YOLSUZLUKLARIN BÜYÜKLÜĞÜNÜ ALGILAYAMIYORUZ – Ruhittin SÖNMEZ
YOLSUZLUKLARIN BÜYÜKLÜĞÜNÜ ALGILAYAMIYORUZ - Ruhittin SÖNMEZ
Son zamanlarda yolsuzluklar ve çetelerin üzerine gidildiği, yapılan operasyonlarla çok sayıda
suç çetesinin çökertildiği haberlerini okuyoruz. Fakat bu çökertilen çetelerin yasadışı yollardan
kazandığı paranın toplamı hakkında bir bilgimiz yok.
Usta Gazeteci Orhan Uğuroğlu 20 Ocak 2024’te yazdığı köşe yazısında “İzmir’in Çeşme
ilçesinde, yolsuzluk, rüşvet ve kara para aklama suçlarına yönelik düzenlenen
operasyonda “4’ü gümrük memuru 6 kişi tutuklandı” haberini değerlendirmiş.
Şüphelilerin adreslerinde yapılan aramalarda dolar, Euro ve Danimarka Kronu olarak bulunan
nakit döviz tutarının TL karşılığı 35 milyar 121 milyon 700 bin lira imiş. Bir de değeri gizlenen
çok sayıda ziynet eşyası ele geçirilmiş.
Halkımızın çoğu, kafasında TL’den 6 sıfır atılmadan önceki milyar TL gibi bir değer tasavvuru
olduğundan, haber konusu rakamın dehşetini algılayamıyor.
“BAY ÖZGÜR” DEĞİL, “ÖZGÜR EFENDİ”- Ruhittin SÖNMEZ
“BAY ÖZGÜR” DEĞİL, “ÖZGÜR EFENDİ”- Ruhittin SÖNMEZ
R. Tayyip Erdoğan’ın konuşma ve davranışlarında, Cumhurbaşkanı sıfatı yerine, AKP Genel
Başkanı özelliği ağır basıyor.
Cumhurbaşkanı olarak (siyasi rakipleri de dahil) bütün Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının onurunu / şerefini / haysiyetini / gururunu koruması gerekir. Bu hem insani
ve hem de görevinin gereği olan bir yükümlülük.
Ama Erdoğan siyasi rakiplerini küçümsemekten çekinmeyen bir liderdir.
Siyasi liderliğini dindarlık üzerine inşa etmiş biri için dikkat çekici bir durum bu. Çünkü Hazreti
Peygamber için müşriklerin bile “güvenilir Muhammed” (Muhammed ül emîn) dedikleri bilinir.
Yani rakipleriniz ve düşmanlarınız üzerinde bile saygı uyandıran bir devlet adamı olmak
çok önemlidir. Bunun yolu da rakiplerinizin ve düşmanlarınızın da kişiliklerine, inançlarına,
kutsallarına saygılı olmaktan geçer.
Mustafa Kemal Atatürk’ün galip geldiği savaşlardan sonra bile düşman tarafın komutanlarına,
bayrağına, askerine saygılı tavrına dair örnekleri hatırlayınız. Bu yüzden yaşarken de
sonsuzluğa uğurlandıktan sonra da düşmanlarımızdan ve çok uzakta olan dostlarımızdan da
saygı gördü.
KAMBUR KAMBURU GÖRDÜĞÜNDE RAHATLAR – Ruhittin SÖNMEZ
KAMBUR KAMBURU GÖRDÜĞÜNDE RAHATLAR - Ruhittin SÖNMEZ
Hukuk Fakültesinde iken bir hocamızın söylediği sözü hiç unutmadım: “Dünya tarihinde yokluk ve yoksulluktan dolayı isyanlar olmamıştır, isyanları başlatan adaletsizliktir.”
Bu söz “her adaletsizlik olan yerde isyan olacaktır” anlamına gelmiyordu.
Dr. Zülfikar Özkan ise “Beynin Mutluluğa Ayarlanması” isimli kitabında şu tespitleri naklediyor:
“İnsanı mutsuz eden, fazla şeye sahip olmaması değil, başkalarından azına sahip olmasıdır. Bir kambur, başka bir kamburu gördüğü zaman rahatlar.”
“İnsan istemeyi aklından geçirmediği malların yokluğunu kesinlikle hissetmez. Bununla birlikte yüz kat fazlasına sahip bir başkası, istediği şey onda olmadığı için kendini mutsuz hisseder.”
“Zenginlerin büyük serveti yoksulları huzursuz etmez. Buna karşılık zenginler bir niyetini gerçekleştiremediğinde sahip olduklarıyla avunmazlar. Zenginlik deniz suyuna benzer. Ne kadar içilirse o kadar susatır. Aynı şey şöhret için de geçerlidir. İsteklerimiz gerçekleştikten sonra onlara alışırız. Sahip olduklarımıza zamanla kayıtsız kalırız.”
“İnsan başkalarıyla iletişim kurarak rahatlamak istiyor. Bir insan kendisi gibi benzer acıyı çeken kişilerle bağlantısı olduğunda daha fazla acıya dayanabiliyor. Diğerlerinden soyutlandığı zaman acısına daha zor dayanabiliyor.”
Gerçekten 1999 Kocaeli depreminde diğer şehirlerden gelen hekimler depremzedelere terapi yapmaya çalışıyorlardı. Bir uzman doktor “çok ilginç, bizim insanımız bu toplu terapiyi her gün kendileri yapıyor. Bize ihtiyaçları yok. Çünkü hep deprem hakkında görüşerek terapiden beklediğimiz yararı sağlıyorlar” demişti.
NAZIM HİKMET ŞİİRİ OKUYAN BAŞBUĞ TÜRKEŞ’TEN DAHA MI MİLLİYETÇİSİNİZ? – Ruhittin SÖNMEZ
NAZIM HİKMET ŞİİRİ OKUYAN BAŞBUĞ TÜRKEŞ’TEN DAHA MI MİLLİYETÇİSİNİZ? - Ruhittin SÖNMEZ
Gençlik dönemimde, Nazım Hikmet Ran sağ (milliyetçi- muhafazakâr) kesimin içinde “vatan haini” olarak değerlendirilen biriydi.
Fakat yıllar sonra, Azerbaycan’da irtibatta olduğumuz ve Türk milliyetçisi olduğundan kuşku duymadığım dostlarımızın müthiş Nazım Hikmet hayranı olduğunu gördüm.
Azerbaycan’da şiir sanatı bizden çok daha iyi bilinir, yaşanır ve hemen herkesin ezberinde onlarca şiir vardır. Hatta sadece Azerbaycanlı sanatçıları değil, Türkiye’de yetişen divan ve halk edebiyatının şair ve yazarlarını da bizden çok daha iyi tanırlar.
Ama Azerbaycanlı dostlarımın Nazım’a olan hayranlıkları sadece şiir sanatına ve sanatçının yazdığı şiirlerine değildi. Onlar, Sovyetler Birliği’nin Türk Milliyetçilerine karşı en ağır zulümleri yaptığı bir dönemde, Nazım’ın kendisini hep TÜRK olarak tanıtmasını çok taktir ediyorlardı.
ORTA ÇAĞ AVRUPASI GİBİ – Ruhittin SÖNMEZ
ORTA ÇAĞ AVRUPASI GİBİ – Ruhittin SÖNMEZ
Tarihi olayları o dönemin şartları içinde yorumlamak gerekir. Ancak “tarih tekerrür ediyorsa” o dönemlerde yaşanan bazı olayların sebep ve sonuçlarından ders çıkarmak mümkün olmalıdır.
Çünkü insanoğlunun zekâsı, davranışları öyle düşündüğümüz gibi çok da değişmemiştir.
Daron Acemoğlu ve Simon Johnson’un yazdığı “İktidar ve Teknoloji” kitabında ortaçağ
Avrupa’sındaki teknolojik gelişmelerin ve verimliliği artıran uygulamaların toplumun
genelinde bir refah artışına yol açmadığı anlatılıyor.
Günümüzdeki teknolojik gelişmelerle kıyaslanması mümkün olmasa da mesela su ve yel
değirmenlerinin devreye girmesiyle işçi başına verimlilik elle çalışan değirmenlerin 20 katına
kadar çıktı.
1000-1300 yılları arasında tarım teknolojilerinde yaşanan diğer gelişmelerle birlikte özellikle
İngiltere’de tekstil sektörü gelişti. Bu sektör ileride yaşanacak sanayi devriminde kilit rol
oynadı.
Fakat verimlilikteki bu artış, işçilerin maaşları ve yaşam şartlarını iyileştirmediği gibi
çoğunluğun yoksulluğunu daha da arttırdı.
Çünkü çiftçiler daha fazla çalışmalarına rağmen, dolaylı ve dolaysız vergilerle mahsulün çok
büyük bir kısmını efendilerine vermek zorunda idi. Çok çalışan ve yeterli beslenemeyen
köylülerin ortalama yaşama süresi 25 yıla kadar düşmüştü.
Çünkü Ortaçağ Avrupa’sında bir işgücü piyasası yoktu. Değirmenler arasında bir rekabette söz konusu değildi. Çalışan köylülerin lordlara ve din adamlarına karşı itiraz etmeleri mümkün değildi.
Baskı ve zorla çalıştırılıyorlardı.
1300’lerin ilk yarısında yoksulluk, beslenmeme ve temizlik sorunları yüzünden salgın hastalıklar patlak verdi. Mesela İngiltere’de ortaya çıkan kara veba sonrası İngiliz nüfusun üçte biri ile yarısı kadar bir kısmı öldü.
“Peki, değirmenlerin, nalların, dokuma tezgahlarının, el arabalarının ve maden işletmeciliğindeki ilerlemenin getirdiği ekstra üretim nereye gitti?”
Bir kısmı şehirlerde artan nüfusu beslemek için kullanıldı. Ama üretim fazlasının çoğu büyüyen dini hiyerarşik yapıya gidiyordu. Onlar da katedraller, manastırlar, kiliseler inşa ettiriyordu.
Tahminlere göre 1300’lere gelindiğinde başrahipler, piskoposlar ve diğer yüksek ruhban
sınıfı, tüm tarım arazilerinin üçte birini elinde tutuyordu.
Sevgili okuyucularım bu tarihlerin Osmanlı Devleti’nin kuruluş yılları olduğunu düşünmenizi
istiyorum.
ADALET CAN ÇEKİŞİYOR – Ruhittin SÖNMEZ
ADALET CAN ÇEKİŞİYOR - Ruhittin SÖNMEZ
Hatay Milletvekili Can Atalay’ın başvurusu ile Anayasa Mahkemesi (AYM) 2. defa hak ihlali kararı verdi. Yine 2. defa bu ihlali kaldırması için kararın gönderildiği görevli İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi topu Yargıtay 3. Ceza Dairesine attı.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi yine “ihlal kararının hukuki bir değeri ile geçerliliği yoktur. Bu nedenle bu karar yok hükmündedir, ihlal kararına uymayacağız” anlamına gelen yeni bir karar verdi.
Artık tuzun koktuğu bir aşamaya gelindiği görülüyor. “Tüm anayasal hakları ve anayasal düzeni yerle bir eden” bir karardır bu.
AYM ile Yargıtay arasında bir astlık üstlük ilişkisi yoktur. Her biri kendi görev alanına giren alanlarda karar verir. AYM bir temyiz mahkemesi gibi inceleme yapmaz ve Yargıtay kararını iptal edemez.
Ancak İnsan Hakları ihlallerinde bireysel başvuru hakkı kapsamında yapılan başvurularda AYM tek yetkilidir. Verdiği karar herkesi bu arada diğer yargı organlarını da bağlar.
AYM kararları da tartışılabilir, hatalı veya yanlış bulunabilir ancak tanımıyorum veya uygulamıyorum denilemez.
Tıpkı Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) seçimlere dair kararları gibi, AYM’nin kararları da yanlış dahi olsa uygulanmak zorundadır.
Mesela YSK’nın “Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan birleşik oy pusulaları geçerli değildir” yasa kuralına rağmen, mühürsüz oyları geçerli sayan hukuksuz kararı uygulandı.
Yine 2019 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Seçiminin yenilenmesi kararı asla hukuki değildi, tamamen siyasi bir karardı. YSK’nın bu kararı Türkiye Cumhuriyeti hukuk tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Fakat bu YSK kararı da uygulanmıştır.
AŞIRI ÖZGÜVEN VE KİBRİN SONU – Ruhittin SÖNMEZ
AŞIRI ÖZGÜVEN VE KİBRİN SONU - Ruhittin SÖNMEZ
Daron Acemoğlu ve Simon Johnson’un yazdığı “İktidar ve Teknoloji” kitabında Süveyş Kanalı’nın hikayesi de anlatılıyor. Sonra bu olayı anlatan birkaç bilimsel makale daha okudum. Gördüm ki; bu olaydan ve o çok zor projeyi hayata geçiren Fransız Ferdinand Lesseps'in Panama Kanalı’ndaki başarısızlığından da çok önemli dersler çıkarılabiliriz.
“Kızıldeniz ile Akdeniz arasında kanal açarak Hint Okyanusu’na açılmak” fikri ta firavunlar döneminden beri vardı. Osmanlı döneminde ise Süveyş Kanalı’nın açılması fikri Sultan 2. Selim'le başlar ve Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa döneminde de tartışılır.
Fransız diplomat Ferdinand Lesseps Mısır’da görev yaparken Mısır’ı yönetenlerle tanışır ve 1854 yılında projeyi kabul ettirmeyi başarır. Hidiv Said Paşa Lesseps’in kurduğu şirkete projeyi yapması ve Mısır’a yıllık yüzde 15’lik gelir payı vermesi karşılığında, 99 yıllığına işletme imtiyazı verir.
Lesseps ikna gücü çok yüksek bir diplomat olsa da mesele birçok devleti ilgilendirmekte idi. Ayrıca finans temini ve teknolojik zorlukları vardı. Projeye zamanın süper gücü İngiltere karşıydı. Osmanlı Devleti kendi valisinin verdiği bu imtiyaza rağmen çekimser kaldı.
“Bu aşamada Osmanlı Devleti, Rusya ile 1853-1856 Kırım Harbine devam etmekte olup, İngiltere ve Fransa ile müttefik konumdadır. Bu nedenle kanal projesinde ciddi ve kesin bir adım atmamıştır. Osmanlı Devleti çekimser kalarak, müttefiklerinden herhangi birini küstürmek istememiştir.”
Osmanlı Devleti projeye onay vermemesine rağmen 1861’de kanal kazılmaya başlandı. “Kanalın uluslararası geçişlere açık olacağı ve hiçbir ülkeye imtiyaz tanınmayacağı” ilan edildi.
AŞK OLSUN HAYAT DEĞDİ Mİ? – Ernail KOÇ
AŞK OLSUN HAYAT DEĞDİ Mİ? - Ernail KOÇ
Samsun’a çok hizmeti olan Dr. Naci Şen arkadaşımın hediye gönderdiği öğretmen arkadaşı Bedriye Yazgan’ın yaşadıklarını yazdığı bir kitap.
///
Samsun Bafranın köyünde doğup büyüyen bir kız çocuğu.
İlkokuldan sonra zorla ailesini ikna edip kız enstitüsünde okuyor, yine ailesini ikna edip yatılı öğretmen okulu imtihanlarına girip kazanıp öğretmen oluyor.
Her ne kadar sonradan sevse de genç yaşta evlilik; kayınvalide, kayınbirader ve eltilerle bir arada küçük bir evde kalabalık ortamda başlayan bir evlilik hayatı.
İlk kız çocuktan sonra ikinci doğan bir erkek çocuk büyüklerin engeli, babanın ilgisizliği ile havale geçiren evdeki büyüklerin hocalardan şifa araması sonucu sakat kalan erkek çocuğu...
///
HASBİHAL – Dr. Zülfikar ÖZKAN
HASBİHAL – Dr. Zülfikar ÖZKAN
Çok değerli akrabalarım, dostlarım ve sevgili öğrencilerim,
Bu yılbaşı dolaysıyla sizlerle biraz dertleşmek istiyorum. İlerlemiş şu yaşımda, özellikle her yılbaşında zaman zaman nefis muhasebesi yapıyorum. Böylece vicdanımı aktif tutmak istiyorum. Kendimi, yaratılış amacım ve sorumluluklarım açısından hesaba çekmeğe çalışıyorum.
Vicdanın sesini duyabilmek için, o sese muhalif olan sesleri dinlemek istemiyorum. Bilimsel çalışmalara ağırlık vererek vicdani/ahlaki değerlerimin sesini dinlemeye çalışıyorum.
İnsanlara daha iyi davranmak, duygularımın esiri olmamak, iyiyi ayırt edebilmek ve evrenin doğasına uygun davranmak için çaba sarf ediyorum.
Epiktetos’un “Tanrı, koruyup gözetmen için seni sana emanet etti. Kendini koru, gözet ve ihmal etme.” sözlerini aklımdan çıkarmıyorum. Kendimi, fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal boyutlarda geliştirmek için çabalıyorum.
Annemden ve babamdan, teskin edici ve ağırbaşlı bir huya sahip olmayı, herkesin güvenini kazanmayı, kimseye dalkavukluk etmemeyi, toplumun içinde cana yakın olmayı, kaba olmamayı, laf cambazlığı yapmamayı, kendi bedenime özen göstermeyi, insanlarla sağlıklı iletişim kurmayı, iftiraya kulak asmamayı, yeniliklerin peşinden koşmayı öğrendim.
Ağabeyim de bana insanlardan kopmamayı ve yalnız kalmamayı öğretti. Hallac-ı Mansur sözleriyle söylersek, ”Cehennem acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir.” Yeni yılda bu açılardan da kendimi değerlendirme arzusu duyuyorum.
2024 yılı, güzellikleri dile getirmemize, birbirimizle kucaklaşmamıza, bir arada olma arzumuzun pekişmesine ve birleştirici olmamıza vesile olsun inşallah. Yeni yıla nasıl girersen öyle geçermiş diyorlar. Ben de diyorum ki yeni yılda yüzünden gülücükler hiç eksik olmasın.
2024 Yılında gönülden gönüle sevgiler artması dileğiyle mutlu yıllar...
Allah'ım 2024 yılında hastalara şifa, dertlilere deva ihsan eyle.
Yeni yılda kimseyi yalnız bırakma. Allah'ım yeni yılda kendimizi daha üretici ve daha işe yarar konuma getir.
Ömrümüz boşuna geçmesin inşallah.
Amin.
BİLİM VE SANATTAN UZAK MİLLİYETÇİLİK OLMAZ – Ruhittin SÖNMEZ
BİLİM VE SANATTAN UZAK MİLLİYETÇİLİK OLMAZ - Ruhittin SÖNMEZ
Gelişmiş bir toplum olmanın ilk şartı bilim, uygar bir toplum olmanın ise sanat alanında ileride olmaktır.
Günümüz Türkiye’sinde kendilerini milliyetçi, muhafazakâr, Müslüman, yerli millî veya solcu olarak tanımlayan bütün kesimlerin çoğunluğu, maalesef, bilime mesafeliler ve sanat ve estetik kaygısından uzak durumdalar.
Bu yüzden gelişmiş ülkeler sıralamasında sadece ekonomik açıdan değil, güç ve itibar açısından da daha ileriye gidemiyoruz.
M. Akif’in “asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı” mısraında kastettiği anlamı Milliyetçilik, solculuk gibi kavramlar için de genişletmemiz lazım.
Bunu yapmanın ilk adımı, çağımızın “bilim ve sanatın alabildiğine özgür olması gerekir” anlayışını benimsemekle atılabilir.
Kim, Kime Hakkını Helal Edecek – Ecz. Erdal GÜZEL
Kim, Kime Hakkını Helal Edecek – Ecz. Erdal GÜZEL
12 kınalı kuzumuzun cenaze törenlerini TV ekranlarında gözyaşlarıyla izliyoruz.
Al bayrağa sarılan tabutların başında imamlar “Hakkınızı helal ediyor musunuz “ diye soruyor.
Cemaat, yüksek sesle “Helal olsun” diye karşılık veriyor.
Oysa, kim kime hakkını helal edecek diye sormak lazım.
Hayatlarının baharında olan bu yiğitlerin kimin üzerinde hakları olabilir ki. İşin doğrusu asıl helallik Mehmetçiklerden istenmelidir.
Siyasilerin tutarsız ve samimiyetsiz açıklamaları.
Tuzu kuruların timsah gözyaşları, şehit evlerinin yürek yakan görüntüleri,
Ülkenin varlıklarından en az faydalanan kesimin vatan uğruna kanlarını dökmeleri, kimin kimden helallik alacağını söylüyor.
Ey şehit yavrularımız. Bizlere hakkınızı helal ediniz. Sizleri yaşatacak bir ortamı hazırlayamadık. İyi bir hayat standartı oluşturmadık.
Güzel gelecekler sağlayamadık.
Kardeşçe yaşamayı beceremedik.
Kanlarınızla suladığınız vatan toprağında huzur içinde yatınız.
Hakkınızı helal ediniz.
Ruhlarınız şad olsun.
*BOP PROJESİ* Prof. Dr. Yavuz KAYA
*BOP PROJESİ* Prof. Dr. Yavuz KAYA
Prof. Dr. Yavuz Kaya diyor ki:
*Bir kez daha düşünün! Bu ülkede;*
*-Neden ağır bir ekonomik yıkım yaratıldı?*
*-Neden varlıklarımız satıldı?*
*-Neden altın rezervimize kadar ihtiyat akçemiz harcandı?*
*-Neden inanılmaz bir dış borç yaratıldı?*
*-Neden Londra mahkemeleri yetkili kılındı?*
*-Neden maliyetinin çok üzerinde alt yapı çalışmaları yapıldı, 30 yıllık garantiler verildi, hem de enflasyona indeksli kur ile?*
*-Neden Atatürk ismi silinmeye çalışılıyor?*
*-Neden T.C. tabelaları kaldırıldı?*
*-Neden sınır güvenliği yok ve vasıfsız milyonlarca sığınmacı ülkeye dolduruldu?*
*-Neden bir demografik bozulma yaratıldı?!*
*-Neden yetişmiş insan gücümüz yurt dışına sevk ediliyor ve çekiliyor?*
OKULLARINI TERK EDEN ÜNİVERSİTELİLER – Ruhittin SÖNMEZ
OKULLARINI TERK EDEN ÜNİVERSİTELİLER - Ruhittin SÖNMEZ
2021’de 338 bin 926, 2022’de 389 bin 564 öğrenci üniversiteleri terk etti. Bu veriyi Yükseköğretim Kalite Kurulu (YÖKAK) raporunda yer alan, “Mezunlar Hariç Üniversiteden Ayrılan Öğrenci Sayısı” tablosundan aldım.
Aynı rapora göre, 2021 ve 2022’de üniversiteyi bırakan öğrenci sayısı, ülkedeki 50 ilin nüfusunu geçerek, 728 bin oldu.
Raporda 2021’de 4231, 2022 yılında 10 bin 902 öğrencinin Kocaeli Üniversitesi’ni bıraktığı görülüyor.
Bu veriler üretildiğine göre… Plansızlık, kalitesizlik ve verimsizliği gösteren bu rakamların işaret ettiği gerçeklere uygun önlemler alınmış olması gerekirdi, değil mi?
2015 yılında 100 bin civarında başlayan üniversiteden ayrılan öğrenci sayısı her yıl gittikçe artmaya devam etmiş ve son üç yılda 340 bin - 390 bin arası rakamlara çıkmış. Demek ki bir tedbir alınmamış veya etkili olmamış.
Bu verilerin alt açılımlarını tahmin edebiliyoruz.
Üniversitelerin birçok bölümü, öğrencilerin mezun olduktan sonra bir iş bulmalarını ve insanca yaşamalarını sağlayacak bir ücret almalarını sağlayamıyor. Yine birçok bölümün mezunu kendilerini hayata hazırlayan bilgi ile teçhiz edilemediği için, işverenlerce eleman alımında tercih edilmiyor. Bunlar genellikle işsizler ordusuna katılmak üzere mezun oluyorlar.
Üniversiteyi okuyan öğrencilerden bir kısmı bu gerçeği mezun olmadan görüyor. Üstelik mezun oluncaya kadar kendilerine yapılan yatırımların (aile desteklerinin) boşa gideceğini fark ediyor. Fayda/ maliyet analizi yapınca birkaç yıl daha üniversitede öğrenci olmanın mantıksız olduğu kanaatine varıyorlar.
Üstelik son senelerde özellikle büyük şehirlerde hayat o kadar pahalandı ki birçok aile bunun altından kalkamıyor. Dünyada evlatlarına en fazla yatırım yapan ebeveynler Türk anne babalardır. Onlar da bu masraflara dayanamayıp çocuklarını geri çağırıyor.
Zaten bu yılki YKS’de büyükşehirlerdeki üniversiteleri tercih edenlerin sayısında azalma olmuştu. “Tercih sayısı İstanbul’da 798 bin, Ankara’da 320 bin, İzmir’de ise 214 bin gerilemişti. Üç büyük şehir dışında “üniversite şehri” olarak bilinen Eskişehir, Bursa, Antalya, Mersin, Sakarya, Samsun gibi kentleri tercih eden öğrenci sayısı ise 1 milyon 122 bin azalmıştı.”
Ortalama ücretin asgari ücret seviyesine yaklaştığı, asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı bir ülkede bu olanlar sürpriz değil.
Aileleri açlıkla boğuşan, kendileri öğün atlayarak yaşamaya çalışan öğrencilerin, eğitim kalitesi yerlerde sürünen, iş kapısı aralama ümidi vermeyen okullardan ayrılması beklenen bir sonuçtur.
Ülkemiz açısından bu sonuçlar Eğitim Sistemimizin üniversite ayağının da iflas ettiğinin bir göstergesidir.
Onlar sanıyorlar ki; – Fahri SAĞLIK
Onlar sanıyorlar ki; - Fahri SAĞLIK
- Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Kocaeli Milletvekili Hasan Bitmez, 12 Aralık Salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bütçe görüşmeleri sırasında konuştu. Konuşmasını bitirdikten sonra Genel Kurul’a “Hepinizi saygıyla selamlıyorum” dedikten hemen sonra kalp krizi geçiren Bitmez, 14 Aralık Perşembe günü tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. (Allah rahmet eylesin) Bitmez, fenalaşmadan önce konuşmasında İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına ve hükümetin İsrail ile ilişkilerine tepki gösteriyordu. Kürsüde konuşmasını bitirirken sarfettiği son sözleri Sezai Karakoç’un “Onlar Sanıyor ki” şiirinden alıntılardı:
BATI NIN UTANÇ DOLUGEÇMİŞİ – Seyfettin KARAMIZRAK
ATI NIN UTANÇ DOLUGEÇMİŞİ - Seyfettin KARAMIZRAK
Gazze’de yaşanan insanlık dışı soykırım sahnelerini ilk izlediğimizde, önce şaşırdık, yadırgadık, adeta kanımız dondu. İnsanlığımızdan utandık. Biz utandıkça, yerdikçe, ağladıkça İsrail daha da azıttı.
Gün geçtikçe hayretten hayrete düşüren bu vahşet, daha da dayanılmaz hal almaktadır. Bu ne gaddarlıktır Yarabbi! Kötülüğün, çirkinliğin, katliamın böylesini tarihler yazmamıştı.
Artık duygularımız bu vahşeti kavrayamamaktadır. Vicdanlı insanlar şaşkınlık içindedir. Ve bu zulüm gittikçe şiddetlenerek büyümektedir.
Bütün bu rezilliklerin nedenini kavrayabilmek için, bir masum milleti bu hale getirenlerin karakterini, ahlakını öğrenme merakı doğdu. “Batı” diye ağzımızdan düşüremediğimiz; İngiliz, İspanya, Portekiz, Belçika, Fransa, İtalya ve Alman milletinin geçmişine baktığımızda, karakter şifrelerini çözdük. Sahte gülücüklerle, şımarık, medenilik ukalası bu insanların, aslında vahşi, gaddar, merhametsiz, yağmacı ve sabıkalı katil olduklarını gördük.
Birinci yazımda, bu ülkelerin çirkinliklerinin ufak bir kesitini okuyucularımla paylaşmıştım. İnsanlığa yapılan bu iğrençlikler karşısında, insanlığımızdan utandık. Bu yazımda da batının çağdaş ülkelerinin “sözüm ona lideri” ABD ve İsrail’in karnesine bakacağız.
DEĞERLERİNİ KORUMAYAN MUHAFAZAKÂRLAR – Ruhittin SÖNMEZ
DEĞERLERİNİ KORUMAYAN MUHAFAZAKÂRLAR - Ruhittin SÖNMEZ
Karar Gazetesinde İbrahim Kiras “Muhafazakârlığımız da bu kadar!” başlıklı bir yazı yazdı.
“İstanbul’un ikonik yapılarından, basın tarihinin simgelerinden, şehrin hafıza nesnelerinden”
biri olan Tercüman Gazetesi binasının yıkılması üzerinden “muhafazakarlığımızı”
sorgulayan bir yazı idi.
2010’da Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararı ile korunması gerekli
kültür varlığı olarak tescil edilmiş olan Tercüman Gazetesi binasının, 2 sene sonra bu tescil
kaydı kaldırılmış. İBB’nin “tescil durumunun yeniden değerlendirilmesi” talebi üzerine
çalışmalar devam ederken bina (yerine otel ve rezidans yapılmak üzere) yıktırılmış.
“Tercüman gazetesi bu ülkedeki sağ siyasetin ve ‘muhafazakâr’ aydınların tarihinde çok
önemli yeri olan bir kurum. İstanbul’un hafıza mekanlarından biri olan ikonik binasının
korunmasını” isteyen ve yıkıma karşı çıkanların sadece “Solcu Mimarlar Odası ile ‘CHP’li
belediye’ olması ilginç. “Sağcılar ve muhafazakârlar seslerini çıkarmıyor.”
Bu tespitleri yapan İbrahim Kiras kendisini “muhafazakâr” olarak tanımlayan zümrenin,
aslında tarihi değerlerimizi ve zenginliklerimizi korumak gibi bir derdi olmadığına dair örnekler
veriyor. Ve şu önemli sonuca ulaşıyor:
“Türk toplumu geneli itibarıyla muhafazakâr bir toplum değil aslında. Geçmişin değerini
bilen, köklerine sahip çıkma duyarlığına sahip olan insanlar değiliz biz.”
Karikatür Ciddi Bir İştir – Gürkan UYSAL
Karikatür Ciddi Bir İştir - Gürkan UYSAL
- Benim gibi sıradan insanların karikatür takipçisi haline gelmesinin hikayesi hemen hemen aynıdır. Bizden önceki jenerasyonun karikatür vizyonu Gırgır’la bizim jenerasyonun da Leman’la gelişmiştir. 2000’li yıllarda Uykusuz bu bayrağı devraldı. Son dönemde ise Umut Sarıkaya tek başına ve binbir zahmetle Naber Dergisi’ni çıkartıyor. Helal olsun.
Mizah son derece ciddi bir iştir. O kadar ciddi bir iştir ki yanlış veya beceriksiz bir kişinin eline geçtiği zaman o kişiyi soytarıya çevirir. Mizahın şakaya gelecek bir yanı yoktur sizin anlayacağınız.
Karikatür de son derece ciddi bir iştir.
Karikatür sadece mizah için yapılmaz. Öyle karikatürler vardır ki yüzlerce sayfa kitabın veya saatlerce süren bir sinema filminin veya video kaydının anlatamadıklarını sadece bir sayfalık çizimde anlatır. En iyi hatiplerin bile saatlerce konuşarak anlatamadıklarını birkaç basit (!)çizgiyle beyinlere nakşeder.
Karikatürün ne kadar ciddi bir iş olduğunu en iyi bilenler, bir karikatür nedeniyle yargılanan ve önümüzdeki Cumartesi günü (23 Aralık) konuk edeceğimiz Murat Yılmaz ile o dönemki Kocaeli Aydınlar Ocağı Başkanımız Sayın Av. Ruhittin Sönmez'dir.
KİRALARDAKİ ARTIŞ TÜRKİYE’YE ÖZGÜ – Ruhittin SÖNMEZ
KİRALARDAKİ ARTIŞ TÜRKİYE’YE ÖZGÜ - Ruhittin SÖNMEZ
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın, Hürriyet’te Ahmet
Hakan’ın sorularına verdiği cevaplar gündeme oturdu.
Erkan’ın, İstanbul’daki yüksek kira fiyatlarından yakınan cümleleri oldukça samimi:
“İstanbul, Manhattan’dan pahalı olur mu? Biz İstanbul’da ev bulamadık. Müthiş pahalı.
Annemlere yerleştik, onların yanında kalıyoruz.”
Hafize Gaye Erkan’ın brüt maaşının 161 bin TL olduğu, yan ödemelerle beraber net maaşının
300 bin TL’yi geçtiği söyleniyor. Aslında (Fatih Altaylı’nın ifadesiyle) Merkez Bankası Başkanı
Gaye Erkan “on milyonlarca dolar birikimi olan bir uluslararası bankacı.”
Yani bu kadar geliri olan birisi için bile İstanbul’daki konut fiyatları ve kiraları çok pahalı.
Bunu hepimiz biliyorduk. Ama ülkeyi yönetenler şu gerekçeye sığınıyorlardı: “Tamam
Türkiye’de konut fiyatları ve kiraları çok yükseldi ama bu dünyada da böyle. Bütün ülkelerde
olduğu gibi bizde de artması normal.”
Gaye Erkan’ın tespiti ise tam tersi yönde: “Kiralarda Türkiye’ye özgü bir artış söz konusu.”
Bu sözün çok doğru olduğu açık. Çünkü mesela bu yıl içinde Avrupa’da konut fiyatları
ortalama yüzde 1,1 azalırken, Türkiye’de yüzde 89,2 artış oldu. “Bizi kıskandığı” söylenen
Almanya’da bu yıl konut fiyatları ortalama yüzde 9,9 düşmüş. Kira artışları da normal
olarak bunlara paralel seyrediyor.
Yani Türkiye genel bir sorunun parçası değil, kötü yönetimi ile sorunu kendisi yaratan bir ülke.
Erkan, “kira sorunu nasıl çözülecek?” sorusu üzerine “Arz eksikliği ve ucuz finansman
olduğu zaman bazen dengeler bozulabiliyor. İşte burada bizde de en önemli sorun sosyal
konut arzı. Çünkü sosyal konut eksikliğinden dolayı kiralarda artış var. Bir insanın 10 evi
olmamalı, 10 insanın bir evi olmalı. Ev ve gıda çok önemli” dedi.
Merkez Bankası Başkanının konut fiyatları ve kiralardan yakınması samimi. Ama “Kiralarda
da fiyat artışının yavaşladığını görüyoruz” sözünün gerçeği yansıttığından emin değilim.
Belki de kiralar o kadar uçtu ki bundan sonra artış hızı düşecek. Yani daha da pahalanmaya
devam edecek ama pahalılaşma hızı azalacak. Çünkü fiyatlar o kadar arttı ki son verilere göre
konut satışlarında (Kasım 2023’te, Kasım 2022’ye göre) yüzde 20,6 düştü.
Gaye Erkan’ın yakın zaman için umut verici bir sözü yok. “Kiraların enflasyonun daha
gerisinde kalması için zamana ihtiyacımız var. Ulaşım ve yemek gibi hizmet gruplarında fiyat
artışlarının yavaşlamasını 2024 sonunda göreceğiz. Kira ve eğitim gibi gruplarda ise biraz
daha yavaş olacak” dedi. Anlaşılıyor ki, önümüzdeki sene de kira ve eğitimde fiyatların
yükseliş trendi devam edecek.
Oysaki ekonomiden sorumlu bakan Mehmet Şimşek “özellikle büyükşehirlerde kiralarda
gerileme başladı” diyeli 3 gün oldu. Merkez Bankası Başkanının açıklaması Bakanın bu
sözünü yalanlar mahiyette.
Çünkü, “kiralarda fiyat artışı yavaşladı” demek başka, “kiralarda gerileme başladı” demek
çok başkadır.
Geçen sene 5 bin TL olan kiranın 10 bin TL’ye çıkması yüzde 100 artış demek. Gelecek sene
kira 17 bin TL’ye çıkarsa, artış yıllık yüzde 70 olacaktır. O zaman “kira artış hızı yüzde
100’den yüzde 70’e düştü” denecektir. Gaye Erkan’ın ifadesi bunu anlatıyor.
Oysaki Mehmet Şimşek’in “kiralarda gerileme başladı” ifadesi mevcut 10 bin TL kiranın,
mesela 8 bin TL’ye düştüğü/ düşeceği anlamına gelir ki bu asla gerçek durumu yansıtmıyor.
Tatarları Yakinen Tanımak – Abdullah KÖKTÜRK
Tatarları Yakinen Tanımak - Abdullah KÖKTÜRK
MOSKOVA’DA ÖNCE TEHDİT, SONRA ÖDÜL.
Belediye başkanlığımız döneminde, TRT’den sonra en büyük çocuk şenliğini Bekirpaşa’da – İzmit’te yaptık. 23 Nisan Egemenlik ve çocuk bayramını onlarca ülkenin çocuklarıyla beraber günlerce dolu dolu yaşadık. Evlerimize misafir ettik onlar Ailelerimizi yakından gördüler, kültür ve yaşayışımıza çok güzel anılarla şahit oldular. Halen ülkeler arası çocuklar ve aileler arası o sıcak ve samimi havanın devam ettiğine şahit oluyoruz ve Onun mutluluğunu da yaşıyoruz.
RESMİ DİL VE KAMERUN İÇ SAVAŞI – Ruhittin SÖNMEZ
RESMİ DİL VE KAMERUN İÇ SAVAŞI - Ruhittin SÖNMEZ
Nokta TV’de yapıp sunduğum Geniş Açı programının bu haftaki konuğu Yeniden Aydınlanma
Derneği Genel Başkanı Halil Konuşkan’dı. Halil Konuşkan Dünyadaki iç savaşları araştırmış,
onlarca iç savaştan ders alabileceğimiz belli özellikleri çıkarmış. Sohbetimiz böyle günlük siyasi çekişmelerin dışında ama ülkemizi de yakından ilgilendiren bir konuda olunca programa ilgi iyi oldu.
Halil Konuşkan’ın bir TV programı içerisinde anlatabildiği örnek iç savaşlardan biri bana çok
ilginç geldi.