MERSİN’E GİTMEK İSTERKEN TERSİNE GİTMEK – Ruhittin SÖNMEZ
MERSİN’E GİTMEK İSTERKEN TERSİNE GİTMEK - Ruhittin SÖNMEZ
Görünüşte vatandaşlar olarak hepimiz enflasyonun düşmesini istiyoruz. Ancak bireysel olarak enflasyonist ortamdan en az zararla çıkmak veya enflasyonu fırsata çevirip daha çok kâr etmek isteyenler enflasyonu köpürtücü davranışlar sergilemekte.
Ekonomist Ege Cansen “Türk’ün Enflasyonla İmtihanı” başlıklı köşe yazısında bu hali “Mersin’e gitmek isteyen insanların tersine gitmesine” benzetiyor.
Ege Cansen’in yazısını okurken Prof. Dr. Üstün Dökmen’in bir konferansında yaptığı deneyi hatırladım.
Çünkü bu deney de yapmak istediğinin tam tersi sonuca hizmet eden davranışlara dairdi.
****
ÇEMBER DENEYİ
Prof. Dr. Üstün Dökmen bilgilerini ve gözlemlerini geniş halk kitleleriyle de paylaşan bir bilim adamı.
TV programları, yazdıkları ve konferanslarıyla çok sevilen ve etkili olan bir psikologdur.
Yirmi sene kadar önce bir konferansında, benim de içinde bulunduğum, izleyicilerden 11’er kişilik üç grup oluşturup sahneye çıkardı. Her bir gruba yaklaşık 1 metre çapında plastikten yapılmış birer çember verdi. Çemberin etrafında ayakta sıralandık. Çemberi 11 kişinin sağ el işaret parmaklarının üstüne koyduk.
Hocanın bizden istediği, 11 kişinin işaret parmaklarının plastik çember ile temasını asla kesmeden hep birlikte çemberi yere indirmek idi. “Bakalım bunu kaç dakikada yapabileceksiniz?” diye sorduğunda bu kadar “basit” bir iş için bu soruyu saçma bulduk.
Oysaki işin hiç de öyle sandığımız gibi olmadığı ortaya çıktı. Bir kısmımız parmağımızı aşağıya doğru indirirken diğerleri senkronize bir şekilde indirmediği için parmağımızın çemberle teması kesiliyordu.
Bunu düzeltme telaşına düşünce de çemberi daha yukarı kaldırmamız söz konusu oluyordu. Yani çember inmediği gibi daha da yukarı çıkıyordu.
Çember kollarımızı kaldırabildiğimiz en yukarıya geldiğinde, ben grubumuza “arkadaşlar böyle olmuyor, şimdi birlikte hareket etmek için ben işaret verdiğim an 5 cm kadar aşağıya indirelim. Kademe kademe her seferinde bunu yapalım” dedim. Böylece belli bir süre sonra çemberi aşağı indirebildik.
Diğer iki grupta da aynı gelişmelerin yaşanmış olması, bu yaptıklarımızın doğal bir insan davranışı olduğunu gösteriyordu.
Enflasyonu indirme konusunda da aynı davranışa sahibiz. “Türklerin enflasyonla imtihanında başarısız olması” mücadeleyi toplum olarak hep birlikte ve senkronize bir şekilde yapamıyor oluşumuzdan kaynaklanıyor.
****************************
İŞ HACMİ DÜŞTÜKÇE SATIŞ FİYATLARINA ZAM
Ege Cansen ekonomide içinde bulunduğumuz sarmalı şöyle tarif ediyor:
“Enflasyonu indirmenin temel yolu, para miktarını kısıp, devir hızını düşürmektir. Para miktarının kısılması piyasada alışveriş miktarını azaltır.
Talep azalınca üretici veya satıcı firmaların, esnafın ve serbest çalışanların birim üretim maliyeti ‘girdi fiyatlarının üstünde bir oranla’ artar. Çünkü birim maliyet, sabit giderlerden (kira, maaşlar, sigorta, elektrik, su, yakıt vs.) birim satış miktarı başına düşen payı büyütür. Kaldı ki, bu arada bu sabit girdileri oluşturan kalemlerin fiyatları da enflasyon oranında yükselmiştir.
Umulur ki, işi yönetenler öncelikle iş hacmini ‘miktar olarak’ artırmak için fiyat zamlarını düşük tutacaktır. Tam aksine iş insanlarının ilk aklına gelen davranış ayakta kalmak veya kâra geçmek
için “birim satış fiyatını” artırmak olur. Sürümden kaybettiği hasılatı fiyat zammıyla çıkarmaya çalışır. Bu davranış iş hacmini daha da düşürür. Mal ve hizmet üretimi fizik olarak düşmeye ve gelirler azalmaya başlar.”
En önemli turizm merkezlerimizden olan Bodrum’da yaşanan da budur. Bodrum’da fahiş fiyatlarla mal ve hizmet satışı yapan esnafın başlangıçta fiyatları artırdıkça kazançları da arttı. Ama sonunda iş hacmi o kadar düşmeye başladı ki gelirleri de azalmaya başladı.
****************************
KÖK SEBEP: BİRBİRİMİZE VE DEVLETE GÜVENMEMEK
Ekonomist Ege Cansen soruna çok isabetli bir teşhis koymuş: “Bir toplumu teşkil eden bireylerin, ‘kazan-kazan’ köşesinde buluşmak yerine, ‘kaybet-kaybet’ köşesine sürüklenmesinin kök sebebi, bireylerin birbirine, devlete, adalete, üniversitelere, siyasi partilere, basına, din adamlarına velhasıl kurumlara güvenmemesidir.”
Ben de gelişmiş ülkeler ile bizim gibi gelişmemiş ülkeler arasındaki temel farkın bu olduğunu defalarca yazdım. Gelişmiş ülkelerde vatandaşlar devletine, devlet vatandaşına güveniyor. Ayrıca bireyler de hem birbirlerine (özel ve tüzel kişilere) ve hem de kurumlara güveniyor.
Bizim gibi gelişmemiş ülkeler de ise sistem “güvensizlik” esasına göre şekillenmiştir.
TÜİK’in rakamlarına, yargının adaletine, medyanın haberlerine, devleti yönetenlerin vaatlerine, din
kisvelilerin ahlakına, eğitimin adam ettiğine, muhalefetin dürüst olduğuna inananların oranı bu kadar düşükken kim kime güvenebilir ki?
“Tasarruf seferberliği’ ilan eden başkanın ABD’ye 5 uçakla gittiğini, Futbol Federasyonu’nun Avrupa Kupası maçları için 613 kişiyi Almanya’ya götürdüğünü gören bir ülkede, halk tasarruf edileceğine güvenir mi?”
****
Prof. Dr. Üstün Dökmen’in yaptırdığı çember deneyi sonunda birlikte hareket etmemenin sonucunu gördük. Hoca aynı zamanda, toplulukların uyumlu ve birlikte hareket etme (senkronizasyon) becerisinin güçlü liderlikle mümkün olabileceğini de göstermiş oldu.
Küresel salgın döneminde dünyanın her yerinde kısmi bir yükselişe geçen enflasyon dizginlendi.
Ülkelerin çok azı hariç normal rakamlara döndüler. Ancak en yüksek enflasyon oranlarından birini yaşayan Türkiye bunu başaramadı.
Devletimizi yönetenlerin enflasyonu indirmek gibi milli bir sorunu hep birlikte çözmek konusunda güçlü bir liderlik yapamadığı ortada. Güçlü liderliğin ilk basamağı kitlelerin güvenini sağlamaktır.
Tasarruf konusunda örnek olamayan, “devlet kurumlarına yalan söyleterek halkın alım gücünü düşürdüğüne” inanılan yöneticilerle “Türk’ün Enflasyonla İmtihanı”nı başarması mümkün gözükmüyor.
22 Temmuz 2024