Çok yaşayın Savcı Bey – Rahmi TURAN
Çok yaşayın Savcı Bey - Rahmi TURAN
Sağlık eski Bakanı Rifat Serdaroğlu internette yayınladığı yazılarla etkili muhalefet yapıyor, kendisini izleyenleri uyarıp bilinçlendirmeye çalışıyor.
Eleştiri yüklü olan yazılar beğeniliyor ve ilgiyle okunuyor ama Serdaroğlu'nun başı dertten kurtulmuyor.
Muhalefet yapan birçok kişinin başına geldiği gibi onun hakkında da birçok dava açılmış bulunuyor. Serdaroğlu'nun “Yamuk ağaç/Düz baston” başlıklı yazısı için de Cumhuriyet Savcısı M.E., Adalet Bakanlığı Ceza Genel Müdürlüğü'nden izin alarak kamu adına ceza davası açmış.
BARİ KERKÜK’E SAHİP ÇIKIN! – Kadir CEVRİM
BARİ KERKÜK’E SAHİP ÇIKIN! - Kadir CEVRİM,
Takvimler 1700’lü yılları gösteriyor. Yunan askerleri Mora’da oturan Türk ve Arnavut nüfusu katletti. Mora yarımadasında 20 binden fazla Müslüman katledildi.
1770'de Mistras kentinde 400 Türk öldürüldü.
Ağustos 1821'de Monemvasia kasabası yağmalandı ve pek çok Türk öldürüldü yine.
Tarihçi William St. Clair'e göre, Mora'daki soykırım ancak öldürecek başka Türk kalmadığında sona erdi.
Yunanlılar tarafından kuşatılan Navarin kentinin Türk halkı o tarihlerde açlık çekiyordu. Sonunda, Türklerin güvenli bir şekilde Mısır'a gönderilmelerine karar verildi. 19 Ağustos 1821 günü kentin kapıları açılınca, Yunanlılar Türklerin üzerine hücum etti ve kaçabilen 160 kişi dışında kentin yaklaşık üç bin kişilik tüm halkı öldürüldü.
Tripoliçe katliamı, Mora İsyanı sırasında bölgede Türklere karşı yapılan katliamların en büyüğü. Şehrin Yunanların eline geçmesinden birkaç gün sonra şehre gelen Britanyalı Thomas Gordon, sekiz bin kişinin öldürüldüğünü, bir başka tarihçi Justin McCarthy ise katliamda ölenlerin sayısının 35 bin olduğunu belirtiyor.
12 Eylül Öncesi Ülkücü Bir Genç – Halil KONUŞKAN
12 Eylül Öncesi Ülkücü Bir Genç - Halil KONUŞKAN
Bugün 12 Eylül 1980 öncesi kendi yaşadıklarımızı yazacağız. Uzun zamandır bunları yazılı bir metne almayı düşünüyor ama nefsimizi okşamaması için hep klavyenin başından kalkıyorduk. Ancak reklam için gerek yandaş televizyon kanallarında gözyaşı döken, gerekse bu gözyaşlarını afişe edenleri görünce kararımızı değiştirdik.
*Öte yandan bütün yaşanmışlıklar sadece bizim hafızamızda yaşandıkça kimseye aktarılmadan duracak, sözlü anlattıklarımız ise unutulacak.
*Çünkü; söz uçar yazı kalır.
*Sözlerin uçmaması için bizden daha çok yaşanmışlıkları olan büyüklerimizin de içinden geçtikleri badireleri yazıya dökmelerini arzu ediyor, sizlere 12 Eylül 1980 öncesi yaşadıklarımız ile ilgili ufak bir otobiyografi sunuyoruz.
Köfteci İlhan… Uğur BAYRAM
Eee tatil bitti, insan yaşadığı şehri ve o şehrin lezzetlerini Ege ve Akdeniz’de tatil yapsa da özlüyor...
O zaman, aşağıda yazdığım yazıyı iyi okuyun lezzet dostları. Bu muhteşem şehrin en lezzetli köftecisi İlhan usta ile tanışın...
Aşırı yerel reklâm içeren bu yazıdan ilave bir köfte aldıysam da namert olsun yazarınız!
Şen Yuva (Şehrimin tüm lezzetli ızgaracıları bir yana…) İçeri girdiğinizde sizi ilk olarak gülümseyen gözler karşılıyor. “Hoş geldiniz” buranın eksilmeyen başlangıçlarından birisi sanki. İzmit Çınarlı Camii’nin tam karşısında, küçük beyaz bir kapıdan giriyorsunuz içeriye. Çevre esnafının ve elbette bilenlerin uğrak yeri olan Köfteci İlhan, günün her saati yanan kömür ateşindeki nefis ızgara köftesiyle müşterilerini karşılıyor.
ZAFER BAYRAMI – Yavuz ELBİRLER
ZAFER BAYRAMI – Yavuz ELBİRLER
Anadolu Türk yurdu, 12000 YILLIK TÜRK VATANI.
26 Ağustos 1071 Cuma günü, Selçuklu Hakanı, Özü Türk, Sözü Türk, ALPARSLAN komutasında ki Türk Ordusu, Türkleri Anadolu'ya sokmamaya kararlı, Bizans Ordusu ile Malazgirt'te karşı karşıya geldi. Türk Ordusunun galibiyeti ile sonuçlanan savaş sonucu, Anayurt Anadolu'nun ve dahi Avrupa'nın kapıları biz Türklere açıldı.
Selçuklu Türk ve Osmanlı Türk hanedanları ile üç kıtaya hükmeder hale gelmiş iken, Türkleri önce Anadolu’ya sonra Avrupa’ya sokmamaya çalışan, fakat başarılı olamayan batı, Türkleri önce Avrupa’dan, sonra Anadolu’dan çıkarma amaç ve uğraşından vazgeçmemiş ve nihayet 1.Dünya savaşı sonunda Anadolu’yu dört bir yanından işgal etmeyi başarabilmişti.
Amma!...
Türk Toplumu Rol Modelini Seçti Bile.. / Halil KONUŞKAN
Türk Toplumu Rol Modelini Seçti Bile.. / Halil KONUŞKAN
Hastanelerde kuyrukları bitirdiklerini, hatta hastanelere kız görmeye gidildiğini söyleyenler için hastanelerden hareket ederek Türkiye’nin durumunu gözlemleyelim.
Diş ağrısı çok kötüdür, genellikle gece ve hafta sonları tutar ve ağrı kesicilerle idare edilip hemen poliklinikte diş sırası alınır. Türk halkının ortalama olarak diş sağlığı da bozuktur. Çekilmiş dişlerden boşalan yerleri tamamlamak için de bolca muayene sırası alınır. Yani Türkiye’de hastanelerde diş doktorlarının müşterileri fazladır.
Bu normal bir durum, yadırganacak bir şey yok. Eskiden de böyleydi. Ancak şu hastanelerin durumuyla övünenlerin işine gelmeyecek bir alanda, psikiyatri de ise son yıllarda kuyruktan geçilmiyor.
Tamam anladık, diş sağlığımız eskiden beri bozuktu da ruh sağlığımız niye bozuluyor? İşte bu çok önemli…
Birey zaten içinde yaşadığı toplumla birlikte hesaplanır ve o toplum ile birlikte anlam yüklenir. Başka bir deyişle bireysel sorunlarımız toplumdan ve idarecilerimizden bağımsız olamazlar.
Çağ atlayan, geliri yükselen, hatta Almanların kıskandığı (!) bir ülkenin halkı niye psikolojik sorunlar yaşasın ki? Daha mutlu olmaları icap etmez mi? Hiçte öyle değil, insanımız daha mutsuz ve gittikçe mutsuz oluyor. Bireysel mutsuzluk artıyorsa demek ki toplumsal bazı sorunlar var. Huzurun olmadığı, insanların birbirlerine saygılarının kalmadığı bir toplumunda mutlu olması beklenemez.
GENÇ KARDEŞİM – OZAN İSYANÎ-SALİH ALTUN
GENÇ KARDEŞİM - OZAN İSYANÎ-SALİH ALTUN
Adam sandıkların oynar her dalda
Satar yarı yolda koyarlar seni
İstikbal uğrunda çıktığın yolda
Şanlı haramiler soyarlar seni
Ele el açanın vicdanı kurur
Yal tası önünde esasta durur
Dost sandığın bile sırtından vurur
Çakala sırtlana kıyarlar seni
Ölüden hayır yok kanma diriye
Sakın ha şaşırma bu gayret niye
Araziye kolay uyasın diye
Alaca renklere boyarlar seni
Merada koyunsun ahırda dana
Bir kez düşünceni sormazlar sana
Elleriyle teslim ederler ona
Efendi keyfince ayarlar seni
İsyanını yanık tutmazsan eğer
Geceyi gündüze katmazsan eğer
Sırtına bineni atmazsan eğer
Eşek tayfasından sayarlar seni
Doğrulup restini çekmezsen şaha
Ben adamım diye gezme bir daha
Çoban değneğiyle oha ha oha
Çorak topraklara yayarlar seni
Seçimde sorulur mazlumun hali
Ele güne muhtaç susar ahali
İşleri bitince baston misali
Kapı arkasına dayarlar seni
İSYANÎ der insanlıktır muradım
Hakk’a yükselmekte budur ilk adım
Gerçeği tutkuyla haykır evladım
Semada melekler duyarlar seni
TÜNELİN SONUNDAKİ IŞIK – Süheyl ÇOBANOĞLU
TÜNELİN SONUNDAKİ IŞIK - Süheyl ÇOBANOĞLU /RUBASAM Bşk.V.
25.08.2017
Sn.Meral AKŞENER’in parti kuracağının açıklanmasıyla topluma büyük bir heyecan geldi. Her yerde bu konuşuluyor. “İstanbul’dan kalkan tren, kalktığı andan itibaren Ankara’ya daha yakındır” teorisinde olduğu gibi, raylara alçakça bir sabotaj yapılmadıkça da bu tren artık ANKARA’ya daha yakındır.
Yeni partinin ana felsefesi, "Türkiye partisi olacağız. Ne sağ, ne sol, ne merkez sağ ne de merkez sol diye bir siyasi sloganımız yok. Tek bir siyasi sloganımız var o da, 80 milyonu kucaklayacak Türkiye´nin partisi olmaktır" şeklinde ifade ediliyor. Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti için hayırlı olur inşallah...
Kandıra… / Orhan BALCI
Kandıra… / Orhan BALCI
İlimizin 12 ilçesinde biri olan Kandıra, bir çok özelliğiyle gündeme geliyor.
Bundan sonra da gelmeye devam edecek.
İl ve ülke genelinde Kandıra ismi hep konuşulurken, özellikle son yıllarda turizm konusunda önemli bir yer sahibi elde etti.
Yoğurdu,
Keten Bezi,
Mandası,
Mancarlı Pidesi,
Sanatçıları,
Karadeniz Sahili,
Balığıyla,
Çarşamba günkü pazarları,
İşadamları,
Siyasetçisi,
Kandıra’nın dünde, bugünde gelecekte de öne çıkan özellikleri oldu.
Özellikle yoğurdu ile sıkça konuşulan Kandıra’nın bu alanda daha evvel olduğu gibi bu yıl da “Kandıra Geleneksel Yağlı Pehlivan Güreşleri ve Yoğurt Festivali” düzenlenecek.
GENEL DURUMA DAR BİR ÇERÇEVEDEN BAKIŞ" TÜMER DİYOR Kİ !../ Zekeriya TÜMER
GENEL DURUMA DAR BİR ÇERÇEVEDEN BAKIŞ" TÜMER DİYOR Kİ !../ Zekeriya TÜMER
CNN Türk'te Ahu Özyurt'un sunduğu Türkiye'nin Gündemi programının da 'yeni devlet' tartışması yaşandı. Programın konuklarından AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi ve Sivil Alan Platformu Başkanı Ayhan Oğan, “Şimdi biz yeni bir devlet kuruyoruz, beğenin beğenmeyin bu yeni devletin kurucu lideri Tayyip Erdoğan’dır” dedi.
Her ne kadar Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, bunu yalanlayarak, Tek millet, tek devlet, tek bayrağımız var, demektedir.
Bu lafları edenlere neden göz yumulmaktadır veya bunlar hangi cesaretle bu sözleri söylemektedirler. Bunlar sorgulanmalıdır.
Şimdi biz burada;
Tam Bağımsızlık İçin Demokrasi – Halil KONUŞKAN
Tam Bağımsızlık İçin Demokrasi – Halil KONUŞKAN
ABD genellikle diktatörlerce yönetilen ülkelere rahatlıkla müdahale etmiştir. Son örnek Kuzey Kore olarak görülüyor.
Son zamanlarda dış basında Türkiye’de bir diktatör olduğu vurgusunun sıkça yapıldığını göz önüne aldığımızda taşlar yerine oturmaktadır.
Bir an için bir senaryo üzerinde düşünelim ve kendimize soralım. Bu manzara karşısında Kuzey Irak, Ermenistan, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı yapılacak saldırıya destek vermemeleri düşünülebilir mi? Aklı başında her Türk, bu soruya verilecek olan cevabı bilir. Tabi ki, düşman düşmanlığı için eline geçen fırsatı kullanacaktır. Öte yandan ABD’nin Bulgaristan’a asker gönderecek olması ve Gürcistan’a sevk edilen silahlar bu tezimizi kuvvetlendiriyor.
Ortaya çıkan manzaraya göre ülkemize yönelik büyük bir küresel saldırı adım adım yaklaşıyor. Türkiye’de ki, milyonlarca Türk’ü yok etmek zor olduğuna göre Türkiye’nin ufaltılması hatta kendilerine muhtaç bir hale getirilmesi planı uygulanmaktadır.
ORKESTRA.mı…. / Kandıralı Fethi
ORKESTRA.mı.... / Kandıralı Fethi
Bİİİİ kere hatırlıyorum, İzmit’ten, falancanın düğününe geldiler.. YELKEN sinemasının, sahnesine kurdular tesisatlarını,
LİMONCU SEZAİ abimin oğlu ZÜHTÜ.
TWİSTT. yaptı.. Kısa pantul ile....
(Mavi Dalga,) yazıyordu, baterinin davulunda......
MUSTAFA KANDIRALI,
hemen hiç,
KANDIRA. düğünlerinde. çalmadı...
Uçmuş- yırtmış kendini İstanbul’a...
SANATA- ŞÖHRETE..
Oysaa annecim anlatırdı...
BAŞ PARMAĞINI ağzına alıp, KLARNET sesi çıkarır, mahallede gezerdi, diye...
Emzirmek yaşadığım en müthiş deneyimlerden biriydi! – Ayşe ARMAN
Emzirmek yaşadığım en müthiş deneyimlerden biriydi! – Ayşe ARMAN
BİR erkeğin anlamasına olanak yok.
Erkekler ancak bu konuda geyik yapabilir ya da gevrek gevrek gülebilir.
Onlar için ya cinsel bir espridir bu mesele ya da “Annelik kutsaldır, cennet anaların ayaklarının altındadır, kadınlar çiçektir!” filan.
Ne geyik yapılacak bir şey ne de gereğinden fazla kutsanacak.
Ama çoğu kadın gibi benim için de eşsiz bir deneyimdi.
Bir çocuğu bedeninde butik otel gibi taşımak da öyleydi, sonra onu kendi bedeninden çıkan bir sıvıyla beslemek de...
En acayibi de aslında son derece hassas ve duyarlı olan bir cinsel organının bir beslenme organına dönüşmesiydi. Ve hislerin tamamen değişmesiydi. Sevgilin dokununca başka, bebeğinin dokununca başka. Sanki görünmez bir şalter vardı. Şehvet hissi, tarifi olmayan bir şefkate ve huzura dönüşüyordu.
Hâlâ çözebilmiş değilim.
Ama şanslı olduğumu biliyorum. Çünkü her anından olağanüstü keyif aldım. Ama yine de çok abartmak istemiyorum, anneliğin bu faslından hoşlanmayanlar da var; canı acıyanlar ya da yeterli sütü olmayanlar. Ben kimseyi yargılamıyorum, olabilir, herkesin deneyimi farklıdır...
Ben su dahil başka hiçbir gıda ilave etmeden bir yıl süt verdim. Bıraksalar daha da verebilirdim...
Sonunda pedagoğa başvurdum, “Bana yardım edin, kızım değil ben bırakamıyorum. Sanki, süt vermeyi kesersem aramızdaki sevgi akışında bir sorun olacak gibi hislere kapılıyorum!”
Annelik böyle bir şey.
Bitmez tükenmez bir suçluluk duygusu, acaba yanlış mı yapıyorum diye bir vicdan azabı. Kafa karışıklığı ve çoğu zamana yetersizlik hissi...
En azından benim için öyle.
100 kişiyiz halimizi bilmeyiz – Kanat ATKAYA
100 kişiyiz halimizi bilmeyiz - Kanat ATKAYA
TÜRKİYE’de yaşayan 18 yaş üstü nüfusu temsil özelliklerini koruyarak, gözeterek 100 kişiye indirsek nasıl bir manzara çıkardı karşımıza?
100 kişi olsaydık bu ülkede, bu devirde, bu şartlarda nasıl bir “insan topluluğu”çıkardı karşımıza?
Eğitimi, gelir düzeyi, alışkanlıkları, yaşadıkları, yaşayamadıklarıyla, “aynı diyarda”birlikte yaşadığını düşünün 100 kişinin...
Araştırma şirketi Konda, anketler, raporlar ve TÜİK’in herkese açık kaynaklarından yola çıkarak 18 yaş üstündeki 56 milyonluk nüfusu 100 kişiye indiren bir çalışma sundu.
100 kişi olsaydık diye başlayalım biz de söze.
50 kadın, 50 erkek olacaktık.
Meral Akşener-MHP mücadelesi – Yüksel ERCAN
Meral Akşener-MHP mücadelesi – Yüksel ERCAN
Bizim MHP Gebze ilçe başkanlığı yaptığımız 1990’lı yılların ortalarında bize bağlı olarak siyaset yapan MHP’nin Güzeltepe Belde başkanının “Yüksel Başkanım akşam saatlerine doğru DYP Milletvekili Meral Akşener partiyi ziyarete gelecek, sizi de bekliyoruz” haberini vermesi ile akşam saatlerinde partiye beraberinde bir heyet ile gelen Meral Akşener ile yanlış hatırlamıyorsak iki saate yakın bir sohbetimiz oldu .
Biz o sohbette kendisine “sizin yeriniz MHP ,burada olmalısınız “dedik, kendisi de sağ olsun bizim bu talebimize gülümseyerek “İnşallah olur bir gün” cevabını verdikten ve parti teşkilatındaki arkadaşlarımız ile yapılan son derece güzel ve seviyeli sohbetten sonra parti teşkilatından ayrıldı ve siyasi çalışmalarına devam etti.
Sonrası malum zaman içerisinde bize göre Türkiye’nin en başarılı İçişleri bakanlarından birisi Meral Akşener oldu, belli bir süre sonra siyasete MHP’de devam etme kararı alınca uzun sayılabilecek bir zaman MHP’de milletvekilliği yaptı, bütün Ülkücülerin “Meral ablası” oldu, MHP’nin dışarıya açılan yüzü olarak kabul gördü, bu yapısı ile de yine uzun bir süre TBMM Başkan Vekilliği görevini son derece başarılı bir şekilde yerine getirdi.
Kendi mezhebini bilmeyen din adamlarımız – Doç. Dr. İkbal VURUCU
Kendi mezhebini bilmeyen din adamlarımız
Doç. Dr. İkbal VURUCU
Din Görevlilerinin Ebu Hanife ve İmâm Mâturîdî Hakkındaki Bilgi Düzeyleri (Denizli İli Örneğinde Bir Araştırma)
Lozan Antlaşması: Zafer mi Hezimet mi?–Av. Şeref GÖNENLİ
Lozan Antlaşması: Zafer mi Hezimet mi? – Av. Şeref GÖNENLİ
Geçtiğimiz 24 Temmuz, Lozan Antlaşması’nın yıldönümü olarak kutlandı.
Uzun ve çetin bir mücadele olan Kurtuluş Savaşı sonunda, kayıtsız şartsız bağımsızlığımızı tüm dünyaya kabul ettirdiğimiz antlaşmadır Lozan Antlaşması.
24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan (Lausanne) kentinde imzalanmıştır.
Bu antlaşmayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcilerinin yanı sıra; İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, SSCB ve Yugoslavya temsilcileri de imzalamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir nevi tapusu olan Lozan antlaşma ile ilgili çeşitli tartışmalar ve görüşler ileri sürüldü ve halen de bu tartışmalar devam etmekte.
Bu antlaşmaya, bir kesim “Hezimet” olarak bakarken bir başka kesim de “Zafer” olarak nitelendirmektedir.
“Zafer” ya da “Hezimet” diye nitelendirmek kolaydır. Ancak bilgi sahibi olmadan ve o dönemin şartlarını öğrenmeden bu konuda peşin hüküm vermek yanlıştır.
Eğitimin global değişimi – Sema Kızılkaya SEVER
Eğitimin global değişimi - Sema Kızılkaya SEVER
Global eğitim yaklaşımı çocukların dünyayı daha kolay algılamasına yardımcı oluyor. Global eğitim kısaca hayat başarısı için gerekenle akademik eğitimin buluşması olarak tanımlanabilir. Bu yaklaşım öğrenci merkezli eğitim modelini ortaya çıkarıyor.
Gayretinin karşılığını göreceği, sağlık içinde uzun bir ömür dilerim..
Akşener'in Güven Veren Kişiliği – Halil KONUŞKAN
Fertler benzer durumlarda genellikle aynı davranışları sergilerler, toplumda bu hal “yedisinde neyse yetmişinde de o’dur.” şeklinde formüle edilmiştir. İşte bireyleri diğer bireylerden ayıran ve değindiğimiz toplumsal formülde anlatılan o bireyin kişiliğidir.
Kişilik; bir insanı başkalarından ayıran, kalıtım ve çevre etkisiyle ortaya çıkan, duygu, düşünce ve davranış özelliklerinin tutarlı bütünüdür.