Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

8Ağu/200

BANKİ, BANGİ, BANGO – Mustafa YILDIZ

f4799c49-a2d7-4718-b02e-2b849720e5da 

BANKİ, BANGİ, BANGO – Mustafa YILDIZ

Bir Oyun Havasının Notaya Geçirilme Çabası

Bir akşam e-mail kutumda sadece soru cümlesinden ibaret bir ileti buldum. “Şaşkın oyununu biliyormusunuz? “Altındaki isim Ümit Karaduman ve telefon numarası. Ne oyunu bu? Öyle ya oyun sözcüğünün anlamı öyle geniş ki… Kağıt oyunu mu, taş oyunu mu, folklorik bir oyun mu, uzun kış gecelerinin eğlencesi yüzük oyunu gibi bir şey mi mesela saklambaç gibi çocuk oyunu mu? Birdirbir, uzuneşek gibi gençlik oyunu da olabilir, orta oyunu gibi doğaçlama tiyatral bir şey de…

Yazıştık, telefonla da görüştük. Üniversitede Halkbilim bölümünde okuyan Karaduman, bitirme tezini Kandıra kültürü üzerine hazırlamak istediğini hocasına söylemiş ve isteği kabul edilmiş. Alan araştırmaları sırasında Kandıra düğünlerinde oynanan oyunlar arasında Şaşkın Oyunu adında bir oyun olduğunu duydum. Oyun ve adı üzerine araştırmalarımı derinleştirdim; ansiklopedilere baktım, halk oyunları ve oyun havaları üzerine yazılmış kitapları ve makaleleri içeren dergileri karıştırdım, internette gezindim, ama tek kelime de olsun kayıt ve veya açıklama bulamadım. Oyun, Şaşkın Oyunu yani, literatüre geçmiş bir folklor ürünü değil, bu ortaya çıktı. Genç akademisyen adayımızın da doğum yeri olan Gebze’ye bağlı Manav köylerinden Taşköprü (Beşdivan) taraflarında gün görmüş yaşlı bir amcanın, yemin billah oyunu oynanırken seyrettiğini ancak ezgisini hatırlayamadığını söylediği bu oyun genç adamın zihnini günlerce meşgul etti, öyle veya böyle var ise böyle bir oyun ortaya çıkartmaya ahdetti. Düğünlerde oynanıyormuş, müzik eşliğinde sadece dizleri kırarak ve dönerek oynanan bir oyun. Tek başına mı karşılıklı iki kişiyle mi kasap, horon gibi grup olarak mı oynanıyor? Duymadım doğrusu böyle bir oyun. Birlikte soruşturalım, araştıralım, dedim, çok memnun oldu.

Bana gelmeden Kandıra Eski Belediye Başkanı Kenan Evin’e sormuş, “Şaşkın Oyunu” diye bir oyun duymadığını söylemiş Kenan Bey. Kandıralılar Derneği kurucusu Ahsen Okyar’a ulaşmış, Ahsen, -ilkokuldan sınıf arkadaşım olduğu için böyle hitap ediyorum- öyle bir oyun adı duymadığını ancak Şaşkın üzerine benim araştırma yaptığımı, belki benim bilebileceğimi söylemiş, e-mail adresimi de Ahsen vermiş olabilir-

Oyunun adının neden Şaşkın konduğundan yola çıkarak zihnimde bir sürü soru oluşturdum. Dağınık, kuralsız, savruk bir oyun mu? Onun için mi Şaşkın Oyunu denmiş yoksa Şaşkın lakaplı başka biri mi ortaya atmış? Nedir bilmiyorum dedim ancak ezgisini ilkin ünlü klarnet üstadı Şaşkın’ın çaldığı bir oyun olabilir… Araştırma öncelikle bu izlek üzerinden yürümeli, dedim. Oyun yaygın değil, notası yok, figürleri belli değil, bugünlerde moda değil, unutulmuş bir ezgi ve oyun olabilir. Bir de Milliyet’te Hurşit Güneş’in Şaşkın’la ilgili bir yazısını okumuş genç akademisyen adayımız ama o yazıda Hurşit Bey, babası Turan Güneş ile Şaşkın’ın arkadaşlıklarından söz ediyormuş; Şaşkın’ın ta Ankaralara hususi gidip Turan Güneş’in mezarında klarnet çaldığından.

Tam o günlerde, Mavi Kocaeli Gazetesi yazarı, anne tarafından Kandıralı, Mustafa Küpçü ile İzmit’te, Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneği lokalinde, Kuvayı Milliye kahramanı Kandıralı Hasan Çavuş hakkında görüştük. Hasan Çavuş’un oğlu Salih Zeki Uztürk’ün arşivinde Küpçü’nün anneannesinin Kandıra’dan Çarşı Mahallesi’nden kapı komşuları Hasan Çavuş hakkında yazdığı bir yazıyı gördüm. Bunun üzerine Mustafa Küpçü ile yüz yüze görüşmek istedim. Bu görüşme sırasında belki bilgisi olabilir düşüncesiyle Şaşkın Oyununu sordum Mustafa Bey’e. Ne de olsa gazeteci, her yerden bilgi akar ona. Yok, o da duymamış böyle bir oyun adı ama hafızasını yokladı, bir gözünü kırptı, elini ensesine götürdü şöyle dedi usta gazeteci: Adını hatırlayamıyorum ama Kandıra’da bir zamanlar öyle özel bir oyun oynandığı gözümün önünde, bu oyunu eski kandıra Belediye Başkanı Kenan Evin oynardı, onun kardeşi Aydınlık Mahallesi muhtarı Gazanfer Evin de oynardı. Karanlıkta kıvılcım gibi parladı Küpçü’nün kırıntı bilgisi. Bu konuda başka kim bilgi verebilir? Rüştü Uygur bu konuda yardım edebilir, dedi Küpçü.

Namazgah’taki eski un değirmenin sahibi Reşat Bey’in oğlu Rüştü Uygur, tarih ve folklor kokar; bugün hâlâ Şefik Camiin yanındaki Kandıra’nın ilk Belediye Başkanı büyük dedesi Hacı Mustafa
Efendi’den kalma tarihi evde oturur, hem de Kandıra Musiki ve Tiyatro Derneğinin başkanıdır, o bu bilmeceyi çözer. İçim kıpırdaya kıpırdaya Kandıra’ya gittim, doğruca Sabahattin Akyıldız’ın
Çarşıbaşı’ndaki bakkal dükkanına, Erkekler Çarşısı’nda yukarıdan aşağıya doğru inerken soldaki ilk aralığın köşesindeki dükkana. Umduğum gibi; Rüştü abi de dükkanda. Konuyu açtım. Rüştü Uygur’un maalesef bilgisi yok,Şaşkın oyunu diye bir şey duymamış. Sabahattin Abi, hafızasını yokladı, gözlerini yumdu, birini açtı, kulağını kaşıdı, açtığı gözünün tarafındaki kulağını kaşıdı, kaç yıl gerilere gittiyse o kadar derinden, sanki kulak deliğinin içinden getirdiği bir sesle “Bango” dedi. Akçakayran Romanlarından Bango’nun oynadığı bir oyun o. Adamın ayakları belki de doğuştan özürlü, içeriye doğru çarpık ama dizleri dışarıya dönük, ördek gibi yürürdü. Kış yaz üzerinde koyu renk bir ceket düğmelerini hiç çözmez, altında kırışık bir pantolon, palyaço sırığı bir adamdı Bango, çelimsiz, zayıf, başında da eski bir kasket. Dur, dur, iyi hatırladım ayaklarında da hep elde dikme yemeni, koyun postundan. Bango, hiçbir düğünü kaçırmaz, davetli davetsiz her düğünde atılır ortaya oynar.

Müzik? Ezgi? Çiftetelli gibi değil dedi, Sabahattin abi, müziği çağırdı hafızasına, başparmağını orta parmağıyla şıklatıp ama hiçbir ezgi gelmedi, mırıldanamadı nağmeleri ama Kenan Evin oynardı bu oyunu o çocuğa özenip. Bilgi kapısı gece karanlığında açıldı. Sabah önce Vedat Polat’ın Türkocağı Caddesi’ndeki Sanat Evi’nin kapısını çaldım. Benim çocukluğumda Vedat Bey’in, şimdiki Sanat Evi’nin alt katında ışıl ışıl vitrini olan giyim mağazası vardı, keman çalar, doğada bulduğu ağaç parçacıklarını vernikler, boyar, onlara biçim verir, biblo yapar, Kandıra bezi işletir, tam bir sanat aşığı, onun da bildiği vardır mutlaka Bango hakkında. Büyük bir ahşap teknede tarhana hamuru yoğuruyor Vedat Bey, kış hazırlığıymış.

Nazik adam, işini bıraktı, ellerini yıkadı, benimle ilgilendi, işinden ettiğim için içimde derin bir üzüntü duydum. Sabahattin Abi’nin anlattıklarına yakın bilgiler verdi. Bango’yu hem kişi olarak hem oyun olarak anımsadı. Çingene yahut Roman sözcüklerinin belki alınganlık doğurabileceğini düşünerek kullanmaktan sakındı, onlar da bizim vatandaşlarımız, çok iyi komşularımız efendim, dedi. Vedat Bey’in oğlu Hakan araya girdi, ama onlar kendilerine Çingene veya Roman denmesinden hoşnutlar baba, dedi. Olsun, dedi, çok ince bir tebessüm ve kibarlıkla Vedat Bey, hoşnut olmayanlar olabilir yine de evladım. Burada konuyu değiştirmek hatta kapatmak için Kenan Evin’i nerede bulabilirim? diye sordum. Eski İzmit yolundaki benzin istasyonundadır. Eskiden, boş vakitlerde gençlerin yürüyüş yoluydu o iki tarafı ağaçlı İzmit yolu. Ben de koşar adım yürüdüm, bir kilometrelik o yolu. Benzin istasyonundaki pompacıya sordum: Kenan Bey? İçeride efendim. Kapıyı vurdum, buyurun, girdim.

Doğrudan konuya girdim. Bango değil Banki, dedi, oyunu ilkin rahmetli Dışişleri Bakanımız Turan Güneş’in oynadığını söyledi, Sayın Başkan. O, bacakları çarpık çocuğun adı Banki idi, ilk o mu oynadı yoksa o da mı Turan Bey’den gördü oyunu bilmiyorum. Adam belki alelade bir oyun oynuyordu, özründen dolayı ritmi yavaşlatıyor, figürler kendiliğinden düzensiz oluyordu ama bu farklı bir şeydi ve ben o oyuna yeni figürler ekledim: Dönerek oynamayı, Zeybek oyunundaki gibi ayakları sırayla kaldırmayı, falan… Ezgisi? Çiftetelliden biraz yavaştı ama şimdi tam çıkartamam ki. Hızlı oynanan bir oyun değil çünkü düşme tehlikesi var. Kardeşi Gazanfer Evin’in de Banki’nin gelişiminde az katkısı olmamış. Merhum Turan Bey, nur içinde yatsın, Kandıra’ya hemen her geldiğinde çaldırırdı Şaşkın’a, ya benle ya Gazanfer’le oynardı mutlaka. Ezgisini kim bilebilir Banki’nin efendim? Şaşkın’ın küçük oğlu Türkan Kandıralı’nın bilebileceğini söyledi, babasından öğrenmiştir, çalmıştır da mutlaka dedi Kenan Bey. Bir de Şefik Kaplan’a sormak lazım, muhtemelen o da çalmıştır, amcasının oğludur Şaşkın’ın. O genç akademisyen telefonda oyunun adını doğru söyleseymiş ama Şaşkın oyunu deyince bağlantı kuramadım ki, hay Allah.

 

Türkan Kandıralı ile Şaşkın’a ilişkin başka bir öykü üzerine telefonda konuşurken araya sıkıştırdım Banki sorusunu. Klarnet virtiözü, ünü ülke sınırlarını çoktan aşmış müzisyen, büyük üstad, Banki değil kardeşim Bangi dedi, k ile değil g ile söylendiğini özellikle belirtti. Bangi ‘nin Roman dilinde topal anlamında bir sözcük olduğunu, yetmişli yıllarda Kandıra’dan Manti’nin Mustafa’nın, bilir misin sen Manti’nin Mustafa’yı? İşte onun çalı süpürgesi satmaya gittiği Eskişehir veya Bursa taraflarından getirdiği bir oyun olduğunu kesin bir dille belirtti, Bangi oyun havasını, babasının da kendisinin de çok çaldıklarını, çiftetelliden daha hareketli bir ezgisi olduğunu, Ankara misketlisinin başka bir versiyonu olabileceğini üstüne basa basa söyledi. Üstad, ayrıntılı, farklı ve çok yeni bilgiler verdi.

-Yine Küpçü’nün yönlendirmesiyle olacak -Turan Güneş’i yakından tanıyan, onunla İzmit’te uzun yıllar siyaset yapan Avni Çağlar ile tanıştım, Derince’de. Artık her şeyden elini ayağını çekmiş, köşesine çekilmiş, mahalle kahvesinde kendisi gibi emeklilerle okey oynarken rastladığım Avni Bey bana üç kitap verdi ; biri Cahit Kayra’nın hazırladığı Turan Güneş’in Siyaset Şiirleri, biri Akın Simav’ın yazdığı Turan Güneş’in Siyasal Kavgaları, diğeri de Hurşit Güneş’in hazırladığı Türk Demokrasisinin Analizi. Turan Güneş’in Siyasal Kavgaları kitabının sonuna konan albümde, Turan Hoca’nın bir eli yandan belinde diğeri omuz hizasında kalkık, açık havada klarnet ve davulun önünde oynarken çekilen bir fotoğrafının altına şöyle yazmış Akın Simav: “Kandırali klarnetçi Şaşkın (İsmail Efendi) çalıyor, Turan Güneş, Kandıra’nın yerel oyunu Bango’yu oynuyor.” Bingo oldu, çinko çinko! Gökte ararken yerde buldum, derler ya tam örneği oldu. Böylece, oyunun adına yazılı bir metinde, bir kitapta da rastlamış olduk.

Bir de Türkocağı Caddesindeki terzi Ferruh Bey’in Bandırma’ya yerleşmiş oğlu, Kandıra Gençler
Birliği’nin emektar kalecisi, emekli bankacı Kandıralı Fethi, sosyal medyada çocukluk ve ilk gençlik anılarına ait fotoğraflar paylaşıyor, o fotoğrafların altına, özendiğim, kendine has tatlı diliyle, hikâyeler yazıyor. Ona sorayım dedim, hafızası işlektir, bakarsın bilir. Alo Fethi Baba nasılsın? İyiyim kardeşim, Tuzla deplasmanından dönüyoruz, Ban-ban nerede ben orada. Bangi’yi duydun mu abi veya Bango? Şaşkın çalarmış. Sessizlik. Ben Bongo çalardım lisedeyken, dedi , o mu? Yok, dedim saz değilmiş, oyunmuş Fethi Baba. Bilmiyorum kardeşim, Kandıra havası mıymış? Hadi ya, hayret. Keşke bilsem be kardeşim. Ne demek. Tatlısu’ya beklerim, gözlerinden öperim.

Çarşı Caddesi’nin orta yerinde, Maviköşe lokantasının yanında, damlalıkta, klarnet çalmadığı günlerde elli beş yıldır oturduğu boya sandığının başında buldum, çocukluk arkadaşım, mahalleden komşum Şefik Kaplan’ı. Ayakkabılarımı boyatırken açtım konuyu. Bango, Banki, Bangi nedir Şefik kardeş? Şefik’le de ilkokulda aynı sınıfta okuduk o nedenle ona da ön adıyla hitap ediyorum. Kaynarca’nın Dağağzı köyünden Kandıra’ya gelen bir Roman vatandaş varmış çok eskiden, adı bilinmiyor adamın, Banki diyorlar, Banki diye çağırıyor herkes. Kafadan kırık biraz, denyo yani. Ben yetiştim evet son zamanlarına, gördüm, gördüm, yaşlıydı çok yine de o haliyle her düğünde davetli davetsiz oynamayı deniyor, deli deli oynuyor, bacakları çarpık, dizlerini kırarak, kendi etrafında dönerek oynuyor. Ezgisi nasıl, müziği? Ben çaldım çok dedi Şefik, tabi İsmail Efendi’den öğrendik, herkes Şaşkın’dan öğrenmiştir saz çalmayı. Tabi tabi isteyen olursa yine çalarım, nağmeler kulaklarımda. Fazla yayılmadı bu oyun. Banki öldü oyun bitti. Bildiğim kadarıyla Kenan Evin oynardı, Gazanfer Evin oynardı, Turan Güneş evet o da Kandıra oyunlarını oynamayı severdi rahmetli, garip Banki’ye yarsıyıp oynardı belki.

Yenilerden bilen de çalan da yok. Yetmiş seksen sene öncesinin oyunu. O zamanlar Kandıra’nın ilerigelenleri, zenginleri, beyler, Banki’yi çağırıp hafta sonlarında, akşamları bahçe sefalarında
oynatırlarmış, koyu ceketinin mendil cebine birkaç kuruş sıkıştırıp oynatırlarmış. Gel bakem Banki, oyna bakayım. Göz ucuyla bakarmış Banki, cebine atılmışsa bir beşlik, dönü dönüverirmiş hemen. Bacaklar dizden kırık, karşıdan dikelmiş baklava dilimi gibi görünüyor alt tarafı Banki’nin. Önce darbuka girer havayı, Dudak Şükrü öttürür parmaklarıyla, klarnet şaşmaz, asla değişmez, Şaşkın çalacak illaki: ray – ray ray- rara-ra ray, ağır tempolu bir ezgi, kır bakayım bacaklarını oh oh. Ha bakem Banki. Şerefe efendim, sağlığınıza, Şaşkın’a verdin mi rakıdan yavrum? Peynir de koy, afiyet bal olsun. Çocuklara da ver, Banki’ye de. Kaldır oğlum kollarını kaldır haydi… Tamam böyle işte…nay- nay nay- nanana- nay…aynen oh oh. Hayat bir ritm.

ŞÜKRAN FASLI
İki kere çaldırdım Banki’yi Şefik’e klarnetle. Ahmatlı’daki meslek lisesinde düzenlenen bir müzik
şöleninden sonra bahçede, bir de Kandıra Lisesi Mezunları Pilav Gününde spor salonunda ve sesleri kaydettim, telefonla. Biz Kandırayız Türk Müziği Topluluğu Şefi Şahin Ecevit’e dedim ki kaydettiğim nağmeleri notaya geçirebilir misiniz? Bir gönder bakayım. Bir dönem öğrencisi olmaya çalıştığım titiz hocam, çok uğraşmış, haşiv sesleri ayıklamış, tam üç kez notaya almış, salamuraya yatırmış… Sonra Bangi’nin notalarını porteye döküp bana gönderdi. Çok teşekkür ediyorum, sayın Engin – Şahin Ecevitler’e.

 

5

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.