
DAHA AZ REFAH DAHA FAZLA FİKİR – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
DAHA AZ REFAH DAHA FAZLA FİKİR - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
İstanbul’da 2015 Aralık’taki ilk iki hafta kültürel etkinlikler açısından dopdolu geçti benim için. Önce Türkiye Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM’ın, sonra İslam Araştırmaları Vakfı İSAV’ın uluslararası etkinliklerinin ardından kısa adı UİP-ICP olan Uluslararası İşbirliği Platformu’nun 6. Boğaziçi Zirvesi İstanbul Çırağan Sarayı’nda gerçekleştirildi.
Siz benim yazımın başlığıma bakmayın toplantı “Daha Az Yoksulluk, Daha Fazla Refah” üst başlığı altında “İkiz Hedefler: Yoksulluğu yok etmek, refahı taban seviyesinde büyütmek” ile programa başlandı. Zirvede sanattan spora, eğitimden enerjiye, teknolojiden ekonomiye kadar üç gün çok sayıda konu irdelendi. Çoğuna katıldığım zirvede atılımı UİP’in kurucu başkanı Cengiz Özgencil, koordinasyonu Artım Organizasyonla gerçekleştirmiş. Başarı hanesini çoğaltmış.
TÜRKLÜĞÜN GURURU PROF.DR. AZİZ SANCAR – Prof.Dr. Mustafa E. ERKAL
TÜRKLÜĞÜN GURURU PROF.DR. AZİZ SANCAR - Prof.Dr. Mustafa E. ERKAL
Nobel Tıp Ödülünü kazanan Prof.Dr. Aziz Sancar ile sadece Türkiye değil; Türk Dünyası da gurur duymaktadır. Başarı yolunda şartlanmış, azimle ve israrla çalışanın, yaptığı işten manevi tat alanın varamayacağı hedef yoktur. Milliyetçi camiadan daha nice Aziz Sancar’lar çıkacaktır; yeter ki gençlere iyi rehberlik yapılabilsin. Genç insana tepeden bakılmasın ve küçümsenmesin. Her meslekte en yukarılara tırmanma heyacan ve azmi onlara aşılanabilsin. Sadece iç politika girdabında nice kabiliyetler yok olup gitmektedir. Yurt dışında ve yurt içinde yüksek lisans ve doktora yapan gençlerimize zaman ayıralım ve onlara rehberlik yapabilecek olanlarla gençleri buluşturalım.
Maalesef yurt dışında bazı üzücü örneklerle karşılaştık. Az da olsa bazı derneklerimizde gençlere gerekli sıcak ilgiyi göstermek ve mesafe alabilmelerini sağlamak yerine, onlara olmayacak görevler yükledik. Kaliteli ve donanımlı bir çevre ile değil; sadece hamaset ve duygusallıkla onları tanıştırdık. Kendilerine sohbetlerde ve toplantılarda tatminkâr bilgi ve tecrübeyi kazandırdığımız pek söylenemez. Başarılı birçok çalışma mutlaka yapıldı; ama bu faydalı hizmetleri genelleyemedik. Derneklerimizle tanışan gençlerin bir kısmı aradığını bulamamanın verdiği moral bozukluğu içine girdiler. Maalesef sadece yetişkinler değil, gençler de ülke de birlikte kaybetti. Gerçekler acı da olsa onları örtmeye çalışmak yanlıştır. Ancak bu olumsuzlukların giderilememesi de söz konusu olamaz.
“AZİZ SANCAR’IN DURUŞU” DERS OLARAK OKUTULMALI – Yrd.Doç.Dr. Sakin ÖNER
“AZİZ SANCAR’IN DURUŞU” DERS OLARAK OKUTULMALI – Yrd.Doç.Dr. Sakin ÖNER
Türk insanının, içte bir bölgemizde devletin bölücülerle savaşından ve dostumuzun kalmadığı dışta Ortadoğu coğrafyasında ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranamamızdan bunaldığı ve önünü göremediği bir ortamda, Allah bir hayat öpücüğü ikram etti. Türk bilim insanı Prof. Dr. Aziz SANCAR, dünyanın en prestijli ödülü olan NOBEL’i kimya dalındaki başarılı çalışmaları ile kazandı. Mardin’in bir köyünde doğup yokluklar ve imkansızlıklar içinde yetişen bir Türk çocuğunun inanılmaz başarı öyküsü kadar, ödülü aldıktan sonraki duruşu da son derece etkiliydi.
Bu büyük başarı karşısındaki tevazuu, başarıyı doğrudan kendine mal etmeyip Atatürk’e ve Cumhuriyet’e borçlu olduğunu ifade etmesi, Türk eğitiminin kendisini yetiştirdiğini belirterek eğitim kalitemize vurgu yapması, kadın eğitimine büyük önem vermesi, başarısını “çok çalışmasına borçlu olduğunu” söylemesi, aslını unutmaması ve inkar etmemesi, Türk tarihini Selçuklusu, Osmanlısı ve Cumhuriyeti ile bir bütün kabul etmesi, Türklüğünü her vesileyle gururla ifade etmesi, ödülünü bir hafta bile evinde saklamadan Atatürk’ün manevi hatırasına armağan edilmek üzere devletimizi kuran Türk ordusuna emanet etmesi, aldığı maddi ödülü Amerika’da kurduğu “Türk Evi”ne harcayacak olması ile Prof. Dr. Aziz SANCAR, yetişmekte olan yeni nesillere “BİR NUMARALI ROL MODEL” olmuştur. SANCAR’ın bu onurlu, milli ve evrensel duruşu, her ayrıntısıyla, her kademedeki eğitim kurumlarımızda “AZİZ SANCAR DERSİ” olarak okutulmalıdır.
TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
YAKIN TARİH SOHPETLERİ-9 / TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler ne zaman başladı, nasıl devam etti, gelinen noktada neler dikkat çekiyor? Yarın ne olabilir?
Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş sohbetimize bir hatırlatma ile başladı; Fatih Sultan Mehmet’ten sonra padişah olan Sultan İkinci Beyazıt (1477-1512) döneminde Kırım Hanlığından bir mektup geliyor. Üçüncü defa Kırım Hanlığının başına geçen Birinci Mengli Giray Han (1478-1515) mektubunda henüz küçük bir devletçik olan Rusya’nın (kines deniyor) Osmanlı Cihan Devleti’yle temas kurmak istediğini, İvan’ın kendilerinin dostu olduğu belirtilerek gerekenin yapılması ricasında bulunuyor. Sultan İkinci Beyazıt da “Madem İvan sizin dostunuzdur. Bizim de dostumuz olabilir. O halde temsilcileri İstanbul’a gelerek gerekli temaslarda bulunabilir” biçimindeki bir mektupla cevaplandırılıyor.
Rus elçisi İstanbul’a geliyor ve Padişah İkinci Beyazıt tarafından makama alınıyor. Ancak bu yeni ve küçük devlet Rusya’nın elçisi (o yıllarda daha ne Amerika ve ne de Almanya gibi bir devletler var ortada) huzurda arogon bir tavır takınıyor. Kaba, küstah, henüz devlet olmaya başlamış olmasına, güçsüzlüğünü bilmesine rağmen tepeden bakma gibi bir elçiye yakışmayan tavır sergiliyor. Hele getirdiği İvan’ın mektubu da bardağı taşıran son damla oluyor.
Oysa Osmanlı Cihan Devleti kuruluşunun üçüncü asrına girmiş, devlet geleneğini yaşatan ve diplomasiyi çok iyi bilen bir ülke. Osmanlı devlet geleneğine göre huzura alınan elçilere çok ciddi hediyeler veriliyor, binlerce dinar ve hatta elbisesine kadar takdim ediliyor. Bunları da iteleyen Rus elçisi Sultan İkinci Beyazıt tarafından kovularak, İstanbul terk ettiriliyor.
ÜLKÜCÜLERİN SADAKATİ LİDERE Mİ, DAVAYA MI? – Av. Ruhittin SÖNMEZ
ÜLKÜCÜLERİN SADAKATİ LİDERE Mİ, DAVAYA MI? – Av. Ruhittin SÖNMEZ
Milliyetçi Hareket Partisi’nde değişim isteyenler olağanüstü kurultay için üst kurul delegelerinden imza toplamaya devam ediyor. Kurultay taleplerine karşı MHP Genel Merkezi ile Devlet Bahçeli inanılmaz bir tavır içindeler.
Olağanüstü kurultaydan kaçma çabaları bir yana, Genel Başkan adayı olacaklarını açıklayan Meral Akşener, Sinan Ogan ve Koray Aydın’a çok antidemokratik, kaba ve hatta yakışıksız bir üslupla saldırıyorlar. Bu adaylar hakkında Rus ajanı / Sarayın adamı / Cemaatin adamı / CIA ajanı / MHP’yi CHP’lileştirmek istiyor gibi çirkin, ipe sapa gelmez ve partiyi yıpratıcı suçlamaları duyuyoruz.
Oysaki olağanüstü kurultay için lüzumundan fazla gerekçeler var.
ÖDÜLLENDİRİLEN DAVRANIŞ TEKRARLANIR – Yrd.Doç.Dr. Zülfikar ÖZKAN
ÖDÜLLENDİRİLEN DAVRANIŞ TEKRARLANIR – Yrd.Doç.Dr. Zülfikar ÖZKAN
Acaba hangi davranışların tekrarlanmasını isteriz? Bunun ölçüsü nedir? Hangi davranışlar iyidir?
Leo Tolstoy’un şu sözü, davranışları ayarlama bakımından çok önemlidir:
“Yalnızca bir tek özellik davranışların iyi veya kötü olarak sınıflandırılmasını sağlar. Eğer dünyada ki sevgiyi artırıyorsa, iyidir. Eğer insanları birbirinden ayırıyor ve aralarında düşmanlık oluşmasına sebep oluyorsa, kötüdür.”
Bu ölçüye göre gerek kendimizin ve gerekse başkalarının iyi davranışlarını tespit ettikten sonra, o davranışların tekrarlanması için onları ödüllendirmeliyiz. Çünkü ancak ödüllendirilen davranış tekrarlanır (Zülfikar Özkan, Duygusal İletişim).
Peki ödüllendirme işi nasıl yapılmalı?
Kolay, kim iyi işler yaparsa onu övmeliyiz. Yapılan iyi işleri fark etmeli ve anında övmeliyiz. İnsan yüreğini harekete geçiren en önemli faktör, samimi övgüdür. İnsanlar bize yardım elini uzatmadan biz onların yüreğine dokunmalıyız. Yüreğe dokumanın yolu da güven oluşturmadan geçer( Robin Sharma, Aile Blgeliği).
Güçlü insan, başkalarını azarlayan değil, onları yerine göre öven kimsedir.
Övgü, insanları zayıflıklara odaklanmaktan kurtarır ve güçlülerini geliştirmeye yöneltir.
Övgüyü alışkanlık haline getirenler, zihinlerinin efendisi olmuş kişilerdir. Onlar zihinlerinin efendisi olarak hayatlarının efendisi olmuşlardır. Zihninin efendisi olan, düşündüğü her şeyi kontrol edebilir.
Eğitim Denince – Seyfettin KARAMIZRAK
“Eğer bir bireye olması gerektiği ve olabileceği bir insan gibi davranırsanız, olması gereken ve olabileceği insan olur.” Goethe
Eğitim her felsefi sistemde ve psikolojik yaklaşıma göre değişik şekillerde tanımlanmıştır. Bu tanımların pek çoğu, eğitime bir amaç yüklemiştir:
Eğitim, bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendikdavranış değişme meydana getirme sürecidir.” S. Ertürk
KÖTÜ KOMŞU İNSANI ALTERNATİF EKSEN SAHİBİ YAPAR – Süleyman PEKİN
KÖTÜ KOMŞU İNSANI ALTERNATİF EKSEN SAHİBİ YAPAR – Süleyman PEKİN
Tarihî düşmanlıklar zamanla ırsî bir karakter kazanabiliyor. Demek ki düşmanlığın stratejik bir yanı var. Dostlukların neden olmasın? Ülkeler arasındaki tarihî dostlukların da ortak gelecek planlamalarına dayanak tutularak kıymetlendirilmeleri lazım.
En eski / ezelî rekabetimiz Çin’ledir, son 5 asır ise Rusya. Biz 2023’ler için bir Türk & Çin mücadelesinin başlamasını öngörürken Rusya ile kaseti tekrar başa sardık. Eee, ‘Avcı nice tuzak bilirse av da o kadar yol bilirmiş.’
Alternatif Eksenler diye bir kitabımız var. Türk Dış Politikası için millî stratejiler ve özgün kurgularla dolu. Bunlardan bir tanesini ve en önemlisini Afrasya Birliği olarak kitabın adına ortak ederek öne çekmeye çalışmıştık.
“… çıkış arıyorsak, el yordamıyla birinci planda AFRASYA BİRLİĞİ’ni (United Afrasia) öneriyoruz. Kaderdaş iki kıtanın; Afrika ve Asya’nın, yani dünyanın yarısının Amerika, Avrupa ve Okyanusya’ya karşı terazinin kefesinde ağır basması. Afrika’dan 3, Asya’dan 7 ülkenin yer aldığı ve eşbaşkanlıklarını Türkiye ile Japonya’nın yaptığı stratejik kesişim kümesi en zengin ve en sağlam birlik” demiştik.
TÜRKİYE DARÜL HARP Mİ, EN İSLAMİ DEVLET Mİ? – Av. Ruhittin SÖNMEZ
TÜRKİYE DARÜL HARP Mİ, EN İSLAMİ DEVLET Mİ? – Av. Ruhittin SÖNMEZ
Bir kere daha anladım ki, Türkiye’nin ekmek kadar, su kadar, hava kadar dinimizi doğru ve güzel anlatan, bilgili ve basiretli hocalara ihtiyacımız var.
Kocaeli Aydınlar Ocağı davet ettiğimiz Prof.Dr. Mustafa Yıldırım’ın doyumsuz sohbetini dinledikten sonra içimden geçen duygu bu oldu.
Bu değerli hocamızı dinleyenler de seçkin insanlardı. Aydınlar Ocağımızın üye ve gönül dostlarından oluşan entelektüel birikimi yüksek bir gruptu. Dinleyicilerin hepsinin Hoca’nın bu ilginç değerlendirmeleri ve pek alışık olmadığımız tespitleriyle örülmüş sohbetten zihnen ve ruhen ferahlamış olarak çıktıklarını gördüm.
Prof.Dr. Mustafa Yıldırım Hoca yayımlanmış bilimsel makale sayısının Türkiye’de yılda 5 bin adet iken Avrupa’da 100 bin, ABD’de 200 bin adet olmasından şikâyetçi.
Çünkü O’na göre, Kur’an’ın ilk suresiyle bildirilen “oku” emrine biz değil Batı uyuyor. Biz “oku” emrini tilavet anlamında yani manasını anlamadan tekrarlamak olarak uyguluyoruz. Batı ise “oku” emrinin gerçek manası olan kıraat anlamında uygulamakta.
Kur’an’ı anlamak yani kıraat etmek için İnsan kitabını, kâinat kitabını ve Vakıatı (olayları, tarihi, müspet ilimleri) okumak gerekir.
Cemal Sofuoğlu Hocanın “dünyada 2 dini TV kanalı var, biri National Geografic diğeri Discovery” dediğini hatırlatan Yıldırım, bunu insan ve kâinatı anlama çabasına duyduğu saygıyla ifade ediyor.
Şikâyetçi olduğu bir başka zümre de içinde olduğu dini camia. “Türkiye’de dini camia hoşgörüsüz, farklı fikirlere tahammülsüz, tekfir edicidir.” (Müslümanlıktan çıktın diye suçlayıcıdır.)
Oysaki milletimizin ehl-i sünnet anlayışına göre “ehl-i kıbleyi tekfir, küfürdür.” Yani bir kere de olsa, bayram namazında veya cenaze namazında bile olsa kıbleye dönmüş, namaz kılmış insana kâfir, inançsız demek küfürdür.
DÜNYA DÖNMESİNİ SÜRDÜRÜYOR MU? – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
DÜNYA DÖNMESİNİ SÜRDÜRÜYOR MU? - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
İstanbul’da Aralık ayı etkinliklerin adeta zirveye tırmandığı bir zaman dilimidir. Konferans salonları, galeriler, konserler, tiyatrolarda doluluk oranları her zamankinden daha fazladır. Geçen hafta da öyle oldu. Bu haftada öyle olacak. Bir kolejde “Yazarlar Okulda” kapsamında gençlerle sohpet ettim.
Amacı yeni ve genç araştırmacılar yetiştirmek, bulup ortaya çıkarmak, üretimine katkı vermek olan İSAV’ın, İstanbul Topkapı Eresin Oteli’nde üç gün süren “OSMANLI YÖNETİMİNDE Arap Coğrafyası Milletlerarası İlmi Toplantısı: İDARİ, SİYASİ VE SOSYAL YAPI” konulu etkinliğine katıldım. Başkan Prof. Dr. Ali ÖZEK 83 yaşına rağmen ameliyat sonrası kendisinden başka kimseye zararı olmayan mikrop kaptığı için özel dezenfekte edilmiş odasından izin alarak bu toplantıya gelmişti. Aşk böyle bir şey demek.
BU DAVAYI BİZ SOKAKTA BULMADIK – Yrd.Doç.Dr. Sakin ÖNER
BU DAVAYI BİZ SOKAKTA BULMADIK - Yrd.Doç.Dr. Sakin ÖNER
-Koltuk için davanın zarar görmesine göz yumana-
Bu dava Türklüğü sevmek davası Vatanı bayrağı övmek davası Bölücü haini kovmak davası Bu vatanı bedavadan almadık Bu davayı biz sokakta bulmadık
Güzel Türkçe ile konuşuruz biz Kültür hamuruyla karışırız biz Bilge büyüklere danışırız biz Bu dava millidir elden Bu davayı biz sokakta bulmadık
Atadan emanet bu yüce devlet Ona sahip çıkmak görevdir elbet İlkeler uğrunda tutarız nöbet Savunmaktan bir an geri kalmadık Bu davayı biz sokakta bulmadık
İslam inancına iman etmişiz Türklük için benimizi atmışız Vatan için kanımızı katmışız Eli kolu sallayarak gelmedik Bu davayı biz sokakta bulmadık
Dava için kanlar canlar verildi Yıllar süren mahkemeler görüldü İşler gitti istikballer serildi Hep sıkıntı gördük mutlu olmadık Bu davayı biz sokakta bulmadık
Bunları unutma tahta yapışma Koltuk hırsı ile yanıp tutuşma Eleştiren kişilerle kapışma Her seçimde mutlu olup gülmedik Bu davayı biz sokakta bulmadık
Yazıktır herkese bir çamur atma Hırsınla mest olup koltukta yatma “Önce Türkiye”yse nefsini tutma Gönüldaşı bir gün olsun bölmedik Bu davayı biz sokakta bulmadık
Yolu açın artık, dayanmaz yürek Dava bayrağını yükseltmek gerek Başka seçenek yok “İktidar” erek Elli yılı verdik henüz ölmedik Bu davayı biz sokakta bulmadık
SAKİN ÖNER 02.12.2015
‘YA O, YA BU’DAN ‘HEM O, HEM BU’YA GEÇİŞ PROTOTİPLERİ – Süleyman PEKİN
‘YA O, YA BU’DAN ‘HEM O, HEM BU’YA GEÇİŞ PROTOTİPLERİ - Süleyman PEKİN
İnsan mantığı bazen fıtrat zannedilebiliyor. Hâlbuki değişkendir, doğa yasası değildir.
Bir şeyin ya var ya da yok sayılması, ya iyi ya da kötü sayılması, ya güzel ya da çirkin sayılması 23,5 asırlık bir gelenektir ve ‘ya hep, ya hiç’çi Aristo mantığıdır.
Hem meşhur hem meçhul yazar-düşünürlerimizden Alev Alatlı, eserleriyle ülkemizde ‘ya o, ya bu’ mantığı yerine ‘hem o, hem bu’ mantığının tanınmasına öncülük etti.
Saçaklı Mantık veyahut Gri Mantık denilen bu yaklaşım hayatın siyah-beyaz’dan ibaret olmadığının ispatı üzeredir. Ve en çok da tıp ve teknolojik gelişmelerde kullanılmaktadır.
Kuantum fizikçisi Erwin Schrödinger’in bir deneyinden ismini alan “Schrödinger’in Kedisi” adlı 2 ciltlik Alatlı kitabı aslında çağdaş Türk düşüncesinde bir devrimdir.
Küresel muhalif Alev Hanım’ın son yıllarda İktidar’dan nemalanarak ilkeli çizgisini bozmasını ‘hem–hem’ mantığıyla anlayabiliyor ve kendisini ‘ya–ya’ ayrımına tabi tutmuyoruz.
Biz de 2002’den beri Kocaeli’de faaliyet gösteren Selçuklu Düşünce Kulübü’müzle bu tip konuları çok tartıştık. Geçtiğimiz günlerde organize ettiğimiz Nihat Genç Konferansı’ndaki takdimli gerekçeyi ise ortak çıkış yolu bulma denemeleri bâbında paylaşmak isteriz:
ADALAR MI ÖNEMLİ, HAVA SAHASI MI? – Av. Ruhittin SÖNMEZ
ADALAR MI ÖNEMLİ, HAVA SAHASI MI? – Av. Ruhittin SÖNMEZ
Ege’de 16 adamız (2004-2009 arasında) Yunanistan tarafından işgal ve ilhak edilirken bütün olanları görmezden gelenler aynı yöneticilerdi. Sadece unvanları biraz değişti. O zaman R. Tayyip Erdoğan Başbakan, Ahmet Davutoğlu ise Dışişleri Bakanı idi.
TRT 26 Aralık 2012 de “16 Ada Yunanistan’a geçti” haberini verdi.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bu konuda CHP ve MHP milletvekillerinin verdiği soru önergesine verdiği cevapta, bazıları Büyükada’dan daha büyük olan adalarımız için, “adacık” tabirini kullandı. Ve TBMM’de yaptığı cevap konuşmasında “bu adaların aidiyeti ihtilaflıdır, görüşmeler devam ediyor” dedi. Yunan Dışişleri Bakanlığı iki gün sonra Davutoğlu’nun bu sözüne cevap verdi: “Herhangi bir görüşme yok, söz konusu 16 ada Yunan adalarıdır.”
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz da TBMM’deki konuşmasında “Adalar hukuken Türkiye Cumhuriyeti egemenliğindedir. Bu adaların üzerindeki mevcut olan fiilî Yunan uygulamaları hukuki statüyü değiştirmez”diyerek bize ait adaların fiilen Yunan işgalinde olduğunu itiraf etti.
Adaların işgalinden bugüne kadar, bırakın Yunanistan’la savaşın eşiğine gelmeyi, 11 yıldır bu konuda Yunanistan’a bir notadahi verilmediği ortaya çıktı.
Şimdi aynı kişilerin yönettiği Türkiye, Suriye sınırını 17 saniye ihlal eden Rus uçağını düşürdü.
Adalarımızın işgaline bu kadar duyarsız olan yönetimin, konuyu izah için kullandıkları “sınırımızın delik deşik olmasına müsaade edemezdik” türü açıklamaları ne kadar inandırıcı olabilir?
ÇOKKÜLTÜRLÜLÜK TUZAĞI – Prof.Dr. Mustafa E. ERKAL
ÇOKKÜLTÜRLÜLÜK TUZAĞI - Prof.Dr. Mustafa E. ERKAL
Bazıları yine milletvekili yeminine takıldı. İçlerine sinmeyen bu yeminde “Türk Milleti” mi, yoksa “Türk” mü onları rahatsız ediyor? Nasıl olsa genel seçimler geçti; bakan olma ihtimali de yok; o zaman bazıları içini dışa vurmakta sakınca görmüyor.
İdeoloji kelimesini de yanlış kullanıyoruz. Birkaç sözlük veya ansiklopediye baksak iyi olacak. Yeminde ideoloji varmış. Acaba milli kimlik ve milletimizin adı ideoloji mi oluyor? Dün sorun andımızdı kaldırıldı. Şimdi milletvekili yemini, yarın da İstiklal Marşı mı sorun olacak? Dikkatten kaçmış olabilir ama Diyarbakırspor’un ismini Amedspor yaptılar. Bunda da gaflet mi, yoksa ideoloji mi arayacağız?
Eğer hedefiniz Türksüz, Türk Milletinin olmadığı bir milletvekili yemini ve anayasa ise; terörle mücadelenin esprisini anlamak mümkün değildir. Zaten bölücü ve ırkçı terör örgütü bu ve benzerlerinin gerçekleşmesini istemektedir.
Önümüzdeki dönem ülke ihtiyaçlarına göre bir anayasa değişikliği yapılmayacaktır; yapılacak olan, Anayasa’nın toptan rafa kaldırılmasıdır. Yukarıda belirttiğimiz milletvekili yemini ve yeni anayasada anlaşılan çokkültürlülük tuzağı öne çıkacaktır.
YAKIN TARİH SOHPETLERİ-4 HER SAHİFESİ İBRETLİK GELİŞMELER / Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
YAKIN TARİH SOHPETLERİ-4 HER SAHİFESİ İBRETLİK GELİŞMELER / Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
TEK RUMELİ TELEVİZYONU’ndaki programımız paket yayın olarak çekilirken medyada Çetin Altan’ın vefat haberleri yayınlanıyordu. Soner Yalçın ise Sözcü’deki yazısında Çetin Altan’ın savının aksine “Enseyi ilk o kararttı” derken, tercümeci, aktarıcı münevver diye tarif ettiği Çetin Altan’ı solgun kırmızı karanfile benzetiyordu.
Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’ın ise Çetin Altan’ın oğlu meslektaşı Prof. Dr. Mehmet Altan’ın aynı gün televizyonda babasını anlatırken boğazının düğümlendiği dikkatini çekmiş. Gerçekten insanın babasının vefatındaki duygularını, ancak babası ölen bir başka biri anlayabilirdi.
прощай Россия (Güle Güle Rusya) – Alptekin CEVHERLİ
прощай Россия (Güle Güle Rusya) - Alptekin CEVHERLİ
1970’li yıllarda bazı kimseler önce Sovyetler Birliği’nin ardından ABD’nin dağılacağını ve tarihe gömüleceğini söylediğinde çoğu insan müstehzi bir ifade ile suratınıza bakıyordu.
1980’lerin sonunda komünist sistemin çökmesi ve Sovyet Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Rusya’nın içinde düştüğü durumdan bir daha çıkamayacağı fütüralistlerce açıkça dile getirilmeye başlanmıştı. O dönemde Rus generallerinin üniformaları ve madalyaları İstanbul Beyazıt meydanında 2 – 3 dolara satılıyor, her gün bir eski Sovyet Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan ediyordu.
Bu süreci ve tahmini doğrularcasına Kızılordu’nun düzenlediği başarısız darbe girişimi ve Boris Yeltsin’in demokrasi kahramanı olarak tankların üzerine çıkarak buna engel olması Rusya’da artık geri dönülmez bir sürecin başladığının en önemli nişanesi olarak tarihe geçmişti.
Hatta öyle ki, Sovyet Cumhuriyeti bile olmayan Çeçen-İnguş Özerk bölgesi dahi bağımsızlığını ilan etmiş, müdahale eden Rus ordusunu bozguna uğratarak Yeltsin’le eşit şartlarda masaya oturmuş ve Rusya, resmen Çeçenistan’ın bağımsızlığını tanımıştı.
İSTİHBARATA VE İSTİHBARATÇIYA NASIL KARŞI KONULUR – Dr. Cüneyt DİLER
İSTİHBARATA VE İSTİHBARATÇIYA NASIL KARŞI KONULUR - Dr. Cüneyt DİLER
İstihbarat Toplama ve Biriktirme süreci sadece teknolojik ve bilimsel yönetmelerle yapılmıyor, daha farklı simbiyotik süreçlerde (ruh ilmi,simya v.b) istihbarat elde etmede kullanılıyor, bu sebeple gen haritası ele geçirilmiş bir ülkenin insanları olarak, kendimizi, ailemizi ve sevdiklerimizi korumamız ve kollamamız gerekli;
Çok değer verdiğim ve özel eğitim aldığım bir büyüğümün "İstihbarata Karşı Koyma Teknikleri"nden izin verdiği kadarını paylaşacağım sizinle.
Gönül ister ki bu ciddi konu gerçekten ciddiye alınır ve her fert tarafından bire bir uygulanır, Benden yazması ve söylemesi geriye kala okuyanların bileceği konu, ister dalga geçin, ister gülün geçin, ister "zaten çatlaktı, iyice çatlatmış kafayı, çok okumuş sıyırmış iyice" gibi kelimelerle kendi kendinize kazdığınız çukuru dahada derinleştirin bu benim problemim değil, başınıza gelince, demişti ama deyip kafayı taşlara vuracak olan sizlersiniz ben değil.
"Bir yandan iktidarıyla muhalefetiyle, yandaşı ve karşıtı medyasıyla, akademisyenleriyle iktidar mücadelesi veriliyor. Tabiî ki kullanılan en önemli argüman bilgi. Ve bilgiyi elde etmek için kullanılan yöntem ve araçlar.
Dünya'da siyasi casusluk yanında teknoloji ve sanayi casusluğu da yeni teknolojilerle birlikte ileri düzeye geldi.
Bununla birlikte yabancı ülkelerin gizli servislerinin faaliyetlerini önlemek amacı ile Casusluk konusunda bilgilendiren istihbarata karşı koyma eğitimi de her alanda verilmeye başlandı.
“BİR GÜN DEĞİL SANA HER GÜN YALVARDIM DUYMADIN SESİMİ, SÜRÜNÜYORUM” – Süleyman PEKİN
“BİR GÜN DEĞİL SANA HER GÜN YALVARDIM DUYMADIN SESİMİ, SÜRÜNÜYORUM” – Süleyman PEKİN
İslam aklının öncülerinden Ebu Hanife’ye göre Allah’ın subûtî sıfatlarının ‘hayat’tan sonra ikincisi “ilim”dir. O aklın son yüzyıldaki öncülerinden Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözü tamamen bu hususu niteler. Ve bu söz ‘İlmin Kapısı’ lâkaplı Hz. Ali’ye ait olsa bile durum aynıdır.
Kuran’da “Esmâ’ül-hüsnâ” olarak geçen Allah’ın güzel isimlerinin yaygın kabullerinden olan 99 İsmin yirmincisi “Alîm” ismidir ve bilmekle, bilgiyle alâkalıdır. Allah tarafından gönderilmiş bütün peygamberler ise birer ‘muallim’dirler. Yani bilen ve bildiren, yani öğreten..
“Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir” sözünü ‘ümmetleri kurtaranlar da muallimlerdir’ şeklinde anlayabiliriz. Allah’tan gelen vahyi ve bilgiyi akılla algılayıp kendi hayatından başlayarak devrinin tüm insanlarının yaşamına yansıması için varlığını milletlerine / ümmetlerine adayan büyük ruhlardır Peygamberler. Onların bugünkü izcileri ise idealist öğretmenler..
Kuran-ı Kerim’in ilk emri, ilk beyanı, ilk kelimesi “oku”dur. Yaratan Rabb’imiz adını ortaya koyarak bize Kitabını okutmak, okutarak büyük ödülle buluşturmak istiyor. Oku’madan sonra Müslümanlara inen ikinci sûre ‘yaz’ma suresidir, yani Kalem: “Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun!”
Bayır-bucak yandı ocak… / Feyzullah DİVLİ
Bayır-bucak yandı ocak... / Feyzullah DİVLİ
ABD''nin Irak''ı işgalinden bir yıl kadar önceydi. İngiltere’nin ''Demir Leydi'' lakaplı ilk kadın başbakanı Margaret Thatcher''ın Guardian''da yayınlanan makalesi ''Yeni Bolşevizm, İslamizm''dir'' başlığını taşıyordu. (12 Şubat 2002) Yine aynı yazıda: ''Tıpkı komünizm gibi İslamizm''i de yenmek için uzun süreçli ve kapsayıcı bir strateji gerekir'' diyordu.
Plan basit, kurgu uzun vadeli, sahne alacak oyuncular ve argümanlar çoktan hazırlanmıştı. İşin zihinsel inşasını Hollywood üstlenmiş; terör hadiseleri yaşanmadan çok daha önce, birçok filmde acımasız Müslüman teröristlerin Amerikan askerlerince nasıl öldürüldüğü, rehinelerin nasıl kurtarıldığı iyi-kötü mücadelesinin kutsiyetiyle algılarımıza servis edilmişti.
Sonrasında Taliban, ardı sıra El kaide ile başlayan teoriden pratiğe geçiş çalışmaları ve bugün katliamı fantezi noktasında içselleştirmiş İŞİD...
Neden sormuyoruz? Bu terör örgütleri mantar gibi nerden türüyor? İŞİD silah üretiyor mu? Hayır. Malzeme, mühimmat, yiyecek, içecek üretiyor mu? Hayır. Dünyanın her yerinden adam toplayabilecek ve bölgeye intikal ettirebilecek kurumsal beceri ve istihbarat ağı bu kadar kısa bir sürede olabilir mi? Mümkün değil.
ÖĞRETMENİM – Cevat NAS
Ben öğretmenim, her zaman her yerde,
Köyde, kentte, tarlada, dağda, evde.
Bazen halk olurum, bazen de yazar,
Öğretirim, eğitirim gücüm yettiğince.
Ben öğretmenim, çare olmalıyım her derde,
Işık saçmalıyım biliyorum, gönüllerde.
Bazen, kalpte bir sızı, türkülerde bir nağme,
Olmalıyım, yürümeliyim aydınlığa ÖĞRETMENCE...