Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

13Ağu/24Kapalı

HER KONUNUN ÇÖZÜM ADRESİ CUMHURBAŞKANI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

HER KONUNUN ÇÖZÜM ADRESİ CUMHURBAŞKANI - Ruhittin SÖNMEZ
Eski AKP milletvekili Şamil Tayyar X’te (Twitter), sokak köpekleri ile alakalı kanun sonrası uygulamayı eleştiren bir mesaj paylaştı. Bu paylaşımda sorunun kendisi kadar, çözümün arandığı adres ilgimi çekti.
“Kanuna aykırı olarak, hiçbir kurala uyulmaksızın köpeklerin zalimce katledilmesini” durdurmak için Şamil
Tayyar yasal yollara başvurmuyor, doğrudan Cumhurbaşkanına şöyle sesleniyor:
“Sayın Cumhurbaşkanım. Ülkenin her köşesinde köpek avı başladı. Niğde, Bartın, Altındağ, Ahlat, Silivri başta olmak üzere birçok yerde köpekler hiçbir kurala uyulmaksızın zalimce katlediliyor.
Zehirlenen köpeklerin o can çekişen görüntüleri yürekleri parçalıyor. Kanun böyle bir zulmü öngörmese de katil ruhlu alçakları harekete geçirdi. Allah rızası için bu zulmü durdurun. Bir sözünüz yeter.”
Kanunda öngörülmeyen bir zulüm yapılıyorsa, bir vatandaşın C. Savcılıklarına suç duyurusunda bulunması
bu kötü uygulamaları durdurmaya yetmeliydi.
Şamil Tayyar’ın “Katil ruhlu alçaklarla mücadele için devletin mekanizmaları çalışmıyor, vatandaşların bu
mekanizmaları harekete geçirmesi mümkün değil” diye düşündüğü anlaşılıyor. Meseleyi en yetkili makama arz ediyor. Çünkü devletin kurumlarının bu sorunu çözmeye gücü yetmez ama Reis’in “bir sözü yeter” inancında.
Muhalefetin “katliam yasası” dediği bu yasa muhalif eleştiriler ve görüşler dikkate alınarak Meclis’te ciddi bir
çalışmadan sonra kabul edilseydi, uygulamada hatalar daha az olurdu. Yasada öngörülen köpek öldürme
uygulamalarını yapmayan “belediye başkanlarına hapis cezası verilecek” gibi ifadeler olmasaydı “bu zulüm”
söz konusu olabilir miydi?

********************************

MUHALİFLER DE KURUMLARDAN ÜMİDİNİ KESTİ
Ekonomist Prof. Dr. Özgür Demirtaş yıllardan beri yanlış ekonomi politikaları konusunda yönetimi uyarıyor.
Uyardığı hemen her konuda haklı çıktı. İktidar O’nun “aman yapmayın” dediği şeyleri yapmaya devam ettiği
için ekonomide mevcut travmayı yaşıyoruz.
Bu iyiniyetli akademisyen “doğru söyleyeni dokuz köyden kovmayı adet edinenlerin” hedefi oldu. Hocanın
aktroller ile başı dertte. Son olarak bir “aktrolün” kendisi hakkında yazdığı yalan ve iftiralara uzun bir cevap
verdi. Bunlarla hukuki yoldan mücadele etmenin, suç duyurusunda bulunmanın çare olmayacağından emin
olmalı ki “hükümete iki çift lafım var” diyerek Cumhurbaşkanının sekretaryasına seslendi:
“Vatandaşlarınızı ayrıştırmayın. Bu trol yapılarını beslemeyin. Haklarında gerekli hukuki işlemleri yapın.”
Oysaki Özgür Demirtaş bir vatandaş olarak yasal işlemlerin yapılması için C. Savcılıklarına başvurabilirdi.
Ama “bu sineklere hem dokunulamaz ve hem de bataklığı kurutmaz” diye düşünmüş olmalı ki çözümü hükümette (Cumhurbaşkanında) aramış.
Oysaki ülkede kurumlar görevini yapsa ve kurallar herkes için işlese devletin kurumları sorunu yasal zeminde çözerdi.

********************************

BİZE KRAL DEĞİL KURAL LAZIM
Türkiye R.T. Erdoğan ve D. Bahçeli ikilisinin sayesinde kendine özgü bir başkanlık sistemine girdi. CB sisteminde kamu yönetimi tamamıyla şahsileşti. Demokrasinin olmazsa olmazı “kuvvetler ayrılığı” kalktı.
Bağımsız olması gereken kurumlar, yargı, eğitim, diyanet gibi alanlar bile siyasallaştı. “Güçlü adam” bütün kurum ve kuruluşların yöneticilerini atama yetkisini eline almış durumda.
“Türkiye’nin güçlü adama değil, kurallara, kurumlara ve rasyonel politikalara ihtiyacı var. Bize Kral değil kural lazım” diyenlerin sözü dinlenmiyor.
Kurumlar ve kurallar yerine tek adamın dedikleri ve yaptıkları öne çıkınca, ortak akıl ve ortak vicdanın sesi kesiliyor. Bir kişinin “faiz sebeptir” gibi “rasyonel olmayan” politikaları dayatmasının yarattığı sıkıntılar
ortada.

Diyelim ki köpeklere yapılan zulmü durdurmaya CB’nın bir sözü yetti. Diyelim ki aktrolleri durdurmaya da yetti. Peki, rasyonel olmayan ekonomi politikalarını düzeltmeye ve yarattığı hasarı gidermeye neden yetmiyor? Türkiye gibi bir devlet bir tek kişinin aklı ve vicdanı ile yönetilemez.
Ortak akıl, maşeri (ortak) vicdan, kuvvetler ayrılığı, denge ve denetim sistemleri istemek zorundayız.
Yasaya ve vicdana aykırı eylemler için başvuracağımız kurum kalmamış ve kuralların bazılarına uygulanmayacağı kanaati yerleşmişse asıl sorun budur.

********************************

FATİH’İN HUKUKA SAYGISI
Fatih Sultan Mehmed’in hukuk karşısındaki tavrını anlatan bir kıssa vardır. “Evliya Çelebi Seyahatnâmesi”nin
Millet Kütüphanesindeki yazma nüshasında anlatılan bu olay şöyledir:
Fatih Camiinin Rum mimarının bir hatasına kızan Fatih Sultan Mehmed mimarın elini kestirir. Mimarın şikayeti ile o zamanın hukukuna göre yargılama yapılır. Kadı, padişah ile Rum mimarın hukuk önünde eşit olarak yüzleşmesini sağlar. Sonunda “kısas” kararı yani padişahın da elinin kesilmesi kararını verir.
Padişah boyun bükmüş, hükme rıza göstermiştir. Fakat kararı dehşet ve hayretle izleyen Rum mimar bu yüksek adalet anlayışı karşısında davasından vaz geçer ve Müslüman olur. Padişahın cezası maddi tazminata çevrilir. Padişah, kestirdiği elin diyetini şahsî gelirinden öder.
Mahkeme sona erip herkes çıktıktan sonra, Padişah, Kadıya döner. “Padişahtır diye iltimas edip hukuka
aykırı bir karar verseydin başını şu kılıcımla kesecektim” der.
Kadı şöyle cevap verir: “Siz de padişahlığınıza mağruren hükmü tanımasaydınız, billahi bu topuzla başınızı ezerdim.”
Bu kıssa hakkında Prof. Dr. Süheyl Ünver’in kanaati şudur: “Tarihler böyle şey yazmaz. Şarkta uydurma efsâne yoktur. Mutlaka bir aslı vardır. Fakat bunun aslını bilmiyoruz. Hele bu makalede yazıldığı gibi de cereyan etmemiştir.”
Aslı olsa da olmasa da halkın devlet yöneticilerinden beklediği hukuka saygıyı ve bağımsız yargı talebini gösteren bu kıssadan ders alabiliriz.

****
İKTİDARIN ANAYASA MAHKEMESİ KARARINA SAYGISI
Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarına rağmen Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Can Atalay tahliye edilmedi ve Meclis’te vekilliği düşürüldü. Ancak AYM Meclis’te alınan bu kararın hukuka aykırı ve “yok hükmünde olduğuna” karar verdi.
Meclis’te milletvekilliğini düşüren işlemin yok hükmünde olması “Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’ın
milletvekilliği hiç düşmemiştir” demek.
Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını uygulamak anayasal bir mecburiyettir.
Fakat iktidarın küçük ortağı ile Cumhurbaşkanı danışmanları AYM kararını yok saymakta direniyorlar. AYM Kararının uygulanması gereğini hatırlatanlara alenen ayar veriyorlar.
Böyle yazılı kuralların uygulanması için kurumsal karar gereken bu durumda bile gözümüz Cumhurbaşkanında. Çünkü hukukun uygulanması veya uygulanmaması için “O’nun bir sözü yeter.”
Umarım gelecek nesillere gururla anlatacağımız bir sonuç ortaya çıkar.

12 Ağustos 2024

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Üzgünüz, yorum formu şu anda kapalı.

Geri izleme yok.