ARKASI YARINLA BİR MEDENİYET İNŞASI ARAYIŞI – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
ARKASI YARINLA BİR MEDENİYET İNŞASI ARAYIŞI - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
Kısa adı TASAM olan Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi “Medeniyet İnşası Türkiye Vizyonu-Referans Değerler, Kurumlar, Kişiler” konulu çalıştaya her zamanki gibi beni de davet etti. İstanbul Topkapı Eresin Oteldeki toplantıya çok sayıda sivil toplum kuruluşu STK katılmıştı. İlk toplantının sonuç raporu (son taslak) da açıklandı ve dağıtıldı toplantıda.
Buna göre notlarımdan şöyle aktarabilirim; Medine(şehir) kavramından türemiş “medeniyet” var oluşumuzu sürekli kılıyor, kurumsallığı pratiğe dönüştürüyor, vazgeçilmez unsurlar bütünü olarak da aşırılığı def ediyor. Bir arada yaşama kuralları ve kültürü olarak da özetlenmiş. Uygarlık ise medeniyetin beşeri bir arka planı. Civilization’a gelince askeri disiplin ve katı kurallardan arınmışlığı esas alıyor. Modern hukuk Avrupa’yı evrenselleştiren olgu da “aydınlanma” felsefesinin bir sonucu olarak masaya getiriliyor. Medeniyet (İslam), uygarlık (Orta Asya) ve civilization (Avrupa) üçü birden doğrudan irtibat ve etkileşim halindedir. Bütün ülkeler becerebildikleri kadar “güç merkezi” olmaya taliptir bu arayışta.
SOSYOLOJİ VE FELFEFE GELİŞTİRİLMELİ
Bizde inanç, zaman ve mekan algısı, ahlaki değerler ve bilgi, medeniyetin temelini oluşturur. Hakiki alim dayatmacı değildir ve bulduğu hakikati yaşar. İslam medeniyetinde maddi –manevi verili değerle yaşanır. Özgüvene bağlı aşırı iyimserlik de buradan kaynaklanır.
Küreselleşme çağında entelektüel, kültürel, etik, politik ve dini bakımdan yalıtılmış bir havzaya sahip olamama, vatansızlık hali, ya da varlık içinde zaman ve mekan bakımından kendi konumunu belirleyememe, ontolojik boşluk en büyük sorundur ve nereye gidileceği konusunda tereddütler vardır.
Günümüzdeki hızlı değişim ve dönüşümle birlikte adalet de demokrasi de erimektedir.
Postmodern ile düşünen insan modern kalıplarla hareket etmekten vazgeçmiyor. Öteki asimile olmazsa, elimine edilmeye çalışılmaktadır. Bu da entelektüel, kültürel, etik, politik ve dini açıdan felaket demektir. Batıyı çıkmaza sürükleyen de sahip olduğu güçtür. Çünkü insanlar var oluş gayesini unutmuştur. Dindar kesimler de bu yargıya dahildir. İnsanlar sokakta doğru insan görmezlerse doğru insan olmazlar. Galip gelmek anlayışı da günümüzde hükmetmek gibi olmuştur. Bu süreçte hikmetle bakma ve hikmetle hükmetme yeteneği kaybolmuştur. Batı bu yüzden derin bir meşruiyet krizi içindedir.
Böyle devam ederse her an Arap Baharı gibi bir Avrupa Baharı patlaması yaşanabilir. Çünkü güzel ve çirkin, erdem ve kötülükler gibi kavramların yerine çıkar-menfaat kavramı gelişmiş, sorunlar karşısında istisnai hal ve tahlil kabiliyeti yok olmuştur. İslam dünyası da hikemi bir dil yeteneğini geri kazanmalı, ahlakı değerleri buna göre yeniden ifade etmelidir. Temel problem de değerlerin hayata geçirilmesidir. Sosyolojinin ve felsefi antropolojinin geliştirilmesi icap etmektedir. Eleştirel düşünce, yaklaşım, yorum ve değerlendirme üretilmelidir.
GÜZEL İNSAN YETİŞTİRMEK AMA NASIL?
Birbirinden farklı tutarsız sosyal ve hukuki uygulamalardan vazgeçilmelidir. Çünkü kültürde ahlaki bir aşınma gerçekleşmektedir. Çıkarını düşünen insan yerine nefsini dizginleyebilen insan önerilmelidir. Hoşgörüyü çiğneyen hoş görülmemelidir. Kifayetsiz kimselere makam, unvan, imkan verilmemelidir. Devletin aşınması halinde dağınık unsurların uyumundan söz edilemez.
İslam coğrafyası kanaat, tekamül, tefekkür ile dönüşüm yaşamalı; bilim, sanat, adalet, refah, özgürlük ile gelişme sağlanmalıdır. Uzmanlığa saygı gösterilmelidir. Toplumu bozan kibir, gösteriş, iki yüzlülük, her şeye sahip olmak gibi kötü huylar temizlenmelidir. Sadece erdemler ihya edilmelidir. “Güzel insan” yetiştirmek için ben merkeziliğinden kurtulunmalıdır. Can ve mal güvenliği endişesi ortadan kaldırılmalıdır.
Mesleki bakımdan yetkin, ahlaklı, özgün ve özgür, düşünen, eleştiren, eksikliklerin farkında, girişimci, ıslah ve ihya eden, mevcudu ve kendini aşan, insan yetiştirilmelidir. Çağımızın getirdiği yeni şartlar muvacehesinde yeni değerler geliştirilebilmelidir. Sosyal bilimler emeklemekten kurtarılmalıdır. Düşünce üretimini geliştirmek amacıyla gençlere yönelik sivil ve resmi fikir kulüpleri kurulmalıdır. İnanç, değerler, davranışlar konusunda bütüncül yaklaşımlar sergilenmelidir. Cömertlik, civanmertlik, diğergamlık, sabır, sevgi , kardeşlik, paylaşım ve üretim gibi değerler yeniden gündeme, romanlara, ekrana, sinemaya, görsellere taşınmalıdır.
Günümüz medyası, çok parçalı ve çıkar üzerine kuruludur. Algı yönetimleri tamamen buradan yürütülmektedir. Kurumlar değer üretmelidir. Din, akıl, can, mal ve nesil emniyeti güvence altına alınmalıdır. Çünkü çağımızda muhafazakarlık ve din boyutunda ciddi bir yozlaşma ve çürüme mevcuttur. Böyle bir kafa karışıklığı bir kurtuluş arayışını da peşinden sürüklemektedir. Adalet refahta da tecessüm etmelidir. Adalet, hak ve liyakattan vazgeçilmemelidir. Refah paylaşılmalıdır.
GELENEK Mİ GELEN EK Mİ?
TASAM Başkanı Süleyman Şensoy’a göre de 10 yıl sonra bambaşka bir dünya olacak. İslam dünyasının denge olabilmesi için üretmesi gerekmektedir. Kurumlaşmak ve ortak vizyon şarttır. Türkiye’de sosyal politika, eğitimin ve ekonominin gerisine düştü. Kamu, sivil toplumu sinek gibi görüyor. Devlet rekabet ve eğitimi teşvik etmeli, projeleri desteklemelidir. Tekrarlardan kurtulmalı ve makro politikalar sağlam olmalıdır. Böyle gidilirse 2023 hedefine Türkiye ulaşamayacak. Şikayet bazen her şeyin içini boşaltıyor. Acılar ve donanımlı duygusal motivasyon ile netice alınmaya çalışılıyor. Bununla nitelikler öğreniliyor.
Kurumsal olarak Türkiye’nin temsil sorunu var. Sivil toplumun inovasyonu için motivasyon gereklidir. İmkanları çok olanlar bir şey üretmiyor. Kızmamız aslanlar gibi ancak “şeyhler mi çok küçüldü, biz mi çok büyüdük?” Her gücün bir görgüsüzlük dönemi var. Bundan hızla çıkılması gerekir. Muhafazakarlarla çalışmak çok zor, çünkü sözlerinde durmuyorlar. Ahlakımızı tartışmalıyız. Sonuçtan daha önemli olan süreçtir. Çalışmalar boşa gitmez, karşılığını bulur.
Çalıştayı yöneten Doç. Dr. Tayfun Erdoğdu dil, akıl, haram, helal, bereket ve kalbi seliminin önemini vurgulayarak; muhafazakar değil, gelen ek yapmak gerektiğine dikkat çekti. Şöyle dedi:
-Herkesin içinde bir sıkıntı var. Bu gömlek artık dar geliyor. Çünkü insani değerlerle örtüşmemiş. Farklı olanı inşa etmeliyiz. Dünyanın en yaşanılır yeri Türkiye olmalı. Toplumu ve bireyi istenilen yere götürmemiz için isimler uygun olmalı. Kişiler, kurumlar ve mütefekkirlerden düşünce sistemlerini öğrenmeliyiz. Üst yapı ve ahlak çok sıkıntılı. Boşluğun altını doldurmalıyız.
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’e göre de Avrupa Birliği değerlerinin bir ayağı yıkılmış. Dayanak noktası kuvvet ve menfaat olmuş. 4 bin kadar Suriyeli mülteci Hollanda’ya kabul edilince kıyametler koptu. Batılılar konuşmakla konuyu derinleştirirler. Din, mal, akıl, aile ve vatan öncelikle korunmalıdır yeni bir medeniyetin inşası için.
ÜNVANA GÖRE AKIL DAĞITILMAMALI
TASAM çalıştayında bazı sivil toplum kuruluşları sadece kendilerini tanıtmaya çalışırken, bazıları da ortaya ürettikleri bilgileri koydular. Buna göre; medeniyet kucaklayıcı olmalı ve “empati yapabiliyor muyuz” diye sorabilmeliyiz kendi kendimize. Erdemli bir medeniyet emperyal olmaz, sömürmez. Yenilikçi yaklaşımlara toplum henüz hazır değil.
İnsanlar sırf para kazanmak için çalışıyor ve dolayısıyla İstanbul karanlığa gidiyor. Dürüstlük ve ahlak olmayınca kirlilik başlıyor. Ünvana göre akıl dağıtılmamalı. Sivil toplum hala emekleme dönemini bir türlü atlatamadı. Sıkıştırılmış Türkiye’de itaatkar bir toplum ortaya çıktı. Alt ve üst yapıdaki kopukluklar giderilmeli. Dil, kişilik, ahlak ve değerler şart medeniyet için. İslam Peygamberi Bizans İmparatoru’na mektup yazarak evrensel bir mesaj verdi.
SORGULAMAYI ÖĞRENMEK
Toplantı bütün gün devam etti. Sıra bana geldiğinde insan endeksi politika üretmenin şart olduğunu anlattım. İlerde Türkiye’yi ve hatta dünyayı yönetebilecek insanlarımıza krediler vererek birikimli ve donanımlı olmasının sağlanmasını, tecrübe kazanmasını, dünyayı tanıması gerektiğini hatırlattım. Liyakat önde olmalı. Atın önüne et, itin önüne ot atılmamalı. Yeni inşa edilecek medeniyetin bir ortak dili olmalı. Bu da dünyada 300 milyon insanın değişik lehçe ve şivede konuşmasına karşılık BM ve UNESCO raporlarına göre beşinci sırada olan Güzel Türkçemizdir. Ancak görülüyor ki batının tuzaklarına düşülüyor.
Resmi ve özel teşebbüs organizasyonlarında sadece NATO ve Avrupa diplomasisinin kullandığı “Güney Doğu Avrupa Ülkeleri”nden kasıt sırf Balkanlar denmemek içindir. Çünkü Balkanlar denilince eskimez bir medeniyet inşa eden “Müslümanlık ve Türklük” hatırlanıyor. Maalesef bu tuzağa Prizren’de TDK da düştü. Müteşebbisler fikir hareketlerine katkı vermeli, işadamları alimlerle, mütefekkirlerle birlikte hareket etmeli, sosyal sorumluluk almalı; düşünce, kültür, sanat ve medeniyet hareketi için fon ayırmalı, kadro kurulmasına kamu ile birlikte katkı vermelidir.
AVM ve gökdelen çılgınlığından kurtulmalı, her odası güneş gören, çocuk, yaşlı, hasta ve sakat insanların ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde evler inşa edilmeli, sivil toplum güçlendirilmeli, tefekkürün önü açılmalıdır. Osmanlı adalet ve sevgi medeniyeti kurmuştu. Yeni bir medeniyet bunun tekrarı değil, üzerine sil baştan inşa edilecek evrensel ihtiyaçlarla kurulmalıdır. Biat kolaycılığından kurtulmalı, sivil toplumun cemaatleşmesi önlenmeli, insanlar sorgulamayı öğrenmelidir.
Miras yedilikten kurtulmalıdır. Hep örneğini verdiğimiz Hazreti Ömer Müslüman olmadan önce de sonra da adalet dağıtırdı. Örnek insandı. İmanı kurtarmak için zihinsel sürecin devamında faydalı olmayı, üretmeyi, paylaşmayı, iddialı hale gelmeyi ihmal etmemeliyiz.
YARINKİ TÜRKİYE İÇİN
Sivil topluma üç beş yapımcı, sinema ve televizyonlarda ne izleyeceğine karar vermemeli, insanlarımız kendisini ekran ve beyaz camda görebilmelidir. Avrupa ve yurtdışındaki müteahhit ve işçilerimiz Türkiye’ye döndüğünde acaba niçin aynı trafik kurallarına uymuyor ve zamanını gerektiği gibi değerlendiremiyor? Düşünmeye değemez mi?
Almanların Rus ordusundan esir ettiği Müslümanları kurtarmak için gittiği Berlin’deki Mehmet Akif Ersoy İstanbul’a döndüğünde bir soruyu şöyle cevap veriyor: “Almanların işi bizim dinimize benziyor, dinleri de işimize!” Söz konusu bu hakikatten çıkarılması gereken çok ders var. Çünkü bugün yeni bir medeniyet ihya ve inşasında en büyük eksiklik Ebusuut Efendilerin, Akşemsettinlerin, Molla Güranilerin, Ali Zembilli Efendilerin olmamasıdır. Çünkü onlar siyasi otoritenin eksikliğini ve yanlışını hatırlatırken “Ben sizin ahiretinizden de sorumluyum “ diyebilen alimlerdi.
Bediüzzaman’ın Risale-i Nur Dersleri sokaktaki insanı, küçük esnafı, emekçiyi bile birlik, beraberlik, dayanışma içinde dağarcığını 400’den 4000 kelimeye yükseltebilen, birikim kazandıran, sorularına cevap bulabilen, fikrini açıklamaya fırsat verilen, hakkı ve özgürlüğü savunan kimseler haline getirebiliyordu.
Herkesin ve her kesimin gerektiğinin fevkinde siyasetin ve ekonominin bir parçası haline geldiği günümüzde böyle bir ihtiyaç kendisini hemen belli ediyor. Kimliğini koruyarak örselemeden öğreten halk mektepleri ihtiyacı var.
Vesselam Medeniyet İnşası Türkiye Vizyonu Yarınki Türkiye ve dünyamız için doğru ve gerekli bir çalışma.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.