Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

28Haz/131

KANDIRALI ŞAŞKIN’IN ŞAŞKINLIKLARI – ŞAŞKIN’IN TEK KALAN AYAKKABISINI DEREYE ATIŞI / Mustafa YILDIZ

imagesKANDIRALI ŞAŞKIN’IN ŞAŞKINLIKLARI - ŞAŞKIN’IN TEK KALAN AYAKKABISINI DEREYE ATIŞI / Mustafa YILDIZ

Kandıra'da düğünler Cuma akşamından başlar, Pazar gece yarısı damadın tekme tokat zifaf odasına sokulmasıyla sona erer.

Oğlan tarafı çalgıcılar eşliğinde Cuma öğleden sonra kız evine çeyiz almaya giderler.

Yine böyle bir çeyiz almaya giderken Şaşkın demlenmeye erkenden başlamış. İki kilometre ötede bulunan Selametli köyündeki kız evinden çeyiz almak üzere Akçaova’dan yola koyulan oğlan evlilerinin önünde oğlu ve yeğeninden ibaret ritm ve cümbüşçülerle klarnetini öttüre öttüre gidiyor.

Şaşkın, oyun havalarını çalarken herkes öyle neşeleniyor, öyle oynuyor ki kafile adeta iki ileri bir geri dura döne yürüyor, zaman geçiyor ama herkesin neşesi yerinde olduğu için kimse ne kadar zaman geçtiğinin farkında olmuyordu.

Şaşkın da hafif çakırkeyif, kafilenin neşesi arttıkça görevini hakkıyla yapıp aldığı üç beş kuruşu helal ettirdiğinden emin ve memnun adımlarla kafilenin önemli bir parçası olduğunu bilerek düğüncülerin istediği her parçayı maharetle çala çala yürüyordu.

Tam iki köyü birbirinden ayıran Koca Dere’nin üzerindeki tahta köprüye geldiklerinde çalgılar sustu. Klarnetini ağzından ayırıp sol eline alan Şaşkın, tozlu toprak yoldan çıkıp köprünün tahta tabanına basar basmaz hafifçe sendeledi, boş eliyle kalastan korkuluklara tutunmasa düşecekti. Birden çorapsız ayaklarına bakıp küfürlü sözler mırıldanmaya başladı. Kafiledekiler, mırıldanmayı anlamaya çalışırken o, önce sağ ayağındaki ayakkabısının olmadığını fark etti ama ne kadar zamandır ayağında olmadığını bir türlü hatırlamıyor, nerede ayağından düştüğünü de çıkartamıyordu.

Yüzüne nereden gelip konduğu anlaşılmayan bir aptallık yayılıyor ve bu aptallık hızla yerini kızgınlığa bırakıyordu. Bir aptallık bir kızgınlık, yüzünde dönenip dururken ağzından çıkan sözlerin ne anlama gediğini umursamadan şeytana lanet okuyor, kendini çoluğa çocuğa rezil rüsva eden talihine gün görmemiş küfürler ediyordu.

On on beş dakika önce oğlan evlilerden bir delikanlının kendi bardağıyla ikram ettiği ve bir dikişte güplettiği sek rakının acısını hala damağında seziyor, unutkanlığın bir nedenini de her şarta insanın ayaklarını yerden kesen bu merete yüklemeye çalışıyordu.

Saz arkadaşları ve diğerleri her ne kadar manzarayı gülerek karşıladılarsa da Şaşkın’ın kaybettiği ayakkabısı belki yakınlarda bir yerlerdedir diye etrafa göz attılar ama görünürde ayakkabı mayakkabı yoktu.

Kahkahalar, kıkırdamalar arasında Şaşkın da “Hay, ben seni ne yapayım tek başına” deyip sol ayağındaki ayakkabıyı da kızgınlıkla çıkarıp suya attı. Böylece, boynunda meşhur atkısı, başında rengi atık kurşuni kumaş şapkasıyla ve kirli beyaz gömleğin üzerine giydiği ceket cepleri şişkin görünen, omuzları, dirsekleri ve diz üstleri soluk, kırışık, çizgili siyah takım elbisenin altında iki ayağı da çıplak kaldı.

Şimdi iki ayağı da aynı boyda kaldığından aksak yürüme zorluğundan kurtulduğuna sevindi. Köprüden kurtulup da kafile yeni bir oyun havası isteyince Şaşkın’ın gözlerinde başlayan güleçlik dudaklarından kulaklarına doğru genişledi, bütün yüzünü kapladı sadece ona özgü uysallıkla klarnetini iki elinin parmakları arasında ağzına götürdü ve başlattığı kasap havasıyla gençlerin oluşturduğu insan çemberinin ortasında döktürdü de döktürdü.

Yolun bundan sonrasını toz toprak içinde dikenlere, taşlara ve alaycı bakışlara aldırış etmeden yalın yapıldak yürüdü, yalınayak çaldı klarnetini. O uğursuz unutuş, neşesini azaltmıştı ama düğüncüleri coşturuyordu yine.

Selametli’de ayağına bir emanet gıslaved uydurdular, garibin.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (1) Geri izlemeler (0)
  1. EVET ŞAŞKIN İSMAİL ÇALGICI (KANDIRALI) KANDIRANIN SEMBOL KİŞİLERDEN BİRİ PROFESYONEL OLMAMASINA RAĞMAEN ÇOK PROFESYONELE SANATINI ÖĞRETMİŞ VAKUR BİR SANAT ABİDESİ ALLAH MEKANINI CENNET EYLESİN 1960 LI YILLARDI REŞAT UYGURUN DEĞİRMENİ YANIYORDU O ZAMANLARDA YANGIN VAR ŞARKISI MEŞHUR HERKESİN DİLİNDEYDİ BİR RAMAZAN GECESİYDİ HALKI SAHURA KALDIRAMAK İÇİN EKİBİYLE DAVUL ZURNA GEZERKEN YANGIN VAR YANGIN VAR DİYE FİGAN EDİYOR AMA HALK ONU ŞARKI SÖĞLÜYOR SANARAK İLGİLENMİYORDU YÜZÜMÜ YIKAMAK İÇİN LAVABOYA GİTTİĞİMDE KIZARIKLIĞI GÖRDÜM DOĞRU SÖĞLEDİĞİNİ ANLADIM AZ SONRA DÖNEMİN BELEDİYE BAŞKANI TURAN SARI BEY VE SAHURU BEKLEYEN HALKIN GELİP YANGINI HEP BİRLİKTE SÖNDÜRDÜĞÜMÜZÜ GÜN GİBİ HATIRLIYORUM


Leave a comment

Geri izleme yok.