ÜLKÜCÜLERİN SADAKATİ LİDERE Mİ, DAVAYA MI? – Av. Ruhittin SÖNMEZ
ÜLKÜCÜLERİN SADAKATİ LİDERE Mİ, DAVAYA MI? – Av. Ruhittin SÖNMEZ
Milliyetçi Hareket Partisi’nde değişim isteyenler olağanüstü kurultay için üst kurul delegelerinden imza toplamaya devam ediyor. Kurultay taleplerine karşı MHP Genel Merkezi ile Devlet Bahçeli inanılmaz bir tavır içindeler.
Olağanüstü kurultaydan kaçma çabaları bir yana, Genel Başkan adayı olacaklarını açıklayan Meral Akşener, Sinan Ogan ve Koray Aydın’a çok antidemokratik, kaba ve hatta yakışıksız bir üslupla saldırıyorlar. Bu adaylar hakkında Rus ajanı / Sarayın adamı / Cemaatin adamı / CIA ajanı / MHP’yi CHP’lileştirmek istiyor gibi çirkin, ipe sapa gelmez ve partiyi yıpratıcı suçlamaları duyuyoruz.
Oysaki olağanüstü kurultay için lüzumundan fazla gerekçeler var.
Parti 5 ay içinde 2 milyon oy kaybederek, milletvekili sayısını yarıya düşürmüştü. İktidar partisine kaptırılan oylar sebebiyle yerden yere vurduğunuz AKP yeniden tek başına iktidar olma şansını elde etmişti.
MHP’nin kaybettiği oylar sebebiyle “Çözülme süreci” buzdolabından çıkarılabilirdi. Ayrıca “Yeni Anayasa ve Başkanlık sistemi”ile Cumhuriyetin temelleri yıkılabilir, ülke bir dikta rejimine dönebilirdi.
Terör ve Anayasa’nın ilk 4 maddesi ile Türklükle ilgili 6. ve 66. maddelerinde değişiklik yapılmasını önlemek artık çok zordu. Dış politikadaki çıkmaz sokaklardan, ekonomideki darboğazlardan çıkabilmek için MHP’nin iktidar (ortağı) olabilmesi imkânları da kalmamıştı.
Böyle bir dönemde parti içinde bir özeleştiri süreci olmasından daha tabii bir şey olmamalıydı.
Çünkü mesele “MHP de kim genel başkan olsun” meselesi değildi. Türkiye’nin “bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” durumundan çıkarılması idi.
Devlet Bahçeli ve MHP Genel Merkezindeki sadık ekibi “önce ülkem, sonra partim, sonra ben” anlayışından “önce de ben, sonra da ben” anlayışına geçtiğini gösterdi.
Oysaki kurultaylar bir muhasebe, bir silkinme vesilesi olabilir.
“Benden başkası bu partiyi yönetemez” diyorsan, diğer adayları beğenmiyorsan, toplarsın kurultayı aday olursun. Seçilirsen güven tazeleyerek devam edersin.
Kaybedersen de nihayet rakiplerin dışarıdan değil, eski arkadaşların. Hepsi de değerli, halkta karşılığı olan, temsil kabiliyeti yüksek ülkücüler. Bir bayrak değişimi yaparsınız. Ülkücü hareketi daha ileriye taşımak için elbirliği ile çalışırsınız.
Tabandan gelen değişim talebine direnmek mümkün değil.
Ama hadi başardınız. Olağanüstü kurultayı toplatmadınız.
Partinizdeki her rakip olana, muhalefet edene çeşitli kulplar taktınız. Kurultay isteyen il ve ilçe yöneticilerini görevden almak, muhalifleri ihraç etmek, üstünü çizmek gibi metotlarla çalışmaya devam ettiniz.
Böyle bir liderin ülkeyi daha demokratik, insanları daha özgür yapacağına nasıl inandıracaksınız?
Kendi MYK’sı, milletvekilleri ve İl Başkanları ile bile istişare etmeden, ortak akla müracaat etmeden hadi partiyi yönetmeyi başardınız. Ülkeyi nasıl yöneteceksiniz?
Ülkeyi iyi yöneteceğinize dair insanları nasıl inandıracak ve oy alacaksınız?
Bütün bunların olmayacağını, Milliyetçi/ ülkücülerin eli mecbur oy vermeye devam edeceklerini düşünmek de şu safhadan sonra artık akla uygun değil.
*****
MHP’LİLER BAHÇELİ’YE RAĞMEN OY VERMEYE DEVAM ETMEZ
Kamuoyu araştırmaları R. Tayyip Erdoğan’ın, halen partin genel başkanı olmamasına rağmen, AKP’ye ciddi bir oy kazandırdığını;
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bütün çalışkanlığına rağmen CHP’ye bir artı oy kazandıramadığını;
MHP’ye oy verenlerin ise Devlet Bahçeli sebebiyle değil, Devlet Bahçeli’ye rağmen oy verdiğini gösteriyor.
Çünkü ülkücüler ve vatanın bölünmesinden endişe duyan bir kısım vatansever MHP’yi ülke bütünlüğünün sigortası olarak gördüğü için bugüne kadar oy verdiler.
Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP terör konusunda, ülkenin bölünmemesi, devletimizin temellerinin yıkılmaması için sağlam bir duruş gösterdi. Ülke bütünlüğünün sigortası olarak görülmeyi bu doğru duruşuyla hak ediyordu.
Bunun dışında MHP ve Bahçeli “bu ülkeyi ben daha iyi yönetirim, insanlarımızı daha müreffeh ve daha özgür bireyler haline getiririm” diye bir iddia içinde olduğunu hissettirmedi.
Bu yüzden MHP yüzde 11-18 arasında gezen oylarla yetinmek zorunda kaldı.
Ancak 7 Haziran seçimlerinden sonra Devlet Bahçeli’nin, partinin yetkili kurullarında istişare etmeden, sürekli “Ak Parti ile HDP veya Ak Parti İle CHP hükümet kursun” diye yol göstermesi bir güven barajını yıktı.
AKP diğer iki partiden biri ile iktidar olsaydı, MHP’nin kendi kırmızı çizgilerinin tamamen yok olacağı icraata karşı bir etkisi olamazdı. Teklif ettiği koalisyon formüllerinin olmazlığı ispat edilecek idiyse, bu üslup doğru değildi.
Partide istişare mekanizması işletilse, ortak akla başvurulsaydı ne olurdu?
Muhtemelen MHP’nin istemediği şeyleri yapacak hükümet formülleri yerine, MHP’nin içinde olacağı bir hükümetle suyun akışını değiştirmek formülü benimsenecekti.
Olmadı. Rakip de uyumuyor, sizden fazla çalışıyordu. Ve “sizin iktidar istemediğinize, iktidardan korktuğunuza” halkı inandırıyordu.
Partinin 80 milletvekilinin yarısı kaybedilip, AKP tek başına iktidar olunca koalisyon seçeneklerinden daha da kötüsü oldu. AKP yeniden tek başına iktidar olarak, MHP’nin temel politikalarının tersini yapacak gücü elde etti.
Kısaca MHP iyi yönetilmiyordu, süreç iyi yönetilememişti. 7 Haziran sonuçları değerlendirilemedi. Başarısızlık kaçınılmaz oldu.
Daha da kötüsü ülkenin bölünmezliği ve Cumhuriyetin temellerinin korunmasını sağlayacak sigorta patladı. MHP, HDP’den daha küçük grubu olan bir parti oldu.
Bu sebeple artık “Bahçeli’ye rağmen MHP’ye oy verenlerin” en az yarısı artık MHP’ye oy vermez olacaktır. Bahçeli yönetimindeki MHP’nin barajın altında kalması kaçınılmaz olur.
Baraj altında kalmadan 40 milletvekili ile bile ülke yönetiminde hiçbir etkisi kalmadığı görülen bir partiye neden oy versinler?
Bahçeli yönetimindeki MHP, sokaklarda meşru eylem yapma hakkını kullanmayan, sivil toplum kuruluşlarıyla sıcak ilişkiler kuramamış, sendikalarla, yazılı ve görsel basınla, odalarla, kitlesel etkisi olan odaklarla münasebeti yok denecek kadar az olan bir parti.
Meclis dışı muhalefet gücünü oluşturmamış bir partinin, TBMM’deki 40 milletvekili ile suyun akışını değiştirmesi mümkün değil.
Başarısızlığın ve Türk Milletine yapılan bu kötülüğün bir bedeli olmalıydı. En azından kitleye bir hesap verme söz konusu olmalıydı. Yani kurultayda eteklerdeki taşlar dökülmeliydi.
Kanaatimce bundan kaçış mümkün değil, eteklerdeki taşlar dökülecek.
Değişim kaçınılmaz, er veya geç olacak.
Ancak MHP’de yapısal problemler var. Parti programından, teşkilatlara; partinin çalışma usullerinden kadınları, gençleri ve yeni değerleri partiye kazandırmaya kadar bir dizi yeniden yapılandırma çalışmasına ihtiyacı var.
Fakat öncelikle değişime direnen genel başkan ve ekibinin yerine bu “yeniden yapılandırmayı” sağlayacak niyet ve vasıfta bir lidere yetki vermekle işe başlamak lazım.
14.12.2015
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.