil mi? Ayet mi bunlar? Reşit Galip böyle bir şey yapmamış olsaydı olmayacaktı. 12 Eylülcüler hatırlar mısınız Andımız’a ilavelerde bulundular. Sonra tekrar değiştirdiler. Böyle bir şey olmaz.” (http://www.haberturk.com/polemik/haber/712139-ataturkun-genclige-hitabesi-ayet-mi)
Mümtaz’er Türköne adlı bir yazıcı da andımızı faşistlik, ırkçılık, böbürlenme, âdeta İslam’a karşı çıkarılan beşerî mahiyette bir dinî söylem, medeniyet dışı bir şey, ilkel ritüel, kişiliksizleştiren disiplin ritüeli, ciddi bir saçmalık olarak yorumluyor. (Zaman, 24 Eylül 2013)
Kazım Güleçyüz ve Hilal Kaplan gibi yazıcılar da Andımıza eleştiriler getirerek kaldırılmasını istemişler. Basın yayın organlarında, değişik mahfillerde bu ve bunlara benzer eleştiriler var. Bu eleştirilerin ortak yönü, Andımızın İslam’a aykırı, hatta dine karşı üretilmiş faşist, ırkçı bir metin olduğu yönünde. Yapılan eleştirilerle insanların kafasında Andımızın sanki dinsizlik telkin eden bir metin olduğu algısı yayılıyor.
Ben, yaptığım bir incelemede bu eleştirilerin tamamen ya bilgisizlikten ya da art niyetten kaynaklandığını anladım. Zira Andımız, birilerinin söylediği gibi ayetlere ters bir metin değil; tam tersine hemen hemen her kelimesinin ayetlerden süzülmüş, ayetlerden alınma sözler olduğunu gördüm. Dolayısıyla Andımız için “ayet mi bunlar?” diyen Türkiyeli vatandaşın iyi bilmesi gerekir ki, evet Andımız, bildiğimiz manada ayet değildir, Andımızı yazan kişi tanrı ve peygamber değildir, Andımız da ilahî vahiy değildir. Ama Andımızda yer alan kelime ve ifadelerin neredeyse tamamına yakını Kur’an’daki ayetlerde ve hadislerde kendine yer bulan ifadelerdir.
Atatürk de Reşit Galip de tanrı değildir, herkes gibi birer fani beşerdir. Naçiz vücutları toprak olmuştur. Ama söyledikleri cümlelerin önemli bir bölümü, Allah’ın ayetlerine uygundur. İşte ispatı:
Türk çocuklarına topluca söyletilen Türk andını İslamcılık adına, günah diye, ırkçılık diye, işe yaramıyor diye kaldırmaya çalışan arkadaşlara bu andı müslümanca tefsir edelim. Bakalım bu Türk andı, İslam’a, Kur’an’a aykırı mıymış, değil miymiş?
*Türküm:
Andımızın bu ilk kelimesini, en son olarak son cümleyle yani “Ne mutlu Türküm diyene!" cümlesiyle birlikte açıklayacağım.
*Doğruyum:
Türk çocuklarının “doğruyum” demelerinin ayetlere aykırı bir tarafı olabileceğini düşünmek, iyi niyetle bağdaştırılabilecek bir şey değildir. Millî Eğitim kurumu, çocuklara doğruluğu öğretmeyecek de üçkağıtçılığı mı öğretecek?
Hem “doğruyum” kelimesi tamamen ayettir. İşte ayet: “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Hud suresi, Ayet Nu:112)
*Çalışkanım:
Millî Eğitim kurumu, elbette Türk çocuklarına çalışkan olmalarını telkin edecektir. Okul, yan gelip yatma yeri mi?
Çalışkan olmak da Allah’ın bir emridir; yani ayettir. Bu kelime de Kur’an’da ayet olarak vardır. İşte ayetler:
“Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Ve çalışması da ileride görülecektir.”(Necm suresi, Ayet Nu: 39-40)
“Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü yayılıp çalışma zamanı yapan O'dur.” (Furkan suresi, Ayet Nu: 47)
“Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.” (İsra Suresi, Ayet Nu: 19)
“Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” (Kasas suresi, Ayet Nu: 77)
“Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin. Allah'ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Cum’a suresi, Ayet Nu: 10)
“Bunun üzerine Rableri, onların dualarını kabul etti. Dedi ki: Ben, erkek olsun kadın olsun -ki hep birbirinizdensiniz- içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat, Allah tarafındandır. Allah; karşılığın güzeli O'nun katındadır.” (Al-i İmran suresi, Ayet Nu: 195)
*İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymaktır:
Küçüklerimizi korumak, büyüklerimizi saymak, İslam’ın emridir. Türk çocukları, bu terbiyeyi elbette okulda alacaklar. Andımızı söyleyerek bu ruh ve şuuru pekiştireceklerdir.
Andımızda yer alan bu ifade de ayet ve hadislerde vardır. Andımız için “bunlar ayet mi?” diyen vatandaşa işte ayet:
“De ki: Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin de onların da rızkını biz veriyoruz. Kötülüklerin açığına da, gizlisine de yaklaşmayın. Haksız yere Allah'ın haram kıldığı cana kıymayın. Düşünesiniz diye Allah size bunları emretti.” (En’am suresi, Ayet Nu: 151)
“Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi ve ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.” (İsra suresi, Ayet Nu: 17/23)
“-Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi mutlaka yapan melekler vardır.” (Tahrîm suresi, Ayet Nu: 66/6).
Hadisler: “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” (Hz. Muhammed (sav), Tirmizî 7/155, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66.)
”Bir genç, yaşından dolayı bir kimseye saygı gösterirse Allah (c.c.) da yaşlanınca kendisine saygı gösterecek kişiler takdir eder”. (Hz. Muhammed (sav), Tirmizi Kitabul-Birr-2023.)
Peygamberimizin (s.a.v.) çocukları öptüğünü gören bir bedevî, bunu pek tuhaf bularak: “Hayret! Siz çocukları öpüyor musunuz? Biz çocukları hiç öpmeyiz” deyince, sevgi pınarı Efendimiz ona acıyarak bakmış: “Allah Teâlâ senin kalbinden sevgiyi söküp almışsa, ben ne yapabilirim”, buyurmuştur. (Müslim, Fedâil 64, Edep 18)
Peygamberimiz (s.a.v.) torunları Hasan ve Hüseyin için: “Onlar benim dünyamdan (öpüp kokladığım) iki güzel çiçeğimdir” derdi. (Buhari Menakıp 22)
“Hz. Peygamber yolda rastladığı çocuklara selam verirdi”. (Buhari, İsti’zan 15)
Hz. Enes diyor ki: "Çoluk çocuğuna Peygamberimizden daha şefkatli bir kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim'in-Medine'nin- Avali semtinde oturan bir sütannesi vardı. Beraberinde ben de bulunduğum halde Resulullah sık sık oğlunu görmeye giderdi. Varınca, demircinin duman dolu evine girer, oğlunu kucaklar, koklar, öper ve bir süre sonra da dönerdi."
Hz. Ömer (r.a.) bir adamı vali tayin etmişti. Vali ile beraber bulundukları sırada Hz. Ömer, babası şehit düşmüş olan bir çocuğu şefkatle sevip bağrına basmıştı. Vali, Hz. Ömer'in bu şehit çocuğuna karşı gösterdiği şefkati yadırgamıştı. Hz. Ömer’e: “Benim üç çocuğum var, hiç birisini kucağıma alıp öpmedim,” dedi. Hz. Ömer: “Kendi evladına şefkati olmayanın Allah'ın kullarına da şefkati olmaz. Bu sebeple seni valilikten azlettim!" dedi ve onun görevine son verdi.
*İlkem yurdumu, özümden çok sevmektir.
Türk çocuklarının yurdunu, vatanını sevmesi, İslam’a da aykırı değildir, insanlığa da. Vatan sevgisi, vatan için canını seve seve vermek, İslam’ın emridir. Vatanseverlik, ayette açıkça vardır.
İşte ayet:
“Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever. Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.” (Mümtehine Suresi, Ayet Nu: 8-9)
Demek ki bizi yurdumuzdan yani vatanımızdan çıkaranları ve çıkarılmamız için yardım edenleri dost edinmeyecekmişiz. Vatanımızın düşmanlarına dost olursak, zalim olurmuşuz. Ayet böyle diyor. Bu ayet ışığında vatanımızda, vatanımızın yer altı ve yerüstü bütün zenginliklerinde gözü olan Amerika, Avrupa ve İsrail ile dost olanların ne olacağını da Andımızı ortadan kaldırmak isteyen arkadaşlar düşünsün.
Yine Andımıza karşı çıkan İslamcı arkadaşlara soralım, “İlkem yurdumu, özümden çok sevmektir.” ifadesi ile Hz. Muhammed (sav)in: “Vatan sevgisi imandandır.” hadisi arasında bir fark var mı?
Ayrıca şu hadis-i şerifte geçen nöbet beklemek ifadesi, vatan sevgisini anlatmaz mı?: “Allah rızası için bir gün nöbet beklemek, dünya ve dünyadakilerden hayırlıdır.” (Buhari; Cihad, 71)
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, hicret esnasında Mekke’den ayrılırken Hezreve denilen yerde devesini durdurdu. Doğduğu ve çocukluk yıllarından beri yaşadığı yer olan mukaddes belde Mekke’ye son kez hüzünle baktı, baktı. Ve şöyle buyurdu:
“Vallahi sen bana Allah’ın yarattığı yerlerin en hayırlısı, Allah’ın katında en sevgili olanısın. Bana senden daha sevgili, daha güzel yurt yoktur. Çıkarılmaya zorlanmamış olsaydım, senden asla ayrılmaz, senden başka yerde yurt ve yuva tutmazdım.” (Salih Suruç, Peygamberimizin Hayatı, C. 1, s.288)
Demek ki Hz. Muhammed (sav) de yurdunu özünden çok seven bir vatansevermiş.
İslamcı siyaset esnafının çok sevdiğinden emin olduğum Mehmet Akif Ersoy da şöyle diyor:
“Sahipsiz olan vatanın batması haktır.
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.”
Yine Akif atamız, yurdunu özünden çok sevdiğini İstiklal Marşı’mızda açıkça ifade ediyor:
“Bastığın yerleri Toprak” diyerek geçme tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı;
Verme; dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.”
Mithat Cemal Kuntay da yurdunu özünden çok seven bir Andımız çocuğu olmalı ki şöyle demiş:
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır…”
(“On Beş Yılı Karşılarken” adlı şiirden)
*İlkem milletimi özümden çok sevmektir.
Türk çocukları kendi milletini sevmeyecek de Amerikalıları mı, İngilizleri mi, Fransızları mı, İsraillileri mi, Çinlileri mi, Rusları mı sevecek? Türk çocuğuna millet sevgisini aşılamanın neresi faşistlik? Bunun neresi İslam’a, Kur’an’a aykırı? Anlayan varsa beri gelsin.
Kur’an’da millet sevgisini, milletini özünden çok sevmeyi telkin eden ayet de var.
Allah, Müslümanları kendi milletlerinin düşmanlarına karşı savaşa çağırıyor: “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar—Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında Allah’ın bilip sizin bilmediklerinizi yıldırmak üzere—kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Allah yolunda sarf ettiğiniz herşey size haksızlık yapılmadan, tamamen ödenecektir.” (Enfal Suresi, Ayet Nu: 60)
Hz. Muhammed (sav) de milletini özünden çok seven bir peygamberdi. Peygamberimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: "Kişi kavmini sevmekle kınanamaz.”
Kızının Vasile B. el-Eskâ (ra)’ dan aktardığına göre o şöyle demiştir: -"Ey Allah'ın Resûlü, kavmiyetçilik nedir?" dedim. Resulullah (sav): "Zulüm ve haksızlıkta kavmine yardımcı olmandır." buyurdu. (Ebû Davud, edeb 112)
Vasile b. el-Eska (r.a.): "-Ya Resülallah, kişinin soyunu-sopunu (kavmini) sevmesi, kavmiyetçilik (asabiyye) sayılır mı?" diye sormuş, Hz. Peygamber de: "-Hayır, kişinin kavmine zulümde yardımcı olması kavmiyetçilik (asabiyye) dir." cevabını vermiştir. (Ahmed bin Hanbel, IV, 107,160, İbn-i Mace. Fiten 7.)
Peygamberimiz: "-Zalim de olsa, mazlum da olsa kardeşine yardım et" buyurmuştur. Kendisine sormuşlar:
-Mazlum kardeşe yardımı anladık, fakat zalime nasıl yardım edeceğiz?
Hz. Peygamber bunun üzerine: "-Onu da zulmünden vazgeçirirsiniz. Bu da ona yardımdır. (Buhari, Mezalim)
*Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.:
İnsanın en temel vasfı, diğer varlıklardan, hayvanlardan ayrılan temel özelliği, öğrenerek, kendini geliştirerek, ilerleyerek, yükselerek, insan oluşunu tamamlaması, insan-ı kâmil, mükemmel insan, olgun insan olmasıdır.
İslam adına özellikle Nurculuk adına Andımıza karşı çıkanlar, “İnsan, taallümle tekemmül eder.” ifadesini çok iyi bilirler.
Hayvanlar, hayatları boyunca yapacakları işleri, bünyelerine konulan ilahî bir programa göre yaparlar. Programlanmış olarak dünyaya gelir, doğar doğmaz o işi yaparlar. Mesela arı, hep aynı tarzda bal yapar. Dünya kurulalı beri arılar hiç yükselmemiş, ileri gitmemiştir. Sadece insan, sürekli ilerleyen, yükselen, gelişen, tekâmül eden bir varlıktır. Andımızı yasaklamak isteyenler, çocuklarımızın ilerlemesini, tekemmül etmesini istemiyorlar mı?
Buradaki yükselmek ve ileri gitmek, ilimde, teknolojide, para kazanmakta, insanlıkta, medeniyette, kültürde, sanatta, ibadette, her alanda ilerlemektir. Yükselmek ve ileri gitmeyi emreden ayetler de vardır.
Ayet: “De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.” (Zümer suresi, Ayet Nu: 9)
Hadis: "İki günü birbirine eşit olan ziyandadır, aldanmıştır." (Hz. Muhammed (sav), El-'Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, II, 323)
*Ey Büyük Atatürk!:
Atatürk neden büyüktür? Çünkü o, kendi döneminde Millî Mücadele sürecinde, son Haçlı ordularını Müslüman Türk vatanı olan Anadolu içlerinde durdurmuş, önüne katıp geldikleri yere; denize dökmüş bir İslam mücahididir de ondan büyüktür.
Haçlı ordusuyla savaşan İslam mücahidi bir komutana saygı duymanın İslam’a, Kur’an’a aykırı tarafı neresidir acaba?
Atatürk, Türk-İslam vatanı olan Anadolu’nun emperyalist Batılılarca tekrar Hristiyan yurdu olmasına izin vermediği için büyüktür.
Atatürk, Haçlı Batının Sevr planıyla Anadolu’yu paramparça etmesine, bölüp parçalamasına ve yutulabilecek lokma haline geldikten sonra kolayca yutmasına izin vermediği için büyüktür.
Atatürk, Türk vatanı Anadolu’da Müslüman Türk’ün Müslümanlığını özgürce yaşamasına imkân veren bir bağımsız millî Türk devleti kurduğu için büyüktür.
Atatürk, Türk vatanı Anadolu’da Türk istiklâlinin, hürriyetinin simgesi olan Türk bayrağının özgürce dalgalanmasını sağlayan bir millî Türk devleti kurduğu için büyüktür.
Atatürk’ün büyüklüğünü anlamak için emperyalist Haçlı-Siyon çevrelerin Türk milletine düşmanlığına bakmak lazım. Bağımsız millî Türk devletini tasfiye etmeyi bir proje halinde uygulamaya çalışan batılıların sözlerine bakmak lazım.
Mesela İngiliz derin devletinden Andrew Duff, Eylül 2005’te şöyle demiş: “Türkiye Avrupa’nın gerçek partneri olabilmek için klasik milliyetçi Kemalizmle mücadele etmelidir. Devletin gücü azaltılmalıdır.
Kemalizm reforme edilmeli ve bu eski liderin fotoğrafları kamu binalarının duvarlarından indirilmelidir. Türkiye artık Kemalizmde değişme gereğiyle yüzleşmeli. Sadece yasalar, anayasa değil, Kemalizm kültürü ve felsefesi de değişmeli. Türkiye’nin, merkeziyetçi yönetim yapısından adem-i merkeziyetçi (yani federatif yapı) yapıya geçmeye ihtiyacı var. Diyarbakır’da bölgesel otonomiye varacak şekilde merkeziyetçi yapının değişmesi iyi olur. Bunu sadece Güneydoğu için değil, diğer bölgeler için de öneriyorum.”
Türk milletinin düşmanı olan İngiliz gâvuru, Atatürk’ü silmek isteyen projeler, talimatlar peşindeyse Atatürk büyük adam demektir. Türk çocukları Andımızı okurken “Ey büyük Atatürk!” diye haykırırken, bütün ruhlarıyla Atatürk’ün emperyalizme, Haçlı saldırılarına karşı duran istiklâlci şahsiyetini kuşanmış oluyorlar. Atatürk naçiz vücudu toprak olmuş, fani bir kişi idi. Ama yaptıklarıyla o, Türk milletinin bağımsızlık ruhunun bir sembolüdür.
*Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Atatürk’ün açtığı yol, bağımsızlık yoludur, bilim yoludur, medeniyet yoludur, barış yoludur, insanlık yoludur. Böyle bir yol, insanlık ve İslamlık düşüncesine aykırı değildir. Buna karşı çıkmanın manası da yoktur.
*Varlığım Türk varlığına armağan olsun!:
Her Türk, elbette Türk milleti için çalışacaktır. Her Türk’ün varlığı, milletinin varlığına armağan olacaktır. Varlıklarını Amerikan, İngiliz, Fransız, İsrail, Rus, Çin, Mısır, Suriye varlığına armağan edenler, Türk çocuklarının varlıklarını Türk milletinin varlığına armağan edişlerinden rahatsız olacaklardır.
Türk çocuklarını Amerika’nın yüce menfaatlerinin koruyucusu olarak, Amerikan varlığına armağan etmek isteyenler, elbette bu sözlerden rahatsız olacaktır.
Majesteleri Kral ya da Kraliçeye ve vârislerine bağlı kalıp yolunda ilerleyeceğine yemin edenler, elbette bu sözlerden rahatsız olacaklardır.
*Ne mutlu Türk’üm diyene!"
İslam’da insanların kendi milletlerinin, milliyetlerinin adının ifade edilmesinin günah olduğuna dair bir emir ya da açıklama görmedim. Bizim milliyetimizin adı “Türk”tür. Bunu çocuklarımıza öğretmenin, belletmenin günah bir tarafı yoktur. Türk olduğumuzu övünçle belirtmenin bir sakıncası yoktur. Buradaki “Türk’üm” ifadesi, başka milletlere düşmanlık telkin etmiyor, yani ötekine düşmanlık fikri vermiyor.
Kur’an-ı Kerim’de bir ayette Türklere bir gönderme vardır: “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, Allah öyle bir millet getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; onlar mü'minlere karşı alçak gönüllüdürler, kâfirlere karşı onurlu ve güçlüdürler; Allah yolunda savaşırlar ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lutfudur ki, onu dilediğine verir. Allah’ın lütuf ve ihsanı geniştir ve her şeyi bilendir.” (Maide suresi, 54.ayet)
Vani Mehmed Efendi, Elmalılı Hamdi Yazır, Ömer Nasuhi Bilmen, Celal Yıldırım Hoca, hatta Hüseyin Çelik’in ve Kazım Güleçyüz’ün hiç itiraz etmeyeceği Said Nursi, bu ayette geçen milletin Türkler olduğunu söylerler.
Bugün, herhalde günah zannettikleri için Türklük karşısında mesafeli durmaya çalışan, ırkçılık zannettikleri için “Türk” kelimesini ağızlarına almayan, ama demokrasi adına Kürtçülüğü ağızlarından düşürmeyen bir kısım Nurcuların üstadı Said Nursi bile bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak doğru bir yorum yapmıştır.
İngilizlerin kurdurduğu Kürdistan Teali Cemiyeti’nin başkanı Seyyid Abdülkadir Said Nursi’den kurmak istediği Kürt devleti için destek ister. Said Nursi de ona şu cevabı verir:
“Allahu Zülcelâl Hazretleri, Kur’ân-ı Kerim’de, (meâlen) ‘Öyle bir kavim getireceğim ki, onlar Allah’ı severler, Allah da onları sever’ [5:54] diye buyurmuştur. Ben de bu beyan-ı İlâhî karşısında düşündüm, bu kavmin bin yıldan beri âlem-i İslâm’ın bayraktarlığını yapan Türk milleti olduğunu anladım. Bu kahraman millete hizmet yerine, dört yüz elli milyon hakikî Müslüman kardeş bedeline, birkaç akılsız kavmiyetçi kimsenin peşinden gitmem.” (Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, s. 233-234.)
Said Nursi, Mektubat adlı eserinin 26. Mektub’unda da şöyle diyor: “Türk milleti anasır-ı İslamiyye içinde en kesretli olduğu halde, dünyanın her tarafında olan Türkler ise Müslümandır. Sair unsurlar gibi müslim ve gayr-i müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede Türk taifesi varsa Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler Türklükten dahi çıkmışlardır.”
Demek ki “Türküm” demek günah değilmiş ya da ayetlere ters değilmiş. Nurculuğa da ters değilmiş. Tam tersine ayette bile Türklere işaret varmış.
Yine bir ayette şöyle geçer: “Yine göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu da O'nun âyetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bilenler için nice ibretler vardır.” (Rum Suresi, Ayet Nu: 22)
Demek ki dilimiz ve rengimizle farklı oluşumuz yani Türk oluşumuz, Allah’ın ayeti imiş. Türkiyeli vatandaşlar için bunda nice ibretler varmış.
Bir başka ayette de şu ifadeler var: “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurat, 13)
Demek ki Allah’ın yarattığı bir boy ve kabile olan “Türk”ü anmak, “Türk’üm” demek, günah olmazmış.
Bir hadis-i şerifinde de Hz. Muhammed şöyle diyor: “Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: Resulullah (asm) buyurdular ki: “Şiddetli savaşlar vukua geldiği zaman Allah mevalinden (Arap olmayan Müslümanlar) öyle bir ordu gönderecek ki atlarının cinsi yönünden Arapların en kıymetlisi ve silah yönünden onların en iyisi olup Allah, İslam dinini onlarla te'yid (takviye) edecektir.”
Bu hadise göre de yüzyıllarca İslam’ın ordusu olarak Haçlılara kök söktüren ve Allah’ın İslam dinini kendileriyle teyid ettiği millet olarak Türkleri zikretmek, bu milletin çocuklarının böylesine övülesi milliyetlerini anmaları günah değilmiş.
Hem sonra “Ne mutlu Türk’üm diyene” ifadesi ırkçı, faşist bir ifade değildir. Burada “ne mutlu Türk’e” değil, “Türk’üm diyene” ifadesi geçer. Yani Türklük, burada etnik bir kavim adı değil, sosyolojik bir millet adıdır. Türk doğulur da olunur da. Türkiye’de yaşayan herkes, hangi kavimden, etnik kökenden olursa olsun, Türk milletine mensuptur. Hangi etnik kökenden gelirse gelsin, ortak kültürel, hukukî ve sosyolojik değerlerde birleşmiş üst toplumsal yapının adı millettir. Bu da Türkiye’de Türk milletidir. Tarih boyunca Batılılar da bütün Müslümanlara Türk demiştir. Türk’le Müslümanlık aynîleşmiştir.
Ülkemizdeki bütün çocukların böyle bir cümleyle, tek millet bilincini kazanmasının İslam’a aykırı tarafı nedir? Bunun yerine çocuklara ayrı ayrı, grup grup kavmiyetçilik, etnik ırkçılık telkin edilerek, “Ne mutlu Kürdüm diyene”, ”Ne mutlu Çerkezim diyene”, ”ne mutlu Gürcüyüm diyene” şeklinde mi bağırttırılacak? O zaman Türk millet birliği paramparça edilmez mi? Bu, bölücülük, parçalayıcılık olmaz mı? Çocukları daha okul sıralarında böyle ayırmanın vebalini kim çekecek? Emperyalist Batının istediği, tam da bu değil mi?
Mehmet Akif Ersoy, “Ordunun Duası” şiirinde “Türk eriyiz, silsilemiz kahraman” derken ırkçı, faşist ve militarist mi oluyordu? İslamcılık adına Andımıza karşı çıkan arkadaşlar, buna ne buyurur?
08 Ekim 2013, 21:37
alamıyorlar. Türk kelimesine Türk milletine kinleri nedendir. Türk milletinin değerlerine neden bu kadar saldırırlar. Türk milletini ayakta tutan değerlere neden bu kadar saldırırlar. Dinimizi, Rabbimizin ayetlerini bile Türk milletini ve Türk kelimesini yok etmek için bu derece siyasi hedeflerine ulaşmak için kullanma konusunda nasıl bu kadar ileri gidebilirler. Bunun hesabını Türk milletinin her ferdine karşı bu kul hakkının hesabını nasıl verecekler. Onları Allah’a havale ediyorum. O kalplerde olanı bilir, O nun adaleti şaşmaz.