Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

12Kas/130

Düşünürken düştüğümüz tuzaklar – Bertay FİŞEKÇİ

Düşünürken düştüğümüz tuzaklar – Bertay Fişekçi

Artık bu dönemde o kadar çok kullanıldı ki, kısaca hatırlatmak yeterli diye düşünüyorum:

Etrafımızdaki olaylar değil, o olaylara nasıl tepki verdiğimiz önemlidir, çünkü bu tepkilerimiz davranışlarımızı şekillendirir. Bu tepkilerin oluşmasında kendi düşüncelerimiz etkili olur, bunlar da çeşitli dış faktörler, yetiştirilme biçimimiz, kişiliğimiz, düşünce kalıplarımız gibi şeylerden etkilenir.

Yani: Olay –> düşüncelerimiz –> davranışlarımız

Eğer olaylar karşısındaki düşüncelerimizi değiştirebilirsek, davranışlarımızı da istediğimiz yönde değiştirebiliriz. Şu sıralar işte bu düşünceleri bir yöntemle değiştirebildiğini iddia eden birçok öğreti /yol var. Bunlardan bazıları başarılı da olabilir. Ben de çeşitli yöntemlerle düşünce kalıplarımızı değiştirmeye çalışmanın değecek bir emek olduğunu düşünüyorum… Peki bu düşüncelerimizdeki yanlış düşünce kalıpları veya “tuzaklar” nelerdir, bunlara bir bakalım…

1. Erken sonuca varmak (jumping to conclusions): Çok az veya hiç veri yokken, kendi kendimize sonuçlar çıkarmak. Çoğunlukla bu sonuçlar ve düşünceler negatiftir. Mesela: Müdürünüz telefonunuza bir sesli mesaj bırakıp veya kısa bir e mail yazıp bir projedeki performansınızı eleştirmiş. Yeni bir organizasyon değişikliği de kapıda… Bu iki bilgi parçasını birleştirip, “herhalde şirkette son ayım” şeklinde bir düşünce üretiyorsanız, işte negatif sonuca zıplamışsınızdır demektir. Bunu bir de ikili ilişkilerde düşünün, ne çok erken sonuca varıyoruz, ne olup bittiğini tam anlamadan… Ayrıca bu yanlış sonuçlara varmalar, komedi filmlerinin de malzemesini oluşturur sıklıkla…

2. Duygusal geri çıkarım yapma – (Emotional reasoning): Kendi duygularımızdan geriye doğru çıkarımla, içinde bulunduğumuz durumu felaket olarak yorumlamak… Mesela şöyle demek : “Gerçekten çok depresif hissediyorum, o zaman bu problem herhalde çözümsüzdür.” Başka bir örnek, müdürünüzle iki gün sonraki sunum hakkında bir konuşma yaptınız ve çok endişelenmenize rağmen konuşma çok yumuşak ve iyi geçti, sonunda bir rahatlama içine girdiniz. Şöyle dersiniz: “Bu kadar rahatladığıma göre sunum harika oldu, değişikliğe gerek yok.” Bu biraz da duygularımıza çok fazla anlam yüklemek de oluyor.

3. Uygunsuz /adaletsiz karşılaştırma (unfair comparison): Olayları birbirleriyle karşılaştırılamayacak temeller üzerinden değerlendirip yanlış sonuçlara varma. Mesela aynı işi yapan iki kişiden biri çok daha tecrübeliyse, kısa dönem başarısı daha yüksek olabilir. İlk başta başarısız görünen çalışan, bu durumu tamamen kendine dönük bir kötümserlikle değerlendirebilir. Bu aynı zamanda kendince eşitler arasında “ben niye terfi edilmedim” diyen çalışanların da düştüğü tuzaktır. Mutlaka o terfinin başka bir sebebi vardır.

4. Abartılı büyütme – abartılı küçültme (magnifying & minimizing): Bu olayın belli bölümlerinin önemini olduğundan fazla görürken, diğer bölümlerinin önemini olduğundan küçük görmek. Mesela güzel geçen gün sonrası müdürünüz size tebrik eder, herşey iyi gitmiştir. Tam ofisten çıkmaktayken projenin diğer yetkili müdürü gelir ve nazik bir şekilde toplantının sonunda yaptığınız önerileri tekrar değerlendirmek için bir toplantı talep eder… Eve giderken şöyle düşünürsünüz: “Yaptığım herşey boş! Rezil oldum!” Benzer şekilde bölge müdürüne yaptığınız sunumda size iki konuda geri dönüş beklediğini söyler, siz birine çalışıp, diğerini yoksayar veya küçümsersiniz. Kendi düşüncenize göre bölge müdürü bu konuyu gündeme getirmez, bu önemsiz bir konudur. Bir dahaki toplantının ilk dakikalarında bu yok saydığınız konu önünüze geliverir.

5. Kişiselleştirme (personalizing): Ortaya çıkan sorunda doğal olarak kendini sorumlu görme… Örneğin iş yerinde çeşitli gruplarla çalışıyorsunuz, ve bu gruplardan biri sizin e postalarınıza cevap vermiyor… Hemen şöyle düşünüyorsunuz: “Herhalde sorun bende, işe hakim değilim, olsaydım, bana cevap verirlerdi!”.. Bu ayrıca kendini kurban olarak görme eğiliminde olan insanların sık düştüğü bir tuzaktır.

6. Tünel görüşü – (tunnel vision): Olaylar zincirinde negatif olan bir bölüme odaklanıp, pozitif olan diğer bölümleri görmeme… Büyük resmi kaçırma… Mesela iş yerinde bir gruba bir eğitim verdiniz ve sonunda geri beslemelerini soruyorsunuz… Bir katılımcı kalkıyor ve sadece eğitimin ortalarına doğru bir katılımcı ile girdiğiniz tartışmayı büyüterek eğitimin genel olarak kalitesiz olduğunu söylüyor… Eğitimin geneli çok başarılı olduğu ve diğer insanlar takdir ettiği halde…

7. Dışsallaştırma (externalizing): Ortaya çıkan problemli durumu otomatik olarak başka insanlara ve sebeplere bağlama durumu. Örneğin iş yerinde çeşitli gruplarla çalışıyorsunuz, ve bu gruplardan biri sizin e postalarınıza cevap vermiyor… Hemen şöyle düşünüyorsunuz: “Bu grup kendi arasında organize olamıyor, ve herhalde bu projenin öneminin farklında değiller. Öncelikleri arasında değil.”.. Bu ayrıca sürekli başkalarını suçlama eğiliminde olan insanların sık düştüğü bir tuzaktır.

8. Zihin okuma (Mind reading): Diğer insanın sizin aklınızdan geçeni bilmesi gerekirmiş gibi davranmak, veya karşınızdaki insanın zihninden geçeni okuyormuş gibi sonuçlara varmak. Örneğin yorgun argın eve gittiniz, eşiniz çocukları alıp alışveriş merkezine gider misin diye soruyor… Şöyle düşünüyorsunuz hemen: ”Nesi var bu akşam? Hiç uygun bir durumda olduğumu görmüyor mu?” Bu sık karşılaşılan bir tuzak, günlük hayatta bir düşünelim, ne çok insanın zihnini okurcasına sonuçlara varıyoruz…

9. Ya hep ya hiç düşünüşü – (all-or-nothing-thinking): Herşeyi siyah ya da beyaz görmek, griye yer vermemek. Mesela, mükemmeliyetçi olmak, en küçük bir hataya tahammül edememek.. ya da, işyerinde hazırlamış olduğunuz 30 sayfalık iş planında yaptığınız iki küçük harf hatasını dünyanın felaketi olarak görmek.

10. Olumluyu dışlamak – (disqualifying the positive): Olayların pozitif ve iyi olan taraflarını özellikle görmemek, onların “etkisi olmadığını” düşünmek… Mesela, yapılan yarı yıl değerlendirmesinde 5 hedeften 4′ünü tutturup birinde başarısız olduktan sonra “değerlendirme berbat geçti, en önemli hedefi tutturamadık, diğer 4 hedef zaten kolaydı” demek.

11. Aşırı genellemek – ( overgeneralizing ): Bir iki tecrübeden tamamen genel bir sonuç çıkarmak. Örneğin bir konuda bir hata yapmışsanız, artık buna benzer sonraki deneyimlerde hep aynı tür hata yapılacağına inanmak… Örneğin işyerinde bölümünüze yeni biri atandı ve halkla ilişkiler görevi ona verildi… Bu durumda şöyle demek: “Harika, bu konuda hiç tecrübesi yok, o beceremeyince de ben suçlanacağım… Yani sıkı çalışmaya hiç ihtiyacım yok!”

Bu düşünce tuzaklarına düşmeye devam edeceğiz, ama bunları bilmek ve kendi kendimizle konuşurken zaman içinde bunlardan hiç olmazsa bazılarını farkedip daha sağlıklı düşüncelere yönelebilirsek işte ilerleme budur!

Bu yazıda HayGroup’un hazırladığı bazı dokümanlardan esinlenilmiştir.

Berktay’ın blogu

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.