HASTALIĞIMIZ ve NORMALLEŞME SÜRECİ – Süleyman PEKİN
HASTALIĞIMIZ VE NORMALLEŞME SÜRECİ – Süleyman PEKİN
Ülkemiz bir cendere ile sosyolojik kırılma noktasına ilerlerken uyarı ve çağrı;
Hasta bir toplum olduk. Hapishanelerinde yer bulunmayan, adliyelerinde kavgasız gün geçirilmeyen, trafiğinde kazaen ve kasten her an insan öldürülen bir topluluğun mensuplarıyız biz. Ne kural, ne kanun; varsa yoksa sevgisizlik, rekabet, kötülük ve kardeş olamama.. Bir de Müslüman’ız oysa..
Bir ülke ki en büyük şehrinin adliye sarayı basılıp savcısı rehin alınabiliyor, öldürülebiliyor. 77 milyona adalet dağıtacak kimselerin bile güvenliğinin olmadığı mesajı toplumun kalan adalet duygusuna sıkılmış bir kurşundur adeta.
Sokaktaki simitçi yanındaki ayakkabı boyacısına ülkenin gidişatıyla ilgili cümle kurduğunda içeri alınacağını kafasından geçirerek geri adım atıyorsa veya susuyorsa sosyal patlama kapımızda demektir. Zilimizi çalan sütçü evindeki eşiyle konuşurken dinlenildiğini düşünerek korkuyla konuşuyorsa işimiz zor demektir.
Korku bulaşıcı bir hastalıktır. Normal insanî duyguların bastırılması toplumları ruhsal ve fiziksel olarak hasta kılar. Sıradan bir futbol taraftarının yada sıradan bir valinin anormal davranışlarının kaynağı da işte bu genel huzursuzluk halidir.
VATAN, ZAFER VE MERCİMEK TARLASI – Süleyman PEKİN
VATAN, ZAFER VE MERCİMEK TARLASI – Süleyman PEKİN
Atatürk’ün Sakarya Meydan Savaşı’nda söylediği “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Ve o satıh, bütün vatandır” sözü 7 Haziran Seçimleri arifesindeki ülkemizin sanki sosyo-ekonomik koşullarını niteliyor.
Ekonomik dengeler, etik / ahlakî değerler, toplumsal bütünlük ve dış politika anlamında gitgide anormalleşen bir yapı üreten bu sürecin normalleşmesi adına önümüzde büyük bir fırsat var: 7 Haziran 2015. İşte bu manada savunma sathımız tüm vatandır.
Gazi M. Kemal’in Kurtuluş Savaşı’nda karşılaştığı en büyük güçlük ne düşman, ne işbirlikçiler, ne de ayaklanmalardı; asırların yorgunu Türk Milleti’ni bu bağımsızlık ve özgürlük savaşına ikna etmekti. Bizim de karşılaşacağımız budur.
“Benim vatanım, mercimek tarlamın sınırlarıdır” diyen vatandaşımıza anlatacaklarımız o sınırdan başlamalıdır. Aş’ı kaynamayan, iş’i doğru düzgün olmayan, eş’ini – ev’ini adam gibi bakamayan insanımızın gündemine girebilirsek kurtarırız vatanı.
Her idealist ve ülkü sahibi kişi, halkının temel ihtiyaçlarının meşru dairede karşılanması noktasında fikir ve emek üretmek durumundadır. “Aç doyurmak, çıplak giydirmek, yalıncak donatmak”; “Az milleti çok kılmak, çok düşmanı az kılmak”; Göktürk Kitabeleri’nden beri durum budur.
MÜJDE(!) RİCAT KÜLTÜRÜMÜZ HORTLADI – Süleyman PEKİN
MÜJDE(!) RİCAT KÜLTÜRÜMÜZ HORTLADI – Süleyman PEKİN
Birkaç yazıdır artık Başbakanlığa erişen ve yazdığı Stratejik Derinlik kitabıyla Türkiye’nin son 13 yılının dış politikasının rotasını belirleyen Prof. Ahmet Davutoğlu’nu teoriden pratiğe analiz etmeye çalışıyoruz. Günün özeti; hayaller hoş olsa da karşılığı yok.
En çok da Osmanlıcılık merakından belli. Hiçbir tarihçi 623 yıllık Osmanlı’yı tek bir kalıpta ve aşamada değerlendirmez. Rahmetli Atilâ İlhan gibi sorar dururlar: Hangi Osmanlı? Benim gördüğüm ve ikidir yazdığım şimdilerdeki nevzuhur Yeni Osmanlıcılarımızın hepsi Dağılma Dönemi Osmanlıcısı.
Devlet-i Âliye’nin son döneminde ne kadar hata ve zaaf varsa, ne kadar paça düvel-i muazzamanın kasnağına kaptırılmışsa, ne kadar korku ve eziklik kompleksi varsa onu kuşanmış ve mezarlıktan geçerken ıslak çalar gibi mehter çalıyorlar.
Yine dedik; Türkiye Cumhuriyeti atom çekirdeği sadedinde kurulmuş bir devlettir. Tedbir ve teenniyle hareket eder ama fırsat da gözetir. 1938-39 Hatay’ın bağımsızlığı ve ilhakı aynen öyledir. Gecikmiş de olsa 1974 Kıbrıs Harekâtı’yla adanın 3’te 1’inden fazlasını almamız ve Kuzey’e topladığımız Türklerle apayrı bir Devlet kurabilmemiz de böyle.
BİR CİNNET CENDERESİNDEYİZ – Süleyman PEKİN
BİR CİNNET CENDERESİNDEYİZ – Süleyman PEKİN
2009’da Etiler’deki üniversiteye Münevver Karabulut cinayetiyle açığa çıkmaya başladı toplumsal yozlaşmamamızın cinnet seansları. Cinayet ile cinnet sözcükleri aynı kökten doğmuş olsalar da bu olaydaki vahşete bakılırsa I.Dünya Savaşı’ndaki Taşnak ve Hınçak çetelerinin katliamlarını aratmaz. Tek fark; ammenin katlı değil ferdin katli yani toplu katliam değil tekil katliam.
2013 Gezi Olayları’nda 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın histerik gurupların darp seanslarıyla öldürülmesi ve güvenlik güçlerinin öldüresiye müdahaleleri toplumsal fay kırıklarının deprem habercisi gibiydiler.
Ardından 2014 Kobani Olayları’nda 16 yaşındaki lise öğrencisi Yasin Börü’nün PKK / KCK sempatizanlarınca defalarca öldürülmesi (işkence, balkondan atma, üzerinden arabayla geçme, başını taşla ezme ve yakma) toplumsal cinnetin örgütlenmiş haliydi.
İlk cinayette halk tabiriyle ‘manyamış’ bir aileyi, diğerlerinde ise karşıt gurupları suçlayarak işin içinden çıkmaya çalışırken 2015 yılı normal ve sıradan bireylerin de cinnet sınırlarında gezindiğini aleni göstererek toplumsal huzurumuzun yangın sirenlerini çaldı.
DAHA FAZLA SORUMLULUK ALMAK – Süleyman PEKİN
DAHA FAZLA SORUMLULUK ALMAK – Süleyman PEKİN
“Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir süvariyi, bir süvari bir orduyu, bir ordu bir ülkeyi kurtarır” dedik 11 yıl önce. 1200’lerdeydik 4100’leri aştık. Dağınıktık birleştik, yaralıydık iyileştik. Yetkili de olduk, etkili de olduk. Kurumsal kültürüyle; sosyal sendikacılıktaki öncü kimliğiyle; kendi hizmet binasıyla ve hizmet aracıyla; özel indirimli işyerleriyle ve özel hatıra ormanıyla; kurslardan turnuvalara, panellerden eylemlere, sazdan söze organizasyon yeteneğiyle bir markadır TÜRK EĞİTİM SEN.
Dahası sendikacılığı sendikacılık gibi yapan ve başkalarının sorunlarında kendini unutan, hak aramaya / mücadeleye endeksli kadrolarıyla sürekli büyüyen bir okuldur Türk Eğitim Sen. Ve bu noktada herkesin emeği var, bir ortak çalışma ve dayanışmadır Türk Eğitim Sen; hem zihinsel hem ruhsal. Kiminin gelecek inşası, kiminin Allah rızası, kiminin ekmek kavgası, kiminin insan onurunun direnmesi olarak kendini kodladığı bu ortak mücadele ruh birlikteliğimiz artarak sürecek inşallah.
YENİ CUMHURBAŞKANLIĞI FORSU – Süleyman PEKİN
YENİ CUMHURBAŞKANLIĞI FORSU – Süleyman PEKİN
İnsanlar çocuklarının doktor veya mühendis olmasını isterler ama hayata anlam katan tarihtir. Hele hele insanlığın uzun öyküsünün merkezi sayılan bu coğrafyada yaşıyorsanız tarihin ikide bir de karşınıza çıkması normal bir durumdur. Başbakanlığı dönemindeki icraatlarıyla tarih bilgisini ve millî bilincini yetersiz bulduğumuz Recep Tayyip Erdoğan’ın yapılması ve açılması oldukça tartışmalı olan Ak-Saray’da yabancı devlet başkanlarına yönelik 16 Türk Devletini simgeleyen asker kıyafetleriyle tören hazırlatması çok dikkat çekiciydi.
Siz ister Haziran Seçimleri sonrası Başkanlık hesapları için milliyetçi tabana sıcak mesajlar sunma olarak değerlendirin, isterse kendisinden önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün belki biraz da İngilizlerden etkilenerek başlattığı lakin süvari bir millet için sempatiyle karşılanacağı muhakkak olan atlı karşılama birlikleriyle yabancı devlet adamlarını karşılama törenlerini aşma eğilimi olarak görün; neticede ‘sel gider, kum kalır’ yani fertler değişir, gelenekler yaşar. Bence daha da önemli olanı; gelen yabancı konukların ve gelmeyen yabancıların neler hissettikleridir.
CUMHURİYET İMKÂNLARIYLA YENİ OSMANLICILIK – Süleyman PEKİN
CUMHURİYET İMKÂNLARIYLA YENİ OSMANLICILIK – Süleyman PEKİN
Siyasal İslam’ın ve dindar geçinenlerin bizde iki temel karakteristiği vardır: 1-Dinî kavramları her mevzuya meze yapmak. 2-Cumhuriyet düşmanlığı yapmak. İlkini hayatın her alanında görebilirsiniz; inanç ve – varsa – ideallerini yaşamak yerine sırf ağız yoluyla (oral) konuşmak makamında dem sürenler gibi.
Türkiye’deki sığ ama yaygın futbol kültürüne benzer bir şekilde avamîdir ve temel bilgileri kamyon kasalarındaki yol edebiyatımız gibi takvim yapraklarının arkasına yazılanlardan ibarettir.
Diline pelesenk ettiği “Allah rızası” kavramı, dilencilerin cami önlerine serili mendillerine 3-5 kuruş atılması için sergiledikleri tutuma eşdeğerdir.
Zulme mukavemet, kötülüğe müdahale ve mazlumlar adına dövüşme yeteneği yoktur. Cihadı; söylenme ve Allah’a havale olarak algılar.
KANALİSTANBUL YERİNE İZMİT-SAKARYA BOĞAZI – Süleyman PEKİN
İzmit tarihî tekerrürler şehridir. En sık tekrarlananlar da depremler ve kanal projeleridir. Karadeniz’i Sakarya Nehri aracılığı ile Sapanca Gölü’ne, oradan da İzmit Körfezi’ne bağlama projesi hem İstanbul’un ihtiyaçları için tasarlanmış hem de II. İstanbul Boğazı diye nitelendirilmiştir. Jeolojik dördüncü devir olan Pleyistosende yani bundan 10 – 12 bin sene önce Marmara ile Karadeniz arasında tabii bir suyolu geçişi olduğu bilinmekte, dolayısıyla kanal yapımı için doğal bir kolaylık da sözkonusu idi.
17 – 25 ARALIK ŞİKÂYETNAMESİ – Süleyman PEKİN
17 – 25 ARALIK ŞİKÂYETNAMESİ – Süleyman PEKİN
Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar.
Saat gösterdim, hiç oralı bile olmadılar.
Yolsuzluk normal bir şeymiş gibi davrandılar,
Gördüğüm şu ki hallerinde bir pişkinlik var.
Dedim: Arkadaşlar; bu ne iştir, bu durum nedir?
Dediler: Bu memlekette siyaset böyledir.
Dedim: Beni memur etmişler, maaş bağlamışlar
Ayda bir onu alayım da eve ekmek girsin.
Dediler: Ey zavallı, seni güzel tavlamışlar;
Üç kuruşluk ömrünü bankalarda geçirirsin.
Dedim: Raporlarımın gereği niçin yapılmaz?
Dediler: Sigortada para yoksa mümkün olmaz.
“ONUN ARABASI VAR”, BUNUN DA SARAYI – Süleyman PEKİN
“ONUN ARABASI VAR”, BUNUN DA SARAYI – Süleyman PEKİN
Mustafa Sandal bir şarkısında; “Onun arabası var güzel mi güzel / Şoförü de var özel mi özel / Maalesef ruhu yok / Onun için hiç mi hiç şansı yok” derken acaba kimi yada hangi kurumu kastediyordu? Diyanet İşleri Başkanlığını mı, Cumhurbaşkanlığı mı?
Bir insan 700 bin liralık (700 milyar) saat niçin takar? Bir din önderi 1 milyon liralık (1 trilyon) araca niçin biner? Bir devlet adamı 1150 küsur odalı bir sarayda niçin oturmak ister? “İtibar” diyenlerin ne bu dünyada ne öbür dünyada ‘hiç mi hiç şansı yok!’
Dünya şatafat şampiyonu maalesef doğan görünümlü pardon Müslüman görünümlü Bruney Sultanı Hassan El-Bolkiyah. Som altından Rolls Royce’dan altın kaplama Boeing’e, 7 bin tomofilden 8 özel tayyareye ve 1790 odalı, 260 banyolu Nur’ul-İman Sarayı’na kadar pek bi büyük itibarı var. Hepi topu Düzce kadar yer..
ABD’nin dünya üzerindeki itibarı sıfır (rakamla – 0). White House dedikleri yapıya Beyaz Saray demeye bin şahit lazım.. 5 bin metrekarelik ve 130 odalık yeri bizim İbram Tatlıses bile beğenmez. Tabi ki bizle yarışmaya yıllık GSMH’sı 16,8 trilyon dolar olan Amerika yetişemez.
Gayrisafi Milli Hâsılası 2,8 trilyon dolar olan Fransa’nın o meşhur Versailles Sarayı’nın bile oda sayısı 700; metrekaresi ise 70 bin. 2,5 trilyon dolarlık GSMH ile peşinden gelen İngiltere’nin daha meşhur Buckingham Sarayı 775 odalı ve 77 bin metrekare. Amerikalılarınki 220 yıllık, Fransızlarınki 330 yıllık, İngilizlerinki 310 yıllık; bizimkisiyse SIFIR kilometre.
“BİR AYRILIK, BİR YOKSULLUK, BİR ÖLÜM” – Süleyman PEKİN
“BİR AYRILIK, BİR YOKSULLUK, BİR ÖLÜM” - Süleyman PEKİN
Karacaoğlan’dan bu yana geçen 4 asırlık zaman zarfında Anadolu insanı için kader olarak üçü de değişmedi. Ayrılığın bini bir para: Eşten-dosttan, anadan-yardan, memleketten-diyardan.. Kan davasından, terör belasından, ekmek kavgasından; den-den, dan-dan…
Yoksulluksa sanki yazgıdır. Sanki “Her lahmacun acılı doğar Dolapdere sırtlarında”. Sanki Abdullah Papur ‘Yoksulluk Türküsü’nü asırlara ve her dem elleri nasırlılara ithaf etmiş. Her ne kadar Cem Karaca “Yoksulluk kader olamaz, kader değildir / Firavunlar bile böyle zalim değildir” dese de tarih ve takvim öyle demiyor.
Ölümse kol geziyor. Yalnızca son Kurban Bayramı ekseninde 113 kişi, yalnızca Soma Madeni’nde 301 kişi, yalnızca Kobani/Tezkere olaylarında 40 kişi öldü. Bir yılda sınırlarımız dâhilinde ölen kaçak göçmen sayısı yüzlerce, bir ayda sınırlarımızın dibindeki komşu ülkelerde ölen insan sayısı binlerce, bir günde ülkemizde ölen işçi sayısı 4.
2002 ile 2012 arasındaki 10 yılda iş kazalarında/cinayetlerinde ölen işçi sayısı 12 bin 686. Yalnızca 2013 yılında ölen işçi/insan sayımız 1235. 2014’ün yalnızca ilk 9 ayında ölen işçi/insan sayımız 1414. Bu 9 ay içerisinde yalnızca yollarda ölen işçi/insan sayımız 290.
2013 ile 2014 arası artan ölüm yüzdemiz % 19. İş kazası/cinayeti sıklığımız binde 15. Dünya İş Kazaları ve Ölümleri Liginde El Salvador birinci, Cezayir ikinci, biz üçüncüyüz. Neydi üçlememiz; ayrılık – yoksulluk – ölüm.
“HÜRRİYETTİR CUMHURİYET” – Süleyman PEKİN
“HÜRRİYETTİR CUMHURİYET” – Süleyman PEKİN
Can Yücel’in Gelibolu’da bir köydeki sünnet merasimini anlatırken söylediği şiirin son mısrası geldi aklıma: “Sünnet değil farzdır Cumhuriyet”
91 yıl, dile kolay lâkin Cumhuriyeti anlamak istemeyenlere anlatmak zor. En azından şunu söyleyelim; hani Devletçe - Hükümetçe hedef koyduğunuz o 2023, Cumhuriyetimizin Kuruluşu’nun yani 1923’ün 100. yıldönümü oluyor.
10. Yıldönümünün marşında;
“Örnektir milletlere açtığımız yeni iz
İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz
Uyduk işte bilgiye, gidişte ülküye biz
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz” dedik.
PARALEL YAPI DEDİKLERİ – Süleyman PEKİN
PARALEL YAPI DEDİKLERİ – Süleyman PEKİN
Eğer “paralel” geometrik bir terim değilse ve ‘devlet içinde devlet teşekkül ettirmek’ yada ‘devletin yönetim organizasyonuna benzer bir siyasal ve idarî teşkilat yapısı oluşturmak’ ise senelerdir zaten var:
Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ve onun askerî kanadı Kürdistan Halk Kurtuluş Cephesi (ERNK), yedek örgüt Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi (KADEK) ve askerî kanat Kürdistan Ulusal Kurtuluş Ordusu (ARGK), yedeğin yedeği Halk Kongresi (Kongra-Gel), siyasî kanatlar; Halkın Emeği Partisi (HEP), Halkın Demokrasi Partisi (HADEP), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Halkların Demokrasi Partisi (HDP), yeni gerilla örgütü; Halk Savunma Güçleri (HPG), yeni yönetim organizasyonu; Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK), yeni gençlik örgütü; Heval HPG, Kızılay örgütü; Heyva-Sor.
- Kendi paçavrasını bayrak diye asmak,
- Ölen teröristlere cenaze merasimi açmak, şehitlik (!) yapmak,
“SUPHİ DEDE”Yİ TAKDİM EDERİM – Süleyman PEKİN
“SUPHİ DEDE”Yİ TAKDİM EDERİM – Süleyman PEKİN
Suphi Dede, bir Murat Yılmaz çalışması. Murat Yılmaz, İzmit’te yetişmiş ulusal ve uluslar arası düzeyde bir karikatürist.
Karikatüristlerin muhalif olmaları ile muhaliflerin karikatüre teşne olmaları ilginç bir detay. Detayı alıp da yüzümüze tokat ve döşümüze tekme haline getirme becerisi var bu adamların.
Fakat Murat Yılmaz’ın ‘adam’lığı sadece sanatla sınırlı değil. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” düsturunda yaşayan; baba’lığı iki omzunda bir ahiret payesi gibi taşıyan; tam manasıyla millî, tam manasıyla yerli ve tastamam manevî melekelerle ışıyan bir karakterdir. Karakterin karikatüre dönüşmesi 44 yıllık ömrün özetinin bir dava rozetine dönüşmesiymiş demek ki.
Sağdan bakan ve ortaya konuşan, sakallı-takkeli, internet fenomeni Suphi Dede ne der, neden bahseder? Bir düzinelik potpori...
Dede der ki:
- CANIM “TÜRK KAHVESİ” ÇEKTİ DESEM “IRKÇILIK YAPMA” DİYEBİLECEK İNSANLAR VAR BU ÜLKEDE!..
- ABD’NİN EMRİYLE AFGANİSTAN’A, SOMALİ’YE, LÜBNAN’A GİDEN TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ 80 KM ÖTEDE TELAFER’DE TÜRKMENLEREYARDIMA GİDEMİYORSA OTURUP AĞLAMASI GEREKİYOR.
- VATANINI SATAN NAMUSSUZDUR! BUGÜN VATANINI SATAN YARIN KARISINI DA SATAR!..
DAMARLARI 19.YY’DA DONMUŞ ADAMLAR–Süleyman PEKİN
DAMARLARI 19.YY’DA DONMUŞ ADAMLAR - Süleyman PEKİN
Geçmiş zamanın şan - şöhret hikâyeleriyle gevişlemek günden ve gelecekten nasipsizlenmeye delalet eder. Osmanlı’nın Kuruluşunu, Rumeli’ye çıkışını ve Timur sonrası toparlanışını es geçenlerin gözünde İstanbul’un Fethinin neyi sembolize ettiğini anlamaya çalışır dururum. Öyle ya İznik dinî açıdan daha önemli bir şehirdi ve 1331’lerde fetholundu. Yavuz’un Mısır Seferiyle alınan Antakya da Hıristiyanlık için İstanbul’dan geri değildi. Ya Kudüs? Niçin Kudüs’ün Fethinin 497.Yıldönümünü kutlamıyoruz mesela? 3 yıl sonra 500’lenecekken hazır.
Sonra bu İstanbul’un düşüşü var (13 Kasım 1918) ve Millî Mücadeleyle birlikte Mustafa Kemal’le tekrar kurtuluşu (6 Ekim 1923) var; neden kutlanmaz? Aslında İstanbul bahanedir, siyasal İslam sembolizmi şahanedir; damarları 19.yy’da donmuş adamların bu halde 21.yy’a hitap edebileceklerini zannetmeleridir temel mesele.
KIRIM’IN İLHAKINI TANIMIYORUZ – Süleyman Pekin
KIRIM’IN İLHAKINI TANIMIYORUZ - Süleyman Pekin
Yalnızca Rus asıllıların katıldığı bir referandumla alınan sonuç, hele hele işgalci Rus askerlerinin güvenliğini sağladığı bir seçimin yüzde 93 buçukluk neticesi asla tanınamaz, tanınmamalıdır. Bu noktada – kendi adıma söyleyeyim – ilk defa Obama, Kerry ve Rasmussen’le aynı düşünüyoruz.
Bir ülke seçim tantanası ve yolsuzluk / ahlaksızlık kampanası içinde için içini yerken yenir asıl tarihî goller dedik; yiyoruz. Yarın 30 Mart sonrasında bizim Güneydoğu’muzdan da oldu-bittili bir özerklik / otonomi golü, 1 ay sonrasında da Kıbrıs’ta “Birleşik Cumhuriyet” golü yersek maç 3-0’dır. Kim gelirse bunları 3–5 senede çıkaramaz.
Yunanistan kaç senedir krizdeydi; Ege’de ihtilaflı adaları bile zilliyetimize geçiremedik, aksine eller (Elenler) aldı. Çeçen davasında hem Rus yanlısı Ramzan Kadirov’un keyfine uygun camileri, sarayları TOKİ’ye yaptırdık hem de Çeçen mücahitleri ülke dışına kovaladık.
KIRIM TÜRK YURDU, ‘DELİ PUTİN’E DİKKAT – Süleyman PEKİN
KIRIM TÜRK YURDU, ‘DELİ PUTİN’E DİKKAT - Süleyman PEKİN
Saka İmparatorluğunun, Aktaş Hanlığının, Sabar Hakanlığının, Büyük Bulgarya Devletinin, Hazar İmparatorluğunun, Kuman-Kıpçak Federasyonunun, Altın Orda İmparatorluğunun, Kırım Hanlığının ve özerk yada bağımsız Kırım Cumhuriyetlerinin yurdu; Milattan Önce başlarsanız 27-28 asırlık, Milattan Sonra başlarsanız 17-18 asırlık Türk diyarıdır “Ey Güzel Kırım”.
1944 Sürgünü’nü gören, vagon vagon Sibirya’ya gönderilen, istasyon istasyon öldürülen, Stalin - Brejnev demeden inatla mücadele veren, sürgünde doğan umudun yani Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun liderliğinde SSCB sonrası anavatana dönüş hamlesini peyderpey gerçekleştiren bir halkın hazin ama umutlu hikâyesidir Kırım Türklerinin / Tatarlarının son 70 yıllık tarihi.
Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti’nde kendi Millî Meclislerine bile sahipler. Kırım genelindeki 2 milyon nüfustan 320 bin nüfusa ulaşmıştır Tatar / Türk nüfusu şimdilerde. Çoklukla da Akmescit (Simferepol), Akyar, Kefe, Yalta, Kerç, Gözleve gibi yerlerdeler.
Karadeniz’in öbür yakasında Türkiye’nin simetrisi gibi uzanan 45 milyonluk Ukrayna’yla ne Türkiye Türklerinin ne de Kırım Türklerinin bir derdi yok. Bütün problem Kırım Özerk Cumhuriyeti’nde çoğunluğu oluşturan Rusların ‘son çar’ Putin’in hegemonik hırslarına mektup yazması. Putin’in de Suriye başarısından sonra her yakın hadiseden askerî zafer çıkarma saplantısı yakında bir tarafına batar.
Biiiiiip Ulan Biiiiiip! – Süleyman PEKİN
Biiiiiip Ulan Biiiiiip! - Süleyman PEKİN
2 haftadır motor soğutuyorum, soğumuyor. 'Sağıma ve soluma bakmadan ben varım' dememeye çalıştım, olmuyor. Bu topraklarda 1000 yıldır görmediğimiz küfür Anadolu kıtası büyüklüğünde orta yerde duruyor.
Delikanlılığımız Bahçecik kahvehanelerinde sin - kaflı küfürlerin arasında geçti. Ama ailenin, kadının-kızın yanında edilmesine de müsaade edilmezdi. Kim olursa olsun edenin kafasının kırılmasına kimse bir şey demezdi. Zira mahalle kanunu buna cevaz verirdi.
Hafızasının fabrika ayarları 2 yıla bile ulaşmayanlara göre çok eski zamanda merhum başsavcı Nusret Demiral'ın ezanla ilgili kanaati hem kendi adaylığına hem de Milliyetçi Hareket Partisi'ne epey bir oya ve ön / son yargıya malolmuştu. Oysa kanaati de hakaret taşımıyordu; katılırsınız -katılmazsınız o başka.
VAN MİNUT, TWO TAYYİP YAHUT GAME OUT – Süleyman Pekin
Ne demiş Platon; “Demokrasinin temel ilkesi halkın egemenliğidir. Ama ülke yönetiminde doğru tercihlerin yapılabilmesi için de halkın, çoğunluğu iyi eğitim görmüş kişilerden oluşması gerekir. Eğer böyle değilse demokrasi otokrasiye dönüşür. Güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin devleti başarıyla yönetebileceği sanılır.”
Popülarite anketlerinde Tayyip Erdoğan’la Mustafa Sarıgül başbaşa gidiyormuş. Al birini İstanbul’dan, ver birini İstanbul’a.. Demek ki birileri, birilerini belediye işlerinde bulup Yeşilçam’a transfer ediyormuş. Malumunuz 12 yıllık meşhur bir dizi bitmek üzere.
Ayakkabı kutularıyla hırsızlık ve yol boyu yolsuzluk suç üstüsüyle kontra atağa yakalanan İktidar; “Kuran’da rüşveti yasaklayan açık bir ayet yok ki” ve “Kıskanma ne olur, din dersine çalış; senin de olur” söylemleriyle kendi seyircisinin homurtusunu susturmuş vaziyette.