BENİM, "DESTANSIN DELİKANLIM" DEDİĞİM BİR YİĞİT FIRAT’IM VARDI – Cafer GENÇ
BENİM, "DESTANSIN DELİKANLIM" DEDİĞİM BİR YİĞİT FIRAT'IM VARDI – Cafer GENÇ
Yıl 2015, gün 20 Şubat...
Bazı günler ve olaylar vardır ki, insan hafızasında derin izler bırakırlar. Bunları unutmak mümkün değildir.
Dumlu'dan doğan, Dicle'nin yoldaşı bir Fırat nehrimiz var da benim " tarih yazan, destan kahramanım" dediğim, gönüllere akan bir yiğit ülkü eri Fırat'ım da vardı.
Önce, Fırat'ın kız arkadaşının ağabeyi Fırat'ı tanıtsın, sonra ben anlatayım.
“Sene 2010, kız kardeşimi birisi seviyormuş.
Kim olduğunu bilmiyorum, sadece iri yarı boylu poslu ve boksör birisi olduğunu annem söyledi..
Olsun, ben de boksörüm!” dedim kendi kendime.
Adını sonradan öğrendim, Fırat Yılmaz Çakıroğlu’ymuş.
O gün Beyza’yı ilk kez eve bırakacaktı. Duyar duymaz dolmuştan inecekleri yola koştum.
Belimde silah vardı, laftan anlamazsa vuracağım. Kafama koydum çünkü. Neyse indiler dolmuştan, yanıma doğru geldiler.
Boyu mu dersin, gülen yüzü mü dersin, korkusuz ve vakur yürüyüşü mü dersin..Neyse, uzattı elini;
"Ben Fırat, kardeşin buraya kadar bana emanetti, eve girene kadar sana emanet. Daha sonra ikiniz da Allah’a emanetsiniz" dedi.
Ne diyebilirdim ki ben bu yiğit ADAM’a, ne söyleyebilirdim ki?”
Evet, 5 yıl önce, Ege Üniversitesi Tarih Bölümünde okurken "Tarih olan" ülkücü genç Fırat Çakıroğlu, Türk düşmanı malum teröristlerce şehit edilmişti.
22 yaşında, uzun boylu, yusuf yüzlü, yakışıklı, korkusuz, yiğit, mert, lider ruhlu bu delikanlının öldürülmesi beni çok üzmüştü, Çok etkilenmiştim, tarif edemeyeceğim derin bir duygusal sarsıntı yaşamıştım.
O günlerde oğlum Oğuz Kağan, İzmir, 9 Eylül Üniversitesinde okuyordu. İzine geldiği bir günde bana Fırat Çakıroğlu ile ilgili İzmir’deki durumu anlattı. Şiir yazmamı istedi. KÜRŞAT FIRAT’A AĞIT isimli akrostiş şiirimi yazdım ve bu şiiri kitabıma aldım.
Vefatının 1. yıldönümünde, Bursa Kitap Fuarının Türk Ocağı standında, anma programında, bu şiirimi okudum ve imzaladığım kitabımı ücretsiz dağıttım.
Fırat Çakıroğlu’nun annesi Özlem hanımın, Bursa’da, bir ilkokulda öğretmenlik yaptığını öğrendim. Oğlunun ölümünün 1. yıldönümünde acısını paylaşmak üzere ziyaretine gittim. Okul bahçesinin bir köşesinde uzun bir süre -sohbet demiyorum- görüşmemiz, dertleşmemiz oldu. Oğlu için akrostiş olarak yazdığım bu şiirimi kendisine yarım saatte zor okudum. O ağladı, ben ağladım...
İmzaladığım 10 kadar kitabımı verdim. Acısına istinaden paylaşmamı istemediği ve saygı adına hiç yayınlamadığım fotoğraflar günün anısı olarak arşivimde yer aldı.
Bana, "tesellim olan" ve "üzüldüm" dediği iki cümlesini özellikle vurgulayarak söyledi, "Oğlum, Türkiye'nin evladı oldu. Oğluma herkesin sahip çıkması ve çok üzülmüş olmaları, acımızın paylaşılması tesellim oldu" dedi.
Üzüldüğünü belirttiği sözlerini de sordum. "Tarih bölümü son sınıfında idi. Sembolik bir Mezuniyet Belgesi'nin olması için müracaatımız oldu, kabul edilmedi, üzüldüm" dedi. "Ege üniversitesinde tanıdıklarımın olduğunu, yardımcı olabileceğimi" söyledim. Akabinde (2 gün sonra) girişimde bulundum. Ege Üniversitesi Edebiyat Bölümü Öğretim Görevlisi branştaşım Arife Gülsün hanımefendiyle görüştüm. İlgili bölümün yönetiminde olan bir yetkiliyle görüştüğünü, benim de görüşmem için o kişinin telefonunu verdi. Ben görüştüm, görüşmesi ve bilgilendirmesi için de o kişinin telefonunu Özlem hanıma verdim. Daha sonra bana, görüştüğünü ve isteklerinin kabul edilmediğini söyledi. Üzüldük.
Ben, yaklaşık 30 yıl müdürlük yaptım. Öğrencilerime, "Günün anısına" diye resmi olmayan pek çok belge verdim. Ege Üniversitesi için de "vefa ve vicdan" adına verilmesinin bu kadar zor olmaması gerektiğini düşündüm. Anlayış, yaklaşım ve bakış açısı diyeyim de gerisini siz anlayın...
Bu millet, bu memleket değerleri uğruna çok bedel ödedi.
Tabut bulunamadığı için halıya sarılarak karlı bir kış gününde cenazesi kaldırılan ülkücü şehit Mustafa Erol'u da gündemde iken hatırlatmış olayım. Katili, Dev-Sol liderlerinden biri idi. Yargılanmadan kaçtı, başka ülkenin vatandaşı ve parlamenteri oldu. Şimdi, bu şahıs Türk Büyükelçisi olarak atanmış.
Ve, hayat hikayeleri yüreklerimizi yakan, ödedikleri bedelin ağırlığı altında ezildiğimiz nice efsane destan kahramanlarımız var...
Temennimiz ve tesellimiz ahlak, vicdan, vefa adına unutmamak ve unutturmamak olmalıdır.
Yiğit Fıratım, destan delikanlım, ruhun şad olsun, kabrin nurla dolsun inşallah. Rabbim cennetinin rahmetini, hikmetini, bereketini nasip eylesin...
Şehit Fırat Çakıroğlu'nun şahsında bütün şehitlerimize ithafen rahmet olsun, mekanları cennet olsun inşallah...
KÜRŞAT FIRAT’A AĞIT
F eryat, gökyüzünü çatlattı Fırat,
I rmak olup aktın kara toprağa,
R ahmet, yağmur oldu gözlerimizde,
A teşe attığım yüreğim sendin,
T ahammül etmeye sabır yetmedi
Ç attım kaşlarımı, küstüm zamana,
A ğıt destanımsın Alp Er Tunga’dan,
K aç mevsim değişti bir günde bilmem,
I ssız bir köşede dar geldi dünya,
R uhun, hayalindi Kürşad’dan gelen,
O lmuyor, susmuyor sessiz çığlığım,
G ün olmadan yarın, dünü terketti,
L akin vefa da, veda da manalı,
U zaklara senle giden ben oldum..
</DIV>
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.