Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

ahsen okyar
20Ağu/200

Yanarken de haddini bilmek varmış Halûk Hocam… / Esra Öztürk

AdsYz1_3

Yanarken de haddini bilmek varmış Halûk Hocam… / Esra Öztürk

Bir süredir kendisinin çalışma arkadaşlarından biri olan Esra Öztürk, 19 Ağustos'ta bir trafik kazası neticesinde kaybettiğimiz Ahmet Halûk Dursun Hoca'yı anlattı bizlere.

Bu başlığı atıp bir cümle yazmaya elimin gitmemesinin üzerinden iki ayı aşkın zaman geçti. Merhum Prof. Dr. Halûk Dursun’u, Halûk Hocamı ebedî aleme uğurlamamızın üzerinden de…

İnsanoğlu, var iken değerini yeterince bilemediği varlıklar elinden kayıp gidince dizini döver ve geriye dönüp bakınca anıların bir bir gönlünün kapısını çekip çıktığını görür. Fakat bazı anılar vardır ki ne onlar insanın gönlünü terk edebilir ne de gönül onları uğurlayabilir.

İşte ben de bunca zaman yazamadım. Yazarsam anıları uğurlarım sandım. Erteledim. Hem yanarken de haddini bilmek vardı. Haddimi bilmem lazımdı. Halûk Hocamızın yarım asırlık dostları, Galatasaray Lisesi’nde yapılan veda töreninde hıçkırıklara boğulan sınıf arkadaşları, birer çınar olmuş ve “profesör olduklarını gördüm” diye gururlandığı talebeleri, kendisinden el almış, yanında yıllanmış gençleri var iken ben şunun şurasında birkaç yıllık mazimizle Halûk Hocamızı ne kadar doğru anlamış ve gıyabında methiye düzecek hakka ve cürete sahip olmuş olabilirdim?

20Ağu/200

Güçlü Türk kadının Londra temsilcisi – Rahmİ TURAN

rahmi turanGüçlü Türk kadının Londra temsilcisi - Rahmİ TURAN

Hep yurt dışında iyi temsil edilmediğimizden yakınıp dururuz. Fakat Türk kamuoyunun bilmediği, tanımadığı öyle kahraman insanlarımız var ki, dünyanın birçok ülkesinde Türkiye'yi devlet görevlilerinden daha iyi temsil ediyor.

Onların fedakârca çabaları her türlü övgüye değer.

İşte bu fedakâr insanlardan birinin kaybı ile derin bir üzüntü yaşadım.

İngiltere Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Jale Özer, önceki gün bana gönderdiği mesajda “Hepimizin başı sağ olsun. Turan Erdemgil ağabeyimizi kaybettik. Onun ani vefatı hepimizi derin üzüntüye sevk etti. Acımız büyüktür. Uğurlar olsun güzel, aydınlık insan, seni çok özleyeceğiz, ışığın bol olsun” dedi. Turan Erdemgil, İngiltere'de Atatürkçü Düşünce Derneği'nin Onur Kurulu Başkanı idi. Atatürkçü düşüncenin gelişmesi ve büyümesi için son nefesine kadar mücadele eden Erdemgil uzun yıllar TRT televizyonunda görev yapmıştı. Son görevi Londra'da, ünlü İngiliz yayın kuruluşu BBC'nin Dünya Servisi Türkçe Bölümü'nün yayın sunuculuğuydu.

14Ağu/200

DEDELER VE TORUNLARI * Millî Mücadele Dönemi’nde Asker Firarileri ve İstiklal Mahkemeleri – Naci KAPLAN

YANLIŞ-MİLLET 

DEDELER VE TORUNLARI * Millî Mücadele Dönemi’nde Asker Firarileri ve İstiklal Mahkemeleri – Naci KAPLAN

Değerli okur,
Şimdiye kadar pek irdelenmeyen bir konuyu, özetini çıkardığım uzunca bir  yazı ile okumanıza sunuyorum. Yukarıdaki fotoğrafta bir Rus yarbayın deyişini okuyunca içim acıdı. Büyük Atatürk acaba yanlış bir Devleti mi kurtarmış ve yanlış bir halka ve yine yanlışlıkla özgürlük ve vatan mı armağan etmişti?
14Ağu/200

Yalan Rüzgarı’nda savrulan garip şehrimiz – İsmet ÇİĞİT

9327-3aaefcc38d62ee505b9826625ee392b7

Yalan Rüzgarı’nda savrulan garip şehrimiz -  İsmet ÇİĞİT

Kocaeli Türkiye’nin en önemli şehri.

Hani Türkiye haritasını önünüze koyun, Trakya yukarı gelecek şekilde dik çevirin.

Kocaeli Türkiye’nin kalbi olur.

En çok ihracat, en çok vergi geliri, Türkiye Cumhuriyeti Devletini besleyen hemen her şey, bu kentin üretimidir.

Ayrıca bu kent, 2002’den beri iktidarda olan AKP’ye, iktidarda olduğu sürece en çok destek veren kenttir.

Bu kent, AKP ile birlikte, kimliğini, karakterini değiştirmiş; daha çok kirlenmiş, daha kalabalık, sorunlu hale gelmiş, sorun ve sıkıntıları katlanarak artmıştır.

Ne yazık ki, bu kentte neredeyse 20 yıldan beri yalan rüzgarları esiyor.

Bu yalan rüzgarları da bu kentte yaşayan herkesi oradan oraya savuruyor. Bu kent insanlarının aklını karıştırıyor.

Hava alanımız olacaktı.

Türkiye’nin ve dünyanın her yerine, Uzuntarla’dan uçağa binip hoop gidecektik..

Banliyö trenimiz, metromuz, teleferiklerimiz, mono ray taşıtlarımız, Körfez’de vızır vızır vapurlarımız olacaktı.

Bu şehir, iktidara istediği her şeyi verdi.

Hiç hak etmeyen insanları adam sınıfına soktu.

Ama bu kent kendine vaad edilenlerin onda birini, yüzde birini bile alamadı.

Yalan rüzgarının etkisinde, kullanılıp hoyratça sokağa atılmış naylon poşet gibi, oradan oraya savruldu.

Mutsuz. Bereketsiz,  tatsız tuzsuz bir şehir haline geldi.

13Ağu/200

Ak Saçlı Türk Milliyetçileri – Erdal GÜZEL

manset17455-aosu7ql1bllhpeh48v52

Ak Saçlı Türk Milliyetçileri - Erdal GÜZEL

Onlar, 1980 yılı öncesinin ateş çemberlerinden geçen Anadolu’nun saf ve masum çocuklarıydılar.

Türk Milliyetçiliği ülküsüne gönül vermiş, “Lider, Doktrin ve Teşkilat tartışılmaz” ilkesi ile yetiştirilmişlerdi.

Fukara ailelere mensuptular. Bir tas çorba ve bir simitle yükseköğrenimlerini sürdürmüşlerdi.

Ülkeyi ve onu değerlerini sevmek, yüceltmek onlar için bir aşka dönüşmüştü.

“Çırpınırdı Karadeniz “türküsünün nağmelerinde Türkistan’a selam yolladılar. Sakarya şiiri ile coşup, mehter marşlarıyla Orhun’un kaynağında ruhlarını kandırdılar.

Sıkıntılar çektiler, işkencelerden geçtiler, zindanlarda yattılar. Sakat kalan ve toprağa düşenler oldu. Sürgünler yaşadılar.

Gönül verdikleri davalarının yüceliğine zarar verecek para, makam vs peşinde olmadılar.

Yerli ve milli olmaya özen gösterdiler. Helal kazanç peşinde koştular.

Meslek hayatlarında, ülkeye faydaları dokunsun diye yanıp tutuştular. Büyük bir kısmı eğitimciydi. Binlerce Anadolu çocuğunu fedakârca eğittiler.

Zaman hızla akıp gitti. Yaşlandılar, torun sahibi oldular şimdi emekliliğin tadını çıkarmaya çalışıyorlar.

11Ağu/200

SATRANÇÇI – Mustafa YILDIZ

mustafa yıldızSATRANÇÇI – Mustafa YILDIZ

Şehirlerin ruhu insanların yüzlerine siner. Bu siniş bugünden yarına olmaz, gideceksin birkaç göbek geriye, dedenin dedesine dedenin dedesine…  Şehrin izi insanın bir yerinde gizlenir. Kesin şurasıdır diyemem, görmek de kolay değil, bakar karar verirsin, şifre çözüldü, tık, tamam. Abimiz Ankaralı, keçi gibi inatçı. Bu Bursalı olmalı, yüzünde kırışıklıklar tıpkı Dua çınarı.

Şimdi konuştuğum zatın memleketini söylemesine gerek yok, İzmitlidir, içinden tren geçer gibi tek tek konuşuyor, istasyon gibi sıcak, fuar gibi neşeli, düzenli tertipli, toz tutsun istemez eşyaları, parkeler cillop gibi, elinde sürekli temizlik bezi, siler durur masayı, camı.

İnsana bir bakışı var: Saat Kulesi. Destekli sallıyorsun, falcı gibisin. No comment bakı, no comment astroloji, dediğim yüksek olasılık, istatistik okuduk. Zaten İzmit’teyiz bir hafta, satranç turnuvasında, Yeni Yıl Turnuvası, hava hafiften soğuk, millette pardösü, palto var, boynunda atkı, başında bere, ayakları sıcak tutmalı. İlk gün keşfettim bu çayhaneyi, canım çekti benim de o narin elleriyle ince belli bardaktan sıcak bir çayı aheste aheste içerken içeride, gözleri dağ deviren, çekici bir bayan. Sormayın fiziğini anlatamam imkânsız, bana ince belli bardaktan lütfen açık bir çay, çayı şekersiz getirdi adam, dedim ya Saat Kulesi, krizantem. Sahibi veya işleteni İbrahim Bey, az önce sözünü ettiğim İzmitli bey. Turnuva salonundan bir kat aşağıya iniyorsun tam karşısında kapısı, iki cephesi boydan boya cam ışıl ışıl bir dükkan, masalar da şeffaf, sandalyeler turkuvaz, girişe göre sağ köşede Gaziantep işi çay kazanı, yanında tost makinesi. Kolay oldu ilk tur, alttan çektim, rakibim kırk sekiz elli yaşlarında göbeği hafif önde ortadan uzun bir adam, saçları karman çorman, kirli sakalı var, montunu çıkarınca gördüm, koyu renkli bir kazak, önü diyabet yemekleri tarifesi, çay, çorba, taze fasulye, akşamüstü enginar, üst dudağı kenardan hafif aralık kalmış, sigarasını sürekli kondurduğu yerden bir dişi görünüyor sapsarı, hamlelerini yaparken tuttuğu işaret parmağı da aynı renge boyalı, nefesi kısa kısa ama rahatsız etmiyor, sessiz, beyazlarla oynuyor, istekli. Yirminci hamleden önce vezirim f6 karesinde, c5’teki atıyla a6’daki piyonuma gözünü dikti, lokal bakıyor tahtaya, alacak biliyorum atla piyonu, fazla düşünmedi, aldı, saate bastı, vezirimle atını yatay gidip alınca çok üzüldü, ağlamaklı oldu, ben de üzüldüm tabi, istemiyorum beleş taş, ama kural böyle tuttuğunu oynayacaksın arkadaş. Birkaç hamle sonra oyun bitti.

9Ağu/200

SAĞLIK BAKANLIĞI VERİLERİNE İNANMAYANLAR ÇOĞALDI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sSAĞLIK BAKANLIĞI VERİLERİNE İNANMAYANLAR ÇOĞALDI - Ruhittin SÖNMEZ

Sağlık Bakanlığının koronavirüs salgını sürecinde verdiği rakamlara toplumun büyük kesimi inanıyordu. Bilim insanları da bazı teknik sebeplerle gerçek rakamlardan bazı sapmalar olabileceğini fakat bunun yüzde on mertebesini geçmeyeceğini söylüyordu.

Ancak son bir ayda Sağlık Bakanlığı verilerinin belli bir mertebede adeta sabit tutulmuş gibi görünmesi verilerin sıhhatinden şüphe duyanların sayısını artırdı. Bunlara karşı fısıltı gazetesi devreye girdi. “Türkiye’de günlük yeni vaka sayısı bin kişi civarında gösteriliyor ama sadece falan şehirde günlük vaka binbeşyüz kişi civarında. Hastanelerde yer kalmayan veya turizm
beldesi olan illerden başka şehirlere hasta taşınmakta” gibi rivayetler naklediliyor.

Salgın sürecinde halka bilgi veren uzmanların içinde en çok güvenilen isimlerden olan Prof.Dr. Mehmet Ceyhan’ın açıklaması önemli: “Türkiye’de açıklanan hasta sayısının yüzde 65’i hastaneye yatmak durumunda olan hastalar. Oysa Dünya genelinde COVİD 19 pozitif hastaların sadece yüzde 5 ila 10’u arası hastaneye yatmak zorunda kalıyor” dedi.

7Ağu/200

Okulum Temiz… / Hakan HACIİBRAHİMOĞLU

hakan hacıibrahimoğlu

Okulum Temiz… / Hakan HACIİBRAHİMOĞLU

31 Temmuz 2020, 00:19

Koronavirüs sebebiyle 20 Mart 2020’de eğitime zorunlu ara veren okullar, 31 Ağustos 2020’de açılıyor. Milli Eğitim Bakanlığının 2020-2021 eğitim öğretim yılına dair 81 ile gönderdiği genelgeye göre, okullar 31 Ağustos 2020’de açılacak 18 Haziran 2021’de kapanacak.

Pandemi süreci devam ediyor, öğrenciler, aileler tedirgin yeni eğitim öğretim yılına girmeden okullarda ne gibi tedbirler alındı diye merak ediyorlar. Öğrencilerin ve velilerin merakını giderelim. Milli Eğitim Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve ilgili kuruluşu TSE (Türk Standartları Enstitüsü) ortak çalışma yürütüyorlar.

Bu bağlamda; Öğrencilerin sağlığı için atılması gereken adımları birlikte belirlediler. Eğitim kurumları için hijyen şartlarının geliştirilmesi, enfeksiyon önleme ve kontrol kılavuzundaki tedbirleri uygulayarak denetimden geçen okullara “ Okulum Temiz Belgesi” verilecek. Bu uygulamalar Türk Standartları Enstitüsü tarafından belirlenen koşullar çerçevesinde denetlenecek.

5Ağu/200

24 Temmuz – Prof.Dr. Mithat Kerim ARSLAN

mithat kerim arslan

24 Temmuz - Prof.Dr. Mithat Kerim ARSLAN

Ben bir Türk olduğum için hapse götürülüyorum. Eğer TÜRK olmak bir suç ise, burada tekrar ediyorum; ben bir TÜRK’üm ve öyle kalacağım. Bu mesajımla BATI TRAKYA azınlığına sesleniyorum ve TÜRK olduklarını unutmamalarını söylüyorum. Haklarımızı bir gün mutlaka alacağız...”

Böyle diyordu Batı Trakya Türklerinin lideri Dr. SADIK AHMET.

24 Temmuz 1995 tarihinde Gümülcine’de Yunan’ın planlı bir trafik kazasıyla ŞEHİT EDİLDİ.

Unuttunuz mu yoksa? 24 Temmuz.

Siz unutsanız da birileri bu tarihi unutmuyor.

Yunan niçin bu cinayeti 24 Temmuz’da işlemişti?

Bu sadece bir tesadüf mü idi? Hayır!

24 Temmuz, Lozan Antlaşması'nın imzalandığı gün idi.

Türk Milletinin egemenliğinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bağımsızlığının tüm dünyaya kabul ettirildiği gün idi.

4Ağu/200

EĞİTİMLİ GENÇLİĞİN HALİ PÜR MELALİ – Ruhittin SÖNMEZ


ruhittin sEĞİTİMLİ GENÇLİĞİN HALİ PÜR MELALİ – Ruhittin SÖNMEZ

Eğitimli gençlikten” kastımız lise mezunu, üniversitede okuyan veya üniversite mezunu olmayı başarmış gençlerimiz.

Öncelikle üniversitede okuyan gençlerimize bakalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir sene kadar önce, “Almanya’da yükseköğrenimde okuyan öğrenci sayısının 3 milyon olduğunu” hatırlatmış, "Bizde 8 milyon. Almanya'nın nüfusu bizim nüfusumuzla hemen hemen aynı. Sayın Şansölye bunu öğrenince 'Ben bunu bilmiyordum' dedi” diye anlatmıştı.

Nüfusumuz içinde her 10 kişiden birinin üniversitede okuyor olması Türkiye için bir şans mı yoksa sıkıntı kaynağı mı?

Almanya ile gelişmişlik farkımızı göz önüne alıp, “acaba doğru mu yapıyoruz?” diye düşünmemiz gerekir. Onlar bizim üniversiteye yönlendirdiğimiz 5 milyon genci orta öğretimden iyi birer meslek bilgisiyle donatıp hayata hazırlıyor. Üniversitede okusa başarılı olamayacak gençlerini ara eleman veya meslek erbabı olarak yetiştiriyorlar.

Biz ise orta öğretimden mezun ettiklerimizi meslek sahibi veya ara eleman vasıflarında yetiştirmekte zorlanıyoruz. Meslek Liseleri içinde en imtiyazlısı olan İmam Hatiplerde okuyanlar da, mesleklerini yapmak için değil, üniversiteye girmek niyetiyle okuyorlar. Ancak Üniversiteye Giriş Sınavlarında en başarısız orta öğretim kurumları da İmam Hatip Liseleri. Orta Öğretimde Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne bağlı 5.138 okulumuz varken, Sosyal Bilimler, Anadolu ve Fen Liselerimiz toplamı 3.071 adet.

Üniversiteye gönderdiklerimiz gençlerimize de dünya ortalamasının çok altında bir seviyede eğitim veriyoruz.

2Ağu/200

GELECEĞİMİZİ KURTARMALIYIZ – Emir ŞENOL

wwwhaberkritiknetic_15501_1565541687GELECEĞİMİZİ KURTARMALIYIZ - Emir ŞENOL / Eğitimci

‘’Bir milletin ıslahı kötülerin imhasıyla değil,yeni neslin eğitim ve terbiyesiyle mümkündür’’.

Bir ülkede gerçek kahramanlar ve sanatçılar göz ardı edilir de saman alevi gibi yanıp sönen ucuz kahramanlara bütün televizyonlar, radyolar ve yazılı medya da hemen hemen hergün birbirine benzer haberlerle halk bıktırılırsa bunun sorumluları kimlerdir. Zaman zaman herkes dertlenir de hiç kimse görevini yapmaz.

Ülkemi ilgilendiren en önemli haberleri vermeyen, ülkem üzerine bir çok oyun sergilenirken, sanki bundan bir habermişçesine tavır sergileyen medyaya ne demeli. Bazı medyanın zaman zaman isteyerek ya da istemeyerek dert yandığı programlar var. Herkes programlardan muzdarip fakat yayınlar aynı şekilde ve hızda devam ediyor. Magazin programlarının rezaleti kadar, nerede ise haber programları da aynı magazine programlarına benzedi.

Raytingler sayesinde birileri ceplerini dolduruyor da toplumun çilesini hiç kimse görmüyor mu. Devletin denetleme kurumları neredeler. Yoksa bu tezgah kuruldu herkes bu oyunun bir parçası mı oldu.

31Tem/200

BAYRAM SEVİNCİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sBAYRAM SEVİNCİ - Ruhittin SÖNMEZ

Rahmetli Barış Manço’nun “Bugün bayram erken kalkın çocuklar / Giyelim en güzel giysileri / Elimizde taze kır çiçekleri / Üzmeyelim bugün annemizi” diye bir şarkısı vardı.

Toplumun tamamını kuşatan bir bayram sevincinin izlerini taşıyordu. Fakat kaybettiklerimizle bu bayramı paylaşamamanın hüznünü de yaşatan bir şarkıydı bu.

Bugün Kurban Bayramı. Toplumun tamamını kuşatan bir bayram sevinci yaşayabiliyor muyuz?

Yoksa içimizde geçmişe olan özlemin sızısıyla ve geleceğe dair titrek bir mum alevi gibi kalan umutlarımızla baş başa mı kaldık?

Bilmem kaç bayramdır kutlama mesajı yerine, “bayram olsun bayramlarımız” temennisini paylaşıyorum.

30Tem/200

Ayasofya ve İstanbul’un iki fatihi – Fazlı KÖKSAL

fazlı köksalAyasofya ve İstanbul’un iki fatihi - Fazlı KÖKSAL

Geçtiğimiz haftanın en önemli olayı şüphesiz Ayasofya Camisinin 86 yıl sonra ibadete açılmasıydı. Görkemli bir açılış yapıldı. Koronayı, salgını umursamayan müthiş bir kalabalık, sabah saatlerinden itibaren Ayasofya çevresini doldurmaya başladı… “Davetiye gelirse Ayasofya’da kılınacak Cuma Namazına katılırım” diyen Muharrem İnce’ye,  “Ezan bütün Müslümanlar için umumi davet anlamı taşır.” Diye cevap veren Diyanet İşleri Başkanı, bu sözü ile çelişen bir şekilde 500 özel kişiye Ayasofya’da kılınacak Cuma namazı için davetiye gönderdi.

Beklenenin aksine Ayasofya’nın ibadete açılmasına ne Atatürkçü çevrelerden ne de CHP’den bir itiraz gelmedi… Ama farklı bir gerginlik yaşandı. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Cuma hutbesinde, Diyanet İşleri Başkanlığı Sitesinde yayımlanan hutbe metninde olmadığı halde “Bizim inancımızda vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar. Vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar” demesi,  “Atatürk’e lanet okumak” olarak algılandı… Gerek medyada, gerek sosyal medyada bu konuda çok sayıda değerlendirme yapılmasına karşılık, Ali Erbaş’tan herhangi bir açıklama ve düzeltme gelmedi…

 

29Tem/200

İnternetin hayatımızda gerçek etkisi! – Uzm. Psk. Angela L. ORGE

konak-1592399063

İnternetin hayatımızda gerçek etkisi! - Uzm. Psk. Angela L. ORGE

İnternet en önemli bilgi kaynaklarından biri haline gelmesine karşın, internetin kontrolsüz patolojik kullanımı-yani internet bağımlılığı- okul performansı, aile ve arkadaşlık  ilişkileri, duygusal durum üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olabilir.

İnternet bağımlılığı özellikle bir psikolojik bağımlılığı, dürtü kontrol kaybı olarak tanımlanır ve belirtiler diğer bağımlılık davranışlarıyla karşılaştırılabilir( ör: patolojik kumar oynama)

1995 yılında ‘İnternet bağımlısı’ terimi bir şaka olmasına rağmen, yıllar içinde çok ciddi hale geldi ve artık ciddi bir bozukluk olarak  kabul edilmektedir.

29Tem/200

Yirmi Yıllık Sergüzeşt – Ayşegül TOKA

6_43

Yirmi Yıllık Sergüzeşt - Ayşegül TOKA

Aylardan mayıs günlerden hangisi olduğunun önemi olmayan karantina dönemlerindeyiz. Ailemizle birlikte olduğumuz bugünlerde eski defterler birer birer açılıyor. Kahvaltı sonrası odayı dolduran kahvelerimizin eşliğinde defterleri eşelemeye başladık ailemle birlikte.

27Tem/200

BİR AYASOFYA ÖYKÜSÜ – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

mehmetcemal-iftigzeli2BİR AYASOFYA ÖYKÜSÜ - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Ayasofya müze olduktan sonraki, ilk namaz ne zaman kılındı?

1965 yılında Rasim Cinisli MTTB Genel Başkanı seçildi. MTTB’de bu değişimle idrak, şuur, eylem ve dinamizm tamamen dönüştü. İlk faaliyetlerinden biri İstanbul Beyazıt Meydanında 29 Mayıs günü Fetih Mitingi oldu. Ben lise öğrencisiyim. Vefa’dan koşarak geldim mitinge. İsimlerini bildiğim, kitaplarını ve yazılarını okuduğum ama ilk defa gördüğüm aydınlar birbiri ardından konuşuyordu bu mitingde. Aklımda kaldığı kadarıyla Rasim Cinisli, Ahmet Kabaklı, Nevzat Yalçıntaş, İlhan Egemen Darendelioğlu, Nizamettin Nazif ve Mustafa Yazgan heyecanlı ve dolu dolu konuşmalar yaptılar. Mehter takımı gösteride bulundu. Beyazıt Meydanında çoğu katılımcının elinde pankartlar olan mahşeri bir kalabalık vardı. Pankartlarda mahzun, masum, yetim, öksüz Ayasofya şeklinde yazılar yer almıştı. Miting bitiminde bir grup MTTB’li öğrenci Ayasofya’ya doğru yürüyüşe geçti.

Yeniçeriler Caddesi’nden Divanyolu’na aktı kalabalıklar. Sultanahmet Meydanında kısmen yavaşladı ve içlerinden bir grup öğrenci Ayasofya’nın önüne gelerek bilet aldı ve içeri girdi. Müze ziyaretçisi gibi sessiz sessiz ilerlediler ve sonra mihraba doğru yaklaşınca ceketlerini çıkararak yere serdi ve namaza durdular. Turistler de Ayasofya’ya değil, gençleri izlemeye başladılar. İkinci rekatta sonra sanırım şikayet vaki oldu ki iki güvenlik görevlisi koşarak geldi. Namaz biter bitmez yaka paça gençler dışarı çıkarıldılar. Bu gençler kimdi bilmiyorum. Ama tümü de MTTB mensubu gençlerdi. Böylece Ayasofya’nın müze olduğu tarih 1934’ten 31 yıl sonra Ayasofya’da namaz kılınmış oldu. İkinci gün gazeteler haberi manşetten verdiler. Hükumet Ayasofya Meselesini gündemine aldı.(Daha geniş malumat için Rasim Cinisli’nin kaleme aldığı hatıraları Bir Devrin Hafızası – Doğan Kitapevi)

22Tem/200

KAVUN… / Bekir COŞKUN

203-hlI6iYouSy

KAVUN
2012 Yılında Bekir Coşkun un kaleme aldığı bir yazı bu şimdi her yerden kaldırılmış. Yazıyı sadece bloglarına alanlar veya forumlara kopya edip taşıyanlar sayesinde bulabiliyorsunuz.

KAVUN... / Bekir COŞKUN
İsrail in geliştirdiği değişik bir tür kavunun tohumunu, bizimki nasılsa alıp getirdi...
Ekti...
Hayal kurdu; yetiştirip tohumluk çekirdeğini satarsa köşeyi dönecek...
Çapasını yaptı, gübresini verdi, suyunu eksik etmedi... Her sabah erkenden gidip baktı, kavun çıktı mı?..
Çıktı...
Yapraklarını bile saydı...
Yanına korkuluk yaptı, kendi eski ceketini giydirdi, kasketini taktı korkuluğa ki tilki, karga yaklaşmasın...
Geceleri kavun hayalleri kurdu...
Altına Mercedes çekecek...
*
Kavun çiçek açtı...
Sarı sarı...
Birkaç hafta sonra ceviz büyüklüğünde kavun gözüktü...
Sabredemeyip sağa sola zengin olacağını bildirdi, isteyene dünyanın en iyi kavununun tohumluk çekirdeğini satabileceğini duyurdu...
Oldu nihayet...
Biraz bekledi ki tohumları olgunlaşsın...
Ve o gün geldi, kavunu eve getirdi...
Kesti...
Baktı...
Çekirdeği yok...
*
İsrail, tohumu olmayan, dünyanın en iyi kavununu yetiştirmişti...
Ki her seferinde tohumu kendisinden alsınlar...
*

17Tem/200

15 TEMMUZ’DAN DERS ÇIKARDIK MI? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s15 TEMMUZ’DAN DERS ÇIKARDIK MI? – Ruhittin SÖNMEZ

“15 Temmuz 2016 Darbe Teşebbüsüne” karşı kazanılan başarı her yıl bir bayram niteliğinde “Demokrasi ve Milli Birlik Günü” adıyla kutlanıyor.

Darbelerin, ister başarılı olsun, isterse başarısız olsun, bayram gibi kutlanması bana garip geliyor. Bu yüzden 27 Mayıs’larda (1963-1982 arası) resmi zevatın kutladığı “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” törenlerini sevmedim. 12 Eylülün bayram ilan edilmemesini çok isabetli buldum.

Bayramlar bütün toplumun sevinç ve mutluluk duyması gereken zamanlardır diye düşünüyorum.

15 Temmuza getiren süreci ve darbe teşebbüsünü çok utanç verici buluyorum. 15 Temmuz gecesi örgüt etkisine girmemiş güvenlik güçlerimizin refleksi ile gurur duyuyorum. Ama TBMM’nin ve askeri birliklerimizin bombalanması, düşmana karşı kullanılması gereken silahların milletimize doğrultulması ve kayıplarımız acı verici.

FETÖ organizasyonun yönetim kademesini, ABD istihbarat örgütünün maşası olarak değerlendiriyorum. CIA, içimizden devşirdiği kişilerle oluşturduğu, bu örgütü ülkemiz içinde ve dışında yürüttüğü bazı operasyonlar için kullandı.

CIA bu örgütün yargıdaki kolu vasıtasıyla TSK’nın en başarılı subaylarını tasfiye etti. Devletin en mahrem bilgilerini ele geçirdi.

Bütün bunlara engel olamayan yöneticiler ve siyasetçiler, 15 Temmuz’larda, şatafatlı törenlerle beceriksizliklerini örtüyor.

Biliyorum ki, FETÖ/PDY örgütü dünya istihbarat tarihinde benzeri bulunmayan bir organizasyondu. “Devletin kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş”; yargı, TSK, emniyet dâhil bütün kritik kurumların etkin kadrolarını işgal etmişti. TSK generallerinin yarısından fazlası FETÖ’cü çıktı. Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının yaverlerinin bile örgüt mensubu olduğu anlaşıldı.

FETÖ/PDY ile farklı yollardan da olsa, “aynı menzile gittiğini” düşünen iktidarın her alanda desteğini almıştı. Bir paralel devlet yapılanması adeta devleti yönetir olmuştu. Böyle bir noktaya gelmişken ne olduysa oldu, işbirliği sona erdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın örgütle mücadele etmeye başlaması işi darbe teşebbüsüne kadar getirdi.

Darbe başarılı olsaydı ülkemiz için tam bir felaket olacaktı. Bereket orduda kalan her rütbeden vatansever askerler, örgüte tabi olmayan emniyet mensupları ve halkımızın desteği ile bu felaket önlendi.

Böyle acıların yaşandığı bir gün “bayram etmek” için vesile olmamalı. Benzeri bir ihanet olmaması için ibret almak, buradan ders çıkarmak için değerlendirilmeli idi.

16Tem/200

YOĞUN BAKIMDA Kİ HASTAYA VER BİR AYASOFYA – Zahide UÇAR

ZahideUcarYOĞUN BAKIMDA Kİ HASTAYA VER BİR AYASOFYA - Zahide UÇAR (14.07.2020)

Soyulmuşuz, yağmalanmışız, cep delik, cepken delik… İnsanlar borç batağına.. Çocuğunu doyuramayan anne intihar ediyor. Çocuğuna pantolon alamayan baba intihar ediyor. Borç batağına saplanan insanlar intihar ediyor NE GAM(!)? Bunlar da dert mi? DERT; Müze olan Ayasofya’yı CAMİ yapınca, bütün dertler son buldu(!)… AYASOFYA’yı fethettiler iyi mi?
Ahmaklığın, basitliğin, nankörlüğün de bir sınırı var zannederdim, yokmuş. Sefilliğin, çukurluğun her türü güncel yaşamın bir parçası oldu.
-Ege adalarımızı ve deniz haklarımızın egemenliğini Yunanistan’a devretmişiz önemli değil!  Ayasofya’nın fethi önemli…
-Yunanistan işgal ettiği adalarımızı ağır silahlarla donattı. Dedeağaç’a ABD 3 gemi dolusu silah götürdü. ABD Yunanistan’a savaş uçağı ve savunma silahları veriyor. Sen parasını ödediğin f-35’leri alamıyorsun. Önemli değil… Ayasofya’yı fethet(!), ezikliğini ve hiçliğini tatmin et, zavallılığını kapat…
-Suriye’de bulunan vatan toprağını İŞİD’e terk et. Süleyman Şah’ın sandukasını PYD(PKK)’nın çaputları altında sırtlayıp kaç. Git Ayasofya’yı fethet…
-Sınırlarımız, bir milletin namusu olan sınırlarımızı yol geçen hanına çevir. İpini koparan ülkeye dalsın. Sınırını koruma, koruyama. Egemen bir devlet gibi davranma. Git, İstanbul’un ortasında Ayasofya’yı fethet…
-Ülkede ne var, ne yok,  bütün maddi varlıklarımızı yabancılara sat. Canımızla-kanımızla tapusunu aldığımız ülkemizde yabancıları söz sahibi yap. Türkleri işsizliğe, yoksulluğa, köleliğe mahkum et. Milletin tohumuna kadar yasakla. Git Ayasofya’yı fethet…

12Tem/200

13 – 18 Temmuz 1995 Srebrenitza Katliamı – Oğuz ÇETİNOĞLU

oğuz çetinoğlu 2

13 – 18 Temmuz 1995 Srebrenitza Katliamı - Oğuz ÇETİNOĞLU

Temmuz 1995’de Yugoslavya iç savaşı sırasında Sırp ordusu, Krivaya 95 Harekatı’nın bir parçası olarak Srebrenitsa’yı işgal etmiştir. Yaşanan bu olay bir işgal olarak kalmamış bir katliama dönüşmüş, Bosna – Hersek’in Srebrenitsa şehrinde genç yaşlı demeden on bine yakın insan vahşiyâne bir şekilde katledilmiştir. Bunlardan ancak 8372 kişinin cesedi parçalanmış vaziyette bulunabilmiştir. Srebrenitsa olayı, İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa’da yapılan en büyük insan katliamı ve etnik soykırımdır.

1992 yılında Sırplar Yugoslav halklarına katliam uygulamaya başladı. Olaya müdahil olmak isteyen Birleşmiş Milletler 6 bölgeyi güvenli sahâ ilân etti. Bu bölgelerden biri de Srebrenitsa’dır. Savaştan önce 24.000 nüfusu olan bu şehir mülteciler ve dışarıdan şehre sığınan insanlarla birlikte 60.000 nüfusa ulaşmıştı. Nüfusun artmasıyla şehir, hastalıklarla, açlıkla mücadele etmeye çalışan bir toplama kampı hâline gelmişti. Şehirdekilerin, kendilerini korumak için edindikleri silahlar da Birleşmiş Milletler güçleri tarafından güvenlik gerekçesiyle toplanmıştı.

Sırp devlet Başkanı Radovan Karadziç’in emriyle, Ratko Mladiç komutasındaki Sırp askerlerinin şehre saldırıları dayanılmaz hâl alınca, kamptaki insanlar silahlarının geri verilmesini istedi. Kampın Hollandalı komutanı bu isteği kabul etmedi. Bununla da yetinilmedi, Hollandalı askerler Bosna’daki BM Barış Gücü Komutanı Fransız generalden aldıkları emirle bir gece yarısı şehirden ayrıldı ve kamptaki 25.000 mülteci ile birlikte şehir, Sırplara teslim edildi.

Şehirdeki katliam 5 gün boyunca gece-gündüz devam etti. Katledilenlerin kimliklerinin belli olmaması için cesetler yakıldı ve toplu mezarlara gömüldü. İnsanlığın yüz karası olan bu katliama, Avrupa ülkeleri gizli destek verdi.