BÜYÜK İSRAİL PROJESİ – Ruhittin SÖNMEZ
BÜYÜK İSRAİL PROJESİ - Ruhittin SÖNMEZ
Hamas’ın İsrail’e yaptığı operasyonla başlayıp, İsrail’in insanlık dışı ve uluslararası hukuka aykırı olarak Gazze’de giriştiği katliamın adına “İsrail- Filistin Savaşı” demeyi pek doğru bulmuyorum.
Bu hareketiyle Hamas, Gazze’de yaşayan Filistin halkını, İsrail’in zulüm ve vahşetinin önüne atmakla kalmadı. Bu bölgede ABD+İsrail’in ortak projeleri olan Büyük İsrail Projesinin bir etabını gerçekleştirmesi için fırsat yarattı.
Bugün İsrail’in orantısız saldırıları ile ona destek veren ABD’nin Gazze açıklarına 2 büyük uçak gemisi ve 300 modern savaş uçağı ile konuşlanmasını anlamak için üç projeyi hatırlamamız gerekli.
Bu sayıda ve nitelikte hava gücü bölgedeki hiçbir devlette yok. ABD bu uçak filosunu Hamas’ın olmayan hava ve kara kuvvetlerine karşı kullanmayacağına göre başka maksadı olmalı.
SİYASETE İLGİ AZALDI – Ruhittin SÖNMEZ
SİYASETE İLGİ AZALDI - Ruhittin SÖNMEZ
Bir haftalık Orta Avrupa gezimizin ilk durağı Budapeşte’de, rehberimiz Macaristan halkının siyasete alakasının Türkiye’deki gibi olmadığını anlattı. Kendisi bir Macar hanımla evli olan ve 12 senedir Budapeşte’de yaşayan birinin tespiti benim için önemliydi.
Yine rehberimiz Macaristan TV’lerinde siyasi haberlerin en fazla 3 dakika sürdüğü, bu haberlerin de ülkeyi ziyaret eden yabancı bir devlet başkanının gelmesi gibi konulardan oluştuğu, TV’lerde siyasi tartışma programlarının olmadığı ve seçimlere katılma oranının yüzde 70’in altında kaldığı
bilgilerini de verdi.
Sevgili Türkiye’mde ise seçimlere katılma oranı yüzde 90’a yakındır. TV kanallarında haberlerin dörtte üçünü siyasi haberler oluşturur. Cumhurbaşkanının ve siyasi parti liderlerinin konuşmaları, gerekirse en çok izlenen TV programları bile kesilerek canlı verilir. Sonra da saatlerce yorumlanır.
“Macaristan’da siyasete ilgi neden bu kadar az?” diye anlamaya çalıştım.
Çünkü, Türkiye’de de -Mayıs 2023’te yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili genel seçimlerinden
sonra- siyaseti takip eden vatandaşların önemli bir kısmında bir bezginlik, kırgınlık ve siyasi gelişmelere karşı bir ilgisizlik gözlemliyorum. Bu ilgisizlik siyasi tartışma programlarının izlenirliğini, köşe yazılarındaki siyasi içerikli yorumların okunurluğunu azalttığını düşünüyorum.
Türkiye’nin geleneksel yapısına pek uygun olmayan bir toplumsal değişim yaşıyoruz kanaatindeyim.
Acaba bu ilgisizlik devam edecek mi, ederse bunun siyasi gelişmelere etkisi nasıl olacak bilemiyoruz.
YÜZ YILDAN ÇOK YAŞAMAK İSTER MİSİNİZ? – Ruhittin SÖNMEZ
YÜZ YILDAN ÇOK YAŞAMAK İSTER MİSİNİZ? - Ruhittin SÖNMEZ
Türkiye geçmiş yıllara göre daha yaşlı bir ülke haline geliyor. Çünkü bir yandan doğum oranları düşerken diğer tarafta ortalama ömür süresi artıyor.
Yeni doğmuş bir bireyin yaşaması beklenen ortalama yıl sayısına "doğuşta beklenen yaşam süresi" deniyor. Türkiye'de bu süre 2018-2020 döneminde 78,3 yıl oldu.
Bu bütün nüfusu kapsayan ortalama değer. Kadınlar erkeklerden ortalama 5,5 yıl fazla yaşıyor. Yani "doğuşta beklenen yaşam süresi" erkeklerde 75,6 yıl, kadınlarda 81,1 yıl.
TÜİK verilerine göre, halen 30 yaşında olanların beklenen hayat süresi ortalama 49,7 yıl. Halen 50 yaşında olanların beklenen hayat süresi ortalama 30,5 yıl ve halen 65 yaşında olanların beklenen hayat süresi ortalama 17,8 yıl olarak hesaplanmış.
Bu ortalama ömürlerin çok altında iken hayatını kaybedenler olduğu gibi veya epey üstünde yaşayanların da olması normal. Ancak 80’li yaşları geçmek beklentinin üstünde yaşamak demek.
GERİLLA SAVAŞI – Ruhittin SÖNMEZ
GERİLLA SAVAŞI - Ruhittin SÖNMEZ
Hamas’n İsrail’e karşı başlattığı “Aksa Tufanı” operasyonunun ardından İsrail’in “topyekûn savaş” kararı alarak başlattığı büyük askeri eylemlerin çok önemli sonuçları olacak.
Hamas’ın bu operasyonu hem büyüklük ve hem sonuçları açısından o kadar büyük ve beklenmedik ki, “İsrail’in 11 Eylül’ü” olarak adlandırılmakta. İsrail’in şimdiden 700 ölü ve askeri yöneticiler dahil çok sayıda esir verdiği bildiriliyor. İstihbaratı ve yüksek teknolojili koruma sistemleriyle ünlü İsrail için bunlar açıklanabilir, kabul edilebilir zafiyetler değil.
Hamas’a lojistik desteği İran’ın verdiği iddiası var. Öyleyse sebebini anlamak zor.
Ama sonuçlarını da düşünce, “bu işin arkasında uzun vadeli çıkarları doğrultusunda İsrail/ABD’nin stratejik bir planı da olabilir” diyenler haklı çıkabilir.
İsrail’in vereceği cevapla Filistinli can kayıplarının kat be kat fazla olacağı öngörülüyor.
Orantısız iki düzenli gücün çatışması durumunda alınacak ve verilecek zayiatın büyüklüğü öngörülebilir. Fakat taraflardan biri gerilla savaşı uyguluyorsa bu öngörülerin isabet oranı düşük olur.
Vikipedi’de Gerilla Savaşı, “küçük ve gizli birliklerin düzensiz harp tekniklerini kullanarak, düzenli bir orduya karşı yürüttükleri yıpratma savaşı taktiği, zayıf kuvvetlerin güçlüye karşı uyguladığı direniş savaşının unsurudur” diye tanımlanmakta.
İsrail küçük bir devlet ama çok zengin, yüksek teknoloji kullanan, dünyadaki sayılı nükleer güçlerden biri.
Üstelik ABD yönetiminde Yahudi ağırlığı iyi bilinir. ABD ve müttefiklerinin İsrail’e desteği kayıtsız şartsız ve sınırsızdır. İsrail’in sanki ihtiyacı varmış gibi, ABD’den İsrail’e “güvenlik destek paketi” yola çıktı bile.
Bunun karşılığında yoksul Filistin halkının, tam bir hapishane olan Gazze’de, ne kadar lojistik birikimi olduğunu, savaşın gerektirdiği teçhizatı nasıl ikmal edeceğini bilemiyoruz. Kaldı ki, zaten yaşamak için zaruri ihtiyaçlarını dahi ikmal etmekte sıkıntı yaşamaktalar. Su ve kanalizasyon problemi olan bölgenin elektriğini de kesen İsrail hedef aldığı binaları bombalamaya devam ediyor.
“Orantısız güçler” kavramı bu durumu açıklamakta yetersiz kalıyor.
Hamas’ın “Aksa Tufanı” operasyonu çok başarılı bir gerilla savaşı uygulaması gibi gözüküyor. Ama Hamas’ın bu “başarısının” devamını getirmesi hiç kolay değil.
Bu konuda yorum yapmak için vakit çok erken. Dileğim Ortadoğu ve özellikle ülkemizi etkileyecek olumsuz gelişmelere yol açmaması. Ama endişeliyim.
SIĞINMACILAR ÜZERİNDEN TEHLİKELİ OYUN – Ruhittin SÖNMEZ
SIĞINMACILAR ÜZERİNDEN TEHLİKELİ OYUN - Ruhittin SÖNMEZ
İyi Parti Ekonomi Politikaları Başkanı Prof. Dr. Bilge Yılmaz “Hükûmet kaçak göçmenler ve sığınmacılar üzerinden tehlikeli bir oyun oynuyor” iddiasında.
Çoğumuz Türkiye’ye kaçak ve sığınmacı olarak giren yabancıların 10 milyonu aşmasının dış güçlerin uzun vadeli bir planının uygulaması olduğunu düşünüyoruz. Bu planın ilk uygulaması olarak Suriyelilerin iç savaş olduğu için Türkiye’ye gelmediği, Türkiye’ye itilmeleri için iç savaşın kullanıldığı
kanaatindeyiz.
Prof. Dr. Ümit Özdağ‘ın görüşü ise, “Suriyelileri Türkiye’de tutmak istemelerinin nedeni onları iç savaştan korumak değil, Türkiye’de çıkarılması planlanan iç savaşta kullanmak için.”
Ama “yerli ve milli” olma iddiasındakilerin iktidarında ve kendisini “Türk Milliyetçilerinin partisi” olarak tanımlayan MHP’nin desteğinde sürdürülen bu proje, Prof. Dr. Bilge Yılmaz’a göre, Hükümetin tehlikeli bir oyunu.
Bilge Yılmaz’ın iyi bir ekonomist olduğu konusunda herkes hemfikirdir. Yılmaz “İktidarın itinayla tasarlanmış ve nüfus hareketleri üzerine kurulmuş bir ekonomi politikası” olduğu kanaatinde.
Yani bizim siyasi yönü üzerinden değerlendirdiğimiz, sosyal ve güvenlik açısından riskli bulduğumuz sığınmacı politikasının bir diğer yönü ekonomi ekseni imiş.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bize sığınan Allah’ın kullarını biz katillerin kucağına atmayız” söyleminin geri planında ekonomi politikası da varmış.
Bilge Yılmaz’ın tezine göre “nitelikli insanlarımızı hükümet bilinçli bir şekilde yurtdışına itiyor.
Gidenlerin oluşturduğu boşluğu yeterliliği olmayan, Cumhuriyetimiz’in değerlerini benimsememiş ve ülkemizi bir vatan olarak görmeyen insanlar ile dolduruyor.”
3 gün önce çok ağır suçlamayı yaptığı sosyal medya (X eski adıyla Twitter) paylaşımına iktidarın bir cevap verdiğini görmedim.
GELİŞMİŞ ÜLKE OLMANIN SIRRI – Ruhittin SÖNMEZ
GELİŞMİŞ ÜLKE OLMANIN SIRRI - Ruhittin SÖNMEZ
Prof. Dr. İskender Öksüz Karar Gazetesinde, Ege Cansen ise Sözcü Gazetesinde yazmaktalar. Bu iki üstat düşünür/yazar son yazılarında aynı temel soruya cevap aramışlar.
İskender Öksüz “Niçin gelişmiş Ülke Değiliz?” ve devamında “Toplum Sermayesi, Takım Sermayesi” başlıklı yazılarında gelişmiş ülke olmanın sırrı olarak “İnsan Sermayesi ve Toplum Sermayesini” göstermiş.
Ege Cansen “Geri Kalmış Her Toplum Ahlaksızdır” başlıklı yazısında Ahlak kavramını öne çıkarmış. Bu iki değerli yazar aynı soruya farklı cevaplar vermiş gibi.
Acaba öyle mi?
****
Önce İskender Öksüz’ün tezini özetleyelim:
“Türkiye ve Almanya’nın nüfusu aynı. İkisinin de tabii kaynakları, üç aşağı beş yukarı eşit gibi. “Üstelik Almanya 2. Dünya Savaşında harbe girip kaybetmiş, yakılıp yıkılmış buna rağmen kısa zamanda toparlıyor. Türkiye ise ne harp görmüş ne tahribat. Fakat Almanya’nın hep gerisinde.”
İskender Öksüz, madem böyle, “Almanya gelişmiş ülkelerden biri iken Türkiye neden geri kalmış bir ülke?” sorusunun cevabını arıyor.
“Cevap şuydu. Bizim İnsan Sermayemiz, Almanya’nın epey gerisindeydi.”
İskender Öksüz önce bu kavramın tanımını yapıyor: “İnsan sermayesi tek tek insanlarınızın bilgi ve becerilerinin toplamıdır. İnsanlarınızın diplomalarıdır ama aynı zamanda o diplomalarının kalitesidir de. Çalıştıkları meslekteki tecrübeleri, kaç yıldır o işte ustalaştıklarıdır.”
Türkiye’nin bu tanım içindeki iyi yaptığı tek şey diploma sayısının artırılmış olmasıdır. Her ilçede üniversite adı altında açılmış kurumların diploma verdiği ama bilgi ve beceri veremediği, yani diplomaların kalitesinin olmadığı gibi bir gerçeğimiz var. Üstelik “Eğittiklerimizi ve ustalaşanları da elimizde tutamıyoruz.”
BAKANLARI ERDOĞAN’A KARŞI – Ruhittin SÖNMEZ
BAKANLARI ERDOĞAN’A KARŞI - Ruhittin SÖNMEZ
Mayıs seçimlerinden sonra Cumhurbaşkanının atadığı Bakanların bir kısmının fikirleri Erdoğan’ın görüşlerine zıt. Bu durum “devletin tepesinde bir uyumsuzluk mu var?” sorusuna yol açıyor.
Ekonominin kaptanı Mehmet Şimşek ile Erdoğan’ın görüşleri daha önce de çok farklıydı. Ama önceden farklı olan fikirlerine rağmen, mademki Şimşek göreve getirildi artık Bakan ile CB arasında zıt görüşler beyan edilmemesi gerekirdi.
Mademki “ekonominin rasyonel bir zemine dönmek dışında bir seçeneği kalmamıştır” ve “kurala dayalı bir ekonomi”, “şeffaflık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk” konularında bir ilke kararı alınmıştır, bunları Erdoğan’ın beyanlarında da görmemiz gerekirdi.
Seçim öncesi uygulanan ve rasyonel olmadığı kabul edilen (faizi emirle düşürmek, döviz kurlarını KKM
belasıyla ve döviz satarak sabit tutmaya çalışmak gibi) uygulamalar için “doğruydu” dememesi beklenirdi.
DİYANET İŞLERİ BAŞKANI ALİ ERBAŞ’LA UĞRAŞANLAR – Ruhittin SÖNMEZ
DİYANET İŞLERİ BAŞKANI ALİ ERBAŞ’LA UĞRAŞANLAR - Ruhittin SÖNMEZ
Prof. Dr. Ali Erbaş çok eleştirilen bir Diyanet İşleri Başkanı. Ancak Başkan olarak Ak Parti iktidarının uyguladığı politikaların en önemli ayaklarından birini oluşturduğu için koltuğunda çok rahat
oturmakta.
Ali Erbaş’a yönelik eleştirilerin temelinde O’nun Diyanet teşkilatını, Cami ve Kur’an kurslarını
siyasileştirmesi, Atatürk’e ve Cumhuriyetimizin kurucu büyüklerine saygısızlığı gibi sebepler
var.
Milli bayramlarda ve İstanbul, İzmir gibi şehirlerimizin kurtuluş günlerinde Mustafa Kemal Atatürk’ün adını dahi anmayan hutbeler okutturması Milliyetçi ve Atatürkçü kesimlerin öfkesine yol açıyor.
Erbaş’ın, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı olduğu bilinen, “Keşke Yunan galip gelseydi” sözlerini
söyleyen fesli Kadir Mısıroğlu’nu (cübbesini de giyerek) ziyaret etmesi unutulmuyor.
Milliyetçi ve Atatürkçüler “dinci” muktedirleri ve bunların “baş tacı olan Ali Erbaş’ı” milyonlarca
insanımızı dinden soğutmak, ateizm ve deizme kaymalarına sebep olmakla suçluyor.
Atatürk’ün kurduğu, Rifat Börekçi, Ahmet Hamdi Akseki, Ömer Nasuhi Bilmen gibi bilginlerin Başkanlık yaptığı bir kurumun başındaki kişinin bu eleştirilere muhatap olması çok üzücü.
ACILARIN SEBEBİNİ DUYMAK ÇOK SIKICI – Ruhittin SÖNMEZ
ACILARIN SEBEBİNİ DUYMAK ÇOK SIKICI - Ruhittin SÖNMEZ
İktidara ve RTE’ye oy veren vatandaşlarımız da aslında birçok şeyin farkında. Devleti yönetenlerin ekonomide, dış politikada olduğu gibi eğitim, kültür, sağlık, güvenlik, din, hukuk konularında da büyük yanlışları olduğunu görüyor. Sorunları çözme konusunda yönetme becerisini kaybettiğini en azından hissediyor.
Sadece “yönetme becerisi yetersizliğini” görse bu kadar acı duymayacaklar. Fakat toplumun büyük kesiminin “derin yoksulluk” girdabına sürüklendiği sırada bile bir küçük zümrenin zenginleşmesi ve şatafat içinde yaşamasından bir an geri durmadığını da biliyorlar.
Son seçimde “dolar düşmese de olur, benzin 50 TL, soğan 100 TL olsa da razıyız, yeter ki ezan susmasın, bayrak inmesin” diye oy verenler de çok şeyin farkında.
Seçim sonrası politikaların asla vaat edilen gibi olmadığını, kötü yönetimlerinin cefasını geniş kitlelere çektirenlerin israf ve şatafatlı yaşantılarından asla vazgeçmediklerini görüyor.
Başını sokacak bir ev, karnını doyuracak kadar bir beslenme ve hastalandığında ilaç alabilmek gibi kaygıları olan, medeni bir yaşantıyı hayallerinden bile çıkarmış kitlelerin tepkisizliği neden?
Doktorlar, mühendisler ve gençler yurtiçinde umutlarını kaybettikleri için sessiz sedasız yabancı ülkelere göçüyor. Hak ettikleri ekonomik ve sosyal şartları ülkemizde elde etmek için iktidara tepki göstermeden gidiyorlar. Neden?
Nüfusun üçte ikisinin geliri açlık sınırı altında. Ve bu kitleler suskun. İlk öğretime giden çocuklarının beslenme çantalarına bir sandviç koyamayan, orta ve yüksek öğretimdeki çocuklarının cebine öğle yemeği parası koyamayan veliler sessiz ve mütevekkil.
Bu yaşanan acıların kötü yönetimin eseri olduğunu itiraf edemeseler de biliyor veya hissediyorlar.
Ama bu acıları çeken vatandaşlarımız bu gerçeği duymak bile istemiyorlar. Biliyorum ki bu ve benzeri cümleleri okumaktan bile sıkılıyorlar.
BİR TARAFTA AÇLAR, BİR TARAFTA ŞATAFAT VE İSRAF VARSA – Ruhittin SÖNMEZ
BİR TARAFTA AÇLAR, BİR TARAFTA ŞATAFAT VE İSRAF VARSA - Ruhittin SÖNMEZ
Bir tarafta milyonlarca kişi açlıkla mücadele ederken, diğer tarafta lüks, şatafat ve israf alıp başını gitmişse burada çok ciddi bir sorun var demektir. Sorunlarımızın sebebi kaynak kıtlığı değil, merhamet eksikliğidir. Ben bu adaletsizliklere itiraz ediyorum. Daha adil bir TÜRKİYE’nin mümkün olduğuna inanıyorum.
İnancımız, kültürümüz, kökenimiz ve siyasi inancımız ne olursa olsun hepimiz 85 milyonluk büyük TÜRKİYE ailesinin birer ferdiyiz. Ülkemizin kaynaklarının adaletsiz paylaşımına itiraz ediyorum.
AKP yandaşı olan bazı okurlarım başlığa ve ilk iki paragrafa bakıp hemen “kardeşim işin gücün iktidara muhalefet etmek, yeter artık” diye düşünmüş olabilir.
Fakat bu başlıktaki mesajın neredeyse aynısını Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın G20 Liderler Zirvesi'ndeki konuşmasında söylediğini duyunca bana haksızlık ettiklerini anlayacaklar.
Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın cümlesi Türkiye ile alakalı değil, dünyadaki gelir dağılımı bozukluğuna dair. RTE’nin ifadesi şöyle:
"Bir tarafta 735 milyon kişi açlıkla mücadele ederken, diğer tarafta lüks, şatafat ve israf alıp başını gitmişse burada çok ciddi bir sorun var demektir. Sorunlarımızın sebebi kaynak kıtlığı değil, merhamet eksikliğidir. Türkiye olarak biz bu adaletsizliklere itiraz ediyoruz. Daha adil bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyoruz."
“İnancımız, kültürümüz ve kökenimiz ne olursa olsun hepimiz 8 milyarlık büyük insanlık ailesinin birer ferdiyiz” diyen Erdoğan dünya kaynaklarının adaletsiz paylaşımına dikkat çekti.
Peki, benim bu iki cümleyi Türkiye için kullanmamı haksız kılacak bir durum var mı?
Şimdi aşağıdaki rakamlara bakıp birlikte karar verelim.
****************************
DEVLET YALAN SÖYLER Mİ? – Ruhittin SÖNMEZ
DEVLET YALAN SÖYLER Mİ? - Ruhittin SÖNMEZ
Mayıs ayında yapılan seçimler öncesi en önemli müjdelerden biri Karadeniz’de bulunan doğalgaz
idi.
Haziran 2022’de, CB Erdoğan 2023 ilk çeyreğinde ilk fazda üretilecek günlük 10 milyon (aylık
300 milyon) metreküp doğal gazın millî iletim sistemimize aktarılacağını söylemişti.
Erdoğan 20 Nisan 2023’te yani 14 Mayıs cumhurbaşkanı seçimlerinden hemen önce “Karadeniz doğal gazını devreye aldık” dedi. Devreye alındığına dair görkemli bir açılış programı yapıldı.
Cumhurbaşkanı “1 yıl boyunca evlerimizdeki mutfak ve sıcak su tüketimi için gereken doğal gaz
ücretsiz olacaktır. Ayrıca önümüzdeki 1 ay boyunca konutlarımızda ısınma dâhil tüm doğal gaz
tüketiminden de ücret almayacağız” sözünü verdi.
Nitekim bu söz gereği aylık 25 m3’e kadar olan mutfak ve su tüketiminde kullanılan gaz ücretsiz
verilmekte. Aylık 120-150 TL’lik gazın ücretsiz verilmesi seçim kampanyasında çok abartılı bir
şekilde kullanıldı.
RÜŞVETLE MÜCADELE YARGIDA MI SİYASET MEYDANINDA MI OLUR? – Ruhittin SÖNMEZ
RÜŞVETLE MÜCADELE YARGIDA MI SİYASET MEYDANINDA MI OLUR? - Ruhittin SÖNMEZ
AK Parti Ankara İl Başkanı Hakan Han Özcan, Ankara Büyükşehir'le ilgili bir rüşvet iddiasında bulundu.
ABB’nin iştiraklerinden “Halk Ekmek’te bir rüşvet şebekesi var, (20-40 bin TL) para karşılığı işe alım yapıyorlar” diyen Özcan, bu şekilde rüşvet karşılığı 200 civarında işçi alındığını iddia etti.
Bu iddia önemli bir suç ihbarıdır. Böyle bir suç şebekesi varsa ve Hakan Özcan bu bilgiye sahipse, bunu açıklayarak suçluların ortaya çıkarılması için bir vatandaş olarak doğru yapmıştır.
Hukuken “Suçluların cezalandırılmasını devletten istemek, kişi açısından bir hak olduğu gibi; herhangi bir suç̧ olgusunun gerçekleştiğini öğrenen kişinin, durumu suçu takibe yetkili makamlara bildirmesi, aynı zamanda bir yükümlülüktür. Bu itibarla, herhangi bir suç̧ olgusunun gerçekleştiğini öğrenmesine rağmen durumun suçu takibe yetkili makamlara bildirilmemesi, Türk Ceza Kanunu’nda bir suç olarak tanımlanmıştır.
“Suçu bildirmeme” başlığını taşıyan TCK m. 278 uyarınca;
“İşlenmekte olan veya işlenmiş̧ olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması hâlen mümkün bulunan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Hakan Özcan’ın yapması gereken şey, bu iddiasının belgelerini de vererek yetkili makamlara başvurması yani savcılığa suç duyurusunda bulunması ve İçişleri Bakanlığı’nın teftişini istemesi idi. Bunları yapmadığı anlaşılıyor.
Hakan Özcan suç duyurusunda bulunmasa bile kamuya açık olarak bu açıklamaları yaptığı için C. Savcılarının harekete geçerek soruşturma başlatması, Bakanlığın da inceleme yapmak üzere müfettiş göndermesi gerekirdi.
İktidar partisinin Ankara il başkanının böyle bir iddiasını hem savcıların ve hem de İçişleri Bakanlığı’nın görmezden gelmesi iddianın ciddiye alınmadığı anlamına gelir mi bilemiyorum.
TÜRKİYE UÇUYOR, YOLCULAR UYKUDA – Ruhittin SÖNMEZ
TÜRKİYE UÇUYOR, YOLCULAR UYKUDA - Ruhittin SÖNMEZ
Havacılık konusunda yazı ve programlarıyla tanıdığımız Güntay Şimşek, Habertürk’teki son yazısında, “uçağa bindiğinizde neden uykunuz gelir?” sorusunun cevaplarını verdi.
Gerçekten “yolculuk öncesi iyi bir şekilde uykunuzu almanıza rağmen, henüz rutin uyku saatinize de
epeyce zaman varken” bile çoğu zaman uçakta uykunuz gelir. Güntay Şimşek bunun sebeplerini şöyle açıklıyor:
İlk ve en önemli sebep “düşen kabin basıncı” imiş. Düşük kabin basıncı uykunuzu getirirmiş.
“Pilotlar bazı hava muhalefeti durumunda uçakların irtifasını sert bir şekilde düşürüyor.
Özellikle son dönemlerde yaşanan küresel ısınmadan kaynaklanan türbülanslar pilotları bu
duruma sevk etmeye başladı. Pilotlar uçuş güvenliği için bunu yaparken bu durumda
yolcuların içi çekiliyor ve uykuları geliyor. İrtifa düşüşlerinde de uykunuz gelebilir.”
Yolcuların uykusunu getiren başka bir sebep ise uçuş yönünün güneşin doğuşu yönünde olması
imiş. “Cam kenarında, güneşin geldiği taraftaysanız mayışıp uyur kalırsınız.”
Uçakların bazen “koltuklarının tasarımı, renk uyumu ve kabin içi atmosferi o kadar rahat
olabilir ki” yolcuları adeta uykuya davet eder.
Eğer uzun uçuşlar öncesi uykunuzu almadan uçağa bindiyseniz daha çok uyuyabilirsiniz.
Korku veya hastalık gibi sebeplerle, yolculuğa başlamadan uyku ilacı aldıysanız, yine uzun süreli
bir yolculuğun çoğunu uykuda geçirerek daha rahat ve konforlu bir yolculuk yapabilirsiniz.
İYİ PARTİ VE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ – Ruhittin SÖNMEZ
İYİ PARTİ VE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ - Ruhittin SÖNMEZ
İYİ Parti lideri Meral Akşener’in 26 Ağustos’ta Kocatepe’de yaptığı konuşmada, partisinin siyasi çizgisi hakkında da yeni açıklamalar yapacağını söyleyenler vardı. Oysaki Akşener İYİ Parti kimliği üzerine ne “3. Yol”, ne “Merkez Sağ” ne de “Milliyetçi parti” gibi herhangi bir etiketleme yapmadı.
Esasen daha kuruluşu üzerinden 6 yıl bile geçmemiş bir partinin kimliğinin tartışılması doğru olmazdı.
Çünkü bir partinin kimliğini belirleyen unsurlar o partinin tüzüğünde belirlenir ve programında
detaylandırılır. İyi Parti’nin Tüzüğünde de partinin kimliğini belirleyen ilkeler bellidir. Partinin
lideri değişmediği, teşkilatlar ve tabanında keskin bir farklılaşma olmadığı için ilkelerde bir değişim söz konusu olmayacaktır.
SİYASİ AHLAK YASASI VE ŞENGEN VİZESİ – Ruhittin SÖNMEZ
SİYASİ AHLAK YASASI VE ŞENGEN VİZESİ - Ruhittin SÖNMEZ
“Siyasi Ahlak Yasası ile Şengen (Schengen) vizesi arasında ne alaka var?” diyebilirsiniz. Alakası
olduğunu biraz sonra anlatacağım.
AB ülkelerine gitmek isteyen vatandaşlarımız haftalarca vize randevusu bekliyor. Randevu
alabilenlerden yarısının vize talebi reddediliyor. Milletimizin aşağılandığı ve onurumuzun rencide
edildiği bir süreçteyiz.
Öğrencisinden sanatçısına, iş adamından, esnafına her kesimden vatandaşımızın vize çilesini Türkiye’nin Siyasi Ahlak Yasası olmaması sebebiyle çektiğini biliyor muydunuz?
Hatta “Siyasi Ahlak Yasası” ile sığınmacılar sorunu, özgürlüklerimizin kısıtlanması ve devlet içine nüfuz etmiş çetelerin ihale, imar, rüşvet ve diğer yolsuzlukları arasında da doğrudan bir bağlantı
olduğunu yetkili bir ağızdan dinledik.
Bu yetkili kişi Eski Başbakan ve halen Gelecek Partisi Genel Başkanı olan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu.
MİLLİYETÇİLER NASIL BİRLEŞİR? – Ruhittin SÖNMEZ
MİLLİYETÇİLER NASIL BİRLEŞİR? - Ruhittin SÖNMEZ
14 Mayıs’ta yapılan seçimde kendisini “Türk Milliyetçisi” olarak tanımlayanların oy verdiği partilerin (MHP, İYİ Parti ve Zafer Partisi’nin) oy toplamı yüzde 23’ü aştı. Bunlara ilaveten yüzde 1 oy alan Büyük Birlik Partisi (BBP) de “milliyetçi / ülkücü” bir parti.
Bu sonuçlar dünyanın birçok yerinde olduğu gibi “Türkiye’de de milliyetçilik yükselişte” yorumlarına sebep olmakta.
Aslında bu değerlendirme pek doğru değil.
Çünkü eğer milliyetçi duyguların öne çıkması diyorsak bu partilerin dışındaki partilere oy veren
vatandaşlarımızın da çoğu milliyetçi ve/veya Atatürkçüdür.
“Atatürk’ün en büyük Türk Milliyetçisi olduğunu” da dikkate alırsak toplumumuzdaki her üç kişiden
ikisinin en azından duygusal olarak Türk Milliyetçisi olduğunu kabul edebiliriz.
AKP, ağır ekonomik tabloya rağmen, bu damardan girerek seçimi kazandı.
Kalan üçte birin içindeki siyasal İslamcı ve Kürtçü ideolojilere inananların vatan ve millet algısı
farklıdır. Fakat belli konularda Türk Milliyetçileri ile ortak değerleri olan kitlelerdir.
MHP 1 Kasım 2015’teki genel seçimde yüzde 11 oy almıştı. Daha sonra MHP’den kopan bir grup İYİ
Parti’yi kurdu. İYİ Parti’den ayrılan Ümit Özdağ ve arkadaşları da Zafer Partisi’ni kurdular.
Bu bölünmelerden sonra bu üç partinin toplam oy oranının yüzde 23’ü aşmış olması Milliyetçi / Ülkücü camiada birtakım arayışlara sebep oluyor.
“Türk Milliyetçileri birleşirse iktidar adayı olabilirler” düşüncesini dillendirenler çoğalmaya başladı.
Özellikle 60-70’li yaşlarda olup geçmişte ülkücü hareket içinde etkili olan bazı ağabeyler “böyle bir
birleşme zemini bulunabilir mi?” diye arayışa girdiler.
SÖZ VERİLEN DEPREM KONUTLARI YAPILABİLECEK Mİ? – Ruhittin SÖNMEZ
SÖZ VERİLEN DEPREM KONUTLARI YAPILABİLECEK Mİ? - Ruhittin SÖNMEZ
6 Şubat’ta iki büyük deprem yaşanan bölgede 680 bin konut ve 170 bin işyerinin yeniden inşa edilmesi gerekiyor.
Seçim öncesi Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan “inşaatların yapımına Mart ayının ortasında başlanacağı ve en geç bir yıl içinde tamamlanacağına” söz verdi. Bölge halkı da bu sözlere inanıp AKP ve Erdoğan’a oyları yağdırdılar.
27 Şubat 2023 tarihli köşe yazımda, tamamen teknik verilerle, bu kadar konut yapımının bir yıl içinde yapılmasının imkânsız olduğunu şu cümlelerle yazmıştım:
“Türkiye’nin yaklaşık 700 bin konutu kısa sürede yapacak altyapısı ve insan gücü yok. Zaten deprem öncesinde inşaatlarda işini bilerek yapacak eğitimli usta bulunamıyordu. Yıkımların önemli bir kısmının ehil olmayan ustaların uygulama hatalarından kaynaklı olduğu görüldü. Şimdi bu insan gücünü yetiştirmek temel bir sorun olarak karşımızda.
Yani yeni yapılması gereken konutların tamamlanması yıllar sürecek.”
FAZLA ABARTMAYIN – Ruhittin SÖNMEZ
FAZLA ABARTMAYIN - Ruhittin SÖNMEZ
Aradan çok yıllar geçti. Fakat İlhan Kesici’nin (belki de daha siyasete atılmadan) Kocaeli MÜSİAD’daki
konferansında, kendine has üslubu ile anlattığı fıkrayı unutmadım. Ne zaman mübalağalı (abartılı) bir
övünme duysam aklıma gelen o fıkra şöyleydi:
Amerika’da yaşayan bir Türk bir nehir kenarındaki ormanlık alanda piknik yapmaktadır. Nehir
kenarında oynayan 5-10 yaşlarındaki dört çocuk bir anda akan suya kapılarak sürüklenmeye başlar.
Herkes çığlıklar içindeyken bizim Türk orada bulduğu kesilmiş bir ağaç gövdesini suya atar, çocuklara
yaklaşıp onları ağacın üstüne alarak karaya çıkarır. Çocukları boğulmaktan kurtarır.
Bu olay sonrası ABD’de “kahraman” ilan edilir. Hayatının geri kalanında bu kahramanlık hikayesini
anlattığı konferanslardan elde ettiği gelirle, geçim sıkıntısı yaşamadan ömrünü tamamlar.
Vefatından sonra ruhlar aleminde diğer insanlarla beraber hesap verme sırasını beklemektedir. Bu
arada büyük kapının arkasındaki hesap verme mahallinde neler olacağını öğrenmeye çalışır.
Görevli meleğe hesap verme yerinde neler sorulduğunu, neler anlatması gerektiğini sorar. Melek O’na “dünyada yaptığın önemli iyiliklerini düşün ve onları anlat” der.
O da çocukları kurtarma hikayesini anlatıp “bu yaptığım iyilik hikayesi işe yarar mı?” diye sorar.
Melek “tamam tamam anlat da fazla abartma. Çünkü içeride Nuh peygamber de var” der.
BERLİN’DE LGBT ETKİNLİĞİ – Ruhittin SÖNMEZ
BERLİN’DE LGBT ETKİNLİĞİ - Ruhittin SÖNMEZ
22 Temmuz’da başlayan tatilimiz için ailemle beraber Berlin havaalanına indik. Buradan kiraladığımız bir otomobil ile önceden rezervasyon yaptırdığımız otelimize gitmeye çalıştığımızda bir sürprizle karşılaştık.
Otele giden bütün yollar polis tarafından trafiğe kapatılmıştı. Navigasyonun gösterdiği tüm alternatif yolları denememize rağmen otele ulaşmamız mümkün olmadı. Bu sırada yolların trafiğe kapatılma gerekçesinin LGBT’lilerin yürüyüşü olduğunu öğrendik.
Mecburen uygun bir park yerine arabayı koyup şehir içinde gezinmeye çalıştık.
Bir yandan da “Bir avuç LGBT’ci için bu kadar yol trafiğe kapatılır mı?” diye söyleniyorduk. Ama hiç de küçümsenmeyecek boyutta bir etkinlik olduğunu zaman içinde anlamaya başladık.
Üstü açık onlarca otobüs veya kamyon üzerinde gökkuşağı renkli flamalar taşıyan binlerce kişi müzikli şamatalı bir geçiş yaptılar.
DİYANET İŞLERİ BAŞKANININ KIZI HAKLI – Ruhittin SÖNMEZ
DİYANET İŞLERİ BAŞKANININ KIZI HAKLI - Ruhittin SÖNMEZ
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın İngilizce öğretmeni olan kızı Feyza Erbaş’ın bir sosyal medya paylaşımı çok tepki aldı.
Oysaki Feyza Erbaş bu paylaşımında sadece döviz kuru artığı için çocuklarıyla birlikte yurt dışına çıkamadığından yakınmakta idi.
Erbaş, bugüne kadar 8 yaşındaki kızının 13 kere yurtdışına gittiğini, beş yaşındaki oğlunun ise pandemi (salgın) sebebiyle sadece 2 ülkeyi ziyaret ettiğini açıkladı.
Hiç yurt dışına götüremediği 3 yaşındaki en küçük oğluna “yüro (Euro) 30 TL maalesef, cennet vatanımızda nereleri görebilirsen artık. Hiç sesini çıkarma” diyerek bu döviz kurlarıyla yurtdışına gitmenin neredeyse imkânsız olduğunu anlatmaya çalıştığı görülüyor.
Bu paylaşıma tepki verenlerin çoğu “halkımız en temel ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çekerken kadının derdine bak!” tarzında idi.
Öyle ya, “vatandaş her şeye gelen zamlardan, vergi artışlarından geçim derdinde iken… Barınma sorunu yaşarken… Temel gıdaları bile alamamaktan şikayetçiyken… Yurtdışına gidememekten şikâyet mi olurmuş?”
Olur efendim!