
BEN MİLLETVEKİLİ OLSAYDIM; – Fazlı KÖKSAL
Fazlı KÖKSAL
Siyasete atılmayı hiç düşünmedim... Sırça köşkümde kitaplarımla olmak bana hep kâfi geldi... Bir sohbet sırasında, dostumun birisi sordu; sen milletvekili olsaydın ne yapardın? Ben de oturdum yazdım;
ZAMANA SESLENİŞ – Cafer GENÇ
ZAMANA SESLENİŞ - Cafer GENÇ .. Bursa - 2014
Bir gün gelir geçer ömür dediğin,
Anılar hayata bağlar diyorlar...
Arayıp da soran olmazsa eğer,
Yaşlı gözler gülmez, ağlar diyorlar..
Titreyen ellerde sevgi oldunuz,
Kol kanat olmaya sezgi oldunuz,
En güzel sözlere ezgi oldunuz
Ezelden ebede çağlar diyorlar...
Sonbahar yaprağı umut bağları,
Çile çekip aşmış yüce dağları,
Zamana sığdırmış asrı, çağları,
Sesi yürekleri dağlar diyorlar...
Sahipsiz sevgiler anlamsız desen,
Mahsun bakışlarla yarına ersen,
Ak düşmüş saçların sırrını bilsen,
Erir yüreğinde yağlar diyorlar...
Perişan olmasın kalan günlerin
Yaşanmış sayılmaz yalan günlerin
Derin duygulara dalan günlerin
Az da olsa ümit sağlar diyorlar...
ÖĞRENCİLERİM, YAŞLILARI ZİYARET İÇİN HUZUREVİNE GİDERLERKEN BENDEN DE BİR ŞİİR YAZMAMI İSTEMİŞLERDİ,, YAZDIM, BEĞENDİLER, PAYLAŞAYIM BAKALIM SİZLER DE BEĞENECEK MİSİNİZ... EEEE, BİZLER DE YAŞLANIYORUZ ARTIK.. Cafer GENÇ
SEÇİM ÖNCESİNİN GÜNDEMİ – Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL
SEÇİM ÖNCESİNİN GÜNDEMİ - Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL
7 Haziran 2015 Genel Seçimleri öncesinde ülkenin gündemini işgal eden belirli konular vardır. Anlaşılan tartışmalar bu gündem maddeleri üzerinde sürdürülecektir. Bu gündem maddeleri de gerçekleri örtmek üzere başka konularla değiştirilebilir. İktidar gündem değiştirmede oldukça başarılıdır.
Her ne kadar unutturulmuş gibi gözükse de yeni anayasa tuzağı ülkenin ufkundaki kara bir buluttur. Yapılmak istenen ülke ihtiyaçlarına göre bir anayasa değişikliği değildir. Arzu edilen Milli Mücadeleye dayalı Türkiye Cumhuriyetinin tasfiyesi ve Devleti kuran milli iradenin kökten değiştirilmesidir. Anayasa üzerinde yapılan tartışmalar bundan dolayı ilk 3 maddede, 6. ve 66. maddelerde yoğunlaşmaktadır. 6. madde egemenliğin kayıtsız şartsız milletindir diyor. Türk Milletinden bahsediyor. Hiçbir kimse veya organın kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağını işaret ediyor. 66. madde de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını bütünüyle kucaklayarak onları Türk olarak kabul ediyor. Herhangi bir etnik veya biyolojik ayırıma gitmiyor.
Diğer bir gündem maddesi önce Kürt Açılımı, daha sonra demokratik sıfatı takılan açılım ve çözüm masalları ile ilgilidir. Halkı ikna çabalarına, yayın organlarının gayretlerine ve bir skeç konusu olan Akiller Heyetinin çalışmalarına rağmen, bu süreç gizli kapaklı yürütülse de bir çözülme sürecidir. Sürecin patentini elinde tutanlar da yabancılardır. Yani bizi çok seven sözde dost ve müttefiklerimiz...
PROF. DR. MEHMET ERÖZ – Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU
PROF. DR. MEHMET ERÖZ – Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU
Merhum Mehmet Eröz hocamız, bir ülkü alimi olarak her şeyin Türk’e göre Türk tarafından Türk için yapılmasını isteyen değerli bir sosyolog, bir ilim adamıdır.
1930 yılında Aydın’ının Söke ilçesinde doğan Eröz, geçimini saraçlık ve bahçıvanlıkla sağlayan bir ailenin çocuğudur. Babasının adı Serçinli Ali Efendi’dir. Ana tarafından Akkuşoğlu Hasan Hüseyin Ağa’nın torunudur. İlkokulu Kocagözoğlu İlkokulu’nda, Ortaokulu Kemalpaşa mahallesindeki –şuanda vergi dairesinin bulunduğu yerde eskiden var olan-Söke ortaokulunda tamamlamıştır. Ortaokulda ailesinin isteği üzerine Manisa lisesine kaydolmuş, ancak birinci yılın sonunda okumak istemediği için okulu bırakıp gelmiştir. Bir yıl boyunca çiftçilik yapmış ve ailesine bahçıvanlıkta yardımda bulunmuştur. Yaz tatilinde arkadaşları sınıflarını geçmiş olarak geldikleri zaman, onların karşısında mahcup duruma düşmesi sebebiyle okumaya karar vermiştir. Bu kez Aydın Lisesi’ne kaydolmuş, aynı yıl açılan Aydın Ticaret Lisesi’ne kaydını yaptırarak eğitimine burada devam etmiştir.
EDİRNE’NİN TAPU SENEDİ: SELİMİYE KÜLLİYESİ ve DİPLOMASİYE YÖN VEREN DEHA: MİMAR KOCA SİNAN – Mahmut Haldun SÖNMEZER
9 Nisan 1588 tarihi Mimar Sinan’ın ebedi âleme göçtüğü gündür. Ben de Divanyolu Dergisi’nin nisan sayısı için Koca Sinan’ın ölüm yıldönümünde Sinan ile Selimiye ilişkisini anlatan bir yazı yazdım. Dergi hafta içinde abonelere gönderildi. Ben de dergiye ulaşamayan arkadaşlarım için yazıyı sayfamda paylaşıyorum.
EDİRNE’NİN TAPU SENEDİ: SELİMİYE KÜLLİYESİ ve DİPLOMASİYE YÖN VEREN DEHA: MİMAR KOCA SİNAN - Mahmut Haldun SÖNMEZER
Kanuni devri Osmanlı tarihinde adeta her biri birbirinden büyük adamların resmigeçit yaptığı bir şöhretler galerisi gibidir. Barbaros’tan Sokullu’ya, Piri Reis’ten Baki’ye, Ebussuud Efendi’den Kemalpaşazade’ye uzanan bu ölümsüzler kervanının en uzun menzilli halkası ise sanatıyla sadece kendi asrını değil, asırları kucaklayan Sinan’dır. İsimleri zikredilen elmas kıratındaki bu dev adamların her biri sahalarındaki icraat ve tasarruflarıyla ancak kendi asırlarının zirveleridir. Sadece çağına değil, çağlara vurduğu damgasıyla bütün zamanların en büyüklerinden biri olan Sinan’sa, kavranması zor, zaman ve idrak üstü bir fevk-ad-dehadır.
Ölümsüzlere ölümsüzlük iksirini bahşeden kudret, eserlerinde ölümsüzlüğün sırrına ermiş olmalarıdır. Sadece güneşi gördüğü asrın değil, öncesindeki ve sonrasındaki devirlerin de şahikası olan bu dahi sanatkâr, zamana mukavemet mimarisinin inceliklerini bestelemiş ve onu hiçbirisinde birbirini tekrar etmeyen dört yüz eserlik bir külliyatla ebedi bir senfoni halinde Türk Milleti ’ne armağan etmiştir. Devirleri avucunun içinde saklayan bu adamın taşa nakşettiği mananın kudretini hakkıyla anlayabilmek için, aşağıda anlatacağımız hadiseyi gönül gözüyle dinleyip, akıl üstü bir teraziyle tartmak gerekir herhalde.
GÖNÜL GİR UMMANA – Av. Tevfik KARABULUT
GÖNÜL GİR UMMANA – Av. Tevfik KARABULUT
Gönül gir ummana sularla tanış
Her kulaçta yeni sırlarla tanış
Girdaplar aşıran yollarla tanış
Kendini üç adım aşarsın belki
Marifet ilminin sırrına erer
Doğrunun yanlışın farkına varır
İçinde olduğun hamlığı görür
İrfan ateşiyle pişersin belki
Güllerin süsüdür dalında diken
Sevgi hasat eder muhabbet eken
Hakikat bu kadar yakında iken
Düştüğün gaflete şaşarsın belki
İster solu gözle ister sağını
Her ne yana baksan hikmet yığını
Görüp hakikatın aydınlığını
Gerçeğe aşk ile koşarsın belki
Vefat Yıldönümünde Özal ve lider olmak – İsmail KAHRAMAN
Vefat Yıldönümünde Özal ve lider olmak - İsmail KAHRAMAN
1980 darbesinden sonra, Türkiye Cumhuriyetini belli bir süre idare eden Turgut Özal ve Türkiye’nin Özal’lı yılları halen konuşulup tartışılıyor. Vefatının üzerinden 22 yıl geçmesine rağmen Özal’ın prensibi ilkesi, sevecen ve samimi duyguları halen dost ve düşman herkes tarafından takdir ile anılıyor.
Özal gerçekten bir liderdi. Üstelik silinmez izler bırakan bir lider. İyisi ile kötü ile hatasıyla sevabıyla Türkiye bir çok şeyi Özal döneminde yaşadı. Orta Direkler…. , Hisse Senetleri…. KDV …, Dövizin serbest bırakılması…., transformasyon…., Çağ atlama…, Benim memurum işini bilir…., Anayasayı bir kere delmekten bir şey çıkmaz…., ve daha neler neler.
Artık hepsi mazi oldu. Bir gerçek var ki Özal gerçekten Türkiye’ye çok önemli hizmet etti. Elbette çok iş yapan insanlar çokta hata yaparlar. Bize düşen bugün Özal’ı hayırla ve rahmetle anmak. Allan Rahmet eylesin…
Özal’dan sonra gelen liderleri hatırlayalım. Demirel…., Ecevit…, İnönü…, Türkeş…, Erbakan…, ve daha bir çok isim. Bu isimlerden hangisi Özal kadar konuşabiliyor. Özal kadar silinmez iz bırakan kaç liderimiz var. İşte Demirel; 40 yıl Türk siyasetinde iktidar, muhalefet, bir bilen ve yasaklı olarak söz sahibi oldu. Acaba Özal kadar eser ve hizmeti var mı?. En önemlisi Özal kadar seveni var mı?. Zammetmiyorum. Demirel’i nasıl hatırlayacağımızı çok iyi biliyoruz. Üzerinde fazla durmaya gerek yok.
Yalan söylüyorsun Papa Franciscus! – Arslan BULUT
Yalan söylüyorsun Papa Franciscus! - Arslan BULUT arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr
Katoliklerin dini lideri Papa Franciscus'un "20'nci yüzyılın ilk soykırımı Ermeni soykırımıdır" sözlerine Türkiye'den gelen tepkiler çok cılız.
Çünkü iktidardaki parti, halk tarafından sıfırlanmaktan korkmasa, neredeyse Ermeni soykırımını tanıyacaktı! 2014 yılında Tayyip Erdoğan, 1915 ve sonrasında hayatını kaybeden Ermenilerin torunlarına taziyede bulundu. Bu arada Ömer Çelik, tehcir edilen Ermenilerin ve mübadelede giden Ortodoksların torunlarını, yerleşmek üzere Türkiye'ye davet etti! Bu daveti Ahmet Davutoğlu da Başbakan olarak tekrarladı!
CHP de "Ermeni soykırımı"nı kabul eden bir kişiyi birinci sıradan aday yaptı!
***
Biz 10 yıl önce, "Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, işi gücü, Türkiye'nin bütün maddi değerlerini satmak olan kadrolar, Türkiye'yi tasfiye etmekle görevli değillerse, neyle görevlidir?" diye sorduk.
Şimdi Devlet Bahçeli, "Sistem değişikliğini gündemine alan Erdoğan ve Davutoğlu ateşle oynamakta, oldubittiye getirerek Türkiye'yi tek taraflı feshetmeyle oyalanmaktadır" diyor. Tespit doğru tabii ama burada, "Böyle bir kadronun Türkiye'yi yönetmesinde kimlerin rolü var?" diye bir soru akla gelmiyor mu?
***
DOKTOR AKİF’TEN ASIRLIK TAHLİLLER – Süleyman PEKİN
DOKTOR AKİF’TEN ASIRLIK TAHLİLLER – Süleyman PEKİN
Kendi bir veteriner hekim olduğu halde Türk ve İslam Dünyası’nın kronik sorunlarıyla ilgilendi bir ömür. Bu uğurda sosyal, siyasal ve örgütsel; üzerine ne düştüyse bihakkın yapmaya çalıştı. ‘Çanakkale Şehitlerine’ destan yazmak için çöllerde, Kurtuluş’umuzun Savaşı’na destek için kürsü kürsü gönüllerde oldu.
“Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın!” diyerek Millî Marşımızı yazdı. Fakat SAFHA-LAR halinde yazdıkları da yaşadıklarının bir özetiydi. Ve bizim de şu an yaşadıklarımızın.. Aşağıdaki mısralar belki inanmayacaksınız ama günümüzden tam 102 yıl önce yazıldı:
Gökten inmez bir de hiçbir şey.. Bütün yerden taşar;
Kendi ahlâkıyla bir millet ölür yahut yaşar.
Müslümanlık temiz hâlden ibaretken yazık;
Öyle bir saplandık ki pisliğe hâlâ çıkmadık.
CHP ve MHP DE İKTİDAR KOKUSUNU – Av. Ruhittin SÖNMEZ
CHP ve MHP DE İKTİDAR KOKUSUNU – Av. Ruhittin SÖNMEZ
Eskiden iktidar milletvekili aday adayları arasında listelere hiç giremeyenler ile seçilebilecek sıralara gelemeyenler de pek fazla kırgınlık olmazdı. Çünkü milletvekili seçilemeyeceklere iktidar olmanın nimetlerinden bir şeyler paylaşma vaadi veya ümidi olurdu.
Bu defa 13 senedir iktidar olan AKP ile muhalefet partileri CHP ve MHP arasında bu bakımdan bir fark kalmadı gibi.
Çünkü bu defa bütün partilerin iktidar olma ümidi var.
Sıralamada umduğunu bulamayanlar, partileri iktidar olduğunda, çok sayıda kurumda değerlendirilebilir.
***
İSTANBUL’DA BİR KAFKAS BEYİ – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
İSTANBUL’DA BİR KAFKAS BEYİ - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
Kendisini tanıdığımda İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademesi öğrencisiydi. 1967 yılı ilkbaharıydı. İlk bıraktığı intiba da “doğrucu davut” oldu. Rahmetli Salih Doğan Pala ile arkadaşlığı ise güven vericiydi benim için. “Söyle dostunu, söyleyim kim olduğunu” kelam-ı kibarı gereğince daha ilk günden aramızda bir hukuk oluşmuştu. Aynı akademide okuyan kitap dostu, sonra yayıncı ve sonra SERDA’nın kurucusu Bursalı Salih Doğan Pala “Kur’an’da Sağ Sol Meselesi” adlı bir çalışmanın da sahibiydi. İmzalayıp bana vermişti. Ben ise Babıali’de Sabah’da profesyonel gazeteciliğe henüz başlamış, 48. Dönem kısa adı MTTB olan Milli Türk Talebe Birliği’nde Basın Yayın Müdürlüğü yapıyor ve Milli Gençlik Dergisi’ni yayınlıyordum. Burhanettin Kayhan ise MTTB Genel Muhasibiydi. Yardımcısı da hemşehrim Mustafa Mutlu idi.
27 Mayıs Darbesiyle MTTB jandarma süngüsüne, hukuksuluğa, tehdide, tacize, can ve mal güvenliğinin yeterli olmadığı bir dönem yaşıyordu. Çanakkale Zaferi kutlamaları için tahsis edilen Kadeş Gemisi’ne kolilerle içki yükleyen, kadın iç çamaşırlarını Türk Bayrağını indirerek göndere çeken bir dönem içinde, Yaşar Özdemir, Faruk Narin ve Yüksel Çengel yönetiminden MTTB seçimle alınarak Fetih, Kıbrıs ve Keşmir mitingi, Çanakkale Zaferi kutlamaları ile damga vuran, ilk defa Rüstem Paşa Medresesi’ni Talebe Yurdu olarak hizmete sokan Rasim Cinisli ile yeni bir dönem başlatılmıştı. Nöbeti devralan İsmail Kahraman dönemi ise aynı hizmetleri sürdürmüş Türkiye genelinde bölücü tehdit komünizmi telin eylemleri başlatarak Anadolu, Bayrağa Saygı, Şahlanış Mitinglerini hayata geçirmiştir.
SİYASİ PARTİLERİMİZ, DEMOKRASİMİZ ve 2015 MİLLETVEKİLİ SEÇİMLERİ ÜZERİNE; / Dr. H. İbrahim KAHRAMAN
SİYASİ PARTİLERİMİZ, DEMOKRASİMİZ ve 2015 MİLLETVEKİLİ SEÇİMLERİ ÜZERİNE; / Dr. H. İbrahim KAHRAMAN
Demokrasi halkın iradesinin, taleplerinin yönetimde etkili olma iddiası ve fikri üzerinden oluşturulan bir yönetim modelidir. Bu fikir ve iddia, halkın içinde olduğu siyasi partiler üzerinden yasama ve yürütmenin şekillendirildiği bir tarz ile ortaya çıkmaktadır. Burada bence en önemli husus halkımızın içinden çıkan bireylerin oluşturduğu siyasi parti teşkilatları üzerinden yöneticilerin ortaya çıkarılmasıdır. Aramızdan çıkan insanlardan oluşan siyasi parti teşkilatları, yönetici olacak insanları seçmek için yaptıkları listelerini halkın önüne koymakta ve vatandaşların oylarına talip olmaktadırlar.
2015 seçimleri sebebiyle son aylardaki milletvekili aday adaylarımızın ortaya çıkışı, siyasi partilerimizin olaylara bakışı ve aday adaylarının listelere girme şekillenişini değerlendirdiğimizde bu sistemi de çok kötü çalıştırdığımızı düşünüyorum. Burada siyasi parti yönetici ve teşkilatlarının, bu yapıyı oluşturan siyasi parti üyelerinin partilerine sahiplenmelerindeki güç yetersizliğini, siyasi partilerin teşkilatlarında görev alabilecek karnı tok-sırtı pek bilgi ve birikimi yeterli insanlarımızın çok az olmasının etkisi olduğu kanaatindeyim. Siyasi parti teşkilatları üyeleri ile birlikte yeterince dinamik olamayınca sistem aşağıdan yukarıya (üye, teşkilat mensubu yönetici, seçilmiş idareci, başkan, milletvekili) etkili olamıyor ve yukarıdan aşağıya (genel başkan, bakan, milletvekili, il başkanı…) yapılanıyor.
POLİS GÜNÜ KUTLAMA MESAJI – Nurullah AYDIN
POLİS GÜNÜ KUTLAMA MESAJI - Nurullah AYDIN
10 Nisan Polis Teşkilatı kuruluşunun 170’inci yıl dönümü kutlu olsun.
1845 yılında kurulan, 169 yıldır çeşitli isimler altında kurumsal görevini yürüten polis teşkilatı’nın temel hizmet amacı, halkın huzur ve güvenini sağlamaktır.
Polis Teşkilatı; tüm mensupları ile halka hizmet eden bir kamu kuruluşudur.
Diğer kamu kuruluşundan farkı ise, bu hizmetlerini mesai mefhumu gözetmeksizin, yeri geldiğinde canı pahasına, her türlü coğrafi şartlarda eksiksiz ve adil olarak yerine getirmesidir.
Ülkede huzur ve güven düzeninin sürekli kılınması için gece gündüz demeden çalışan Polis Teşkilatı; adalet, eşitlik, sabır, hoşgörü ve nezaket çerçevesinde çalışmalarını sürdürmelidir.
Polislik mesleği diğer mesleklerden daha farklı ve fedakarlık gerektiren bir meslektir. Ülkenin her noktasında güvenliği ve huzuru temin etmek ayrı bir sorumluluk gerektirmektedir.
SEÇİM ÖNCESİNİN GÜNDEMİ – Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL
SEÇİM ÖNCESİNİN GÜNDEMİ - Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL
7 Haziran 2015 Genel Seçimleri öncesinde ülkenin gündemini işgal eden belirli konular vardır. Anlaşılan tartışmalar bu gündem maddeleri üzerinde sürdürülecektir. Bu gündem maddeleri de gerçekleri örtmek üzere başka konularla değiştirilebilir. İktidar gündem değiştirmede oldukça başarılıdır.
Her ne kadar unutturulmuş gibi gözükse de yeni anayasa tuzağı ülkenin ufkundaki kara bir buluttur. Yapılmak istenen ülke ihtiyaçlarına göre bir anayasa değişikliği değildir. Arzu edilen Milli Mücadeleye dayalı Türkiye Cumhuriyetinin tasfiyesi ve Devleti kuran milli iradenin kökten değiştirilmesidir. Anayasa üzerinde yapılan tartışmalar bundan dolayı ilk 3 maddede, 6. ve 66. maddelerde yoğunlaşmaktadır. 6. madde egemenliğin kayıtsız şartsız milletindir diyor. Türk Milletinden bahsediyor. Hiçbir kimse veya organın kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağını işaret ediyor. 66. madde de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını bütünüyle kucaklayarak onları Türk olarak kabul ediyor. Herhangi bir etnik veya biyolojik ayırıma gitmiyor.
HASTALIĞIMIZ ve NORMALLEŞME SÜRECİ – Süleyman PEKİN
HASTALIĞIMIZ VE NORMALLEŞME SÜRECİ – Süleyman PEKİN
Ülkemiz bir cendere ile sosyolojik kırılma noktasına ilerlerken uyarı ve çağrı;
Hasta bir toplum olduk. Hapishanelerinde yer bulunmayan, adliyelerinde kavgasız gün geçirilmeyen, trafiğinde kazaen ve kasten her an insan öldürülen bir topluluğun mensuplarıyız biz. Ne kural, ne kanun; varsa yoksa sevgisizlik, rekabet, kötülük ve kardeş olamama.. Bir de Müslüman’ız oysa..
Bir ülke ki en büyük şehrinin adliye sarayı basılıp savcısı rehin alınabiliyor, öldürülebiliyor. 77 milyona adalet dağıtacak kimselerin bile güvenliğinin olmadığı mesajı toplumun kalan adalet duygusuna sıkılmış bir kurşundur adeta.
Sokaktaki simitçi yanındaki ayakkabı boyacısına ülkenin gidişatıyla ilgili cümle kurduğunda içeri alınacağını kafasından geçirerek geri adım atıyorsa veya susuyorsa sosyal patlama kapımızda demektir. Zilimizi çalan sütçü evindeki eşiyle konuşurken dinlenildiğini düşünerek korkuyla konuşuyorsa işimiz zor demektir.
Korku bulaşıcı bir hastalıktır. Normal insanî duyguların bastırılması toplumları ruhsal ve fiziksel olarak hasta kılar. Sıradan bir futbol taraftarının yada sıradan bir valinin anormal davranışlarının kaynağı da işte bu genel huzursuzluk halidir.
İYİ YÖNETİLSEK BUNLAR OLUR MUYDU? – Av. Ruhittin SÖNMEZ
İYİ YÖNETİLSEK BUNLAR OLUR MUYDU? – Av. Ruhittin SÖNMEZ
13 yıldır tek başına iktidarda olan AKP’nin müthiş propaganda mekanizması “Türkiye’yi iyi yönettiği” propagandasına devam ediyor. Son yaşadığımız olaylardan başlayarak değerlendirmeye çalışalım:
C.SAVCISININ ŞEHİT EDİLMESİ: Çağlayan Adliyesindeki odasında, Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın DHKP/C militanlarınca şehit edilmesi olayı hepimizde derin üzüntüye sebep oldu.
Sadece üzülmekle kalmadık endişe de ediyoruz. Çünkü bu olayın oluşu ve yapılan “kurtarma operasyonu” istihbarat ve polisin operasyon yeteneği açısından birçok zafiyetin göstergesi oldu.
Öncelikle örgüt üyelerinin bu kadar rahatlıkla eylem yapıyor olması, istihbarat birimlerinin teröristler ve örgütleri etkili bir biçimde izlemediğini göstermekte. “Tutuklu bulunan 200 DHKP/C örgüt mensubunun ‘paralel’ meselesi ortaya çıkınca serbest bırakıldığı” iddiası da çok vahim.
Operasyonun yönetilişinin de profesyonelce yapılmadığına dair düşündürücü sorular var.
Termal kamera, mikro kamera gibi cihazlarla odanın içi ve teröristlerin hareketleri incelendi mi? Operasyon için en uygun zaman beklendi mi? “DHKP/C teröristleriyle müzakerede görevlendirilen polis Gasp Bürosu’ndandı. Terör uzmanı değildi” iddiası doğru mu? Neden odanın havalandırmasından yavaş yavaş bayıltıcı gaz vermek suretiyle teröristler etkisiz hale getirilmedi?
GÜVENSİZLİK ve UMUT – Nurullah AYDIN
GÜVENSİZLİK VE UMUT - Nurullah AYDIN
Türkiye’de insanlar, cinnet halindedir. Yalancılık, yolsuzluk, rüşvet, talan, hırsızlık, ilkel Arapçılık, Arapçı İslamcılık, hurafeler, Türkiye’yi sarmalamış, Türk Milleti’ni tehdit ediyor.
Medya; cinayet, tecavüz, hırsızlık adam kayırma kollama savunma veya nefret suçlarının değişik örnekleri ile dolu. Hemen herkes televizyon ekranlarında ya da gazete sayfalarında yer alan olayları izledikçe, vay be, ya öyle mi, hayret sözcüklerini söylüyor.
Güvensizlik; her yeri sarmalamış durumdadır. Tıp dilinde paranoid şizofreni denilen hastalık toplumun hemen her kesiminde tipik örneklerini gösteriyor.
Öylesine ki bazı gazeteciler, bazı siyasetçiler, bazı akademisyenler hastalıklı kimlik ve kişiliklerini ekranlarda, gazetelerde yansıtınca, toplumun farklı kesimlerinde benzer kişilik bozuklukları ortaya çıkıyor. İmaj yansıması, dengesiz, tutarsızlık mesajın algılanmasını doğuruyor.
Toplumun yüzyıllar boyunca kazandığı hemen tüm değerleri tartışmaya açılıyor. Kültürel bütün ortak değerler alt üst edilmiş durumdadır.
Kutsal din duyguları, çıkar için olabildiğince tersyüz edilmiş, durumda.
Demokrasi adına özgürlük adına insanlar, vatandaşını katletme alışkanlığı edinmişlerdir.
TERÖRDEN DERS ALAMADIK – Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL
TERÖRDEN DERS ALAMADIK - Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL
Çağlayan Adalet Sarayı’nda şehit verdiğimiz savcımıza Allah’tan rahmet diliyoruz. Oyunu kurallarına göre oynamama hastalığımız ve Şark laubaliliği bize pahalıya mal oluyor. Silah ve bomba içeri sokulabiliyor. Adı geçen terör örgütü taşeron bir örgüttür. Anlaşılan sözde komşumuz ve dostumuz, adalarımızı işgal eden Yunanistan onu kullanıyor.
Terörle mücadelede anlaşılmaz hoşgörü değişik terör örgütlerini azdırmıştır. Terör örgütlerine karşı mücadelede zaaf göstermekle, daha fazla demokratikleşme ile onları hedeflerinden caydıramazsınız. Çünkü bunların hedefi demokrasi değildir. PKK’ya karşı içli dışlı sürdürülen pazarlık ve muhabbet ve garip açılım ve sözde çözüm süreci, terör örgütlerini heveslendirmiştir. Bir açılım da DHKP-C beklemektedir. Aşırı sol terör örgütü öne çıkarılarak PKK kamufle edilmektedir. Adeta İç Güvenlik Yasasına meşruluk kazandırılmaktadır. Kan dökmeye susamış olanlarla hukuk devletinin gereklerinden taviz verilerek mücadele edilemez. Bu mücadele uzun solukludur. Uzun sürdü diye taviz verilemez. Yanlış yapıp mücadeleyi müzakereye dönüştürürseniz; Devlete itibar kaybettirir, örgütü siyasallaştırır, canlandırırsınız. Hatta sorunu milletlerarası hale de getirirsiniz.
Uzun bir süredir bu örgüt İstanbul’da eylemler yapmaktadır. Okmeydanı adeta terör örgütünün antrenman sahasıdır. Bürokraside ve özellikle Emniyetteki tasfiyelerin, personelin uzmanlık sahası dışında kullanılmasının ve kamplaşmanın birçok kurumda olduğu gibi güvenlik birimlerini de etkilediği görülmektedir. Aslında istihbarat zafiyeti buna dayanabilir. Ülke birbiriyle uğraştığından ihanet odakları rahat faaliyet alanı bulmaktadır. Nasıl olsa onların renkli, resimli propagandasını yapan sorumsuz yayın organları da var!
HUKUK İLE GEÇİNEMEMEK – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
HUKUK İLE GEÇİNEMEMEK - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
Üniversitede okurken yıldız hukukçu hocalarım vardı. Ceza Hukukçusu Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Prof. Dr. Kayıhan İçel, İdare Hukukçusu Prof. Dr. İsmet Giritli gibi. Her ikisinden de geçer notlarım vardı. Günün birinde Türkiye’deki fikir suçları(TCK 163, 6187, 141, 142) ile alakalı olarak hazırladığım YÜZALTMIŞÜÇ isimli eserim(1974) yirmi bin basılmış, ancak bir tanesini bile utandığımdan “29 yaşında sen mi kitap yazdın?” demesinler diye hocalarıma verememiştim. Oysa bu 4. yayınlanmış eserimdi. Ancak mağdur, mazlum, insan hakları ve hukuku çiğnenen herkesin ömrüm boyunca hep yanlarında oldum hocalarımın dersiyle.
Bu ara yine hukuk, insan hakları, demokrasi ve çağdaşlık konularıyla hemhalim.
DERSHANELER OKULLARA, ÖĞRENCİLER TEMEL LİSELERE – Dr. Sakin ÖNER
DERSHANELER OKULLARA, ÖĞRENCİLER TEMEL LİSELERE - Dr. Sakin ÖNER TEVDAK Liseleri Derneği Genel Sekreteri
Toplumumuzda okul ve dershanenin işlevleri arasındaki fark, bir türlü anlaşılamadı. Toplumdaki genel kanı, dershanelerin okullardaki eğitim-öğretimin yetersizliğinden doğduğu yönünde. Şimdi dershaneler kapanınca millette ve hatta eğitim kurumlarında bir telaş aldı yürüdü: Şimdi ne yapacağız? Bunun üzerine hemen birkaç alternatif üretildi. Ya dershaneler okullara taşınıyor, ya da öğrenciler dershanelerden dönüşen Temel Liselere yöneliyor. Yüksek puanla öğrenci alan okullar da öğrenci kaçışını önlemek için okullarında boş zamanlarda öğrencilerine sınavlara hazırlama kursları açıyorlar. Bu durum bir defa daha şu gerçeği kanıtladı. Demek ki, dershaneler, okulların yetersizliğinden değil, bir ihtiyaçtan doğmuştur.
*Okullar, öğrencisini üst eğitim basamaklarına ve hayata hazırlar, dershaneler ise, sınavlara hazırlar. Okul uzun vadede, dershane kısa sürede başarıyı hedefler.
*Okul, kitlesel başarıyı hedef alır, dershane ise öncelikle tanıtımını güçlendirecek bireysel başarıları hedef alır, öğrencinin başarısını en üst düzeye çekmek için özel çaba harcar.
