Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

20Mar/200

NASİHAT DEĞİL TEDBİR ALMA ZAMANI – Fahri SAĞLIK Karesi Müftüsü

fahri sağlıkNASİHAT DEĞİL TEDBİR ALMA ZAMANI – Fahri SAĞLIK Karesi Müftüsü

Atalarımız  “ Bir musibet bin nasihatten evladır.”  demişler ama, şu an nasihat değil tedbir alma zamanı. Nasihati daha sonra alırız. Allah’ın insanlara verdiği en değerli nimetlerden biri olan sağlık, hayatın tadı, tuzu, huzurun kaynağı, geleceğe dair umutların anahtarıdır. Yüce dinimizin temel amaçlarından birisi de sağlığımızı korumaktır. Bu nedenle sağlığı bozan her şeyden uzak durulmalı, sağlıklı yaşamak için gerekli tedbirler alınmalı, bu manada bilimin (özellikle tıbbın ) ve yüce dinimizin bu konudaki tavsiyelerine uyularak Allah’ın verdiği bu büyük nimet ve emanete sahip çıkılmalıdır.

Sağlık için temizlik çok önemlidir. Peygamberimiz haftada en az bir defa vücudu yıkamayı, uykudan kalkınca, yemekten önce ve sonra elleri yıkamayı, dişlerin temizlenmesini ve tırnakların kesilmesini öğütlemiştir. Konunun önemine binaen sevgili peygamberimiz “Temizlik imanın yarısıdır.’’, “Hasta olmadan sağlığın, ölüm gelmeden hayatın, ihtiyarlamadan gençliğin, meşguliyetten önce boş vaktin, yoksulluğa düşmeden servetin kıymetini biliniz’’ buyurmuştur.  Sağlığımızı korumak ne kadar önemli ise, hastalanınca da tedavi olmak o kadar önemlidir.

Evet sağlık çok önemli. Hastalıklar belki de insanoğlunun en büyük sınavlarından biridir. Doğal afetler, salgınlar, ölümler... Her birisi insanlığın birer sınavı, insan hayatındaki zorlu süreçlerdir. Sabır, inanç, yaşama sevinci,  şuurlu tutum ve davranışlar bu süreci etkileyen en önemli faktörlerdir. Her zorlu süreci ancak bu faktörleri hayata geçirerek atlatabiliriz.

Hatırlayacağımız gibi yakın geçmişimizde dünyamız, 2002 yılında SARS, 2009 yılındaki DOMUZ GRİBİ, 2012 yılında MERS, 2014’te EBOLA salgını, 2016’da ZİKA virüsü adı verilen salgın hastalıklarla mücadele etmişti. Bugünlerde yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını dünyayı kasıp kavuruyor. Ülkemiz de bu salgından zamanında aldığı önlemler sayesinde şu anda kısmen etkileniyor. Bu salgınla mücadele etmek hepimizin görevidir. Yaşadığımız salgın hastalık karşısında hem kendi sağlığımızı hem de çevremizdekileri korumak için tedbirli davranmak mecburiyetindeyiz. Aksi halde kendi sağlığımız yanında başkalarının sağlığını da tehlikeye atacağımızı, bunun da kul hakkı olacağını hiç unutmamamız gerekir. Erdemli insan kendi sağlığı kadar çevresinin sağlığını da korumalıdır.                                                                                                                                          

Yeni tip korona virüs, bulunduğu ortamda insandan insana hızlı bir şekilde yayılarak çok kısa sürede salgın haline gelmektedir. Virüs ilk bulaştığı anda fark edilemediğinden hastalığı taşıyan kişiler, aynı ortamda bulunan diğer insanlar için büyük bir tehlike oluşturmaktadır. İnsanların toplu halde bulundukları mekânlar, söz konusu virüsün yayılması için oldukça uygun bir ortam oluşturup hastalığın salgın hale gelmesinde yüksek bir risk taşımaktadır. Bugüne kadar bu salgın sonucu dünyada 8000 ( sekiz bin )’e yakın insanın öldüğü unutulmamalıdır. Ülkemizde vaka sayısının artmaya başlamasıyla birlikte, kamu otoritesi tarafından, tedbir olarak insanların bir araya geldiği organizasyonlar iptal edilmiştir.

Yaşanan bu olağanüstü durum dikkate alındığında cami ve mescitlerde, namazların cemaatle kılınmaya devam edilmesi halinde virüsün yayılma riskinin artabileceği anlaşılmaktadır. Bu itibarla temel gayelerinden biri de insan hayatını korumak olan İslam dini, insanların hayatını tehlikeye atacak uygulamalara asla cevaz vermez.  Nitekim Peygamber Efendimiz; ‘Bir yerde veba hastalığı çıktığını duyarsanız oraya girmeyin, bulunduğunuz yerde veba hastalığı çıkarsa o bölgeden de ayrılmayınız.’ buyurarak karantina uygulamasına dikkat çekmiş; “ Bulaşıcı hastalık taşıyan kişi, sağlam kişinin yanına gitmesin.” buyurarak salgın hastalıklara karşı tedbirli olmanın gereğini vurgulamıştır.

Doğal afetler  sebebiyle cemaate katılmanın zor veya tehlikeli olduğu zamanlarda sahabe-i kiramın namazlarını evlerinde kıldıklarına dair uygulamalarının varlığı bilinmektedir. Asr-ı saadet dönemine ait bu bilgi ve uygulamalara dayanan İslam âlimleri toplu halde eda edilen ibadetlere katılmak için sağlıklı olmanın yanında başkasına zarar vermemenin de gerekli olduğunu belirtmişlerdir.

Bu bağlamda Din işleri Yüksek Kurulunca koronavirüs gündemli özel bir toplantı gerçekleştirilmiş, toplantı sonunda salgın hastalığın yayılma ihtimalinin kuvvetli olduğu durumda vatandaşlarımızın cuma namazına gitmeyebileceklerini içeren bir görüş yayınlanmıştır.

Din İşleri Yüksek Kurulunca Diyanet İşleri Başkanlığı resmî internet sitesinde yayınlanan açıklamada şöyle denilmektedir:

"Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel bir salgın olarak ilan edilen, henüz tedavisi bulunamayan koronavirüs nedeniyle, cuma namazıyla ilgili aşağıdaki açıklamanın yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur:

Cuma namazı; Kitap, sünnet ve icmâ ile sabit olup, cemaatle kılınan ve şartlarını taşıyan her mükellefin yerine getirmesi gereken farz bir namazdır.

Bununla birlikte can ve mala yönelik tehlikeler ve hastalık gibi çeşitli mazeretlerin, cuma namazına gitmemeyi mubah hale getirdiği bilinmektedir. Bu kapsamda hasta olup cuma namazına gittiği takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından endişe eden kimselerin, cuma namazı kılmakla yükümlü olmadığı kaynaklarımızda açıkça ifade edilmiştir. İslam’ın hayatın korunmasına yönelik aldığı önlem olarak bulaşıcı hastalık durumu da aşağıda zikredilen şartlar çerçevesinde cuma namazıyla ilgili bir mazeret olarak değerlendirilmiştir.

Bu çerçevede;

•           Koronavirüs hastalığının görüldüğü ülkelerde yaşayan ve yüksek risk grubunda bulunan Müslümanlar mazeretli sayılacağından cuma namazı yerine evlerinde öğle namazını kılabilirler.

•           Koronavirüs hastalarının veya şüphe nedeniyle gözetim altında tutulanların, cuma namazı veya başka bir gerekçeyle insanların toplu halde bulunduğu mekânlara gitmeleri caiz değildir.

•           Kamu sağlığını korumakla yetkili otoritelerce karar alınması halinde, hastalığın yayılmaması için karantina kapsamında tutulan bölgedeki kişilere cuma namazı farz değildir. Bu kişilerin, söz konusu çağrıyı veya sınırlamayı ihlal ederek cemaate katılması caiz değildir. Bu kişiler, cuma namazı yerine evlerinde öğle namazını kılmalıdırlar." ( Din İşleri Yüksek Kurulu )

Yeni tip koronavirüsün yayılma tehlikesi ortadan kalkıncaya kadar cuma namazı başta olmak üzere cami ve mescitlerde cemaatle namaza ara verilmesi gerekli hale gelmiştir. Din İşleri Yüksek Kurulumuzun görüşü doğrultusunda hareket etmemiz hepimizin hem dini hem de milli görevidir.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.