Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

ahsen okyar
24Mar/200

BAŞARILIYIZ DEMEK İÇİN ÇOK ERKEN – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sBAŞARILIYIZ DEMEK İÇİN ÇOK ERKEN - Ruhittin SÖNMEZ

Koronavirüs (Kovid-19) salgını ile mücadelede başarılı veya başarısız olduğumuzu söylemek için çok erken. Çünkü henüz sürecin başındayız.

İlk vakanın Türkiye’de görüldüğü (daha doğrusu tespit edildiği) tarihin Çin, İran, Kore, Japonya, Singapur ile İtalya, İspanya, Almanya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinden daha sonra olması önemliydi. Bu bize ciddi bir zaman kazandırdığı gibi o ülkelerin tecrübelerinden faydalanma imkânı da verdi.

Böyle olunca ülkemizde alınan tedbirlerin çok başarılı olduğu gibi bir algı oluştu. Acaba gerçek tam olarak böyle mi?

Devletlerin bu alandaki başarısının en önemli ölçüsü Kovid-19’un öldürme oranı. Vaka sayısı da önemli ama bu yapılan test sayısına göre değiştiği için gerçek bir mukayese sağlamıyor.

Şu ana kadar salgının başlangıç ülkesi olan Çin’de Kovid-19’dan ölüm oranı yüzde 4,2 iken, İtalya’da halen yüzde 9, İran’da yüzde 7,5 oldu.

İran’daki ölüm oranının yüksekliğinde ABD ambargosunun, İtalya’da ise nüfusun çok yaşlı olmasının tesiri büyüktür. Ama her iki ülke de başlangıçta salgını çok ciddiye almadıkları gibi süreci de iyi yönetemediler. Yanlış ve eksik kararlarla hastalığın tüm ülkeye yayılmasına sebep oldular.

23Mar/200

Atatürk’ün Balıkesir Hutbesi

98047,1391

Atatürk'ün Balıkesir Hutbesi

Atatürk'ün Balıkesir'i ziyaretleri 7 kez oldu. Bunlardan ilki, 6 Şubat 1923'te gerçekleşti. İzmir'den trenle Balıkesir’e gelen Mustafa Kemal Paşa'nın beraberinde eşi ve Kâzım Karabekir Paşa ile diğer zevat bulunuyordu.

21Mar/200

Dede Korkut Atamızın ilhamıyla; NEVRUZ DUASI – Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER

süleyman coşkuner

Dede Korkut Atamızın ilhamıyla; NEVRUZ DUASI – Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER

Bismillahirrahmanirrahim…

Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın (C.C.) adıyla…

Ey hanlar hanı,
Ey ulular ulusu Kadir Tanrım;
Sen yücelerden yücesin, kimse bilmez nicesin…
Nice cahil seni gökte arar, yerde ister,
Sen bütün inananların gönlündesin…
Sen anadan doğmadın,
Sen atadan olmadın,
Her yerde Tek’sin, yücelerden yücesin!..
Hani övdüğümüz beyler, erenler?
Dünya benim diyenler?
Ecel aldı, yer gizledi, fani Dünya kime kaldı?
Gelimli-gidimli Dünya, sonucu ölümlü Dünya,
“Allah Allah”” denmeyince işler olmaz,
Kadir Tanrı vermeyince er zengin olmaz,
Ecel-vade gelmeyince kimse ölmez…
En nihayet uzun yaşın ucu ölüm, sonu ayrılık!
Yerimiz bu kara yer…
Her şeye kadir Tanrım; Bizi ari imandan ayırmasın,
Ak pürçekli analarımızın yeri uçmak olsun,
Ak sakallı atalarımızın yeri Cennet olsun,
Cümle günahlarımız derlenip, toplansın,
Adı güzel, kendi güzel Hz. Muhammed Mustafa (SAV) aşkına bağışlansın…
Ey gözden uzak, gönle yakın, her şeye kadir olan Yüce Tanrım…
Karşı yatan Kara Dağ’ımız yıkılmasın,
Gölgelice ağaçlarımız kesilmesin,
Karlı buzlu akan görklü sularımız kurumasın,
Ektiğimiz göversin, diktiğimiz yeşersin,
Çevremiz ağaç, çiçek, böcek dolsun…
Altın perçemli oğullarımız,
Sırma saçlı kızlarımız olsun,
BOZKURT Soyumuz artsın, çoğalsın,
Dünya durdukça yayılsın,
Uzayan kol bizden olsun…

20Mar/200

EL ÖPME BABINDA – Mehmed Veysî DÖRTBUDAK

m veysi dörtbudakEL ÖPME BABINDA - Mehmed Veysî DÖRTBUDAK 

EL ÖPME BABINDA Bir anekdotla başlamak istiyorum. Vakarıyla tanınan son devrin büyük hafız ve kurralarından Abdurahman Gürses hoca efendi, elini öptürmeyi sevmezmiş. Kendisiyle görüşen öğrencileri veya yaşça küçük olanlar elini öpmek istedikleri vakit, elini karşısındakinin eline dokundurur ve çekermiş. Bunu bilen bir öğrencisi hocaya elini uzatır ve öpmek için eğilmeyip tokalaşmak ister. Hoca hemen sorar “Neden elimi öpmedin?”. Öğrencisi de “Hocam elinizi öptürmüyorsunuz, o sebepten öpmedim.” deyince, “Sen elimi öpmekle mükellefsin, öptürmek veya öptürmemek bana kalmıştır evlat.” şeklinde nâzikçe ikâzda bulunur.

Bizim kadim Türk kültüründe büyüklerin ve saygı duyulan kişilerin elleri öpülür. Bu bir saygı ve sevgi göstergesidir. Maalesef günümüzde bu saygı gösterisi kalkmış, bırakın öğrencinin öğretmeninin elini öpmesini, evlat bile babasının elini öpmez olmuştur. El öpmek tabasbus, yaltaklanma, yalakalık yapmak olarak kabul edilmiştir.

Canım herkesin de eli öpülmeli midir dediğinizi duyar gibi oluyorum. Evet, herkesin eli öpülmemelidir ancak saygı duyulan, üzerimizde hakkı ve emeği olan kişilerin de elini öpmekten kaçınmak da uygun değildir.

20Mar/200

BAŞKANIN ADAMLARI NELER YAPABİLİR? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sBAŞKANIN ADAMLARI NELER YAPABİLİR? – Ruhittin SÖNMEZ

Bir bilim kurgu romanının içinde yaşıyor gibiyiz. Covid-19 adı verilen bir virüs türü bütün dünyalıların hayatını değiştirdi. Oysaki bu elle tutulur, gözle görülür olmayan yaratıkla ilgili pek bir şey bilmiyoruz.

Virüsün etkisine dair duyduklarımız da hep belli kaynaklardan çıkan bilgilerin yayılmasıyla bize ulaşıyor.

İnsanlar bu bilgilerin bir kısmına güvenip inanırken, bazılarını güvenilir bulmadığı için inanmıyor.

Koronavirüs (Covid-19) salgınının gerçek olduğunu ve çok ciddi sonuçları olduğunu görüyoruz, biliyoruz.

Salgının sadece sağlık sorunları, kitlesel ölümler yanında ekonomik etkilerinin de ölümcül
olabileceği anlaşılıyor.

Ben günlerdir medyada her yönüyle tartışılan bu konuları değil, başka bir hususu düşünmeden duramıyorum.

Hastalık salgını, biyolojik saldırı ve başka konularda kamu otoritelerinin manipülasyon yapması halinde ne gibi sonuçları olabileceğini düşündükçe aklıma “Başkanın Adamları” isimli 1997 yapımı film geliyor.

19Mar/200

KORONAVİRÜS ÜZERİNDEN YEPYENİ BİR ÇAĞ SÜRÜMÜ – Süleyman PEKİN

KORONAVİRÜS ÜZERİNDEN YEPYENİ BİR ÇAĞ SÜRÜMÜ – Süleyman PEKİN

İnsanlık tarihinde bazı milâtlar var. Meselâ tarih, yazının bulunmasıyla başlar; yazıdan öncesi
tarih öncesi devirler olarak kabul edilir. Yani Y.Ö. aynı zamanda T.Ö. Yada herkesin bildiği M.Ö. ile M.S.

Hz.İsa’nın ışığına 3 asır sırt çeviren Batı Medeniyeti sonradan onu tarih gezegeninin ekvatoru yaparak günah çıkardı; öyle ki milâdın doğum olduğunu bilmeyen bile o ayrımı biliyor.

Bir de Eski (İlk) – Orta – Yeni – Yakın gibi Çağ tasnifleri ve Kavimler Göçü, İstanbul’un Fethi,
Fransız İhtilâli gibi dönüm noktaları var. Kısala kısala akıllı telefon gibi cebimize giren çağ dönümlerine de artık milletler değil akıl satarak para ve güç kazanan üst akıl’lılar karar veriyor. Ve huzurlarınızda 2020 itibariyle yepisyeni bir çağ: Akıl Oyunları (Mind Games) Çağı.
İsmail Türüt’ün türküsündeki gibi bizimle kedi yavrusu gibi oynayacaklar ve oynuyorlar.

Tanrısal Şirketler (Godly Company) yani Allah’tan rol çalarak menfaatlerine uygun ilâhi senaryolar kurgulayanlar önümüzdeki otuz yılda bütün saklı deneylerini üzerimizde uygulayacaklar. Ne mi meselâ; an itibariyle 7 milyar 771 milyon olan dünya nüfusunun kimine göre 1.5 milyar, kimine göre 500 milyona indirilmesi:

17Mar/200

İYİ YÖNETİLEN KRİZ FIRSATLAR YARATIR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sİYİ YÖNETİLEN KRİZ FIRSATLAR YARATIR – Ruhittin SÖNMEZ

Küresel Koronavirüs Salgını ciddi bir kriz. Bizden daha gelişmiş ve zengin ülkelerde bile ciddi zararlara yol açıyor.

Bu kriz iyi yönetilmezse bedeli çok ağır olur. İyi yönetilirse ve her boyutu ile ilgili doğru tedbirler alınırsa, küresel rekabette avantajlar sağlanması söz konusu olur.

Salgının etkilediği vatandaş sayımızın resmi rakamdan fazla olduğuna dair iddialar var. Fakat aksini ispatlayan bilimsel bir veri ortaya konulamadı.

Vatandaşlarımızın devlet kurumlarına olan genel güvensizliğinin haklı ve makul gerekçeleri olsa da bu defa durum farklı gibi. Bu krizde siyasi sorumlu bulunan Sağlık Bakanlığı’nın bir Bilim Kurulu oluşturması bu güvensizliği azalttı.

Çünkü bu Bilim Kurulu sadece iktidar yanlısı kişilerin değil, siyaseten muhalif tavırlı tıp uzmanlarının da ehliyetli, liyakatli kabul ettiği tıp profesörlerinden oluşuyor. Ve krizin yönetim merkezi olarak görev yapıyor.

Türkiye’de tıp bilimi diğer bilim dallarından daha fazla gelişmiştir. Doktorlarımız dünyadaki meslektaşları ile mukayese edildiğinde övünülecek bir seviyededir. Yeter ki, bu alanda yetişmiş bilim adamlarına yetki verilsin, siyasetçiler oy kaygısıyla güven aşındıran beyanlarda bulunmasın. Bu krizi en az zararla atlatabilecek yetişmiş insanımız ve tıbbi altyapımız vardır.

Şu ana kadar alınan tedbirlerin biraz gecikmeli olsa da doğru olduğu tıp uzmanları tarafından kabul ediliyor.

16Mar/200

Kandıra Anadolu Lisesi öğrencisi Derinsu Akıncı,‘gururumuz’ oldu – Galip ATAMAN

avatarKandıra Anadolu Lisesi öğrencisi Derinsu Akıncı,‘gururumuz’ oldu - Galip ATAMAN

Sosyal, kültürel ve sportif alanlarda farkındalık yaratan toplumsal projeleri yazarken büyük keyif alıyorum.

Hayırsever kişi ve kurumların eğitim ve sağlık başta olmak üzere her alanda imzaladıkları sosyal sorumluluk projelerinden fazlasıyla etkileniyorum.

Eğitimde kaliteyi arttıran, başarı çıtasını yukarıya taşıyan, öğretmen ve okul yöneticilerinin motivasyonlarını arttıran model projeleri üreten Milli Eğitim İl Müdürü Fehmi Rasim Çelik ve ekibinin performansını takdir ediyorum.

Akademik eğitimde ki başarılarının yanında katıldıkları ulusal ve uluslararası kültür, sanat, spor yarışmalarında Kocaeli ve Türkiye adını dünyaya duyuran öğrencilerle gurur duyuyorum.

15Mar/200

“Feministlere İnovatif Öğütler!” ve “Feministlikten Kurtulma Kılavuzu..” – Gürkan AVCI

wwwbagimsizozgurmedyacom_18728_1583752660

“Feministlere İnovatif Öğütler!” ve “Feministlikten Kurtulma Kılavuzu..” – Gürkan AVCI

En son İstanbul Sözleşmesi üzerinden Türk toplumuna dayatılan feminizm kaynaklı bozgunculuk, kargaşa, ifsat ve huzursuzluk tohumlarının ve retorik söylemlerinin etki ve orijinalliğinin farkındayız hepimiz. Ancak, bu soruyu bugün sormasak yarın altına cevapları sıralayamayacağız. Gün, bugün. Anlamak, farkına varmak hatta çözüm için kolları sıvamak için.

14Mar/200

BU NE PERHİZ, BU NE LAHANA TURŞUSU… / Dr. Noyan UMRUK

89477040_10157454395267982_7249798027055988736_n

BU NE PERHİZ, BU NE LAHANA TURŞUSU… / Dr. Noyan UMRUK

Depremler, İdlip krizi ve şehitlerimiz, ekonomik kriz, karşılıklı hakaretleşmeler korona-virüs salgını gibi dertlerimizle boğuşurken başımızı devekuşu misali kuma gömmüş gibiyiz…
Dünyanın öbür taraflarında ağzımızı açıkta bırakacak şeyler oluyor oysaki…

Birçok ülke yanında, 7 A.B. ülkesinin Amerika’ya uçuşlarını yasaklayan ABD, Defender 20 Tatbikatı nedeniyle büyük çapta birlik nakli düzenleyerek büyük bir güç gösterisine girişmekte Avrupa’da…

11Mar/200

TARİHE SELAM, KAYBETMEYE DEVAM – Süleyman PEKİN

TARİHE SELAM, KAYBETMEYE DEVAM - Süleyman PEKİN

İdlip gündemi iki haftadır siyasî gündemimizdeydi, spor ve magazinden sonra. 55 şehidi içimize ve 70’e yakın, uzuvları parçalanarak yaralanan gazimizi de sessizliğe gömdükten sonra Moskova Antlaşması’yla geri çekildik. Çekilecektiysek niye büyük kayıplar vermeden başta çekilmedik? Rejim’le o kadar savaştıktan sonra “Rejim” diyegeldiğimiz Suriye Yönetimi’nin koordinatörü Putin’i ve Rus Heyeti’ni niye dinledik, şartlarını niye kabul ettik? Hem “Çekilin aradan, bizi Rejim’le başbaşa bırakın!” sözünü hem “Anlaşmayla ilgili Esad’ı bilgilendirdiniz mi?” sözünü 24 yada 48 saat arayla nasıl söyleyebildik?

Geçen hafta “Ah ‘Benim Yalnız ve Güzel’ Askerim” başlıklı bir yazıyı 2 yıl sonra ve başına da “ah” ekleyerek yayınlamıştık. O nidâyı uzatmak istiyorum; aaaahhh!

10Mar/200

MANEVİ GÜCÜMÜZ VE BİYOSFER – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sMANEVİ GÜCÜMÜZ VE BİYOSFER – Ruhittin SÖNMEZ

Arslan Bulut yaygın medyadaki az sayıdaki gerçek gazetecilerden biridir. Muhtelif vesilelerle özel sohbetler de yapma imkânı bulduğumuz bu arkadaşımızı hafta sonu Kocaeli Aydınlar Ocağı’nda verdiği konferansında dinledik.

Ben en çok konferans sırasında bahsi geçen Gumilev’in teorisine takıldım.

Arslan Bulut’u karamsar bir ruh halinden kurtaran, O’na umut veren en önemli konunun Gumilev adlı ünlü yazarın bir kuramı (teorisi) olduğunu algıladım. Gumilev babası Rus, annesi Kırım Tatar Türk’ü olan bir bilim adamı.

“Halkların şekillenişi, yükselişi ve düşüşü kuramı” olan “etnogenez kuramının” kurucusu L. N. Gumilev’e göre milletlerin ruhu, esas olarak, coğrafyaya, toprağa, iklime, atmosfere, kısacası biyosfere bağlıdır...

Gumilev bu kuramda, etnogenez sürecinin tüm zamanlar ve tüm mekânlar için evrensel bir yasasını ortaya koymaktadır.

Burada Gumilev (kuramın adını verirken kullandığımız halklar kelimesi yerine) etnos kavramını kullanıyor. Etnos bir dil birliği değildir. Sosyal bir olay da değildir. Irk birliği, ideoloji ve kültür birliği de değildir.

Etnos, ortak içyapıya ve kendine özgü davranış kalıplarına sahip bireyler topluğu olarak tanımlanıyor.

Gumilev, etnosların yükselişini ve çöküşünü biyosferdeki değişimlere bağlıyor, enerji direniş seviyesini koruyabilen etnosların, varlıklarını sürdürebileceklerini belirtiyor.

Arslan Bulut’un önceki yıllarda yazdığı yazılarda da bu kurama dair notlar buldum. O’na bu kuramın nasıl umut verdiğini şu cümlelerinden anlaşılıyor:

“Türk Milleti’nin manevi gücü, ABD’nin veya AB’nin plânları ile bitmez. Bu güç, sadece genetik yapıdan değil, Gumilev’in belirttiği gibi biyosferden doğar. Biyosfer, hava, su, üzerinde yaşadığımız toprağı dolayısıyla vücudumuzu meydana getiren elementler ve iklim gibi doğal ortama denir. Bu ortamı insanlar oluşturmuyor. Milletlerin varlığı manevi güçlerine, manevi güçleri de biyosfere bağlıdır. Dolayısıyla milletlerin kaderini, biyosferi yaratan Tanrı belirler.”

“Bu bakımdan olumsuz şartlar karşısında Türk Milleti’nin moralini bozmasına hiç lüzum yoktur.
Evet, çürüyen dokular vardır. Fakat çürükler, kendi kendini imha etmekle birlikte, aynı dokuların yerlerini taze hücreler almakta, milletin genlerinde mevcut bulunan güç, nesilden nesile daha etkin bir oranda ve daha belirgin bir şekilde meydana çıkmaktadır.”

“Türk Milleti’ne Tanrı tarafından verilen bu görev bitmemiştir ve dünya durdukça bitmeyecektir. Dolayısıyla ilham ve kudretini Anadolu’dan, Trakya’dan, Türk Dünyası’ndan değil, Washington’dan, Brüksel’den alanlar kaybetmeye mahkûmdur.”

Özetlersek, Anadolu coğrafyasının bize verdikleri sadece bereketli topraklar, 4 mevsimin yaşandığı iklimi, stratejik konumu, doğu ile batıyı birleştiren köprü olması değilmiş. Bunların yanında bizi kuşatarak genlerimizi etkileyen, manevi güçlerimizi belirleyen biyosferi imiş.

8Mar/200

Suriye’de Rus yayılmacılığı… / Prof.Dr. Atila BİTİGEN

2-2

Suriye'de Rus yayılmacılığı... / Prof.Dr. Atila BİTİGEN

Yeni Rus imparatorluğu jeopoltiğini yazan teorisyen Alexander Dugin'dir. Rusya en başlangıçta imparatorluğa benziyordu. Çeşitli kabile ve halkları birleştiriyordu. Fakat bu halklar tek biçimli nüfusa dönmedi. İlk Rusya prensi Rürik zamanından şu ana kadar Rus - Rusya - SSCB - Rusya Federasyonu çok milletli bir devlettir. Tek bir millet, yani homojen kültür, politik, dil, sosyal birlik meydana çıkamadı. Post-modern Rusya için eşsiz bir imkânı sağlıyor: İleri atılarak biz ‘Avrupalı Batı’nın önünde çıkıp gidebiliriz. Avrupa zar zor bu noktaya ulaşarak Avrupa Birliği'ni kurdu. Biz ise ara aşamaları atlayarak beklenmeyen bir adım atabiliriz. Geçmiş yüzyılın başında biz benzer bir şey yaptık: Uzun ve can sıkıcı olarak gereksiz kapitalizm kurmasından vazgeçerek komünizme adım attık. Bir biçimlenme atlanmıştı. Bu olayın kendisinde artık post-modern elemanı vardır. Avrasya ittifakı projesinin manası, yeni tarihsel aşamada deneyin tekrar edilmesidir. Bu kapının anahtarı ise ‘demokratik imparatorluk'tur – Avrupa Birliği kadar demokratik. Adı demokratik olsa da Rus İmparatorluğu hayalinin yeniden ihyasını amaçlamaktadır.

6Mar/200

BATI’NIN SAVAŞ AHLAKI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sBATI’NIN SAVAŞ AHLAKI – Ruhittin SÖNMEZ

ABD’nin 26. Başkanı Theodore Roosevelt (1901-1909) Amerikalılar tarafından en sevilen ABD başkanlarından biridir. Roosevelt Başkan olmadan 5 sene önce yazdığı kitabında, Kızılderili Soykırımının haklılığını savunmak için kurduğu şu cümleler Batı’nın savaş ahlakını yansıtır:

“Bu büyük kıta, sefil vahşilerin avlakları olsun diye bırakılamazdı. Savaşların en erdemlisi vahşilerle yapılan savaştır.”

ABD’nin 26. Başkanı’na göre, beyaz ve tercihen Germen kökenli halklardan oluşan “Medeniyet cephesi” ile “en aşağılık kovboydan bile ahlaksız” olan Kızılderililerin oluşturduğu “vahşet cephesi” arasındaki ırksal mücadele kaçınılmaz bir olaydır.

Roosevelt’in biz Türklere bakışı da çirkindir: “Müslümanların Hıristiyanlar karşısındaki zaferlerinin her zaman belayla sonuçlandığı görüldü. Türklerin zaferlerinden mutlak kötülükten başka bir şey çıkmadı.”

Roosevelt “Medeni Cepheyi” oluşturanların Kızılderililer, Rus ve Tatar, Yeni Zelandalılar gibi topluluklara yaptıkları şeyler korkunç olsa bile sonuçta “muazzam bir medeniyetin temelini attıklarını” söyleyerek, bu kötülüklerini meşrulaştırıyor.

“’Kızılderili’nin iyisi, ölü olanıdır’ diyecek kadar ileri gitmiyorum ama on tanesinden dokuzu için de bunun böyle olduğunu biliyorum. ‘İyi’ olan onuncu Kızılderili’nin akıbeti de umurumda olmaz” diyebilen bir adam bu.

Roosevelt’in bu sözleri bugün de ABD’nin ve kendilerini “medeniyet cephesi” görenlerin dünya görüşünü yansıtıyor. Onlar hala dünyanın bütün petrol, gaz, maden gibi kaynakları ile su, toprak, denizlerini kendilerinin doğal hakkı olarak görürler.

Amerika’da bu yüzden Ortadoğu, Afganistan, Libya gibi yerlerde savaşan askerlerini temsil eden oyuncaklar yapılır, filmlerde özel karakterler yaratılır. Onları “ülkemizin başka ülkelerdeki petrol çıkarlarını koruyan kahramanlar” diye tanıtır ve sevdirirler.

4Mar/200

Şiirlerin ve ‘Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin Kılavuzluğunda Adım Adım Edirne (I) – Fazlı KÖKSAL

1

Şiirlerin ve ‘Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin Kılavuzluğunda Adım Adım Edirne (I) – Fazlı KÖKSAL

Teftiş Kurullarında bir gelenektir. Müfettişlere emekli olacakları yıl gitmek istedikleri bir yerde görev verilir. 15.Ekim.2019 Tarihinde yaş haddinde emekli olacağım için, 2019 ortalarında konu açılınca Teftiş Kurulu Başkanına teftişe Edirne’ye gitmek istediğimi söyledim. 40 yılı aşan memuriyet hayatımda 81 vilayetimizden 79’una görevli olarak gitmiştim… Şırnak ve Edirne’yi görmek kısmet olmamıştı… Şırnak neyse de, Türkiye’nin Serhat kenti, Osmanlı’ya başkentlik etmiş, yağlı güreşler deyince akla gelen, ülkemizin en muhteşem camisini bağrında barındıran Edirne’ye nasıl olmuş da gitmemiştim? Bu soruya, “kısmet” dışında bir cevap vermek mümkün değildi…

28Şub/200

Kadir’e hayallerindeki gibi doktorluk yakışır – Rüyam Alankuş KARGILI

rüyam alankuş kargılı

Kadir'e hayallerindeki gibi doktorluk yakışır - Rüyam Alankuş KARGILI

    Bulunduğumuz zamanlarda maalesef ülkemizde sıklıkla gündem olan ve dünya çapında yaygınlaşan tüm toplumları en derinden etkileyen bir konudur kadına şiddet. Şiddet denilince ilk akla gelen kuşkusuz fiziki güç kullanımına dayalı kaba kuvvet olsa da gerçekte şiddeti sadece fiziki boyuta indirgemek mümkün değildir.

Maalesef sıklıkla psikolojik, cinsel, sözel, ekonomik, sosyal şiddet e de maruz kalanlar da vardır ki anlatamazlar. Anlatsalar inandıramazlar.Bu kısır döngüde çırpınırlar.

27Şub/200

ATAN; SIFIR, KARŞILAYAN; SIFIR – Süleyman PEKİN

ATAN; SIFIR, KARŞILAYAN; SIFIR – Süleyman PEKİN

Bir ara “Sophie’nin Seçimi” kitabı vardı, dönemsel meşhur. Bir de her dönem çok meşhur ama pek yazılıp çizilmeyen ‘Kalabalıkların Seçimi’ var.

Takım mı tutacaksın; en kalabalık olanlarına takıl, en azından 3 tane 3/1 şansın var. Parti mi tutacaksın; en çok oy alana yada en azından kazanma şansı olana oy ver, hem seçilme şansı olmayana oyunu vererek o değerli kâğıt parçasını niye heba edesin dê mi?!

Ben olsam o kâğıdı açık arttırmaya çıkarır ve en çok verene veya vaat edene saaat-tım derdim. Sonra; kim seçilirse seçilsin, hangi karakterde olursa olsun, önemli olan “bizim işimizi görür mü” sorusuna cevap teşkil edip etmemesidir netekim.

Harari’nin de bir kitabı vardı, hararetli hararetli yazdığı: HOMO-DEUS (İnsan-Tanrı, İnsanın Tanrılaşması). Biz gene mutedil gidelim ve EGO-DEUS diyiverelim; ‘Ego-Tanrı’ yani egolarını-legolarını, heva vü heveslerini tanrı edinenler. Bkz: Furkan 43, Câsiye 23.

Okullarda ders kitabı olarak okutulması ve EBA’dan da video olarak izletilmesi gereken ZÜBÜK adlı şaheserde İbram Efendi veresiyeden kaçarken önce Huzur Partisi’ne, akabinde de Destek Partisi’ne giriş yapıyordu. Yok aslında birbirimizden farkımız; lâkin Destekli atarsak Huzuru daha rahat bulabiliriz.

26Şub/200

KUŞ BAKIŞIYLA SURİYE OLAYLARI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sKUŞ BAKIŞIYLA SURİYE OLAYLARI – Ruhittin SÖNMEZ

· Irak ve Suriye’de süper güçlerin müdahalesinin bahanesi ne idi?

IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) terör örgütü denilen, dünyanın çeşitli yerlerinden getirilen derleme bir terör örgütünü yok etmekti.

“Bu örgüte karşı mücadele eden” devletlerin başını güya ABD çekiyordu. Oysaki ABD’nin izni olmadan bu organizasyonun yapılması ve neredeyse Irak ve Suriye’nin yarısında hâkimiyet sağlaması mümkün değildi.

Sonunda Trump, "IŞİD'i, Obama ve Hillary Clinton kurdu" demese IŞİD’i ABD’nin kurdurduğu ve yönlendirdiğine inandırmak kolay olmuyordu.

· ABD’nin bahanesi IŞİD idi ama esas hedef (BOP kapsamında) Ortadoğu’da sınırların ve yönetimlerin yeniden düzenlenmesi idi.

· Vekâlet savaşları denilen yeni modelin uygulandığı Suriye’de olaylar o kadar karıştı ki… Kimin eli kimin cebinde çoğu zaman anlaşılamadı.

Türkiye bazen ABD ile birlikte hareket etmeye çalıştı, bazen Rusya/İran/Suriye kanadına yakınlaştı. S-400 olayında ABD ile ipleri kopardık. Şimdi yeniden Rusya ve Suriye ile savaşın eşiğine geldik, ABD ile flörte başladık.

23Şub/200

BENİM, "DESTANSIN DELİKANLIM" DEDİĞİM BİR YİĞİT FIRAT’IM VARDI – Cafer GENÇ

 

BENİM, "DESTANSIN DELİKANLIM" DEDİĞİM BİR YİĞİT FIRAT'IM VARDI – Cafer GENÇ
Yıl 2015, gün 20 Şubat...

Bazı günler ve olaylar vardır ki, insan hafızasında derin izler bırakırlar. Bunları unutmak mümkün değildir.
Dumlu'dan doğan, Dicle'nin yoldaşı bir Fırat nehrimiz var da benim " tarih yazan, destan kahramanım" dediğim, gönüllere akan bir yiğit ülkü eri Fırat'ım da vardı.
Önce, Fırat'ın kız arkadaşının ağabeyi Fırat'ı tanıtsın, sonra ben anlatayım.
“Sene 2010, kız kardeşimi birisi seviyormuş.
Kim olduğunu bilmiyorum, sadece iri yarı boylu poslu ve boksör birisi olduğunu annem söyledi..
Olsun, ben de boksörüm!” dedim kendi kendime.
Adını sonradan öğrendim, Fırat Yılmaz Çakıroğlu’ymuş.
O gün Beyza’yı ilk kez eve bırakacaktı. Duyar duymaz dolmuştan inecekleri yola koştum.
Belimde silah vardı, laftan anlamazsa vuracağım. Kafama koydum çünkü. Neyse indiler dolmuştan, yanıma doğru geldiler.

22Şub/200

İzmit üzerine aydınlık düşünceler… / Hakan YAĞCIOĞLU

İzmit üzerine aydınlık düşünceler… / Hakan YAĞCIOĞLU

avatar

Başlık, Adnan Filiz ağabeyimin yıllarca köşesinde kullandığı köşe başlığıydı… Ondan izinsiz burada bu yazımın başlığı olarak kullanıyorum ve biliyorum ki bana kızmaz…

HHH

Bu kentte doğup büyümüşüz. 30 yıl pis havasını, 24 yıl da temiz havasını soludum, soluyorum. Ekmeğini, Eskişehir unundan yeni çıktı fırından sloganlarıyla simidini hem sattım hem de yedim. Dünya meşhuru pişmaniyesini afiyetle mideye indirirken, buz gibi dünya güzeli suyunu içtim. Pekala bu kente borcumu ödedim mi?.. Kesinlikle hayır… Hatta kenti satan bile engelleyemedim. Kentte kazanan eski İzmitliler, tası tarağı toplayıp, İstanbul başta olmak üzere Avrupa kentlerine, hatta Amerika’ya göç etti ve bir daha kentini arayıp, sormaz oldu… Bir garip kenttir Kocaeli ve merkezi İzmit ilçesi… tabii ki Kocaelispor… 1966 İzmit doğumlu biri olarak, Çukurbağ gibi dünyanın merkez antik yerleşiminde doğdum. Mahalleme aşığım, mahallem için ne yaptınız derseniz, sadece ve sadece adını duyurma gayreti içinde oldum, bir de terk etmedim…