HEP ALDATILMIŞLAR… / Av. Ruhittin SÖNMEZ
HEP ALDATILMIŞLAR… / Av. Ruhittin SÖNMEZ
AKP ile Cemaat savaşı başladıktan sonra R. Tayyip Erdoğan ve AKP yetkililerinden sıkça duyduğumuz bir ibare bu: “Aldatıldık.”
Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak bu durumu yorumlarken şöyle dedi:
“Bundan 12 yıl önce bu iktidarın önde gelenleri ‘Biz Milli Görüş gömleğini çıkardık. Erbakan Hoca 33 yıldır bizi yanıltmış, safmışız’ demediler mi? Şimdi de 12 yıl kendi iktidarları zamanında yanıldık diyorlar. 45 yıl ediyor.”
“12 yıl beraber yürüdükleri bir kısım arkadaşlarına ‘Bizi sırtımızdan hançerlediler’ diyorlar. Peki, sizin yanıldığınız 12 yıl süreçte ne olmuş. TÜBİTAK işgal edilmiş, adliye bütünüyle ele geçirilmiş, emniyet ha keza. Allah aşkına bütün hayatı yanılgı ile geçen bir zihniyete koskoca bir ülkenin yönetimi teslim edilebilir mi?”
Kamalak’ın eksik bıraktıklarını biraz tamamlayalım. Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Oda TV davaları ile Orduya kumpas kurulmuş, masum insanlar hapislerde çürütülmüş, hatta ölmelerine sebep olmuşlar. TSK savaşamaz hale getirilmiş, donanmaya komutan bulunamaz olmuş. Kozmik odaya girilmiş, devletin en mahrem bilgileri yabancı devletlerin eline geçmiş.
Bütün bunlar hükümetimizin “saflığından” olmuş. Ne yapsınlar inanmışlar ve “aldatılmışlar.”
“45 senedir aldatıla aldatıla aldatılmamayı öğrenmişlerdir” düşüncesiyle tekrar yönetimi bunlara teslim edenlere ne diyelim?
*****
YA ŞİMDİ DE ALDATILIYORLARSA…
İtiraflarının haricinde “aldatıldıkları” başka olayları da hatırlıyoruz.
· Peygamber Efendimize hakareti savunan Danimarka Başbakanı Rasmussen'in 2009 yılında NATO Genel Sekreteri olmasına AKP iktidarı ilk başta karşı çıkmıştı. Fakat ABD ve AB bastırdı. Hükümeti ikna ettiler. “NATO'nun faaliyetleri eskisi gibi olmayacak. Türk Genel Sekreter Yardımcısı olacak. Sizin onayınız olmadan bir şey olmayacak. Rasmussen özür dileyecek dediler.” AKP hükümeti Rasmussen’in Nato Genel Sekreteri olmasını onayladı.
Ancak verilen sözlerin hiçbiri tutulmadı ve tabii Rasmussen seçildikten sonra özür falan da dilemedi. Tayyip Erdoğan ve hükümeti aldatıldı.
· Yine hatırlayalım Nato’nun Libya’ya müdahalesi gündeme gelince (28 Şubat 2011’de) zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ''NATO Libya'ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO'nun ne işi var Libya'da?” diye karşı çıkmıştı.
Bu konuşmanın üzerinden daha bir ay geçmeden (21 Mart 2011’de) bu defa “NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tespit ve tescil için oraya girmelidir. Yer altı kaynaklarının, zenginliklerinin birilerine dağıtımı için değil” demişti.
Akabinde NATO kuvvetleri karargâhı olarak İzmir’i tahsis etmiş, müdahaleye gemilerimizle destek vermiştik.
Bu süre içinde herhalde NATO’yu yöneten devletler Erdoğan’a bu konuda söz vermiş olmalıydı.
Sonuç, Libya Libyalılara ait olmadı, petrol ve doğalgaz kaynakları ABD ve AB şirketlerinin eline geçti.
Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti yine aldatılmıştı.
· Malatya Kürecik’te konuşlandırılan Füze Kalkanı Projesinde komutanın bizde olacağı söylenmişti. Olmadı.
Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti yine aldatılmıştı.
Ama bozuntuya vermemeyi iyice öğrenmişti. “Komutanın kesinlikle NATO’da olması gereğini ifade ettik” dedi.
· Irak ve Suriye konusunda da hükümetimizin aldatıldığına dair işaret pek çok. ABD, Esad’ı devirme konusunda Rusya ve Çin’in direncini görünce onlarla anlaşmayı tercih etti. ABD’ye güvenerek stratejisini Esad’ı devirme planları üzerinden yapan Erdoğan ve AKP hükümeti müttefikleri tarafından aldatıldı.
Irak’ta IŞİD’e karşı Türkleri PKK ve Barzani’nin himayesine bırakmak zorunda kaldık. Kerkük artık Türk şehri değil. Türk Silahlı Kuvvetleri PYD/PKK militanlarını eğitip donatmakta.
· PKK ile müzakerelerde de Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti yine aldatılmış olmalı. Öcalan ve Kandil PKK militanlarının silahlı veya silahsız sınırlarımız dışına çıkacağına ve eylem yapmayacaklarına söz vermişlerdi. Bunun karşılığında hükümet vermeyi vaat ettiği her şeyi yerine getirmesine rağmen, Güneydoğu’da kamu düzeninin olmadığı, alan hâkimiyetinin PKK’nın eline geçtiği, Kobani olayları bahanesiyle 50 kişinin öldürüldüğü olaylar, Cizre kalkışması, güvenlik güçleri ve korucuların şehit edilmeleri engellenemedi.
Bütün bu olanlardan sonra Erdoğan ve hükümet “PKK açılımı ve müzakere sürecinin” sonucunda da “aldatıldık” diyebilir.
Bütün bu aldatılma olaylarında aldananların bir sorumluluğu olması gerekmez mi?
Tayyip Erdoğan ve AKP bunca aldatılmalarına ve bu aldanmaları sebebiyle ülkeye verdikleri zararlara rağmen, en azından neden sandıkta cezalandırılmıyor?
*****
DEVE DİŞİ Mİ ERKEK Mİ?
Şimdi İslam tarihinin o meşhur hikâyesini hatırlamanın tam zamanıdır:
Muaviye Şam valisidir. Bir yandan halife Hz. Ali’ye muhalefet ederken diğer taraftan halife olmanın altyapısını hazırlıyordu.
Bir gün Hz. Ali'nin taraftarlarının yoğun olduğu Kufe'den, bir Arap, devesiyle Şam'a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken biri: “Ver o dişi deveyi bana” demiş.
Tartışma büyümüş, Kufe'den gelen adam, "Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir" diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. Konu Muaviye'ye yansımış.
Halk meydanda toplanmış... Muaviye, Kufe'den gelenle Şam'da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış: “Bu dişi deve Şamlınındır!”
Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş: “Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?”
Cemaat hep birlikte bağırmış: “Şamlınındır!”
Kufeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, Muaviye onu yanına çağırmış:
“Ey Kufeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Kufe'ye dönünce gördüklerini Ali'ye anlat ve de ki: Ey Ali, Muaviye erkek dediği için dişi deveye erkek diyen, O ne derse evet diyen 10 binlerce adamı var. Ayağını denk al!"
Dikkat ediniz, Hazreti Peygamberin vefatının üzerinden çok fazla zaman geçmemiş, İslam’ı bizzat peygamberden öğrenen arkadaşları ve akrabaları sağdır. Muaviye sahabe ve vahiy kâtibidir. Rakibi de Hz. Ali’dir.
Muaviye’nin yaptığının İslam’ın temel kuralları ile bağdaşmadığı açıktır. Tavrı bir diktatörün adaletsiz, haksız ve ahlaksız bir davranış örneğidir. Taraftarlarının bütün bunları alenen görmelerine rağmen O’na tam bir teslimiyet içinde olması da Müslümanca bir davranış değildir.
Bugün de “devenin dişi mi, erkek mi olduğuna ve kimin devesi olduğuna” karar veren bir kişi var mı? Haksızlık, hırsızlık yapan, Kur’an ile alay eden, “Allah’ın bütün sıfatlarını taşıdığı” şeklinde şirk sözler eden yakınlarını koruyup, kollayan biri var mı?
Bütün bunlara rağmen O’nun her dediğini doğru kabul eden milyonlarca bağlısı var mı?
“Olamaz” demeyin, sahabe döneminde bile olduğuna göre. Olabilir.
Peki, ülkemizde Sünni’si, Alevi’si, Şii’si ile oğluna Muaviye ismini veren bir Müslüman var mı?
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.