
Büyükakın ve Kandıralılar Çöp Tesisi için ne konuştu? – Mesut AKBULUT
Büyükakın ve Kandıralılar Çöp Tesisi için ne konuştu? - Mesut AKBULUT
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Kandıra’nın Akçakese ve Pirceler bölgesine çöp tesisi yapmak istiyor…
Bölge ve ilçe halkı buna karşı çıkıyor…
Çöp tesisi için burası uygun değil diyorlar, içme suyu kaynakları heba olacak diyorlar…
Ama Büyükşehir Belediyesi, buraya çöp tesisi yapmakta kararlı gözüküyor.
İlçe halkı da buraya çöp tesisi yaptırmamakta kararlı gözüküyor…
İlçe halkı çöp tesisinin yapılmaması için birçok eylem yaptı, birçok yürüyüş yaptı, AKP İl danışma Kurulu toplantısını bile bastı…
ÇÖP TESİSİNİ İSTEMİYORLAR
Kandıra halkı, çöp tesisini yaptırmamak için her fırsatı değerlendiriyor.
Çöp tesisine karşı olan Kandıra halkından bir grup, yılbaşı akşamı İzmit Yürüyüş Yolunda Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın ile karşılaştılar, çöp tesisini istemediklerini yinelediler…
Büyükakın da onlara çöp tesisi hakkında bilgi verdi…
Bu görüşme cep telefonuyla kaydedildi…
Kandıra Kültür ve Çevre Derneği Başkanı Adem Arı, bu videoyu çözdü ve diyalogları yayınladı. Bana da gönderdi.
Kandıra Kültür ve Çevre Derneği Başkanı Adem Arı’nın gönderdiği metni birlikte okuyalım;
Rahmet ikliminde hayatımıza yeni bir yön vermek – Fahri SAĞLIK
Rahmet ikliminde hayatımıza yeni bir yön vermek - Fahri SAĞLIK
Hayatın hengâmesi içinde bazen dünyaya gelişimizin asıl gayesini unutabiliyoruz. Kulluk vazifelerimizi kimi zaman ihmal ediyor, kimi zaman da gereken özeni göstermekte yetersiz kalıyoruz.
Ancak Rabbimiz, rahmet ve merhameti ile ihmallerimizi, kusurlarımızı telafi edebilmemiz ve önceliklerimizi yeniden gözden geçirebilmemiz için rahmet kapılarını ardına kadar açıyor.
1 Ocak’ta rahmet bulutlarının gönlümüzü kuşattığı mübarek üç aylara girdik. Rahman ve Rahim olan Rabbimiz, tabiri caizse bizleri affetmek için bizlere fırsatlar ve imkânlar verip adeta kullarım ne yapacaklar diye bizlere bakıyor.
Yapmamız gereken çok şey var. Bence önceliklerimizi doğru belirleyerek işe başlamalıyız. Önce tövbe ve istiğfar, ardından tecdidi-i iman gerekir.
Her şey gibi imanımız da zamanla yıpranır ve yenilenme ihtiyacı duyar. Nitekim Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“İçinizdeki iman, elbisenin eskidiği gibi eskir. Allah’tan imanınızı yenilemesini isteyin.”
YOLSUZLUK VE ARSIZLIK ŞAMPİYONLARI – Ruhittin SÖNMEZ
YOLSUZLUK VE ARSIZLIK ŞAMPİYONLARI - Ruhittin SÖNMEZ
2025 yılı için belirlenen asgari ücret (22.104 TL), açlık sınırı seviyesinde. Şubat’tan itibaren açlık sınırının da altına düşecek bu ücret hayal kırıklığı ve öfke yarattı.
Emekliler için yüzde 17, Memurlar için yüzde 15 civarında zam verileceği tahmin ediliyor.
Eskiden böyle durumlarda iktidar kanadı halktan utanır, “bütçe imkanlarının neden elvermediğini” açıklamaya çalışarak, bir bakıma halka mahcubiyetini ve özrünü ifade ederdi.
Bu defa öyle olmadı. Açıklanan asgari ücret oranına tepkiler sürerken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yüzde 30 oranındaki zamlı asgari ücret (22.104 TL) için, “Çatlasınız da
patlasanız da bu bizim de içimize sinen, emekçimizin alın terinin tam karşılığı olan” bir ücret dedi.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekçi, partililerine yaptığı konuşmada, “asgari ücretin iktidarları döneminde dolar bazında arttığını” söyleyerek, “AK Partililer olarak başınızı hiç öne eğmeyin” tavsiyesinde bulundu.
Bu sözleri söyleyenler ya halktan çok kopuklar veya “biz ne yaparsak yapalım, nasıl olsa bize oy verirler” inancında olmalılar. Yoksa onlar da bilir ki bu ücretlerle geçinmek asla mümkün değildir.
İsterlerse eskiden yaptıkları “çay simit hesabını” güncel rakamlarla yenileyiversinler.
RTE, 1993’te yaptığı hesaptan sonra, “bu zalim yönetim bu aziz millete bir bardak çayla bir simidi bile layık görmüyor. Evin kirasını kim ödeyecek, elektrik- su parasını kim ödeyecek? Çoluk çocuğun okul masrafını kim karşılayacak” diye soruyordu.
Türkiye’de 9,5 milyon asgari ücretli çalışan var. Asgari ücretin yüzde 50 fazlasına kadar yani 33 bin TL altında ücretle çalışanların oranı tüm çalışanların yüzde 83’ü ediyor. Asgari ücretin 2 katı (44 bin TL) ve üzeri ücretle çalışanların oranı ise sadece yüzde 13.
Bu korkunç rakamlara rağmen “başlarını öne eğmeden” açlık sınırı seviyesindeki asgari ücret için “bu bizim içimize sinen, emekçimizin alın terinin tam karşılığı olan ücrettir” diyebilenlere emekçi ve emeklilerin bir cevabı olacaktır sanıyorum.
SEVGİNİZİ GÖSTERMEYİB ERTELEMEYİN – Seyfettin KARAMIZRAK
SEVGİNİZİ GÖSTERMEYİB ERTELEMEYİN - Seyfettin KARAMIZRAK
"Ne kadar çok sevgimiz varsa, dünyadaki yolculuğumuzu o kadar kolaylaştırırız." Immanuel Kant
"Sevilenin kusurlarını hoş görmeyen sevmiyor demektir"Geothe
Sevgi deyince ne aklımıza geliyor? Sevgi ne demektir? Sevgi iyilik midir, dostluk mudur, emek midir? Minnet duymak mı, sihirli bir erdem mi, yüreklere dokunuş mudur?
Sevgi, dudağımızdan dökülen “seni seviyorum”denen büyülü bu iki sözcükte mi gizlidir acaba? Yoksa mazinin beyaz sayfalarında mı kaldı? Neyi, kimi, ne kadar, nasıl sevmek gerekir gerçekten?
Bir muma ateş olmak mı, yanan ateşe dokunmak mı? Yüreğimizin kıpırdanışı mı? Yanağımıza yayılan pembelik mi? Hayal kurarken yüzde beliren tebessüm mü?
Kırlarda kelebekleri azat etmek mi? Yoksa ürperten bir cümle, şefkatli bir dokunuş, bir çocuğun saçlarını okşamak mı? Sinemizin hasretle damla damla eriyip sızlaması, hüznün ta kendisi midir?
Ya da gün batımını mı seyretmek, mehtaba karşı denizin sahile vuran sesini mi dinlemek? Yağan yağmurda yürümek, sokaklarda şen kahkahalar atmak, rüzgâr olup esmek midir?
EV GENÇLERİ SORUNU – Ruhittin SÖNMZ
EV GENÇLERİ SORUNU – Ruhittin SÖNMZ
Çalışma hayatına katılmayan, eğitim görmeyen ve aktif bir sosyal hayattan uzak şekilde yaşayan (evde kalan) gençleri tanımlamak için “ev genci” kavramı kullanılıyor. Bu grup uluslararası literatürde NEET (Not in Employment, Educationor Training) olarak yer alıyor.
Yani bu grup diğer ülkelerde de var. Ancak mesela OECD ülkelerinde 2010 yılından bu yana “ev genci” oranı hiç değişmeden yüzde 12 oranında seyrediyor. OECD ülkeleri arasında, ev genci oranı en düşük olan, gençlerin iş ve eğitim hayatına katkılarının en yüksek olduğu ülkeler İzlanda, Hollanda, İsviçre, İsveç ve Norveç.
Fakat Türkiye’de ev genci oranı 2010 yılında yüzde 18 iken, 2010’da %18, 2015’te %20, 2020’de %22, 2023’te %24 mertebesine ulaşmış durumda.
2024 yılında, toplamda, Türkiye'de yaklaşık 4 milyon genç "ev genci" olarak yaşamaktadır.
Özellikle 18-24 yaş aralığındaki gençler arasında bu oran %31,1'e ulaşmıştır. Yani her üç gençten biri ne eğitimde ne de iş hayatındadır. Bu yaş grubundaki kadınlar arasında "ev genci" olma oranı %41,4 iken, erkeklerde bu oran %21,4'tür.
Türkiye'nin genç nüfusu arasında eğitim ve istihdam alanında çok ciddi sorunlar yaşandığını anlamak için sadece bu veriler yeterlidir sanıyorum. Devleti yönetenlerin, bu verileri gördükten sonra uyku uyuyamaması lazım.
Sorunu büyüten başka bir yönü, kadınlar arasında "ev genci" olma oranının daha da yüksek oluşu. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve istihdam fırsatlarına erişimdeki engellerin kaldırılamamış olmasının bir göstergesi bu.
BİR ESKİ BAKANIN 25 MİLYAR DOLARLIK İDDİASI – Ruhittin SÖNMEZ
BİR ESKİ BAKANIN 25 MİLYAR DOLARLIK İDDİASI - Ruhittin SÖNMEZ
NoktaTV’de her hafta yapımcılığını ve sunuculuğunu yaptığım Geniş Açı programının son konuğu 57.
Hükümetin Bayındırlık ve İskan Bakanı Prof. Dr. Abdülkadir Akcan idi. Programın yarısında akademisyen veteriner hekim birikimiyle “Tarım Sektörünün Çıkmazları” başlığı altında çok önemli ve değerli bilgiler veren Akcan ile ikinci bölümde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tecrübeleri ışığında sohbet ettik.
Her bölümü önemli programın tamamını izlemenizi dilerim. Ancak bu yazıda “Araç Muayene İstasyonları” hakkında söylediklerini ve “devletin 25 Milyar dolarlık kaybı ile bu meblağın işletmeci şirkete aktarıldığına” dair iddiasını anlatmak istiyorum.
Çünkü bu meblağ o kadar büyük ki… Bu para devletin kasasına girseydi, “İstanbul’a 2 tane daha Boğaz Köprüsü, Çanakkale Köprüsü, Osmangazi Köprüleri ve belki fazlası hiç dışarıdan kredi almadan devletin öz kaynağından ödenerek yapılabilirdi.”
Prof. Dr. Abdülkadir Akcan 57. Hükümetin Bayındırlık Bakanı olarak, Araç Muayene İstasyonlarını projelendiren ve hayata geçiren kişi. Daha önce Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yapılan sözde muayenelerin faydalı olmaması sebebiyle, araçlardan kaynaklı kazaları azaltmak için bu projeyi hayata geçirmiş.
Şimdi Prof. Dr. Abdülkadir Akcan’ın bu konuda anlattıklarını özetleyelim:
“Araç Muayene İstasyonları bir Abdülkadir Akcan projesidir. Muayene istasyonlarında alınan ücret eskiden Karayolları tarafından yapılan muayenede alınandan fazla değildir. 2002’de Karayollarının aldığı ücret 64 dolara tekabül ediyordu. Şimdiki ücret ise 55 dolardır. Bu istasyonlar vatandaşın aleyhine olmamıştır. Ama sonradan benim yaptığım ihale iptal edilip, yeni şartlarda bir şirkete verildiği
için devletin çok büyük kaybı oldu.
Benim yaptığım ihalede ilki devlet tarafından belirlenecek muayene ücretinin yüzde 30’unu müteahhit alacak yüzde 70’i devletin olacaktı. Müteahhidin işletme giderleri ve kârı için gelirin bu orandaki kısmını alması gerekir.
Ak Parti iktidara geldi ve bu ihale iptal edildi. Yolsuzluk olduğu gerekçesi ortaya konunca ben basın toplantısı yaptım.
‘Ben kamu ihalelerinde yolsuzluk yapılmaması için Kamu İhale Kanunu düzenlemesini yapan kişiyim.
(Sonradan bu ihale kanununda AKP döneminde 200’e yakın değişiklik yapıldı.) Yolsuzluk yapıldığı iddiasında iseniz gelin benim yakama yapışın’ dedim. Bugüne kadar kimse tık demedi.
Yeniden ihale edildi. Bu defa Özelleştirme İdaresi üzerinden ihale edildi ve özelleştirme bedeli alındı.
Paylaşım değiştirildi. İlk üç yıl yüzde 70 müteahhidin yüzde 30 devletin oldu. Sonraki 6 yılda yüzde 60 müteahhidin yüzde 40 devletin, kalan 10 yılda ise devletin ve müteahhidin payı yüzde 50’şer yapıldı.
Bütçe görüşmelerinde İYİ Parti’den Erhan Usta Maliye Bakanlığı’na yazılı önerge verdi, ‘araç muayene
istasyonlarından yıllara göre devlet ne kadar gelir elde etti’ diye. Cevap vermediler. Arkasından Turhan Çömez aynı soruyu sorarak önerge verdi. Yine cevap vermediler.
Türkiye’de halen 29 milyon araç var. Ben ilk ihale ile AKP’nin yaptığı ihaleden doğan devletin gelir kaybının 25 milyar dolardan az olmadığından eminim.”
BUGÜNÜN İŞİNİ YARINA BIRAKMA – Seyfettin KARAMIZRAK
BUGÜNÜN İŞİNİ YARINA BIRAKMA - Seyfettin KARAMIZRAK
“Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki her gün, her saat çalışmanın en müsait zamanıdır.
Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki her yer, her köşe çalışmanın en müsait yeridir.
Bir günde ve bir zamanda yapman gereken işi ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi de, işi de kendine yeter. Başladığın işi yapıp bitirmeden, başka bir işe başlama.” Prof. Dr. Ali Fuat Başgil
Erteleme kavramı; sorumluklarımızdan, alınması gereken kararlardan, yapılma gerekliliğini içeren görevlerden kaçınma ya da bu görevleri geciktirmektir. Öncelik
belirlerken, yapılan bir hata da denilebilir. Önemsiz olanın öne çekilmesi, önemli olanın geciktirilmesi de diyebiliriz.
Erteleme davranışı, seçimlerinin sonucunda; “olumsuz çıktıların olacağını” düşünme nedeni ile de ortaya çıkabilir. Yapılması gereken işler ve görevler, kişiye bazen olumsuz
duygular hissettirebilir.
Yapılacak iş kişide kaygı oluşturuyor, olumsuz duygulara yol açıyorsa bu durumu yönetememe hali, bizi erteleme davranışına götürür. Başladığınız işte bir sıkıntı hissederek
bu işi erteliyor ve kendimize anlık rahatlamalar sağlıyor olabiliriz.
Bugüne dair olan bir şeyin, yarına ötelenmesi ile beklenilmiş olan yarının mevcut koşulları, dünkünden daha kötü olabilir. Buna, bir yarın daha ekleyerek erteleme davranışını kronik bir hale büründürmüş oluruz.
Yarım kalan ya da hiç başlanmayan bu işler, kişide yetersizlik duygularına neden olabilir. Bu yetersizlik hissi birçok olumsuz duygu durumunu beraberinde getirebilir.
Erteleme davranışı nedeniyle ilişkilerinizde çatışmalar yaşıyor olabilir, kontrolün sizde olmadığını, öz saygınızda düşüş yaşadığınızı düşünüyor, hedeflerinize ulaşmanızda
engel teşkil ettiğini gözlemliyor; zihinsel olarak kendinizi yorgun, huzursuz hissediyorsanız, erteleme davranışı işlevselliğinize etki ediyor demektir.
Erteleme davranışı kısa süreli haz sağlıyor ise, kişide öğrenilmiş bir davranış şeklinde kendini gösterebilir. Bu da ertelemeye neden olur. Bazen de yapılacak işten hoşlanmama veya başarısızlık korkusu olabilir.
ESAD VE NETANYAHU YARGILANMALI DA ÖCALAN’A AF NİYE? – Ruhittin SÖNMEZ
ESAD VE NETANYAHU YARGILANMALI DA ÖCALAN’A AF NİYE? - Ruhittin SÖNMEZ
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi anlamak kolay değil. Son konuşmasında “Masumların hesabı katil Esad’dan mutlaka sorulmalıdır. Bu alçak, cani Netanyahu ile birlikte en yakın zamanda yargılanmalıdır” dedi.
Bu iki “katil, alçak, zalim, cani” nihayetinde kendi devletleri içinde -tartışmalı da olsa- yapılan seçimlerde ülkelerini yönetmek üzere seçilmiş kimseler. Her ne kadar işledikleri cinayetler ve yaptıkları zulümler için seçilmiş olmaları mazeret teşkil etmese de -sonuçta- terör örgütü lideri değil bunlar.
Aynı Devlet Bahçeli bu konuşmasının devamında DEM Partisinin İmralı’daki PKK terör örgütünün cani lideri ile görüşmesi gerektiğini söylemeye devam etti. Bahçeli zaten bir süredir İmralı’daki caninin, PKK’yı lağvetmesi karşılığı, affedilmesini de savunuyor.
Hatta “Öcalan TBMM’de konuşmalı” ibaresini kullanarak terör örgütünün cani liderinin DEM’in başına geçip bir siyasi parti lideri gibi siyaset yapmasını zihinlerde meşrulaştırma çabası içinde.
Bu sözlerle açığa çıkan politikanın sadece Bahçeli’ye ait olmadığı, CB Erdoğan ve hükümetinin de birlikte yürüttüğü bir siyasi yol olduğu açık.
Merak ediyorum, Bahçeli ve Erdoğan, Öcalan yüzünden ölen 40 binden fazla insanımızın sayısını ve PKK’nın Türkiye’ye maliyetini Esad’ın Suriye’ye, Netanyahu’nun Ortadoğu’ya verdiği zarardan daha mı az buluyor?
CUMHURİYET VE DİN – Banu GÜRER
CUMHURİYET VE DİN - Banu GÜRER
Türkiye’de Cumhuriyet ile ilgili en temel tartışma alanlarından biri Cumhuriyet ve din ilişkisidir. Bu ilişkinin kendini en belirgin biçimde gösterdiği ve tartışıldığı alanlardan biri ise din eğitimidir. Din eğitiminin tartışma alanı olması temelde, laik bir devlette din derslerinin devlet tarafından verilip verilemeyeceği meselesine dayanmaktadır. Bu meseleye temas etmeden önce Cumhuriyet döneminde din eğitiminin seyrine kısaca göz atmakta fayda vardır:
**
Belirtmek gerekir ki Cumhuriyet kurulurken din eğitiminin okullarda devlet tarafından verilmesi doğrultusunda karar alınmış ve uygulamaya geçilmiştir. Esasında bu karar, henüz Cumhuriyet kurulmadan önce, 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin açılışından hemen sonra Atatürk’ün başkanlığında yapılan ihtisas komisyonları (encümen) oluşturma toplantılarına (26 Nisan 1920) dayanmaktadır denilebilir. Zira bu toplantılarda eğitimin dini temelleri, din ve ilim gerçeklerinin eğitimde nasıl buluşacağı ve okullarda bu eğitimin nasıl verilmesi gerektiği gibi hususlar tartışılmıştır. Ve nihayetinde “çocuklarımıza verilecek terbiyeyi her manasıyla dini ve milli bir hale koyma”nın gerekliliği vurgulanmıştır.
Bu karar, milli mücadelenin devam ettiği dönemlerde dahi eğitimin öncelikli mesele olarak görülmesi ve tartışılması açısından ayrıca anlamlıdır.
Cumhuriyet kurulduktan sonra eğitim ve din eğitimi alanında gerçekleştirilen ilk icraatlerden biri 3 Mart 1924’de Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul etmek olmuştur.
Bu kanunla “Şer‘iye ve Evkaf Vekâleti veyahut hususî vakıflar tarafından idare olunan bilcümle medrese ve mektepler Maarif Vekâletine devir ve raptedilmiştir.” (Madde 2). Yani eğitim merkezileştirilmiş, devletin sorumluluğuna verilmiştir.
KUMAR BAĞIMLILIĞI ARTIŞI DEHŞET VERİCİ – Ruhittin SÖNMEZ
KUMAR BAĞIMLILIĞI ARTIŞI DEHŞET VERİCİ - Ruhittin SÖNMEZ
Bilmem haberi izleyebildiniz mi? TBMM Çocuk Hakları Komisyonu’na sunum yapan Yeşilay Başkanı Mehmet Dinç, “Bu yıl uyuşturucu bağımlılığından daha fazla kumar bağımlılığı başvurusu aldık. 2020-2024 arasında kumar başvuruları yüzde 24’ten yüzde 36’ya yükseldi” dedi.
Her türlü bağımlılık zararlı ve çürütücüdür. Fakat kumar bağımlılığı pek de farkına varmadığımız bir sorundur. Her ne kadar bazı aileler içinde kumar bağımlısı bireylerin yarattığı faciaları duysak da çoğumuz bu örneklerin çok küçük bir oranda olduğunu sanıyorduk. Meğer kumar bağımlılarının oranı uyuşturucu bağımlılarını da geçmiş. Çok ciddi rakamlara ulaşmış. Önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiş.
Kumar bağımlılığı, özellikle gençler arasında artarken, başvurular 15 yaş ve üzeri bireylerden geliyormuş.
Türkiye’de kumar bağımlılığı artışında son yıllarda artan internet ve teknoloji kullanımının çok etkili olduğu belirtiliyor. Sanal kumar bağımlılığı Türkiye’de hızla yaygınlaşmakta. Yapılan araştırmalara göre, gençlerin %80’i sanal kumar platformlarıyla karşılaşmıştır.
İHH İnsani Yardım Vakfı’nın 2021 yılında yayımladığı bir rapora göre, Türkiye’de yaklaşık “İddiaa” türü şans oyunları ve sanal kumar bağımlılığının 3 milyon kişiyi etkilediği belirtilmektedir.
Bu grafik, Türkiye’de kumar bağımlılığı oranlarının son 10 yıl içindeki değişimini göstermektedir. Veriler, genel eğilimlere ve raporlanan artışlara dayalı olarak oluşturulmuş.
Eylül 2024 verilerine göre, kumar oynayan bireylerin büyük çoğunluğunu ortalama yaşı 37 olan erkekler oluşturmaktadır. Başvuru yapanların %97’si erkek, %3’ü ise kadındır. Bu kişilerin %53’ü evli, %47’si bekardır. Eğitim düzeyine bakıldığında, %85’i lise ve üzeri eğitim almışken, %15’;i lise ve altı eğitim düzeyindedir. Kumar oynama davranışı, bireylerde %67 oranında spor bahisleri oynama ile 21 yaşında başlamaktadır. En sık oynanan kumar türleri arasında %51 ile spor bahisleri ve %40 ile casino oyunları bulunmaktadır.
SURİYE’DE ZAFER KAZANANLAR TÜRKİYE’YE DOST MU? – Ruhittin SÖNMEZ
SURİYE’DE ZAFER KAZANANLAR TÜRKİYE’YE DOST MU? - Ruhittin SÖNMEZ
Suriye’de Baas rejiminin yıkılması ve Beşar Esad’ın Rusya’ya kaçmasıyla “Türkiye bir zafer kazanmış gibi” sevinenler var. Bunlar sadece muhalif güçlerin başını çeken HTŞ (Heyet Tahrir Şam) ile ideolojik bağı olanlar olsaydı bunu anlayabilirdik. Malum HTŞ, El-Kaide kökenli selefi cihatçı gruplardan oluşan bir örgüt. HTŞ lideri Colani 2016’da El Kaide ile bağlarını kopardığını duyurmuş olsa da örgütün
genetik kodları böyle.
HTŞ lideri Colani, Nisan 2023’te yayınlanan bir videosunda, “Genel ahlak kurallarını ihlal eden kişilerin hesaba çekilmesi konusunda İçişleri Bakanlığı’nda din adamlarının ve mollaların yöneteceği ahlak polisi olacak” sözleri etmişti. İran’daki ahlak polisi uygulamasının yarattığı toplumsal
sıkıntıları hatırlayınız.
Fakat milliyetçi, yerli ve milli olduğunu söyleyen bazılarının da zafer sevinci yaşayanlara katıldığını görünce, Suriye’de olanları ve muhtemel gelişmeleri bir kere daha değerlendirmek gerekiyor.
HTŞ İdlip’ten çıkıp, Halep, Hama, Humus, Şam ve Dara’yı ele geçirdi. Suriye’nin üç hafta öncesine kadar Esad’ın hakim olduğu bölgeyi yönetmeye başladı. HTŞ resmen Türkiye’nin ve Batı’nın terör örgütü saydığı bir organizasyon.
Ancak ABD ve İsrail ile Türkiye HTŞ’nin iktidara gelmesini destekledi. İsrail, Gazze’de Hamas’a, Lübnan’da Hizbullah’a vurarak, İran’a yönelik suikastlar yaparak İran’ı devreden çıkarttı. ABD Ukrayna’yı kullanıp, Rusya’yı zayıflatarak ve Rusya ile anlaşıp, sessizce çekilmesini sağlayarak, hiç
çatışmasız bir şekilde HTŞ’ye iktidar yolunu açtı. Türkiye bu iki devlet ve HTŞ iletişiminde yardımcı oldu.
Kısa süre önce bile, gücüyle ülkesi içindeki ve dışındaki düşmanlarını korkutan, üç yıl önce seçimden %95 oyla yeniden seçilmiş olan Beşar Esad, 2016’da yendiği HTŞ’nin yeni saldırıları karşısında hiç direnemedi. Bu olanlar tesadüf değildi.
Bir Vefa Toplantısının Düşündürdükleri – Dr. Halil İbrahim KAHRAMAN
Bir Vefa Toplantısının Düşündürdükleri - Dr. Halil İbrahim KAHRAMAN 23 Ekim 2017
Türk Dil Kurumu lügatinde vefa, sevgide sebat-sevgi bağlılığı olarak tarif edilir. Akçakoca Kültür Platformu 21 Ekim 2017 akşamı Ahsen Okyar Bey için bir vefa toplantısı yaptı. Bu tür toplantılar genellikle ölümünden sonra bazı insanları anmak ve hatırlamak amaçlı yapılır. Bu vefa toplantısının arkadaşımızın sağlığında, hem de çok yaşlı döneme girmeden yapılmış olması ayrı bir ilgi ve mana katmıştır. Bu tür toplantıların ilgilinin sağlığında yapılması, o şahsı onore etmekle birlikte bu gibi insanların toplum tarafından daha çok bilinmesi ve örnek alınmasını teşvik edici etkiler taşıması bakımından da ayrıca önemlidir.
Toplantı Selçuk Aslan beyin sunumu, Bülent Uludaş’ın öğrencilerinin yerel folklor oyunu, her bir konuşmacının arkadaşımız ile ilgili hatıralarının paylaşılması şeklinde yapılmış, gelenlere unutulmaz bir akşam yaşatmıştır. Konuklardan şehrimizin büyüğü sayın Erol Köse’nin şarkısıyla süslediği konuşması, gelen Sn. Alaaddin Büyükkaya’nın ”çırpınırdın Karadeniz ” türküsüyle renklendirdiği konuşması geceye ayrı bir zenginlik katmıştır. Konuşmacılardan 75 li yılların devrimci denilen gençlerinden olup bu günün sevilen, başarılı avukatlarından Sn. Hüseyin Acurman’ın, o günlerin ülkücü denilen gençlerinden olan Okyar için söyledikleri önemli idi. Bundan insanlarımızın davranışında hoşgörü, anlayış ve bilginin önemini ortaya koyması bakımından bu tespitler çok manalı ve ders alınacak mahiyette idi. Ahsen Bey için ben de şu tespitleri paylaştım:
” Değerli dostlar, Kocaeli Aydınlar Ocağı, Kandıralı Ahsen Okyar, Kardeşimiz Ahsen Okyar cümlelerinin baş harfleri(KAO)dur. Arkadaşımızın isminin de bu derneklerle örtüştüğünü gösteren bu güzel rastlantıyı paylaşmak isterim.
Özlem – hasret / Mehmet SABURLU
Özlem - hasret / Mehmet SABURLU
Özlemek erken saatlere alınsın, sonra uykusuz kalıyor insan (C.S)
Özlem ne bir şeye duyulan hasret, nede arzulayış. O bence içten içe ağlayış.
Özlemek, yaratıcıyı (Allah’ı) özlemek. Yaratılanı özlemek.
Bu dünya imtihan, ayrılık, hasretlik, özlem.
Ana yok, baba yok, evlat yok, hepsi gitmiş. Hasret, bağrı yakan sessiz çığlıklar.
Dünya ayrılık üzerine kurulmuş. Yaprak düşer dalından, damla ayrılır bulutlardan, konuşurken kelimeler çıkar ağızdan. İnsan rüyasında sevdiğini görünce uyanır ya. O heyecan, o haz hiç bitmesin ister.
Neden bir şarkı tekrar tekrar dinlenir.
Ölen ölmüş, giden gitmiş. Hüznü ayaklandırma boşuna, takdir bu imiş.
Beklemek güzeldir dönecekse eğer beklenen.
Özlemek güzeldir, eğer özlüyorsa özlenen.
Yolların en güzeli sılaya gidendir.
Kuşu altın kafese koymuşlar vatanım demiş.
Sevilenden bir şey gelmedikçe seven sevemez.
Dalgalar eğer deniz olmazsa yükselemez.
Sevdiklerinden ayrılırken son söz hep şöyle olur.
-Ben gidiyorum ama gölüm hep sizlerle.
EMEKLİLER EMEKLEMESİN ARTIK – Seyfettin KARAMIZRAK
EMEKLİLER EMEKLEMESİN ARTIK - Seyfettin KARAMIZRAK
Memur zamları, daha konuşulmaya başlanmadan, piyasalar kendilerine göre zamlarını çoktan yaptılar bile. Bir zamanlar meyve fiyatları el yakarken, şimdilerde sebzeler de kendilerini dokunulmaz ilan etti.
TV kanalları ve gazeteler, abartılı şekilde işçi ve memur zamlarını irdelemektedir. Asgari ücret ve zam oranları, haddinden fazla gündemde tutulmaktadır. Piyasa, daha zamlar belli olmadan, her şeye şimdiden abartılı şekilde zam yaptı. Yumurtada ve kırmızı ette olduğu gibi…
Bilindiği üzere, semt pazarları, marketlerden her zaman ucuzdur. Onun için orta halli, fakir vatandaşların alış veriş mekânı, genellikle semt pazarlarıdır.
İki gün önce bir Pazar yerinde vatandaşların alış verişlerini izledim. Haber yapan, mikrofonu vatandaşa uzatıyor ve sorular soruyordu. Hiç birinin elinde de alınmış bir sebze veya meyve yoktu.
ZAFER SEVİNCİ – Ruhittin SÖNMEZ
ZAFER SEVİNCİ - Ruhittin SÖNMEZ
Beşar Esad’ın devrilip Rusya’ya kaçmasıyla, Suriye içinde ve dışındaki Suriyelilerin coşkulu sevinç gösterilerini izliyoruz. Çünkü “Esad 1 milyon insanın katlinden ve 12 milyon kişinin ülkesinden kaçmasından sorumlu bir diktatör.”
Irak’ta Saddam Hüseyin, Libya’da Muammer Kaddafi, Mısır’da Hüsnü Mübarek devrildiğinde de benzer kutlamaları yapmıştı. Devrilen diktatörlerden ve zulümlerinden kurtulduğunu zanneden coşkulu kalabalıklar sonraki dönemlerde başka çilelerle karşılaştılar.
Suriye’de yaşayanların gelecekte barış içinde yaşamaları, ülkelerini imar ederek huzura ve refaha kavuşmaları dileğimizdir. Ancak bu çok kolay olmayacak.
Suriye’de Fırat’ın batısında İdlip bölgesinde Türkiye destekli SMO ve HTŞ vardı. Muhalif güçlerin başını çektiği HTŞ (Heyet Tahrir Şam) İdlip’ten çıkıp, Halep, Hama, Humus, Şam’ı ve ülkenin en güneyindeki Dara’yı kontrol altına aldı. SMO ise PYD’nin kontrolündeki Menbic ve Tel-Rıfat’ı ele geçirdi.
Fırat’ın doğusunda petrol zengini olan bölgede ABD ve SDG (PKK/PYD) var. SDG (PYD) Suriye’nin üçte birine ve en büyük petrol kaynaklarına sahip.
Rusya’nın ülkenin batısındaki Lazkiye’de, ABD’nin ülkenin güneydoğusundaki Al-Tanf askeri üssü bulunmakta.
Bütün bu güçler geçiş sürecinde nasıl davranacak, bir ortak yönetim altında birleşme mümkün olacak mı? Yoksa birbirleriyle çatışacaklar mı henüz belli değil.
Türkiye Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyor. Bunu hem CB Erdoğan ve hem de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan sıkça vurguluyorlar. Belki de “82 Halep, 83 Şam” sloganlarıyla sanki bu topraklar Türkiye tarafından fethedilmiş gibi sevinenleri ikaz ediyorlar.
Farklı egemenliklerin ortaya çıktığı böylesine karmaşık bir yapıdan toprak bütünlüğünü korumuş yeni bir Suriye yapılanması doğar mı? Kolay değil. Bu güçler arasında iktidar ve toprak paylaşımı savaşı olması muhtemel.
HTŞ Lideri Colani’nin ılımlı mesajlar vermesi olumlu. Ama biliyoruz ki HTŞ eski El-Kaide örgütüdür ve cihatçı gruplardan oluşmaktadır. Afganistan’da Rusya’nın yenilip çekilmesinden sonra mücahitler arasında beş yıl süren bir iç savaş yaşandığını unutmayalım.
Yani Suriyeliler açısından bakarsak bir diktatörden kurtuldukları için sevinmeleri normal ama “zafer sevinci” için erken görünüyor.
Suriye meselesinde Türkiye hem temkinli hem tedbirli – Mürsel GÜNDOĞDU/Haber7
Suriye meselesinde Türkiye hem temkinli hem tedbirli - Mürsel GÜNDOĞDU/Haber7
- Suriye’de taşlar bir kez daha yerinden oynadı.
Üstelik öyle sıradan bir oynama değil bu. Statükoya baş kaldıran ve ülkedeki müesses nizamı kökten sarsan bir hareketlenme yaşanıyor Suriye’de.
Güney sınırlarımızın hemen yanı başında ışık hızında gelişmeler, baş döndürücü değişmeler gerçekleşiyor. Suriye’nin bazı şehirlerinde şiddetli çatışmalar patlak verirken yerleşim yerleri de birbiri ardınca el değiştiriyor.
Muhaliflerin kararlı bir şekilde sahaya inmelerinin ardından Suriye’deki rejim güçleri tanklarını, toplarını, hava savunma sistemlerini, muhtelif harp mühimmatlarını ve hatta savaş uçaklarını geride bırakıp Başkent Şam çevresine konuşlanırken bu boşluğu iyi değerlendiren Muhalif Guruplar Halep’i ele geçirerek Şam’a doğru ilerlemeye devam ediyor.
Her şey “bu taşları yerinden oynatan kim?” demeye bile fırsat kalmadan yaşandı ve bu soru eşliğinde yaşanmaya devam ediyor.
Bu günleri dünden fark eden Türkiye, vakt-i zamanında Arap Baharı adı altında cehenneme dönüştürülen Orta Doğu coğrafyasındaki büyük ateşin Suriye’ye sıçramaması için çok çaba sarf etmişti. Türkiye’nin yaptığı sayısız çağrıya kayıtsız kalıp ülkesini kan gölüne çeviren Beşşar Esad, sırtını dayadığı İran ve Rusya’dan bu günlerde güçlü destek alamadığı için çok zor durumda görünüyor. Belki de bu süreç sonunda Esad’ın adı, halkına dünyadayken cehennemi yaşatan sabık liderler arasına eklenecek.
Beşşar Esad, sırtını en başından halkına dayamalıydı.
ESAD SONRASI SURİYE – Ruhittin SÖNMEZ
ESAD SONRASI SURİYE - Ruhittin SÖNMEZ
Beşar Esad 13 yıllık bir direnişten sonra en güçlü olduğu zannedilen bir zamanda yıkıldı. Esad daha düne kadar, T.C. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşme taleplerine karşı, üstenci bir üslupla, “işgal etiğiniz yerlerimizden çıkın öyle görüşelim” diyordu.
Aynı Esad, henüz bir devlet bile olmayan, HTŞ kuvvetlerine 12 gün içinde hiç savaşmadan ülkenin en önemli şehirlerini teslim etti. Kendisi de ülke dışına kaçtı. (HTŞ, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu / SMO ile birlikte hareket ediyor.)
Aslında bütün gücünü Rusya ve İran’dan aldığı desteğe bağlı olduğu anlaşılan Esad Suriye’si öz kaynakları ve kendi insan gücüne dayanmayan totaliter yönetimler için ibret teşkil etmeli.
Mart 2003’te çöken Saddam’ın yönettiği Irak’ın ordusu gibi, Suriye Ordusu da savaşmadan çöktü. Kurtarılan / fethedilen şehirler normal savaşlarda şiddetli çatışmalar ve sonrasında yenen tarafın düzenli ordu birliklerinin işgali görüntülerine sahne olur. Oysaki Halep, Hama, Humus ve Şam’ın HTŞ güçleri eline geçişinde -düzenli birlikler değil- motosikletli, otomobilli, kamyonlu eli silahlı üniformasız insanların ve sivil kişilerin adı geçen şehirlere akın akın gidişlerini izledik.
Rusya’nın Ukrayna’da gücünü önemli ölçüde kaybettiği, İran’ın Suriye’de ve İsrail’le çatıştığı alanlarda güç kaybettiği için müdahale dahi edemediği, Esad’a bağlı rejim ordusundan komutanların çoğunun muhalefet kanadına geçtiği görüldü.
AKLI BAŞINDA BİR YÖNETİM BÖYLE HATALAR YAPMAZ – Ruhittin SÖNMEZ
AKLI BAŞINDA BİR YÖNETİM BÖYLE HATALAR YAPMAZ - Ruhittin SÖNMEZ
Prof. Dr. Esfender Korkmaz çok tecrübeli bir akademisyen, ekonomist, gazeteci ve siyasetçidir. Yeniçağ Gazetesi’ndeki son köşe yazısının başlığı “TÜİK’in enflasyon yanlışı ortaya çıktı” idi.
Bu yazıda Esfender Hoca “2019 yılından beri TÜİK enflasyonu düşük gösteriyor. TÜİK kamu görevi yapıyor. Verileri eksik göstermesi kamu görevini kötüye kullanmaktır.
Dahası maaş ve ücret alandan, devlete ve işverene haksız gelir aktarmaktır. Eğer 2019’dan beri maaş ve ücretler gerçek enflasyona göre düzeltilseydi, bugün herkesin eline yüzde 31 dolayında daha fazla para geçecekti.
İşçi ve memur sendikalarının TÜİK’e ve hükümete dava açmaları gerekir” diyor.
Aynı gün basına bir haber düştü: Emekli Yargıtay Üyesi Seyfettin Çilesiz böyle bir dava açmıştı. TÜİK’in açıkladığı enflasyondan dolayı emeklilerin düşük zam aldığı için açılan davada Ankara 6. İdare Mahkemesi TÜİK lehine karar verdi. Üstelik TÜİK mahkemeye madde sepetini açıklamadığı ve bir belge sunmadığı halde. Dava istinafa taşındı, Bölge İdare Mahkemesi’nde görülecek.
OKULDA SEVGİ VE ÖZGÜRLÜK ORTAMI-3 – Seyfettin KARAMIZRAK
OKULDA SEVGİ VE ÖZGÜRLÜK ORTAMI-3 - Seyfettin KARAMIZRAK
“Ben gelmedim davi için, benim işim sevi için.” Yunus emre
Bundan önceki yazımızda, “sevginin ve özgürlüğün” öğrencilere nasıl kazandırılabildiğinden bahsetmiştik. Beş maddesini anlattığımız bu konunun diğer maddelerini anlatmaya çalışalım.
Öğretmen eğitim ortamında, şu şekilde davranmalıdır:
-Öğretmen evrendeki tüm varlıkların birbiriyle ilişkisi olduğunu gösteren olguları (hava, su, toprak kirlenmesi; savaş, açlık, yönetim, toplumsal, ekonomik, siyasal sorunları) hedefler doğrultusunda öğretme ortamına getirmeli; üzerinde tartışılmalı; uygun öğretme yöntemlerini de işe koşarak birlikte sonuca varmalıdır.
-Sorunlar çözülürken, ya da çözülmeden önce öğrencileri gruplara ayırmalı; onların hep birlikte çalışmalarına olanak tanımalı; böyle çalışma alışkanlığını onlara kazandırmalıdır.
Öğretmen kubaşık çalışma örneklerini sınıfa getirmeli, öğrencilere göstermeli; neden böyle çalışılması gerektiğini onlara buldurmalıdır. Hiçbir öğrenciye ayrıcalık tanımamalı;
yani hiçbirini sürekli merkeze almamalıdır. Hepsine eşit davranmalı ve âdil olmalıdır.
ABD’NİN TÜRKİYE VE KÜRDİSTAN PLANI – Ruhittin SÖNMEZ
ABD’NİN TÜRKİYE VE KÜRDİSTAN PLANI - Ruhittin SÖNMEZ
Türkiye’de yeni açılım süreci başlatma girişiminin Ortadoğu’daki gelişmelerle çok yakın bağı olduğu açık. Bu gerçek içeride çok seslendirilmese de dışarıda çok daha açık bir şekilde dile getiriliyor.
Şimdi Prof. Dr. İskender Öksüz’ün köşe yazısında aktarılan bir röportajda anlatılanlara bakalım.
Irak Kürdistanı’nın Rûdaw ajansına verdiği röportajında (https://bit.ly/Rudaw-Semavi) Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı Abdurrahim Semavi’nin anlattıkları ilginç.
“Türk hükümetinin 15-16 aydır hazırladığı bu proje sadece Türkiye'deki Kürt sorununun çözümüne yönelik değil. Projeye göre Ortadoğu Kürtleriyle büyük bir ittifak kurulacak, Doğu, Batı ve Güney, Kuzey Kürtleriyle (İran- Irak- Suriye ve Türkiye’deki ayrılıkçı Kürtler kastediliyor) ittifak kurulacak. Bu projenin hazırlığıdır. Bunu ifade etmek istiyorum.”
“Proje 5 yıl içinde yapılacak. Türkiye halkı ve Kürtler projeye hazır olana kadar proje adım adım inşa edilecek... 5 yıl içerisinde sadece Kandil'de olanlar değil, diasporada yaşayanlar da geri dönecek ve onlara da geri dönüş yolu açılacaktır.”