
GÜL ÇOCUK…/ Seyfettin KARAMIZRAK
GÜL ÇOCUK.../ Seyfettin KARAMIZRAK
Doğunca nadide, suçsuz masumdun,
Sevgiyle kurulmuş, bir dünya umdun,
Kem talih tüketti, sanki bir mumdun.
Bağrında dikenler, sen bülbül çocuk,
Hicranla şakımak, yetsin, gül çocuk.
Annenin göz nuru, candın umuttun,
Ne kadar huzurlu, ne çok mesuttun,
Sevinmek arzundu, hepten unuttun.
Güneştin parlardın, şimdi kül çocuk,
Yeniden aydınlat, sönme gül çocuk.
Eliniz ve Yüzünüz Kendinize ve Başkalarına Rahatlık Versin! – Dr. Zülfikar ÖZKAN
Eliniz ve Yüzünüz Kendinize ve Başkalarına Rahatlık Versin! – Dr. Zülfikar ÖZKAN
Yüzünüz, kendinize ve diğer insanlara rahatlık versin ve başkalarını olumlu yönde etkilesin.
Rahatlamış bir yüz, etkileyicidir.
Gülümseme eşliğinde kendinize ve karşılaştığınız insanlara selam verin. "Tebessüm, iki insan arasındaki en kısa mesafedir” der Victor Borge. Gülmek en iyi ilaçtır. Gülerken bedenimiz dışarıya daha çok karbondioksit atar, daha çok endorfin üretir, daha çok akyuvarların üretilmesini sağlar.
Yüz ifademizin aldığı şekil, o şekle uygun duyguların uyanmasına sebep olur. Bu yöntemle yüzünüzde olumlu duyguları uyandırın ve diğer insanlara yansıtın ki onlarda da aynı duygular uyansın.
Yapılan bir araştırma da üzüntülü ve depresyonlu insanlara her hangi bir gülümseme hissetmeden mekanik olarak gülümsemeleri istenmiştir. Onlardan ağızlarının yanlarındaki kasları gerginleştirmeleri ve ağız uçlarını yukarıya doğru kıvırmaları istenmiştir. Bu çalışma sonucunda bir çoğu depresyondan çıkmış ve kendilerini mutlu hissetmişlerdir (Rowshan, s. 86- Özkan, s. 262).
Nefret Diline Hayır – Fazlı KÖKSAL
Nefret Diline Hayır - Fazlı KÖKSAL
Yunus’un sevgi dilinin yeşerdiği bu topraklarda, sevgi tohumlarının sulanmadığı zamanlarda çakırdikeni gibi nefret dilinin fışkırdığı da olmuştur. Ama bu kötü dönemler, toplumsal izanın galip gelmesi, nefret dilinin çakırdikenleri gibi bu topraklardan atılması sonucu hep kısa soluklu olmuştur…
Derinlemesine incelediğimizde görüyoruz ki, bu nefret söylemleri yabancı istihbarat örgütlerinin çabaları ve kışkırtmaları sonucu zemin buldu. 15-16 Haziran olayları, sağ-sol, Alevi-Sünni, Türkmen-Kürt ayrışmaları hep yabancı istihbarat örgütlerinin, toplumu iç savaşa yöneltme amaçlı kışkırtmalarıydı…
İç savaş çıkarmayı başaramadılar ama her toplumsal ayrışmanın ardından yeni bir darbe geldi…
Tabii her ayrışmayı yabancı istihbarat örgütlerine bağlamak da çok doğru olmaz…
İktidarını devam ettirmek veya iktidarı dönüştürmek niyetindeki siyaset ve vesayet organları da zaman zaman toplumu ayrıştıracak girişimlerde bulundular. Projeler hazırladılar. Vatan Cephesi ve 28 Şubat bu projelerin aklıma ilk gelenleri…
Bir de yıllardır yer altından derin derin çalışan, yabancı istihbarat örgütleri tarafından yönlendirilen FETÖ ve FETÖ benzeri “din maskeli” örgütler… ,
GÜLE GÜLE RAMAZAN – Seyfettin KARAMIZRAK
GÜLE GÜLE RAMAZAN - Seyfettin KARAMIZRAK
Uzak kaldık kalplerimizi paslandı,
Kavuştuk ya deli gönül uslandı,
Sevincinden gözler yaşla ıslandı.
İstiyoruz buluşalım her zaman,
Hanelere huzur verdin Ramazan.
NEREDE (BURADA) O ESKİ BAYRAMLAR – Cafer GENÇ
NEREDE (BURADA) O ESKİ BAYRAMLAR – Cafer GENÇ
Dini ve milli bayramlarımız hayatımızın müstesna günleridir. Bayramlar, birliğin ve dirliğin, ilginin ve sevginin özel ve güzel tarifidir.
Yaşı kemale ermiş olanların, her bayramda, akıllarına gelen ilk soru, (daha doğrusu sitem ve özlem) "Nerede o eski bayramlar?" sözü olur.
Bugün, eski bayramlara bir bayram gezisi yapalım da, "Burada o eski bayramlar" demiş olalım. Böylece, geçmişimizi hatırlayarak nostaljik bayram duyguları yaşamanın tadını almakla birlikte, kültürümüzü yaşatmanın sorumluluğunu da yerine getirmiş olalım.
Öncelikle şunu söylemeliyim ki herhangi bir şeyi bulunduğu zamana, şartlara, imkânlara ve ortamına göre değerlendirmek gerekir. Değişen ve gelişen zamana göre, hayatımızı kolaylaştıran teknolojinin, yaşayışımızı yönlendirdiğini ve yenilediğini görmekteyiz.
En güzel bayramlarımı çocukluğumda, rahmetli dedem zamanında yaşadım. "Nerede o eski bayramlar?" sözünü dedemden duymadım ama rahmetli babamın arada bir söylediğini hatırlıyorum.
Eski bayramların tadını, ben de çocuklarıma söylüyorum. Çocuklarımdan torunlarına kadar bu sözlerin bu şekilde söylenmesi devam edecek gibi görünüyor. Çünkü bayramlara tatil anlayışı yerleşmiş, mutlaka gidilmesi gereken üç, beş ev ziyareti gerçekleştirilmiş ve sadece akrabaya gelip gitme yeterli bulunmuş olmaktadır.
Şimdiki çocukların, topladıkları naylon torba dolusu çeşit çeşit şekerleri yok artık(!) Yastığın altına saklanan ayakkabıların ve bayram giysilerinin yerinde anılardaki hayaller kaldı. Mendil içerisinde verilen paraların yerini, süslü paketlerdeki bayram hediyeleri aldı.
Covit 19 Savaşımız ve bir Dostun Kaybı – Dr. H. İbrahim KAHRAMAN
Covit 19 Savaşımız ve bir Dostun Kaybı - Dr. H. İbrahim KAHRAMAN
İnsan corona virüsleri, nezle gibi basit belirtilerle atlatılan hastalık etkenidirler. Covit 19 ise hayvanlarda çoğunlukla hastalık yapmayan fakat geçirdiği mutasyonla (genetik yapı değişikliği) insanlarda aşırı bulaşıcılık özelliğinde ve genelde solunum yollarını tutarak hastalık yapan bir virüstür.
Aralık 2019’da Çin’deki Wuhan şehrinin yabani hayvan alış-verişlerinin yapıldığı bir pazar yerinden gelen hastalarda ilk defa tespit edilmiş ve şu anda tüm dünyayı etkisine alan büyük salgının(pandemi) sebebi olarak bilinmektedir.
Ülkemizde ilk hasta 11 Mart 2020’de tespit edilmiştir. Covit 19 virüsünü alanların %80’i basit şikayetlerle veya belli belirsiz şikayetlerle hastalıklarını atlatmaktadır. %14’ü ise yüksek ateş-öksürük ve hafif solunum yetmezliği belirtileri şeklinde bir şikayeti yaşamaktadır. Kalan %6’sı ise önemli akciğer sorunlarının yaşandığı bazen diğer sistemleri de etkileyen bir hastalık şeklinde seyretmekte ve ciddi bir sağlık sorununa dönüşmektedir.
Maalesef bunların yarıya yakını kurtulamamakta ve bu sebeble covit 19 hastalarının %2-5’i ölümle sonuçlanmaktadır. Aşırı bulaşıcılık özelliği ve bu oran, covit 19 hastalığını önemli kılmıştır. Nitekim hastalık kısa sürede genel salgın (pandenmi) şekline dönüşmüş ve yöneticiler bu salgın hastalığa karşı önemli kararlar almaya mecbur kalmışlardır.
Bu durum ülkemizde ve dünyada günlük hayatımızı etkileyen durumlar yaratmıştır. Çalıştığım kurumun enfeksiyon hastalıkları uzmanı olmam sebebi ile bu salgını yakından takip etmekteyim. Ayrıca bu hastalığa yakalanan birçok insanın hastalığını da bizzat takip ve gözlemleme imkanım olmuştur.
Anneler Günü… / Rüyam Alankuş KARGILI
Anneler Günü... / Rüyam Alankuş KARGILI
Dört harf iki hece, bir çırpıda da söylenebiliyor sanki...
Ama ağızdan bir çırpıda söylenerek çıkan kelimeye öyle anlamlar yüklenir ki, şu evreni yörüngeden çıkartacak enerji oluşur anında.
Anne...
Tarif edilmesi imkansız, Yaratan'ın kadınlara verdiği en özel güç, en yüce hediye.
Karşılıksız sevginin pratiğe dönüşmüş hali, evlat için olmazı olduran güçtür annelik.
Daha dünyaya gelmeden aslında kalpte büyütendir evladını. Annelik aslında genetik bağdan öte zaten ilmek ilmek emektir, doğurmak şart değildir, saf çıkarsız buram buram emek kokar ve değerli olanda budur zaten.
Düştüğümüzde şartsız tutan el, moral bozukluğunda en iyi psikiyatr, yolunu kaybetsen sana rota çizecek en iyi navigasyon, en esaslı yol gösteren yaşam koçu, hastalandığında teşhisi asla şaşmayan doktorun (ihtisası ev halkındandır) hak ettiğinde fırçanın en sağlamını atandır anne. İlk öğretmendir kültürünü, sevgiyi, saygıyı öğretir sana.
ANNE OLMA SANATI-2 – Seyfettin KARAMIZRAK
ANNE OLMA SANATI-2 - Seyfettin KARAMIZRAK
“Bana okuduğum kitapların en güzelinin hangisi olduğunu sorarsanız, söyleyeyim: Annemdir.” Abraham Lincoln
Anne aile, yuva, birlik olma, paylaşma, mutluluk devşirme demektir. Annenin var olduğu evde zenginlik, şatafat o kadar önemli değildir. Çünkü anne; zenginlik, huzur, dayanışma, hayata tutunma, yaşama sevinci demektir.
Bazen de anne demek; hüzün, çile, keder, meşakkat, heder olma, kendini feda etmenin adıdır. İtilip kakılmanın, hakaretin, aşağılanmanın, değersizleştirilmenin, küçük düşürülmenin, özgürlüğünün ipotek altına alınmasının, şiddetin, bazen de canını vermenin adıdır anne olmak.
Çocuklarına daha güzel bir dünya kurma adına hayatını feda etmenin adıdır anne. Temizliğe gitmek, gündelikli en zor koşullarda çalışmak, sokaklardan çöp toplamak da annenin yaşam biçimidir bazen.
Çünkü o yemez yedirir, giymez giydirir. Kendine zaruri ihtiyaçlarını almaz, evladı rencide olmasın diye en kalitelisini ona almaya çalışır. Okusun “adam olsun” diye çalıştırmaz, hırpalatmaz, yormaz, kendine yardım dahi ettirmez.
Böyle annelerden de, evlatları asla utanmamalı, durumunu gizleyerek zengin ve farklı gözükmeye çalışmamalıdır. Böyle çocuklar durumuna uygun makul giyinmeli, ailesini daha fazla sıkıntıya sokacak markalı ve pahalı giyim kuşam, ayakkabı, çanta, telefon vb. eşyaları almaktan kaçınmalıdırlar.
Anne alın teriyle, onurluca, dürüst ve helalden kazanıyorsa, çalıştığı işin utanılacak hiçbir yönü yoktur, olamaz da. Hatta bu özveriden gurur duyulmalıdır.
ANNE OLMA SANATI-1 / Seyfettin KARAMIZRAK
ANNE OLMA SANATI-1 / Seyfettin KARAMIZRAK
Anne elinden tüm dünyaya tutunur insan, o eli bir bıraksa bir ömür yutkunur insan.
Hani derler ya lideri şartlar mı ortaya çıkarır. Yoksa lider mi doğulur? Annelik de böyle bir şey. Her kadın anne olarak dünyaya gelir. Fakat sosyal çevre eğitim bu kavramı estetik hale getiri. Daha bir doyulmaz olur anne duygusu.
Bir kere anne olabilmenin “olmazsa olmazları” vardır. Bu duygu ve davranışlar onlara özgüdür ve doğuştandır:
“Merhamet, sınırsız sevgi, koruma kollama duygusu, şefkat, sahiplenme, inanılmaz bir bağlılık ve özveri, empati, değer verme, samimiyet, halden anlama, yardımlaşma, paylaşma, yaşama sevinci, olumlu davranışları kazandırma azmi ve isteği, özenme, gıpta etme, gurur duyma, özlem, sorun çözme, rehabilite etme becerisi, vb.”
Aklımıza gelebilenleri saymamıza rağmen, yine de anne sözcüğüne içerdiği değeri tanımlayan değerli söylemleri yükleyemediğimizden eminiz. Çünkü bir anne bunlardan çok daha fazla güzelliklere, bulunmaz eşsiz hazinelere maliktir. Yani annelik bunlardan da öte, erişilmesi, anlaşılması ve anlatılması çok zor fakat en zevkli, nadide bir sanattır.
Bu zikredilenler evladına karşı normal koşullar içinde hissettikleri ve yaptıklarıdır. Fakat hayat denen uzun ve meşakkatli yol, her zaman düz gitmemektedir. Yokuşlarla, hendeklerle, bin bir güçlükte, hüzünlü engellerle ve tehlikelerle doludur.
COVİT 19 BÜYÜK SALGINI VE GÖRÜNMEZ KAHRAMANLARI – Dr. Halil İbrahim KAHRAMAN
COVİT 19 BÜYÜK SALGINI VE GÖRÜNMEZ KAHRAMANLARI – Dr. Halil İbrahim KAHRAMAN
2020 yılı başında Çin’de başlayıp tüm dünyayı saran Covit-19 (taç virüs 19) büyük salgını DOĞAL Afetler karşısında insanların günümüzde de çaresiz kalabildiğini göstermiştir. Yine gördük ki bu tür durumlarda sistemin iyi çalışması, imkanların yeterli olması yanında hizmeti yürütenlerin bilgi, beceri ve gayretinin başarıda en önemli etken olduğudur.
Bu bulaşıcı hastalık salgınının insanlara gösterdiği,hatırlattığı bir durum hekim ve hakimliğin, sağlık hizmetinin ne kadar önemli olduğudur. İnsanların hastalanıp, çaresizleştiği o zayıf anında hekimin ve sağlık hizmeti kurumlarının ne kadar önemli ve vazgeçilemez hizmetler yaptığıdır. Böyle bulaşıcı bir hastalığın varlığında herkes birbirinden kaçarken sağlık çalışanlarının canları pahasına, çaresizliğe düşmüş o insanlara hizmet verip sağlıklarına kavuşmaları yönündeki gayretlerinin bir kahramanlık olduğunu hep beraber görmekteyiz.
Şu lanetten kurtulalım – Fazlı KÖKSAL
Şu lanetten kurtulalım - Fazlı KÖKSAL
Biliyorum mümkün değil ama bazen “keşke Amerika kıtası hiç keşfedilmeseydi” diye düşünürüm…
Niye mi? Sebebi çok…
Milyonlarca Kızılderili katledilmemiş olurdu…
Dünya ABD emperyalizmi ile tanışmazdı…
Ve belki de hepsinden önemlisi insanlık tütün denen belaya bulaşmamış olurdu…
Bizim Tütünle tanışmamız ile yaygın olarak kullanmaya başlamamız arasından uzun bir süre geçmedi…
1. Ahmet döneminde şeyhülislamın “haramdır” fetvası da, IV. Murad’ın acımasız cezaları da toplumu tütün kullanmaktan alıkoymadı…
Tütün tiryakisi IV. Mehmet padişah olunca şeyhülislamın fetvası ile tütün içimi ve dikimi serbest bırakıldı. Önce Balkanlarda sonra Anadolu’da tütün ekimi yaygınlaştı.
*YÜZYILIN İTİRAFLARI* – *DAVİD ROCKEFELLER*
*YÜZYILIN İTİRAFLARI*- *DAVİD ROCKEFELLER*
*Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır.*
(Rothschild.)
2014 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde, ünlü petrol milyarderi, bankacı ve dünyanın en zengin ailelerinden biri olan Yahudi Rockefeller ailesinin, yakınlarda vefat eden en büyük ferdi David Rockefeller’in bir kitabı yayınlandı. “Yüz yılın İtirafları “ adını taşıyan bu kitap maalesef çok kısa zamanda piyasadan çekildi. Çünkü kitapta, itiraflar vardı.
Dünyayı yönetme isteği içinde olan ELİT bir tabakanın yüz yıl içerisinde, bazı devletler ve ülkeler içinde ve dışında, o ülkeleri kendi şemsiyeleri altına alabilmek için çevirdikleri dolaplar, entrikalar, soygunlar, sömürgeleştirme itiraf ediliyordu. Bu elit tabakanın daha fazla açığa çıkmaması ve masum halklara yaptıkları bilinmemesi için kitap piyasadan kaldırıldı.
Öncelikle Rockefeller ailesi hakkında bulabildiğimiz kadar bilgi verelim. Sonra bu ailenin en büyüklerinden olan David Rockefeller’in kaleme aldığı itiraflardan “Türkiye” hakkında yazdıklarını ve düşündüklerini öğrenelim:
ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR’DAN TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ DERSİ – Prof.Dr. Nurullah ÇETİN
ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR’DAN TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ DERSİ - Prof.Dr. Nurullah ÇETİN
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, (1878-1942) büyük bir tefsir âlimidir. Atatürk, 1926’da kendisine Kur’an’ı Türkçe tefsir etmesi görevini verdi. Bu görevi verirken Kur’an’ı bozacaksın, tahrif edeceksin, eğip bükeceksin, bazı ayetleri çıkarıp ekleyeceksin falan demedi, bunu aklının ucundan bile geçirmedi. Velev ki böyle bir dayatmada bulunsaydı bile Elmalılı Hamdi Yazır, bu türden siyasi dayatmalara boyun eğecek bir âlim değildi.
Yani Atatürk’ün niyeti dinde reform yapmak değil, dini halkın asıl kaynağından doğru biçimde öğrenmesini sağlamaktır.
Atatürk istedi ki Türkler, sahanın en iyi âlimi ve otoritesi olan Elmalılı’nın kaleminden kitapları olan Kur’an’ı anlasınlar ve öğrensinler.
Böylece Hak Dini Kur'an Dili (Kuran'ı Kerim'in Türkçe Tefsiri) kitabı çıktı ve Atatürk’ün emriyle 1935 yılında matbaa'ya verildi. Atatürk'ün Elmalılı'ya yazdırdığı bu tefsir, günümüzde bile önde gelen İslam âlimleri tarafından da hâlâ en güvenilir tefsir olarak kabul edilmektedir.
AHLAK POLİSLERİ İLE DÜŞÜNCE POLİSLERİ GÖREVDE – Ruhittin SÖNMEZ
AHLAK POLİSLERİ İLE DÜŞÜNCE POLİSLERİ GÖREVDE – Ruhittin SÖNMEZ
İran’da gördüğüm “Ahlak Polisi” uygulaması ve George Orwell’in 1984 romanında okuduğum “Düşünce Polisi” kavramları bana hep çok ürkütücü gelmiştir.
Modern hukuklarda inanç ve ifade özgürlüğü kavramları, ürkütücü Ahlak Polisi ve Düşünce Polisi uygulamalarının ilacı gibi görünür.
İnanç özgürlüğü “herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahip olması” şeklinde tanımlanır. Herhangi bir dini inanca, felsefi görüşe inanma, inandığını açıklama ve yaşama özgürlüğünü de kapsar.
"Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir" şeklinde özetlenen düşünce ve ifade özgürlüğünün kapsamına da “düşünce ve düşündüğünü ifade etme, açıklama ve yayma özgürlüğü” dâhildir.
Bu kavramların Anayasalara yazılmış olması vatandaşlar için ciddi bir teminat gibi görülse de pratikte bazen bu güvence işe yaramıyor.
İnanç, düşünce ve ifade özgürlüğü kavramlarının en kuvvetli bir şekilde Anayasasında güvence altına alındığı ülkelerden biri Türkiye’dir.
Fakat Türkiye’de virüs salgını ve ekonomik krizin at başı koşturduğu ortamda tartışılan konulara bakınız:
Birileri önce insanların cinsel tercihleri konusunda kopardıkları fırtına ile “ahlak polisi” rolüne soyundular.
Akabinde muhalefet temsilcilerinin “iktidarın düşeceği, kendilerinin iktidar olacağı ve bunun gerçekleşmesi halinde yapacaklarına” dair sözlerinden “darbe” anlamı çıkarak “düşünce polisi” rolünü oynadılar. Sözlerin sahipleri “hayır öyle kastetmedim” diye açıklama yapsalar da “darbe demek istedin” diye linç kampanyası yaptılar.
Üstelik de bunları yapanlar iktidarlarını “başörtüsü özgürlüğü” kampanyalarına borçlu olanlardı.
ÇİN VİRÜSÜ SALGINI SONRASI PLANLANAN KÜRESEL TEHLİKE – Nurullah ÇETİN
ÇİN VİRÜSÜ SALGINI SONRASI PLANLANAN KÜRESEL TEHLİKE -
Nurullah ÇETİN
Küresel Çin virüsü salgınını fırsat bilip şeytani planlarının kolayca devreye sokulabileceği zehabına kapılanlar, önceden beri var olan niyet, düşünce ve eylemlerini iyice gün yüzüne çıkarmaya başladılar ve kendilerince projelerini tamama erdirmek için çok uygun bir zemin yakaladıklarını düşünüyorlar. Bu vesileyle kim ne yapmak istiyor, ona bakalım.
Bütün dünyaya maksatlı olarak yayılan şöyle bir propaganda cümlesi var: “Virüs’ten sonra dünya eskisi gibi olmayacak”.
Öbür taraftan 1973-1977 yılları arasında, ABD'nin 56. Dışişleri Bakanı olarak görev yapan, Amerika’nın akıl hocası Siyonist Henry Alfred Kissinger, 3 Nisan 2020’de Wall Street Journal'da yer alan "Korona Virüsü Salgını Dünya Düzenini Ebediyyen Değiştirecek" başlıklı makalesiyle Amerika’nın öncülüğünde yeni bir dünya düzeni kurulmasını salık veriyor. Onun Amerika dediği de Amerika’yı her anlamda yöneten Siyonist odaklar.
Sanal Nefret Ya da Dijital Temenniler – Doç.Dr. Tekin YEKEN
Sanal Nefret Ya da Dijital Temenniler - Doç.Dr. Tekin YEKEN
Her dönemin getirdiği bazı zorunluluklar olmuştur. Yani günün mecburiyetleri söz konusudur (ilcaat-ı zaman). Onu yok saymak, dikkate almamak toplumsal yaşamda imkânsız gibi. Çağımız, bilgi teknolojileri ve bilişim dünyasının baş döndürücü hızıyla cebelleşmekte. Analog sistemden dijital sistemlere, ikili sistemden onlu sisteme, sekizli’den (oktal), onaltılı (hexedecimal) sisteme kadar. Menü çoktan seçmeli. Durdurabilene aşk olsun. Dijital elektronik dünyası mütemadiyen bilişimi fişeklemeye devam ediyor. “Bununla yetinelim artık” diyeni gören var mı? Daha ötesi, daha ötesine erişmek çabasında. Yetişebilmek ne mümkün. Çünkü tüketim toplumunun yeni ürünlerle aklını çelmek de ayrı bir inovatif pazarlama stratejisi. Bununla ilgili yığınla akademik çalışmalar yapılmakta.
SURİYELİLER VİRÜSE ÇOK MU DAYANIKLI? – Ruhittin SÖNMEZ
SURİYELİLER VİRÜSE ÇOK MU DAYANIKLI? – Ruhittin SÖNMEZ
Türkiye’deki Suriyeliler ve Suriye’deki Suriyeliler dünyada virüs salgınına en dayanıklı yani bağışıklık sistemleri en güçlü insanlar olmalı.
Bugüne kadar virüs salgını sebebiyle dünyada 3,5 milyon kişi Covid-19 pozitif çıkarak hastalanmış ve 245 bin kişi hayatını kaybetmiş. Türkiye’de 126 bin vaka, 3.397 ölüm gerçekleşmiş. Fakat Suriye’de vaka sayısı sadece 44, ölüm sayısı ise 3’ten ibaret.
Belki bundan daha ilginç olanı Türkiye’de geçici koruma altında olan ve kayıtdışı olarak ülkemizde yaşayan Suriyelilerin sayısı 6 milyon civarında. Bunların içinde bildirilen Covid-19 vaka sayısı ve ölüm sayısı ise sıfır. Oysaki yurtdışında 6 milyon Türk yaşıyor, koronadan kaybımız 360 kişi.
Bu durumda iki ihtimal var: İlki Suriyelilerin bu hastalığa karşı güçlü ve doğal bir bağışıklık sistemi olabilir. Böyleyse aşı ve ilaç geliştirmek isteyenlerin Suriyelilerin antikorlarını incelemesi çok yararlı olacaktır.
İkinci ve mantıklı ihtimal ise verilen bu veriler gerçeği yansıtmamaktadır. Tamamen test, hasta kayıt sistemi veya yönetim tarzının eseridir. Yani gerçekte Suriyelilerde de vaka ve ölüm oranı en az dünya ortalaması kadar olduğu halde, hastalık tespit edilemediğinden veya gizlendiğinden bu sonuç çıkmaktadır.
DİYANET DE, BARO DA ELEŞTİRİLEBİLİR – Ruhittin SÖNMEZ
![]() |
|||
DİYANET DE, BARO DA ELEŞTİRİLEBİLİR - Ruhittin SÖNMEZ
Gerçek gündem bunaltıcı. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın hutbesi ve buna tepki gösteren Ankara Barosu’nun bildirisi imdada yetişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet gündemi değiştirme fırsatı yakaladı.
DÜNYA DÖNÜYOR SEN NE DERSEN DE – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
DÜNYA DÖNÜYOR SEN NE DERSEN DE - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
Bazı edipler, mütefikkirler, alimler, yazarlar, şairler ve sanatçılar vardık ki bunlar yaşadıkları mekanları marka yaparlar. Vefatlarının üzerinde yüz yıllar geçse isimleri ve eserleri yaşar. İspanyol Cervantes(1547 Alcala de Henares-1616 Madrit) bunlardan biri. Donkişot’u yediden yetmişe bütün dünyada ve özellikle gelişmiş ülkelerde herkes tanır. Sürekli macera kitapları okuyan ince uzun sakallı Donkişot sonunda şövalye olmaya karar verir. Rocinante adlı atı ve seyisi Şanso Panza ile Yeldeğirmenleriyle savaş üzere yola çıkar. Roman bu şekilde devam eder. Bugün hem Cervantes’in hatıralarının olduğu mekanlarda ve hem Donkişot’un yeldeğirmeniyle savaşını gösteren anıtları dünyanın dört bir yanından görmeye gelenler vardır.
İletişime Farklı Bir Bakış / Yrd. Doç. Dr. Zülfikar ÖZKAN
İletişime Farklı Bir Bakış / Yrd. Doç. Dr. Zülfikar ÖZKAN
Sağlıklı iletişim kurmanın temel dinamikleri nelerdir?
Her insanın hayatında iletişimin önemli bir yeri vardır. Çünkü insanlar duygu ve düşüncelerini iletişim yoluyla paylaşarak, mutlu olma ve çevrelerindeki bireylerin mutluluklarına katkıda bulunma imkânı elde ederler.
İletişim, duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılmasıdır. Başka bir ifadeyle iletişim, bir göndericiden alıcıya mesaj iletilmesi olayıdır. Bir mesaj alışverişidir. İletişim sürecinde, gönderici ile alıcı arasında birbirini anlamaya yönelik bir iletişim trafiği oluşur. Demek oluyor ki iletişim; bilgi üretme, aktarma ve anlamlandırma olgusudur.
