Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

ahsen okyar
10Şub/150

İNCİLA BERTUĞ VE ÇİĞDEM YARKIN – Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmez avİNCİLA BERTUĞ VE ÇİĞDEM YARKIN - Av. Ruhittin SÖNMEZ

Geçen hafta içinde Altunizade Kültür Merkezinde, Tarihçi, Türk Müziği Sanatçısı ve Hocası olan İncila Bertuğ’un sunumuyla yakın tarihimize bir musiki yolculuğu yaptık.

Önce Altunizade semtine ismini veren Altunizade İsmail Zühtü Paşa’nın köşkünde yaşayanların tarihçesi ve bu köşkün misafirlerinin Türk Müziğine verdiği eserler…

Daha sonra ise gazeteci Burhan Felek’in yaşadığı muhit etrafında örülmüş bir musiki gezintisi idi bu. İncila Bertuğ’un çok önemli bilgiler verirken, aynı zamanda izleyicilere hoş bir zaman geçirten sunumu çok başarılıydı.

Son senelerde şahit olduğum en harika müzik şöleni idi. Benim de bir mensubu olduğum, Tüpraş Türk Sanat Müziği Koromuzda Şefimiz olan Çiğdem Yarkın’ın sadece kanun ve kemençe eşliğinde söylediği eserleri dinlemek etkileyici idi.

Türk Sanat Müziği eserlerini beste gibi ağır formlarda da, şarkı ve türkü formundaki eserlerde de klasik tavırdan ayrılmadan, ancak batı icrasının müziğimize kattığı teknikleri de kullanarak icra eden Çiğdem Yarkın, bir kere daha gösterdi ki son dönem solistleri içinde yüz akımız olan bir sanatçı.

Sazlar eşlik ettiği sese saygılıydı. Billur gibi bir sesin net telaffuzunu ve solistin eserle özdeşleşen duygusunu aksettirmekte olan tınısını kapatmamaya özen gösterdiler.

Temiz, net, eserlere süsleme, goy goy ilave etmeden, kendini ön plana çıkarma gayretkeşliği içinde olmadan bir okuyuş…

Sade bir kıyafet, zarif bir sahne duruşu, okuduğu her biri muhteşem birer abide olan musiki eserlerinin büyüklüğünün farkında olan ve bu büyüklüğü aksettirmekten başka amacı olmayan bir icra. SADELİK İÇİNDE İHTİŞAM.

“Yeni nesle tarih böyle anlatılmalı” ve “Türk Sanat Müziği eserleri hep böyle icra edilmeli” dedirten iki büyük ustaya saygı ve şükranlarımı sunuyorum.

Sağolasın İncila Bertuğ, iyi ki varsın Çiğdem Yarkın…

8Şub/150

ARKASI YARINLA BİR MEDENİYET İNŞASI ARAYIŞI – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

mehmetcemal çiftçigüzeliARKASI YARINLA BİR MEDENİYET İNŞASI ARAYIŞI - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Kısa adı TASAM olan Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi “Medeniyet İnşası Türkiye Vizyonu-Referans Değerler, Kurumlar, Kişiler” konulu çalıştaya her zamanki gibi beni de davet etti. İstanbul Topkapı Eresin Oteldeki toplantıya çok sayıda sivil toplum kuruluşu STK katılmıştı. İlk toplantının sonuç raporu (son taslak) da açıklandı ve dağıtıldı toplantıda.

Buna göre notlarımdan şöyle aktarabilirim; Medine(şehir) kavramından türemiş “medeniyet” var oluşumuzu sürekli kılıyor, kurumsallığı pratiğe dönüştürüyor, vazgeçilmez unsurlar bütünü olarak da aşırılığı def ediyor. Bir arada yaşama kuralları ve kültürü olarak da özetlenmiş. Uygarlık ise medeniyetin beşeri bir arka planı. Civilization’a gelince askeri disiplin ve katı kurallardan arınmışlığı esas alıyor. Modern hukuk Avrupa’yı evrenselleştiren olgu da “aydınlanma” felsefesinin bir sonucu olarak masaya getiriliyor. Medeniyet (İslam), uygarlık (Orta Asya) ve civilization (Avrupa) üçü birden doğrudan irtibat ve etkileşim halindedir. Bütün ülkeler becerebildikleri kadar “güç merkezi” olmaya taliptir bu arayışta.

6Şub/150

Parayı buldu değişti demesinler… / Alptekin CEVHERLİ

alptekin cevherliParayı buldu değişti demesinler… / Alptekin CEVHERLİ

Mahalledeki bütün esnafa yüklü borcu olan bir adama piyangodan büyük ikramiye çıkar.

Mahalleli sevinir. Kasap, bakkal, manav bayram eder. Artık hem borçlarını tahsil edecekler, hem de artık veresiye vermeyeceklerdir.

Aradan 2 gün geçer, bizim piyango talihlisi hâlâ veresiye defterine borç yazdırmaya devam eder.

Bir hafta, on gün derken, bir ay olur, bizimkisi hâlâ borçlarını ödemez.

Artık dayanamayan alacaklı esnaflar bir gün adamın önünü yolda kesip, neden piyangodan büyük ikramiye çıkmasına rağmen borçlarını halen ödemediğini sorarlar…

Bizimkisi gülümseyerek cevap verir:
- Parayı buldu da, huyu değişti demesinler diye...

5Şub/150

ŞÜKRETMEK GÜZELDİR – Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU

ŞÜKRETMEK GÜZELDİR – Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU

İnsanoğlu, ömrü hayatında birçok zorlukla karşılaşır. Kimileri zorluklar karşısında sürekli şikâyet halinde iken kimileri ise anlaşılmaz bir sabırla karşılaştığı her zorluğa “başım üstüne” diyebilmektedir. Peki nedir bunun sırrı? Zorluklar karşısında dik durabilmek için insana lazım olan nedir? Aslında bu soruların cevabı tek bir kelimede gizlidir; ŞÜKRETMEK

Şükretmek öyle bir fiildir ki, insanı olgunlaştırır. Öyle bir fiildir ki şükretmek yalnızca mutluluk için değil, herhangi bir olumsuzluk halinde bile daha kötüsünün var olabileceğini düşünüp sevinmektir.

Şükretmek sabretmeyi öğrenmektir aslında. Sabır ise hayat mücadelesinde dik durabilmenin altın anahtarıdır.

3Şub/150

Kandıra – Galip ATAMAN

images Kandıra - Galip Ataman Kocaeli Gazetesi 8 Temmuz 2009 

Kocaeli’nin Karadeniz’e açılan penceresi Kandıra, İzmit’e 40 kilometre mesafede şirin bir ilçemiz.

Türkiye’nin siyaset, bilim, sanat ve iş dünyasına yön veren isimler arasında Kandıralı’nın sayısı yadsınamayacak kadar çoktur.

Başbakan Nihat Erim, Bakanlar Turan Güneş, Lütfü Tokoğlu, Kazım Dinç, Milletvekilleri Erol Köse, Sedat Akay, Abdullah Köseoğlu, profesörler Hurşit Güneş, Ayşe Ayata Güneş, Atila Çetin, Haluk Çokuğraş, Selma Portakal ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsel Kandıra doğumludur.

Yoğurdu, bezi, hindisi ve taşıyla ünlü Kandıra’nın medar-ı iftiharları bestekar Amir Ateş, klarnet ustası Mustafa Kandıralı ve Türkan Kandıralı da Kandıralıdır.

3Şub/150

ADALARI VERDİLERSE GÜNEYDOĞUYU DA VERİRLER – Av. Ruhittin SÖNMEZ

İşgal Edilen Adalarımız  Başkanı olduğum Kocaeli Aydınlar Ocağı’nın davetiyle İzmit’te konuşan, Milli Savunma Bakanlığı E. Genel Sekreteri E. Kurmay Albay Ümit Yalım dehşet verici bilgiler verdi.

2Şub/150

SİYASET-MEDYA CAMBAZLARI – Nurullah AYDIN

SİYASET-MEDYA CAMBAZLARI - Nurullah AYDIN

Güzel rol yapıyorlar. Yetenekliler, becerikliler. Değerler adı altında; din-iman, demokrasi, insan hakları, hukuk sloganları altında ben ve öteki ayrımcılığını sürdürüyorlar.

Baskının ve sömürünün hissedilmemesi için sürekli gerilim ve çatışma olmasını istiyorlar. Çıkar ilişkisi olanlar da buna uygun hareket ediyor.

Yüzyıllar boyunca Türklerin doğal müttefiki olan halklar birer birer koparıldı. Şimdi ise yeni bir oyun daha sahneleniyor.

100 yıldır başarılmayan sinsi ve hainane plan; gerçekleştirilmek isteniyor.

Dün dündür, bugün bugün diyenler, dost ve kardeş dediklerine bir anda arkasını dönenler, kime nasıl güven verebilir ki.

Her konuda yapılan açıklamalarla, toplumsal-tarihsel belleğimizde kaos yaratılmaktadır. Açıklamaların bizzat kendisi bir tür zihinsel kaos yaratma silahıdır. Toplum olarak hepimiz aynı zihinsel saldırı altındayız. İnsan beyni olaylar arasında mantıklı matematiksel denklemler kurarak, eşleştirme yaparak zihinsel faaliyet yapar.

Açıklamalarda ise, bütünsel olan hiç bir şey yok, bağlantı yoktur, parçalar orda burda uçuşuyor! Yani açıklamalar beyni dağıtmak üzere kurgulanmış! Sürekli asimetrik durumlarla insan beyni aptala döner.

2Şub/150

EY HÜKÜMET! YUNAN ADALARIMIZI İŞGAL EDİYOR SEN NERDESİN!–Ümit YALIM

Yunanistan Adalarımızı işgal ediyor! – Ümit YALIM 

Sarızeybek.com sitesinde yazılan bir yazıyı yorumsuz yayınlıyoruz. Ege'de neler oluyor ? Yunanistan adalarımızı alıyor mu ?

EY HÜKÜMET!  YUNAN ADALARIMIZI İŞGAL EDİYOR  SEN NERDESİN! 

İşte Yunan İşgali Altındaki Adalar

Ege Denizi’nde; Koyun, Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizçik, Bulamaç, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba ve Ardacık adaları…

Ayrıca İzmir ilimizin sınırları içinde olan Venedik Kayalıkları…

Akdeniz’de, Girit Adası etrafındaki Yunan işgali altında olan Türk adaları; Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi ve Koufonisi adaları…

1Şub/151

HAZANA GİRDİ GÖNÜLLER – Av. Tevfik KARABULUT

tevfik karabulut avHAZANA GİRDİ GÖNÜLLER - Av. Tevfik KARABULUT

Hazana girdi gönüller
Tat vermiyor artık haller
Acıyı bal bildi diller
Sözler ahu zara döndü

Sisler dadandı dağlara
Bülbül uğramaz bağlara
Hüzün çöktü simalara
Al al iken mora döndü

Sular gibi akar günler
Gelmez oldu beklenenler
Bulutlara yüklenenler
Yağmur idi kara döndü

Hasret yüklü bütün düşler
Zorlama dolu gülüşler
Gönülde yanan ateşler
Alevlendi kora döndü

Lazım iken dostluk kurmak
Yaygınlaştı gönül kırmak
Özlenen menzile varmak
Kolay iken zora döndü

31Oca/150

MUHAFAZAKÂRLIK VE ÇELİŞKİLER – Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL

mustafa e erkal prof drMUHAFAZAKÂRLIK VE ÇELİŞKİLER - Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL

Bizde kavramlar yeterince bilinmediği için içleri farklı şekilde doldurulabilmektedir. Kavramların ne anlama geldikleri bir tarafa bırakılarak sadece ne olmaları gerektiğinden hareket edilerek onların esiri de olunabilir. Zihinlerdeki katı kalıplara, peşin hükümlere bağlı kalınarak kavramlar bizi yönlendirir.

Bu kavramlardan biri de muhafazakârlıktır. Aslında muhafazakârlık, korunması gerekenleri koruyarak geliştirmenin adıdır. Bazıları bunu statükocu, her türlü gelişmeye karşı çıkış, tutuculuk ve aşırı dindarlık olarak anlar. Oysa hangi siyasi rejim söz konusu olursa olsun; o yapıyı oluşturan unsurlar korunmadan gelişmeci olunamaz. Her siyasi sistem ve rejim sürdürülebilir olmak için muhafazakâr bir karakter kazanmak durumundadır. Değişme karşısında ne peşin kabul, ne de peşin red söz konusu olabilir. Bazen korunmaması gerekenler bile korunur olur. Neyi ne ölçüde korumanın gerekli olduğunu fark edemeyen toplumlar; neyin de ne ölçüde değişeceğini kestiremezler. Bundan dolayı muhafazakârlık her türlü değişmeye açık olmak değildir. Muhafazakârlık, genel bir kavram olmakla beraber; farklı toplumlara ve onların kültürlerine göre itibari (göreceli)dir. Çünkü her toplumun koruyup geliştireceği kültür unsurları birbirinden farklıdır. Ancak evrensel bazı değerler vardır ki, bunları da göz önüne almak gerekir.

29Oca/150

Kadına Yönelik Şiddetin Sosyo-kültürel Kökleri Üzerine – Prof. Dr. Hasan ONAT

hasan onatKadına Yönelik Şiddetin Sosyo-kültürel Kökleri Üzerine - Prof. Dr. Hasan ONAT

Kadına ve çocuğa yönelik her türlü olumsuz davranış, insan olma onurunu zedeleyen, insanlığın geleceğini karartan onursuz bir davranıştır. Yazılı ve görsel basında önümüze çıkan, şiddete uğramış bir kadın görüntüsü, insan olmayı anlamlı kılan bir direğin daha çökmesi anlamına gelmektedir.  Çünkü insanoğlu, “insan” olmanın anlamını “ana”dan öğrenir. Her ne sebeple olursa olsun, onuru ile oynanan, şiddete maruz kalan bir kadın, mutlaka intikamını alır. Ancak, intikam duygusunun kimi, neyi, nasıl hedef alacağını kestirmek pek kolay değildir. Seçilmiş travmalar, acılar ana sütüyle ve ninnilerle, büyütülerek yeni nesillere aktarılır.

28Oca/150

YENİ CUMHURBAŞKANLIĞI FORSU – Süleyman PEKİN

süleyman pekinYENİ CUMHURBAŞKANLIĞI FORSU – Süleyman PEKİN

İnsanlar çocuklarının doktor veya mühendis olmasını isterler ama hayata anlam katan tarihtir. Hele hele insanlığın uzun öyküsünün merkezi sayılan bu coğrafyada yaşıyorsanız tarihin ikide bir de karşınıza çıkması normal bir durumdur. Başbakanlığı dönemindeki icraatlarıyla tarih bilgisini ve millî bilincini yetersiz bulduğumuz Recep Tayyip Erdoğan’ın yapılması ve açılması oldukça tartışmalı olan Ak-Saray’da yabancı devlet başkanlarına yönelik 16 Türk Devletini simgeleyen asker kıyafetleriyle tören hazırlatması çok dikkat çekiciydi.

Siz ister Haziran Seçimleri sonrası Başkanlık hesapları için milliyetçi tabana sıcak mesajlar sunma olarak değerlendirin, isterse kendisinden önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün belki biraz da İngilizlerden etkilenerek başlattığı lakin süvari bir millet için sempatiyle karşılanacağı muhakkak olan atlı karşılama birlikleriyle yabancı devlet adamlarını karşılama törenlerini aşma eğilimi olarak görün; neticede ‘sel gider, kum kalır’ yani fertler değişir, gelenekler yaşar. Bence daha da önemli olanı; gelen yabancı konukların ve gelmeyen yabancıların neler hissettikleridir.

27Oca/150

MUSTAFA KAMALAK’IN UYARISI – Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmez avMUSTAFA KAMALAK’IN UYARISI – Av. Ruhittin SÖNMEZ

Cuma günü Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak telefonla beni aradı.

Kendisini bugüne kadar sadece medyadan izlemiş ve bir defa partisinin mitinginde dinlemiştim. SP Genel Başkanının arama sebebi geçen hafta yayımlanan yazım idi.

O yazımın bir bölümünde İslam tarihinin meşhur hikâyelerinden birini, “Deve Dişi mi, Erkek mi?” ara başlığıyla aktarmıştım.

Çok anlatılan bu hikâyeye göre, Hazreti Ali taraftarı olan bir Arap’ın erkek devesine, Muaviye taraftarı bir Şamlı “bu dişi deve benimdir” diye sahip çıkmış. Şam Valisi Muaviye de “dişi deve Şamlınındır” hükmünü vermiş ve olayı gören topluluk da -haksızlığını bile bile- O’nu tasdik etmişti.

Sahabe ve vahiy kâtibi olan ve daha sonra halife olan bir şahsın adaletten, haktan, İslam’dan uzak böyle bir tutum takınabilmesi ilginçti. Daha da kötüsü, Muaviye’nin bu hükmünün yanlışlığını görüp bildikleri halde binlerce taraftarının bu haksız, insafsız ve trajikomik hükmünü desteklemesiydi.

Muaviye’nin bu taraflı hükmü vermesi basit bir yanılgı değildi. Kastı, “Ey Ali, Muaviye dişi dediği için erkek deveye dişi diyen, O ne derse evet diyen 10 binlerce adamı var. Ayağını denk al!" mesajını vermekti.

***

26Oca/150

CEP TELEFONU ÇILGINLIĞI – Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU

CEP TELEFONU ÇILGINLIĞI – Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU

Cep telefonu, iletişim alanında çığır açan çok önemli bir buluştur. Ancak Türkiye’de cep telefonu kullananlar işi o kadar ileriye götürdüler ki bu durum bir çılgınlık halini aldı.

Bugün Türkiye’de GSM operatörü olarak faaliyet gösteren birçok firma bulunmaktadır.

Türkiye’nin nüfusu 80 milyon ve 80 milyonun üzerinde cep telefonu kullanımı vardır. Durum o kadar vahim ki uyuşturucu gibi daha ilkokula başlamamış çocuklarda dahi cep telefonu var. Bu sebeple de cep telefonu dolandırıcılarının sayısı da her geçen gün artmaktadır.

Cep telefonu sokakta yürürken, vapurda, trende, otobüslerde devamlı insanların elinde, kimisi konuşuyor, kimisi oyun oynuyor, kimisi de film seyrediyor.

24Oca/150

OSMANLI – CUMHURİYET MAÇI ve 20 OCAK 1990 – Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL

mustafa e erkal prof drOSMANLI - CUMHURİYET MAÇI ve 20 OCAK 1990 - Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL

Bazı sözde aydınlarımızın içine düştükleri çelişkilerden birisi Türk Tarihine bir bütün olarak bakamamaktır. Göktürklerden Selçukluya, Osmanlıya ve Cumhuriyete kadar devlet ve millet aynıdır ve devamlılık vardır. Devlet de millet de ithal edilmemiştir. Ancak farklı dönemlerde farklı siyasi rejimler ve yönetimler söz konusudur. Padişahlık dönemi de diktatörlük değildir. Bugün bazıları tek adamlığa soyunmuş olsalar da… Oysa Osmanlı’da bugünkü kuvvetler ayrılığına benzer bir sistem vardır. Kadıya ve Şeyhülislama müdahale kolay kolay genellenemez.

Türkiye Cumhuriyeti gecekondu bir devlet değildir. Türk tarihini 1923 ile başlatmak eksik bir bakış olduğu gibi; 1923 sonrasını yok saymak da çok yanlış ve maksatlı bir anlayıştır. Türk tarihini Osmanlı ve Cumhuriyet rekabeti şeklinde değerlendirmek toplumu kamplaştırıcı bilim dışı bir zorlamadır. Ankaraspor Kulübünün ismini Osmanlıspor yapma gibi örnekler ne Cumhuriyeti aşağılar, ne de Osmanlı’yı yüceltir. Bu yanlışı yaparak küçülenler ve Cumhuriyeti “reklam arası” olarak görenler, sadece bazı eczacılar arasında değil; sosyal bilimciler arasında da görülmektedir.

22Oca/150

Geçen hafta sonu Paris’te idim. – Yrd. Doç. Dr. Banu GÜRER

indirGeçen hafta sonu Paris'te idim. / Yrd. Doç. Dr. Banu GÜRER

Hadiselerin hemen akabinde gerçekleşen bu ziyaret, bizzat gözlem yapabilmek açısından bir tevafuk oldu.

Öncelikle ifade etmek isterim ki Paris sokaklarında herhangi bir kargaşa yoktu.

Ziyaretimiz esnasında bize eşlik eden rehberimizin ifadesiyle Parisliler belki moral bozukluğu yaşamış ve sarsılmış olabilirler ancak hayatlarına devam etmelerine mani bir hal söz konusu değildi.

Bunun yanında Paris sokaklarında gezerken hadiselerle ilgili olarak Paris'te yaşayan bir Türk'ün yaptığı şu yorum düşündürücüydü: "Biz teröre alışığız ama onlar değil, o yüzden bu kadar sarsıldılar!"

Bu cümle de beni sarstı açıkçası...

Teröre "alışmak" ne demekti?

Hemen her gün bir saldırı ve ölüm haberi almanın insanı duyarsız hale getirmesi miydi?

21Oca/150

DAİMA – Seyfettin KARAMIZRAK

seyfettin karamızrakDAİMA – Seyfettin KARAMIZRAK

Bir zamanlar gülerdik, tasa nedir bilmezdik,
Gözlerde yaş sevinçti, gıpta eder silmezdik,
Secdeden başka yerde, kimseye eğilmezdik.
Kışkırtmaktan kaçarak, öğüt verdik daima,
Şerre çanak tutmayıp, hayır derdik daima.

Sohbetlerden haz alır, ne kırar ne sıkardık,
Dertlere derman bulur, teselliyle yıkardık,
Arkadaşa kardeş der, ne kırar ne bıkardık.
Bir tas çorba pişirsek, birlik yerdik daima,
Paylaşmak ne güzeldi, huzur derdik daima.

Saygılıydık severdik, herkeste vefa vardı,
Edepliydik naziktik, yüzsüzlük büyük ardı,
Utanmazlar cüretkâr, şimdi her yeri sardı.
Dedikodu yapmazdık, hayır derdik daima,
Dilimizde güzel söz, sefa derdik daima.

21Oca/150

CUMHURİYET İMKÂNLARIYLA YENİ OSMANLICILIK – Süleyman PEKİN

süleyman pekinCUMHURİYET İMKÂNLARIYLA YENİ OSMANLICILIK – Süleyman PEKİN

Siyasal İslam’ın ve dindar geçinenlerin bizde iki temel karakteristiği vardır:                      1-Dinî kavramları her mevzuya meze yapmak.                                                                                  2-Cumhuriyet düşmanlığı yapmak.                                                                                                 İlkini hayatın her alanında görebilirsiniz; inanç ve – varsa – ideallerini yaşamak yerine sırf ağız yoluyla (oral) konuşmak makamında dem sürenler gibi.

Türkiye’deki sığ ama yaygın futbol kültürüne benzer bir şekilde avamîdir ve temel bilgileri kamyon kasalarındaki yol edebiyatımız gibi takvim yapraklarının arkasına yazılanlardan ibarettir.

Diline pelesenk ettiği “Allah rızası” kavramı, dilencilerin cami önlerine serili mendillerine 3-5 kuruş atılması için sergiledikleri tutuma eşdeğerdir.

Zulme mukavemet, kötülüğe müdahale ve mazlumlar adına dövüşme yeteneği yoktur. Cihadı; söylenme ve Allah’a havale olarak algılar.

20Oca/150

HEP ALDATILMIŞLAR… / Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmez avHEP ALDATILMIŞLAR… / Av. Ruhittin SÖNMEZ

AKP ile Cemaat savaşı başladıktan sonra R. Tayyip Erdoğan ve AKP yetkililerinden sıkça duyduğumuz bir ibare bu: “Aldatıldık.”

Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak bu durumu yorumlarken şöyle dedi:

“Bundan 12 yıl önce bu iktidarın önde gelenleri ‘Biz Milli Görüş gömleğini çıkardık. Erbakan Hoca 33 yıldır bizi yanıltmış, safmışız’ demediler mi? Şimdi de 12 yıl kendi iktidarları zamanında yanıldık diyorlar. 45 yıl ediyor.

“12 yıl beraber yürüdükleri bir kısım arkadaşlarına ‘Bizi sırtımızdan hançerlediler’ diyorlar. Peki, sizin yanıldığınız 12 yıl süreçte ne olmuş. TÜBİTAK işgal edilmiş, adliye bütünüyle ele geçirilmiş, emniyet ha keza. Allah aşkına bütün hayatı yanılgı ile geçen bir zihniyete koskoca bir ülkenin yönetimi teslim edilebilir mi?”

Kamalak’ın eksik bıraktıklarını biraz tamamlayalım. Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Oda TV davaları ile Orduya kumpas kurulmuş, masum insanlar hapislerde çürütülmüş, hatta ölmelerine sebep olmuşlar. TSK savaşamaz hale getirilmiş, donanmaya komutan bulunamaz olmuş. Kozmik odaya girilmiş, devletin en mahrem bilgileri yabancı devletlerin eline geçmiş.

Bütün bunlar hükümetimizin “saflığından” olmuş. Ne yapsınlar inanmışlar ve “aldatılmışlar.”

“45 senedir aldatıla aldatıla aldatılmamayı öğrenmişlerdir” düşüncesiyle tekrar yönetimi bunlara teslim edenlere ne diyelim?

*****

19Oca/150

Sarı Saltuk’un Osman Bey’e Nasihatı / Prof. Dr. Hasan ONAT

indirSarı Saltuk'un Osman Bey'e Nasihatı / Prof. Dr. Hasan ONAT

Osmanlı coğrafyası 13-14 milyon kilometrekarelik bir alan. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulurken 780.000 kilometrekareye bu coğrafyanın bütün tarihsel sorunlarını da taşımış gibi. Yaşadığımız ufuk daralmasının, akıl tutulmasının sebeplerinden biri mağlup medeniyet travması olmalı. Niçin uzlaşı kültürü yaratamıyoruz? Niçin en küçük bir meselede kolayca kutuplaşıyoruz? Ailede bile huzursuzluk derinleşince, herkes birbirini suçlamayı çözüm sanmaya başlar… Tarih bilinci kaybolunca, kökleri derinde olan sorunlar, çözümsüz gibi görünür. Niçin bazılarımız geçmişi kutsallaştırırken, bazılarımız da onu yok farz ediyor? Her iki yaklaşım da, tarihi insanın anlama menzilinin dışına taşımıyor mu? Dinle ilgili sorunlarımızın çoğu tarih bilgi ve bilincindeki noksanlıkla ilgili değil mi? Müslümanlar niçin bu kadar kolayca birbirlerini öldürebiliyorlar?

Sorular… Sorular… Bu soruları Köstence’de, Süt Gölü’nün kıyısında, gecenin serinliği ile, güneşin ilk ışıklarının kesiştiği bir noktada kendi kendime soruyorum. Soruların ve cevapların ağırlığı gölün dinginliğinde kaybolup gidiyor…