Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

24Ara/24Kapalı

ESAD VE NETANYAHU YARGILANMALI DA ÖCALAN’A AF NİYE? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

ESAD VE NETANYAHU YARGILANMALI DA ÖCALAN’A AF NİYE? - Ruhittin SÖNMEZ
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi anlamak kolay değil. Son konuşmasında “Masumların hesabı katil Esad’dan mutlaka sorulmalıdır. Bu alçak, cani Netanyahu ile birlikte en yakın zamanda yargılanmalıdır” dedi.
Bu iki “katil, alçak, zalim, cani” nihayetinde kendi devletleri içinde -tartışmalı da olsa- yapılan seçimlerde ülkelerini yönetmek üzere seçilmiş kimseler. Her ne kadar işledikleri cinayetler ve yaptıkları zulümler için seçilmiş olmaları mazeret teşkil etmese de -sonuçta- terör örgütü lideri değil bunlar.
Aynı Devlet Bahçeli bu konuşmasının devamında DEM Partisinin İmralı’daki PKK terör örgütünün cani lideri ile görüşmesi gerektiğini söylemeye devam etti. Bahçeli zaten bir süredir İmralı’daki caninin, PKK’yı lağvetmesi karşılığı, affedilmesini de savunuyor.
Hatta “Öcalan TBMM’de konuşmalı” ibaresini kullanarak terör örgütünün cani liderinin DEM’in başına geçip bir siyasi parti lideri gibi siyaset yapmasını zihinlerde meşrulaştırma çabası içinde.
Bu sözlerle açığa çıkan politikanın sadece Bahçeli’ye ait olmadığı, CB Erdoğan ve hükümetinin de birlikte yürüttüğü bir siyasi yol olduğu açık.
Merak ediyorum, Bahçeli ve Erdoğan, Öcalan yüzünden ölen 40 binden fazla insanımızın sayısını ve PKK’nın Türkiye’ye maliyetini Esad’ın Suriye’ye, Netanyahu’nun Ortadoğu’ya verdiği zarardan daha mı az buluyor?

**********************************

KUDÜS’ÜN FETHİ HAYALİ VE “TÜRKİYE TÜRKİYE’DEN BÜYÜKTÜR” SÖZÜ
Devlet Bahçeli İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya salvolar yollarken, coşkusunu frenlemedi ve şu sözleri söyledi: “Şam’a gözünü diken Tel Aviv’de, Kudüs’te Osmanlı şamarını yer. Şam fethedilmişse Kudüs’ün fethi de yakındır.”
Diğer sözleri ve Erdoğan ile söylem birliği içinde olduğu beyanları olmasa, Bahçeli’nin bu sözünü “Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası alandaki iddialı duruşunu ve İslam dünyasıyla olan bağlarını vurgulayan” bir ifade olarak değerlendirilebilirdim.
Üstelik, tam da bu sıralarda, CB Erdoğan’ın iddialı bir sözü de benzer tartışmalara yol açtı:
“Türkiye, Türkiye’den daha büyüktür. Ufkumuzu 782 bin kilometrekareyle sınırlandıramayız.
İnsan nasıl kaderinden kurtulamazsa, Türkiye ve Türk milleti de mukadderatından kaçamaz,
saklanamaz.”
Bu sözler, “Türkiye’nin sadece coğrafi sınırlarıyla sınırlı olmadığını, daha geniş bir kültürel ve tarihsel etkiye sahip olduğunu ifade etmek için söylenmiş olabilir” diye düşünmek istiyorum.
Cumhurbaşkanına bu sözleri söyleten, bu motivasyonu veren, Batı medyasında çıkan Erdoğan’ı övücü sözler ile Trump’ın “Erdoğan çok akıllı ve çok güçlü bir adam. Erdoğan iyi anlaştığım biri.
Suriye’nin anahtarı Türkiye’nin elinde olacak” sözleri olmalı.
Çünkü Erdoğan aynı konuşmasında “Türkiye’nin diplomaside artan gücünü, uluslararası düşünce
kuruluşlarından medyaya varıncaya kadar herkes yazıp çiziyor. Biz de gücümüzün ve etkinliğimizin farkındayız” dedi.
Ancak unutulmasın ki, Batı’ya güven olmaz. Geçmiş döneminde Erdoğan’a  “Akıllı ol, aptal olma” diye
başlayan ve “Yoksa senin ekonomini mahvederim” diye tehditler içeren mektubu gönderen de aynı Trump’tı.
Bahçeli ve Erdoğan’ın bu ifadelerinin herkes tarafından bizim gibi yorumlanmayacağı belli.
Ortadoğu’daki aktörler bu iki liderin sözlerini birlikte değerlendirecektir. Buradan Türkiya’nin “İslam Birliği” ideali yönünde, işgalci bir politika izlediği sonucuna varmaları mümkündür.

**********************************

TÜRK BİRLİĞİ VEYA İSLAM BİRLİĞİ İDEALİ

Böyle ideallerin varlığı bu tür politikaların somut adımlarla desteklenip desteklenmediği ve ne ölçüde uygulandığına bağlıdır.
Yunanistan’ın “Megalo İdeası”, İsrail’in “vadedilmiş toprakları ele geçirme,” ABD’nin “Yeni Dünya Düzenini kurma”, Rusya’nın “sıcak denizlere inme” idealleri gibi, bizim “Türk Birliği” ülkümüz, İslamcı kesimin “İslam Birliği” ideali toplumun ve devleti yönetenlerin şuuraltında uzak/yakın bir hedef olarak bulunabilir.
Ancak bu idealler, gereğini yapmadan veya yapacak gücün olmadığı halde, yüksek sesle seslendirildiğinde fayda yerine zarar getirebilir.
Türkiye, Suriye macerasına gücünün ve etkisinin çok üzerinde sonuçlar almak hayaliyle girmişti.
Ama sonuçta bölünmüş bir Suriye’de iki terör örgütü (PKK ve HTŞ) komşumuz oldu. 5 milyondan fazla Suriyeli sığınmacının külfetini çektik. İsrail, Suriye topraklarına girdi, Suriye devletinin bütün askeri gücünü imha etti. İsrail’in önündeki en büyük engel kalktı.
ABD ve İsrail’in açtığı alanda HTŞ güçlerinin hâkim olmasından, Türkiye zafer kazanmış gibi paye çıkarmak doğru değil. Buradan bir başarı hikayesi çıkarmak ve halkı gaza getirmek için “Kudüs’ün fethi yakın” gibi söylemler mantıklı gelmiyor bana.
Her iki lider sözlerini “Türkiye’nin etkisinin coğrafi sınırlarıyla sınırlı olmadığını, daha geniş bir kültürel ve
tarihsel etkiye sahip olduğunu” ifade eder tarzda açıklığa kavuşturmalıdır. Dış politikanın böyle konularını iç politika aracı olarak kullanmak veya seçim propagandası malzemesi yapmak yanlıştır.
Bugün ister Turan veya Türk Birliği, isterse İslam Birliği hedeflensin önce kendi içinde Türkiye’nin çok güçlü olması gerekir. Ekonomisi güçlü, bilimde, kültürde, sanatta ileri, kendi içinde hukukun üstünlüğünü sağlamış, adil bir yönetim altında özgür ve mutlu bireylerden oluşan bir toplum olmadan ne Türk Birliğini ve ne de İslam Birliğini gerçekleştirebilirsiniz.
**********************************

ÖNCE GÜÇLÜ TÜRKİYE
Milyonlarca kilometrekarelik geniş coğrafyalara sahip çıkmak çok zordur. Öncelik toprak birliği değil, iş birliğini artırmak olmalı. Birlik olmak istediğiniz ülkelerle stratejik sektör ve alanlarda iş birliğini derinleştirmeniz gerekir.
Türkiye’nin 2030’da iki trilyon dolar GSYH büyüklüğünü aşabilmiş 15 ülke arasında yer almasına çaba göstermeniz gerekir. İnsanlarınız iyi beslenmeli, sağlıklı şehirlerde yaşamalı. Özgür düşünce ortamı yaratarak üniversitelerimizi bilim üreten merkezler yapma hedefiniz olmalı. Yurtdışına beyin göçünü önlemeniz, halen dışarıdaki değerli insanlarımız için ülkemizi cazibe merkezi haline getirmek niyetiniz olmalı. Eğitim kalitenizi çağdaş seviyenin üstüne çıkarmanız lazım. İhracatın üçte birini yüksek teknolojili ürünler oluşturmalı.
Bunları başarırsak dış politikada da etkimiz çok olur.
Suriye’de ilk hedefimiz ise; “Türkiye için tehdit olan ve Suriye’nin doğal kaynaklarını kullanan PKK/YPG’nin lağvedilmesi veya Suriye’den çıkarılması” ile “Türkmenlerin yaşadığı özerk bir bölge” oluşturulmasıdır.
Suriye’de, ifade edildiği gibi etkimizin olup olmadığı (olmasını can ü gönülden dilerim) bu hedeflere varmadaki başarımızla ölçülecektir.

23 Aralık 2024

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Üzgünüz, yorum formu şu anda kapalı.

Geri izleme yok.