Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

31Oca/150

MUHAFAZAKÂRLIK VE ÇELİŞKİLER – Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL

mustafa e erkal prof drMUHAFAZAKÂRLIK VE ÇELİŞKİLER - Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL

Bizde kavramlar yeterince bilinmediği için içleri farklı şekilde doldurulabilmektedir. Kavramların ne anlama geldikleri bir tarafa bırakılarak sadece ne olmaları gerektiğinden hareket edilerek onların esiri de olunabilir. Zihinlerdeki katı kalıplara, peşin hükümlere bağlı kalınarak kavramlar bizi yönlendirir.

Bu kavramlardan biri de muhafazakârlıktır. Aslında muhafazakârlık, korunması gerekenleri koruyarak geliştirmenin adıdır. Bazıları bunu statükocu, her türlü gelişmeye karşı çıkış, tutuculuk ve aşırı dindarlık olarak anlar. Oysa hangi siyasi rejim söz konusu olursa olsun; o yapıyı oluşturan unsurlar korunmadan gelişmeci olunamaz. Her siyasi sistem ve rejim sürdürülebilir olmak için muhafazakâr bir karakter kazanmak durumundadır. Değişme karşısında ne peşin kabul, ne de peşin red söz konusu olabilir. Bazen korunmaması gerekenler bile korunur olur. Neyi ne ölçüde korumanın gerekli olduğunu fark edemeyen toplumlar; neyin de ne ölçüde değişeceğini kestiremezler. Bundan dolayı muhafazakârlık her türlü değişmeye açık olmak değildir. Muhafazakârlık, genel bir kavram olmakla beraber; farklı toplumlara ve onların kültürlerine göre itibari (göreceli)dir. Çünkü her toplumun koruyup geliştireceği kültür unsurları birbirinden farklıdır. Ancak evrensel bazı değerler vardır ki, bunları da göz önüne almak gerekir.

Bizde muhafazakâr etiketle dolaşanlar veya öyle görünmekten siyasi çıkar bekleyenler çelişkiler sergilerler. Muhafazakâr yani koruyarak gelişmeci bir anlayışta, Cumhuriyet tarihine mal olmuş Çankaya Köşkü devre dışı bırakılabilir miydi? Topkapı ve Dolmabahçe Saraylarını korumak muhafazakâr bir yaklaşımın bir gereği değil mi? İngiltere’de başbakanlar oldukça klasik Downing Street 10 nolu adresten vazgeçebiliyorlar mı? Andımızı yasaklamak T.C. ibaresini iptal etmek, milli kimliksiz bir anayasa hazırlama, ithal malı çözüm süreci, egemenlik hakkını birileriyle paylaşmaya açık olmak, ortaklık devletine geçerek milli devlet ve üniter yapıyı zedelemek, milli davalara, milliyetçiliğe ve milli kimliğe soğuk bakmak, etnik taassubu ve ırkçılığı demokratikleşme diye takdim etmek, Türk tarihine bir bütün olarak bakamamak, vatandaşları birbirine ötekileştirmek ve soğutmak acaba muhafazakârlık mı?

Ortak mutabakatları dışlamak, Devletimizin kuruluş amacını ve Milli Mücadeleyi bir türlü içine sindirememek, ülkenin geleceğini tehlikeye atacak şekilde dış borçlanma, cari açığı artırma ve sıcak para girişlerine bel bağlayarak suni rahatlama yaratmak muhafazakarlığın bir gereği mi? Gerek dünyada artan belirsizlikler ve durgunluk, gerek Türkiye’nin en çok riskli ve ekonomisi kırılgan beş ülkeden biri olarak kabul edilmesi, bizi sıcak para bulmada da zorlayacaktır. Reel sektör yerine borsayı destekleyici sıcak paranın girişini hızlandırmak için faizle oynamak doğru bir yol mu? Başbakanın “Türkiye’yi çok güçlü olduğu için AB’ye almıyorlar” sözü ciddiye alınabilir mi?

Muhafazakâr bir politikada bizde olduğu ölçüde bürokrasiyle ve yasalarla oynanabilir ve devlet politikası sayılması gereken alanlarda garip düzenlemelere ve değişikliklere gidilebilir mi? Devletin önemli kurumları üzerinde bu ölçüde kumpaslar kurulabilir mi? Gelenekler yıkılabilir mi? Muhafazakâr bir anlayışta; vatan topraklarında pek gözü olmama, Ege’de ada ve adacıkları Yunanistan’a terk etme, Güneydoğuda kamu düzeninin bozulmasına müsaade etme, terör örgütü ile adeta Mahmutpaşa pazarlığına girişme, gereği yokken Ermenilere taziyede bulunma söz konusu olabilir mi?

Geçenlerde Kazım Karabekir Vakfının düzenlediği rahmetli Karabekir’i anma toplantısında Doç. Dr. Ali Karaca bir belge üzerinde durdu. II. Abdülhamit’e İngiliz projesi olarak sunulan açılım ve çözüm paketi Padişah tarafından reddedilir. O dönem Osmanlı’ya yapılan tekliflerle günümüzdeki ithal çözüm sürecinin talepleri o kadar benzer ki... Ancak artısı ve eksisiyle değerli bir devlet adamı olan Abdülhamit bu oyunu bozar. Biz ise bugün bu tezgahları demokratikleşme ve ileri demokrasi olarak kabul ederek kendi kendimizi aldatıyoruz.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.