
İSRAİL’İN HEDEFİ TÜRKİYE Mİ? – Ruhittin SÖNMEZ
İSRAİL'İN HEDEFİ TÜRKİYE Mİ? - Ruhittin SÖNMEZ
İsrail Gazze’yi yerle bir edip Hamas’ı yok etme noktasına getirdikten sonra Lübnan’daki Hizbullah’ın liderini ve kurmay heyetini yok etti. Sonra da Lübnan’a kara harekatı başlattı. Hizbullah’ın hamisi İran İsrail’le savaşmak istemiyor ama İsrail’e etkisiz füze saldırısı yaptı.
Bütün bunlar olurken Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı R.T. Erdoğan, TBMM açılış konuşmasında, İsrail’in hedefinde Türkiye olduğunu söyledi.
Erdoğan, "Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, Filistin ve Lübnan’dan sonra, gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır. Vatanımız, milletimiz, bağımsızlığımız için bu devlet terörüne elimizdeki her imkanla karşı duracağız" dedi.
Bunlar çok ciddi sözler. Cumhurbaşkanımız bunları söylüyorsa savaşın eşiğine geldiğimiz anlaşılırdı. Türkiye’nin savaşın içine dahil olma ihtimalinin bütün dünyada paniğe yol açması beklenirdi.
Oysaki dünyada ve de Türkiye’de bu sözlerin bir etkisi olmadı. Halkımız “İsrail bize saldıracaksa biz ne yapacağız?” diye sormadı. Hayat normal akışında devam ediyor.
NEWYORK’TA DEĞİL TÜRKİYE’DE BELEDİYE BAŞKANI OLSA – Ruhittin SÖNMEZ
NEWYORK’TA DEĞİL TÜRKİYE’DE BELEDİYE BAŞKANI OLSA – Ruhittin SÖNMEZ
Amerika’nın New York kenti Belediye Başkanı Eric Adams’ın başı ciddi dertte. Hakkında “rüşvet ve yasa dışı kampanya finansmanı” ile suçlandığı bir iddianame hazırlandı.
“ABD’de bir Belediye Başkanının yargılanmasından bize ne?” diyemiyoruz. Çünkü iddianamede Türkiye’yi de doğrudan ilgilendiren önemli suç iddiaları da yer aldı.
“İddianame temel olarak, Adams’a Türkiye’nin üzerinde nüfuz kurmasına izin verecek şekilde hediye ve yasa dışı bağış kabul etme suçlaması yöneltiyor.”
Daha açık ifadeyle, bir Türk yetkilinin Eylül 2021'de Başkan Adams'a rüşvet verdiği ve karşılığında Başkanın New York İtfaiye Departmanı'na baskı yaparak yangın denetimi olmadan Türkevi'nin açılmasını sağladığı belirtildi.
Ayrıca iddianameye göre, “Adams ve beraberindekiler en az bir Türk hükümet yetkilisinden Türk Hava Yolları (THY) ile ücretsiz sağlanan lüks uluslararası seyahatleri kabul etti.”
Dahası da var bir Türk diplomatının “saman bağışlarda" aracılık yaparak Adams’a yasadışı kampanya desteği sağladığı iddia edildi. “Saman bağış” yani "bağışçı gösterilen kişinin gerçek bağışçı olmaması” orada suç kabul ediliyor.
Newyork Post’un geniş haberinde, Adams’ın ilişkide olduğu beş Türk’ün adına da yer verildi.
AKILSIZ, İRADESİZ VE VİCDANSIZ ROBOT ÜRETEN MERKEZLER – Ruhittin SÖNMEZ
AKILSIZ, İRADESİZ VE VİCDANSIZ ROBOT ÜRETEN MERKEZLER - Ruhittin SÖNMEZ
Son günlerde sosyal medyada karşıma çıktığı için okuduğum bazı yaşanmış cinayet hikayeleri yazıdaki başlığı attırdı bana. Bu olayları okudukça “Narin cinayeti” ve köylülerin cinayeti gizleme çabasını anlamlandırmak daha kolay oluyor.
İlk hikaye Rufai tarikatına bağlı İsmail Hikmet Öncel’in 2006 yılında öldürülmesi olayı. Fethi Yılmaz’ın “Katli Vacip” kitabında anlatılan cinayeti Cumhuriyet Gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, “Cesedin başında göbek atan tarikat” başlıklı yazısında köşesine taşımış.
Katledilenin de katledenin de “imanlı Müslüman kardeş” olduğu cinayetin özeti şöyle:
Mürit İsmail Hikmet Öncel karısı ile kavga eder. Kavga sebebi karısı ile şeyhi arasındaki duygusal ilişkiyi öğrenmesidir. Bu aşamadan sonra eşiyle ve şeyhiyle ters düşen müridin öldürülmesi kararını veren şeyh “manevi bir emir” diyerek müridi de olan kardeşini ve bir başka müridini görevlendirir.
Bu iki kişi maktule 15 kurşun sıkıp bir çukura gömerler. Aynı günün akşamında “şeyhin diğer kardeşinin kına gecesi kutlaması ertelenmez. Arka bahçede İsmail Hikmet’in cesedi soğurken, bağ evinde oyun oynanır.”
Bu dergaha girerken cinayeti işleyen iki kişinin de daha iyi bir Müslüman olmak niyetinde olduklarından eminim. Fakat orada aldıkları eğitim gereği aklını, iradesini ve vicdanını şeyhin kapısında bırakıp huzura çıktıkları için cinayet talimatını sorgulamaksızın yerine getirmişlerdi.
Sonrasında yapılan yargılamada şeyh delil yetersizliğinden beraat ederken iki katil müebbet hapse mahkum oldu. Ancak bu kararı veren hakimlerden biri 15 Temmuz’un ardından önce görevden alındı, sonra tutuklandı, 2019’da FETÖ üyeliğinden ceza aldı. Heyetin diğer hâkimi de FETÖ gerekçesiyle ihraç edildi.
Barış Terkoğlu bu gelişmeleri “Tarikatların suçlarını FETÖ’nün temizlediği, FETÖ’den boşalan yerlere diğer tarikatların geldiği döngü, yeni bir aşamaya geçmişti” diye yorumlamış.
BEŞAR ESAD İLE GÖRÜŞMEYE HAZIRIZ – Ruhittin SÖNMEZ
BEŞAR ESAD İLE GÖRÜŞMEYE HAZIRIZ - Ruhittin SÖNMEZ
AKP’lilerin “asrın dünya lideri” diye anmayı sevdiği Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan Suriye ve Esed
politikasında U dönüşün en keskin virajını almak üzere.
Rusya’nın da desteklediği şekilde, “ilişkileri normalleştirme” adımlarını atmaya devam ediyor.
30 Haziran 2024’te “SAYIN ESED’le geçmişte nasıl yaptıksa ailece görüşebiliriz” mesajı vermişti.
Erdoğan, BM toplantısına gitmeden önce, yine benzer bir açıklama yaptı: “Biz, bu konuda çağrımızı yaptık. Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi için BEŞAR ESAD ile görüşme irademizi de ortaya koyduk. Biz şimdi karşı taraftan cevap bekliyoruz. Biz buna hazırız. Halkı
Müslüman iki ülke olarak artık bu birlikteliği, beraberliği bir an önce gerçekleştirelim istiyoruz.”
Daha önce “katil” dediği, iktidardan devirmeye çalıştığı biriyle görüşmek için şimdi bu kadar rica minnet etmeyi yadırgamış olabilirsiniz. Bir “dünya lideri” için bu edilgen çağrı üslubunu “rencide edici” bulabilirsiniz. “Katil Esed’in” üstten almasından rahatsız olabilirsiniz. Ama “yenİ Türkiye’de” bunlara alıştık.
O kadar alıştık ki, bir sözde gazetecinin, büyük zararlara yol açan çelişkili dış politika tavırları için, “Erdoğan doğru yerde, doğru zamanda doğru tavır ortaya koyuyor. Bu da onun lider özelliklerinden biri” demesine de şaşırmadık. Çünkü “patlıcanın değil padişahın dalkavuğu olan” gazetecilere de alıştık.
Suriye politikasındaki büyük yanlışları çokça eleştirdim. Fakat normalleşme çabası için “zararın neresinden dönülürse kârdır” görüşündeyim.
BİLE BİLE LADES – Ruhittin SÖNMEZ
BİLE BİLE LADES - Ruhittin SÖNMEZ
Son iki yılda herkes bütün sabit gelirlilerin alım gücünün düştüğünden, gıda, konut ve eğitim gibi en temel ihtiyaçlara erişimin güçleştiğinden yakınıyor. Bunu artık iktidar kanadı da itiraf ediyor.
Mesela Ekonomiden sorumlu bakan Mehmet Şimşek bile “sıkıntıların farkındayız, vatandaşlarımız şikayette haklı. Bir geçim sıkıntımız var” dedi.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şen de yakınmaları haklı bulanlardan: "Diyorlar ki 'Fiyatlar şöyle.' Doğru söylüyor. Dediği doğru mu? Doğru. Ya da emekli maaşları. Vatandaş doğru söylüyor. Evet, artırdık. Kat olarak 20 sene öncesine göre oranlarsanız yüksek ama bugünkü fiyatların aşağısında, düşük kalıyor. Vatandaş da bunu söylüyor. Doğru söylüyor.”
Fakat rakamlara bakarsanız AKP hükümeti ve yöneticilerinin böyle ezik ifadelerle “vatandaş geçim sıkıntısı şikayetinde haklı” dememesi gerekir.
İbrahim Kahveci yazdı. Son iki yılda ücretler, yapılan zamlarla, TÜİK’in açıkladığı gıda, kira ve eğitim fiyatları artışlarından daha fazla artmış. Hem asgari ücret ve hem de ortalama ücret artışları bu en temel harcama kalemlerinin fiyat artışlarından daha fazla olmuş.
Bu durumda vatandaş son iki yılda daha rahat geçiniyor olmalı değil mi? Böyle olsa iktidar kanadı her seviyeden “halkımızı enflasyona ezdirmedik, refahını artırdık” diye caka satmaz mıydı?
Bu çelişkili görünen durumun sebebini herkes biliyor. Devletin en güvenilir kurumu olması gereken TÜİK’in verileri doğru değil. Bağımsız ekonomistlerden oluşan ENAG’ın enflasyon rakamlarını dikkate alırsanız yoksullaşmanın sebebi ve boyutu çok açık çıkıyor.
“Biz devletin kurumuna güvenmek zorundayız.”
Ama işte mızrak çuvala sığmıyor. Derin bir yoksullaşma süreci yaşanıyor. İktidar kanadı bile bunu inkar edemiyor. Buna rağmen TÜİK rakamlarıyla ülke ekonomisini yönetmeye çalışıyorlar.
TOPLUMSAL DEPREM – Ruhittin SÖNMEZ
TOPLUMSAL DEPREM - Ruhittin SÖNMEZ
1999 Kocaeli Depremini yaşadığımızda o bitmek bilmeyen 45 saniye boyunca süren şiddetli sarsıntı hiç beklediğimiz bir şey değildi. Daha önce yaşadığımız, büyüklüğü ve süresi daha düşük depremler gibi olacak, “ha bitti ha bitecek” diye beklediğimiz saniyeler bir türlü bitmemişti. Daha da korkuncunu ilerleyen dakika ve saatlerde gördüğümüz yıkım manzaralarıyla yaşamıştık.
Oysaki, bu depremin olacağını ve ne türlü tahribat yapacağını bilim insanlarının yıllar önceden haber verdiğini, alınması gereken önlemlerle ilgili sempozyumlar yapıldığını, raporlar ve makaleler yazıldığını sonradan öğrendik. Biz sade vatandaşlar gibi devleti yönetenler de bu çalışmalardan habersiz veya duyarsız oldukları için depreme hazırlıksız yakalandık.
Şimdi jeolojik depremler yanında bir de toplumsal (sosyal) depremler yaşamaktayız.
Kadın, çocuk ve bebek cinayetleri yüzünden “insanlığımızdan utanacağımız bir tablo” içindeyiz.
8 yaşında cinayete kurban giden Narin, 2 yaşında cinsel istismara uğrayan komadaki Sıla bebek sosyal medya sayesinde gündemimizde.
Peki, sadece 2023 yılında işlenen 315 kadın cinayetinden, şaibeli şekilde ölen 248 kadından kaçımızın haberi var?
Çocuklara cinsel istismarda bulunmaktan 16 bin 472 sanığın yargılandığını, 218 bin çocuğumuzun çeşitli suçların mağduru olduğunu biliyor muyuz?
Uyuşturucu kullanımı ve ticaretinin korkunç boyutlara geldiğinin farkında mıyız?
Hadi bunların farkında değiliz. Ama etrafımızın Recep İvedik gibi tiplerle dolduğunu fark etmemiş olamayız. Bu kaba, ukala, görgü kurallarının hiçbirine uymayan, kuralsız, patavatsız, maganda tipler, ahlaki olmayan yöntemlerle sonuç alıyorlar. Çalışarak değil, hileyle ve çalarak zengin oluyorlar.
Tahsili, terbiyesi olan, ehliyetli, liyakatli ve dürüst insanlar bu Recep İvedikler karşısında her zaman zelil ve gülünç duruma düşürülüyor.
Bu sağlıklı bir toplum yapısı değil. Türkiye bugüne gelişimizi görmüş ve önlem almış olmalıydı.
EN BÜYÜK ADALET SARAYI MÜJDESİ – Ruhittin SÖNMEZ
EN BÜYÜK ADALET SARAYI MÜJDESİ – Ruhittin SÖNMEZ
Makedonya’nın başkenti Üsküp’ün en büyük meydanı devasa heykellerle doldurulmuştur. İçlerinde
Büyük İskender ve Justinianus’unki dahil çok sayıda heykelin ebatlarının büyüklüğü dikkat çekicidir. Bu
heykellerin hem kökenlerini Büyük İskender’e dayandırmak ve hem de Türk ve İslam izlerini gölgede bırakmak saikiyle yapıldığı anlaşılıyor. Ayrıca Üsküp’e bakan bir dağa yerleştirilmiş Milenyum Haçı, dünyanın en büyük haçlarından biridir.
Üsküp “İstanbul fethedildiğinde, 61 yaşında kıdemli bir Müslüman Türk şehriydi.” Yahya Kemal’in doğup büyüdüğü şehirdi. “Fîrûze kubbelerle bizim şehrimizdi o / Yalnız bizimdi, çehre ve rûhiyle biz’di o.”
İşte bu heykellerle dolu meydanı gezip, Vardar Nehrinin üstündeki tarihi köprüden geçerken, 80’li yaşlarda Üsküplü Türk şair ve yazar İlhami Emin ile karşılaşmıştık. Balkanlarda Türk kültürünün yaşatılması konusunda birçok eser ortaya koyan şair, yazar merhum İlhami Emin’in bu heykeller için
yaptığı yorum şöyleydi: “Küçük milletler kendilerini büyük göstermek için böyle büyük heykeller veya binalar yapmaya çalışırlar.”
Ortadoğu’da petrol zengini küçük devletlerin dünyanın en yüksek binalarını yapmaya çalışması da herhalde bu psikolojinin eseridir.
Bizde de bazen bu ruh haline girenler oluyor. Mesela Merkez Bankası için Avrupa’nın en yüksek binasını yaptılar. Ama tek görevi fiyat istikrarını sağlamak ve TL’nin değerini korumak olan TCMB asıl görevlerinde başarısız.
1915 Çanakkale Köprüsü için, “Türkiye orta açıklığı itibarıyla dünyanın en uzun köprüsüne sahip Japonya yı geride bırakarak bu alanda ilk sıraya yerleşti” ifadesiyle övündüler.
Elbette köprüler ile heykeller aynı kategoride değil. Ancak yapılmasından mutlu olduğumuz Çanakkale Köprüsü, Osmangazi Köprüsü, Yavuz Selim Köprüsü yabancı şirketler tarafından yapıldı. Bu teknolojilere sahip ülkeler isterlerse daha büyüklerini de kendi ülkelerine veya başka ülkelere
yapabilirler. Yeter ki ekonomik ve verimli olsun. Asıl övünmesi gerekenler bu teknolojilere sahip olanlardır. Övünme hakkı, hizmeti satın alanların değil, üretenlerindir.
GERÇEK YÜZÜNÜ GÖSTER – Ruhittin SÖNMEZ
GERÇEK YÜZÜNÜ GÖSTER - Ruhittin SÖNMEZ
Altı yaşındaki torunum Asil, Apple ürünlerindeki bilgisayar yazılımı SİRİ’yi kullanmayı keşfetti. Bilindiği
gibi SİRİ akıllı telefon ve bilgisayarlarda bir kişisel asistan ve bilgi gezgini olarak kullanılan yapay zekanın adı. Yalnızca sesinizi kullanarak kolayca arama yapmanızı, mesaj göndermenizi, uygulamaları kullanmanızı ve işlerinizi halletmenizi sağlıyor.
Torunum, Siri ile her konuda konuşmaya ve taleplerde bulunmaya başladı. O kadar çeşitli konularda soruları ve talepleri oldu ki Siri’yi şirazeden çıkardı diyebilirim.
Asil’in zihninde Siri nasıl bir varlık olarak şekillendi bilemiyorum. Ama bir ara “Hey Siri bana gerçek
yüzünü gösterir misin?” diye sordu. Bu soru ve Siri’nin “ben görünmezim” cevabı beni hayli düşündürdü.
İnsanlar da çok karmaşık ve gelişmiş birer bilgisayara benzetilebilir. Bir bizim gözümüzle gördüğümüz
fiziksel yapı (donanım) ve bir de içinde göremediğimiz zeka, vicdan, merhamet, sevgi, adalet ve yardımlaşma duygusu gibi doğuştan yüklenmiş yazılımlar söz konusu. Yazılımlar insanın etkileşimde bulunduğu çeşitli etkenler sebebiyle sürekli güncelleniyor. Yapılan güncellemeler donanımın kullanımının etkinliğini veya doğuştan yüklü yazılımların çalışıp çalışmamasını belirliyor.
ETNİK MOZAİK YALANININ AMACI – Ruhittin SÖNMEZ
ETNİK MOZAİK YALANININ AMACI - Ruhittin SÖNMEZ
Dünyada halen Birleşmiş Milletlere kayıtlı 208 devlet bulunmaktadır. Oysaki, yirminci yüzyıla geçerken
dünyada sadece 20 devlet vardı.
Büyük imparatorlukların, sömürgelerin tasfiye edilmesi, sosyalist sistemin ortadan kalkmasıyla ulus / milli
devletlerin sayısı çoğaldı. Yeni siyasi yapılanmalarla devlet sayısı 1972 yılında 132’ye ve günümüzde 208’e
ulaştı.
Bu devletlerden çok az bir kısmı etnik açıdan homojendir. Diğerlerinde hakim olan etnik bir grup nüfusun yüzde 50-90 arasında nüfusa sahiptir. Devletlerin yaklaşık yüzde 30’unda ise en büyük etnik grup toplam nüfusun yarısından az nüfusa sahiptir.
Prof. Dr. Anıl Çeçen “küresel emperyalizmin ‘iki yüz devletin yeterli görmediğini, geçen yüzyılda olduğu gibi
devlet sayısının en az on misli daha artırılması gerektiğini’ düşündüğünü ve 2 bin devletli bir dünya yaratmayı hedeflediğini” yıllar önce yazmıştı.
Tabii ki dünyadaki devlet sayısının artması mevcut ulus/milli devletlerin bölünmesiyle mümkün olabilecektir.
Mesela komşumuz olan Irak ve Suriye’de etnik gruplara göre bölünme işlemleri bitmek üzere. Bunlar
emperyalizmin ana planın birer parçası sayılmalı.
Hedefte İran ve Türkiye’nin bölünmesi olduğunu görmemek için kör olmak lazım.
ŞEHİRCİLİKTE HİÇ BAŞARILI DEĞİLİZ – Ruhittin SÖNMEZ
ŞEHİRCİLİKTE HİÇ BAŞARILI DEĞİLİZ - Ruhittin SÖNMEZ
Türkiye Cumhuriyeti döneminde en başarısız olduğumuz alan bana göre şehirciliktir.
Türkiye, emsali ve daha gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında, son derece kötü şehirleşmiş bir ülke.
Herhangi bir yurtdışı gezisinden dönen Türk vatandaşlarının daha Türkiye’ye ayak basar basmaz veya
uçakta ise havadan baktığında ilk gördüğü manzaradan rahatsız olduğunu bilirsiniz.
Düzensiz yerleşen binalar, yan yana bloklarda farklı yükseklikler, dış görünüşte uyumsuzluklar, çatılarda,
balkonlarda görüntü kirlilikleri oluşturan anten vb fazlalıklar, yeşil alan azlığı, yetersiz yollar, yollara park
etmiş araçlar, trafik sıkışıklığı gibi olumsuzluklar hemen dikkatimizi çeker.
Bu işleri düzenlesin diye yıllardan beri T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı diye bir kurum olan bir ülkede
şehirlerimizin bu kadar kötü düzenlenmiş olmasına şaşırabiliriz.
Bu bakanlık adı Nafia Vekaleti, Bayındırlık Bakanlığı, İmar ve İskan Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
ve nihayet Çevre, Şehircilik Ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak Cumhuriyet tarihi boyunca görev yaptı.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı vizyonunu, “Yaşanabilir çevre, afetlere hazır kimlikli ve akıllı şehirler” olarak tanımlamış.
Misyonunu da “Sürdürülebilir çevre ile uyumlu hayat kalitesi yüksek şehirler ve yerleşmeler oluşturmak
üzere; planlama, yapım, dönüşüm ve çevre yönetimine ilişkin iş ve işlemleri düzenleyici, denetleyici, katılımcı ve çözüm odaklı bir anlayışla yapmak” olarak tarif etmiş.
Ama sonuç ortada.
Özal öncesi Türkiye’de her şey merkezi idare tarafından Ankara’da planlanırken, Özal’dan sonra yerel yönetimler güçlendirildi. İmar, planlama, denetleme ve bazı vergileri tahsil etme yetkileri Belediyelere verildi.
Ama bu defa da küçük rantlarda yerel, büyük rantlarda Ankara’daki siyasetçilerin müdahalesi hiç bitmedi.
Bu sözümün en açık delili, 25 Aralık 2013’te Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın bakanlıktan
ve milletvekilliğinden istifa ederken yaptığı itirafıdır:
“Soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan’ın
(R.T. Erdoğan’ın) onayıyla yapıldı.”
Şehirlerimiz kocaman beton yığınlarıyla doldu. Boş alanlar talan edildi. Afetlerde toplanılacak boş arsa dahi
bırakılmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu sözü İstanbul için söyledi ama bütün şehirlerimiz için söylenmiş sayabiliriz:
“Biz bu şehre ihanet ettik, bundan ben de sorumluyum.”
Gerçekten şehirlerimizin kıymetini bilemedik, şehirlerimize ihanet ettik.
Şehirlerimiz yaşanabilir bir çevreye sahip değil, afetlere hazırlıklı değil.
Şehirlerimiz hayat kalitesi yüksek olmayan, kimliksiz ve kişiliksiz yerleşmeler durumunda.
İKTİDARIN HOŞUMUZA GİDEN YALANLARI = Ruhittin SÖNMEZ
İKTİDARIN HOŞUMUZA GİDEN YALANLARI = Ruhittin SÖNMEZ
Hepimiz işimize gelen yalanları duymayı severiz.
Asu Maralman’ın seslendirdiği “Bana güzel bir şey söyle / Varsın yalan olsun” diye bir şarkı vardı. Tam da bu ruh halini tanımlar.
“Yalanın İcadı” diye bir film izledim. Bu filmde hiç yalan söylenmeyen bir ülkede, bir adamın ilk yalanıyla başlayan gelişmeler anlatılır. O toplumda herkes dürüst ve doğrucu olunca duygusuz ve kaba bulacağımız bir iletişim dili hakimdir. Düşünebiliyor musunuz, hastanede hastaya birkaç gün içinde öleceği, flört ettiği kişiye çirkin ve fakir olduğu için görüşmek istemediği dürüstçe söyleniyor.
“İnsanlara duymak istedikleri şeyleri söylemenin onlarda iyi etkiler yarattığını” fark eden adam kısa zamanda büyük şöhret ve para kazanır. İnsanları rahatlatmak için söylediği “beyaz yalanlarla” başlayan ilk yalanların arkasından güç ve zenginliğini korumak için başka yalanlar gelir.
SPORDA VE EKONOMİDE BAŞARISIZLIK – Ruhittin SÖNMEZ
SPORDA VE EKONOMİDE BAŞARISIZLIK - Ruhittin SÖNMEZ
2024 Paris Olimpiyatları’ndan Türkiye 40 yıl sonra ilk defa altın madalyasız döndü. Ülkemizi temsil eden sporcularımız sadece 3 gümüş ve 5 bronz madalya alabildi ve oyunları 64’üncü sırada tamamladık.
Oysaki, 2020 Tokyo Olimpiyatlarında, 2 altın, 2 gümüş ve 9 bronz olmak üzere toplamda 13 madalya kazanmıştık. Ülke sıralamasında 35.inci sırada yer almıştık.
Sporun başındaki zat bile açık başarısızlığı inkar edemedi Yapılan eleştiriler üzerine Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, Türkiye’nin “spor federasyonlarına bunun hesabının sorulacağını” söyledi.
Nüfusumuz ve ekonomimizin büyüklüğü gibi ölçütleri dikkate alırsak Türkiye’nin Olimpiyatlarda madalya
sıralamasında ilk 20’ye girmesi gerekirdi. Küçücük ülkelerin aldıkları madalyalarla Türkiye’yi geçmesi
utanç verici. Mesela nüfusu 3-5 milyon olan ülkelerden Çekya, Sırbistan, Bulgaristan, Gürcistan 3’er altın madalya kazandı.
Kardeş Özbekistan 8 altın, 2 gümüş, 3 bronz madalya ile 13’üncü sırada… Kardeş Azerbaycan ise 2 altın,
2 gümüş ve 3 bronzla 30’uncu sırada yer alarak bizi sevindirdiler.
Türkiye’nin ilk 20’ye girmesi hayalimiz bir yana 64. sıraya gerilememiz büyük hayal kırıklığı yarattı.
HER KONUNUN ÇÖZÜM ADRESİ CUMHURBAŞKANI – Ruhittin SÖNMEZ
HER KONUNUN ÇÖZÜM ADRESİ CUMHURBAŞKANI - Ruhittin SÖNMEZ
Eski AKP milletvekili Şamil Tayyar X’te (Twitter), sokak köpekleri ile alakalı kanun sonrası uygulamayı eleştiren bir mesaj paylaştı. Bu paylaşımda sorunun kendisi kadar, çözümün arandığı adres ilgimi çekti.
“Kanuna aykırı olarak, hiçbir kurala uyulmaksızın köpeklerin zalimce katledilmesini” durdurmak için Şamil
Tayyar yasal yollara başvurmuyor, doğrudan Cumhurbaşkanına şöyle sesleniyor:
“Sayın Cumhurbaşkanım. Ülkenin her köşesinde köpek avı başladı. Niğde, Bartın, Altındağ, Ahlat, Silivri başta olmak üzere birçok yerde köpekler hiçbir kurala uyulmaksızın zalimce katlediliyor.
Zehirlenen köpeklerin o can çekişen görüntüleri yürekleri parçalıyor. Kanun böyle bir zulmü öngörmese de katil ruhlu alçakları harekete geçirdi. Allah rızası için bu zulmü durdurun. Bir sözünüz yeter.”
Kanunda öngörülmeyen bir zulüm yapılıyorsa, bir vatandaşın C. Savcılıklarına suç duyurusunda bulunması
bu kötü uygulamaları durdurmaya yetmeliydi.
Şamil Tayyar’ın “Katil ruhlu alçaklarla mücadele için devletin mekanizmaları çalışmıyor, vatandaşların bu
mekanizmaları harekete geçirmesi mümkün değil” diye düşündüğü anlaşılıyor. Meseleyi en yetkili makama arz ediyor. Çünkü devletin kurumlarının bu sorunu çözmeye gücü yetmez ama Reis’in “bir sözü yeter” inancında.
Muhalefetin “katliam yasası” dediği bu yasa muhalif eleştiriler ve görüşler dikkate alınarak Meclis’te ciddi bir
çalışmadan sonra kabul edilseydi, uygulamada hatalar daha az olurdu. Yasada öngörülen köpek öldürme
uygulamalarını yapmayan “belediye başkanlarına hapis cezası verilecek” gibi ifadeler olmasaydı “bu zulüm”
söz konusu olabilir miydi?
KİMİN CİBİLLİYETİ BOZUK? – Ruhittin SÖNMEZ
KİMİN CİBİLLİYETİ BOZUK? - Ruhittin SÖNMEZ
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan İsrail’in Hamas lideri İsmail Haniye’yi öldürmesinden sonra Türkiye’de milli yas ilan edilmesini eleştirenlere çok sert cevap verdi:
"Ülkemizde bir günlük milli yas ilan ederek Filistin halkı ile dayanışmamızı gösterdik. Ama bazı ekranlarda bazı cibilliyeti bozuk olanlar bizim ona gösterdiğimiz o ilgiyi hazmedemedi" dedi.
Talihsiz bir beyan bu. Sebeplerini açıklamaya çalışayım.
“Cibilliyeti bozuk” demenin sözlük anlamı “soysuz, sütü bozuk” demek. “Soysuz” kelimesiyle de “soyunun özelliklerini yitirmiş” veya “soyunu inkar eden” kimse kastedilir.
FİLİSTİN DEVLETİ VE HAMAS
Filistin halkı Türk soylu değil. Şu sıralarda Filistin konusunda ne düşünürseniz düşünün, soyumuzu ilgilendirmediğinden, sizi soylu veya soysuz yapmaz. Arap devletleri de İsmail Haniye için milli yas ilan etmedi. Demek ki Haniye için milli yas ilanı “soy sorunu” yani “cibilliyet meselesi” değildir.
Filistin bayrağı İngiliz diplomat Mark Sykes tarafından “Osmanlı’ya karşı isyan bayrağı” olarak tasarlandı. Bayraktaki kırmızı üçgen, Arapların Türklere (Osmanlılara/ ecdadımıza) karşı yaptıkları isyanlarda akıttıkları kanların sembolüdür. Bu bayrakla 1916 yılında Şerif Hüseyin denilen “cibilliyetsizin”, İngilizlerin desteği ile başlattığı, Osmanlı Devleti’ne karşı Arap isyanını kutsallaştırıyorlar.
Filistin iki bölgeye bölünmüş durumdadır: 5.655 km2 olan Batı Şeria’da 3,2 milyon, 365 km2 alanı olan Gazze’de 2,2 milyon kişi yaşıyor.
Gazze’yi fiilen 1987’de kurulan bir silahlı örgüt olan Hamas yönetiyor. Hamas Mısır’daki Müslüman Kardeşler Cemiyeti’ne (İhvan-ı Müslimîn’e) bağlı olarak kurulmuş bir örgüt. “HAMAS, 2007’de Gazze’yi ele geçirdi, o tarihten bu yana merkezi yönetim Filistin Devleti ile kavgalı.”
Çoğu ülke, HAMAS’ı “terör örgütü” olarak kabul ediyor. RTE ise "Milli Mücadele sırasında Türkiye’deki Kuvayi Milliye ne ise Hamas da işte aynen odur" görüşünde.
Daha geniş bilgi için Tanzer Ünal’ın yazısını okumanızı tavsiye ediyorum. (https://www.kocaeligazetesi.com.tr/makale/21199063/mtanzer-unal/filistin-davasi-tantanasi)
SOSYAL İKLİMİMİZ ÇORAKLAŞTI – Ruhittin SÖNMEZ
SOSYAL İKLİMİMİZ ÇORAKLAŞTI - Ruhittin SÖNMEZ
Süleyman Demirel kendi ailesini “Hakka hukuka riayetkâr, toplumdan rahatsız olmamış, toplumu rahatsız etmemiş mesut bir Anadolu bir ailesi idik” şeklinde tarif etmişti.
Gerçekten çoğumuzun ailesi böyleydi ve biz böyle ailelerden oluşan bir toplumduk.
Çok eski Türkiye’ye gitmeye lüzum yok, son 20 senede yaşadığımız sosyal ve kültürel değişim inanılmaz boyutta oldu. Bu değişimin olumlu yönde olan kısmı çok az, sosyal ve kültürel açıdan sorunlara yol açan olumsuz değişim miktarı çok fazla. Bunda çok hızlı şehirleşmenin, köyden şehirlere göçün büyük etkisi olduğu muhakkak. Ama devlet yönetimindeki eksik ve kusurlar daha çok etkili oldu.
Şimdi, “toplumumuz hakka hukuka riayetkar insanlardan oluşuyor” diyemiyoruz.
HAKKA HUKUKA RIAYET ETMEK kendisi için hak ettiği kadarına razı olmak demek. Kendi çıkarı için başkasının haklarını kullanmasına engel olmak ve hatta başkalarının haklarını gasp etmek hukuk devletlerinde ve semavi dinlerde asla kabul edilmez. Çünkü böyle insanlardan oluşan toplum “mesut bir toplum” olamaz.
Soru çalarak sınav kazananlar, torpil ve rüşvetle makam mevki elde edenler, rüşvet ve yolsuz ihalelerden servet kazananları görenlerin topluma aidiyet duyguları azalır. Bunlardan bir kısmı aynı imkanları bulduğunda aynı yöntemleri kullanmaktan çekinmezler. Ahlaki çözülme genişler, toplumsal iklim giderek çoraklaşır.
“İktidar nimetleri” diye bir kavram, “Bal tutan parmağını yalar” diye bir atasözümüz var. Yakın ve yandaşlarına kamunun kaynaklarını yani 90 milyon insanın hakkını peşkeş çekenleri bilenler bile “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” diye bir mazeret üretmiş. Müslüman ve alnı secdeli diye KUL HAKKI yiyenlere saygı duyuyor, haram paradan bir parçacık da bize versinler diye onları destekliyorlar.
Böyle bir toplumda huzur, mutluluk ve bereket olur mu?
ZEKİ TOPLUMLARDA BİLE APTALLAR ETKİLİ OLABİLİR – Ruhittin SÖNMEZ
ZEKİ TOPLUMLARDA BİLE APTALLAR ETKİLİ OLABİLİR - Ruhittin SÖNMEZ
Son köşe yazımdan kısa bir hatırlatma yapayım. Ülkelerin zeka seviyesini ölçen testlerde 2023 yıl sonu itibarıyla, vatandaşları en zeki ülke Güney Kore oldu. Güney Kore’yi Çinliler, İranlılar ve Japonlar izledi. İlk 10’a giren diğer ülkeler ise Singapur; Avusturya, Kanada, Almanya, Slovenya, Moğolistan olarak sıralandı.
Zeka (IQ) ortalaması en yüksek ülkeler arasında gelişmişler olduğu gibi gelişmemiş olanlar da var. Yine bu ülkeler arasında demokratik hukuk devleti vasfında olanlar olduğu gibi- Çin ve İran gibi farklı ideolojilere dayalı da olsa- demokrasiden hayli uzak ülkeler de var.
Nasıl oluyor da bu kadar zeki insanın yaşadığı ülkelerde baskıcı rejimler kurulabiliyor ve bu toplumlar özgürlüklerini kısıtlayan refah seviyelerini düşüren bu tür rejimlerle yönetiliyor?
Sosyal olayları tek faktörle açıklamak zorunda kaldığımızda bu tür çelişkileri kavramakta güçlük çekeriz. Çünkü sosyal olayların sonuçlarını belirleyen, etkisi ve yönü farklı, çok sayıda faktör vardır.
Toplumların zeka seviyesi ile ekonomi, hukuk ve demokrasi arasında açıkça ilişki vardır. Fakat toplumun zeka seviyesi ülkenin ekonomi, hukuk ve demokrasi seviyesini belirleyen tek faktör değildir.
ZEKA ORTALAMASI YÜKSEK ÜLKELERDE EKONOMİ VE DEMOKRASİ – Ruhittin SÖNMEZ
ZEKA ORTALAMASI YÜKSEK ÜLKELERDE EKONOMİ VE DEMOKRASİ - Ruhittin SÖNMEZ
Dünyada zeka seviyesini ölçmek amaçlı standartlaştırılmış testler yapılıyor. Bu testlerle ülke bazında IQ ölçümlemeleri yapan araştırmalarda küresel ortalama IQ 100 olarak kabul ediliyor.
2023 yıl sonu itibarıyla, en zeki ülke vatandaşları 107.54 ortalama ile Güney Koreliler oldu. Güney Kore’yi 106.99 ile Çinliler,106.84 ile İranlılar, 106.18’le Japonlar izliyor.
Türkiye ise IQ (zekâ seviyesi) sıralamasında 95,63 ortalama IQ ile 105 ülke arasında 73'üncü oldu.
İlk 10’da yer alan diğer ülkelerde zekâ seviyesi (IQ oranı) Singapur’da 106.18; Avusturya, Kanada, Almanya, Slovenya, Moğolistan 102 puan mertebesinde. (Bu konuda 26 Şubat 2024’te bir köşe yazısı yazmıştım. İsteyen linkten okuyabilir.)
Çin çok büyük bir nüfusa sahip. Dünya nüfusunun yaklaşık %18'ini temsil eden Çin çok yüksek ortalama IQ puanı ile diğer ülkelerin puanlarını etkiliyor. Fakat bu durumun sıralamaya etkisi söz konusu değil.
ŞİMDİYE KADAR NEDEN YAPMADINIZ? – Ruhittin SÖNMEZ
ŞİMDİYE KADAR NEDEN YAPMADINIZ? - Ruhittin SÖNMEZ
Cumhurbaşkanı kabinesi işlerin daha iyiye gitmesi için bir takım yeni düzenlemeler yapıyor veya yapma niyetini açıklıyor. Son dönemde dikkatimi çeken bir kaçını hatırlatmak istiyorum:
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı almak isteyen yabancılar için yeni güvenlik düzenlemeleri yürürlüğe girdi. Yapılan yeni düzenlemeye göre Emniyet ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) onayı ile Interpol doğrulaması olmadan yabancılara vatandaşlık verilmeyecek.
Ayrıca Gazeteci Saygı Öztürk’ün verdiği bilgiye göre “Önceki İçişleri Bakanlığı döneminde bazı suç örgütlerinin önde gelen isimlerine sahte belgelerle vatandaşlık kazandırılmış!”
“Ali Yerlikaya döneminde sahte belgelerle vatandaşlığın önünü kesmek için bazı düzenlemeler yapıldı. Örneğin vatandaşlığa geçmek isteyen kişilerin başvurularını bizzat kendilerinin yapması gerekiyor. Başvuru sırasında parmak izi alınıyor. Böylece, sahte kimlikli kişinin sahte evrakla ya da başkasının kimliğiyle vatandaşlığa alınması önleniyor. Daha önce sahte belgeler kullanılarak vatandaşlığa alınanlar, vatandaşlıktan çıkarılıyor ve sınır dışı ediliyor.”
MERSİN’E GİTMEK İSTERKEN TERSİNE GİTMEK – Ruhittin SÖNMEZ
MERSİN’E GİTMEK İSTERKEN TERSİNE GİTMEK - Ruhittin SÖNMEZ
Görünüşte vatandaşlar olarak hepimiz enflasyonun düşmesini istiyoruz. Ancak bireysel olarak enflasyonist ortamdan en az zararla çıkmak veya enflasyonu fırsata çevirip daha çok kâr etmek isteyenler enflasyonu köpürtücü davranışlar sergilemekte.
Ekonomist Ege Cansen “Türk’ün Enflasyonla İmtihanı” başlıklı köşe yazısında bu hali “Mersin’e gitmek isteyen insanların tersine gitmesine” benzetiyor.
Ege Cansen’in yazısını okurken Prof. Dr. Üstün Dökmen’in bir konferansında yaptığı deneyi hatırladım.
Çünkü bu deney de yapmak istediğinin tam tersi sonuca hizmet eden davranışlara dairdi.
TRUMP’A SUİKAST GİRİŞİMİ – Ruhittin SÖNMEZ
TRUMP’A SUİKAST GİRİŞİMİ - Ruhittin SÖNMEZ
ABD Eski Başkanı ve Kasım 2024’te yapılacak seçimde favori ABD Başkan adayı olan Donald Trump’a 14 Temmuz günü suikast teşebbüsü oldu.
Bu girişim tam da 15 Temmuz 2016 darbe girişimi yıldönümünden bir gün önceye rastladığı için zihnimizde bazı çağrışımlara yol açtı.
Dünyanın ekonomi, siyaset, bilim ve sanat alanında bir numaralı belirleyici gücü ABD’dir. Burada gerçekleşen suikast girişiminin arkasında ne olduğunu anlamak kolay değil. Sonraki yıllarda da en gerekli bilgileri öğrenebileceğimizi sanmıyorum.
Kurşunun Trump’ın kulağını delmesi suikastın ciddiyetini göstermekte. İlk bilgilere göre suikastçının bulunduğu yere uzun namlulu silahıyla çıktığı görülmüş, ihbar edilmiş ve fakat sahnenin tam karşısındaki tek binanın tepesinden ateş etmesine mani olun(a)mamış. Bir güvenlik zafiyetinden çok bilinçli bir yol verme izlenimi edinilmekte. Suikastçının keskin nişancı güvenlik görevlilerince derhal öldürülmüş olması Trump’ı yok etmek isteyen ekibin bulunmasını zorlaştıracak.
Bu tür olayların arkasında olan bitenleri öğrenmek pek mümkün olmuyor. 1963’te ABD Başkanı J.F. Kennedy’nin silahlı suikastla öldürülmesinin arkasındaki sır perdesi hala aralanmış değil.
Bizde de 15 Temmuz’un 8. Yılında darbe girişimine dair ortaya çıkan soruların çoğuna cevap bulunamadı. Bu olayların arka planını bilen çok az sayıdaki insan olduğuna ve fakat bunların halk kitlelerine açıklanmadığına inanıyorum. Turgut Özal’a yapılan suikast girişiminin arka planını Özal öğrenmiş fakat halka açıklamamıştı.