
ÖZEL CASUSLUK PROGRAMLARI, CASUSLUK VE İSTİHBARAT NEDEN TARTIŞILMIYOR – Prof. Dr. Nurullah AYDIN
ÖZEL CASUSLUK PROGRAMLARI, CASUSLUK VE İSTİHBARAT NEDEN TARTIŞILMIYOR - Prof. Dr. Nurullah AYDIN
Türkiye’nin gündeminde türban, kız-erkek ortak ev tartışmaları var. Oysa Dünya’da başka konular gündemde.
Wikileaks belgelerinden sonra ABD ajanı Snowden’in açıklamaları, casusluk konusuna yeniden dünya gündemine getirdi. Nedense Türkiye’de konu, gündem dışındadır.
Oysa Casusluk insanlık tarihi ile yaşıttır.
Devletler arası ilişkilerde, kurumlar arası ilişkilerde, ticari şirketler arasında casusluk faaliyeti önemini korumaktadır. (İşte İstihbarat, Nurullah Aydın, Kumsaati yayınları)
Yüksek teknoloji ile birlikte casusluk sanayi alanına kaymış, sanayi ve teknoloji casusluğu için eleman yetiştirme özellik kazanmıştır. (İstihbarat ve İstihbaratçı, Nurullah Aydın, Paraf yayınları)
Haberdar olmak, bilgi sahibi olmak, tedbir almak, caydırmak, etkisiz kılmak için casusluk mesleği en önemli meslekler arasında yer almaya devam ediyor.
Firari Amerikalı ajan Edward Snowden; İngiliz The Guardian gazetesine ABD istihbaratının “Xkeyscore” programıyla bireylerin internet hareketlerini nasıl izlediğini deşifre etti.
Eski CIA ve NSA çalışanı Edward Snowden, İngiltere’de Guardian gazetesiyle tekrar temasa geçerek ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) kullandığı “XKeyscore” casus yazılım programının sırlarını ifşa etti. (http://www.hurriyet.com.tr/planet/24434246.asp)
Düşünürken düştüğümüz tuzaklar – Bertay FİŞEKÇİ
Düşünürken düştüğümüz tuzaklar – Bertay Fişekçi
Artık bu dönemde o kadar çok kullanıldı ki, kısaca hatırlatmak yeterli diye düşünüyorum:
Etrafımızdaki olaylar değil, o olaylara nasıl tepki verdiğimiz önemlidir, çünkü bu tepkilerimiz davranışlarımızı şekillendirir. Bu tepkilerin oluşmasında kendi düşüncelerimiz etkili olur, bunlar da çeşitli dış faktörler, yetiştirilme biçimimiz, kişiliğimiz, düşünce kalıplarımız gibi şeylerden etkilenir.
Yani: Olay –> düşüncelerimiz –> davranışlarımız
Eğer olaylar karşısındaki düşüncelerimizi değiştirebilirsek, davranışlarımızı da istediğimiz yönde değiştirebiliriz. Şu sıralar işte bu düşünceleri bir yöntemle değiştirebildiğini iddia eden birçok öğreti /yol var. Bunlardan bazıları başarılı da olabilir. Ben de çeşitli yöntemlerle düşünce kalıplarımızı değiştirmeye çalışmanın değecek bir emek olduğunu düşünüyorum… Peki bu düşüncelerimizdeki yanlış düşünce kalıpları veya “tuzaklar” nelerdir, bunlara bir bakalım…
1. Erken sonuca varmak (jumping to conclusions): Çok az veya hiç veri yokken, kendi kendimize sonuçlar çıkarmak. Çoğunlukla bu sonuçlar ve düşünceler negatiftir. Mesela: Müdürünüz telefonunuza bir sesli mesaj bırakıp veya kısa bir e mail yazıp bir projedeki performansınızı eleştirmiş. Yeni bir organizasyon değişikliği de kapıda… Bu iki bilgi parçasını birleştirip, “herhalde şirkette son ayım” şeklinde bir düşünce üretiyorsanız, işte negatif sonuca zıplamışsınızdır demektir. Bunu bir de ikili ilişkilerde düşünün, ne çok erken sonuca varıyoruz, ne olup bittiğini tam anlamadan… Ayrıca bu yanlış sonuçlara varmalar, komedi filmlerinin de malzemesini oluşturur sıklıkla…
Hayat sabahları pişmanlıklarla uyanmak için çok kısa – Aydın Boysan
Hayat sabahları pişmanlıklarla uyanmak için çok kısa - Aydın Boysan
Bir gün bir taksiye atladım ve havaalanından hareket ettik... Sağ şeritte yol alırken siyah bir araba park ettiği yerden aniden yola, önümüze çıktı... Taksi şoförü sert bir şekilde frene bastı, kaydı ve diğer arabaya çarpmaktan milim farkla kurtuldu...
Diğer arabanın sürücüsü camdan başını çıkartıp bağırmaya ve küfretmeye başladı...
Taksi şoförü ona gülümsedi ve içten bir şekilde el salladı... Ve gerçekten çok arkadaşçaydı...
Sordum, “Neden bunu yaptınız?... Adam neredeyse arabanızı mahvedip ikimizi de hastaneye gönderecekti...”
Taksi şoförü bana, şimdi “Çöp Kamyonu Kanunu” dediğim şeyi öğretti...
Şoför pek çok insanın çöp kamyonu gibi olduğunu açıkladı... Her tarafta çöp dolu olarak dolaşıyorlar; kızgınlık, öfke ve hayal kırıklığı dolular... Çöpleri biriktikçe onu bırakacak bir yere ihtiyaç duyuyorlar ve bazen sizin üzerinize bırakabilirler... Kişisel almayın... Sadece gülümseyin... Onlar için iyi şeyler temenni edin ve yolunuza devam edin... Onların çöpünü alıp iş yerinize, evinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın... ...
İşin ana fikri şu ki; başarılı insanlar çöp kamyonlarının günlerini mahvetmesine ve ellerine geçirmesine izin vermezler...
Hayat sabahları pişmanlıklarla uyanmak için çok kısa, dolayısıyla; “-Size iyi davranan insanları sevin, iyi davranmayanlar için dua edin...
Aydın BOYSAN
Kenan Serhat İnce Üstadımız facebook ta paylaşmış.. İstifade edilmesi temennisi ile..
ANADOLU BİR AŞURE KAZANIDIR… / Mustafa Küpçü
ANADOLU BİR AŞURE KAZANIDIR… / Mustafa Küpçü
Hicri takvimin ilk ayı olan, kutsal Muharrem ayı içindeyiz.
Bu ay, savaşın yasaklandığı, bolluk ve bereketin arttığı bir aydır.
İslami inanca göre; Muharrem ayının onuncu günü, Nuh Peygamber, Büyük Tufan’dan sonra karaya ayak bastığında, elinde kalan son malzemelerle bu tatlıyı yapmış.
Bu yıl, Muharrem ayı 4 Kasım’da başladı. 13 Kasım Çarşamba günü de Aşure günüdür.
Savaşın olmadığı, insanların “İNSAN” gibi kardeşçe yaşadığı bir dünya, en büyük özlemimiz ve çabamız olmalı. Peygamberler dışında kimse kimseyi “adam etmek” ya da “Cennet’e götürmek” ile görevlendirilmedi! Doğduğumuz gibi, bir gün bedensel yaşamımız son bulacak. O halde, dalaşarak, savaşarak yaşamak niye?
Muharrem ayının “bolluk, bereket” ayı olması da çok doğal değil mi? Çünkü, savaş yok! Savaş olmayınca, insan emeği öldürmeye değil, yaşamaya harcanıyor…
“Aşure” denince, aklıma gelen bir anıyı paylaşmak istiyorum.
BİZ BORÇSUZ BİR ÜLKEMİYİZ? – Nevzat Laleli
BİZ BORÇSUZ BİR ÜLKEMİYİZ? - Nevzat Laleli
Hükümet ne yaptığını bilmiyor -2
Cumhuriyet döneminde başlatılan ve özellikle de çok partili dönemlerde zirve yapan “hızlı dış borçlanma trendi” zamanımızda maalesef yine hızla devam etmektedir.
Her ne kadar Osmanlı döneminde de borçlanma yapılmışsa da bu borçlanmalar hem dayanılmaz cesamette olmamış ve hem de borçlanmalar karşılında ülkeye yeni teknoloji veya yeni bir hizmetin gelmesi sağlanmıştır.
TÜRKİSTAN’DA TÜRKLERİN BİLİME KATKILARI VE GÜNÜMÜZ – Prof. Dr. Hayrani ALTINTAŞ
TÜRKİSTAN’DA TÜRKLERİN BİLİME KATKILARI VE GÜNÜMÜZ - Prof. Dr. Hayrani ALTINTAŞ
Bir zamanlar biz de millet, hem de nasıl milletmişiz:
Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!
(M. Akif)
İslam Medeniyeti, düşünce üzerine bina edilmiştir. Kur’anî düşünce, tefekkür düzeninin bel kemiğini teşkil etmiştir. Bu düşünce, “Oku!” emriyle başlayarak tefekkürü her türlü faaliyetin merkezine koymuştur. Bu tefekkürün tam merkezinde de Allah düşüncesi vardır.
Varlık felsefesinin, düşüncenin mihverini teşkil ettiği bu düzende, âlem yaratılmıştır. İnsana düşen görev, bu yaratılışı en ince noktalarına varıncaya kadar araştırıp bulmak ve insanların gözlerinin önüne sermek, idraklerine sunmaktır. O zaman, yaratılışın gerçek Fâili tespit edilmiş olacak ve gerekli saygı O’na gösterilecektir.
Okumak, incelemek, araştırmak ve gerçeği idrak etmek, bu suretle “Nereden geldiğini ve nereye gittiğini’’ bilmek. İşte bütün faaliyetin özü budur.
VATANA İHANET NEDİR? – METEHAN ŞENOL
VATANA İHANET NEDİR? - METEHAN ŞENOL / Email : yilmaz199@mynet.com
Bir ülkede küçük insanların gölgeleri büyüyorsa, o ülkede güneş batıyor demektir. ABD’nin bölgemiz ile ilgili planları, Büyük Ortadoğu Projesinin gerçek yüzünü okuyabilenler için açıkça belli. Adamlar bunu saklama zahmetine bile girmiyorlar. Türk basınında ve yabancı basında defalarca, Türkiye’nin Güneydoğu Bölgesinin bizden koparıldığını gösteren haritalar yayınlandı. Üstelik bu haritaların fotoğrafları Amerikalı Kurmay Subayların Pentagondaki odalarının duvarlarında, NATO toplantılarında masaların üzerinde iken yayınlandı.
Bildiğiniz gibi bu günkü Milli Sınırlarımızı belirleyen Lozan Antlaşmasını, Parlamentosundan geçirmeyip, tanımayan tek ülke AMERİKA’dır.
ABD Devletinin esas ve çok uzun yıllara dayanan emelinin ilk adımı,
Türkiye-Suriye-İran-Irak’tan koparılacak topraklarla, ikinci İsrail olacak
“Büyük Kürdistan” Devletini kurmaktır. ABD derin devletini yöneten Evangelistler ve İsrail, “Vaat edilmiş topraklar” olarak kabul ettikleri, bizim Dicle-Fırat Havzamızı da içine alan toprakları hep ilgi alanlarında tutmuşlardır. ABD bu yüzden Kuzey Irak’ta en büyük bombardıman uçaklarının rahatlıkla inebileceği, dünyanın dördüncü büyük havaalanını inşa ediyor.
ABD, Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimini bu yüzden şartsız desteklemekte, Suriye’ye saldırı planlarını bu yüzden hayata geçirmeye çalışmakta, İran’a da ambargoyu bu sebepten devam ettirmektedir.
ULUS VE ULUSALCILIK – Uğur C. SEDEFOĞLU
ULUS VE ULUSALCILIK - Uğur C. SEDEFOĞLU
Bugünün Türkiye’sinde ulusalcılık kavramının milliyetçilik ile aynı anlama geldiğinden bir haber olan cahiller ile yaşamaktayız. Bu cahillerin tümü en kötüsü de normal vatandaş değildir. Sıradan kendi halindeki vatandaşın bu ayrımı yapma mecburiyeti; hem yoktur hem vardır. Yurttaş olan herkesin yurttaşlık bilincine vakıf olması gerekmektedir. Fakat bu bilinci devletin verme zorunluluğu olduğundan devlet görevini yapmadığını için sorumlu değildirler. Peki ,bunun dışında kalan kendini siyasetçi, aydın ve gazeteci olarak nitelendirenlerin ise bu ayrımı yapmak asli görevidir.
Ama ne yazık ki bu sistemde cahillik prim yapmaktadır. Ulusalcılık ve milliyetçilik aynı kavramlardır. Milliyetçilik ve ulusalcılık iki farklı anlam değildir. Alt başlık olarak ikiye ayrılırlar. Bir romantik milliyetçilik ya da ulusalcılık ikincisi ise yurttaşlık esasına dayalı olarak ayrılmaktadır. Yaşadığımız çağ ulus devletler çağıdır. Bunun yanı sıra etnik kökene dayalı ya da romantik çağ çoktan kapanmıştır.
Ulus dediğimiz yapı, iki temel kolonun üzerine inşa edilmektedir. Bir siyasi sınır birliği, iki ortak ekonomik pazardır. Bu kavramların tümü reel hayatta karşılığını zaten bulmaktadır. Bugün Kars ilinde hayvancılık ile uğraşan bir vatandaşımız; kendisine mesafe bakımından daha yakın olan sınır ülkelerine ticaret yaparken ihracat yapabilir. Fakat aynı vatandaş yetiştirdiği hayvanlarını İstanbul gibi metropol kentlerimizde hiçbir engelleme olmaksızın satabilir. İşte bu ortak ekonomik pazarın göstergesidir. İkincisi ise siyasi sınır birliğidir. Bugün başkent Ankara’da, alınan bir karar tüm misak-i milli sınırları içerisinde uygulamaya koyulur. Türkiye’nin her ilinde oy kullanan vatandaşımız, tüm ülke sınırlarını etkilemektedir. İşte en basit örneklem ile bu da siyasi sınır birliğinin reeldeki işleyiş yapısıdır.
Seçimlere giderken…(1) – Nevzat LALELİ
HÜKÜMET NE YAPTIĞINI BİLMİYOR
Seçimlere giderken… (1) Nevzat Laleli nevzatlaleli@gmail.com
Yeni bir seçim kampanyası başlamak üzere… Mart/2014 de yapılacak mahalli seçimler, şimdiden büyük çekişmelerin yaşanacağı zemine oturtulmak isteniyor. Belediye Başkan aday adayları kendilerini tanıtmak için çalışmalara başladılar bile... Her bir partide Belediye Başkanı seçilebilmek için bir den fazla aday müracaat ettiler. Sonra bunlar, her partide bire indirilecek ve halkın beğenisine sunulacak. Yani önce Genel Başkanlar adayı onaylayacak, sonra da halka, “seçin bakalım” denilecek.
Seçim sathı mahalli olarak da değerlendirilen bu günlerin en önemli yönü, aslında halkın partileri değerlendirilmeleridir. Özellikle de icraatın başında oturan iktidar partisi, bu açıdan değerlendirmelere tabi tutulacaktır, tutulmalıdır.
Hiç olmazsa seçim arifelerinde artık bir “Horoz dövüşü” şeklinde geçen “Erdoğan – Kılıçdaroğlu kapışması” yaşanmamalı, seviyeli bir seçim yapılmalı ve iktidar neyi nasıl yaptı, ne yapması lazımken neleri yapmadı konuları gündeme getirilmelidir. Halkımız hakem olmalı ve seçimlerde ona göre oyunu kullanmalıdır. Çünkü çok beğenilen Batı’da da seçimler bu şekilde yapılmaktadır.
Atatürk Kürtlere Özerklik Vermiş miydi? – Nizamettin Torun
Atatürk Kürtlere Özerklik Vermiş miydi? - Nizamettin Torun
Türkiye’de ayrı millet, ayrı egemenlik, önce özerklik sonra Kuzey Kürdistan arayışı açık olarak dillendirilmektedir. Türkiye’de ayrı millet, ayrı egemenlik, önce özerklik sonra Kuzey Kürdistan arayışı açık olarak dillendirilmektedir. Adına federasyon demeden, federasyondan öte talepleri ileri sürülmektedir. Gerek terörist başı, gerekse PKK’nın siyasi uzantısı, taleplerindeki haklılıklarını zaman zaman Atatürk ile teyit etme yoluna gitmektedir. İddialarına göre Gazi Mustafa Kemal Paşa Kürtlere özerklik vermiş ama, bu hak sonradan kendilerinden alınmış.
Terörist başının avukatları aracılığıyla 15 Temmuz 2009 tarihinde ortaya attığı iddiasına göre, 10 Şubat 1922 tarihinde Meclis’in gizli oturumunda 64 red oyuna karşılık 373 kabul oyuyla 18 maddelik bir yasa kabul edilmiştir. Bu kararla Kürdistan’a başta özerklik olmak üzere birçok hak tanınmış. Bebek katilinin bu iddiasını, Robert Olson’un The Emergence of Kurdish Nationalism and The Sheikh Said Rebellion, 1989) adlı eserine dayandırdığı anlaşılmaktadır.
Başka kaynaklarda da, 9 Şubat 1922 ve 11 Şubat 1922 tarihli gizli oturum tutanaklarına ulaşıldığı halde 10 Şubat 1922 tarihli gizli tutanaklara ulaşılamadığı vurgulanmaktadır. Oysa, TBMM Gizli Celse Zabıtları’na (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1985) baktığımızda 9 Şubat 1922 tarihli oturum “157. ve 11 Şubat 1922 tarihli oturum ise “158.” sıra numarası ile gösterilmektedir. Buna göre, arada herhangi bir kayıp oturum yoktur. Üstelik, 10 Şubat 1922 tarihi Cuma gününe rast gelmektedir. O dönemde resmi tatil günü olan Cuma günleri, savaşın şartlarından kaynaklanan olağanüstü oturumların dışında oturum yapılmamıştır. Bu güne kadar böyle bir yasa ile ilgili hiçbir habere ve işleme rastlanmamıştır.
GERÇEKLERİ TERS YÜZ EDENLER – Prof. Dr. Nurullah AYDIN
GERÇEKLERİ TERS YÜZ EDENLER - Prof. Dr. Nurullah AYDIN
Çıkarları için kimlik, kişilik, fikir değiştirenler, bir toplum için en büyük talihsizliktir. İlkesiz omurgasız yüzsüz tipler için önemli olan kişisel çıkarlardır. Bu tipler kötülerin dostlarıdır.
Kitlelerin uyuşturulmasında öncü rol oynayan bu tipler; kendilerini millet veya halk sözcüsü-vekili-temsilcisi diye tanımlıyorlar.
Günümüz insanı, teknolojik gelişmeler yanında mistik dünyaya da yönelmiştir. Bu gerçeği herkes dile getirmeye çalışır. Ancak alternatif oluşturma da zorluk yaşarlar. Kimileri bireysel, kimileri grup olarak hareket ederler. Bazı kişiler ve gruplar ise duyarlı görünüp duyarsızlıklarını çıkarları için devam ettirirler.
Bilgi Çağında bilgisizlik ve çaresizlik nedeniyle işbirlikçilik moda olmuştur.
Aydın mı yoksa kimliksizleşen aydınlar mı var, sorusu soruluyor.
Kriterlerin başında, küresel sermaye ve örtülü derin dünya örgütlerin icazeti gelmektedir.
Aydınların gaflet ve hıyaneti; aydınlardaki ideolojik körlükten ileri gelmektedir.
Bilim adamı ve sorumluluğunu yitirmiş akademisyenler, devşirilen aydınlar ve embesil medya mensupları; sonu kaosa giden yolları döşemektedirler.
GİZLİ BUZLANMA – “Gizli Borçlanma” – Doğan SOFRACIOĞLU
GİZLİ BUZLANMA – “Gizli Borçlanma” – Doğan SOFRACIOĞLU
Kışa yaklaştığımız bu aylarda ve biraz daha sonraları ANADOLU Yollarında sık sık bir Uyarı Tabelası göreceksiniz..
“Dikkat GİZLİ BUZLANMA”
Ve çok tehlikelidir.. Tabelaya aldırış etmezseniz yada dalgın olur görmezseniz Allah korusun; neye uğradığınızı şaşırır ve bir anda aracınızın kaydığını, yoldan çıktığını ve bir tarlaya girdiğinizi görebilirsiniz. Bu sonuç şanslı sonuçtur. Biraz daha az şansınız varsa gözlerinizi Bir Hastanede açabilirsiniz.. Ya da artık hiç açamaya da bilirsiniz. İşin burası şansınıza ve Allah’ın size bahşettiği ömre bağlıdır.
İşte bunun gibi GİZLİ BORÇLANMA da böyledir. Şansınız varsa belki gözünüzü bir hastanede ( ! ) açabilirsiniz. Yada artık en kötü sonuç için –hadi Sevr demeyelim de- bir Lozan Masasında açabilirsiniz.
Şimdi bunlar da ne demek diyeceksiniz.. Anlatacağım, anlatacağım...
Bu gün Türkiye’nin Dış Borcu kalmadı değil mi? Çok şükür IMF’yi geçen yıl kovduk..
Ve artık Borcumuz YOK değil mi?
Dünya Müslüman Alimler Birliği Fetvası – Prof. Dr. Hacı Duran
Dünya Müslüman Alimler Birliği Fetvası - Prof. Dr. Hacı Duran
Dünya Müslüman Âlimler Birliği, Ali Cuma’nın Fetvasını Ret ediyor, Ezher’in Kurumlarını ve Âlimlerini Bu Fetvanın Saçma Olduğunu Açıklamaya Davet Ediyor.
Dünya Müslüman Âlimler Birliği, Mısır diyarı eski müftüsü Ali Cuma’nın Allah’ın mahrem kıldıklarını çiğneyen, hakikati saptıran ve İhvan’ı sahtekârca karalayıp haricilikle niteleyen sözlerini duymuştur. Müftü, Haricilerin ashabı günahlarından dolayı küfürle suçladığını, tevil yaparak Müslümanların öldürülmesini ve mallarının talan edilmesini meşrulaştırdıklarını, cemaate katılmayı terk ettiklerini ve imamların arkasında namaz kılmadıklarını biliyor. Haricilerin yönetime ve iktidara karşı haklı hiçbir delilleri olmadan isyan ettiklerini, kanunları çiğnediklerini ve yolları kestiklerini de iyi bilmektedir..
Bu özelliklerin hiçbiri İhvan Hareketi’nde yoktur. İhvan hareketi Müslümanları küfürle suçlamıyor. Müslümanların cemaatlerine katılmayı terk etmiyor. Yönetimi gasp eden yöneticiye de isyan etmiyor. Onlar görüşlerini barışçıl gösterilerle açıklıyorlar. Barışçıl gösteriler; iktidarın gasp edilmesine karşı, Mısır halkının üzerinde uzlaştığı tepki biçimlerinden birisidir. Ayrıca göstericilerin tümü de İhvanı Müslimin mensubu değildir. Aralarında Hıristiyanlar dâhil, halkın büyük çoğunluğunu oluşturan şerefli insanlar var.
İLGİNÇ AMA GERÇEK… IŞTE İNSAN…
İLGİNÇ AMA GERÇEK... IŞTE İNSAN
> İnsanoğlu Hayatı Boyunca...
> * 130 bin kilometre yol yürüyor.
> * 90 milyon kelime konuşuyor.
> * 18 yıl ayakta duruyor.
> * 2 yüzme havuzu dolduracak kadar tükürük salgılıyor.
> * 25 bin beygir gücü enerji harcıyor.
> * 300 ton ağırlık kaldırıyor.
> * 105 gün suda kalıyor.
> * 26 yıl uyuyor.
> * Ortalama 2 yıl telefonla konuşarak geçiyor.
> İnsanın Maddî Değerine Gelince..
> * Bir insanda 7 kalıp sabun yapacak kadar yağ bulunuyor.
> * Orta boy bir çivi yapacak kadar demire sahip.
> * Bir kahve fincanını dolduracak kadar şeker bulunuyor.
> * Küçük bir tavuk kümesini badanalayacak kadar kireç var.
> * 2000 kibrit yapacak kadar fosfor bulunuyor.
> * Ufak bir topun atımına yetecek barut için potasyum var.
MİDİLLİ’DE BABAANNEMİ ANARKEN… / Av. Özcan PEHLİVANOĞLU
MİDİLLİ’DE BABAANNEMİ ANARKEN… / Av. Özcan PEHLİVANOĞLU
Son zamanlarda çok tekrar ettiğim gibi yine söylemek istiyorum ki; Türk Milleti, tarih ve kendisi ile acil olarak yüzleşmek zorundadır. Tarihin farkında olmayan bir milletin geleceğinin çok sıkıntılı olacağı şüphe götürmez bir gerçektir. Ayrıca toplumun yakalandığı ruhsal hastalıklarında bir an önce teşhis edilmesi ve tedavisine başlanması gerekmektedir. Bunu gidip gezdiğiniz kaybedilmiş topraklarda daha iyi görüp, anlıyorsunuz…
Bende bu bayramı neredeyse Ege Bölgemizin tamamı ile rahmetli babaannemin memleketi Midilli Adası’na giderek sıla-i rahim ile geçirdim. Midilli Adası’na binlerce Türk vatandaşı bayram gezmesi için gitmişti. Onlardan duyduklarım, bir Türk için çıldırtıcı şeylerdi. Ne tarih biliyorlar, ne de bugün yaşadıklarımızın farkındalar. Hele oldukça eğitimli birisinin “Midilli Adası’nda Türkler hiçbir zaman olmamıştı. Siz en iyisi bir kiliseye uğrayın. Kilisenin kayıtları sağlamdır. Bakarsınız babaannenizin akrabalarına ulaşırsınız. Zaten Fatih’te Ortodokstu. Vatikan izin verdiği için İstanbul’u aldı. Türk diye bir şey yoktur …” demesi, beni iyice zıvanadan çıkarttı.
YUMRUKLARI SIKILI HİÇBİR İNSAN SAĞLIKLI DÜŞÜNEMEZ / GEORGE JEAN NATHAN
ÖFKE - Yrd. Doç. Dr. Zülfikar ÖZKAN
YUMRUKLARI SIKILI HİÇBİR İNSAN SAĞLIKLI DÜŞÜNEMEZ.
GEORGE JEAN NATHAN
Öfke, engelleme, incinme veya gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık, hışım, hiddet, gazap anlamlarına geliyor.
Öfkelenmeden önce kendimize hoş olmayan sözler söyleriz. Olumsuz düşüncelerden, hayal kırıklığından başlayarak karşımızdaki hakkında suçlamalarda ve şikâyetlerde bulunuruz. Bunlarzyoğunlaştığı zaman öfkeye dönüşür.
Kontrolü ele almak için, kazanma arzularını gerçekleştirmek için yakıt olarak, intikam almak için, hak aramak için öfkeyi kullanabilirsiniz, ama bunun bir bedeli var. Tecrübe ettiğimiz bütün duyguların bir amacı vardır. Sorun kronik öfkedir. Kronik öfkenin kalp hastalığına, yüksek tansiyona, kolesterol artışına, karın ve sindirim sorunlarına, baş ağrılarına, hassaslığa ve enfeksiyonlara sebep olduğunu unutmamalıyız.
BAYRAM – KURBAN VE HAL-İ PÜR MELALİMİZ – Av. Tevfik KARABULUT
Bayramlar bilindiği gibi toplumsal birlikteliğin olmazsa olmazlarındandır. Bayramları yalnızca gelenekleri devam ettirme olarak algılamak bayramları doğru anlamamaktır. Zira bayramlar geçmişin dini ve kültürel mirasının devamları oldukları gibi geleceğin de sağlıklı inşasının vazgeçilmezleridir.
Neden diyenlere tek cümleyle verilecek cevap şudur. Birlikte sevinip birlikte üzülenlere, aynı değerleri paylaşanlara millet denir de ondan.
Ne acıdır ki bir çok dini ve milli değerimiz gibi bayramlarımız ve bayram anlayışlarımız da yozlaşmadan nasiplerini aldılar. Ne yazıktır ki yozlaştırmaya içlerini boşaltarak başladık. İçlerindeki ruhu devre dışı bırakıp yalnızca şekle dönüştürmeye başladık. Bayram deyince ilk akla gelmesi gerekenler, kucaklaşma, birlikteliği ve kaynaşmayı sağlama olmalı iken uzaklara gitme ve tatil yapma fırsatı olarak görme olmaya başladı. Bırakın toplumsal birlikteliği, komşularını bile tanımayan insanlar topluluğu haline dönüşmeye başladık.
Galip ERDEM’i Rahmetle Anarak, Bayram Duası’nı Hatırlayalım mı?
Galip ERDEM'i Rahmetle Anarak, Bayram Duası'nı Hatırlayalım mı?
Bayram Duası - Galip ERDEM
Günahlarımızın ağırlığı altında, çökük omuzlarımızla, yakıcı bir özlemin büktüğü boyunlarımızla huzurundayız.
Allah’ım, bayramlık halimiz yok. Bayrama hakkımız yok; yine de bayram yapacağız, bağışla bizi...
Allah’ım, hırslarımızı yenmenin yollarını öğret bize, birbirimizi sevmenin yollarını öğret. Milletimize lâyık insanlar olalım. Halka ve Hakk'a hizmet etmesini bilelim. Bize “Büyük Cihad”ın yollarını öğret, nefsimizi yenmenin sırlarını öğret. İyi olmanın yollarını öğret!
Allah’ım, bize acı, bizi sev. Yolunda kan dökmüş bir milletiz. Uğrunda çelik bir iman ordusu olmuş, cihanın üstüne yürümüşüz. Şimdi geriyiz, yoksuluz. Düşmanımız çok, dostumuz yok. Rahmetini üzerimizden eksik kılma...
Allah’ım, millete hizmet etmenin hazzını duyur bize. Nefsimizi cihanın sultanı sanmaktan esirge bizi. Menfaatlerimizin kölesi olmayalım; bizi Sana ulaştıracak bir yüce gayenin dervişleri olalım.
KURBAN BAYRAMI MESAJI – Prof. Dr. Nurullah AYDIN
KURBAN BAYRAMI MESAJI – Prof. Dr. Nurullah AYDIN
Sonlu evrenin, sonsuz yaratıcının yaratıp, düzene koyduğu, Samanyolu galaksisinin Güneş sisteminin, Dünya gezegeninde yaşayan insanoğlu, zaman zaman gaflet ve dalalet içinde olmuştur.
İnsanlık; her dönemde nefsinin esiri olarak yaratılışına aykırı düşünce ve uygulamalarla, hemcinsini, hayvanları, bitkileri yoketmeye çabalamış, doğayı kirletmeye, yaşadığı dünyayı yaşanabilir olmaktan çıkarmaya devam etmiş ve etmeye de devam etmektedir.
Bütün canlılardan, doğadan, farklı üstün özelliklerle yaratılan insanoğlu, kendi gerçeği ile birlikte, gurur, kibir bencillik sahibi önderlerince ilahi çizginin saptırılması değiştirilmesi ile bunalımlar yaşamış, yaşamaya devam etmektedir.
İnsanoğlu; gerçekleri hatırlatıcı elçilerle, yaşamını düzene koymasına vesile olan ilahi buyrukları tersyüz etmeye yönelmiştir.
Dünya’da şimdilerde; birçok din yanında ateisti, deisti ile yeniden zihinsel bunalım yaşamakta, din adına katliamlar yapılmakta, son din İslamiyet temsil edenlerince tersyüz edilmiş bulunmaktadır.
İslam dininin temeli; tek yaratıcıya ve onun elçisine inanmakla başlar, hak, adalet, eşitlik, doğrulukla, paylaşımı esas alır.
Dinin Özü: Allah’a İman ve Dosdoğru Olmak – Prof. Dr. Hasan ONAT
Din, esas itibariyle insan için vardır; insan din için değil... Allah, akla destek olsun diye vahiy göndermiştir. Bu bağlamda İslam, bir yandan insana farkındalık ve özgürlük bilinci kazandırırken, diğer yandan da aklın doğrularına yaptırım gücü katarak, anlamlı bir hayat sürmesi konusunda yardımcı olur.
Varoluşsal bilinç, hayatın anlamı ile ilgili köklü ve soylu bir arayışı beraberinde getirir. Bir başka ifadeyle, her insan ömür boyu hem hayatın anlamını yakalamak, hem de anlamlı bir hayat sürmek için didinir, durur.
İşte Kur'an dilinde salih amel, yani iyi iş olan bu çaba, öncelikle emek ve üretimdir. Ne yazık ki, geleneksel algıda salih amel, sadece ibadetlere indirgenmiştir. Elbette ibadetler de salih ameldir; ancak ibadetler hayatın tüm alanlarında insanın yaratıcı yetilerinin en iyi şekilde etkin olması için bir tür işaret taşı görevi de görür.