TÜRK-İSLAM DÜNYASINDAN BİR BİLGE ADAM GEÇTİ… / Ali COŞKUN
TÜRK-İSLAM DÜNYASINDAN BİR BİLGE ADAM GEÇTİ… / Ali COŞKUN
– Yıllarca demokrasi, insan hakları, özgürlükler yolunda mücadele vermiş olan Nevzat Yalçıntaş Hoca’mız, 2016 darbe teşebbüsünü takiben yine bir Cuma günü geride örnek bir aile hayatı, yetişmiş iki hayırlı evlat, binlerce öğrenci, unutulmaz hizmetler bırakarak aramızdan ayrıldı. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş Hoca, bir gönül adamı, kültür hazinesi, tevazu sahibi bir dost, vatanına, toprağına, ailesine, dostlarına sevdalı bir insandı.
CUMHURBAŞKANI ÖNGÖRÜLEMEZ BİRİ AMA KİMİN İÇİN? – Ruhittin SÖNMEZ
CUMHURBAŞKANI ÖNGÖRÜLEMEZ BİRİ AMA KİMİN İÇİN? - Ruhittin SÖNMEZ
2020’de ABD Başkanı Trump ikinci defa başkan seçilemedi, o zaman 77 yaşında olan Biden karşısında kaybetti. Bunun sebebini analiz ettiğim yazımda temel sebeplerden birini şöyle açıklamıştım:
Trump öngörülemez bir Başkan oldu. Bugün yaptıklarını yarın tam tersini yapabileceği, bugün övdüğünü yarın yerin dibine geçirebileceği görülen bu başkan, bazılarına göre “dengesiz”, bazılarına göre “deli” sıfatlarını hak ediyordu.
Trump devletin kurumsal yapısı ile çalışmayı sevmeyen, çoğu zaman kuralları hiçe sayan bir “Başkan” idi.
Devleti yöneten kişinin öngörülemez bir yönetim tarzı içinde olması ABD vatandaşlarını tedirgin etti.
ABD seçmeni bir macera dönemi yaşamak istemedi, öngörülebilir olanı tercih etti. Devletin kurumlarının çalışması ve kuralların herkese uygulandığı bir sistemi istediğini gösterdi. O zaman 77 yaşında olan Biden’ı seçti.
Ancak bu yıl Kasım ayında yapılacak seçimde tekrar yarışacak olan adaylardan Biden 81 yaşında ve çeşitli sağlık sorunları yaşıyor. Bu defa Biden için de ülkeyi yönetip yönetemeyeceği yönünden bir belirsizlik ve öngörülemezlik söz konusu. Bu bakımdan Biden’ın adaylıktan çekilmesi için baskı oluşturma gayretleri var. Bu çalışmalar bir sonuç verecek mi, henüz belli değil.
2024 seçimi için de koskoca ABD’de bir “deli” ile bir “bunak” adaydan başkasının ortaya çıkamamış olması ilginç. (Bunlar benim taktığım sıfatlar değil.)
ABD’de en sert şekilde kuvvetler ayrılığı uygulanıyor. Kurumlar çok güçlüdür. Kurumlar ve medyanın
kuralların uygulanmamasına karşı direnci yüksektir.
Başkan’ın ABD’yi yüksek riske sokacak “delice” işler yapmasına karşı sistem etkili bir sigortaya sahip
olduğu gibi Başkan’ın hastalanması, yönetemez hale gelmesi veya ölmesi halinde sistemin aksamadan
çalışmasını sağlayacak mekanizmalar devreye girecektir.
Böyle olduğu halde ABD seçmeninin daha öngörülebilir seçeneği tercih etmeye çalışacağını sanıyorum.
Arkadaşlık (II) – Mesut NÖBETÇİGİL
Arkadaşlık (II) - Mesut NÖBETÇİGİL
Arkadaşımızla bir duygu bandında, bir duygu frekansında buluşuyoruz. O her nasılsa içimizi zapt ediyor,
ikimizi de esir alıyor, rehin alıyor. Biz öylece gitmek istiyoruz. Orada bir hesap ortaya çıkar: Acaba bana şöyle yardım eder mi, şurada elimden tutar mı ya da korkuyorum, yanımda olması güzel olabilir gibi türlü endişe ve beklentilerle oluşturulan bir arkadaşlıktan bahsetmiyorum.
***
Arkadaşlığın bir kere zemini, coğrafyası duygu üzerine kurulur. Duygunun hemen arkasından gelen şey güven. Güvenmek yani, sırtınızı dönmek yani, onun size ihanet etmeyeceğinden emin olmak, sizi yarı yolda bırakmayacağını bilmek ve bu duygu yakınlığı içerisinde arkadaşlığınızı sürdürmek. Kuşkusuz her zaman insan birbirine gerektiği ölçüde gerektiği kadar bir destek sunamayabilir.
MİLLET KAVRAMI VE TÜRKSÜZ TÜRKİYE YARATMAK – Ruhittin SÖNMEZ
MİLLET KAVRAMI VE TÜRKSÜZ TÜRKİYE YARATMAK - Ruhittin SÖNMEZ
Birileri milliyetçilik ve din adına, BOP içeriğine uygun şekilde, Türkiye’yi Türksüzleştirme çabası içinde. Ve bunu kendilerini “yerli ve milli”, yaptıklarını da “ülkeyi kurtarmak” olarak pazarlama becerisi gösterebiliyorlar.
“Türksüz Türkiye” yaratma çabalarını fark edebilmek için siyasal İslamcıların millet kavramına verdiği anlam ile Cumhuriyetimizin kurucu iradesinin modern bilim ışığında verdiği anlam arasındaki farkı bilmek lazım.
Bugün iktidar partisi AKP ve Genel Başkanı R. Tayyip Erdoğan ile iktidarın küçük ortağı MHP ve Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin millet kavramına verdiği anlam aynıdır diyebilir miyiz?
Bu teorik bir tartışma sorusu değil. Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek olan sığınmacı sorunu, yeni Anayasa tartışmaları gibi temel meselelerimizi doğru anlamamıza yarayacak bir sorudur bu.
RTE, Millet ve milliyet kavramlarının Fransız ihtilali ile dünyaya yayılan tanımını kabul etmediğini ifade ederek, kendi millet anlayışını şöyle ifade ediyor:
“Bizim kendi medeniyetimizin, kendi tarihimizin, kendi kültürümüzün bir millet tanımı var. Bu bakımdan Osmanlı tam bir millet devletiydi.” “Biz, milleti İbrahim’den geliyoruz.”
“Bizim millet tanımımız, özünü İslam’ın millet anlayışından alır. Pek çok farklı dinden ve kökenden gelen insanı çatısı altında toplayan Osmanlı bunların milliyetlerini, dinlerine göre de tasnif etmiştir. Osmanlı böyle bir devlet, imparatorluktur. Müslümanlar bir millet, Hristiyanlar bir millet, Yahudiler bir millettir. Etnik bakımdan zaman zaman çok küçük karışmalar olsa da bu tarihimizin ve coğrafyamızın gerçekliğine en uygun tanımdır.”
Erdoğan’ın bu tanımı yönettiği devletin anayasasında belirlenen temel tanım ve ilkelere aykırıdır. Cumhuriyetimizin kurucu iradesinin ortaya koyduğu felsefe ve Atatürk’ün millet tanımına da zıt bir görüştür. Bu görüşü savunmak kurucu iradenin, Osmanlı’nın çöküş sürecinde ve Millî Mücadele aşamasında yaşanan tecrübeler ve bilimin ışığında yaptığı, isabetli tercihlerine karşı çıkmaktır.
“MILLET ILE ÜMMET, birbiriyle sözlük anlamları açısından farklı olan; bununla birlikte mutlaka çatışması gerekmeyen iki kavramdır.” Ancak siyasallaştırılarak daraltılan gündemdeki anlamı ile siyasal İslamcıların “ümmet” karşılığı kullandığı “millet” tanımı “Türksüz Türkiye” yaratmak
isteyenlerin bir maymuncuğudur.
İKİ YÜZLÜ BATININ ÇİRKİNLİĞİ SPORA DA YANSIDI- Seyfettin KARAMIZRAK
İKİ YÜZLÜ BATININ ÇİRKİNLİĞİ SPORA DA YANSIDI- Seyfettin KARAMIZRAK
“İkiyüzlülük”, kişinin sahip olmadığı duygu, düşünce, erdem, değer veya özelliklere, sanki sahipmiş gibi davranması veya sahip olduğunu iddia etmesidir. Ahlâk psikolojisine göre
ikiyüzlülük, kişinin kendi ifade ettiği ahlaki kural ve prensiplere kendisinin uymamasıdır.
Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) Disiplin Kurulu, Türkiye-Avusturya maçında attığı ikinci golden sonra “bozkurt işareti” yapması nedeniyle milli futbolcumuz Merih Demiral’a 2 maç ceza verdi.
UEFA’ya tepki gösteren Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı (TFF) Mehmet Büyükekşi, “2 maçlık cezayı kabul edilemez, hukuk dışı ve siyasi bir karar olarak görüyoruz” dedi.
Mehmet Büyükekşi, 3 maçın altındaki cezalarda CAS’a itiraz ve başvuru yolunun kapalı olduğunu hatırlattı. Büyükekşi, açıklamasında, “Verilen 2 maçlık ceza ile itiraz hakkımız da elimizden alınmıştır. Taraflı ve adaletsiz olan bu karar, tüm milletimizi derinden hayal kırıklığına uğratmıştır” dedi.
TFF Başkanı ayrıca, UEFA’nın maçta görevli delegesinin raporunda cezai yaptırım ile ilgili bir ifade olmadığını, bazı Batılı siyasetçilerin açıklamalarının ardından UEFA’nın konu
ile ilgili müfettiş atayarak soruşturma başlatmasının sürece ve kararın bağımsızlığına gölge düşürdüğünü belirtti.
Dışişleri Bakanlığı UEFA’nın soruşturmasının kabul edilemez olduğunu ve Alman makamlarının Demiral’a yaklaşımının “yabancı düşmanlığı içerdiğini” açıklamıştı.
Bozkurt nedir? – Murat YAZAN
Bozkurt nedir? - Murat YAZAN
Merih gol attıktan sonra bozkurt işareti yapınca ortalık birbirine girdi. Onamalar, kınamalar, tartışmalar.
Bozkurt işaretinin siyasal bir sembol olmadığı defalarca yazıldı. Doğru ama eksik. Eksiği tamamlamak adına size kronolojik bir öykü anlatacağım.
Milattan çok önceki dönemler. Tahminen 20.000’li yıllar. Orta Asya’da insanlar küçük topluluklar halinde yaşıyorlardı. Henüz devletler kurulmamıştı. En büyük topluluklar kabile ve klanlar. Kabileler çoğaldıkça birbirlerinden ayırt edilmek için sembollere ihtiyaç duydular. Semboller için esinlenmeye ihtiyaçları var ve esinlenebilecekleri her şey çevrelerini saran doğadaydı. Avcı toplayıcı toplulukların temel gıdası avladıkları hayvanların etleriydi. Avlanmayı doğanın alfa avcılarından öğrenmek için zaman zaman onların avlanmalarını gözlemlediler. Ayılar bireysel olarak avlanırken bozkurtlar grup halinde avlanan sosyal hayvanlardı. Tıpkı insanlar gibi. Yapılan gözlemler kurtlara olan hayranlığı bir tür kült haline getirdi. Bazı kabileler bozkurdu kendine sembol olarak seçti, bazıları ayı, geyik, ağaç, kartal gibi motifler kullandılar. Bu motifleri mağara duvarlarına ve daha sonra çadırlarına çizdiler. Bedenlerine dövme olarak işlediler. Hatta Göktürk devletinin bayrağında bozkurt bulunur.
Arkadaşlık (I) – Mesut NÖBETÇİGİL
Arkadaşlık (I) - Mesut NÖBETÇİGİL
Merhaba ilk köşe yazım: "Arkadaşlık(I)" ile Çınar Kocaeli'ndeyim.
Samimi, dost sohbeti tadındaki yazılarımı keyifle okur, yorumlar yaparsanız mutlu olurum.
Umarım uzun soluklu, arkadaşça olur bu yolculuğumuz.
Arkadaşlık (I)
Arkadaşlık üzerine çok şey söylenebilir. Hepimizin çok sevimli vazgeçemeyeceğimiz hiçbir pazarlığa rehin vermek istemediğimiz değerli arkadaşlarımız mutlaka vardır. Açıkçası en çok da arkadaşsız olmak tehlikeli gibi görünüyor. İnsanın bir arkadaşının olmaması durumunun ne kadar vahim, ne kadar insanı ıssızlaştıran, sessizleştiren ve yabancılaştıran bir şey olduğunu düşünüyorum.
Onun için Allah kimseyi arkadaşsız bırakmasın.
YUNANİSTAN İZLENİMLERİM – Ruhittin SÖNMEZ
YUNANİSTAN İZLENİMLERİM - Ruhittin SÖNMEZ
Yunanistan’ın kuzeyinden güneyine (Mora’ya kadar) Yanya, Parga, Patras, Preveze, İnebahtı, Korint Kanalı üzerinden geze geze gittiğimiz başkent Atina’yı gördükten sonra tekrar kuzeye giderek Selanik ve Kavala’yı ziyaret ettik.
Yunanistan gezimizin ilk yarısını teşkil eden Yanya, Preveze, İnebahtı, Meteora’ya dair duygu, düşünce ve gözlemlerimi önceki yazımda paylaşmıştım. Şimdi gezimizin ikinci kısmı olan Patras, Atina, Selanik ve Kavala’dan izlenimlerimi yazacağım. Ancak önce geçtiğimiz otoyollar, tüneller, asma
köprü ve Korint Kanalından bahis açalım.
MERHAMET ÜZERİNE – Seyfettin KARAMIZRAK
MERHAMET ÜZERİNE - Seyfettin KARAMIZRAK
Merhamet, sözlüklerde: “Acıma duygusu.” “Bir kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, acıma.” “Birinin (veya başka bir
canlının) içinde bulunduğu acılı durumuna üzülerek, acısını giderip yerine sevinç ve iyiliği getirmeye çalışmaya veya böyle yapmayı istemeye neden olan duygu.” Olarak
tanımlanmaktadır.
Orhun Anıtlarında Geçmişi Yâd Etmek – (3) / Erdal GÜZEL
Kaldığımız kampa geri dönüp geceyi geçirdikten sonra Çarşamba sabahı erkenden uyandık. Eşim Hülya Hanımefendi’nin yapmış olduğu Erzurum kete ve çörekleriyle kahvaltımıza takviye yaptık. Gece telefona bakarken, okuduğum “İş Sağlığı ve Güvenliği” bölümünden sınıfımı geçtiğimi öğrenince keyfim daha da artmıştı.
Saat 09. 30’ da araçta yerlerimizi alıp 10 km. Uzağımızdaki Karakurum’a gitmek üzere yola çıktık. Hava bir hayli soğuktu. Kafile, kışlıklarını giymişti. Karakurum çok küçük bir şehirdi. Yazın 1000 kişinin yaşadığı şehir, kışın biraz daha yoğun oluyormuş. Kısa bir yolculuğun ardından Karakurum Müzesi’ne geldik. Müze görevlileri İngilizce bilmiyordu.
YANYA, PARGA, PREVEZE, İNEBAHTI, ATİNA, SELANİK, KAVALA… / Ruhittin SÖNMEZ
YANYA, PARGA, PREVEZE, İNEBAHTI, ATİNA, SELANİK, KAVALA… / Ruhittin SÖNMEZ
Yanya, Parga, Preveze, İnebahtı, Patras, Atina, Selanik, Kavala gibi şehirleri içine alan turumuz “Yunanistan İncileri” adını taşıyordu. Oysaki bu şehirler 500-520 sene kadar Türk egemenliğinde kalmış topraklardı. 1910’lu yıllarda kaybettiğimiz bu vatan toprakları aynen Anadolu’daki şehirlerimiz Manisa, Antalya, Muğla, İstanbul gibi Türk kokan, Türkçe konuşulan, bayrağımızın dalgalandığı,
minarelerinden ezan seslerinin duyulduğu yerlerdi. Yani “Türk İncileri” idi. Oraları gezmek için pasaporta, vizeye ihtiyaç yoktu.
Bayram sonrası 5 günlük bir kültür turuna katılarak bu şehirleri gezdik. Geziye katılanların üçte ikisinden fazlası vize gerektirmeyen yeşil pasaportlu idi. Kalanlar da bir şekilde Şengen vizesi alabilmiş “şanslı” vatandaşlarımızdı.
ORHUN ANITLARIN’DA GEÇMİŞİ YÂD ETMEK – 2 / Erdal GÜZEL
ORHUN ANITLARIN’DA GEÇMİŞİ YÂD ETMEK – 2 / Erdal GÜZEL
İKİNCİ BÖLÜM
Pazar günü sabah kahvaltımızı ettikten sonra aracımıza binip 09. 00’ da Ulusal Tarih Müzesi’ne geldik. Müze, TİKA tarafından yapılmış. Müzenin bahçesinde metalden yapılmış büyük bir çan vardı. Girişin hemen sol tarafında Katar’a ait bir bölüm bulunuyordu.
Müze, Moğol tarihinden ve kültüründen zengin eserler barındırıyordu.
Kültigin Anıtı’nın replikası (kopya) vardı. Savaş aletleri, giysiler, kumaşlar, paralar, mühürler, çadır(yurt), mancınık gibi eserler sergilenmişti.
Müzeden ayrıldıktan sonra Tsonjin – Boldog bölgesinde bulunan Cengiz Han heykelini görmek için yola çıktık. Yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra at üzerindeki Cengiz Han’ın muazzam heykelini gördük.
Üzerinde CHINGGIS KHAAN yazılı Kemerli bir kapıdan, heykelin bulunduğu alana giriliyordu. Kapının üzerinde bir kartal heykeli ve en üstte ise at üzerinde Moğol savaşçılarının heykelleri vardı.
Doç. Dr. Canan Dağdeviren:
"Doç. Dr. Canan Dağdeviren: Gençlere ‘Ben de Canan Hoca gibi başarabilirim’ dedirtmek yaptığım işlerin bile ötesinde bir duygu..."
Bilim dünyasının parlayan yıldızlarından fizik mühendisi Doç. Dr. Canan Dağdeviren ilham konuşması yapmak için İstanbul’da öğrencilerle bir araya geldi. Konuşmasında “Aydınlık için karanlık da gerekli” diyen Dağdeviren, gençlere engellerle karşılaştıklarında pes etmek yerine daha çok motive olmalarını tavsiye ediyor.
Balkan şehirleri – Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN
Balkan şehirleri – Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN
Ruhumun sınırları siyasi sınırları aşıyor.
Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;
Her lahza bir alev gibi hasretti duyduğum.
Balkan şehirlerine Kocacık’tan başlanmalıdır. Biz de öyle yaptık. Yahya Kemal’in de Mustafa Kemal’in de çocukluğu Balkan şehirlerinde geçmiştir. Cetleri de Balkanlarda yaşamıştır.
TANRI KRALLAR – Zahide UÇAR
TANRI KRALLAR - Zahide UÇAR
24 Yıldır en tepeden aşağıya şiddet dili kullanılıyor. Hakaret, aşağılama, ötekileştirme… Kısacası,
sıradanlaşan nefret dili! Kinlerine sahip çıkıyorlar. Bu kinden, VİCDANIN KARABORSAYA düştüğü bir
zulüm krallığı ortaya çıktı. Ortalık büyüklü-küçüklü Tanrı Kral doldu.
İnsanların ruhunu besleyen, olgunlaştıran, bencilliğini ve egosunu törpüleyen değerlerimiz
konuşulmaz oldu. Artık sanattan, edebiyattan, şiirden konuşmuyoruz. Sadece zifte bulanmış siyaset
bataklığında debeleniyoruz. Bu bataklık toplumu çürüttü. Şikayet ediyoruz, dedikodu yapıyoruz, isyan
ediyoruz ama bu karanlıktan hepimiz payımızı alıyoruz.
Bizler edebiyat dersi okurken söz sanatlarını da öğrendik. Sahi, mecazı mürsel, teşbih, kinaye, mecaz,
tariz sanatları neydi(!)?
Cuma namazı (1) – Fahri SAĞLIK
Cuma namazı (1) - Fahri SAĞLIK
A. Cuma Namazının Hükmü
Cuma namazı, farz oluşu Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit olan ve hutbeyi de ihtiva eden iki rekatlı, cemaatle kılınan bir namazdır. Yüce Allah, “Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında, alışverişi bırakıp hemen Allah’ı anmaya koşun. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.” buyurmaktadır. (Cuma Suresi; 62/9-10)
Hz. Peygamber, “Cuma namazına gitmek, ergenlik çağına ulaşmış her Müslüman’a farzdır.”, “Cuma namazını kılmayan birtakım kişiler ya bundan vazgeçerler ya da Allah kalplerini mühürler de gafillerden olurlar.”, “Allah önemsemeyerek üç Cuma’yı terk eden kişinin kalbini mühürler” buyurmaktadır. Cuma namazı, Hz. Peygamber döneminden günümüze kadar bütün Müslümanlarca kılınmış ve bunun farz olduğu konusunda herhangi bir ihtilafa düşülmemiştir. Hz. Peygamber ilk Cuma namazını hicret esnasında Medine yakınındaki Rânûna denilen bir vadide kıldırmıştır.
Muazzez İlmiye Çığ Kaleminden…
Muazzez İlmiye Çığ Kaleminden...
Dün gece geç saatte kişinin biri boyundan büyük söz etmiş:
“Türkçeden arapça ve farsça sözcükleri çıkarırsanız Türkçe kalmaz!”
Gibi köksüz bir söz savurmuş…
Bayramı da unutmamış, kutlamış.
(Önce yine farsça, arapça sanılan
Bayramını BAY’ladım!
Bey BAY Eden,
Ay gibi görünen ışık/kişi olur.
AY-ET (delil-kanıt) olur!
RAM rama’dan gelir. Barış/Mutluluk…
Bu sözcüğün doğuşunu da açıklarım! Ama şimdilik kalsın.
UR gibi ortaya çıkan Çuk-UR-a gömülür.
Ona HOP DEDİK başlığıyla
aşağıdaki yanıtı verdim.
Akıl vermek değil, BİLginin karanlığı AKLAMASI için, yerleri/İL’leri AKlayın! AKIL-Ak-il, AKLANMIŞ İLLER/yerler çoğalsın!
Karanlık yok olsun.
Sistem dışı bir ülke: Moğolistan – Alaz SÜMER
Sistem dışı bir ülke: Moğolistan / Alaz SÜMER
Gezginlerin, zaman zaman çok beğendikleri ülkeleri anlatırken “sıradışı” ifadesini kullandıklarını görüyoruz. Moğolistan için söyleyebileceğimiz ilk şey ise, bu sıra dışılığın, her şeyden önce sistem dışı olmaktan kaynaklandığıdır.
Türkiye’den Moğolistan’a yapılan seyahatlerin ezici bir çoğunluğuna, milliyetçi-muhafazakâr bir motivasyonun eşlik ettiğini görüyoruz. Moğolistan dendiğinde, Türk tarihi için büyük öneme sahip olan Bilge Kağan Yazıtı’nın önünde bozkurt işareti yapan insanlar, Orhun Vadisi’nde at sürerken sahiplenici bir havayla kameraya poz verenler ve daha niceleri hemen aklımıza geliyor. Fakat sol değerlere sahip olan bir insanın, bu ülkeyi ziyaret etme fikri konuşulduğunda, hevesli olduğuna nadiren şahit oluyoruz. Bunda, Moğolistan hakkında bildiklerimizin sınırlı olmasının ya da bu ülkenin daha önce farklı bir bakış açısıyla anlatılmamasının etkisi büyük şüphesiz.
KURBAN ve ALLAH’A YAKLAŞMAK – Prof. Dr. Murat SÜLÜN
KURBAN ve ALLAH’A YAKLAŞMAK - Prof. Dr. Murat SÜLÜN
1
İnsanlar, tarih boyunca sebebini anlayamadıkları tabiat olaylarından, tabiatüstü olduğuna inandıkları varlıkların hışmından korunmak, onlara şükranlarını iletmek ya da günahlarının keffareti saymak gibi amaçlarla canlı cansız şeyleri onlara feda etmişler; boğa, sığır, kuzu, balık, tavuk, güvercin, kumru, at, hatta köpek ve domuz gibi canlıları ‘kurban’ ettikleri gibi çeşitli yiyecek içecek ve giyecekler de ‘takdim’ etmişlerdir. Kaynaklarda, bizzat insan kurban eden ‘medeniyetlerden de bahsedilir… Hazret-i İbrahim’le birlikte bu geleneğin yok edilmesi yolunda büyük bir adım atılmışsa da Abdülmuttalib’in, sevgili oğlu -Hazret-i Peygamber’in babası- Abdullah’ı kurban etme teşebbüsü ve Hazret-i Ömer devrinde hâla Nil nehrine insan kurban edildiği çerçevesindeki rivayetlere bakılırsa, bu uygulamanın yer yer devam ettiği anlaşılmaktadır. İslâmiyet de ‘kurban’ ibadetinin ifa edildiği bir iklimde doğmuştur. Ancak bu ibadet tahrif edilmiş bulunuyordu… Allah adına değil, taş, ahşap, maden vs. heykellerle sembolize edilen varlık/şahıslar adına kesiliyor ve insanlara bir faydası dokunmuyordu (Dikilitaşlar üzerine serilen kurbanların zamanla ağırlaşan et, yağ ve kan kokusundan başka)! Nitekim Allah adına kesilen hayvanların etlerinden yenmemesi Kur’ān’da kınanmış; ne gibi bir gerekçe ile bu yola başvurulduğu sorgulanmıştır. Mekke ortamında inzal edilen Kevser Sûresi’nde Hazret-i Peygamber’e kurban kesmesi emredilirken, aslında kurban ibtidaen emrediliyor değildi, yani yeni bir ibadet ihdas ediliyor değildi. Aksine, amacından sapan mevcut ‘ibadet’i rayına oturtmanın ilk adımı atılıyor; kurbanın ‘tamamen Allah için’ kesilmesi emrediliyordu. Aynı husus, yine Mekkî olan bir başka ayette şöyle vurgulandı: “De ki: Şüphesiz, benim namazım, kurban ettiğim hayvanlar, hayatım ve ölümüm Âlemlerin Rabbi Allah’a aittir. Hiçbir ortağı olmaksızın… Müslümanların ilki olarak ben bununla memurum.”(Kur’an, 6/162-163) Hazret-i Peygamber bu emre şüphesiz Mekke’de de imtisal etmiş olmakla birlikte, asıl, Hicrî 2’den itibaren kurban bayramlarında kurban kesmeye başladı ve bu uygulamayı hiç terk etmedi.
BABA OLMA SANATI – Seyfettin KARAMIZRAK
BABA OLMA SANATI - Seyfettin KARAMIZRAK
“Bana bir bayram verin. İçerisinde babam olsun…”
Hiç kimse iyi baba olarak doğmaz. İyi baba olmak; sabır, sevgi, özveri, hoşgörü, değer verme, empati yapma ve bilgi işidir. Çocukların yetiştirilmesinde babaya daha fazla iş
düşmektedir.
Babalarından ilgi ve sevgi gören çocukların daha sosyal oldukları, arkadaşlarıyla sağlıklı ilişkiler kurabildikleri, kendilerine daha çok güvendikleri, yaşamın zorlukları ile baş
edebildikleri, liderlik özellikleri taşıdıkları, uyumlu ve mutlu oldukları bilinmektedir.
Çocuğun anne babadan aldığı iki şey vardır: Sevgi ve eğitim. Sevgi, insanlar var olduğundan beri onları kuşatan ve bir arada tutan en önemli ilaçtır. Hiçbir şey sevginin yerini
dolduramaz. Bir çocuk için hava ve su kadar doğal bir ihtiyaçtır sevgi.