Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

11Mar/200

TARİHE SELAM, KAYBETMEYE DEVAM – Süleyman PEKİN

TARİHE SELAM, KAYBETMEYE DEVAM - Süleyman PEKİN

İdlip gündemi iki haftadır siyasî gündemimizdeydi, spor ve magazinden sonra. 55 şehidi içimize ve 70’e yakın, uzuvları parçalanarak yaralanan gazimizi de sessizliğe gömdükten sonra Moskova Antlaşması’yla geri çekildik. Çekilecektiysek niye büyük kayıplar vermeden başta çekilmedik? Rejim’le o kadar savaştıktan sonra “Rejim” diyegeldiğimiz Suriye Yönetimi’nin koordinatörü Putin’i ve Rus Heyeti’ni niye dinledik, şartlarını niye kabul ettik? Hem “Çekilin aradan, bizi Rejim’le başbaşa bırakın!” sözünü hem “Anlaşmayla ilgili Esad’ı bilgilendirdiniz mi?” sözünü 24 yada 48 saat arayla nasıl söyleyebildik?

Geçen hafta “Ah ‘Benim Yalnız ve Güzel’ Askerim” başlıklı bir yazıyı 2 yıl sonra ve başına da “ah” ekleyerek yayınlamıştık. O nidâyı uzatmak istiyorum; aaaahhh!

29 Şubat günü 33 şehitten haberdar olunca aklıma Falih Rıfkı’nın “Zeytindağı” adlı eserinde geçen “Benim Ahmed’imi gördün mü?” anekdotu gelmişti. Popüler Çanakkale kitaplarının bazılarında yarısı yer alır, yani “Hiç birimiz Ahmed’ini görmedik. Fakat Ahmed’in her şeyi gördü” kısmına kadar. Hem içimden geçeni hem kalan kısmını Av. Gürkan Uysal kardeşim Kocaeli Aydınlar Ocağı sitesindeki 29.02.2020 tarihli yazısında çok güzel anlatmış. Yüzyılın muhasebesini yapan Gürkan Uysal, Falih Rıfkı’nın bir asır önceki “Fakat biz Ahmed’i kumarda kaybettik!” teşhisini bir asır sonraki kendi “Türkiye’yi idare edenler, Ahmetlerin hayatlarını sürdükleri bir kumar oynadılar ve biz yüzlerce Ahmet’i bu kumarda kaybettik!” teşhisiyle tevhit etmiş. Allah razı olsun, yüreğimize su serpti ama yüreğimiz hâlâ soğumuş değil.

Meraklısı ve dertli-kederlisiyle paylaşmak istediğim bir kaynak var: AHMED CEMAL PAŞA (18721922) ASKERİ VE SİYASİ HAYATI; Süleyman Demirel Üniversitesi’nden Nevzat Artuç’un 456 sayfalık Doktora çalışması, 2005 Isparta tarihli. Orda İttihat ve Terakki’nin 3 önemli isminden Cemal Paşa’ya ki I.Dünya Savaşı’nın dörtte üçünde Suriye - Filistin - Kanal (Sîna) ve Hicaz Cephelerinin kumandanıdır; savaşa neden girdiğimizle alâkalı iki ayrı kişinin sorusuna farklı zamanlarda verdiği aynı cevap var.

Bu özel ve derinlikli araştırmanın 182. sayfasında şöyle bir mevzu geçmekte: “Savaşın son günlerinde Cemal Paşa yaveri Falih Rıfkı’yla Büyükada’ya giden Yakup Kadri Karaosmanoğlu da Paşa’ya aynı soruları yöneltmiş ve şu cevabı almıştı: İki sebeple: Ruslar vatanı işgal edeceklerdi ve bir daha çıkmayacaklardı. Hazine bomboştu ve değil müdafaa için, maaş verebilmek için bile para yoktu. Bir yere dayanmak mecburiyetinde idik. Her kapıya başvurduk. Aradığımızı kısmen de olsa Almanlar’da bulduk.

Yine aynı kaynaktan anladığımıza göre Cemal Paşa, Almanların yanında savaşa girilmesine ve hatta savaşa dahil olunmasına taraftar değildir (Sayfa 178 – 180); fakat mecburiyetler karşısında da vazifesini bihakkın yapmaya çok gayret göstermiştir. Falih Rıfkı Atay’ın Zeytindağı kitabının 120. sayfasında Cemal Paşa’nın; Hazine tamtak aylık vermek için Harbe girdik” şeklindeki sözleri de bu hususu teyit etmektedir.

Biz bu işe niye girdik? Şam’da Emevî Camii’nde namaz kılma düşüncesinin altındaki antlaşma bedeli kaçtı? Suriye’deki İç Savaşa ve milyonlarca sığınmacıya 9 yıldır tahammül etmenin ederi nedir? En sonda başa döneceksek Hendeklere ve Harekâtlara serptiğimiz şühedanın hesabı mahşere mi kalacak?

Fırat’ın doğusu Amerika’nın da Fırat’ın batısı Rusya’nın değil mi? S–400’ler Rusya’nın da Patriot’lar Amerika’nın değil mi? Türk Akımı Rusyatik de Kanal İstanbul Amerikatik değil mi?

Ne demiş Larry Savadore: “Yeni olan hiç birşey yoktur, sadece tarih

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.