Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

13Nis/150

İSTANBUL’DA BİR KAFKAS BEYİ – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

mehmetcemal-iftigzeli2İSTANBUL’DA BİR KAFKAS BEYİ - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Kendisini tanıdığımda İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademesi öğrencisiydi. 1967 yılı ilkbaharıydı. İlk bıraktığı intiba da “doğrucu davut” oldu. Rahmetli Salih Doğan Pala ile arkadaşlığı ise güven vericiydi benim için. “Söyle dostunu, söyleyim kim olduğunu” kelam-ı kibarı gereğince daha ilk günden aramızda bir hukuk oluşmuştu. Aynı akademide okuyan kitap dostu, sonra yayıncı ve sonra SERDA’nın kurucusu Bursalı Salih Doğan Pala “Kur’an’da Sağ Sol Meselesi” adlı bir çalışmanın da sahibiydi. İmzalayıp bana vermişti. Ben ise Babıali’de Sabah’da profesyonel gazeteciliğe henüz başlamış, 48. Dönem kısa adı MTTB olan Milli Türk Talebe Birliği’nde Basın Yayın Müdürlüğü yapıyor ve Milli Gençlik Dergisi’ni yayınlıyordum. Burhanettin Kayhan ise MTTB Genel Muhasibiydi. Yardımcısı da hemşehrim Mustafa Mutlu idi.

27 Mayıs Darbesiyle MTTB jandarma süngüsüne, hukuksuluğa, tehdide, tacize, can ve mal güvenliğinin yeterli olmadığı bir dönem yaşıyordu. Çanakkale Zaferi kutlamaları için tahsis edilen Kadeş Gemisi’ne kolilerle içki yükleyen, kadın iç çamaşırlarını Türk Bayrağını indirerek göndere çeken bir dönem içinde, Yaşar Özdemir, Faruk Narin ve Yüksel Çengel yönetiminden MTTB seçimle alınarak Fetih, Kıbrıs ve Keşmir mitingi, Çanakkale Zaferi kutlamaları ile damga vuran, ilk defa Rüstem Paşa Medresesi’ni Talebe Yurdu olarak hizmete sokan Rasim Cinisli ile yeni bir dönem başlatılmıştı. Nöbeti devralan İsmail Kahraman dönemi ise aynı hizmetleri sürdürmüş Türkiye genelinde bölücü tehdit komünizmi telin eylemleri başlatarak Anadolu, Bayrağa Saygı, Şahlanış Mitinglerini hayata geçirmiştir.

DURDURUN DÜNYAYI İNECEK VAR

Sözkonusu yıllar gençlik hareketlerinin hız kazandığı, anarşide işaret fişeğinin atıldığı, uçların keskinleştiği, üniversite yönetiminin ve hükümetin bunlara sadece seyirci kaldığı yıllardı. Yeni dönemin MTTB Genel Başkanı bu defa İİTİA öğrencisi Samsun Kavaklı Çerkez Beyi Burhanettin Kayhan oldu. Bazıları şöhreti, imkanı, ünvanı sevmiş olsalar gerek ki söz vermelerine ve istişare kararlarına rağmen ikili oynamayı tercih ettiklerinden seçim Kayseri’de tamamlanamadı, İstanbul’a taşındı. Buna rağmen Burhanettin Kayhan ipi göğüsledi. Siyonist yönemin müslümanlarca kutsal bir mabet olan Mescid-i Aksa’yı yahudilere işgal ettirmesi üzerine MTTB Mescid-i Aksa Haftası ilan etti. Bunun intikamı MTTB bombalanarak alındı ve Mustafa Bilgi şehit edildi. MTTB Gençleri “Bir ölüp, bin dirileceğiz” diyerek yürüdü. Beşiktaş’taki Işık Mühendislik’te Mehmet Cantekin öldürülünce, Semih Topçu adındaki MTTB’li öğrenci tutuklanarak 11 ay cezaevinde kaldı, sonra aklandı. Batılı güçler, SSCB ve derin devlet oyun içinde oyun sergiliyordu.

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği üyesi komünist-anarşit militanlar tarafından Mehmet Büyüksevinç şehit edildi, katliam arkadaşlarının üzerine yıkılmak istendi. Ancak muvaffak olunamadı. Bu defa Battal Mehetoğlu öldürüldü.

Tekel olan TRT ve medya olayı İkinci Kubilay olarak değerlendirdi. Türkiye Öğretmenler Sendikası TÖS greve gitti. 69 Deniz Subayı bildiri yayınladı. Esas amacını unutarak bölücülüğe, anarşiye, kaosa çanak tutan FKF, Dev-Genç, TMGT ve terör örğütü PKK’ya esas teşkil edecek Deverimci Doğu Kültür Ocakları gibi kuruluşlar eylemlerini artırdı. Hükümet sıkışınca, İçileri Bakanı Haldun Menteşe “Bana Katil Bulun” diye açıklama yaptı. Bunun üzerine 11 MTTB’li genç Salih Doğan Pala, Tuncer Arabul, Gündoğan Üçer, Arif Önemli, Hurşit Korkmaz, Süleyman Özerol, Hoca Akıncı tutuklandı. Bir sene kadar cezaevinde kaldıktan sonra berat ettiler. Burhanettin Kayhan bu şartlarda gençliğe hizmet etti. Öğrencilere burs, kredi, barınacak yer buldu, hatta evini açtı. Cezaevlerindeki arkadaşlarını hergün ziyarete gitti.

Burhanettin Kayhan Yıldzı Teknik Üniversitesi öğrencilerinin kurduğu Halk Mahkemelerinde vücudunda sigara söndürülen öğrenci Tahir Gören olayı ile ilgilendi. Elektriği, telefonu, suyu kesilen, kalorifer yakıtı biten, personel maaşları ödenmeyen MTTB için kapı kapı dolaştı, bunların telafisi için gönüllüler buldu. Öğrenci dernekleri seçimindeki hile ve sandık oyunlarına son verdi. İşbirlikçieri deşifre etti. Dilerim MTTB Tarihi yazıldığında bunlar daha teferruatlı anlatılır. Tuzaklara düşmeyen, fikri müdaceleyi önde tutan, gençliği çatışmalara götürmeyen, sokaklara dökmeyen Burhanettin Kayhan görev süresi olan iki yıl dolunca nöbeti aynı akademiden MTTB Genel Muhasibi Ömer Öztürk’e devrederek iş aramaya başladı.

BİR SİVİLİN ÇİLELERİ

Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu’nun rektör olduğu dönemde Atatürk Üniversitesi’ne öğretim görevlisi olarak girdi. 3 sene çalıştı. Dönem arkadaşı Sacit Adalı (Prof. Dr.) ile aynı odayı paylaştı. Askerlik dönüşü inancından dolayı üniversiteye alınmadı. Prof. Dr. Sacit Adalı’ya göre inancından değil, çok iyi bir teşkilatçı, toplayıcı, geniş muhitli bir müteşebbis olduğundan üniversiteye geri dönemedi. Adalı’yı aynı günlerde Erzurum 9. Kolordu Komutanı Korgeneral Musa Öğün çağırıyor. Daha içeri girer girmez de “kovarım seni, kapı dışarı ederim, sürerim” biçiminde tehditler savuruyor. Odasına dönünce Burhanettin Kayhan ile istişare ediyorlar. Belli ki bu tehdit ispiyonlar sonucu esasında Burhanettin Kayhan’a. Demek derin devlet raporları öyle gidiyor.

Burhanettin Kayhan Başbakanlık Müşaviri olarak atanıyor. İşte bu günlerde birlikte Sırdaş Yayınevi’ni kurduk. Dört ortaktık. SSCB yanlıları o yıllarda gerilla günlüğü gibi kapağında kurşun delikleri olan kitaplar yayınlıyorlardı. Burhanettin Kayhan’a yazılarını da içine alan bir çalışma yaparak kitap yazmasını istedim. İnsan endeksli kitap iman ve ahlak ile örtüştürülmüş, gençlik eylemleri eklenmişti. “İslam Gençliğinin Stratejisi” adıyla yayınlandı. Hemen iki baskı yaptı, 10 bin okuyucuya ulaştı. Yeni baskısı aranıyor. Mevcudu yok. Bir müddet sonra hükümet değişince İstanbul’a geri döndü. Yayınevimiz zirvede iken dağıldı. Burhanettin Kayhan’a devredildi ve Kayıhan Yayınevi olarak hayatını devam ettirdi. İlim üretemeyen üniversitelerin reddettiği çalışmalar, sonra tefsir, hadis, akaid ve tarihi eserler neşretti. Bugün Adem Kuşkulu yönetimindeki yayınevi 350 eserle insanlığa olan hizmetini sürdürüyor.

ÖLÜM ÖLDÜRÜLMÜYOR KABİR KAPISI KAPANMIYOR

Buhranettin Kayhan geç evlendi, Ahlat Mezar Taşları akademik çalışmasıyla bilinen Nermin Hanım ile hayatını birleştirdi. Mehmet Emin ve Ali Kerem adını verdiği iki çocuğu oldu. İdealizme sahip iki evladını ve ailesini çok sevdi. Yeğeninin çöken bir duvar altında kalarak hayatını kaybetmesi O’nu etkiledi. Bir kalp krizi sonucu da 60 yaşında İstanbul Florya’daki evinde vefat etti. Nurlar içinde yatsın, peygamberimize komşu olsun. Cenaze merasimine yurtdışı ve içinden çok sayıda dostları ve sevenleri geldi. Bütün bunları ESKADER Akademi’nin Timaş Cafe’deki toplantısında Prof.Dr. Nevzat Yalçıntaş, eski Anayasa Mahkemesi Üyesi, hala Turgut Özal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sacit Adalı, Erzurum eski milletvekili ve MTTB Başkanı Rasim Cinisli’yle birlikte konuştuk. Vefat ettiği 2002 yılında da değerli yazar arkadaşımız Ali Nar’ın İstanbul Fatih’teki İslami Edebiyat Dergisi lokalinde bir anma, bir vefa toplantısı yapılmış, bendeniz de Ankara’dan özellikle giderek iştirak etmiştim.

Burhanettin Kayhan hayatı boyunca hiç para kazanmadı, kazanamadı. Şikayet de etmedi. Mescid-i Aksa için ön safta yürüdü. İnsanımızı ve ülkemizi bölecek senaryoları gördü ve bu tuzaklara düşmedi. Hükümeti uyardı. İnsan endeksli çalışmalar yaptı, iman ve ahlak’ı hep öne çıkardı. Fırsatçılığa karşı çıktı. Dosdoğru idi. Hep dik durdu. Bundan dolayı eleştirildi ama hiç yamuklaşmadı, yumuşamadı. Türkiye’nin ve toplumun bugünkü çıtasının çok üstünde olması gerektiğine inanıyordu. Mevcut eğitimin insanımızı hantallaştırdığını, kolaycı yaptığını anlattı. İki yüzlülüğe, riyaya hiç tahammül edemedi. Dostlarının hata ve eksiklerini yüzüne söyledi. O zaman ve ölene kadar da “yalnız adam” kaldı. Toplayıcı, derleyici bir özelliği vardı. Yayın hayatını siyasete ve üniversiteye tercih etti. Göze girmek için fırsat kollamadı. Hep kendisi oldu, olduğu gibi göründü.

Payına düşen her vazifeyi yaptı. Olayları ve yayınları dikkatle izlerdi. Alicenaptı, mükrim bir insandı. Profesyonellikten çok uzaktı. Güven vericiydi. Hakk dostu ve has bir dosttu. Az da olsa gerçek dostlarıyla iletişimini hep sürdürdü. Beyefendiydi. Hep cemaatle ibadeti tercih etti, bu bakımdan hergün Sultanahmet Camii’ne gitti, inananlarla birlikte olmayı yeğ tuttu. İnsan-ı kamil örneği biriydi. Öğreten ve paylaşan bir aydındı. Güreşirdi, iyi yüzerdi ve doğa yürüyüşleri yapardı. Kendisiyle İstanbul, Erzurum ve Hasankale’deki birlikteliğimizde bunları yaşadım.

Eskimez dostlarını Fatih Çarşamba’daki mütevazi bekar evinde konuk eder, otele bırakmazdı. Kendi sorunlarını değil, dostlarının meseleleri onu daha fazla ilgilendirirdi. Örneği günümüzde az bulunan medeni inanç sahibi bir entelektüeldi. Türkiye’nin muhtarı gibi ülkenin dört bir yanındaki arkadaşlarını bilir ve temasını hiç eksik etmezdi. Haluk biriydi. Sorumlu ve idealistti. İslam coğrafyasındaki müslümanların dertlerini de kendine dert edinmişti. Vefat ettiğinde Fatih Camii’ndeki cenaze törenine islam coğrafyası ve batıdan da onca dostu gelmişti.

60 YAŞIN ŞEREFİ VE BEREKETİ

Bir defasında Ankara’ya geldiğinde Kocatepe Camii’nde ayakkabısını bulamadı. Hiç kızmadı, zaten hiç öfkelenmezdi. “Demek ihtiyacı olan biri almış” diyerek aşağı kattaki Beğendik’e takunyalarla inerek yeni bir ayakkabı aldı. Arabası çalındı. Yıllar sonra Akdeniz’de bir samanlıkta bulundu. Necip Fazıl Kısakürek borç istemişti. Dostlarından buldu ve verdi. Biray sonra Üstad borcunu ödemek üzere MTTB Binasına geldi. Burhanettin Kayhan “Üstad ben size böyle bir borç verdiğimi hatırlamıyorum” deyince Necip Fazıl “Sevgilim çok lütufkarsınız. Teşekkür ederim.” demişti kendisine has üslubuyla. En iyi teşkilatcılığının örneklerinden birini de Erzurum’da sergiledi. Necip Fazıl Kısakürek’i Erzurum’da konuk etti, proğramlar yaptı. Üstadı çok severdi, O’nun “Zaman bendedir ve mekan bana emanettir şuurunda bir gençlik” olarak başlattığı Gençliğe Hitabesini hayata geçirmeye çalıştı, “yepyeni bir gençlik çalışması” onun için hep birinci sırada ayrıcalıklı oldu. Artık sahaflarda bile bulunmayan İslam Gençliğinin Strateji isimli çalışmasının galiba yeni bir baskısının, yeni bir vitrinle sunulmasının zamanı gelip geçiyor.

EKSİKLİĞİ DUYULAN BİR DOST BİR AYDIN

Prof. Dr. Süleyman Yalçın Çanakkale’de kendi köyü yakınlarında arkadaşlarıyla birlikte olmak için Saroz Körfezi’ne Burhanettin Kayhan’ı da davet etmişti. Emekliliğinde kullanılmak üzere bir yazlık yaptırmıştı. Hemen yanında da Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş ve İşadamı Sabri Özpala’nın yazlığı vardı. Türk mimarisi ve süsleme sanatlarıyla yapılı olan bütün bu tapulu yazlıklar 2005 yılında hükümetin aldığı bir kararla “milli park” yapılması iddiasıyla parası ödenmedin yıktırıldı. Hala da öyle milli park falan değil!. Hiç kimse de kamuya dava falan açmadı.

Eksikliğini bütün dostlarının hissettiği Burhanettin Kayhan(1942-2002) bir önceki Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’e de genel başkanlık yapmıştı. Döneminin bütün arkadaşları bugün siyasi iradenin hep ileri gelenleri. Bu noktaya gelmede sözkonusu MTTB çalışmalarının önemli katkıları vardır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da MTTB Orta Öğretim Komitesi’ndeydi. Rahmetli Burhanettin Kayhan’ın mekanı cennet olsun, nurlar içinde yatsın, kitap çalışması da yenilenerek, anılarla, resimlerle, katkılarla kitapçı vitrinlerinde ve kütüphane raflarında yerini alsın temenni edirim.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.