Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

ahsen okyar
7Nis/230

CAMİLER, KUR’AN KURSLARI, İMAM HATİPLER VD / Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sCAMİLER, KUR’AN KURSLARI, İMAM HATİPLER VD / Ruhittin SÖNMEZ

Türkiye dünyadaki Cami sayısının en yüksek olduğu ülke, 90 bin camimiz var.

2017 rakamlarına göre, 1 milyon 150 bin kursiyeri olan 16 bin Kur’an Kursumuz, 1,5 milyon öğrencisi olan 3500 adet İmam Hatip okulumuz, 100 İlahiyat Fakültemiz var.

Birlik Vakfı, Ensar Vakfı, Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı gibi bir sürü vakıf üzerinden, normal okullarda da dini eğitim veriliyor.

Diyanet İşleri Başkanlığının İmam-Hatip unvanında 71 bin 362 personeli, müezzin olarak 11 bin 908, Kur'an kursu öğreticisi olarak 19 bin 721 olmak üzere toplamda 141.233 personeli bulunuyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı’na, 2017 bütçesinde 6 milyar 867 milyon lira ödenek ayrıldı. Camilerde toplanan yardım paraları bu rakamların dışında.

Diyanet’in 2017-2021 Stratejik Planı’na göre, bu beş yıllık dönemde 40 milyar TL harcama yapacak.  Bu harcamaların yüzde 95’i personel maaşları için.

Kısaca devletimiz ve milletimiz dini eğitime ve ibadethanelere olağanüstü önem veriyor, ciddi harcamalar yapıyor.

4Nis/230

HAK, HUKUK, AHLAK ÇİĞNENEBİLİR, SECCADE ASLA! – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sHAK, HUKUK, AHLAK ÇİĞNENEBİLİR, SECCADE ASLA! - Ruhittin SÖNMEZ

Bu ülkede Anayasa çiğnenebilir. “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” kuralını çiğnemenin yasal ve ahlaki bir yaptırımı yoktur.

Anayasa Mahkemesi kararları çiğnenebilir. “Ben AYM’nin kararına saygı da duymuyorum, uygulamıyorum da” denebilir.

Kanunlar çiğnenebilir. Kanunları çiğneyenler için infaz affı, imar affı, vergi affı gibi aflar getirilebilir.

Kur’an hükümleri çiğnenebilir. Siyasi mitinglerde elde Kur’an gösterilerek propaganda yapılabilir. Kur’an-ı Kerim’in, devlet yönetimi için belirlediği ve temel Anayasa İlkeleri niteliğindeki
hükümleri çiğnenebilir. “Şura/ istişare/ meşveret (ortak akıl), Adalet ve Liyakat (işi ehline vermek)’’ şeklinde özetlenen İslam’ın temel ilkelerine aykırı bir yönetim sergilenebilir. Bu ilkelere aykırı
bir yönetim tarzı savunulabilir.

Dindar insanların inandığı değerlerle dalga geçilebilir. “Bakara makara” diye dalga geçenler büyükelçi bile yapılabilir.

Anayasa hükmü gereği edilen “yeminler” çiğnenebilir. “Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü koruyacağına” dair edilen yeminler unutulup Yunanistan’ın Ege’deki 20 adamızı işgaline sessiz kalınabilir.

“Herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağına” dair edilen yeminlere rağmen kendi partisi ve yakın çevresi dışındakiler adeta hasım görülebilir.

Devleti yönetenler açısından önceki sözleri her zaman çiğnenebilir. Dün söylenen sözlerin tam tersi söylenebilir. Ettikleri sözler yüzünden birbirlerinin yüzüne bakamayacak durumda olanlar el ele, göz göze yol yürüyebilir. Gerekirse “20 yıllık günahlara ortak olunur”, gerekirse “Harun gibi gelip Karun olanlara” hizmet edilir.

“Kamu hakkı” çiğnenebilir. Ulufe dağıtır gibi, yandaşlara kamu yatırımları ihalesiz olarak paylaştırılabilir. Kamu İhale Kanunu 200 defadan fazla değiştirilir, göstermelik ihalelerle haksız rekabet
yaratarak kamu kaynakları birilerine aktarılabilir.

“Kur Korumalı Mevduat” adı altında, parası olanlara 200 Milyar TL’den fazla örtülü faizi, bankalara değil, devlete (millete) ödettirilebilir.

Uluslararası Tahkim’in verdiği, faizi ile birlikte, 3 Milyar dolar tutarındaki cezayı, Kuzey Irak petrollerinin taşınmasından 10 Milyar dolar civarında para kazanan yakınlarının yerine devlete (millete) ödettirilebilir.

“Kul hakkı” çiğnenebilir. Makamlar ehil olana değil, kendilerine sadık olana paylaştırılır. Kamuya alınacak personel alımlarında sorular çalınarak işe girebileceklerin hakları çalınabilir. Sadece son 4 senede, emeği ile geçinenlerin Milli Gelirden aldığı pay %45’den %25’e düşürülerek bu servet yeni sermaye sınıfına aktarılabilir.

“Yaşama Hakkı” çiğnenebilir. Devletine güvenerek, sağlam olduğuna inanıp aldıkları evlerde 50 binden fazla insan ölümüne, daha fazlasının sakat kalmasına sebep olunabilir.

Seçmen iradesi çalınabilir, çiğnenebilir. Trafolara kedi girebilir, Atı alan Üsküdar’ı geçebilir.

Özgürlükler çiğnenebilir. Yürütme organının güdümündeki yargı mensupları aracılığıyla kahraman subaylar hapislerde çürütülebilir. Kumpas davalarıyla masum insanların özgürlüğü elinden alınır, TSK ve diğer devlet kadroları yürütme ile uyumlu hale getirilir.

Bütün bunları yapanlara devlet emanet edilir.

Ama arkadaş bu memlekette “SECCADE” ÇİĞNENEMEZ!
Esasında zaten kimse çiğnemez de… Ama muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı farkında olmadan, kazara bir
seccadeye ayakkabısı ile bastıysa dünya O’na dar edilir.

Burası bir cami değil, mescit değil, bir ofis olduğu halde, “yere serili seccadeyi görmeden bastığım için özür dilerim” diyen bir Cumhurbaşkanı adayının inancı sorgulanır.

28Mar/230

AKP ve YRP BENZER ZİHNİYETTE – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sAKP ve YRP BENZER ZİHNİYETTE - Ruhittin SÖNMEZ

Yeniden Refah Partisi (YRP) Millî Görüş hareketinin lideri merhum Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ın kurucu Genel Başkanı olduğu parti.

YRP’nin Cumhur İttifakı’na katılma süreci içinde tartışılan konular partinin yönetimi ve görüşlerini öğrenmemiz açısından faydalı oldu.

Bu süreçte YRP’nin iletişim yüzü Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Doğan Aydal idi. Aydal gerek yumuşak üslubu ve gerekse daha çok teknik ve fazla iddialı projelerden bahsetmeyi seven biri olarak beğenildi.

Prof. Aydal AKP ile yürütülen müzakere sürecinin arka planına dair bilgiler de verdi. Meğer Necmettin Erbakan’ın kızı Elif Erbakan ve damadı (Elif Erbakan’ın eşi) de YRP’nin Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi imiş.

Süreç YRP’nin MKYK’sında son derece “demokratik” bir şekilde tartışılmış. Mesela Elif Erbakan Altınöz Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur İttifakına dahil olmasına karşı çıkmış. Eşi Mehmet Altınöz ise tam tersi görüşle YRP’nin Cumhur İttifakına katılması gerektiğini savunmuş.

Fakat bu bilgileri veren Doğan Aydal -nedense- şöyle bir cümle kurma ihtiyacında hissetti: “Burası bir aile şirketi değil.”

Bundan sonraki şu cümlesi benim için çok dikkat çekiciydi:

“Genel Başkanımız MKYK’da ifade edilen görüşleri dinledi, bir çetele tuttu. Siyasi riski alacak kişi Genel Başkanımız Fatih Erbakan’dır, kararını kendisi verdi. Nihayetinde GELECEK KIRK YILA HÜKMEDECEK KİŞİ KENDİSİDİR” dedi.

İşte ben de tam bu zihniyete dikkat çekmek istiyorum.

24Mar/230

HASTALIK RİSKİ OLAN HAYVANLAR İTHAL EDİLİYOR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sHASTALIK RİSKİ OLAN HAYVANLAR İTHAL EDİLİYOR - Ruhittin SÖNMEZ

Brezilya Tarım Bakanı, 3 Mart’ta ülkesinde “deli dana hastalığı” görüldüğünü açıkladı. Brezilya bir
numaralı müşterisi Çin’e sığır eti ihracatını askıya aldı. İran, Ürdün ve Tayland da ülkeden sığır eti ithalatını geçici olarak durdurdu.

Türkiye’nin de önlem alması lazım. Çünkü T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı Brezilya’dan besilik ve kasaplık büyükbaş ithalatına izin veriyor. Ayrıca Hollanda ve İspanya’da da deli dana hastalığı görülmeye başlandı.

21Mar/230

EKONOMİ POLİTİKALARI SEÇİMDEN SONRA DEĞİŞECEK – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

EKONOMİ POLİTİKALARI SEÇİMDEN SONRA DEĞİŞECEK - Ruhittin SÖNMEZ

Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan yine “Türkiye Yüzyılı vizyonuyla ülkemizi dünyanın en büyük 10 ülkesine çıkarma hedefindeyiz” sözünü tekrarladı.

Türkiye’yi 17. Büyük ekonomi olmaktan 22. Sıraya düşüren bir devlet başkanının en büyük 10 ülke arasına çıkarma vaadinin gerçekçiliği ve inandırıcılığı ayrı bir tartışma konusu.

Fakat CB’nın bu sözünden “Türkiye yüzyılı vizyonu” dediği politikalara, Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin tabiriyle “heterodoks politikalara” devam edileceği izlenimi ediniyoruz.

Genel kabul görmüş çözüm yolları yerine bilim adamlarının kabul etmediği ekonomik arayışlara devam edilecek demek bu.

Oysaki aynı gün Reuters, kendisine bilgi veren “yetkililere” dayanarak, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın piyasa ekonomisi ilkelerine geri dönmek ve Mehmet Şimşek’i ekonominin başına getirmek
istediğini” haber veriyordu. Bu haber AKP yetkilileri tarafından şimdiye kadar yalanlanmadı. AKP’nin mevcut “modelden” vazgeçip eskiden olduğu gibi ekonomistlerce genel kabul gören (ortodoks) bir modelin uygulayacağının işaretlerini verdiği anlaşılıyor.

Çünkü bu “sözde model” aslında ideolojik bir saplantının eseri olan sistemsiz bir savrulma.

Seçime kadar dolar kurunu ne pahasına olursa olsun 18-19 TL bandında tutmak için kaynakların tüketildiği, günübirlik bir vaziyeti idare etme politikasına “model” denemez. (Bloomberg’in
haberine göre, TCMB’nin 2022’de döviz piyasalarına 108 milyar dolar kadar müdahale ettiği tahmin ediliyor.)

Bu sözde “yerli ve milli ekonomi politikasının” gerekçesi akıl ve bilim değildi. Bu gerçek bizzat RTE’nin “Faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Bu konuda nass ortada. Nass ortada olduğuna göre, sana bana ne oluyor? Biz değerler silsilemiz içerisinde olaya bakacağız” şeklindeki ifadesiyle ortaya konmuştu.

Bu politika uygulanmaya başlandıktan sonra enflasyon patladı, kurlar inanılmaz yükseldi, TL aşırı değer kaybetti, maliyetler yükseldi. Türk vatandaşlarının yarıdan fazlası en temel ihtiyaç maddelerine erişemez hale geldi. Orta ve dar gelirliler için konut ve araç sahibi olmak hayal oldu. Hatta büyükşehirlerde maaşlı insanların kiralık evde oturması bile imkansızlaştı.

17Mar/230

HÜDA PAR İLE İŞ BİRLİĞİNDEN AKP NE KAZANACAK? -Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sHÜDA PAR İLE İŞ BİRLİĞİNDEN AKP NE KAZANACAK? -Ruhittin SÖNMEZ

Cumhur ve Millet İttifakı taraftarlarının birbirlerini HDP ve Hüda Par üzerinden bölücülükle suçlaması tamamen seçmenleri etkileyerek karşı tarafa oy vermemesini sağlamak içindir.

“İşin aslı” veya “herkesin bildiği sır” şundan ibarettir:

HDP ve Hüda Par Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten iradenin “dağda silahlı siyaset yapacaklarına, Meclis’te silahsız siyaset yapsınlar” politikasının birer ürünüdür.

Bu politikaya göre, terör örgütlerinin etkin olmaması için en uç görüşlerin de konuşulabildiği bir siyaset atmosferi yaratılır. Böylece zamanla bir Türkiye partisi olmak zorunda kalacak ayrılıkçı partilerin, devletin birliğine ve temel ilkelerine zarar verecek talep ve fikirlerin törpülenerek bir arada yaşama iradesinin devam edeceği düşünülür.

Devlet, HDP’nin PKK terör örgütü ile olan ilişkisini ve ideal birliği içinde olduğunu da bilir; Hüda Par’ın, iğrenç cinayetlerin faili, Hizbullah terör örgütünün siyasal kanadı olduğunu da.

Zaten HDP “PKK terör örgütüdür” diyemez, Hüda Par ise “Hizbullah terör örgütü değildir” der.

Bunu sadece “derin devlet” değil bütün parti liderleri de bilir. Fakat HDP’nin PKK ile, Hüda Par’ın Hizbullah ile irtibatını kesmelerini ve sivil siyaset yapmalarını isterler.

Bu elbette kolay bir şey değil. Çünkü terör örgütleri de kendi usullerince bu partiler üzerinde baskı ve hakimiyet kurmaktadır.

Bu yüzden devlet HDP ve Hüda Par’ın siyasi faaliyetlerine, devletin çizdiği sınırlarda kaldığı sürece, izin verir. Terör örgütünün etkinliği arttığında ve devletin çizdiği sınırı aşan bir güce ulaşmaya başladığında gücü sınırlandıran birtakım önlemler alır.

HDP’nin seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınması ve yerlerine kayyım atanması; seçilmiş milletvekillerinin ve hatta genel başkanlarının uzun süreler tutuklu yargılanması ve gerektiğinde de partinin kapatılıp, önde gelen yöneticilerine siyaset yasağı konulması mevcut devlet aklının (müesses nizamın) bulabildiği önlemler olarak dikkati çekiyor.

14Mar/230

ADAYLAR TELEVİZYONDA TARTIŞSIN – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sADAYLAR TELEVİZYONDA TARTIŞSIN - Ruhittin SÖNMEZ

Deprem sebebiyle, 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerde müzikli, gürültülü bir kampanya yürütülmeyeceği anlaşılıyor. Ben zaten gürültülü ve kirlilik yaratan seçim çalışmaları ile başka illerden taşımalarla doldurulan meydanlarda büyük mitingler yapılmasını hep anlamsız buldum.Bu faaliyetlerden etkilenerek oy verme kararını değiştiren bir seçmen olduğunu sanmıyorum.

Bildiğim kadarıyla gelişmiş ülkelerde bizdeki gibi seçim kampanyası yok. ABD’de Başkan adaylarının az sayıda açık hava mitingi yaptığını, genellikle sadece partiye bağış yapanların girebildiği kapalı salonlarda toplantıların yapıldığını öğrendiğimde çok şaşırmıştım.

Bir defasında, bir seçim sürecinde ABD’de idim. Bir seçimin olacağına dair şehirlerde bir görsel emare görmedim. Oy verme günü, üzerinde VOTE yazılı, oy sandıklarına yönlendiren küçük işaret levhaları olmasa, seçimin yapıldığını da fark etmeyecektim.

Elbette dünyada mükemmel bir sistem yok. Ancak gelişmiş ülkelerle seçim kampanyalarımızı kıyasladığımızda oldukça ilkel bir görüntü verdiğimizi kabul etmek zorundayız.

Bu bakımdan gürültülü ve çevre kirliliği yaratan parti propaganda yöntemlerinin kalıcı olarak terk edilmesini diliyorum.

Az masraflı ve halkı bilgilendirici propaganda yöntemlerini denemeliyiz.

Bu kapsamda gereken ilk şey, Cumhurbaşkanı adaylarının tartıştığı televizyon programları yapılmasıdır. Böylece yapılacak medeni tartışmalar ile vatandaşlara adaylar arasında mukayeseye imkânı verilmiş olur.

AKP öncesi Türkiye’de bu yapılabiliyordu. 21 senede daha geri gittik. Bu durumu düzeltmemiz lazım.

Adaylar bir arada tartıştığında sadece kendilerine yakın kanalları izleyenler de rakip adayın da çapını görmüş olurlar. Ve daha sağlıklı karar verebilirler.

Aynı uygulamayı yerel ölçekte de yapabiliriz. Yerel veya ulusal TV kanallarında milletvekili adaylarının tartıştığı programlar düzenlenmelidir.

10Mar/230

ORTAK AKIL – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sORTAK AKIL - Ruhittin SÖNMEZ

Cumhurbaşkanlığı Sistemi ittifakları zorunlu kıldı. İktidar ve muhalefetin büyük kısmı iki ayrı ittifak çatısı altında toplandı.

Bir de HDP’nin oy oranları küçük sol ve sosyalist partilerle yaptığı ittifak var. Zafer, Memleket ve Yeniden Refah partileri ise henüz ittifakların dışındalar.

Cumhur İttifakı AKP ile MHP, BBP, Vatan P. ve hatta Hüda-Par’dan oluşuyor. Fakat AKP’ye destek veren diğer partilerin iktidar olma ve ülkeyi yönetme gibi bir hedefleri yok. Diğer partilerin AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a kayıtsız şartsız desteği (biat etmeleri) söz konusu. Bu bakımdan ittifak içi sorun çıktığını görmüyoruz.

Bu “sözde ittifakta” tartışma, müzakere ve ortak akıl arayışı yok. AKP destekçisi partilerin liderleri Erdoğan’ın liderliğine tam bir itaat ve tek kişinin iradesine sadakat içindeler.

Bu yüzden partiler arasında kriz, gerginlik ve uzlaşma arayışları da olmuyor.

Ortak akıl yerine tek kişinin akıl ve iradesinin esas olduğu tek adam rejiminin sakıncalarını yaşayarak görüyoruz.
Bu sistemden sonra ekonomide bütün temel göstergeler kötüleşti. Devletin her alandaki hizmet performansı düştü.
Devletin kurumlarının deprem, sel ve yangınlar gibi olağanüstü şartlarda bile yukarıdan talimat almadan
harekete geçemediği hantal bir yapı ortaya çıktı. Liyakatin yerine parti liderine sadakatine göre atamalar yapılınca en köklü kurum ve kuruluşların nasıl çürüdüğüne şahit olduk.
Millet İttifakı ise 6 partiden, CHP+ İYİ Parti+ SP+ Deva P+ Gelecek P+ DP’den, oluşuyor. Bu ittifaktaki her parti iktidar (ortağı) olmak ve ülkeyi yönetmek arzusunda. Bu partiler kurumsal kimliklerini muhafaza ederek, ortak hedef doğrultusunda iş birliği yapıyor.

Bu iş birliğinin hedefi ortak akıl ile en makul çözüm yollarında birleşmek ve ülkenin derin ve büyük meselelerini çözmek. Bunun için müzakere yapıyorlar, gerekirse tartışıyorlar, hatta çatışıyorlar.

7Mar/230

MERAL AKŞENER NE YAPMAK İSTİYOR? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sMERAL AKŞENER NE YAPMAK İSTİYOR? - Ruhittin SÖNMEZ

İYİ Parti lideri Sayın Meral Akşener’in 03 Mart Cuma günü yaptığı açıklama şok etkisi yarattı. Açıklamanın muhalefet tarafında, özellikle de CHP kanadında, bir moral çöküntüsü yarattı.

Bu moralsizlik içinde CHP yönetimi çok temkinli bir üslup kullanırken, CHP’yi destekleyen yazar ve yorumcular ile taraftar vatandaşların bir kısmı adeta çıldırmış durumda.

Meral Akşener ve İYİ Parti hakkında “ihanetten satılmış olmaya kadar” ağır sıfatlar kullanmaya başladılar. Resmi yetkililer değilse de sosyal medyada bazı İYİ Partililer de bunlara benzer üslupla cevap veriyor.

Bu tavır yanlış. Çünkü birbirlerine ne kadar kızarsa kızsınlar bu partilerin hem mevcut iktidarı yenmek ve hem de seçimi kazanırlarsa 6’li Masa olarak şimdiye kadar anlaştıkları temel politikaları uygulayabilmek için birbirine ihtiyaçları olacak.

İYİ Parti 3. bir aday çıkarırsa ve Cumhurbaşkanlığı seçimi 2. tura kalırsa CHP ve İYİ Parti adına aday olanlardan hangisi öndeyse diğer taraf kitlelerinin aynı adaya oy vermesi istenecek. Bu bakımdan hangi taraftan gelirse gelsin kırıp döken bir üslup hatalı.

Bu yüzden Millet İttifakının(6’lı Masa’nın) bütün bileşenleri soğukkanlı bir şekilde değerlendirme yapmalı.

Süleyman Demirel’in “siyasette 24 saat çok uzun bir zamandır” sözünü hiç akıldan çıkarmayalım.

Şu anda ittifak bileşenlerinin hedefi açısından ve siyasal denge açısından değişen fazla bir şey yok. Muhalefet kanadı aynı yerinde duruyor, Cumhur İttifakına geçen yok.

İYİ Parti de diğer 5 parti de AKP ve Erdoğan’ın gitmesi, yerine parlamenter sistemin gelmesinde hemfikir.

Fakat birlikte olmanın sinerjisi kayboldu.

Cumhur İttifakının kazanma şansını artıran da işte bu sinerji ve moral kaybı.

3Mar/230

KORKUNÇ BİR ŞEY OLDUĞUNDA OLMAMIŞ GİBİ DAVRANAMAYIZ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sKORKUNÇ BİR ŞEY OLDUĞUNDA OLMAMIŞ GİBİ DAVRANAMAYIZ - Ruhittin SÖNMEZ

Başlıktaki söz bize çok yabancı geliyor değil mi? Çünkü bu sözün sahibi bizden biri değil, Yunanistan Ulaştırma Bakanı Kostas Karamanlis.

Yunanistan’da yaşanan tren kazasında yolcu treni ile yük treni çarpıştı, 36 kişi hayatını kaybederken 85 kişi yaralandı.
Tren kazasından sonra Ulusal Tren Ağı Sürücüleri Sendikası Başkanı ve Yunanistan Devlet Demiryolları Makinistleri Başkanı tren ağında eksiklikler olduğunu açıkladı. Tren ağının otomatik çalışmadığı, her şeyin manuel işlediği; göstergelerin, ışıklı sinyallerin çalışmadığı ve bu eksikliklerin de uzun zamandır bilindiği ve gerekli önlemlerin alınmadığını iddia ettiler.

Ulaştırma Bakanı Karamanlis “Korkunç bir şey olduğunda olmamış gibi davranamayız” dedi ve görevinden İSTİFA etti. Bakan Karamanlis “haksız yere ölen insanların anısına istifasının bir ‘görev’ olduğunu söyledi.

28Şub/230

İÇ GÖÇLER, KİRA ARTIŞLARI VE ÇÖZÜM TEKLİFİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sİÇ GÖÇLER, KİRA ARTIŞLARI VE ÇÖZÜM TEKLİFİ - Ruhittin SÖNMEZ
06 Şubat depremlerinden sonra iki türlü iç göç yaşanmakta. İlki depremin etkilediği illerde evini, işyerini ve yakınlarını kaybeden depremzedelerin başka illere göçüdür.

Depremzedelerin bir kısmı geçici olarak yakınlarının yanında barınmak için göçtü. Bir kısmı ise devletin, STK’ların ve vatandaşların yine geçici olarak kendilerine tahsis ettiği yurt, otel ve evlerde kalmak için il değiştirdiler. Bir kısmı da başka illerde maddi imkanları elverdiği ölçüde kiralık evlerde kalıyorlar.

Deprem bölgesinden başka illere göçenlerin miktarının 1 milyon hane halkı olduğu tahmin ediliyor. Muhtemelen deprem bölgesine yeni yapılacak evlerden sonra bunlardan bir kısmı memleketlerine dönecek ama önemli bir kısmı dönmeyecek.

24Şub/230

HEM ACI VE HEM DE UTANÇ VERİCİ -Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sHEM ACI VE HEM DE UTANÇ VERİCİ -Ruhittin SÖNMEZ

Türkiye’nin en önemli deprem uzmanlarından Prof. Dr. Mustafa Erdik büyük acılar yaratan Kahramanmaraş merkezli depremler hakkında bilgi verirken içimi yakan bir kelime kullandı.

Prof. Dr. Mustafa Erdik’e göre, bu ülkemizin yaşadığı en yıkıcı depremdi. Fakat şu ana kadar açıklanan resmi rakamlara göre 44 bine yakın can kaybı olması, “yüzümüzü kızartacak, utanılacak” bir durumdur. Bölgede koordinatör Vali olarak hizmet veren Osman Bilgin’in dediği doğru çıkarsa yani ölü sayısı ve hasar miktarları resmi rakamların 3-5 katı ise vay halimize.

Prof. Dr. Mustafa Erdik ölü sayısının neden utanç verici olduğunu, 2010 Şili depremi ile kıyaslayarak, anlattı:

Şili sosyoekonomik açıdan Türkiye’ye en çok benzeyen ülkelerden biri. 2010 yılında Şili’de olan deprem 9,2 gibi dehşet verici bir büyüklükte gerçekleşti. Bizim K.Maraş merkezli depremlerimizin 30-40 katı büyüklüğe sahip bu deprem 500 km kıyıyı etkiledi. Mali hasar 30 milyar dolar oldu. Fakat toplam ölü sayısı sadece 500 idi.

Prof. Dr. Mustafa Erdik, Şili’de bu büyük depremde ölü sayısının az olmasını, deprem şartnamesine uyulmuş olması ile açıkladı. Şili’de şartnamelerde perde duvar oranı fazla tutulmuş. Bizde bu oran %0,5-1 arasında iken Şili’de %3-6 arasında uygulanmakta imiş. Pinochet yönetiminde Şili inşaatlarda çok sıkı kontroller yaparak mevzuatın tam olarak uygulanmasını sağlamış. Sonuçta can kaybı az olmuş.

21Şub/230

BİNALARI YENİLESEK ÇARE OLACAK MI? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

BİNALARI YENİLESEK ÇARE OLACAK MI? - Ruhittin SÖNMEZ
Depremde yeni binalar da yıkıldı. Bu binalarla birlikte “1999 depremi öncesi yapılmış binalar riskli, yeni yönetmeliğin geçerli olduğu dönemde yapılanlar sağlam” tezi de yerle bir oldu.

Adıyaman’dan bir enkazın başından konuşan gazeteci Murat Ağırel bu enkazın, 5 yıl önce kentsel dönüşüm kapsamında yapılmış bir binaya ait olduğunu anlattı.

Yani buradaki mülk sahipleri “depreme dayanıklı olsun” diye var olan binalarını yıktırıp, “yeni yönetmeliğe göre” yapıldığı zannıyla bir müteahhite yenisini yaptırmışlar. Ama canlarının,
sevdiklerinin, mallarının enkaz altında kalmasına engel olamamışlar.

Elbette yeni binalar daha sağlam ve bunlarda yıkılma oranı çok düşük. Yönetmeliğimiz de neredeyse mükemmel. Ama uygulamada görülen bu kötü örneklerin yaptığı güven tahribatı çok büyük.

17Şub/230

SAHİBİNİ UTANDIRACAK SÖZLER – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sSAHİBİNİ UTANDIRACAK SÖZLER - Ruhittin SÖNMEZ

Böylesine büyük bir deprem felaketinde, Devlet adamlarına düşen ilk görev acımızı paylaşmaktır.

On binlerce masum insanımızın ölümünde, yaralananların acısında, ekonomik kayıplarda kendi hissesine düşen sorumluluğun farkında olmaktır.

Sorumluluğunun izini taşıyan, utanma ve nedametin hissedildiği bir beden dili ve de mahcup bir üslup ile halka seslenmektir.

Oysaki yüzündeki ifadeden üzüntü değil, sadece nefret ve öfke hissi okunan zatın konuşmasının içinde kullandığı kavramlara bakar mısınız?

“Kanı bozuklar, kalite ve karakter yoksunları, akbaba, alçak, mikrop, enkaz üstünde tepinen utanmazlar, işbirlikçi sefiller, izansızlar, menfaatperestler, haşaratlar, aymazlar, asalaklar, siyasi yağmacılar, fırsat düşkünü alçaklar, yalancılar…”

Tamam, vatandaşlar olarak seçtiğimiz zatlardan “çapulcu, sürtük, ayyaş” vb kavramları çok duymuştuk.

Ama bu derin acı atmosferinde böyle kavramların akla gelmesini bile anlamakta güçlük çekiyorum.

Bilinçaltı deşifresini yapabilen uzmanlar ne der bilemiyorum.

14Şub/230

DEPREME DAİR NOTLAR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sDEPREME DAİR NOTLAR - Ruhittin SÖNMEZ

Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem beklenmeyen bir olay değildi. Bu bölgede yakın zamanda büyük bir deprem olacağını Prof. Dr. Naci Görür başta olmak üzere çok sayıda yerbilimci önceden bildirmişti.

Bundan devletin “Afet ve Acil Durum Yönetimi” için kurduğu AFAD adlı kuruluşun da elbette bilgisi vardı. Zaten bu konuda AFAD, 9-11 Ekim 2019’da, büyükçe bir de tatbikat yapmış. Tam bir isabetle Kahramanmaraş Pazarcık merkezli ve 7,5 büyüklüğünde bir deprem olacağı ve 7 ili etkileyeceği varsayımıyla yapılan tatbikata 1413 personel katılmış. Tatbikatı bizzat İçişleri Bakanı S. Soylu yönetmiş.

AFAD’ın bu bilgiye sahip olması ve tatbikat yapmış olması çok iyi bir şey. Fakat “tatbikat senaryosu büyük ölçüde doğru olmasına rağmen uygulamada neden başarılı olunamadı?” sorusunun cevabını bulmak önemli.

10Şub/230

KAHRAMANLARA İHTİYACIMIZ AZALSIN – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sKAHRAMANLARA İHTİYACIMIZ AZALSIN - Ruhittin SÖNMEZ

Kahramanmaraş merkezli, 10 ilimizi etkileyen ve aynı gün içinde yaşanan iki büyük deprem felaketinin acısı her geçen gün artıyor. Görünen o ki 1999 Gölcük/ Kocaeli merkezli depremi de aşan ağır bir hasar ortaya çıkacak.

Fakat toplumuzun millet olma vasfının böyle bir zamanda adeta şahlanışa geçtiğini görüyoruz. Türkiye’nin her yerinde kendiliğinden harekete geçen bireysel ve toplumsal inisiyatiflerin kan verme, nakdi ve ayni yardımlar yapma ve bizzat arama kurtarma çalışmalarına gönüllü katılmaları göz yaşartıcı boyutta.

Arama kurtarma çalışmalarına katılan, soğuk ve olumsuz şartlarda çalışmanın yorgunluğunu enkaz altından bir canlı çıkarmanın mutluluğuyla unutan kahramanlar görüyoruz. Fedakârca çalışan sağlık mensupları, güvenlik görevlileri, AFAD üye ve gönüllüleri kahramanlık hikayeleri yazmaktalar.

Bütün bu kahramanlıklara ve halkımızın fedakarlıklarına rağmen manzara çok kötü.

Deprem çok geniş bir alanda etkili oldu ve gerçekten büyük yıkım yaptı. Tamamen yıkılan bina sayısı resmi rakamlara göre 6444. (10 bin olduğunu iddia edenler de var.) Tespit edilen can kaybı 12.873’ e ulaştı. Kurtarma çalışması yapılan enkaz sayısının oranı hala çok düşük. Zaten içinde insan bulunan bir enkazın tamamen taranması bir hafta alabiliyor.

Bu durumda Prof. Övgün Ahmet Ercan şöyle bir hesap yaptı: Yıkılan binaların ortalama kat sayısı 4, daire sayısı 8 olsa ve her dairede 4 kişi enkazda kaldığı varsayılırsa yaptığı 48 bin dairede 192 bin kişi olabilir. Sağ çıkarılan sayısı 8 bin (bu arada 10 bine ulaşmış olabilir) düşüldüğünde bile kabaca 180 bin kişinin enkaz altında olduğu gibi bir dehşet gerçekle karşılaşıyoruz. İyimser olmaya çalışarak 80 bin kişinin ilk depremde yıkılmayan binalardan çıktığını ve ikincisinde yıkılan binaların boş olduğunu farz etsek bile 100 bin kişinin enkaz altında olması çok büyük rakam.

Ölen ve yaralananların yarattığı acının bir ölçüsü yok. Ama bu hasarın bir de ekonomik boyutu var. Yine Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan kabaca bu hasarın 50 Milyar dolar mertebesinde olacağını hesaplamış. Türkiye zaten ağır bir ekonomik kriz içerisinde. Merkez Bankası’nın rezervlerinde böyle dönemler için bulunması gereken ihtiyat akçesi hiç yok ve rezerv eksi 50 Milyar dolar mertebesinde. Böyle iken bu hasar ekonomi için çok yıkıcı olacak.

Aynı büyüklükte depremlerde başta Japonya olmak üzere ABD, Meksika gibi ülkelerde böyle bir yıkım olmuyor. Hatta hiç yıkım olmuyor. Ölüm sayısı da 5-10 kişiyi geçmiyor. Bu ülkelerde böyle büyük depremlerde kahramanlara ihtiyaç duyulmuyor.

Çünkü asıl kahramanlık doğal olayların felaket haline gelmesine yol açan kötü şehirleşme, bilime aykırı imar ve inşaat uygulamalarına mâni olabilmekte.

Bu yüzden deprem dirençli şehirler yapmayı başaran ve deprem bilinçli toplumlarda durum böyleyken bizim yaşadığımız acılar kader değil.

7Şub/230

BİZİ İYİ ŞEYLER DE BOZAR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sBİZİ İYİ ŞEYLER DE BOZAR - Ruhittin SÖNMEZ
İnsanların sessiz ve sakin yerlerde huzur bulacağını ve mutlu olacağını sanırız değil mi? Meğer bu önyargımız yanlışmış. 
Bu doğru olsaydı en sessiz yerde, en huzurlu olmamız gerekirdi. Ama sıfır ses olan yerde insanın 1 saat
dahi oturması mümkün olamıyormuş.

Ultra sessiz olduğunu düşündüğümüz ortamlar bile aslında sessiz değildir. İnsanın yaklaşık 0 desibel olan işitme eşiğinden daha yüksektir. Örneğin bir kütüphane yaklaşık 40 desibele kadar çıkabilir.

Ama özel olarak sessiz bir oda inşa edilmiş. Ve bakın bu odada kalanlara neler olmuş?
Şimdi gazete haberinden okuyalım:
2015 yılında Microsoft, halen Guinness Rekorlar Kitabına “gezegendeki en sessiz yer” olarak geçen
bir oda inşa etti.
Şirketin Washington’daki genel merkezinde yankısız oda olarak da bilinen bu odada en fazla kalan kişi 1 saat durabildi.
Microsoft’taki yetkililere göre bunun nedeni ortamın inanılmaz sessiz olması. Öyle ki birkaç dakika
sonra kendi kalp atışlarınızı duymaya başlıyorsunuz. Bundan birkaç dakika sonra ise kanınızın akışını bile duyabilirsiniz. Çünkü vücut sürekli çalışıyor.
Dış dünyadan hiçbir ses gelmediğinde, yani tam ve mutlak sessizlik sağlandığında bu yavaş yavaş kulaklarınızda dayanılmaz bir çınlamaya dönüşecektir. Bu da muhtemelen odadaki yankılanma
eksikliği nedeniyle dengenizi kaybetmenize yol açacak, bu da uzamsal farkındalığınızı bozacaktır.
Microsoft’taki odanın baş tasarımcısının New York Post’a verdiği bilgiye göre, Başınızı çevirdiğinizde, bu
hareketi bile duyabilirsiniz. Nefes alışverişinizi duyabiliyorsunuz ve bu ses bir noktada biraz
yüksek gelmeye başlıyor.”
Yetkililer yankısız odanın amacının aslında hiçbir şey duymamanız değil, dışarıdaki tüm gürültüleri
ortadan kaldırarak kendi vücudunuzun sonsuz seslerini duymanızı sağlamak olduğunu belirtiyor.
Bu test sayesinde, bir devlet başkanının günde üç öğün konuşması ve emrindeki müthiş propaganda makinesinin onlarca kanaldan ürettiği gürültüsü ile insanların iç sesini, akıl ve vicdanlarının sesini baskılamasının sebebini anlayabiliyorum.

3Şub/230

MİLLET İTTİFAKI MUTABAKAT METNİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sMİLLET İTTİFAKI MUTABAKAT METNİ - Ruhittin SÖNMEZ

Millet İttifakı genişledi ve 6’lı Masanın tamamını kapsamına aldı. CHP - İYİ Parti – SP - DP’den sonra Deva ve Gelecek Partileri de artık resmen Millet İttifakı çatısı altında.

6 farklı tabana hitap eden, dünya görüşleri ve müktesebatları farklı 6 Genel Başkanın yönettiği partiler bunlar. Millet İttifakı, iktidar kanadının “6 benzemez” dediği, farklı karakterde yapılardan oluşuyor. Bu bakımdan bu ittifakın bileşenleri önce ülke yönetiminde hangi ilkelere uyacaklarını ve sonra iktidar olduklarında ülkeyi nasıl yöneteceklerini, önceliklerini, vaatlerini belirlemeleri gerekiyordu. Millet İttifakı şimdi bir hükümet programı kadar detaylı şekilde bunu yaptı.

Aslında Cumhur İttifakı da benzemez partilerden oluşmakta. AKP ile MHP’nin kitleleri ve ideolojileri aynı değil. Genel Başkanları da birbirine benzemez. Keza Cumhur İttifakına destek veren BBP, Vatan Partisi ve hatta Hüda-Par’ı da sayarsak bu ittifak da “5 benzemez”den oluşmakta. Ancak burada diğer partilerin AKP’ye biat etmesi gibi bir durum var. Ortak akılla yönetme ve ortak iradeyle aday belirleme söz konusu değil. AKP ortaklarıyla bir mutabakat ihtiyacını hissetmiyor. Küçük tavizler vererek diğer bileşenleri yanında tutabiliyor.

HDP’nin başını çektiği 3. İttifak da birçok partiden oluşuyor. Bu ittifakın iktidar olma iddiası yok ama anahtar rolüyle iktidar olacak koalisyonla pazarlık gücünü artırmaya çalışıyor.

İttifaklar Cumhurbaşkanı seçimi için %50+1 oyu zorunlu tutan seçim sisteminin doğal bir sonucu. Çünkü hiçbir partinin %50’yi aşan oy alacak potansiyeli yok.

31Oca/230

YİNE BİR SIFIRLAMA İDDİASI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sYİNE BİR SIFIRLAMA İDDİASI - Ruhittin SÖNMEZ

Yürürlükte olan Anayasa’ya göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan 3. defa Cumhurbaşkanı adayı olamaz. Çünkü Anayasa'nın 101'inci maddesinde "Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir" şeklinde çok açık bir hüküm var. Erdoğan da iki defa seçilerek Cumhurbaşkanı oldu ve ikinci dönemi sona eriyor.

Bunun tek istisnası olarak TBMM tarafından bir erken seçim kararı alınırsa aday olabilirdi. Fakat Cumhur İttifakının erken seçim kararı için gerekli 360 milletvekili olmadığından, 14 Mayıs’ta yapılacak erken seçim Cumhurbaşkanı Kararı ile olacak.

Devlet Bahçeli bile, mevcut yasal şartları bildiği için, “Cumhurbaşkanının en az üç dönem seçilebilmesi amacıyla gerekli yasal düzenlemenin yapılmasına var gücümüzle çalışır, bunu da başarırız” demişti. (08 Şubat 2022)

Ama anayasal mevzuat değişmedi. Buna rağmen Erdoğan 3. defa aday olacağını açıkladı. Muhalefet Anayasayı hatırlatınca “2018'de kronometre sıfırlandı” diye cevap verdi.

Zaten bu konuda bir altyapı oluşturmak için (siz buna minareye kılıf uydurmak da diyebilirsiniz) TBMM Başkanı Mustafa Şentop ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ “2018 seçiminde sistem yenilendi. Bu seçimde ikinci defa Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan aslında yeni sisteme göre birinci defa seçilmiş oldu. Bu dönem aday olursa ikinci defa seçilmiş olacağından Anayasaya aykırı bir durum yok” tezini savunuyor.

27Oca/230

BU KADAR DÖNÜŞ NASIL OLUR? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sBU KADAR DÖNÜŞ NASIL OLUR? - Ruhittin SÖNMEZ

Bir partinin ilkeleri ve yönetim anlayışının kökten değişmesi ve önceki savunduklarının tam zıddı bir yola girmesi normal karşılanmamalı. Üstelik bu değişim aynı liderin yönetimindeyken hiç kabul edilebilir değildir.

Fakat son yıllarda siyaset bilimi kitaplarına geçecek böyle bir durum söz konusu.

İktidarın büyük ortağı AKP de küçük ortağı MHP de çok uzun yıllardır aynı liderler tarafından yönetiliyor. Devlet Bahçeli 1997’de MHP’nin Genel Başkanı oldu. Neredeyse 26 yıla yakın bir zamandır MHP’nin başında. R.T. Erdoğan da 2001’de kurulan Ak Parti’nin yaklaşık 22 yıllık lideri. Bu kıdemli genel başkanların koltukları değişmedi ama fikirleri çok değişti.