AKLI BAŞINDA BİR YÖNETİM BÖYLE HATALAR YAPMAZ – Ruhittin SÖNMEZ
AKLI BAŞINDA BİR YÖNETİM BÖYLE HATALAR YAPMAZ - Ruhittin SÖNMEZ
Prof. Dr. Esfender Korkmaz çok tecrübeli bir akademisyen, ekonomist, gazeteci ve siyasetçidir. Yeniçağ Gazetesi’ndeki son köşe yazısının başlığı “TÜİK’in enflasyon yanlışı ortaya çıktı” idi.
Bu yazıda Esfender Hoca “2019 yılından beri TÜİK enflasyonu düşük gösteriyor. TÜİK kamu görevi yapıyor. Verileri eksik göstermesi kamu görevini kötüye kullanmaktır.
Dahası maaş ve ücret alandan, devlete ve işverene haksız gelir aktarmaktır. Eğer 2019’dan beri maaş ve ücretler gerçek enflasyona göre düzeltilseydi, bugün herkesin eline yüzde 31 dolayında daha fazla para geçecekti.
İşçi ve memur sendikalarının TÜİK’e ve hükümete dava açmaları gerekir” diyor.
Aynı gün basına bir haber düştü: Emekli Yargıtay Üyesi Seyfettin Çilesiz böyle bir dava açmıştı. TÜİK’in açıkladığı enflasyondan dolayı emeklilerin düşük zam aldığı için açılan davada Ankara 6. İdare Mahkemesi TÜİK lehine karar verdi. Üstelik TÜİK mahkemeye madde sepetini açıklamadığı ve bir belge sunmadığı halde. Dava istinafa taşındı, Bölge İdare Mahkemesi’nde görülecek.
****
Tecrübeli ekonomist Esfender Korkmaz TÜİK’in yanlış rakamlarının başka zararlarını da anlatıyor:
“İnsanların yaşadıkları enflasyon ile açıklanan enflasyon arasında fark olması, herkeste panik yaratıyor. Güven bunalımına neden oluyor. Sonuç fiyatları spekülatif düzeyde artıranlara bir gerekçe sunmuş oluyor.”
Bunlar bir cümlenin içinde bu kadar özlü bir şekilde ifade edildiğinde, yapılan yanlışın/ “kamu görevini kötüye kullanmanın” bugün yaşadığımız olumsuzluklara ne büyük katkı sunduğunu yeterince anlaşılamamış olabilir. Fakat her cümlenin üzerinde düşünerek okuyunca, TÜİK’in artık yadırgadığımız, güvenmediğimiz rakamlarıyla yapılan kötülüğün öneminin farkına varılacaktır.
Esfender Hoca’nın özellikle şu cümlesine dikkat çekmek istiyorum:
“Bir hükümetin resmi verilere müdahalesi, TÜFE’yi düşük göstermesi, halkı ve özellikle iktisatçıları aptal yerine koyması demektir. Nasıl olsa anlaşılacağını, ters tepeceğini ve güven sorunu yaratacağını, istikrarı daha çok bozacağını anlayabilen aklı başında bir ekonomi yönetimi bu kadar fahiş hata yapmaz.”
Gerçekten bu yapılanların farkına varılmayacağını, istediğin kadar sürdürülebilir olacağını düşünmek “rasyonel” veya “aklı başında” bir yönetimin yapacağı bir hata değildir.
****
"Türkiye'yi rasyonel bir zeminden çıkaran” sihirli çözümlerin sonradan başa bela olduğunu anlamış olmamız gerekiyor. Bunun için “faizi düşürürsem enflasyon düşer” hayaliyle kurların ve enflasyonun patlatılması örneği yeterlidir. “Nas politikasını” değiştirmemek ve günü kurtarmak için, patlayan kurları tutmak amacıyla üretilen sihirli çözüm “Kur Korumalı Mevduat” uygulamasının maliyeti de ortadadır.
Göreve geldiğinde “rasyonel zemine dönüleceği” sözünü veren, “şeffaflık, öngörülebilirlik, uluslararası normlara uygunluk temel hedefimiz olacaktır” diyen Mehmet Şimşek döneminde de TÜİK rakamlarına güvenilmiyor.
“Biz halkımızı (çalışanları, emeklileri, sabit gelirlileri) enflasyona ezdirmedik.” “Enflasyonun kaybettirdiği alım gücünü sağlamak için enflasyon farkı ve refah payı veriyoruz” gibi sözlerin inandırıcı olması mümkün değil. Çünkü enflasyon rakamları güvenilir değil. Fiilen halkın alım gücü sürekli düşüyor.
Buna rağmen yönetimdekiler aynı yanlışı sürdürüyorlar. Ancak açlık ve yoksulluk sınırı altına itilen milyonlar hâlâ bir tepki vermiyorsa bizim göz ardı ettiğimiz bir husus olmalı.
Kim bilir, halkımızın bir bölümü rasyonel (Esfender Hoca’nın tabiriyle) “aklı başında” bir ekonomi yönetimi istemiyordur.
********************************
GÜVENSİZLİK SADECE EKONOMİDE DEĞİL, HER ALANDA
Prof. Dr. Esfender Korkmaz’ın bu teşhisini daha birçok alanda tekrar edebiliriz gibi geliyor bana.
Eskiden en güvenilir kurumların başında gelen TÜİK bu halde olunca diğer kurumlara güvenin de yerlerde sürünmesine şaşmamak gerek.
Nasuh Mahruki Yüksek Seçim Kurulu’na güvensizliğini yazınca hapse konuldu. Peki, YSK’ya güven arttı mı? Ya da Mahruki gibilerin sesini kısan Mahkemelere güven arttı mı?
Diğer kurumlarımızın hali daha iyi diyebilir miyiz? TBMM’ne, Yargıya, Milli Eğitim’e, Sağlık kurumlarımıza, Tarım Bakanlığımıza ve diğer kamu kurumlarımıza ne kadar güveniyoruz?
Düne kadar “terörün kökünü kazıdık” diyenlerin, terörü bitirmek için, Teröristbaşı Öcalan’dan medet umar hale gelmesi devlet adamlarına güveni sarsmaz mı?
Bir yandan DEM’lileri “terör örgütünün Meclis’teki uzantısı” diyecek, belediye başkanlarının yerine kayyımlar atayacak, diğer taraftan DEM yöneticilerini devlet adına İmralı’ya gönderecek olursanız hangi sözünüze inanabiliriz?
Milyonlarca insanımıza gıda ürünlerine erişim sıkıntısı çektiren “Et ve canlı hayvan ithali müjdesi veren” yöneticilerin bu anlayışı değil mi? Et ve süt ürünlerini ucuzlatmanın hayvan sayısını artırmaktan geçtiğini bilmez mi aklı başında insanlar. İthalatı açarak, yerli üreticilere ineklerini kestirenlerin verdiği “müjdelere” insanlarımız her seferinde inanacak mıdır?
Vatandaşlarımız “Göklerde uçan uçaklarımız, denizlerden trilyon dolarlık doğalgaz rezervi, topraklarımızdan fışkıran petrol müjdelerine” inanmakta neden güçlük çekiyor?
Anayasamız devletin istikrarı için en temel kaynak değil mi? Hükümetin Anayasa kurallarına, Anayasa Mahkemesi kararlarına harfiyen uyduğunu söylemek mümkün mü?
ABD anayasasında bir başkanın en fazla iki dönem (10 sene) başkan olabileceği kuralının uygulanması hakkında bir kuşku duymayız. Ama bizim anayasamızdaki benzer maddenin kişiye göre yorumlanacağına, söz konusu RTE olunca, “uygulanmasa daha iyi olur” denilmesine şaşırmayız.
“Aklı başında bir devlet yönetimi bu kadar fahiş hata yapmaz.” Çünkü inandırıcılığını kaybetmek bir yönetim için en büyük iflas demektir.
Ben böyle düşünüyordum. Ama galiba yanlış düşünüyorum.
Bütün bu fahiş hatalarına rağmen halktan hiç de azımsanmayacak bir destek görebiliyorlarsa bizim göz ardı ettiğimiz bir husus olmalı.
Kim bilir, halkımızın bir bölümü -belki de- “aklı başında” bir yönetim istemiyordur.
05 Aralık 2024