
ASKERDE KALAN SALİH, CEVİZLİ LOKUM, VATAN SEVGİSİ, EVLAT ACISI – Mustafa YILDIZ
ASKERDE KALAN SALİH, CEVİZLİ LOKUM, VATAN SEVGİSİ, EVLAT ACISI - Mustafa YILDIZ
Kovanlıktaki fırında ekmek pişiren kadınların arasına Habişlerin Emine kadın elinde hazırlanmış lokum hamuru tepsisiyle yılbır yılbır sokuldu. Fırının ağzından çıkan sıcaklık, ekmek teknelerinden yükselen mayalanmış hamur kokusunu bastırıyor, ortalığa kuru kepek ve kül kokusu yayılıyordu. Elindeki uzun kürekle pişmiş ekmeklerini ve mancarlı pidelerini fırından çıkarmakta olan Kilci Hanife:
-Ne bu telaşın kadın? Hem sen dün ekmek yapmadın mı? Her gün her gün bu fırın sana mı çalışacak? dedi.
Müjde alanların gözlerinde görülen canlılıkla, ağzını sonuna kadar açarak güven saçan yüksek bir sesle karşılık verdi, Habiş Emine:
-Tabi bana çalışacaksınız kadınlar, ben bu güne bu gün asker anasıyım. Oğlumdan haber geldi. Askerde hasta olmuş Salih’im. Babası yarın oğlumun yanına Üsküdar’a gidecek. Hasta oğluma, bir tepsi cevizli lokum göndereyim de şifa bulsun yavrum, dedi.
Nevzat… / Mustafa KÜPÇÜ
Kandıra, adını Orhan Gazi’nin komutanlarından biri olan Akçakoca Bey’den alan Kocaeli’nin nüfusu en az olan ilçesi. Sanat ve siyasette ise, Kandıra’nın adını bilmeyeni ayıplamalılar!
Klarnet üstadı “Kandıralı Mustafa”, Nihat Erim, Turan Güneş, İzmit’in efsanevi belediye başkanı Erol Köse hemen akla gelenler.
Ancak Kandıra, yalnızca bu tanınmış kişilerden ibaret değildir. Kandıra ile ailevi ya da ticari ilişkileri olanlar, kendine özgü kişilikleriyle Kandıra’ya malolmuş renkli kişileri iyi tanırlar. Örneğin, klarnet üstadı ve Kandıra düğünlerinin vazgeçilmezi “Şaşkın” İsmail, bunlardan biriydi.
Kandıra’nın ilginç bir tarihsel geçmişi vardır. Osmanlı döneminde, Sarayın hemen tüm sebze ve meyveleri Kandıra’dan giderdi. Bu yüzden Kandıralılara; “Siz sarayın manavısınız” derlermiş.
KANDIRALI ŞAŞKIN PANAYIRDA ÇAY SATAYIM DERKEN CEZAEVİNE NASIL DÜŞÜYOR? (ŞAŞKIN’IN ÜZÜM HOŞAFI) – Mustafa YILDIZ
KANDIRALI ŞAŞKIN PANAYIRDA ÇAY SATAYIM DERKEN CEZAEVİNE NASIL DÜŞÜYOR? (ŞAŞKIN’IN ÜZÜM HOŞAFI) - Mustafa YILDIZ
Karıncaezmez, gönül kırmaz, herkese saygılı, herkesin sevdiği Şaşkın, kardeşlerinden yediği darbelere bir de içki alışkanlığı eklenince hiç beklemediği bir anda cezaevini boyladı.
Olaylar şöyle gelişti: Eskiden her yıl eylül ayında okullar açılmadan Kandıra’da, Namazgâh çayırı ile İzmit yolu arasında sonradan top sahası yapılan alanda bir hafta süren panayır kurulurdu. Bir zamanlar Orhan Mahallesi muhtarlığı da yapan Hacı Naziflerden Ahsen Akalın ağabeyin tatlı üslubuyla anlattığına göre “aslında panayır, büyükbaş montofon ırkının yayılmasını teşvik amacıyla düzenlenirdi. Panayıra köylüler altı aylık buzağıdan bir iki yaşına kadar tosunlarını getirirler, açık alanda uzun ve kalın sırıklarla çevrilen avlular içinde görücüye çıkartırlardı. Panayırın son günü her yaş kategorisine göre buzağı güzellik yarışması yapılır, yarışmaya başlamadan hayvanlar, sahipleri tarafından temizlenir, kaşağılanır, taraktan geçirilir, alınlarına kına yakılır, sonra tek tek hakem heyetinin önünden geçirilir, hakem heyeti de büyük bir titizlikle puan verirdi. Her boyun birincisi, ikincisi, üçüncüsü, sıralanır, buzağıların boyunlarına kırmızı kurdele geçirilir, sahipleri gururlu ve yavaş adımlarla hayvanları önden çekerlerdi. Dereceye girenlere ödül olarak biraz yem, bir miktar da para verilirdi. Sonra bu kurdeleli, kocaman kafalı, kalın enseli, besiden boyunlarının altları dürüm dürüm, durduğu yerde duramayan yağız hayvanlar, Şaşkın’ın yönettiği davul zurna ekibinin eşliğinde caddelerde dolaştırılır, yol kenarlarına sıralanan vatandaşlar tarafından coşkuyla alkışlanır, hakikaten çok sevimli olurdu.”
BİR DOĞUM TARİHİNİ KESİNLEŞTİRME YÖNTEMİ – Mustafa Yıldız
BİR DOĞUM TARİHİNİ KESİNLEŞTİRME YÖNTEMİ - Mustafa Yıldız
Çocuk daha okula gitmeden okumayı sökmeye başladı. Kese kâğıtlarındaki gazete başlıklarını, arabaların plakalarını su gibi okuyordu. Okula başlayacaktı, ama nüfus kâğıdı yoktu. Babası muhtardan bir yazı alıp çarşamba günü Kandıra’ya gidecek, nüfus cüzdanını çıkartacaktı.
Çocuk doğum tarihinin nüfus cüzdanına doğru yazılmasını istiyordu. Bir merakla annesini yakaladı.
-Ana sana bir şey sormak istiyorum.
-Sor çocuğum.
-Ana ben ne zaman doğdum?
-Bilmem ki oğlum!
-Hangi ayda, hangi mevsimde doğmuşum ana?
-Bilmem ki oğlum?
BEYAZ CEKET SİYAH PANTOLON – Mustafa Yıldız
BEYAZ CEKET, SİYAH PANTOLON - Mustafa Yıldız
Keten yolma zamanıydı. Kandıra şosesinin arka tarafında Akçaova’daki teyzemlerle ortak ektiğimiz Sarıcen tarlasındaki ketenleri annem, ablam ve teyzemin büyük geliniyle yoluyorduk.
Tarladaki keteni kadınlar, çocuklar yolardı, babalarımız, amcalarımız, inşaatlarda çalışırlardı, başka köylerde. O vakit babam, bizim köye yayan üç saat uzaklıktaki Erikli köyünde ev yapıyordu.
Hayvanları Ferhan güdüyordu. İki öküz: Akman ile Gökmen, ineğimiz Kocakız, bir de onun tosunu, onun daha adı konmamıştı. Hava açık, güneşliydi ama o tarla şoseden aşağıdaki dereye doğru eğimliydi, yoldan dereye doğru hep yel eserdi. Serin olurdu. Üst başında da bir ardıç ağacı vardı. Ferhan, öğleye doğru hayvanları Kocadere’ye suya götürdü, sudan sonra teyzemlerin damına kapamış. Teyzem de öğlen kumanyamızı Ferhan’la göndermiş. Zeytin, peynir, yoğurt, erik hoşafını hep birlikte yedik.
KANDIRALI ŞAŞKIN’IN ŞAŞKINLIKLARI – ŞAŞKIN’IN TEK KALAN AYAKKABISINI DEREYE ATIŞI / Mustafa YILDIZ
KANDIRALI ŞAŞKIN’IN ŞAŞKINLIKLARI - ŞAŞKIN’IN TEK KALAN AYAKKABISINI DEREYE ATIŞI / Mustafa YILDIZ
Kandıra'da düğünler Cuma akşamından başlar, Pazar gece yarısı damadın tekme tokat zifaf odasına sokulmasıyla sona erer.
Oğlan tarafı çalgıcılar eşliğinde Cuma öğleden sonra kız evine çeyiz almaya giderler.
Yine böyle bir çeyiz almaya giderken Şaşkın demlenmeye erkenden başlamış. İki kilometre ötede bulunan Selametli köyündeki kız evinden çeyiz almak üzere Akçaova’dan yola koyulan oğlan evlilerinin önünde oğlu ve yeğeninden ibaret ritm ve cümbüşçülerle klarnetini öttüre öttüre gidiyor.
Şaşkın, oyun havalarını çalarken herkes öyle neşeleniyor, öyle oynuyor ki kafile adeta iki ileri bir geri dura döne yürüyor, zaman geçiyor ama herkesin neşesi yerinde olduğu için kimse ne kadar zaman geçtiğinin farkında olmuyordu.
Şaşkın da hafif çakırkeyif, kafilenin neşesi arttıkça görevini hakkıyla yapıp aldığı üç beş kuruşu helal ettirdiğinden emin ve memnun adımlarla kafilenin önemli bir parçası olduğunu bilerek düğüncülerin istediği her parçayı maharetle çala çala yürüyordu.
Kandıra Hatipler’de bir Petro Hüseyin vardı / Mustafa YILDIZ
Bizim köyde bir Petro Hüseyin vardı, çobanlık yapardı, çocukluğundan beri sığırtmaçlık yapardı.
Petro Hüseyin, vakti geldiğinde, askere gitti, Ankara'ya.
İzinli olarak geldiğinde köy kahvesinde Ankara'yı anlatmasını istediler Petro Hüseyin'den. Nesini anlatayım dedi büyük bir şehir işte.
Ne kadar büyük? dediler.
Çok büyük çok, dedi.
Yani, İzmit'ten büyük mü? dediler .
Tabii İzmit'ten büyük Ankara canım dedi hem de çok büyük.
Peki Adapazarı'ndan büyük mü?
Hiç tereddütsüz yanıtladı Petro bu soruyu biraz da gülerek çok büyük yahu Ankara çok büyük dedi.
Peki Hüseyin, Kandıra'dan büyük mü Ankara? Aklından bir karşılaştırma yaptı Petro ve iyice tartıp biçtikten sonra Ankara'nın Kandıra'dan da büyük olduğunu söyledi.
En son olarak peki dediler bizim köyden Hatiplerden büyük mü Ankara?
"Cık" dedi başını yukarıya kaldırdı Petro Hüseyin. (Ankara'nın ne haddine bizim köyden büyük olmak.)
Herkes güldü yüksek sesle, ama o kendisine neden güldüklerine anlam veremedi bir türlü.
HALİT MOLLA’NIN ANILARI – Fahri Tuna
HALİT MOLLA'NIN ANILARI - Fahri Tuna
HALİT MOLLANIN KALEMİNDEN 1920'LER
"İzmit Körfezi Tarihinden Bir Sayfa" adıyla beş yılı aşkın süredir Özgür Kocaeli gazetesinin Pazar ekinde iki sayfa halinde bölgemiz tarihine ait belgeler/anılar/ araştırmalar yayınlamasıyla tanıdığımız Atilla Oral, söz konusu gazetenin 5 Ağustos 2007 tarihli nüshasında, Adapazarı'mızı çok ama çok çok yakından ilgilendiren bil belge/hatırat yayınladı:" Kuva-yı Milliye Kahramanı Halit Molla Kurtuluş Savaşı Anılarını Anlatıyor." (1)
Gönül Deryamdan Annem Ferhunde ve Kandıra Folkloru – Prof. Dr. Atilla Çetin
P
rof. Dr. Atilla Çetin 19 Mart 2012
Gönül Deryamdan Annem Ferhunde ve Kandıra Folkloru
Kandıra doğumlu olan annem Ferhunde Çetin (Aile Soyadı: Öztuğ, d.1922 - ö.1995) 'Allah gani gani rahmet eylesin' , Kandıralı eski ve köklü bir ailedendi. Odun ve kereste tüccarı Emin Ağazâde Nazmi Bey'in tek kızı Remziye (ö.1995) ile kundura ustası Şaban Efendi'nin (ö.1957) en büyük çocuğuydu. İki kardeşi daha vardı. Annem Aydınlık Mahallesi'nde atası Emin Ağa'nın yaptırdığı büyük evde doğmuştu. Evin önünde bütün komşularının yararlandığı, büyük mermer taşlı, güzel bir su kuyusu vardı. Kuyuyu Emin Ağa açmıştı. Suyu soğuk ve lezzetliydi.
Kandıra’nın Çerçili Köyünden Gazi Hasan Sert Dedenin Hatıraları /Hasan ÖZDEMİR
Kandıra'nın Çerçili Köyünden Gazi Hasan Sert Dedenin Hatıraları / Hasan Özdemir - Emekli Öğretmen
Bölük dur! Kandıralı sen de dur! / Hasan Özdemir
Bölük dur! Kandıralı sen de dur!
Hasan Özdemir Emekli Öğretmen
turantck@hotmail.com
Bizim Kandıralı uzun boylu, yakışıklı, saf görünümlü aslında uyanık bir delikanlıydı.
Askere alındığında, Isparta Er Eğitim Tugayına gönderiliyor. Burada öyle insafsız bir astsubayın bölüğüne düşmüş ki her gün, marş marş diye koş emri verip, tam dikenli bir araziye gelince yat emri verip, sonra sürünmelerini emrederek askere eğitim değil, adeta eziyet ediyormuş. Bizim Kandıralı da ''Ne yapsam da bu adamın elinden kurtulsam.'' diye düşünüyormuş.
Yaşanmış Kandıra Hikayelerine Başlarken
Kurban Bayramının 3. günü Ağva’da Bestakar Amir Ateş hocamızla saat: 14:00 sularında buluşmak üzere 11:45’te Kandıra’dan hareket ettik.